Yurdumuzun; merkezi yerinde, tarihsel geçmişi, Erciyes dağı, mantı, pastırması ile öne çıkan, birçok kez bulunduğum bir şehir.
ULAŞIM
Hava yolu: Erkilet hava alanı var. Şehir merkezine: 6 km. uzaklıktadır. Düzenli uçuş seferleri yapılmaktadır.
Kara yolu ise: Kayseri; konumu ile, yurdumuzun merkezi bir yerindedir. Bu nedenle: belli başlı merkezlere yakındır. Kayseri-Ankara arası uzaklık: 320 km. Kayseri-İstanbul arası uzaklık: 773 km. Kayseri-İzmir arası uzaklık: 848 km. Kayseri-Bursa arası uzaklık: 691 km. Kayseri-Konya arası uzaklık: 304 km. Kayseri-Antalya arası uzaklık: 619 km. Kayseri-Sivas arası uzaklık: 195 km.
TARİHİ
Kayseri çevresindeki en eski yerleşim: şehrin 20 km. kuzeydoğusunda bulunan Kaniş Höyüğüdür. Burada: MÖ.2800 yılından, Helenistik çağa kadar yerleşim bulunmuştur. Özellikle: Asur ticaret kolonileri ve Hitit çağlarına ait burada, birçok belge bulunmuştur.
Hititlerden sonra, bölgede Frig egemenliği görülür. Daha sonraki dönemde ise, Kızılırmak havzasındaki Mazaka ön plana çıkar. MÖ.676 yılında, Anadolu’ya gelen Kimmerler: Kaniş ve Mazaka’yı tahrip ederek, Frig hakimiyetine son verirler.
Sonraki dönemde, Kaniş bir daha toparlanamaz. Bölgenin kutsal dağı olarak kabul edilen (Erciyes) Argalos’un kuzey eteğindeki Mazaka, Lidya ve Mad hakimiyetine girer ve devrin önemli bir ticaret merkezi olur.
MÖ.590 yılında, Pers kralı Kyros’un Lidya kralı Krisos’u ir ticaret merkezi olur. MÖ.590 yılında, Pers kralı Kyros’un Lidya kralı Krisos’u yenmesi sonucu ise, bütün Anadolu ile birlikte, Mazaka da Pers hakimiyetine girer.
İran’dan bölgeye göç eden halk: kendi ülkelerine benzettikleri, Argaios (Erciyes) ve çevresine yerleşirler.
MÖ. 332 yılında; Ararathes I. İlk Kappadokia kralı olarak bağımsızlığını ilan eder. MS.17 yılına kadar ,yani 349 yıl, hüküm süren bu krallığın başkenti: Mazaka iken, kral Arirathes V. Zamanında, şehrin adı: Eusebia olarak değiştirilir.
MÖ. 8 yılı içinde ise: yine bir değişiklik yapılarak şehrin adı, Roma İmparatoru Ceasar’a izafeten “Ceasarea” olur. Bu isim; MÖ. 8 yılı içinde ise: yine bir değişiklik yapılarak şehrin adı, Roma İmparatoru Ceasar’a izafeten “Ceasarea” olur. Bu isim; 2000 yıllık tarihi süreçte, değişerek, günümüze “Kayseri” olarak ulaşmıştır.
Evet tarih içinde yolculuğumuza devam ediyoruz. MS. 193-211 yılları arasında: şehirde önemli Roma şehirlerinde olduğu bir çok bir çok yapılaşma görülür. Özellikle: büyük bir stadyum yapılır ve burası birçok önemli yarışmanın merkezi haline gelir.
Şehir surları ise, Roma imparatoru Gordianus III. zamanında (MS.241) yaptırılır. Tüm bunların yanında, 4. yüzyılın başında, şehirde yaşayan halk, tamamen Hıristiyanlaşır. Hatta, Kayseri, Hıristiyanlığın bir dini merkezi haline gelir.
Roma imparatorluğunun bölünmesinden sonra, Kayseri, bir Bizans şehri olur. Ancak: Bizans zamanında, Arap ve İran ordularının İstanbul seferleri sırasında, şehir defalarca işgal edilir.
1085 yılından itibaren, Kayseri artık bir Türk ve Müslüman şehri olarak görülmektedir. Bu sırada: şehirdeki Rum ve Ermeniler, birer mahallede toplanırlar. Şehir: yapılan: cami, han, medrese, hamam ve çeşmeler ile, kısa sürede tam bir İslam kentine dönüşür.
Bir süre: Danişmendlilerin de egemen olduğu şehirde, gerek Danişmendliler ve gerekse Selçuklular zamanında; çok görkemli yapılar yapılır.
Bunlar: Cami Kebir, Güllük Cami ve hamamı, Hunat Külliyesi, Şifaiye-Gıyasiye Medresesi, Hacı Kılıç Külliyesi, Lala Muhlisiddin Camisi, Sabahiye Medresesi, Kale surları, Yoğunburç.
1243 yılında, Selçuklu ordusu; Kösedağ savaşında, Moğol ordusuna yenilince: Anadolu Moğol hakimiyetine girer. Moğollar; 150 yıl boyunca: Anadolu ve Kayseri’nin tüm kaynaklarını yağmalarlar.
Fatih Sultan Mehmet zamanında: Gedik Ahmet Paşa tarafından; Karaman, Konya ve Kayseri bölgeleri, Osmanlılara bağlanır. Kayseri: 1476 yılında Karaman, 1839 yılında Bozok Eyaletine bağlı iken, 1867 yılında bağımsız bir sancak merkezi olarak Osmanlı idari taksimatında yerini alır.
Cumhuriyet döneminde: 1924 tarihinde, Kayseri, İl yapılır ve şehirde, devletin öncülüğünde sanayileşme başlatılır. Sırasıyla: Sümerbank, Dokuma Fabrikası, Tayyare Fabrikası, Askeri Ana tamir Bakım Fabrikası, Askeri Dikim evi kurulur.
GENEL
Kayseri’nin de içinde bulunduğu bölgeye: Kapadokya adı veriliyor. Bu bölge: Kızılırmak’ın güneyinden, Tuz gölünden, Fırat nehrine kadar uzanıyor. İpek yolu da buradan geçiyor. Bu nedenle: tarih boyunca, tüm ulusların ilgisini çekmiş olan bölge, pek çok uygarlığın beşiği olmuştur.
İlin bir çok yerinde, bozkır iklimi özellikleri görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Yüksek yerlerde ise, yayla iklimi hüküm sürer.
İlin en önemli ve en yüksek dağı: 3916 metre ile, Erciyes Dağıdır. Erciyes dağı: birçok volkan tepeleri bulunan, sönmüş bir küme volkandır. Dağcılık sporu ve kış turizmi açısından önemli bir yeri vardır.
Sakarya Savaşından önce, TBMM’nin taşınması için, Kayseri de Kayseri Lisesinde hazırlıklar yapılmıştır. Bu yönü ile de, Kayseri yurdumuzun önemli şehirlerinden biridir.
Tüm bunların yanında, ünlü Mimar Sinan; Kayserilidir.
NE YENİR
Kayserinin zengin bir mutfak kültürü vardır. Kayseri adıyla adeta bütünleşmiş olan: pastırma ve sucuğun ünü, yurt dışına taşmıştır. Nefis yemek çeşitleri arasında, mantının da özel bir yeri vardır.
MANTI
Araştırmalara göre, 36 çeşit mantı pişirilmektedir. Bunların arasında en yaygın olanı: etli mantıdır. Üzerine sarımsaklı yoğurt ve sumak ekilerek nefis bir yemek halini alır.
AŞMAKARNA
Evlerde en çok tüketilen yiyecek türüdür. Çorba: erişte ve makarnadan oluşur. Pişirilirken baharatla zenginleştirilen çorba çok lezzetlidir.
ARABAŞI
Hem yapılması hem de yenilmesi marifet isteyen bir yemektir. Oldukça fazla biber ve limonlu olarak hazırlanmış olan tavuk etli çorba, belirli bir kıvamda hazırlanmış ve soğutulmuş hamur ile içilir.
GÜVEÇ
Kayserinin en gözde yemekleri arasındadır. Toprak güveçte, özellikle yaz aylarında, sebzeden yapılan bir yemektir. Ana malzemesini: patlıcan, domates, biber, sarımsak ve et oluşturur. Buna patates de ilave edilebilir.
TATLI ÇEŞİTLERİ
Açma baklava, oklava baklava, güllü baklava, kamış baklava, fincan ağzı, nevzine, un helvası, telteli, dut pekmezi, aside, incir dolması.
PASTIRMA
Pastırmayı ilk yapanların, Orta Asya’da Hun Türkleri olduğu bilinmektedir. Çeşitli yazarlara göre: “Hun Türkleri yemek tanımazlar, yaban etleri ve atın sırtında: baldırları arasında ezdikleri, yarı pişmiş eti yerler”.
Ancak: bu yazılı bilgilerin tam da gerçeği yansıttığı düşünülemez. Çünkü: Macar Müzelerinde bulunan, Hunlara ait bir at eyerinin cepleri görülür ve kurutulmuş etlerin, bu ceplere sokulduğu ve atın baldırına, vücuduna değmediği anlaşılmaktadır.
Sonuçta: Orta Asya’dan batıya akınlar yapan Hun Türkleri: eyerlerinin ceplerinde getirdikleri, kuru et konservesi: Anadolu’ya gelerek yerleşen Oğuz Türklerinde, pastırmacılık bilincinin yerleşmesine neden olmuştur.
Türkler: sonbaharda kışa hazırlık olarak: tuzlu, kuru ve dumanlı et konserveleri yaparlar. Bu yiyecek kültürünün de, Orta Asya’dan geldiği bellidir.
Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde yazdıklarına göre, 17’nci yüzyılda Kayseri de pastırma üretilmektedir. Pastırmanın Kayseri’de bu kadar güzel üretilmesinin en büyük sırrının: Kayseri’de gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının çok fazla olmamasından kaynaklanıyormuş.
Günümüzde pastırma nasıl yapılıyor? Merak edenler olabilir; Etler, kemikten ayrılıp, basdırma olacak kısımlar çıkarılır. Bastırmalık etler, bıçakla delinip, buralara kaya tuzu yerleştirilip, leğenlere istif edilir. Ertesi gün, çıkan su dökülür, etler bir güzel yıkanır. Tuzu iyice temizlenince, üst üste dizilir ve üzerine ağırlık konularak, suyunun çıkması sağlanır.
Buna: denge koyma denir. Bu durum: “Yekte yavrum yekte, bastırmalar denkle” şeklinde, türkülere de girmiştir. Evet, 2-3 gün sonra: etler yine yıkanır ve sergilere asılıp güneşte kurutulur. Daha sonra, çemene yatırılarak hazır hale gelir.
20 tür pastırma yapıldığı söylenmektedir. Bunlar. Sırt, kuşgömü, kenar mehle, eğrice, omuz, dilme, şekerpare, kürek, kapak, döş, etek, bacak, ortabez, kavrama, meme,kelle, kanlıbez, arkabas ve tütünlük bunlardan bazılarıdır. Bu çeşit pastırmalardan: “sırt” öncelikli sırada bulunur.
Bunu tercih edin. Ardından: kuşgömü ve sonra da kenar (dilme) gelir. Sırtın uç kısmı olan tütünlük denilen yerinden yapılanın: Beylere layık olduğu söylenir. Bir hayvandan: 1 kilo tütünlük ya çıkar ve çıkmaz. Şekil olarak gösterişsiz olan “Kuşgömü” tüm pastırmaların tadını taşır. Dil ile damak arasında yerken eriyiverir.
Etek, kavrama, meme, kellegömü türündeki pastırmaların fiyatları, nispeten daha ucuzdur. Pastırma alırken: dikkat edin, içinde sinir ve yağ görüyorsanız, bunun birinci kalite olduğu söylenemez. Fiyat aralığını ona göre belirlemek gerek.
Bu arada: bir de “Pastırma Yazı” deyimi var. Bunu da merak edenler olabilir. Pastırma: 29 Ekim ve 1 Aralık tarihleri arasında yani “pastırma yazı” olarak isimlendirilen dönemde yapıldığında: muhteşem bir tat bulurmuş. Bu döneme: bu nedenle, pastırma yazı deniliyormuş.
Biraz önce de söylediğim gibi, bu dönemde, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok aza iniyormuş. Son olarak: pastırma yediğinizde, bütün vücudunuzun bir süre o çemen kokusunu taşıyor olması, maalesef dezavantaj.
NE SATIN ALINIR
Kayseri’de bulunduğunuz sürede: gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için, ilginizi çekerse, pastırma alabilirsiniz.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
1978 yılında, Kayseri Üniversitesi adı ile kurulmuştur. 1982 yılında ise, Erciyes Üniversitesi adını almıştır. Bugün: Kayseri merkez olmak üzere, Develi ilçesinde de faaliyet gösteren Üniversite: toplam 14 fakülte, 5 yüksek okul, 6 meslek yüksek okulu, 5 enstitü, 5 bölüm, 16 araştırma merkezi, 1350 yataklı gelişmiş bir eğitim, araştırma ve uygulama hastanesi ile hizmet vermektedir.
Üniversitede, halen 26 bin üzerinde öğrenci eğitim görmektedir. Öğretim elemanları ise: 234 profesör, 138 doçent, 297 yardımcı doçent, 179 öğretim görevlisi, 185 okutman, 51 uzman, 712 araştırma görevlisi olmak üzere, toplam 3237 personel görev yapmaktadır.
Erciyes Üniversitesinde, alt yapı ve hizmet binalarının önemli bir kısım, yörenin hayırsever iş adamları tarafından yaptırılıp, tefriş ve donanımı tamamlandıktan sonra, Üniversiteye bağışlanmıştır.
KADİR HAS ŞEHİR STADYUMU
UEFA’nın dört yıldızlı stadyumlarından biridir. Yaklaşık 33.000 kişilik koltuk kapasitesi bulunmaktadır. 8 Mart 2009 tarihinde hizmete girmiştir.
Oyun alanı hariç, tamamı kapalıdır. Çelik tavanlara: toplam 384 radyan ısıtıcı yerleştirilmiş ve seyircilerin soğuk hava ortamlarından asgari derecede etkilenmesi amaçlanmıştır.
Stat: estetik yapısı ile de dikkat çeker. Alttan ısıtmalı ve otomatik olarak artı 4 dereceye sabitlenen zemini, karın erimesini sağlamakta ve soğuk havalarda sahanın donmasını engellemektedir.
Drenaj sistemi sayesinde: zeminde su birikmesin engellenmiştir. Stadın dış cephesinin önemli bir bölümü: LED ışıklandırma ile ışıklandırılmıştır. Böylece: dış cephenin istenilen renklere bürünmesi hedeflenmiştir.
Stadyumun bulunduğu: Atatürk Spor Kompleksinde: stadyum dışında, Olimpik yüzme havuzu, 1000 kişilik spor salonu, 1500 koltuk kapasiteli çim yüzeyli futbol sahası, Atletizm pisti ve 3 adet tenis kortu var.
Stadyumun çatısı: ilk kez, 600 ton ağırlığında ve 232 metre uzunluğunda, bir çelik aks monte edilerek yapılmıştır. Stadın, 4 tarafında bulunan ve yine ara akslara bağlanan sistemin üzerine, ışıklandırma araçları, ısıtıcılar ve dış kaplama malzemesi yerleştirilmiştir.
Sahanın ölçüleri: 68 x 105 metredir. Türbün saha uzaklığı: kale arkasında 9 metre, yan türbünlerde ise, 7 metredir. Stadın çevresinde: 1500 araçlık otopark bulunmaktadır.
Hemen yakınından geçen raylı sistem sayesinde; şehir merkezinden buraya çok kolayca ulaşım mümkündür.
GEZİLECEK YERLER
Kayseri il merkezi ve yakın çevresinde gezi planlarken: Merkez ilçeleri olan Melikgazi ve Kocasinan ilçelerine göre ayrıntılı gezi yazılarımı, yine bu sitede bulabilirsiniz.
KENT ORMANI
Burası: Kayserilerin sıcak yaz günlerinde özellikle tercih edip gittikleri bir yer. Siz de gidebilirsiniz, çünkü gece ve gündüz, doyumsuz Erciyes ve şehir manzarası var. Bu manzara: ziyaretçileri büyülüyor. Burada; barbekülü kamelyalar, yürüyüş yolları, spor sahaları, sosyal tesisler, otoparklar ve restoranlar var.
BEŞTEPELER MEHMET ÇALIK PARKI
200 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor. Orta Anadolu’nun en büyük parkı. Şehir seviyesinden 110 metre daha yüksekte. 2001 yılında düzenlenmiş. İsim: Kayseri’nin merhum ve unutulmaz eski belediye başkanlarından birinin adı.
Burada: piknik alanları, Kayseri evi, kır kahvesi, döner restoran, Açık hava tiyatrosu, gölet, hayvanat bahçesi, kaykay pisti, gözetleme kulesi gibi bölümler var.
Geleneksel Kayseri evlerinin mimarisinde inşa edilen, 2 katlı Kayseri evi, vatandaşların ziyaretlerine açık tutuluyor. Tavan süslemeleri, merdivenleri, trabzanları, perdeleri ve yer döşemeleri gibi iç mimarisini oluşturan ögeleri ile insanı geçmişe götürüyor. Parkın girişinde, hemen sağda. Biraz dinlenmek isterseniz, kır kahvesi tam size göre.
Çam ağaçlarının altında, dinlenmek için ideal bir mekan. Nezih bir ortamda yemek yemek isterseniz, döner restoran tam size göre. Zemine yerleştirilen raylı sistemle, 45 dakikada bir tur atan restoranda, her türlü yemeği bulmanız mümkün.
Ayrıca: Erciyes Ekspresi denilen, tekerlekli bir mini tren, çocuklar için park içinde tur düzenliyor. Evet, burayı, yılda yaklaşık 1.5 milyon insan ziyaret ediyormuş. Kayserinin en gözde mekanlarından biri olarak, mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer.
FUAR KÜLTÜR PARK
Fuar alanında, yaklaşık 150 bin metrekare alana kurulmuştur. İçinde bulunanlar: dev şelale, barbekülü kamelyalar, otopark, çocuk oyun alanları, basketbol sahaları. Günlük ortalama 50 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Parkın hemen yanında: Kadir Has Müzesi var.
Müzenin hemen üstünde, bir kule restoran var. Kültür parkı, oradan daha güzel görünüyor. Ayrıca: Parkın hemen yanında, fuar alanı var. Kayseri Fuarı, bu alanda yapılıyor. Yakın zamanda, Kayseri’nin büyüyen sanayi ve ticaretine bağlı olarak, fuarın kapalı alanı genişletilecekmiş.
ÇARŞI
Şehrin en işlek ticaret merkezi olan Çarşı içinde, 5 cadde trafiğe kapatılarak, yeniden düzenlenmiş. Düzenleme sonucu: trafik karmaşasından ve gürültü kirliliğinden uzak, sessiz ve sakin ortamda alışveriş yapma imkanı sağlayan mekanlar oluşturulmuş. Gezinti alanları, oturma gurupları, gösteri ve seyir platformları oluşturulan çarşı içi, bu özellikleriyle tercih edilen bir yer haline gelmiş.
BEDESTEN
Bedesten ne demektir? Bedesten “çarşı, borsa, ticaret merkezi” anlamına gelir. Arapça ve Farsça’da kullanılan “bezzasistan, bezistan” (bez kumaş alınıp satılan yer) kelimesinden türemiştir. Bedestene, kale içi anlamına gelen “kayseriyye” de denilmektedir.
Kayseri Emiri Mustafa Bin Abdullah tarafından, 1497 yılında yaptırılmıştır. Cami Kebir yakınında bulunan bu tarihi yapı: uzun süre: sakatatçılar tarafından kullanılmıştır. Daha sonra ise, tahliye edilerek tamir edilmiştir. Şimdi: halı ve kilim çarşısı olarak hizmet vermektedir.
Vezir Hanı, Pamuk Hanı ve Kapalı çarşının Sipahi Pazarı bölümünün arasındadır. 9 kubbeli, dört köşe planlıdır. Kayseri Bedesteninin içinde: 1552 yılında, Kayseri Kadısı Bedrettin Mahmut tarafından, bir de kütüphane yaptırılmıştır.
Kesme taştan inşa edilen yapıya, dört yöndeki kapılardan girilir. İçten içe : 19 x 19 metre ölçülerinde, kare planlı bir yapıya sahip olan bedestenin, üzeri dokuz kubbeyle örtülmüştür. Bedestenin batı girişi, eyvan şeklinde düzenlenmiştir.
Dikdörtgen planlı çarşının üst örtüsünde, ortada pandantif geçişli kubbe, kubbenin doğu ve batı taraflarında ise, tonoz kullanılmıştır.
HUNAT KÜLLİYESİ
Külliyenin kurucusu Hunat Hatun:
Selçuklu Hükümdarı I. Aladdin Keykubatın karısı ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesidir. Hunat Hatun: güzelliğinin yanı sıra son derece narin ve kültürlü ve geniş kalpli cömert ilim irfan sahibi ve hayırsever bir kimse olarak tanınmıştır.
Bu meziyetlerinden dolayı kendisine bilgin ve büyük anlamına gelen “Hunat” ismi verilmiştir. Prenses, Sultan, hanım payesine vermek için de Hunat ismine “Hatun” eklenmiştir. Hunat Hatun: Alanya şehrinin son hükümdarı olan tekfurun kızıydı.
Alaeddin, 1220 yılında Alanya şehrini almak için aylarca uğraştığı sıra rüyasına giren güzel bir kız: … Ona ne karadan ne denizden kimse yetişemez. Ancak Allah’ın yardımıyla sana Fetih müesser olacaktır” müjdesini vermiştir.
Bu rüyadan aldığı cesaretle kuleye hücum eden Alaeddin Keykubat Alanya kalesini teslim alır. Tekfurun kızıyla da evlenir.
Düğün töreninde daha öncesinde rüyasına giren göz kamaştırıcı güzelliği sahip olan Prensesi görünce hayret ve heyecanla “Mahperi Mahperi” diye seslenmiş ve karısını böylece isimlendirmiştir.
Mahperi Hunat Hatun, kısa zamanda halkın saygı ve itimadını kazanmış, İslam dinine de kuvvetle inanmıştır.
Mahperi Hatun (Hunad) Kümbeti:
Kümbetin bir tarih ve bani kitabesi yoktur. Üst katta yer alan Mahper: Hatunun beyaz mermerden sade sandukasının üst bölümünün bir tarafında Ayetel Kürsiden bir bölüm, diğer tarafına üç satından ibaret kabir kitabesi kabartma olarak yazılmıştır.
“Bu Kabir Keykubat oğlu, dünya ve dinin koruyucusu merhum (şehid) Sultan Gıyaseddin Keyhüsrevin annesi, namuslu, saadetli, şehide, takva sahibi, ibadet ehli, dindar, mücadeleci, korunmuş, günahsız, adalet sahibi, dünyada yüzakı, hanım (kadın) hanımefendi, Mahperi Hatundur-Allah cümlesine rahmet eylesin Amin.
Diğer bir sanduka II. Keyhüsrevin kızı Selçuki Hatuna aittir. Mart 1284 tarihini taşır. 3. mezar ise isimsizdir.
GÜLÜK CAMİ
1210 yılında, Yağıbasan oğlu Mahmud’un kızı Elti Hatun tarafından onartıldı. Anıtsal bir çini mihrabı var. Mihrap, firuze ve lacivert çiniler hanesi yıldız örneklerine göre sıralanmıştır. Dış kenarda çiçekli nesih ile bir ayet yazılıdır.
Mihrabın üst tarafında, yatık müstakil bir çerçeve içinde, örgülü ve çiçekli küfi ile yazılmış bir kelime-i şahadet, umumi görünüşü kuvvetle canlandırmaktadır.
Asıl giriş kapısının iki kenarın birleşim noktasında olması çok ilginçtir. Cami, kare planlıdır. 16 ayak üzerine oturtulmuştur. Girişe göre, en sağda, ışıklı bir bölmenin aydınlattığı mahfil, burasının medrese ile camiyi içeren bir yapı olduğunu akla getirir. Çünkü, bu bölümde odalar vardır, iki katlıdır ve içeriden merdivenle çıkılır.
Türkuvazın neden “ Türk Mavisi “ olduğunu anlamak için, bu cami mihrabını mutlaka görmek gerekir.
Gülük Cami, zaman içinde geçirdiği onarımlara karşın, 1996 ya kadar özgünlüğünü korumuştur. Ancak, kitabesinden 1996 tarihinde, bir hayırsever tarafından yaptırıldığı anlaşılan minaresinin, bu caminin estetik özgünlüğünü bozduğunu açıkça görülüyor.
ULU CAMİ
1.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, 1205 yılında , Bağbanoğlu Muzafferüddin Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Avlusu içeriye açık, mihrap önünde kubbesi olan yapı tipindedir. Caminin 1716 depreminde ağır hasar gördüğü ve 1722 yılında onarıldığı kuzey kapısı üstündeki kitabeden anlaşılıyor.
Minaresi, Osmanlı mimari tutumunu açığa vurur. Selçuklular döneminde böylesine yüksek minareler yoktu. Dolayısıyla yakın dönemde, bazı Selçuklu camilerine yüksek minareler kondurmak, özgün mimari dokuyu bozmak anlamına gelir. Osmanlı zamanında yapılan minareler de artık tarihi eser kapsamına girdiği için, bunlara söylenecek söz yok.
Ulu caminin 46 sütun üzerine oturan yapısı, şematik olarak bakıldığında, bazilikal tipte ve hatta haç planlıdır. Sütun başlıkları eski çağlardan esinlenmiştir.
Sekiz sahınlıdır ve enine 5 kemer dizisi vardır. Geleneksel olandan kopuşun başlangıcı sayılan caminin, tam ortaya rastlayan bölümünün, önceden açık olduğu ve bunun geleneksel avlunun son derece küçültülmüş, niteliğini yitirmiş bir anısı sayılması gerektiği düşünülmektedir.
KADİR HAS KENT VE MİMAR SİNAN MÜZESİ
Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulmuştur. Fuar alanı içindedir. 6 katlı olan tesisin girişinde: Kent Müzesi, 1. katında ise: Mimar Sinan Müzesi bulunmaktadır. Üst katlarda ise: Yönetim katı, restoran ve kafe olarak kullanılmaktadır.
Kent müzesi: yaklaşık 400 metre karelik bir alana kurulmuştur. 12 ayrı bölümde: 82 ekran monitörlerle Kayseri ile ilgili video prodüksiyonlar sunuluyor.
ERCİYES DAĞI
Kayseri İlinin; 25 km. güneyindedir.
Yaz tırmanışları için: en uygun zaman: Mayıs-Ekim ayları arasındadır. Sönmüş, genç bir volkan olan dağ; Orta Anadolu’nun en yüksek dağıdır. Dağın kuzeyinde: 700 metre uzunluğunda, bir dağ buzulu vardır. Dağın yüksek kısımları: yılın her mevsiminde kalıcı karlarla örtülüdür.
Doğu yönünde 2100-2900 metre yükseklikte bulunan Tekir Yaylası, kış sporları merkezi olarak öne çıkıyor. Kayak alanları: yüzde 30 ile yüzde 10 arasında değişiklik gösteren eğime sahiptir.
Bunun dışında: Erciyes bölgesinin en büyük özelliği: bağlar. Erciyes dağının 1500 metre yüksekliğe kadar olan kesimleri, bağlarla kaplıdır. Bu bağlar: Kayseri’de yaşayanların sıcak yaz günlerinde en büyük dinlenme ve piknik mekanlarıdır.
KAYAK MERKEZİ
Erciyes kayak merkezi; Tekir yaylası üzerinde bulunmaktadır. 3916 metre yüksekliktedir. Türkiye’nin kayak öğrenme ve yapmaya en elverişli ve düzgün pistine sahiptir. Ayrıca: kayak yapmanın zevkini en güzel veren toz kar; Erciyes’te bulunmaktadır.
Kayak mevsimi: Kasım-Mayıs ayları arasındadır. Kayak alanları: 1800-3000 metre arasında bulunan toplam 12 km. uzunluğundaki pistlerden oluşur. En uzun pist: 3.5 km. dir.
Evet, burada: 8 adet mekanik lift var. Bunlardan: 3 tanesi teleski ve 2 tanesi ise, telesiyejdir. 1. telesiyej: 1500 metre uzunluğunda olup, 2215 metre rakımdan başlayıp, 2550 metre yüksekliğe kadar gider. Her biri 4 kişiliktir. 2. telesiyej ise, daha çok profesyonel kayakçılara hitap eder.
Uzunluğu: 1600 metre olup, 3000 metre rakıma kadar gider. Her biri 2 kişiliktir. Saatte; 850 kişi taşır. Kayak için hızlı bir çıkış sağlaması nedeniyle tercih edilir.
KONAKLAMA
Erciyes kayak merkezinde: birçok resmi ve özel konaklama tesisi bulunmaktadır. Resmi konaklama tesislerinin başlıcaları: Gençlik Spor İl Müdürlüğü Kayak Evi, Erciyes Üniversitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri Eğitim Merkezidir. Bunların dışında: özel konaklama tesisleri de bulunmaktadır.
KÜLTEPE HÖYÜĞÜ
Kayseri-Sivas kara yolunun 20. kilometresinde bulunmaktadır. Karahöyük köyü yakınındadır. Anadolu’nun en büyük höyüklerinden biridir.
Burada: 4000 yıl önce, Kuzey Mezopotamya’da yaşayan Asurlu tüccarların, Anadolu’da kurdukları, yaklaşık 150 yıl süren, uluslar arası ticaret ilişkilerinin bulunduğu, burada ortaya çıkan tabletlerden öğrenilmiştir.
Burası: Kaniş krallığının merkezi ve Anadolu’daki Asur ticaret kolonileri sisteminin başkentidir.
Eski adı: Kaniş veya Neşa’dır. Erciyes in eteğinde, bereketli bir ovanın ortasında, Sivas’tan gelen doğu-batı, Malatya’dan gelen güneydoğu-batı ve güneyden kuzeye ulaşan tarihi ve doğal ana yolların birleşim noktasında kurulmuştur.
Doğanın sağladığı bu avantaj; eski dünya ticaretinde ve siyasetinde, buranın önemini arttırmıştır. MÖ.3. binin sonlarından itibaren ve özellikle 2. binin ilk çeyreğinde, Anadolu-Suriye-Mezopotamya arasında, önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmasını sağlamıştır.
MÖ 18’nci yüzyılda, Kuşşaralı Pithana adında bir adam ve oğlu Anitta: Karadeniz’deki Zalpa dahil bir dizi beyliği egemenliği altına aldı. Sonunda bu Kuşşara hanedanı: Hatti ülkesinin güneyindeki Kaneş ya da Hitit metinlerinde geçen adı ile Neşa kentini ele geçirdi.
Neşa, yukarıda değindiğim gibi Asur ticaret ağının merkeziydi ve Kuşşara hanedanı, hazır bulduğu alt yapıyı ustaca değerlendirerek Neşa şehrini başkent yaptı. Sonradan yapılan arkeolojik araştırmalarda: Neşa kentinin kalıntıları içinde, bir tunç hançer bulunmuştur.
Üzerinde: Anitta’ya ait olduğu hakkında yazılar bulunan bu hançer nedeniyle, Anitta’nın yaşadığı kanıtlanmıştır. Hançer günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.
24,8 cm uzunluğundaki bu tunç hançerin üzerinde, “Kral Anitta’nın Sarayı” yazar.
Ardından Anitta Zalpuwa son kralı Huzkiya ve Hatti Kralı Piyusti’yi yendi ve gelecekte Hitit başkenti olacak Hattuşa’yı fetih etti. Daha sonra şehri yok etti, toprağı yabani otlar ekti ve bölgeye lanet koydu.
Evet, günümüzde Kültepe, iki bölümden oluşmaktadır.
Kaniş/Tepe/Höyük
Çevresindeki ova seviyesinden 21 metre yüksekteki höyük: yaklaşık 550 x 500 metre çapındadır. Orta Anadolu höyüklerinin en büyüklerinden biridir. 1893 yılından 1925 yılına kadar, çeşitli aralıklarla yapılan sistemsiz kazılar ve köylüler tarafından höyük toprağının tarlalara gübre olarak taşınması nedeniyle, büyük ölçüde tahribata uğramıştır.
Karum/Aşağı Şehir
Asurluların: Karum-liman dediği Aşağı şehir; Tepe’yi çeviriyor. Yerleşim katlarının yüksekliği, Karum’un bazı kesimlerinde, ova seviyesinden itibaren 2 metreyi bulmaktadır.
Tüm eski yerleşim alanının Tepe ile beraber çapı da 2.5 km. ye varmaktadır. Tepe: uzun ömürlü, Karum ise kısa, en çok 300 yıl süre ile iskan edilmiş bir alandır.
CIRGALAN HANI
Kayserinin batısında 10 km. uzaklıktadır. Cırgalan köyünün kuzey ucunda bulunan han, harabe halindedir. Ayakta, yalnızca kuzey eyvanı kalmıştır. Yerleşim alanı olarak, orta büyüklüktedir.
Bu hanın en önemli özelliği: inşaatta kullanılan taşlar üzerinde, yapı ustalarının armalarını işlemiş olmalarıdır. Duvar malzemesi, çevreden çıkartılan yumuşak taşlardan oluşmaktadır. Oldukça iyi bir işçilik var.
Üzerlerinde, Uygur alfabesindeki harflere benzeyen ve bugün Anadolu kilimlerinde rastlanılan, geometrik çizgilerden oluşan işaretler bulunmaktadır.
Bu han: Kayseri’ye doğudan gelen yolcuların, şehre girmeden önce, burada konaklamaları için yapılmıştır. İnşa tarihi kesin bilinmemekle birlikte, 13. yüzyıl yapıldığı düşünülmektedir. Hanın kitabesi kaybolmuştur. Kim tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir.
Yanındaki Haydarbey Köşkü’nün de, han ile birlikte aynı tarihlerde yapıldığı düşünülmektedir.
SULTAN HANI
Kayseri-Sivas kara yolu üzerindedir. Kitabesine göre: Sultan I. Alaettin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Yapımına: 1232 yılında başlanmış ve 1236 yılında tamamlanmıştır.
Büyüklük olarak, Aksaray Sultanhanı’ndan sonra gelir. 3900 metre karelik bir alanı kapsamaktadır.
Avluya giriş portalı dışa taşkın olup, geometrik süslemelidir. Yapıda: portaller kadar, köşk mescit ve kışlık kısım da dikkat çekicidir.
Avlunun kuzey/batı köşesinde, hamam bulunur. Kütlesel duvarları ve çeşitli takviye kuleleriyle, dış görünüştü kale manzarası hakimdir.