Budapeşte şehrinin “Buda” olarak bilinen bölümü, Tuna nehrinin bir kıyısında ve şehrin tarihi özellikleri ve güzellikleri öne çıkan bölümüdür.
Burası, Peşte bölümünden ayrı olarak tamamen tarihin öne çıktığı bir yerdir. Tarihi yerleri sevenler, burada bol miktarda tarihi güzellik bulacaklardır.
ZİNCİRLİ KÖPRÜ-LANC HİD
Orijinal ismi “İsnat Lansit” dir. Burası, çok büyük bir Macar olarak kabul edilen Macar Bilimler Akademisi Başkanı olan Kont İsvan Seçeni tarafından yaptırılmıştır. İsvan Seçeni babasını bir kış döneminde babasını kaybeder, ancak Tuna nehri buz tutmuştur ve karşıya geçemez.
Bunun üzerine “buraya bir köprü yaptırmamız lazım” diyerek çalışmaları başlatır. Önce maddi anlamda çalışmalar tamamlanır ve arkasından İngiltere’den demir malzemeler satın alınır.
İskoç inşaat mühendisiyle anlaşılır ve 1842 yılında bu köprünün yapımına başlanır. Yapılış 7 yıl sürer ve köprü 1849 yılında tamamlanır. Ancak 1945 yılında, Naziler, müttefik kuvvetlerin kullanımını önlemek için köprüyü havaya uçururlar.
Tam 100 sene sonra, 1949 yılında, köprü tekrar ayağa kaldırılır. Şehrin ilk köprüsü ismini, birer gerdanlığı andıran asma zincirlerden almaktadır.
Uzunluğu 380 metre, genişliği 16 metredir. Her iki ayak başında da aslan heykelleri vardır. Söylentiye göre: köprüyü yapan mimar, eğer köprü bittiğinde hata olursa, kendini öldüreceğini söyler ve köprüyü hatasız yapar.
Halk, köprüde hiçbir statik ve mimari hata bulamaz. Ama, bir çocuk hata bulur.
Aslan heykellerini yapan heykeltıraş, aslanların dillerini yapmayı unutmuştur. Çocuk, aslanların dillerini yutup yutmadıklarını sorar. Bunun üzerine, aslanların dillerinin olmadığı anlaşılır ve köprüyü yapan mimar, Tuna nehrine atlayarak intihar eder ve ölür. Köprü üzerinde, her zaman, hediyelik eşya satıcılarını görebilirsiniz.
Şehrin bu bölümünde, en büyük özellik taşıyan yer “kale” bölümüdür. Zincirli köprüden geçerek ulaşacağınız bölümde, “coğ-wheel tran” isimli feniküler kullanarak kaleye çıkabilirsiniz. Tabii yorulmayı göze alanlar için, hemen fenikülerin yanında yaya yolu da var.
KALE TEPESİ
13.yüzyılda, Buda şehri, burada gelişmeye başlamış. Moğol saldırılarından sonra, 1255 yılında, Kral Bela, kalesini buraya kurarak, Buda’yı başkent yapmış. (Daha önceki başkent, Moğol saldırıları sonucu yıkılan Estergon) Osmanlı saldırıları sonucu kale yıkılmış, ancak daha sonra yeniden yapılmış. Surlar, orijinaline uygun olarak yeniden inşa edilmiş.
Burası
UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası Listesine konularak, koruma altına alınmış. Zamanında, kaleyi kuşatan Türkler, hiçbir direnişle karşılaşmadan kaleyi ele geçirmişlerdir. Ancak: Türklerin, buradaki sarayı harabeye çevirdiğini söylüyorlar.
Daha sonra: Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun sarayı olacağı zaman, saray yeniden inşa edilmiş. Sonra, II. Dünya Savaşında tekrar hasar görmüş. Şu an göreceğiniz saray: geçmişi size hatırlatacak seviyede değildir.
Kale yakınlarında bulunan “Terör Müzesini” gezdiğinizde, bu sarayın eski halini ve geçirdiği evreleri anlamak mümkündür.
Bu gezintiyi akşam saatlerine bırakırsanız: Tuna nehrinin gün batımında ne kadar güzelleştiğini görebilirsiniz. Zaten, Budapeşte şehri dünyanın en iyi ışıklandırılan 3’ncü şehri olarak seçilmiştir.
Kalenin ortasında, hemen kilisenin yanında bulunan avluda bir kuyu göreceksiniz. Bu kuyu, söylenenlere göre “zina” yapanların canlı canlı atıldıkları bir kuyu imiş.
Bu arada, unutmadan, Kale tepesinde, Lovas sokağında, Son Buda valisi Abdurrahman Avni Arnavut Paşa’ya ait bir mezar taşı var. Son vali Paşa; şehri kuşatan Avusturya ordusuna karşı, 2.5 ay direnmiş.
Ancak, Avusturyalılar, 1666 yılında, Budin şehrine girerek, 145 yıllık Türk hakimiyetine son verirler. Paşa, çarpışmalar sırasında şehit düşer.
Ancak, Macarlar Paşayı unutmazlar ve şehit düştüğü yere, çok daha sonraları dikilen bir anıt üzerine, son derece centilmence bir yazı yazarlar.
145 yıllık Türk egemenliğinin son Buda valisi Abdurrahman Arnavut Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2.günü, yaşamının 70 yılında, maktul düştü, kahraman düşmandı, rahat uyusun.” Bir tepede: yolun ortasında, minik bir anıt, daha doğrusu üzeri yazılı bir taş görülüyor.
SZENT MATTHİAS KİLİSESİ
1015 yılında yapılmış. Meryem Ana adına inşa edilmiş. Çatısı: renkli Macar çinileriyle kaplı. Ülkenin ikinci büyük kilisesidir. Burası var olan bir kiliseye Kral Matthias tarafından ilave edilerek yaptırıldığı için ve Matthias’ın evlilik töreni burada yapıldığı için onun adı ile anılmaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman, şehri ele geçirdiğinde: burası yaklaşık 150 yıl boyunca cami olarak kullanılmış ve kendisi, ilk cuma namazını, burada kılmıştır. Günümüzdeki kulelerden biri, o dönemde cami minaresi olarak kullanılmıştır.
150 yıl boyunca cami olarak kullanılan yapı, daha sonra kiliseye çevrilmesine rağmen: kıbleyi gösteren Osmanlı Mihrabı yerinde bırakılmış. Vaiz kürsüsü, Fresk ve Gotik şapel, ayrıca görülmeye değer diğer unsurlardır.
Takip eden tarihi süreçte: 1896 yılında: büyük bir restorasyon yapılmış ve bugünkü görünümünü o zaman almıştır. Yani, 19’ncu yüzyıl sonlarında, Milenyum döneminde yeni Gotik mimari tarzı ile ortaya çıkmıştır.
Kilisenin dış cephesindeki muhteşem mozaikler mutlaka ilginizi çekecektir, bu mozaiklerde İncil’den alıntı birçok olay tasvir edilmiştir. Kilisenin içine girmedim. Günümüzde: kilisenin önündeki meydan: turistlerin uğrak yerlerinden biridir ve her zaman kalabalıktır.
Zaten, turla gelenler, doğruca buraya getiriliyorlar. Biraz ileride, Tuna nehrinin ve şehrin muhteşem manzarasını görmek mümkündür. Macarlar; burada turistlere sanatlarını sergiliyorlar, özellikle: keman çalanları görebilirsiniz.
Zaten: keman, Çigan müziğinin etkileşimi sonucu, Macaristan’ın çoğu yerinde, etkin olarak çalınıyor. Kilisenin önünden: aşağıya doğru yürüyoruz. Bu yol sizi, doğruca bir saraya götürüyor. Kilisenin yanındaki düz bina Hilton Otelidir.
Dünyanın en pahalı “Hilton” u, hemen bu tarihi kilise ve burcun yanında, tüm modernliği ile sırıtıyor. Macarlar bundan hoşlanmıyorlar ve buraya “kalenin çıbanı” diyorlarmış. Hani: en başta söylemiştim ya, eski ve yeni yan yana. Nasıl becermişler, buna nasıl izin verilmiş bilmiyorum, muhteşem bir tarihi eser, hemen yanı başında, muhteşem bir modern yapı, ama elbette sırıtıyor.
KRALİYET SARAYI-SANDOR SARAYI
Kalenin alt bölümünde kurulmuştur. Kraliyet Sarayı deniliyor ama burada kraliyet ailesi yaşamamıştır. Osmanlı şehri terk ettikten sonraki gelişme sürecinde 1700’lü yılların ortalarında, Maria Teressa’nın başlattığı bir çalışma, sonrasında 19’ncu yüzyıl sonlarında özellikle Milenyum dönemini içine alan süreçte, Kayzer Joseph’in tamamlattığı bir yerdir.
O yüzden, kraliyet sarayı unvanını almıştır. Burası: ülkenin ulusal sembollerinden biri. Çünkü: yapıldığı 13.yüzyıldan bugüne kadar, birçok savaşlara ve işgallere şahitlik etmiş. 3 kez tahrip edilmiş ve o dönemlerin mimari usullerine göre, yeniden yapılmış.
Günümüzdeki Neo-klasik yapısına: II. Dünya Savaşından sonra kavuşmuş. Peşte bölümündeki Parlamento Sarayı gibi, Buda bölümünde de, Kraliyet Sarayı, bölgelerin simgesi olmuş durumdalar. Günümüzde müze olarak kullanılıyor. İçinde ulusal galeri, ulusal kütüphane ve müze bölümleri vardır.
Hemen arkasında, muhteşem bir müze var. Kraliyet Sarayı içinde: Macar Ulusal Galerisi var. Bu bölgede: bunlar dışında: Macar Milli Galerisi (Nemzeti Galeria: giriş ücreti, 300 Macar Florinti) ve Milli Szechenyi Kütüphanesi de bulunuyor. Burada: tarihi değerlere sahip, Macar sanatı örnekleri sergileniyor.
Ortaçağdan kalan dini motifler, ahşap ikonlar, Altar panoları ve çeşitli dönemlere ait yağlı boya tablolar var. Evet, gerçekten çok zengin bir koleksiyon var.
Bu koleksiyonun yelpazesi ise, çok geniştir. Kraliyet Sarayı bahçesinden: Tuna nehrinin görüntüsü muhteşem. Evet, burayı da gezdikten sonra, kiliseye doğru geri yürümeye devam ediyoruz.
FISHERMAN’S BASTİON. (BALIKÇILAR BURCU)
Burada: 7 tane kule/burç var. Bu burçlar, buraya gelen 7 Macar boyunu temsil ediyor. Yapının başlangıç tarihi: 1895 yılı olmasına rağmen, bitirilişi 1902 yılı civarıdır. Yani “Milenyum” düzenlemeleri sırasında yapılmıştır. Burçlar: oldukça estetik ve akşam güneşi, üstlerine vurduğu zaman, oldukça fotojenik oluyorlar.
Ortaçağdan kalma bir balık pazarı olarak yapıldığı için, bu ismi almış. Burç: Tuna nehri ve Peşte bölümüne: tepeden bakıyor. Merdivenleri ve terasları ile, etkileyici bir manzarası var. Kilise ile arasında: Hıristiyanlığın Macaristan’ın resmi dini olarak benimsenmesini sağlayan Aziz İstvanın, at üzerinde bir heykeli var. Kilisenin biraz daha batısında: 18.yüzyılda veba salgınından kurtulmanın anısına bir heykel dikilmiş.
Burcun bulunduğu meydanın arkasında ünlü bir kafe var.
MİRO KAFE
Burası: Ressam Miro’nun yeri gibi bir yer. Dekorasyonu ilginç. Sandalyeleri: eğri-büğrü ve demirden yapılmış. Turuncu, lacivert duvarları ve hoş atmosferi ilginizi çekebilir. Burada: dinlenme molası vermenizi öneriyorum. Akşamları: canlı müzik eşliğinde yemek servisi de yapılıyor.
Özellikle: Macarların ünlü çorbası olan: gulyaş tadabilirsiniz. Gulyaş: yemek bölümünde açıkladığım gibi: ülkemizde yapılan tas kebaba benziyor. Bunun daha sulu hali. İçinde bulunan ana malzemeler ise: patates ve sığır eti. Bu çorba: küçük bir bakraç içinde servis ediliyor. Suyu: kıvamlı ve baharatlı, kırmızı.
Buda kalesine çok yakın bir yerde: bir müze var.
TÖRTENETİ MUSEUM (BUDAPEŞTE TARİH MÜZESİ)
Budapeşte’de bulunan arkeolojik nesneler sergileniyor. Budapeşte’nin Roma döneminden, Ortaçağ’a, Ortaçağ’dan günümüze uzanan yolculuğuna ilişkin, her türlü nesne sergileniyor.
BUDA YAKASININ DİĞER BÖLÜMÜ
Buda yakasının, diğer bir önemli bölümü: Geller Tepesi. Buraya: hem yürüyerek, hem de araba ile çıkabilirsiniz. İsmini: zamanın başpiskoposu Gellert’den almış.
GELLERT TEPESİ
Burası, şehrin diğer bir yüksek noktası. Bu tepede: 14 metre yükseklikte, barışı simgeleyen ve elinde defne dalı tutan bir kadın heykeli var. Bu heykelin adı: Özgürlük Anıtı. Bu anıt: 1945 yılında, Rus ordusu tarafından, Budapeşte şehrinin kurtarılışı anısına dikilmiş. Tuna boyunca, hemen her yerden görülüyor. İhtişamlı ve devasa bir anıt.
Tepenin eteklerinde, Gellert’in bir anıtı var. Anıtın kaidesinden aşağıya kat kat yapılmış şelale de huzur dolu bir etki yaratıyor. Bu tepede: ünlü Kazanova’nın evi de bulunuyor, zaman bulursanız bu evi de görün. Buradan yani tepeden şehri seyredip, aşağı inince, bu bölgedeki son görülecek yer olan: Gülbaba Türbesi var.
GELLERT TEPESİNİN HİKAYESİ
Bu tepede: Bishop Gellert’in bir heykeli bulunuyor. Gellert: Macarların Hıristiyanlığa geçmesinde önemli rol oynamış bir isim. Başlangıçta pagan olan Macarlar, kendilerine sorulmadan Hıristiyanlığı zorla kabul etmek zorunda kalmışlar.
1000 yılında, Macar kralı St. Stephen: bir misyoner olan St. Gellert’i; Macaristan’a davet eder. Gellert: krala, Macarların Hıristiyanlığı kabul ettiğine dair bir kağıt imzalatır ve Macarlar istemeden, Hıristiyanlığı seçmiş olurlar.
Ama, bu duruma kızan Paganistler: St. Gellert’i bir fıçının içine koyarak, bu tepeden aşağıya yuvarlarlar ve o günden sonra, bu tepenin adı: Gellert tepesi olarak anılmaya başlanır.
RUDAS KAPLICASI
Gellert tepesinde. Bu kaplıca: Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Yalnızca, belli gün ve saatlerde, erkek ve bayanlar, aynı anda kaplıcayı kullanabiliyorlar. O yüzden, buraya gitmeden önce açık olup olmadığını öğrenmenizde yarar var.
GELLERT OTELİ
Görsellik açısından, muhteşem bir otel. Daha önce söylediğim gibi: Macarlar, bu şehirde, eski yapılar ile yeni ve son derece lüks, modern yapıları, aynı bölgede tasarlayarak, eski ve yeni arasında muhteşem bir görsellik yaratmışlar.
Hoş bu durum, bazılarınca garipseniyor. Ama: sonuçta, bu onların tercihi. Evet, bu lüks ve muhteşem görüntülü otelin, kaplıcası da var.
Gellert tepesine çıkarken veya inişte: bir mağara var. Bu mağaranın içine oyularak yapılmış bir kilise var. Bunu da gezebilirsiniz. Burası halen faaliyetle olan bir kilise.
Gellert Tepesinden, Tuna nehrinin kıyısına inerken, karşınıza: Edıms Meydanı ve sıfır taşı çıkıyor. Bu nokta: şehirden, bütün mesafelerin hesaplandığı bir başlangıç noktası. Hatta, şehir ile İstanbul arasındaki uzaklığın: 1335 km. olduğu sıfır şeklindeki bu büyük taşa yazılı. Sıfır taşının hemen karşısında: zincirli, diğer adı ile aslanlı köprü bulunuyor.
GÜLBABA TÜRBESİ
Tuna nehrinin sağ tarafında yükselen tepenin doğuya bakan yamacında bulunuyor. Türbenin bulunduğu semt; şehrin en pahalı semtlerinden birisidir. Osmanlıların Macaristan’ı ele geçirmesi sırasında: Gülbaba, Buda şehrinin kuşatmasına katılmış. Söylenenlere göre: Buda şehrine, gülü ilk tanıtan, gül baba olmuş.
Kendisini, Türkler kadar Macarlar da sevmişler. 1548 yılında öldüğünde: cenaze namazına, Kanuni Sultan Süleyman ile birlikte, 200 bin kişi katılmıştır. Aslen Ispartalı olan Gül baba; başında taşıdığı güllerden dolayı, bu adla anılmış.
Ancak, aksi bir görüş daha vardır. Yine güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgilere göre: Gül baba olarak tanınan bu kişi: İstanbul, Taksim’de şu anda Galatarasay Lisesinin bulunduğu yerde yaşayan ve aynı yerde muhteşem gül bahçelerinin olmasıyla tanınan bir kişidir, bu kişi güllere karşı meraklıdır ve Buda şehrine geldiğinde, burada da gül kültürünü geliştirmiştir. Evet, hangisi doğru, yorum yapmıyorum.
Türbe: Avrupa’da, Türkiye Cumhuriyetinin restore etmesine izin verilmiş, ilk Türk mimari eseri olma özelliğini taşıyor. İçinde: yeşil sandukası var. Ayrıca: bahçesinde, gül babanın bir heykeli bulunuyor.
Başındaki güllere dikkat edin. Kendisi için burada yapılan türbe: günümüzde Macarlar tarafından, o günlerdeki sevgi ve saygının anısına: titizlikle ve saygıyla korunuyor. Mayıs-Ekim ayları arasında, burayı ziyaret etmeniz mümkündür.
Ancak, şehre tur ile gittiyseniz, büyük olasılıkla tur sizi buraya götürmeyecektir. Bence görmelisiniz.
ŞEHRİN BUDA BÖLÜMÜNDE ALIŞVERİŞ
Buda yakasında alışveriş düşünürseniz, burada önerebileceğim yer: Moskova Meydanındaki: Mamut isimli alışveriş merkezidir. Bu merkez: aynı zamanda uygun fiyatları ile tercih edilmelidir.
Ayrıca, yine bu alışveriş merkezinin hemen altında çok büyük bir süpermarket var, bütün ihtiyaçlarınızı en uygun fiyatla, buradan karşılayabilirsiniz.
Moskova Meydanı: gerek metro hattı, gerek otobüsler ve gerekse alışveriş merkezleri ve fast food yemek yerleri ve restoranları ile çok canlı bir yer, akşam geç saatlere kadar açık kalan bakkal türü küçük satıcılar var.
Macaristan Budapeşte şehrinin Peşte bölümü gezi yazısı için Budapeşte Peşte bölümü
Çok faydası oldu sayenizde güzel bir tatil geçireceğim teşekkürler…
bılgıler super bırde buradan bulduğumuz rehberler eşlğinde estergon ve eger gezisi artı olarak yaptık. Osmanlının ayak izlerini takip etmek çok heyecanlıydı.