Siverek, verimli toprakları ve mücadeleci-çalışkan insanları ile önem kazanıyor.
Buralara yolunuz düşerse, özellikle Siverek Kalesini gezmenizi öneririm.
Çünkü, günümüzde pek orijinal özelliği kalmasa da, bir zamanlar muhteşem bir yapı olarak, bölgenin en müstahkem kalesiymiş.
Kale bölgesinde herhangi bir resmi arkeolojik kazı çalışması yapılmadığından bazı sırları çözülememiştir.
Özellikle: yer altı hamamı ve yer altından ilçenin çeşitli yerlerine dağılan su şebekesi ve özellikle son dönemlerde, kale yakınlarındaki evlerin temel kazılarında ortaya çıkarılan tüneller-dehlizler ilgi ve merak çekiyor.
ULAŞIM
Siverek, bağlı bulunduğu Şanlıurfa il merkezine, 91 km. uzaklıktadır. Siverek-Diyarbakır arasındaki uzaklık: 84 km. Siverek-Hilvan arasındaki uzaklık: 34 km. Siverek-Çermik arasındaki uzaklık; 60 km. Siverek-Viranşehir arasındaki uzaklık: 86 km.
Siverek’den Adıyaman şehrine geçmek isterseniz, Atatürk Baraj gölü üzerinden feribot kullanabilirsiniz.
TARİH
Yörede yapılan araştırmalarda, ilk yerleşimcilerin MÖ.3000 yıllarında buraya geldikleri tespit edilmiştir. Bunlar: sırasıyla Hurri-Mitaniler, Hititler, Aramiler, Asurlular, Keldaniler, Medler ve Perslerdir. Şehir, Asurlular döneminde yığma bir tepe üzerine ilk olarak kurulan kale çevresinde oluşur.
MÖ.331 yılında ise, Persleri yenen Makedonyalı İskender, burayı ele geçirir. 640 yılına gelindiğinde Şam ordusu bölgede hakimiyet sağlar. 11’nci yüzyılda Urfa Haçlı kontluğu, 1182 yılında Eyyübiler, 1400 yılında Timur ve 1517 yılında Osmanlı egemenliği görülür.
Tarihi süreç içinde, bölgenin kullanılan isimleri şunlardır: Sevaverak, Sebabarak, Sebabarok, Sevaverag, Severags, Suveyda.
1926 yılında Şanlıurfa iline bağlanarak ilçe yapılır. Ancak, Siverek’in tarihi geçmişinde, ilginç bir olay var. Yöre: 1923 yılında il yapılır ve daha sonra, biraz önce sözünü ettiğim gibi, ilçe ye dönüştürülür.
GENEL
Siverek: sönmüş bir volkan olan Karacadağ’ın batısında, Diyarbakır-Şanlıurfa-Adıyaman arasındaki üçgende kurulmuş bir yerdir. Denizden yükseklik: 800 metredir. Toplam yüzölçümü: 4314 km. karedir. Güneye doğru alçalan ovada: çöl ikliminin belirtileri görülür.
Buna bağlı olarak: yarı göçer yaşam geleneği devam etmektedir. Özellikle, yaz döneminde, Karacadağ bölgesinde birçok köy ahalisi, kıl çadırlarda yaşarlar. Hayvancılık da, çadır yaşamının bir kültürü haline gelmiştir.
Siverek denilince ilk akla gelenler: bağları, üzüm türleri, pekmezi, pestili, narları, sütü, peyniri, ayranı ve suyu akla gelir.
Siverek insanı geçimini sağlamak için: tarım ve hayvancılık ile uğraşır.
GEZİLECEK YERLER
SİVEREK KALESİ
Şehir merkezindeki yığma bir tepe üzerinde bulunan kalenin, Asurlular döneminden kaldığı düşünülmektedir. Zeminden 30-35 metre yükseklikteki kalenin altında, çeşitli sığınma yerlerinin bulunduğu da bilinmektedir.
Çünkü, özellikle son zamanlarda kale eteklerinde yapılan evlerin temel kazılarında, bir kısım dehlizler ortaya çıkmıştır.
Evet: kale; Kottopolis isimli şehrin korunması için yapılmıştır. Büyük kesme taşlardan yapılmıştır. Romalılar, bölgeye geldiklerinde, hazır buldukları malzemeler ile sur ve burçları yükseltirler ve böylece Siverek kalesi: Mezopotamya bölgesinin en korunaklı kalelerinden biri haline gelir.
Ancak yine de bu muhteşem kale: I. Şapurun güçlerine karşı etkili olamaz, şehir yakılıp yok edilir ve halk kılıçtan geçirilerek öldürülür.
Kalenin yapısal özelliklerinden biraz daha söz etmek istiyorum. Kalenin surlarının kalınlıklarının: 3.5 ile 4 metre arasında olduğu, burçların ise kalenin yüzeyine kadar tamamen yıkılmış olduğu görülmektedir.
Fakat, burçların temelleri hala görülebilmektedir. Burç temellerinin ölçüleri ise, en 5 metre ve uzunluk 8 metredir. Kalenin çevresi, yaklaşık 1250 metredir. Sekiz burç ve doğu ucunda bir gözetleme kulesi bulunmaktadır. Burçların yüksekliği 15 metre, surların yüksekliği 10 metredir. Kale içine, kuzeye açılan tek kapıdan giriliyormuş.
Siverek ilçesindeki evlerin birçoğunun toprak damlı olması ve bu damların sıvanması için kale çevresindeki toprağın halk tarafından kullanılması nedeniyle, kalenin çevresi çıplak kalmıştır.
Günümüzde kale yakın geçmişte yapılan restorasyon nedeniyle, orijinal halinden uzaklaşmıştır. Bugün kale yapısı içinde, sarnıç ve o döneme ait birkaç kalıntı görülebilmektedir.
Öğrendiğime göre: 1968 yılında, kalenin bulunduğu yerde kuzey cephede meydana gelen göçük sonucu, aynı aileden 7 kişi ölmüştür.
ULU CAMİ
İlçe merkezindeki bu cami, Selçuklu dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır. Ancak, yine bazı kaynaklara göre, caminin kiliseden çevrildiği de belirtilmektedir. Yapının doğu kapında, 982 tarihi yazılıdır. Minaresinin üzerindeki kitabeden alınan bilgiye göre ise, 586 yılında onarım görmüştür. Minareyi: Hamdullah Bey yaptırmıştır.
HÜSEYİN ÇERİBAŞI CAMİİ
Aynı zamanda “Sulu cami” de denilen yapının en büyük özelliği: avlusunda, yer altındaki taşlı kanallardan gelen suyudur.
Yapı: Siverek Çeribaşısı Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır, ancak ne zaman yapıldığı hakkında net bilgi bulunmamaktadır. İlk yapıldığında, uzun lüle kubbeli olan yapı, 1889 yılında, Siverekli Osman Paşanın annesi tarafından, öndeki kemerli eyvanıyla beraber, günümüzdeki görüntüsüne kavuşmuştur.
GÜLALİBEY CAMİSİ
Yapı: Osmanlı valilerinden Gülalibey tarafından, 1701 yılında yaptırılmıştır. Minaresi ise, 1955 yılında Siverek Derneği tarafından yaptırılmıştır. Caminin ilk yapıldığında ahşap olan kubbesi ise, 1957 yılında yine aynı Dernek tarafından yenilenmiştir.
HALİLİYE CAMİSİ
Caminin avlusunda, abdest almak için yapılan havuzun suyu: yer altındaki taş kanallardan gelmektedir ama esas çıkış kaynağı bilinmemektedir.
YER ALTI HAMAMI
Yapı: 1750 yılında, kalenin güneyinde yapılan araştırmalar sırasında tesadüfen bulunmuştur. Yapının iç duvarlarının birinde bulunan “aslan başı” kabartması, Hitit sanatının özelliklerini taşımaktadır. Söylenenlere göre: Hitit döneminde, kral ailesi, kalenin içindeki gizli bir geçitten bu hamama gelirmiş. Ancak, hamam, yeniden kullanılmak üzere tamir edilirken, tarihi özelliklerini kaybetmiştir.
SERAP ÇEŞMESİ
Yer altı hamamından, 150-200 metre uzaklıkta ve yeraltındadır. Siyah bazalt taşlardan örülmüş, kubbeli bir yapıda bulunan çeşmenin suyunun nereden geldiği bilinmemektedir. Ancak: taşlardan yapılmış bir kanalla taşındığı ve bu taş kanalların, kalenin altından geçtiği düşünülmektedir.
ABDALAĞA HAMAMI
Siverek kalesinin doğusundadır. Osmanlı döneminde yapıldığı düşünülmektedir, çünkü Osmanlı mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Ancak, yapı, zamanında koruma altına alınmadığından, günümüze kadar olan süreçte büyük ölçüde tahrip olmuştur. Günümüzde ise, Siverek Spor Kulübü tarafından kullanılmaktadır.
HACI PINAR ÇEŞMESİ
Çeşme, ilçe merkezinde, Çelebi mahallesinde, 1933 yılında Ermeni asıllı taş ustası Yane isimli bir usta tarafından Selçuklu mimari özellikleri kullanılarak yapılmıştır. Günümüzde faaldir ve kullanılmaktadır.
Çeşme: Siverek ilçesinin simgesi durumundadır.
ESKİ HÜKÜMET KONAĞI
İlçe merkezindeki bu yapı: 1903 yılında, Sultan Abdülhamit’in emriyle: zamanın Belediye Başkanı Cudi paşa ve Kaymakam Kemal Bey tarafından yaptırılmıştır.
Yapı: kare planlı, 2 katlı ve kesme taşlardan inşa edilmiştir.
Ön cephesinde: 6 sütunlu bir eyvan vardır. 1908 yılında hizmete giren bina: Siverek ilçe olduktan sonra, Hükümet Konağı olarak kullanılmaya başlanmıştır.1980 yılında ise, büyük bir yangın, binanın ahşap kısımlarını yok eder.
Günümüzde yapı, Anıtlar Kurulu tarafından koruma altına alınmış olsa da, herhangi bir restorasyon çalışması yapılmamıştır.
Siverek ilcensini geldim ve gördüm ilk edindiğim izlenim MIttani imparatorluğunun başkenti ve siverek halkı tarihini bilmiyor liyakatsiz yöneticilerin başkenti konumunda halki misafirpèver ve sıcak kanlı ancak deyerlerinede sahip çıkmıyor kültür varlıkları tahrip edilmiş sadece ilçenin kalesine bakmanız yeterli sivereklilerin aynasıdır adeta bir halk neden değerlerine sahip çıkmaz neden liyakatsiz yöneticiler secer anlaşılır gibi değil bir misafir olarak geldim hizmete kusur etmediler yemeğini ve suyunu içtim geçmişte ağaların zulmü ve devletin duyarsızlığı terör örgütlerinin yıkıcı faliyetleri bu güzel kenti ne hale getirdiklerini gözlemledim yönetimlerin ise oy kaygısıda önemli etkendir tarih ve kültür varlıkları bilinçli olarak yılına terk edilmiştir eğer daha çalışmaları ve restorasyon arkeolojik kazılar yapılırsa tarih yeniden yazılır aslında devlet de bunu istemiyor …… bu güzel kadın ilçeyi rencide etmek değil onların yanında oldugumu sorunlarına ortak oldugumu anlatmak istedim. Sadin Bukan
Gerçekten çok iyi anlatmısınız