TREBENDAİ-GÜRSES
Myra’nın 6 km kuzeybatısında ve denizden 510 metre yükseklikteki bir tepe üzerindedir.
Myra’dan Kaş’a giden yolda, Sura antik kentinden 2.5 km sonra ulaşılan küçük bir yerleşimdir.
Myra’ya bağlı küçük bir kale yerleşimidir. Tipik bir Klasik Lykia yerleşimidir.
Teimusa’da bulunan bir mezar yazıtına dayanarak, Trebendai’nin Myra’nın yanında ve politik olarak da Myra’ya bağlı bir yerleşim olduğu anlaşılmıştır.
Adının sonundaki “nda” takısı nedeniyle kelime kökeni Luvi dillerine iner. Ancak Trebe’nin ne anlama geldiği bilinmez.
Trebendai’nin İmparatorluk Döneminde Myra ile sympoliteia (antik Yunanistan’da siyasi örgütlenme için bir tür anlaşma) yaptığı, burada ele geçen bir mezar yazıtından anlaşılır.
Helenistik dönemde birlik sikkeleri darp eden Trebendai’nin Myra’dan bağımsız bir kent olduğunu düşünmek zordur.
Çünkü Trebendai’nin bu dönemde darp ettirdiği sikkeler ile Myra sikkeleri arasında kalıp ilişkisi tespit edilmiştir.
Evet, ince uzun formlu sur içi yaklaşık 780 metre kare, yamaç yerleşimiyle bilikte de yaklaşık 14 bin metre kare alan kaplar.
Küçük bir tepenin üzerinde, küçük bir kral kalesi ve güney yamaçlarında teras yapıları ve etekle başlayan düzlükte nekropoller ve sonra da tarımsal düzlükler bulunur.
Yakın çevresinde daha küçük yerleşimler ve çiftlikler vardır.
Bunlar Kocaorman yerleşimleridir.
Kuzeyde Myros vadisine bakarlar.
Günümüze ulaşan kalıntılar:
Sur duvarları, yapı kalıntıları, nekropol ve işlik kalıntıları bulunmaktadır.
En erken buluntu yüzeyde ele geçen bir taş baltadır.
Klasik başlangıçlı akropol Bizans dönemine kadar kullanılmıştır.
Doğu-batı yönünde uzayan dar alanlı tepenin sunduğu yaklaşık 60-70 metre uzunlukta ve 15-20 metre genişlikteki tepe üstü alanı surlarla çevrilmiş ve korunaklı bir kral yerleşimi oluşturulmuştur.
Batı ve doğuda birer kuleyle berkitilmiştir.
Batı kulesi 12 x 7 metre doğu kulesi 10 x 7 metre ölçülerindedir.
Trapezodial biçimli bloklarla örülmüştür.
Kuzey ve güney sur duvarlarının daha sonra revize edildiği, içerisinde kulelerin döneminden devşirme olarak kullanılmış trapezodial bloklardan anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla iki dönem yapılaşmanın Klasik evresinde doğu kule ve sarnıç bulunmaktadır.
Kalenin ana girişi güneybatı köşedendir.
Ortasında 5 x 4 metre ölçülerinde ana kayaya açılı bir sarnıç bulunur.
İç bölümlere ve yapılara ilişkin bazı duvarlar görülebilir.
Akropolün güney eteklerinde konutlara ait kalıntılar bulunur.
Bunların bir kısmı hibrit yapıların kaya tabanlarıdır.
Konut alanını güney ve doğudan nekropol çevreler.
Mezarlar: MÖ 6 ncı yüzyıldan Roma’ya kadar tarihlenir.
Nekropolde 13 lahit sayılabilirken aralarında biri kapağındaki mezar sahibi çiftin büstleri, aslan ve boğa başları kabartmalarıyla dikkat çeker.
Yerleşimin en önemli mezarı olan dikmenin bugün asıl yeri bilinmez.
Profilli alt ve üst kısımlar dışında 3.60 metre yüksekliğindedir.
Yaklaşık 90 cm kenarları olan dikmenin mezar odasına denk gelen son 42 cm lik kısmında kabartma kuşağı vardır.
Yan yana dizili figürler ve tahta oturan bir figür ve arkasında hizmetliler vardır.
Diğer yüzde ay sahneleri işlenmiştir.
Lykia dikmelerinin tipik ikonografisi söz konusudur.
En yakın benzeri olan Trysa’da olduğu gibi MÖ 6 ncı yüzyılın sonuna tarihlenir.
Trebendai’de tapınım gören tanrılarla ilgili olarak, küçük bir ağırlık taşı üzerinden sadece Eleuthera Trebendatike bilinir.
Erken bazilika kalıntısı içindeki geç dönem şapeli ve türünün en güzel örneklerinden olan kayaya oyulmuş işlik, yerleşimde dikkat çeken diğer kalıntılardır.
Gürses Çiftliği:
Gürses bölgesinde Kocaorman içinde bulunan bazı yerleşimlerden biri anılmaya değerdir.
Demre’den Kaş’a giderken 9.5 km den sağa, kuzeye orman yoluna dönülür.
Bu 2 km kadar ilerlendiğinde konut kalıntılarıyla karşılaşılır.
Vadinin kuzeyinde küçük bir kaya tepede asıl kalıntılar görülür.
Tepenin kuzey yamacında zeytinyağı işliği vardır.
Tepenin çevresi ve üstünde oldukça iyi korunmuş ve çevresinde işlik elemanları olan konut kalıntıları bulunur.
Yapılardan iki odalı olan biri dikkat çekicidir.
Her odaya ayrı kapıdan girildiği gibi oda arasında da bir kapı açıklığı bırakılmıştır.
Doğudaki odanın ortasında bir dikmenin varlığı kült yapısı olduğunu düşündürür.
Tepenin batısında bulunan nitelikli işçilikle örülmüş iki katlı yapı, asıl beyin konağı olmalıdır.
Tepedeki az sayıda yapı grubu bir koruma duvarıyla çevrelenmiştir.
Bu tepenin doğusundaki tepede bir kule kalıntısı, çevresinde de dağınık durumda bazı lahit kalıntıları izlenir.
Kuzeyde görünen Myros Vadisinin kuzey sarp yamacında bugünkü karayoluna kadar zikzaklar yaparak çıkan antik yol güzergahı izlenir.
Kuzey yönde yükselen tepe üzerinde Muskar Kulesi bulunur.
TRAGALLASOS-MUSKAR-BELÖREN:
Helenistik bir yazıtta anılan “Tragallasos ile Arykanda arasında yapılan Symmakhia Anlaşması” nedeniyle, Arykanda yakınlarında burası muhtemelen Tragallaos’dur.
Doğu Asarcık’taki ilk yerleşimdir.
Helenistik dönemden itibaren kalıntılar barındıran ve 9 ncu yüzyılın ikinci yarısında piskoposluk merkezi olan Tragallasos’un bu konumuna en uygun kalıntılar Muskar’dakiler olabilir.
Sionlu Nikolaos, seyahatinin ilk kurbanını burada yani Asarcık’a en yakın olan yerleşimde kesmiştir.
Kendisini tutuklanmaktan kurtaran Tragallasoslular’a 2 öküz kestirerek şükran kurbanı adamıştır.
Bu bölgedeki yerleşimlerin Myra’ya bağlı oldukları bilinmektedir.
Bugünkü asfalt yol kıyısında görülen Bizans kalıntıları kilise ve başka birkaç yapıdan kalmadır.
Anlaşılan tepedeki erken yerleşim bu dönemde aşağıya inmiştir.
Muskar içindeki orman binasından sola ayrılan ve ancak arazi aracıyla ilerlenebilen orman yolu tepeye çıkmaktadır.
Halkın, Asar Tepesi olarak adlandırdığı tepeye 15 dakikalık bir yürüyüşle varılır.
İlk rastlanan kalıntılar vadi başındaki lahitlerdir.
Lahitlerin sıralanış biçimi bu kesimde Muskar Tepesinden inip Myros Vadisine yönelen antik yol güzergahını gösterir.
Vadiden zikzaklar yaparak inen antik yolun büyük bölümü görülebilmektedir.
Tepeye çıkmak için orman yolunu izlemek ve tepenin güney yüzünden çıkmak gerekir.
Tepenin doğu yamacındaki kayalıklarda ilk görülen anıt, bir kaya mezarıdır.
Geleneksel Lykia mezarlarının küçük bir örneğidir.
Üzerindeki ayı avı sahnesi dikkat çekicidir.
Kaya mezarının daha yukarısında, yamacın tepeye yakın kesiminde çok nitelikli bloklarla örülmüş bir yapı bulunur.
Her birinin ayrı girişi bulunan hibrit yapı inşaat açısından da dikkat çekicidir.
Öndeki sarnıç ağzında kullanılmış kabartmalı iki bloktan birinde tahtında oturan baba tanrı Zeus görülür.
Tepenin eteklerinde tarım terasları bulunur.
Yamaç yükseldikçe teraslarla biçimlenmiş arazide yapılaşmalar artar.
Yapılar arasında yine lahitlere rastlanır.
Asıl kalıntılar tepededir.
Doğal topoğrafyaya göre biçimlenmiş olan bir sur duvarı kaleyi çevreler.
Kalının ana girişi güney yüzdeki kapı kalıntılarından anlaşılır.
Hemen kapının doğu yönünde agora kalıntıları vardır.
Agoranın bir üst kotunda yerleşimin en önemli yapısı bulunmaktadır.
Doğu, güney ve batıdan açılan kapılarla girildiği anlaşılan bu alanın kuzeyi akropol kayalıklarıyla sınırlanmıştır.
Alanın ortasında bir dikmeye ait altlık bulunur.
Bu alanda bulunan Helenistik yazıt tarihleme konusunda yardımcı olur.
Başka bir yapıdan taşınarak buraya geldiği anlaşılan yazıt bir tapınağa aittir.
Muhtemelen Artemis Eleuthera’nın adı anılmaktadır.
Tepedeki küçük alanı çevreleyen iç kale duvarlarının batısında kalan Geç Helenistik sur duvarları kalıntılarının da doğruladığı üzere Karabel kulesiyle aynı tarihte buradaki kale de inşa edilmiştir.
Kalenin batısı ucundaki en önemli yapı bir tapınaktır.
Ante tapınağın duvarlarından birkaç sıra korunabilmiştir.
Tapınağın önünde yerlerinden yuvarlanmış 3 adet büyük altlık bulunur.
Yukarıda bahsedilen yazıt da muhtemelen bu tapınaktan taşınmıştır.
KARABEL:
Myra’nın 11 km kuzeybatısındadır.
Muskar’dan kuzeye giderken yol üstünde Karabel mevkiisinde bir kule çiftlik ve çevresinde de bazı kalıntılar bulunur.
Bugün etkileyici doğası ve geleneksel köy evleriyle dikkat çeken köyün içinde dağınık duran kalıntıların en önemlisi bir kuledir.
Ana kaya düzeltilerek oluşturulan alt yapının üstünde iki katıyla yükselen kulenin pseudoisodom duvar örgüsü, bölgedeki benzerleriyle kıyaslandığında Geç Helenistik olduğu anlaşılır.
Bozuk bir kare form veren kulenin ölçüleri 6.50 x 6.60 metredir.
Kulenin çevresinde zeytinyağı işlikleri bulunur.
Kulenin güneybatısında bir alt terasta moloz taşla örülmüş başka bir yapı kalıntısı vardır.
Karabel’de başka yapı kalıntısı görülse de konutlar dışında diğerleri belirsizdir.
PHARROA-SİON MANASTIRI-ASARCIK
Karabel Helenistik kalıntılarının 2 km kuzeyindeki 1000 m rakımlı Asarcık Tepede yakın aralıkla konumlanmış iki yapı topluluğu bulunur.
Nikoloas’un Vitasında adı geçen ve büyük çoğunluğu henüz lokalize edilememiş olan 43 yerleşimden hangisinin burada bulunduğu net olarak bilinmez.
Çünkü topografya ve mimari yerleşim benzerliği yeterli farklılıkta ipucu vermez.
Kalıntıları ilk tanıtan Harrison, Sion Manastırı olduğunu ileri sürer.
Asarcık’daki yapı topluluklarının kapsamlı, erken ve nitelikli bir manastır olması, içinde Nikolaos yazıtı ve mersin yağı akıtma oluklu lahitlerin bulunması Asarcık’ı güçlü aday yapmaktadır.
Vita’da anılan kayaya oyulu apsis değinisi ve yol klavuz anıtı güzergah değerlendirmelerine göre, buranın Alacahisar Kilisesine benzetilmesi de güçlü olasılıktır.
Buranın Akalissos kenti ve kalıntılarının da Aziz Johannes Manastırı olduğu da öne sürülür.
En yakın seçeneği Pharroa olarak görünmektedir.
Bölgedeki varlığına kuşku yoksa da kilisenin hangisi olduğu yine de kuşkuludur.
Sionlu Aziz Nikolaos:
Aziz 6 ncı yüzyılın ilk yarısında yaşamış, öldükten sonra aziz mertebesine yükseltilmiş önemli bir dini kişiliktir. 4 ncü yüzyılda Myra (Demre) Piskoposu olan Aziz Nikolaos gibi yaşamı boyunca mucizevi bir şekilde hastaları iyileştirme özelliğine sahipti. Hayatının anlatıldığı Vita’ya göre: Sionlu Aziz Nikolaos’un Myra’nın dağlık alanında kurmuş olduğu manastır, kısa sürede şifa arayan insanların ziyaret mekanı haline gelmiştir. Vita’ya göre manastır, Pharroa Vadisinde, Tragallasos köyü yakınında, küçük bir tepe ya da dağda, Myra’dan tepeye doğru giden yol üzerinde ve Arneai’den çok uzak olmayan bir yerde konumlanır.
Vita’daki tanımlamalara göre Demre ile Ameai arasında olması gereken Sion Manastırı için önerilebilecek en uygun yer Karabel’in 1 km kadar kuzeyinde kalan Asarcık tepesindeki kalıntılardır.
Yine Vita’da yazdıklarına göre: “Kutsal Sion Manastırı, yekpare kayadan bir yapı ve bütün dağ güneş gibi parlak idi” ifadeye göre Sion Kilisesinin yekpare taştan inşa edilmiş olduğu sonucuna varılır. Buradaki kilisin bema kısmı da yekpare kayaya oyularak oluşturulmuştur.
Vita’nın 39’ncu bölümünde anlatılanlara göre, Tragallasos’ta bir tepe üzerinde inşası süren Sion Manastırının inşasını bir kaya engeller. Arneai’den gelen yerel taş ustaları da taşı yerinden oynatamayınca, Sionlu Nikolaos’un kardeşi Artemas Tragallasos köyünden 75 kişiyi yardıma çağırır. 75 kişinin kaldıramadığı taş bloğu, Kudüs’ten yeni dönen Nikolaos, ilahi bir güçle ve sadece 12 kişinin yardımıyla yerine oturtur. Bahsedilen olaydan anlaşıldığı üzere, çok büyük taş bloklarla inşa edilen Sion Manastırı, Tragallasos köyünün yakınında kuruluydu. Monolitik kelimesi muhtemelen büyük taş blokları tanımlamak için kullanılmış olmalıydı. Vita’daki bu bilgilere rağmen, yayınlarda Sion Manastırının yakınında olması gereken Tragallasos’un yeriyle ilgili sağlam bir kanıt ortaya konulamamıştır.
Evet: Sion Manastırını anlatmaya devam edelim.
Manastırın niteliği, rolik lahitleri ve özellikle vaftizhanesindeki Nikolaos yazıtı bunu doğrular.
Sionlu Nikolaos, manastırının inşa aşamasında, üç kez kutsal toprakları, bir kez de Mısır’ı ziyaret etmiş, muhtemelen kurduğu kilisenin biçiminin oradaki örnekleri ile benzer özelliklere sahip olmasını istemiştir. Belki de bölgede ilk olması ve yeterince yapı malzemesinin bulunmasından dolayı, oldukça büyük olan alanın ahşapla örtülmesi tercih edilmiştir.
Nikolaos’un kardeşi Artemas; manastırda vekil olarak görev yapmakta ve iaşe sorumlusu olarak da çalışmaktaydı.
Manastırda 12 rahip yaşadığı halde fazlaca mekan bulunması da hac ve şifa/sağlık yeri olmasına bağlanır.
Yerleşim: Batı ve Doğu Asarcık adıyla iki ayrı korunaklı alan olarak tanımlanır.
Batı Asarcık:
Batı Asarcık’taki ünlü Sion Manastırıdır.
Bölgenin bu en nitelikli, muhteşem kilisesi, İustinianus (527-565) döneminde, Myra’lı Aziz Nikolaos’tan sonra yaşamış olan ünlü Sionlu Aziz Nikolaos’a aittir.
81 x 98 metre ölçülerindedir.
Kumluca’da bulunan ünlü definenin de ait olduğu kilisedir.
Sionlu Nikolaos’un MS 564 yılında ölümünden sonra keşişlerden biri tarafından yazılan yaşam hikayesi (Vita) çevredeki yer adları, sosyo-ekonomik yapı ve manastır yönetimi hakkında bilgiler içerir.
Rahiplerin sosyal ilişkileri güçlü olan ve tarımsal üretim yanında ticaret de yapan kişiler olduğu da Vita’dan anlaşılır.
534-4 yıllarında yaşanan büyük veba nedeniyle dağlardan sahile, Myra’ya ticaret yasaklanmışsa da çevredeki halkın ihtiyacı olan gıdanın temininde manastır kaynakları önemli rol oynamıştır.
Yasak nedeniyle, Myra’nın durma noktasına gelen ticareti nedeniyle Myra Piskoposu Sionlu Aziz Nikolaos suçlanmıştır.
Manastır çevresindeki tarım arazileri ve işlikler manastır halkının hem geçimini hem de ticaretini sağlıyordu.
Ticaret malları içinde şarabın önemli bir yeri vardı.
Yapı kompleksinin güney kesiminde üç yapraklı yonca biçimli kilise, bitişik vaftizhane, rolik şapeli ve mezar odası yanında, kompleksin kuzeyinde kapı ve galerilerle birbirine bağlanan 12 mekandan oluşan yapı topluluğu vardır.
Mezar odası:
Sion Manastırı kilisesinin güneyinde, Röliker Şapeline batıdan bitişiktir.
Mezar odası ve içindeki üç lahit, konumları, biçimleri ve bezemeleri bakımından ilgi çeker.
Bizans sanatı içindeki yeri tartışmasızdır.
Lahitlerin kapakları Lykia bölgesine özgü mahya kirişli ve semerdam çatılıdır.
Lahitler üzerinde herhangi bir yazıt bulunmamasından dolayı hangi dönemde ve kimin için yapıldıkları bilinmez.
Kapaklarının yüzeyindeki yaprak ve haç motiflerinin işleniş tekniği Bizans döneminde 6 ncı yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olabileceklerini gösterir. Bizans döneminde kiliselerdeki mekanların içine yerleştirilmek üzere üretilen lahitlerin, azizler, önemli din adamları, İmparatorlar ya da soylu insanlar için yapılmış oldukları bilinmektedir. Bu nedenle buradaki lahitlerin de din adamlarına veya önemli kişilere ait olmaları gerekir. Nitelik 1 ve 2 numaralı lahitlerin yüzeylerindeki kaliteli işçilikle oluşturulan haç bezemeleri, bu görüşü destekler. Öte yandan Bizans döneminde bölgede yaşayan daha sıradan insanların lahitler yerine yerleşim alanlarının yakınlarında bulunan basit toprak çukur mezarlara gömüldükleri bilinir.
Evet, Sion Manastırı hakkındaki anlatıma devam ediyorum.
Yapı kompleksi ve çevre duvarı arasında güney ve doğu kesimde bahçe alanları bırakılmıştır.
Kiliseyle birlikte planlanmış yapılar genellikle ibadetle ilişkilidir.
Bazıları da konut ve yemekhane-kiler gibi günlük ihtiyaçları karşılamaktadır.
Bu planlama kompleksin manastır olduğundan kuşku bırakmamaktadır.
Rölik şapelindeki lahitin üstündeki delikler kutsal yağ kültüyle açıklanmaktadır.
Bu deliklerden akıtılan yağ kutsal rölike değerek lahitten dışarıya akar ve burada toplanıp şişelenerek ziyaretçilere dağıtılırdı.
Ziyaretçilerin yoğunluğu nedeniyle manastır büyük servete kavuşmuştu.
Kumluca’da bulunan Sion Hazineleri bu zenginliğin en somut tanıklarıdır.
Batı Asarcık Manastırı 6-9 ncu yüzyıllar arasında kullanılmıştır.
Doğu Asarcık Yapı Topluluğu:
Batı Asarcık’ın yaklaşık 100 m kuzeydoğusundadır.
Tüm yapı topluluğu yaklaşık 100 x 75 m ölçülerindedir.
Doğu Asarcık yerleşimi merkezde ve en yüksek kotta bir kilise çevresinde plansız ama sıkışık yerleştirilmiş mekanlardan oluşur.
Bu durum, buranın bir manastırdan çok, bir köy yerleşimi olduğunu düşündürür.
Zaten manastırdan beklenen vaftizhane, mezar, mutfak, kiler, toplantı salonu gibi zorunlu mekanlar da bulunmaz.
Konutların bazıları Roma Döneminde yapılmıştır.
Sonraki dönemlerde de onarılarak kullanılmıştır.
Çoğunlukla iki katlı olduğu anlaşılan konutların alt katları servis ve depo, üst katları da yaşama mekanları olarak kullanılmıştır.
Bizans Döneminde de Hıristiyanlıkla birlikte, MS 5 nci yüzyıl sonunda yapıların arasına bir kilise inşa edilmiştir. Kilisenin içindeki sarnıç da Roma döneminden kalmadır.
200-300 kişilik bir köy özellikleri gösterir.
Doğu Asarcık yerleşiminin Tragallasos olduğu düşünülür.
Asarcık yerleşimleri 12 nci yüzyıldan sonra Bizans varlığının bitmesiyle birlikte artık kullanılmamış yok olmuştur.