Nasrettin Hoca ve yurdumuzun kurtuluşuna vesile olan Büyük Taarruzun planlandığı ve başlatıldığı karargah evinin burada olmasıyla öne çıkan bir yer.
ULAŞIM
Akşehir, Konya-Afyon kara yolu üzerindedir. Akşehir-Konya arası uzaklık: 135 km. ve Akşehir-Afyon arası uzaklık: 90 km. dir. Akşehir-Ankara arası uzaklık: 260 km., Akşehir-İstanbul arası uzaklık: 523 km. Akşehir-İzmir arası uzaklık: 430 km. Akşehir-Antalya arası uzaklık: 400 km. dir.
Yalnız: Akşehir’den Yalvaç-Gelendost-Eğirdir yolu üzerinden, herhangi bir yere ulaşımı düşünmenizi önermiyorum, kullandığımda, özellikle yağmurlu bir günde, çok zor bir yol.
TARİHİ
Akşehir, tarih boyunca sürekli olarak önemli bir yerleşim, ticaret, kültür merkezi olmuştur. Hititler zamanında, Akşehir’in ismi: “Thymbrio” olarak geçer. Ünlü: “Krallar Yolu” Akşehir’den geçer. Şehir: Helenistik dönemde: “Prrygi tiranı Philomelos “ tarafından kurulur. İlk yerleşim yeri: bugünkü kentin kuzeybatısında, Sultan dağının kuzey yamaçlarındadır. Kent, Roma döneminde: “Philomelium (bal sevenler) adını alır.
Kent: Müslüman Araplar tarafından birçok kez yağmalanır. Onlar tarafından; kente: “Belde-i Beyza (beyaz şehir) denilir. Malazgirt Savaşından sonra başlayan Anadolu’nun Türkleşmesi sonucu, Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından alınan kentin, bundan sonra adı ve kaderi değişir. Buraya gelmiş hükümdarlardan birinin, çiçek açmış ağaçlardan esinlenerek “Akşehir” dediği rivayet edilmektedir.
Akşehir’in günümüzde sahip olduğu eserlerin çoğu, Selçuklular döneminde yapılmıştır. Bu dönemde, kent zenginleşir ve gelişir.
Şehir: 1381 yılında, Murat Hüdavendigar’a satılır. Yıldırım Beyazıt, 1402 yılında Timur’a yenilince, Ferruhşah Mescidinin cenazelik bölümüne hapsedilir ve burada intihar eder. Timur’un zulmünden bunulan halk, Nasreddin Hoca’yı dirilterek, doymak bilmeyen fillerden kurtulmanın çaresini arar. Şehir: 1467 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilir ve Cumhuriyete kadar sürecek olan kesintisiz Osmanlı dönemi başlar.
Sevr antlaşmasından sonra, İtalyanlar tarafından işgal edilir. Ancak, işgal uzun sürmez. Çınaraltı Mescidi avlusundaki çınarın üstünde yuvalanan leyleğe ateş eden İtalyanların silah seslerini duyan halk sokağa fırlar. Bunun bir ayaklanma olduğunu sanan işgal kuvvetleri, kaçarak şehri terk ederler. Büyük Önder Atatürk kumandasındaki ordu, Kurtuluş Savaşını, halkla birlikte büyük sıkıntılar içinde sürdürürken, Sakarya Meydan Muharebelerinde sonra, Garp Cephesi Karargahı, 1921 yılında, Akşehir’e nakledilir.
9 ay 10 gün süren taarruz hazırlıkları, burada yapılır. Akşehir ve köylerine birlikler yerleştirilir. Yani: Akşehir, bir anlamda sinesinde, Büyük Taarruzu, doğuma hazırlar. Tarihi süreci belki hatırlayanlarınız olabilir. Atatürk, Akşehir’de bir futbol turnuvasını bahane ederek, düşmanı yanıltır ve tüm ordu komutanlarını, 1922 yılında, Akşehir de toplar.
Son hazırlıklar gözden geçirilir ve kısa süre sonra, Büyük Taarruz başlatılır. Gerçekten: Akşehir, kurtuluş mücadelesindeki bu rolü ile öne çıkmaya ve her türlü övgüyü almaya layık, ülkemizin cennet bir köşesi.
Her yıl 24 Ağustos günü, Akşehir’in onur günü olarak kutlanıyor. Çünkü: Akşehir bu onura, fazlasıyla layık.
GENEL
KONUMU
Şehir merkezinin yakın çevresi yerleşim alanı olarak gelişirken, dış kısımları tarımsal karakterli olup, sulu ve kuru tarım yapılmaktadır. Sebze ve meyvecilik gelişmiş olup, tarih ürünleri, pancar, hububat, baklagiller, sanayi bitkileri ve hayvan yemleri de önemli yer tutmaktadır.
İKLİM
Akşehir ve çevresi, İç Anadolu bölgesinin en çok yağış alan bölgelerinden biridir. Bir günde, dört mevsimi yaşamak mümkün olmaktadır.
AKŞEHİR KİRAZI
Dünyada “Napolyon Kirazı” adıyla bilinen ve Akşehir-Eber Gölleri arasında oluşan mikro klima etkisiyle aromasını kazanan kiraz, çok meşhur. Bu kiraz: 2004 yılında, Akşehir Kirazı adıyla tescil ettirilmiş.
Gerçekten: Akşehir Gölü çevresindeki yollarda ilerlerseniz, bu kiraz bahçelerini görmeniz mümkün. Muhteşem büyüklükte ve güzel tadı olan bir kiraz. Mutlaka küçük bir mola verip, sahiplerinin izini ile bu kirazı bir şekilde denemelisiniz. Karahüyük Kasabası yolunda.
DÜNYANIN ORTASI
2007 yılında, Nasreddin Hoca Derneği: Türk Patent Enstitüsünden Markaların Korunması Hakkında 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre, “Dünyanın Ortası Akşehir” şeklindeki tescil belgesini almış. Şaşırdınız.
Ama, tek bir gerçek var. Nasreddin Hoca türbesinin bulunduğu alanda, türbenin hemen yanı başında yerde bir bir metal daire var. Bunun üzerinde, burası dünyanın merkezidir yazılı.
Hani, derler ya, ispat et. Bunu söylediğinizde, size verilen yanıt şu. ”Sen aksini ispat et, hadi buranın dünyanın merkezi olmadığını sen ispat et.” Ne denir? Nasreddin Hoca felsefesi, inanmaktan başka çaremiz yok. Hocanın, şimdiki nesilleri, bunu tescillemiş.
NASREDDİN HOCA FESTİVALİ
Her yıl: Temmuz ayının 5-10 günleri arasında, festival düzenleniyor. Etkinliklere, dünyada, farklı alanlarda çalışmaları olan sanatçılar, yazarlar, bilim adamları ve basın mensupları katılıyorlar.
4 Temmuz günü, Nasreddin Hocanın türbeden şenliğe davet edilmesiyle şenlik başlıyor, ardından Akşehir Gölüne maya çalmaya gidiliyor ve 10 Temmuz akşamına kadar, kutlamalar sürüyor.
Her yıl, ülkemizin sevdiği, mizahi karakteri bulunan bir sanatçı, temsili Nasreddin Hoca olma şerefine sahip oluyor.
NASRETTİN HOCA KAHKAHA YILI
UNESCO, 1996 yılını, Dünya Nasreddin Hoca Kahkaha Yılı olarak kabul etmiştir. Bu nedenle, Türkiye’de ve Türkiye dışında, birçok etkinlikle, Nasreddin Hoca anılmıştır.
NE YENİR
Akşehir’de, tıpkı Konya’da olduğu gibi: fırın kebabı ve etli ekmek yemenizi önereceğim. Bu fırın kebabını en iyi yiyebileceğiniz yer, Arasta’da bulunan Lale Kebap.
NASRETTİN HOCA
Nasrettin Hoca; 1208 yılında, Sivrihisar’ın Horto köyünde doğar. Öğrenimini sürdürmek için Konya’ya gelir. Sonra Akşehir’e yerleşir ve burada müderris olur. 1284 yılında, Akşehir’de vefat eder.
Türk halk bilgesidir. Halk dilinde: duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur. Medresede ders okutur, kadılık görevinde bulunur. Bu görevlerinden dolayı: kendisine “Nasuriddin Hace” adı verilir.
Sonradan bu ad: “Nasreddin Hoca” biçimini alır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler: halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilere karışmış ve yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır.
Nasrettin Hoca: yüzyıllardan bu yana, tüm Türk dünyasının güldüren ve düşündüren hikaye ve fıkralarıyla bilinir. Tüm hayatını: insanlara doğru yolu göstermeye ve insanların zaaflarını nükteli bir dille vurgulayarak onları kötülüklerden korumaya harcamıştır.
Onun hikayeleri: hikmet ve ibret dolu olup, zamanla atasözü haline gelmiştir. Her biri keskin bir zeka ve doğru işleyen aklın ürünüdür.
GEZİLECER YERLER
BATI CEPHESİ KARARGAH MÜZESİ
Sakarya Meydan Savaşının zaferle sonuçlanmasından sonra, düşmanın Afyon-Eskişehir hattının doğusunda mevzilenmesi üzerine, Batı Cephesi Karargahı, Akşehir’e taşınır.
24 Ağustos 1922 gününden, Büyük Taarruz için cepheye hareket edinceye kadar, bu binada çalışılır. Yani: 9 aylık bir süre, Büyük Taarruz hazırlıkları burada sürdürülür. Bu arada: Atatürk, birçok kez gelerek çalışmaları denetler ve hazırlıkları yönlendirir.
Bina: 1904-1905 yıllarında, Belediye Başkanı Bostan Bey zamanında, Belediye Binası olarak inşa edilir. 1965 yılında, Belediyenin başka bir binaya taşınması üzerine, Müze olması kaydıyla Bakanlığa bağışlanır. Büyük bir onarım sonrasında, 5 Temmuz 1966 günü “Atatürk ve Etnografya Müzesi” olarak ziyarete açılır. 1981 yılında yapılan onarım ve düzenleme sonrasında, esas işlevi nedeniyle, bugünkü adını alır.
2 katlı olan bina, taş temelli, tuğladan yapılmıştır. Binanın zemin katında: doğu ve güney kısmında, Büyük Taarruz hazırlıklarını ve Büyük Taarruzu canlandıran, birer pano bulunmaktadır. Bu katta, idari bölüm bulunuyor.
Üst katta: karargah zamanından günümüze kadar orijinal malzemesiyle kalabilen, güney köşedeki büyük oda, Atatürk’ün çalışma ve Büyük Taarruz karanının alındığı odadır. Bu odanın her iki yanında yer alan odalar ise, Karargah Komutanı İsmet İnönü ile Kurmay Başkanı Asım Gündüz’ün çalışma odalarıdır.
İsmet Paşa’nın bal mumu heykeli, çalışma masasına oturtulmuştur. Kuzey köşede bulunan odanın içindeki vitrinlerde, Büyük Önder’e hediye edilen ve kendisi tarafından kullanılan eşyalar ve silahlar sergileniyor.
Diğer dört oda, Karargahta çalışan subayların biyografileri, Nutuk’tan alıntılar, levhalar, fotoğraflar, haritalar, belge ve silahlar sergileniyor.
Burayı mutlaka gezin. Tam merkezde. Burada: ülkenin kurtuluşu için verilen mücadelenin planlandığı bir yer, o büyük kararların alındığı mekanlar olarak düşünün ve burayı mutlaka gezin. Özellikle: balmumu heykeller, ortama canlı bir görüntü sağlamış.
ARKEOLOJİ MÜZESİ (TAŞ MEDRESE)
İlçenin tek medresesidir.
Yapılan restorasyon ve düzenlemelerden sonra, 1965 yılında, müze hizmete açılır. Müzenin bulunduğu Taş Medrese: mescit, türbe, imaret ve çeşmeden oluşan bir külliye şeklindedir.
Medrese: Anadolu Selçuklu Sultanlarından Keykubat II. Zamanında, 1250 yılında yaptırılmıştır. Külliyeden günümüze, yalnızca mescit ve türbe ile medrese gelebilmiştir.
Medrese: plan olarak, açık avlulu ve dört eyvanlıdır. Taç kapısı ile baş eyvan: güney-kuzey yönünde, iki eyvanı ise dikey olarak yapılmış ve değişik tarihlerde onarım görmüş. Taç kapının sağ yanında, 5 oda göreceksiniz. Türbe ise, giriş kapısının solunda bulunuyor. Çini-mozaik süsleme kuşağı var. Kubbesinin ortasında da çiniler bulunuyor.
Evet, müzede neler var? Neolitik dönemden, 19’ncu yüzyılın sonuna kadar, insan yaşamına ait eserler bulunuyor. Bu eserler arasında: en zengin koleksiyon: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait mezar taşlarıdır. Selçuklu dönemi, figürlü mezar taşları, müzede önemli bir yer tutuyor.
Bu eserler: Akşehir ve çevresinden toparlanmış. Türkiye’de sayıları çok az olan: renkli mezar taşlarına özellikle dikkatinizi çekerim. Bu renkli mezar taşlarında, Türkiye’de yalnızca 3-4 tane bulunuyor.
ARASTA
Kentin merkezinde, esnaf ve sanatkarların yıllardır, birlikte icra-i sanat ettikleri bir alışveriş merkezi. Modern iş hanlarına inat, yaşamaya devam ediyorlar. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin son temsilcileri burada. Mutlaka gidip görün.
GÜLMECE PARKI
Nasreddin Hoca Türbesinin yanındaki park. Havuz, çocuk bahçesi ve kafeterya var.
Parkın orta yerinde: kocaman bir de kazan var. 4 metre yüksekliğinde ve 6 metre çapında bakır bir kazan. Bu kazan: Ankara’da bakırcı ustalarına yaptırılmış. Ankara’dan Akşehir’e gelişi: medyatik olay olmuş. Bu dev kazan: önce, kendine Guiness rekorlar kitabında yer aramış. Sonra da gidip, Akşehir’in en merkezi meydanına konmuş.
Evet: gelelim parka. Parkta: heykeller göreceksiniz. Bu heykeller: heykeltıraş Cemil Güntepe’nin elinden çıkma. Bu heykellerde: Nasrettin hocanın fıkraları anlatılıyor. Ayrıca: Türk gülmece sanatına etkisi olan sanatçıların büstleri var. Bu nedenle: sanırım parka, Gülmece Parkı ismi verilmiş.
NASREDDİN HOCA MEZARLIĞI VE TÜRBESİ
Nasreddin Hoca: 1284 yılında, 76 yaşında iken öldü. Akşehir’in en eski Selçuklu mezarlığına gömüldü. Daha sonra mezarın üzerine, 6 sütuna oturan, kubbeli bir türbe yapıldı.
Hoca’nın türbesi: İbrahim Hakkı Konyalının söylediğine göre: 1476 yılına kadar harap durumda iken, 1878 yılında, Akşehir ileri gelenleri tarafından onarılır. Şimdiki türbenin ise: II. Abdülhamit zamanında, 1905 yılında, Konya Valisi olan Faik Bey ile Akşehir Kaymakamı Mustafa Şükrü Bey tarafından onarımı yaptırılır. Üstüne: 4 satırlık, Türkçe bir kitabe konularak, bugünkü haline getirilir.
Evet, türbe, Nasreddin Hoca Mahallesinde, 80 dönümlük şehir mezarlığının ortasındadır. Mezar taşında: hocanın ölüm tarihi olarak: 1284 yazılıdır. Eski sütunlar üzerinde, Yıldırım Beyazıt’ın komutanlarından Mehmet’in, 1393 yılında, türbeyi ziyaret ettiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Türbenin, mimari olarak çok fazla bir değeri yoktur. Ancak, hocanın nüktedanlığını temsil etmesi açısından önemlidir.
Giriş kapısı: özel olarak düzenlenmiştir. Bakımlı, özenle şekillendirilmiş bir yol, sizi türbeye götürür. Türbenin bilinen ilk yapısı: 6 sütun üzerine oturtulmuş bir kubbeden oluşur. Bu sütunların ikisi arasında, bir kapı var. Bu kapı üzerinde ise: kocaman bir kilit asılı duruyor.
Düşünebiliyor musunuz? Her tarafı açık bir türbede, kocaman bir kilit asılmış.
Diğer yanları tamamen açık olan bu türbe yapısı: 1905 yılında dışına yaptırılan, ikinci bir yapı ile koruma altına alınmış. Mezar, iç bölümün ortasındadır.
Bugün, dışarıdan baktığınızda, 12 sütun üzerine oturtulmuş, sivri külahlı yapı, işte bu tarihten kalan yapıdır. Külah: metal levhalarla kaplıdır. Türbede: bir mezar taşı daha göreceksiniz.
Mehmet Çelebinin kızı Habibe’nin mezar taşı. (Niye, burada, herhangi bir bilgiye ulaşamadım?) Türbenin restorasyonu, en son olarak, Padişah II. Abdülhamit zamanında yaptırılmış. Bu onarımda: daha önce ahşap yapılmış olan türbeye, mermer sütunlar ve mermer sanduka yapılmıştır.
Mermer sandukanın baş tarafındaki kitabede, Hoca’nın ölüm tarihi olan 638 Hicri yılı, tuhaflık olsun diye ters yazılmıştır. Hocanın iki kızından: Fatma Hatun ve Dürrrü Melek’in mezar taşları, son yıllarda bulunmuş ve Akşehir Müzesine kaldırılmış.
Malum: Hoca’nın memleketi konusunda: Sivrihisar ve Akşehir arasında bir rekabet söz konusu. Bu tür buluntular, bu rekabetin yönünü belirleme açısından önem kazanıyor.
Türbenin hemen kıyısında: yerde, bir metal daire şeklinde plaket var. Bunun üzerinde: bulunduğunuz yerin, dünyanın merkezi olduğu yazılı. Yukarıda anlattığım gibi, bunun doğruluğunu ispat etmek şansımız yok.
Peki, ya bunun aksini ispat etme, yani buranın dünyanın merkezi olmadığını ispat etme şansımız var mı? O da yok.
O zaman, burasını dünyanın merkezi olarak kabul edebiliriz. Sizde, o dairenin üstüne basın ve bir resim çektirin. Altına yazılacak not hazır: “İşte, ben dünyanın merkezinde iken”
Evet: türbenin bulunduğu yer, her yıl birçok turist tarafından geziliyor. Türbenin girişinde: hatıra ve hediyelik eşya satılan küçük bir de mağaza bulunuyor.
İMARET CAMİİ
Akşehir’ deki tek Osmanlı camidir. Nasreddin Hoca Türbesinin güneyindedir. 1510 yılında, II. Beyazıt devrinde, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bir zamanlar, çevresinde: yoksullara yemek dağıtan bir aş evi bulunması nedeniyle, bu ismi almıştır.
Bu sosyal ve kültürel merkez, uzun yıllar işlevini sürdürmüşse de, günümüze Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olan cami kalmıştır. Caminin önünde, 12 adet sütunu bulunan bir şadırvan var.
Akşehir’e uğrayanların yazıları ile, bir hatıra defteri gibi doldurulmuş. Evliya Çelebinin el yazısı ile yazılmış hatıra bulunuyor.
Bu camide, dünyanın en büyük tek parça halısı var. Fırsat bulursanız, bu halıyı mutlaka görün.
HIDIRLIK
Akşehir ilçesinin: temiz havası ve suyu ile, öne çıkan bir dinlenme yeri. Merkezden, yalnızca 4 km. uzaklıktadır. Akarsu ve çevresindeki çamlığı ile, yöre halkının dinlenme ve piknik alanı olarak kullanılan bir yer. Zamanınız varsa, gitmeyi düşünün.
AKŞEHİR GÖLÜ
Sultan Dağları ile Emir Dağı arasındaki çöküntü alanındadır. Kapalı bir havzada bulunduğundan, dışarıya akıntısı yoktur. Buna karşın, suları çok az tuzludur. Kıyılardan göle karışan tatlı su kaynaklarının bolluğu, kıyılarda suyun tatlılaşmasını sağlar. Tuzluluk, orta kesimlerde ve kuzeydoğuda daha belirgindir.
Göl: sığdır. Derinlik: 2-4 metre arasında değişir. Gölün güneydoğusundaki yaklaşık 10 km. lik kıyı şeridi dışında kalan tüm kıyıları, seyrek fakat geniş sazlıklarla kaplıdır. Akarsu deltalarında da, söğüt toplulukları mevcuttur. Sazan ve turna gibi ticari önemi olan balıkların yanı sıra beş balık türü daha bulunmaktadır.
Gölde: sonbahar ve kış başlarında, başta yaban kazları ve yaban ördekleri olmak üzere, pelikanlar, dalgıçlar, balıkçıllar, yağmurcunlar ve martı türlerinden oluşan, 60-80 bin civarında kuş görülür. Özellikle: yaban kazları, kış mevsiminde geceyi çok kalabalık guruplar halinde, gölde geçirirler.
Evet, bu göl: Nasreddin Hoca’nın maya çaldığı göl. Harita üzerinde, yüz ölçümü olarak, Türkiye’nin beşinci büyük gölü. Ama: bilinçsiz sulama ve küresel ısınmanın etkisiyle, her yıl yok olmaya bir adım daha yaklaşıyor.
NASRETTİN HOCA HAYRANIYIM MEZARININ KONYADA OLMASINDAN GURUR DUYUYORUM TEŞEKKÜRLERRR
AKŞEHİRE YOLUNUNUZ DÜŞER İSE MUTLAKA ARASTA İÇİNDE ……….. KUZU TANDIRIN TADINA BAKIN İNANIN BU LEZZETİ UNUTAMAYACAKSINIZ ŞİDDETLE TAVSİYE OLUNUR:)