İpekyolu, Van arası uzaklık: 8 km.
TARİHİ
Urartuların başkenti olarak kurulan Van ilinin, o dönemlerdeki ismi “Tuşba” dır. 1548 yılında yörede Osmanlı hakimiyeti başlar. İran sınırında olması nedeniyle, bölge sürekli olarak savaşların ortasında kalmıştır. Bölgenin tarihinde özellikle 1’nci Dünya savaşı yılları ayrı bir yere sahiptir. Bu dönemde Van şehri tamamen harap olur.
Van merkezinde savaş öncesinde 70 bin kişi olan nüfus savaş sonrasında 10 bin kişiye kadar düşmüştür. Çünkü şehirde yaşayanların çoğu, Ermeni vahşeti ve katliamları sonucunda şehirden göçerek Diyarbakır, Şanlı Urfa gibi şehirlere gitmişlerdir.
Yine savaş sonrasında şehir harap olmuş ve bu yüzden yerleşim yeri bugünkü yeni yerine taşınmıştır. İpekyolu, 2012 yılında Van şehir merkezinin ikiye bölünmesiyle ilçe olur. Peki neden İpekyolu ismi? Bölge tarihi İpekyolu üzerindedir.
GENEL
Nüfus bakımından Van ilinin en büyük ilçesidir. Yerleşim yeri, Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Murat bölümünde Van gölü kapalı havzasındadır. Rakımı ortalama 1725 metredir. Türkiye’nin en büyük gölü olan Van gölünde kıyısı vardır.
GEZİLECEK YERLER
ERÇEK GÖLÜ
Van gölünün doğusunda, bir set gölüdür. Van gölüne olan uzaklık 20 metredir. İlçe merkezine ise 11 km uzaklıktadır.
Gölün derinliği ortalama 18 metredir. Gölün uzunluğu 14 km, genişliği ise 9 km dir. Maksimum derinlik 40 km dir. Burası bir kuş cenneti olarak önem kazanmaktadır.
Çünkü, ülkemizde bulunan 454 kuş türünün yarısı burada yaşamaktadır. Ayrıca, filamingo gibi göçmen kuşlar da burada konaklamaktadırlar. Burası, dünyanın en büyük filamingo konaklama alanıdır. Evet, günümüzde burayı ziyaret ederseniz, kuş gözlemevinden kuşları izleyebilirsiniz.
ADIR HÖYÜĞÜ VE KALESİ
İlçe merkezinin yaklaşık 20 km kuzeyindedir.
Yaylıyaka köyünün arkasındaki tepede konumlanır. Bölgede tarih öncesi bir yerleşme olduğu ve bu yerleşmenin Urartu dönemine tarihlendiği ifade edilir. Höyüğün üzerinde bir Urartu kalesi olduğu ve kalenin taş bloklardan yapılmış sur kalıntılarının görüldüğü belirtilir. Höyüğün güney ve batı yönünde defineci çukurları ve çukurlarda taş temelleriyle büyük bir yerleşme yeri daha görülür.
KARAGÜNDÜZ HÖYÜĞÜ
İlçe merkezine bağlı Karagündüz köyündedir. (köyün eski ismi: Şarokonis) Karagündüz köyü, ilçe merkezine 35 km uzaklıktadır.
Erçek gölünün doğusunda uzanan, içinden Memedik çayının aktığı Erçek düzü, havzadaki bereketli ovalardan birisidir. Denizden 1900 metre yükseklikteki bu ova, oldukça büyüktür. Doğudan batıya doğru, gittikçe genişleyen Erçek gölünde biten bu ova, üzerinde bulundurduğu birçok höyük ile, Prehistorik dönemlerden beri en yoğun olarak iskan edilmiş yerlerdendir.
Höyük, günümüzde 1890 metre rakımlı ve suları Van gölü gibi sodalı olan Erçek gölünün kuzeydoğu kıyıları üstündedir. Höyük, Van yöresinin en büyük höyüğüdür. Yüksekliği 9 metre civarında, boyutları ise 75 x 50 metredir.
Höyüğün üstü kısmen ve etekleri de tamamen, bu eski köyün kerpiç evleri tarafından iskan edilmiştir. Ancak burada bulunan Karagündüz köyü, göl sularının yükselmesi nedeniyle 2 km uzakta, kuzeydoğuda yeniden kurulmuştur. Özalp yöresinden gelen ve Van şehrine giden kervan yolu, bu düzlükten geçermiş. Erçek gölünün yükselmesi sebebiyle Van Müze Müdürlüğü tarafından kurtarma kazıları yapılmıştır.
1995 yılına kadar yapılan kazılarda, höyüğün beşinci yapı evresi, Erken Demir çağına tarihlenir. Toplam 7 katman bulunmuştur. 4’ncü yapı katı Urartulara aittir. Höyüğün en kalın tabakası, 7’nci tabakadır ve Transkafkasya dönemine ait olduğu tahmin edilmektedir.
Günümüzde höyük suların yükselmesi sonucunda bir yarımada/ada durumundadır. Üstünde: mermerden işlenmiş bir taş bulunmaktadır. Taşın boyu 1.5 metre, genişliği 1 metre ve yüksekliği ise 53 cm dir.
KARAGÜNDÜZ NEKROPOLÜ
Höyüğün yaklaşık 1.5 km doğusundadır. Nekropol alanı, MÖ 1000 yıllarına tarihlendirilmektedir. Erken Demir çağı nekropol alanıdır.
Karagündüz köyünde, 1990 yılında sulama kanalı açan köylüler tarafından bulunmuştur. Burası Memedik çayı vadisi kenarında höyükte bulunan yerleşimin mezarlığıdır. Mezarlık alanı tarım yapılan bir arazidir. Mezarlık alanında 3 tip mezar vardır.
Bunlar: dromoslu mezar, dromossuz mezar ve toprak mezarlardır. Buradaki mezarlık alanında, ayrıca yakarak ölü gömme (kremasyon) uygulamaları da görülmüştür. Yani, bazı aynı mezar odasında iki tür gömü sistemi uygulanmıştır.
Burada yapılan kazılarda, sekiz oda mezar ile bir çocuk mezarı bulunmuştur. Bu çocuk gömüsünün bulunduğu mezarda, kırmızı astarlı Urartu çanak-çömleği ve tunç süs iğnesi bulunmuştur. Yer altına çukurlar açılmış, bu çukurların içlerine taş örgü duvarlar örülerek mezarlar bindirme tekniğiyle inşa edilmiştir.
Mezar odalarına: toprak yüzeyinden açılmış kuyu şeklinde bir geçitli (bu geçit tekniğine dromos deniliyor) ulaşılıyordu. Mezar odasının kapısı ise, yassı bir sal taşı ile kapatılıyordu.
Dikdörtgen planlı olan oda mezarlarının tavanları çökmüştür. Odalarda, odanın boyutuna göre değişik sayıda birçok insan kalıntısı bulunmuştur. Bazı mezarlarda 100 civarında ölü bulunmuştur.
Yeni ceset konulacağı zaman, eski cesetler geriye doğru ittirilerek yer açılmıştır. Bu tür gömü sisteminde, mezar odasının dip bölümünde insan kalıntıları kemikler ve mezar armağanlarından oluşan yığınlar bulunuyordu.
Mezar odalarında ölüler hoker (yani dizler karna çekik) pozisyonda yatırılıyor ve yanlarına ölü hediyeleri ve yiyecek-içecek konuluyordu. Cesetler baş batıya gelecek şekilde, batı-doğu yönünde sırt üstü yatırılmıştır.
Eller genellikle kadınlarda, göğüsleri kapatır şekilde, erkeklerde ise karın üzerinde birleştirilmiştir. Cesetlerin yanına ayrıca: demir ve tunçtan yapılmış takı ve silahlar bırakılıyordu. Mezarlarda en sık rastlanan süs eşyası, iskeletlerin boyunlarında ele geçen boncuklardan yapılmış kolyelerdi.
Bunlar büyük çoğunlukla: sarı, yeşil, siyah, krem, mavi, mor ve turuncu renkli cam ve kemik ile tunçtan yapılmıştır. Bazı mezarlarda ölülerin kafatasları aynı alana toplanmış veya çanaklara yerleştirilmiştir. Bu sistem, Urartu mezarlarında uygulanmıştır.
YONCATEPE KALESİ
İlçe merkezine bağlı Yukarı Bakraçlı köyünün güneyinde bir tepe üstündedir. İlçe merkezine 38 km uzaklıktadır.
Tepenin rakımı 2051 metredir. Stratejik açıdan önemli bir konuma sahiptir.
1997 yılında yapılan kazılarda, saray niteliğinde bir yapı, mezarlık ve yamaç yerleşmesi tespit edilmiştir. Burada bulunan Urartu yerleşkesi, Urartu devleti yıkılana kadar varlığını sürdürmüştür.
Burada bulunan saray yapısı, MÖ 7’nci yüzyıl sonlarında, bölgeyi ele geçiren İskitler tarafından yakılıp yıkılmıştır.
Kale bölgesinde bulunan saray: tüm bölgeye hakim konumu ile dikkat çeker. Saraydan bakıldığında kuzeyde Van kalesi, Van şehri ve Toprakkale görülmektedir.
Ancak saray oldukça küçüktür. Temelleri taştandır ve bunun üzerine kerpiçten örülmüştür. Dikdörtgen planlı olan yapının duvarları yaklaşık olarak 3 metre yüksekliktedir. Duvarların genişlikleri ise, yer yer 1.80 ile 2.80 metre arasında değişmektedir. Sarayın yüksek duvarları aynı zamanda savunma duvarı işlevi görmekteydi.
Yapılarda kullanılan kumtaşı, yakınlardaki kumtaşı yataklarından temin edilmiştir. En az iki katlı olarak inşa edildiği düşünülen yapı küçük oda ve salonlardan oluşur.
Kalenin kuzeyinde konumlanan yamaç yerleşmesine ait kalıntılar, doğu batı yönünde uzanan ve birbirine kapılarla bağlı olan birkaç odanın varlığını gösterir. Yerleşmenin batısında ise mezar oda, taş sandık ve toprak mezar tipine ait mezarların yer aldığı mezarlık alanı vardır.
Yukarıda sözünü ettiğim gibi, İskitlerin burayı ele geçirdikleri dönemde olduğu tahmin edilen ağır bir yangın tabakası görülmektedir.
YEDİ KİLİSE
Varakvank Manastırı olarak da isimlendirilir. Erek dağının batısındadır. İlçe merkezine bağlı Yukarı Bakraçlı köyündedir. Buradaki dini yapılar bir kompleks şeklindedir. Yani: değişik zamanlarda yapılmış kiliseler, sosyal tesisler, keşiş hücreleri ve değişik yapılardan oluşur.
Tabii burada isim dikkate alındığında yedi kilise bulunduğu düşünülür. Ancak buradaki yapılar, iki gurup halinde 5 kilise ve kiliseye eklenen bir Jamatun (ölü merasimleri kiliselerin içinde yapılmaz, kiliseye bitişik ve Jamatun denen yerlerde yapılır.), bir kütüphane ve bir çan kulesi vardır. Manastır, dini özellikleri yanında, 1’nci Dünya Savaşı yani Rus işgali sırasında siyasi etkinlikler açısından oldukça önemli rol oynamıştır.
ESKİ VAN BÖLÜMÜ
Van kalesinin güneyinde bulunan Eski Van şehri, oldukça büyük bir alan üzerine kuruludur. Bu alan Urartulardan günümüze kadar birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır.
Şehrin: doğu, güney ve batısı tarihi surlarla çevrilidir. Kuzey bölümde ise Van kalesi yalçın kayalıklarıyla çevrilidir. Şehre giriş, surlardan açılan 4 kapıdan sağlanır.
Eski Van şehrinde, 1’nci Dünya savaşına kadar Türkler ve Ermeniler bir arada huzur içinde yaşamışlardır. 1918 yılından sonra eski canlılık ve hareketliliğini kaybeden Eski Van şehri, adeta ölü bir şehir haline gelmiştir.
Daha sonra eski şehir: zaman içinde harabeye dönmüş, burada bulunan cami, kilise ve evlerin büyük bölümü yok olmuştur. Tarihi Hüsrev Paşa Külliyesi ve Kaya Çelebi Camii, burada günümüze ulaşan en önemli yapılardan birisidir.
KAYA ÇELEBİ CAMİİ
Ortakapı mahallesindedir.
Kitabesi yoktur. Vakfiyesine göre: caminin yapımına 1660 yılında Kaya Çelebi Zade Koçi Bey tarafından başlanmıştır. Ancak Koçi Bey idam edilince, cami, 1663 yılında Cem Dedemoğlu Mehmet Bey tarafından tamamlatılmıştır. Plan ve mimari olarak Hüsrev Paşa camii örnek alınarak yapılmıştır.
Cami kare planlıdır. Tek kubbelidir. Caminin cepheleri, iki renkli kesme taşlardan yapılmıştır. Kuzey cephedeki pencere ve kapılarda bitkisel ve geometrik motiflerle süsleme yapılmıştır. Minaresi, kuzeybatı köşededir. Kare kaideli ve silindirik gövdelidir.
Eski Van bölümünde günümüzde halen ibadete açık yani kullanılan tek camidir. Ancak 2011 yılında yaşanan depremden sonra caminin halen kapalı olduğunu duydum.
ESKİ VAN İKİZ KÜMBETLER
Kaya Çelebi camisinin güneybatısında, Orta kapı mezarlığı içindedir. Kümbetler, 1789 yılında hayatını kaybeden Van Beylerbeyi Teymur Paşa ve 1796 yılında hayatını kaybeden kardeşi Ahmet Paşa’ya aittir. İkiz kümbetler, sekiz sütunla yapılmıştır. Baldeken tarzında inşa edilmiştir. Üstlerinde, sivri kemerlere oturan piramidal birer külah vardır. Yapıların zeminleri taş döşelidir ve sanduka yoktur.
HÜSREV PAŞA KÜLLİYESİ
Van kalesinin arkasında Ortakapı Mahallesindedir. Külliyede: medrese, hamam, han, türbe, cami ve imarethaneden vardır.
Cami
Külliyenin merkezindedir. Caminin giriş kapısı üzerinde kitabesi vardır. Kitabeye göre, cami: 1567 yılında Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. En önemli yanı ise, bir Mimar Sinan eseri olmasıdır. Harim, kalın duvarlar üzerine kubbeyle örtülüdür. Beş gözlü son cemaat yeri yıkılmıştır.
Caminin içinde oldukça güzel bir dışa taşıntılı mihrap vardır. Dikdörtgen mihrap düzgün kalker taşından yapılmıştır. Bir bordürle çevrilmiştir. Özellikle süslemede kullanılan bitkisel ve geometrik objeler görülmeye değerdir. Ancak bu mihrap, 1992 yılında define arayıcıları tarafından tahrip edilmiştir.
Caminin iç bölümünde, duvarları belli bir yüksekliğe kadar kaplayan çiniler, maalesef günümüzde yoktur. Bu çinilerin çok azı günümüze ulaşmıştır. 2 metre yüksekliğe kadar duvarları kaplayan çinilerin, Rus işgali sırasında sökülerek Leningrad Müzesine götürüldüğü söylenmektedir.
Caminin dış mimarisindeki taş işçiliği olağanüstü güzeldir. Kahverengi ve beyaz renkli Ahlat taşı malzeme ile inşa edilmiştir. Minaresi, kuzeybatıdadır.
Türbe
Günümüze sağlam olarak ulaşmıştır.
ABBASAĞA CAMİİ
Eski Van şehrinin kuzeybatısında eğimli bir alandadır.
Horhor camii ile Ulu cami arasındadır. Eski Van şehrinde, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Kitabesi yoktur. Bu yüzden kim tarafından hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Muhtemelen 18-19’ncu yüzyıllarda yapılmıştır. Camide, iç ve dış mimari öğeler bakımından son derece yalın olup mimari süsleme kullanılmamıştır. Cami, 1915 yılına kadar kullanılmıştır.
1918 yılından sonra düz toprak örtü sistemi tamamen yıkılmıştır. Diğer bölümleri ise doğanın ve definecilerin olumsuz etkilerine rağmen, uzun süre boyunca ayakta kalabilmiştir. Dikdörtgen planlıdır.
Beden duvarları: kerpiç malzeme ve çamur sıva yardımıyla inşa edilmiştir. Duvarların iç bölümlerine yerleştirilen aks-i seda küpleri, düz toprak dam sistemi ve yapım teknikleri bakımından, bölgedeki diğer dini yapılardan oldukça büyük farklılıklar göstermektedir. Günümüzde caminin büyük bir bölümü yıkık durumdadır.
ESKİ VAN HORHOR CAMİİ
Eski Van şehrinin batısında Van kalesinin güneyindedir. Eski Van şehrindeki 8 camiden bir tanesidir. Cami ismini: yanında akan ve horultulu ses çıkaran horhor çeşmesinden alır.
Caminin 18’nci yüzyılda inşa edildiği düşünülür. 1912-1914 yılları arasında medrese olarak kullanılmıştır. 1915 yılında Van yöresinin Ruslar tarafından işgali ve Ermeni olayları sırasında cami tamamen yıkılmış ve ibadete kapatılmıştır.
Cami, restore edilerek 2013 yılında yeniden ibadete açılmıştır. Caminin taş mihrabı önemlidir. Çünkü dışa kaşıntılı mihrap üzerinde kök boyalarla yapılmış kalem işi süslemeler vardır. Cami, alt yapı sorunları nedeniyle halen ibadete kapalı tutuluyor.
ULU CAMİİ
Tebriz kapı ile İskele kapı arasındadır.
Mimari özelliklerine göre, Selçuklu dönemi yapısı olduğu tahmin edilmektedir. Bu yüzden yani Van yöresinde bir Selçuklu eseri olması nedeniyle önemlidir. Cami, malzeme ve süsleme yönünden İran’daki Büyük Selçuklu camilerine benzemektedir.
Caminin 1100-1185 yılları arasında Ahlatşahlar krallarından I. Sökmen veya II. Sökmen tarafından yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir. 1655 yılında bölgeye gelen Evliya Çelebi, Van Ulu cami yanında bir de medrese bulunduğunu yazmıştır. Ayrıca caminin Akkoyunlu Hükümdarı Cihan Şah döneminde (15’nci yüzyılda) yapıldığını yazar.
Caminin en eski görüntüsü, 1911 yılındaki kayıtlarda görülmektedir. Ancak cami o tarihte de harabe durumdadır. Bachmann, 1911 yılında kısmen yıkık durumda iken caminin planını çıkarmıştır. Cami günümüzde oldukça harap durumdadır, sadece temel seviyesinde bulunan duvarları ve minaresi görülmektedir.
Günümüze kadar ulaşan minaresi, kuzeybatı köşededir. Tuğladan yapılan minare silindirik gövdelidir. Şerefeden sonrası üst bölüm yıkıktır. Ancak 1911 yılı fotoğraflarında, şerefenin ayakta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu fotoğraflarda şerefeye geçişin mukarnaslarla sağlandığı anlaşılır.
Camide yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda bulunan ve Van Müzesinde sergilenen objeler: bitkisel ve geometrik desenli yazı kuşakları, kabaralar, derz motifleri ve üç dilimli süsleme kemeri bulunmaktadır. Ayrıca yapının yoğun alçı süslemesi bulunduğu tahmin edilmektedir. Çini görülmemiştir.
Camide alçı ve tuğla birlikte kullanılmıştır. Yine fotoğraflardan görüldüğü kadarı ile: caminin cümle kapısını sivri bir kemer çevreler. Cümle kapısında üstte yıldız kompozisyonu, altında kitabe kuşağı görülür.
KIZIL MİNARELİ CAMİİ
Eski Van bölümümün doğusunda, Tebrizkapı mahallesindedir.
Caminin bölgede bilinen diğer isimleri: Tebrizkapı camii ve Sinaniye Camiidir. Son yıllarda Ermeni Mahallesinde yer aldığı için Yesir “Esir” camisi olarak da isimlendirilmiştir. Yapının yapılış tarihi ve yaptıranla ilgi bilgi yoktur. Caminin mimari yapısı, yapım tekniği gibi özellikler dikkate alındığında, 13’ncü yüzyılda Selçuklu döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.
Caminin ortası kubbe ve yanlar beşik tonozla örtülüdür. Kubbenin muhtemel çapı 3.92 metredir. Caminin minaresi: kuzey duvarına bitişiktir, kesme taşlardan yapılan bir kaide üzerinde, silindirik gövdelidir ve tuğladan yapılmıştır.
Ancak minarenin üst bölümü yıkılmıştır. Mavi renkli çini tabakaları görülmektedir. Minare sağlam iken yüksekliğinin 30.77 metre olduğu tahmin ediliyor. Minare kaidesinin dış kaplama taşları yoktur. Bu yüzden yıkılma tehlikesi vardır. Bu yüzden, kaide 1989 yılında onarılmıştır.
Günümüzde caminin duvarlarının üst bölümleri ve çatı örtüsü tamamen yıkılmıştır.
GALİP PAŞA KÜMBETİ
Van kalesinin kuzeydoğu yönünde konumlanan Galip Paşa Kümbetinin inşa tarihinin 19’ncu yüzyıl olduğu tahmin ediliyor. Bir anıt mezardır. Galip Paşa: eski Van Belediye Reisi ve Şairdir. Galip Paşa adına inşa ettirilen kümbet, sekizgen gövdelidir. Piramidal külahlı ve tek katlıdır. Kümbetin içi silindirik yapılıdır. Kesme taştan yapılmıştır. Kümbet, 1982 yılında onarılmıştır.
Van hakkındaki gezi yazım için Van