Edremit denilince, malum bir de Ege denizi kıyısında, Balıkesir ilinin ilçesi Edremit var. Umarım, şu an, Van ilinin Edremit ilçesini aramışsınızdır.
Van şehir merkezine çok yakın ve hatta Van şehrinin sayfiyesi. Özellikle, göl kıyısındaki restoranlar, bambaşka bir güzellik sunuyor. Edremit, Van yöresinin tatil beldesi, sakin ve sessiz, huzur beldesi. Mutlaka gidin diyeceğim ama bir yandan da, Van-Tatvan yolu buradan geçiyor, yani yol üzerindeki bu yöreye mutlaka uğrayacaksınız. Ancak, zaman ayırın ve özellikle restoranlarda bir şeyler yemek için zaman ayırın.
ULAŞIM
Edremit, il merkezi olan Van şehrine, sadece 18 km. uzaklıktadır. Edremit-Tatvan arası uzaklık: 124 km.
TARİHİ
Edremit kelimesi, Arapça kökenlidir ve anlamı: uzun yer.
Bölge: Urartular, Asuriler, Menuas kavimleri, Semiramis sülalesi ve daha sonra ise, doğudan gelen Sasaniler ve Müslüman Araplar tarafından ele geçirilmiştir. Daha sonra, Müslümanlarla, Bizans devleti arasında, elden ele geçen yöre, Ermeni asıllı beyler tarafından da, kısa süre iskan edilmiştir.
1071 Malazgirt Zaferinden sonra ise, bölge, Türklerin eline geçer.
Öncelikle: yöredeki Urartu hakimiyetinden söz etmek gerekir. Çünkü: Urartular, hüküm sürdükleri MÖ.900-600 yılları arasında, devlet teşkilatında, dil ve yazıda, yaşayışlarında, yapı ve mimarlıkta, sulamada, tarımda büyük ilerleme kaydetmişlerdir. Onların yarattıkları mucizeler, bugün bile, hayranlıkla izlenmektedir. Özellikle, yörede yaptıkları sulama kanalları, göller ve barajların bir kısmı, aradan geçen 2800 yıllık süreye rağmen, halen çalışmaktadır.
Doğu Anadolu bölgesi, en şiddetli deprem kuşağındadır. Bu bölgede bulunan, daha önce egemenlik kurmuş birçok uygarlığa ait anıtların büyük kısmı depremlerde yıkılmış veya etkilenmiş olmasına rağmen: Urartu sulama yapıları, sanki günümüzde inşa edilmiş kanısını uyandırmaktadır. Bunların en büyük örneğiyse: “Menua-Şamran” kanalıdır.
GENEL
Van gölünün: güney ve güneydoğu kıyı şeridi boyunca uzanmaktadır. Masmavi gölün önünde, yeşil bir örtü gibi duruyor. İlçe merkezinin uzunluğu 5 km. ve genişliği ise 1.5-2 km. arasında değişmektedir.
İlçe merkezinde ve köylerinde: halkın başlıca geçim kaynağı tarım olup, yetiştirilen ürünler şunlardır: buğday, arpa, şeker pancarı, korunga. Ayrıca, arıcılık da yaygındır.
İlçede karasal iklim hüküm sürmektedir. Kışlar uzun, soğuk ve kar yağışlı, yazlar ise sıcaktır. Karasal iklim özellikleri nedeniyle, ilkbahar ayları kısa sürmektedir.
İlçenin her tarafı, tabii parklar ile süslüdür. İlkbahar, yaz ve sonbaharın ilk aylarında, ilçe insanlarla dolup taşar. Özellikle; Edremit’in Van girişinden, Kadembastı çıkışına kadar, restoranlarla doludur. Bu restoranların bazıları o kadar ilginç ki, göl suları üzerine uzanan ahşap teraslar yapılmış ve bu teraslar üzerinde, yöresel yemekleri, muhteşem bir göl manzarası eşliğinde yiyebiliyorsunuz. Aşağıda yörede yenilecek yemeklerden söz etmeden önce, bu restoranlarda yani göl kıyısındaki restoranlarda, buraya has “kaburga” isimli yemekten mutlaka yemelisiniz.
Van-Edremit arasında, ayrıca, son yıllarda lüks oteller de hizmete açılmıştır. Edremit yöresinde gölde yüzmek ve sahilde güneşlenmek isterseniz: Yeni mahalle sahil şeridinde, Edremit Kaymakamlığınca hizmete hazırlanmış ve umuma açık plajı kullanabilirsiniz.
Bunun dışında, Edremit yöresindeki çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına ait tesisler şunlardır: Jandarma Kampı, Edremit Defterdarlığına ait sahil parkı, Polis Moral ve Dinlenme Tesisleri, Öğretmenler Parkı.
NE YENİR
Edremit’te göl kıyısında bulunan restoranlarda, mutlaka “kaburga kebabı” yemelisiniz. Çünkü, buraya has bir yemek türü ve mutlaka beğeneceksiniz.
GEZİLECEK YERLER
DİLKAYA MEZARLIK HÖYÜĞÜ
Dilkaya köyündeki höyük: İngiliz arkeolog Charles Burney tarafından keşfedilmiştir. Höyük: Van şehir merkezine, 35 km. ve Edremit ilçe merkezine 17 km. uzaklıktaki Dilkaya köyündedir.
Höyük: çok farklı tiplerde, yüzlerce mezar bulundurmaktadır. Özellikle: Urartu öncesi ve Urartu dönemi gömü gelenekleri hakkında, bilgiler ortaya konulmasını sağlamıştır. Höyükte yapılan kazılar sonucu: üç yerleşim yeri tespit edilmiştir. Hayvan kemiği, kil ve ahşaptan yapılan pek çok obje, Dilkaya höyüğü bölgesinde, tekstil endüstrisinin gelişmesini göstermektedir.
Bunun yanında: burada Erken Demir çağ mezarları bulunmuştur. Bu mezarlarda: basit toprak mezar ve oda mezar geleneği uygulanmıştır. Mezar hediyesi olarak, çeşitli kaplarda formlar ve demir objeler ele geçirilmiştir. Bu mezarlar: MÖ.1100-1000 tarihleri arasında tahmin edilmektedir.
Bu dönemde, yani Orta Demir Çağı boyunca, Urartular tarafından, Höyük bölgesinde yerleşim görmüştür. Orta çağ insanları, ölülerini basit taş mezarlar ya da basit toprak mezarlara gömmüşlerdir. Mezar sunuları ise oldukça mütevazidir. Bu mütevazi buluntular, gömülen insanların ekonomik durumlarını göstermektedir.
Urartu krallığının yıkılmasından sonra, köy ahalisinin ne olduğu hakkında herhangi bir bilgi yok.
ŞAMRAN-MENUA SU KANALI
Bu su kanalı: 51 km. uzunluğundadır ve gerek Anadolu ve gerekse dünya su mühendisliği harikasıdır. Bu kanalın: yüzde 70’lik bölümü, Edremit ilçesi sınırları içinden geçmektedir ve geçtiği yerlerde yapılan tarıma hayat vermektedir. Kanal boyunca, yaklaşık 5000 hektarlık arazi sulanmaktadır. Taşıdığı su potansiyeli açısından, Van bölgesindeki en büyük su kaynağını oluşturmaktadır. Kaynağın 23-24 metre kadar güneybatısında, kalker bir kayalık özenle şekillendirilerek oluşturulan düz zeminde bulunduğu düşünülen çivi yazılı stel: günümüzde ne yazık ki kayıptır.
Kalker kayalıklar oyularak açılan kanal suyu: önce batı ve sonra güneye doğru devam eder. Ortalama: 3.5-4 metre genişliğinde, 1.5-2 metre derinliğinde, yer yer değişmektedir. Arazi sulamak için, güney kenarlarında, oyularak açılan su savakları, günümüze kadar varlığını korumuştur.
Kanalın çevresinde: kral Manua tarafından, kızı Tariria için, günümüzde Edremit’in güneybatısındaki asfalt yol ile Kız Damı arasındaki “Kadenbastı” mevkiindeki yapay teraslar üzerinde: Babil’in ünlü asma bahçeleriyle özdeşleştirilen, bahçeler oluşturulmuştur. Burası: yaklaşık 3 km. uzunluğunda ve 2 km. genişliğindedir. Yarım aya benzeyen, yapay teraslar üzerinde düzenlenmiştir. Osmanlı döneminde bu yana, halk buraya ;”Uğurlu yer” demektedir.
ALNİUNU KENTİ VE TAŞ ATÖLYESİ
Van kalesinin batı ucunda bulunan Sardur burcunun yapımında kullanılan taşların, Almiunu kendinden getirildiği belirtilmektedir. Evet: MÖ. 1.yüzyılda, Urartu mimarlığının seçkin örneklerini yansıtan: saray, tapınak, kale duvarları, binaların yapımında kullanılan, oldukça sert ve sarımtırak renkli kireç taşları: 2 büyük taş ocağından elde edilmiştir. Bunlardan: bir tanesi: Van merkez köyü Çoravanis yakınlarında, ikincisi ise: Edremit ve çevresidir.
Edremit çevresinde: Van gölü kıyısında: yaklaşık 13 km. lik bir alanı kapsayan kaya topluluğu arasında, kireç taşı yığınları göze çarpmaktadır. MÖ. 8.yüzyılda, Urartular tarafından, Çavuştepe kalesinin sur duvarları, tapınak ve anıtsal yapılarında kullanılan taşlar: Edremit yöresindeki Köroğlu tepesinden götürülmüştür.
Köroğlu tepesinin güneybatı yamacında, yontulmuş halde, 8-10 ton ağırlığında, büyük, dikdörtgen kireç taşı bloklar üzerinde yapılan kesilme işlemleri yarım kalmış olarak görülmektedir. Yani, burada üretilen taşlar, MÖ. 9.yüzyılın ortalarında, Van kalesi yapımında kullanılmıştır.
Çünkü: Edremit’in hemen güneydoğu yamacında, yayvan tepe üzerinde, oldukça büyük bir taş atölyesi ve yerleşim yerinin varlığı tespit edilmiştir. Çünkü: aynı yörede: yarım kalmış, 4-5 ton ağırlığında, 1.5-2 metre uzunluğunda, 1 metre yüksekliğinde, 80 cm. genişliğinde, çok sayıda: Sardun burcunda kullanılanlara benzer, kireç taşı bulunmuştur.
Yani: burası Alniunu kenti taş atölyesi olarak tanımlanmaktadır. Van kalesine 17 km. uzaklıktadır ve Van ovasından yüksek bir yamaçta bulunması, hazırlanan taş ürünlerin, kolayca Van gölüne indirilmesi, bu ürünlerin Van kalesine taşınmasını kolaylaştırmıştır.
Alniunu taş atölyesinde: ne zaman ve ne şekilde çalışmaların bitirildiği bilinmiyor. MÖ.7.yüzyılda, çalışmaların durdurulduğu sanılıyor. Çünkü: MÖ.8.yüzyıldan itibaren, Urartuların ikinci başkenti olarak Toprakkale ve Çoravanis gibi yerleşim merkezleri kurulmuş ve büyük ihtimalle, yeni taş ocakları kullanılmıştır.
KIZ DAMI
Kadenbastı mevkiindedir. Şamran kanalının güneyindeki tepede, yerden yüksekliği 10-12 metre olan Kız Damı (Dev damı) mağarası var. Mağaranın içinde, sütunlar, ocaklar bulunmakta olup, çıkış yolu güneyde oyulmuştur.
Mağaranın kuzey bölümünde, tuvalet kanalı oyulmuştur. Ancak, mağaranın kimlere ait olduğu ve ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Sadece, Prehistorik döneme yani tarih öncesine ait olduğu tahmin ediliyor.
Erciş bölgesine birkaç kez gittim, özellikle: Van yönünden gelirken, öncelikle sağ yanınızda, yol ile göl arasında, büyük bir yeşillik, yeşil alan görüyorsunuz ve daha sonra, buranın Erciş ilçe merkezi olduğunu anlıyorsunuz.
Evet, yemyeşil bir yer. Düzenli yapılaşma var, güzel bir yer olduğunu gördüm.
ULAŞIM
Erciş ilçe merkezinin, il merkezi olan Van şehrine olan uzaklığı: 90 km.dir. Erciş-Adilcevaz arasındaki uzaklık: 66 km. Erciş-Ahlat arasındaki uzaklık: 88 km. Erciş-Tatvan arasındaki uzaklık: 130 km. Erciş-Patnos arasındaki uzaklık: 54 km. Erciş-Ağrı arasındaki uzaklık: 144 km. Erciş-Doğubayazıt arasındaki uzaklık: 133 km.
İran’dan, Ortadoğu’ya giden transit yol, buradan geçmektedir.
TARİHİ
Tarihte, yöreye verilen isimler: Arzaşkun, Arsissa, Argişti Khinili, Arciş, Ardişi, Eganis, Erdiş. Urartu krallarından II. Arsissa, bu topraklar üzerinde Arsissa veya Arzaşkun isimli şehir kurmuşlardır. Takip eden dönemlerde ise, yörede: Selçuklular, Osmanlılar, Celayirliler ve Karakoyunlular egemenlik kurmuşlardır.
1365-1469 yılları arasında ise, Doğu Anadolu, Irak ve İran topraklarında egemenlik kuran Karakoyunlu Devletine başkentlik yapmıştır.
13.yüzyılda: ünlü ticaret yolunun buradan geçiyor olması, yörenin önem kazanmasına neden olmuştur.
1841 yılında, Van gölü sularının alçalıp-yükselmesi nedeniyle, Erciş halkı, eski yerleşim yerleri olan Erciş kalesi ve civarını terk ederek, bugünkü yere taşınmışlardır. 1910 yılında, Erciş, İlçe olur. 1915 yılındaki Rus işgali sırasında yaşanan, Ermeni vahşeti ve kötü günler, 1 Nisan 1918 tarihinde işgalin sona erdirilmesiyle bitirilir.
GENEL
Van ilinin, en büyük nüfusuna sahip ve en gelişmiş ilçesidir. Ticaret hayatı çok güçlüdür. Özellikle: kükürt gibi doğal ürünlerini işleyecek sanayi tesislerinin bulunmaması, büyük eksikliktir. Günümüzde, ilçenin en büyük geçim kaynağı: Erciş Şeker Fabrikasıdır.
Konum olarak: göl kıyısında bulunmayıp, Van gölünden 5 km. içeridedir. Sanırım göl taşkınlarından korunmak için, göl kıyısında yapılmamış. Göl seviyesinden yükseklik ise: 25 metredir. İklim şartları düşünüldüğünde, tek kelime: kışın muhteşem soğuktur.
Erciş ovası: Van gölü kıyılarının en geniş ovalarının başında gelir. İlçe merkezi, tam bir kavak cennetidir. Süphan dağının yakınlarında bulunması nedeniyle, yerde ince bir toz tabakası hiç eksik olmaz. Hani, en küçük bir rüzgarda, her yer toz-duman derler ya, o ölçüdedir.
ERCİŞ ASKERİ BİRLİKLERİ
Son olarak, Erciş’ten söz edipte, burada bulunan “Askeri Birliklerden” söz etmemek olmaz. Erciş: bulundurduğu birçok askeri birlik ile öne çıkan ve bu birliklerde askerlik hizmetini yapanların, burada yaşamış olmaları ve anılarının bulunması ile de öne çıkan bir yer. Buraya atanan askeri şahıslar: bulundukları yerden Van hava alanına uçakla gelmekte ve daha sonra, kara yolu ile Erciş’e ulaşmaktadırlar.
ERCİŞ ÜZÜMÜ
Fındık büyüklüğünde, kabuğu çok ince, tadı ise ne ekşi-ne tatlı olarak öne çıkıyor. Yiyenlerin ağzında, farklı tatlar bırakıyor.
Erciş üzümü: aşağıda belirteceğim gibi, Urartular döneminde, yörenin en büyük tarımsal etkinliği olarak öne çıksa da, daha sonraki dönemlerde, üzüm hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Ancak: 1800’lü yıllarda, Erciş yöresinde, üzüm, birçok ailenin geçim kaynağı olarak biliniyor. Bu üzüm, özellikle: yörede yaşayan Ermeniler tarafından, şarap yapımında kullanılmış. Hatta, ünü, Fransa’ya kadar uzanmış. Ancak, zamanla Ermenilerin bölgeden ayrılmaları üzerine: Erciş üzümü üretiminde de duraklama olmuş.
Rus işgaliyle de, üzüm üretimi tamamen bitmiş. 1900’lü yılların ortalarında, üretim yeniden canlanmış. Ancak: yine de günümüzde, Erciş yöresinde üzüm üretimi, pek yaygın değil.
NE YENİR
Fazla bir yemek kültürü yok. Ancak, ilçe merkezinde, kahvaltıda mutlaka “sucuklu-yumurta” denemelisiniz. Yemek olarak ise, lokantalarda “etli kuru fasulye” yemelisiniz. Burası: et diyarıdır. Özellikle: kuzu eti önerilir.
GEZİLECEK YERLER
ÇELEBİBAĞI BELDESİ
Burası, Zilan ayının Van gölü ile buluştuğu nokta. Burada: sazlık ve çimenlerden oluşan ve içinde yaklaşık 50’ye yakın kuş barındığını görebilirsiniz. Yani, çok büyük bu sazlık alanda, her an değişik kuş türleriyle karşılaşmak mümkün.
Hatta: Van gölü kıyısında filamingoları görebiliyorsunuz.
Çünkü: Çelebibağı bölgesi, filamingoların göç yolları üzerinde bulunuyormuş.
Bu nedenle, havaların ısınmasıyla birlikte, özellikle büyük sürüler halinde filamingoları görmek mümkün. Burada: 3 ay konaklıyorlarmış. Eylül ayından itibaren de, daha güneye, sıcak bölgelere gidiyorlarmış.
ZORTUL KÜMBETİ
İlçe merkezine bağlı, Zortul köyündedir. Karakoyunlulardan önemli bir şahsiyet için, 15.yüzyıl başlarında inşa edildiği düşünülmektedir.
Kümbetin üzeri, piramidal bir külahla örtülmüştür. Üzerindeki figürlü bezemeler görülmeye değerdir. Bu bezemelerde: çift başlı kartal, aslan ve kuş figürleri var. Bunların yanında: bitkisel bezemeler ve külahın altında, yazı kuşağı dolanmaktadır.
ERCİŞ KALESİ
Erciş-Adilcevaz kara yolu üzerinde bulunuyor ama ana yoldan ayrılarak, tali yola, yani sola sapmak gerekiyor.
Kalenin büyük kısmı yıkılmış ve günümüze herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Bu yüzden, kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Ancak, yapının gerek mimari ve gerekse teknik özelliklerine bakılarak: muhtemelen 12. ile 14.yüzyıl arasında yapıldığı söylenebiliyor.
Yapıldığı dönemden sonra, burayı gezen Evliya Çelebinin yazılarında, bu kale ile ilgili ayrıntılı bilgiye sahip olmak mümkün. Evliya Çelebi Erciş kalesi hakkında şunları yazmaktadır: Van gölü kenarında, kayalık bir tepe üzerinde, dört köşesi kuvvetli bir kaledir.
Her taşı, fil büyüklüğündedir. Dört köşesindeki kuleler, gayet sağlamdır. Havalesiz bir kale olduğundan, duvarı o kadar yüksek değildir.
Fakat, o kadar geniştir ki, üzerinde bir atlı cirit oynayabilir. Çevresinde hendek yoktur. Bazı yıllarda, Van gölü suları yükselince, bu kale 8 ay sular altında kalır.
Kalenin iki kapısı vardır. Kale içinde, üstü toprak örtülü 1000 ev vardır. Bir de minareli Süleyman Han camisi vardır. Yusuf Paşa camisi, tamir edilmiş haldedir. Kale içinde, 200 kadar dükkan vardır. Ayrıca, güzel bir liman vardır ve Van gemileri, tüccarları buraya getirir.
Evet, işte bu muhteşem anlatımlara inanarak, kaleyi görmeye giderseniz, maalesef kaleden geriye yani günümüze bir şey kalmamış olduğunu görürsünüz.
Sadece, birkaç sur duvarı ve hatta göl suları içindeki sur duvarları. Yine de, gerçek olan şu ki: Evliya Çelebinin yazılarının doğruluk derecesi tartışılmaz, demek ki bir zamanlar burada gerçekten muhteşem bir kale varmış. Bu havayı teneffüs etmek isterseniz, kaleden günümüze kalan iki sur duvarını görmeye gidebilirsiniz.
HAYDARBEY- BALIK BENDİ MESİRE YERİ
Ala dağların eteklerinden doğarak gelen ve Van gölü ile kucaklaşan Deli çayın bulunduğu bölge özel bir anlam taşıyor.
Burada: her yıl Nisan-Temmuz ayları arasında, Van gölünün derinliklerinden gelen inci kefalleri: yumurtalarını bırakmak üzere, deliçaya girmeye çabalıyorlar ve bu çabaları, muhteşem bir görüntü ortaya çıkarıyor. Bu görüntü: tam anlamıyla, dans eden balıklar.
Çünkü: yumurtlamak üzere, dereye girmeye çalışan balıklar, suyun ters istikametine doğru hareket ederken, kayaların yüksekliği nedeniyle, zıplayarak hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Bu mevsimde, buralarda olursanız, bu görüntüyü izlemenizi öneriyorum.
Dünyanın başka bir yerinde, benzer bir görüntü olabileceğini sanmıyorum. Mutlaka zaman ayırın. Zaten, bu yöre aynı zamanda, yöre halkı tarafından piknik yeri olarak kullanılıyor.
Yeri mi: Erciş-Van kara yolunun, 10’ncu kilometresinde, Şeker Fabrikasının yanında. Burası: Erciş Özel İdaresine ait ve Erciş Açık Cezaevi mahkumları tarafından işletiliyormuş. Temiz ve bakımlı bir yer. Küçük bir ücret ödeyerek girebiliyorsunuz.
KADEM PAŞA HATUN TÜRBESİ
Van-Erciş kara yolunun, Karataşlar mevkiindedir.
Kitabesine göre: Karakoyunlu Cihan Şah zamanında, 1453 yılında yapılmıştır. Mimari: Emir Rüstem. Karakoyunlu hükümdarı Karayusufun hanımı: Kadem Paşa Hatun ve oğulları için yaptırılmıştır.
Türbe yapısı: 2 katlıdır. Alt kat: cenazelik bölümü, kare planlı olup, beşik tonoz örtülüdür. Buraya: doğu yönündeki bir basit kapıdan giriliyor. Batı duvarında açılan mazgal penceresiyle, türbenin içi aydınlatılmış ve aynı zamanda hava sirkülasyonu sağlanmış. Türbenin ikinci katına: kuzey yönünde ve 6 basamaklı taş bir merdivenden çıkılarak girilmektedir.
Türbede süsleme olarak: bitkisel ve geometrik desenler kullanılmıştır. Geometrik süslemelere, pencere üstlerindedir.
Evet: sonuçta, Kadem Paşa Hatim Türbesi: on iki gen gövdeli, piramidal yapısıyla, Anadolu’da görülen türbe mimarisinin devamı olması açısından önem taşımaktadır.
KARA YUSUF PAŞA TÜRBESİ
Türbe yapısı: Erciş-Patnos kara yolu üzerinde, Zortul köyü yakınlarındadır.
Yapı üzerinde herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Ancak, yapı üzerinde bulunan figüratif bezemeler: Anadolu Türk sanatında hükümdarlık sembolleri olarak bilinmektedir.
Ayrıca, yapının mimari özellikleri de değerlendirildiğinde: muhtemelen, 15.yüzyılda, Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf Paşa döneminde yapıldığı ve ona ait olduğu düşünülmektedir.
Türbe 2 katlıdır. Alt kat: kare planlı ve beşik tonozludur. Buraya, doğu yönünden, iki basamaklı merdivenle iniliyor. Üst kat girişi ise, kuzey yönündeki giriş kapısındandır.
Yapıda: süsleme olarak figüratifler kullanılmıştır. Ayrıca: geometrik ve bitkisel motiflerden de yararlanılmıştır. Kuzey cephede: en üstte, simetrik olarak yerleştirilmiş ve sırt sırta vermiş, iki aslan figürü var.
Bunların gövdeleri: yandan, başları ise profilden resmedilmiş. Kuyrukları ise ejder başı şeklinde. Yapının tek geometrik süslemesi, güney penceresi alınlığında yapılmış ve sonsuzluk hissi veren sekizgenlerdir.
Sonuç olarak: türbe yapısı, Kadem Paşa Hatun türbesiyle, plan ve teknik özellikler olarak benzerlik gösteriyor. Ayrıca, türbe üzerindeki bezemeler, Anadolu Türk sanatında, hükümdarlık, güç, kuvvet sembolize etmektedir. Bu özellikleri açısından, türbe önem arze diyor.
URARTU DÖNEMİNE AİT ÇİVİ YAZILI KİTABELER
Bu kitabeler: Van-Erciş kara yolu üzerinde, Karataşlar mevkiinde, blok kayalar üzerindedir.
Kitabenin boyutları: 1.5 x 1 metre ölçülerindedir. Çerçeve içine alınan kitabede: Urartu kralı Sarduri’nin: bu bölgedeki faaliyetlerinden söz edilmektedir.
Daha ayrıntılı söz etmek gerekirse, burada yazılı olanlar şunlar: “ Tanrı Hadlinin büyüklüğü ile Sarduri Argiştioğlu, bu üzüm bağını yaptırdı. Sarduri der ki: hiç kimse, üzüm bağından çalmasın. Her kim çalarsa …. Versin.
Tanrı Haldi, Tanrı Teyşeba, Tanrı Şivini, onu güneşin altında yok etsinler ”Yani, büyük bir olasılıkla, burada büyük bir üzüm bağı vardı ve burada bulunan üzümlerin korunması için yazılmış bir yazıt olsa gerek.
Diğer bir yazıtta da, yine üzüm bağından ve üzümlerden söz ediliyor. Evet, burada bir zamanlar büyük üzüm bağları bulunduğu kesin. MÖ.743-735 yılları yani, 2700 yıl önce, üzüm bağları.
Van şehri, birçok kez gittiğim, birkaç gün kaldığım bir yer. Şehir merkezi, özellikle büyük, modern ve yoğun bir yer olarak önem kazanıyor.
Birçok kez gittim. Güzel ve modern bir şehir. Aşağıda sözünü edeceğim üzere: kahvaltı salonları, Urartu tarihi, kedisi, gölünün güzelliğiyle öne çıkıyor.
Gittiğimde: Avrupa pazarında dolaşmaktan, Cumhuriyet caddesi üzerinde yürümekten ve dükkanların vitrinlerini izlemekten büyük keyif aldım.
Van gölü kıyısında, gölü seyrettim. Müzeyi, Urartu kalıntılarını gezdim, gördüm.
Yörede: İran’dan gelen yoğun ziyaretçi akını var. Ama, bunun yanında, bu tarih hazineleriyle dolu şehrimizin, ülkemizin diğer yörelerinden gelecek insanlar tarafından da, gezilip-görülmesinden yanayım. Çünkü: gerçekten gerek doğa ve gerekse tarih açısından, tam bir şehir.
ULAŞIM
Otobüs terminali il merkezine 4 km. uzaklıktadır. Ulaşım minibüsler ile sağlanıyor. Van-Bitlis arası uzaklık: 168 km. Van-Kapıköy İran sınır kapısı arasındaki uzaklık: 90 km. Van-Siirt arasındaki uzaklık: 265 km. Van-Ağrı arasındaki uzaklık: 232 km. Van-Ankara arasındaki uzaklık: 1238 km. Van-İstanbul arasındaki uzaklık: 1637 km. Van-İzmir arasındaki uzaklık: 1767 km.
Demir yolu ulaşımı: tren istasyonu, il merkezine yaklaşık 5 km. uzaklıktan geçmektedir. İstasyon ile il merkezi arasındaki ulaşım, minibüsler ile sağlanıyor.
Hava yolu ulaşımı: Hava alanı, il merkezine, 7 km. uzaklıktadır. Hava alanı ile il merkezi arasındaki ulaşım, THY servis araçları ile sağlanıyor.
Van gölü, deniz yolu ulaşımı: Feribot ile ulaşım sağlanmaktadır. Van iskelesi ve Tatvan iskelesi arasındaki karşılıklı ulaşım: yaklaşık 4 saat sürüyor.
TARİHİ
Van bölgesinin tarihçesi, her ne kadar MÖ. binlerce yıl öncesine kadar dayansa da, esas tarihi gelişim süreci “Urartular” ile başlamıştır.
Urartuların bölgede ilk görülmeleri: kral I. Sardur tarafından, Van gölünün doğu kıyısında, başşehir Tuşpa’nın özünü teşkil eden Van kalesinin kurulması ile başlar.
Van kalesinin güney kısmındaki, Sardur Burcu duvarlarındaki taş bloklarda bulunan “Kuruluş Kitabeleri”: Urartu tarihinin bilinen ilk yazılı kaynaklarıdır.
Urartuların, Van bölgesindeki egemenlikleri: MÖ. 6’ncı yüzyıl başlarına kadar devam etmiştir. MÖ.609 yılında ise, Urartu ülkesi, İskitler tarafından ele geçirilmiştir.
Bölge: İskitlerden sonra ise, Medler ve Persler tarafından ele geçirilir. MÖ. 323 yılında ise, İskender’in generallerinden Selevkius, bölgedeki hakimiyeti ele geçirir. MÖ.66 yılında Romalılar ve takiben, MS.200 yıllarında ise, Bizanslılar görülür. MS. 625 yılında, Hazar Türkleri bölgeye gelirler.
7.yüzyıl sonlarında: Ermeniler bölgeyi ele geçirirler. Daha sonra bölgedeki hakimiyeti ele geçiren Abbasiler, buraya “Ermeniye” ismini verirler ve vali olarak Ermeni prenslerini atarlar.
908 yılında ise: Ardzruni prensi Gagik’e, krallık ünvanı verilir. Vatsan adıyla, Gevaş’ı merkez edinen Vaspurakan prensliği: iç işlerinde serbest, dış işlerinde ise, Abbasilere bağlı olarak yaşamını sürdürür.
1018 yılından itibaren, Selçuklu akınları başlar. Bu sıradaki Vaspurakan kralı Senekerim, Bizans imparatoru ile anlaşarak, bölgeyi Bizanslılara terk eder ve 40.000 kişi ile, Sivas bölgesine göç ederek, oraya yerleşirler. Böylece: bölgede hüküm süren, Vaspurakan Ermeni krallığı sona ermiş olur.
1064 yılında, Sultan Alparslan’ın oğlu Melikşah tarafından, Van civarındaki birçok kale ve şehir ele geçirilir. 1534-1535 yılları arasında, İran seferi sırasında, Van, Osmanlı idaresine girer.
Evet, Van bölgesinin tarihi geçmişi hakkında, elbette uzun uzun şeyler anlatmak mümkün. Özellikle: Ermenilerin bölgede yaptıkları, hain planlar ve uygulamalar ve vahşet ile ilgili birçok örnek verilebilir. Ancak: bizim amacımız, bölgenin turistik özelliklerini irdelemek olduğundan, tarihi geçmiş konusunu daha fazla uzatmıyorum.
VAN ADININ KAYNAĞI
Van ismi, Urartuca “Biane” veya “Viane” den çıkmıştır. Tarihi kaynakların birçoğunda, Urartular, kendileri için “Bianili” demişlerdir.
GENEL
İl toprakları, ülkemiz topraklarının yaklaşık, % 2.5’ni oluşturur. Yüz ölçümü bakımından, Türkiye’nin 6’ncı büyük ilidir. İl topraklarının, % 53’nü dağlar oluşturmaktadır. Tarihi süreç içinde sürekli yerleşim görülen bölge, bunun sonucunda, tabii bitki örtüsünü ve özellikle orman varlığını yitirmiştir.
Şehir merkezi: Van gölünün doğu kıyısına, yaklaşık 5 km. içeride kurulmuştur. Denizden yüksekliği: 1725 metredir. Bir zamanlar, şehir nüfusunun neredeyse yarısı, Ermenilerden oluşuyormuş. Ancak, 1895-1896 olayları ve son olarak, 1915 yılı devamında, Ermenilerden geriye, şehirde, sadece ev yıkıntıları kalmış.
Van il merkezinde, karasal iklim hakimdir. Yazları: yağışlı ve sıcak geçer. Kışlar ise oldukça uzundur. Karlı ve yağmurlu geçer. Bunun yanında: yılın, 120 günü açık, 200 günü bulutlu ve 45 günü kapalı gün özelliği ile, Türkiye’nin en fazla güneş alan illerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Zaten, Urartular döneminde, kente verilen “Tuşba” isminin, “Güneşi bol olan” anlamına geldiği biliniyor.
VAN GÖLÜ
Ülkemizin en büyük gölüdür. Yüksek dağların arasında, bir çöküntü gölüdür. 60 bin yıl önce, Nemrut volkanının patlaması sonucu, Muş ovasını da içine alan büyük bir su kütlesinin önünün, Tatvan’da kapanması sonucu, Van gölünün oluştuğu düşünülmektedir.
Van gölü, ülkemizin ve dünyanın en büyük sodalı gölüdür. Suyu: sodalı olmasının yanında, aşırı tuzludur. Tuzluluk oranı: % 019’dur. Bu nedenle: sabunsuz olarak köpük verir ve temizlik maddesi kullanılmadan suyunda, her şey yıkanabilir.
Göl üzerinden, Van-Tatvan arası uzaklık: 125 km. dir. Karadan uzunluğu: 430 km. Gölün en derin yeri: 451 metredir. Ortalama derinlik ise: 171 metredir. Denizden yükseklik: 1650 metredir. Ancak, göl seviyesi, iklime bağlı olarak yükselip, düşmektedir.
Kuzey kıyılarında: çok güzel ve geniş kumsallar var.
Gölün içinde: 4 tane de ada var. Bunlar: Akdamar, Adır, Çaranak ve Kuş adalarıdır. Akdamar Adası üzerindeki kilise, turistik açıdan büyük önem taşıyor. Zaten, adalar, arkeolojik Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Gölün en büyük özelliklerinden biri de: her mevsim ve her saatte, göl, farklı bir renk alır.
Tabii gölden söz edince, son yıllarda ortaya çıkan bir objeden söz etmeden de olmaz. Van gölü canavarı. Hani bu devirde, böyle bir şeye inanmak mümkün değil dense de, bunu gördüğünü iddia edenler var.
Bu arada: Van gölü o kadar büyük ki, bu göl üzerinden güneşin batışını izlemek, tam bir keyif. Ama, sanmayın ki, göl manzarası en iyi Van şehir merkezinden görülüyor. Hayır. Van gölünün en güzel manzarası, gölün birçok yerinden görülüyor.
Hatta, Van gölüne girmek için en iyi kumsal ve kıyı ise, Akdamar adasında bulunuyor. Yani, Akdamar adasına geziye gittiğinizde, mevsim uygunsa, yanınızda mutlaka mayo bulundurmanızı öneririm.
Akdamar adasının arka bölümünde çok güzel bir kumsal var. Ama, yazının başında da belirttiğim gibi, gölün sularının aşırı sodalı olması, sudan çıktığınızda, üzerinizde garip bir etki yaratıyor.
VAN OTLU PEYNİRİ
İçine: 25 çeşit mahalli otlar katılarak yapılıyor. Bu otlar: bahar gelince yeşerir ve araziden, köylü kadınlar tarafından toplanır. Çamurları su ile iyice yıkandıktan sonra, ince ince kıyılır. Sirmo otu, kıyıldıktan sonra, doğrudan salamuraya yatırılır ve daha sonra peynir yapımında kullanılır.
Heliz otu ise, daha sert ve odunumsudur. Aynı zamanda, boya verir. Kendisine has ve orijinal kokusu vardır. Sıcak suda kaldığı sürece, sarı renkte boya verir. Bunların dışında: peynir yapımında kullanılan başlıca otlar: Mendo otu ve Kekik otudur.
Bu otlar, koyun sütü ile birleştirildiğinde, güze kokulu ve son derece lezzetli, otlu peynir ortaya çıkıyor. Bu peynir: küplere basılarak, toprağa gömülen bu küpler içinde oluyor. Kış için, yazın hazırlanır. Büyük şehirlerimizde, bugün, otlu peynir bulmak mümkün.
Ama inanın, burada yani Van şehir merkezinde yiyeceğiniz otlu peynirin, çok farklı olduğunu hissedeceksiniz. Çünkü: sanırım büyük şehirlerde yapılan otlu peynir, içine birkaç ot katılmış bir tür peynir. Yani, tam olarak Van otlu peyniri olduğunu sanmıyorum. Bunun meraklıları, çeşitli ulaşım araçlarıyla, otlu peyniri, Van’dan getirttiriyorlar.
VAN KEDİSİ
Van kedisinin en belirleyici özelliği: farklı göz renkleri olmasıdır. Kedinin gözlerinden bir tanesi: turkuaz mavisi ve diğeriyse kehribar sarısıdır. Tüyleri ise, kar gibi bembeyazdır. Yörede, bu kediye “Pisik” ismi veriliyor.
Karakter olarak: çok uslu, sevimli ve uzun ömürlüdür. Temizliğine de özen gösteren nadir hayvanlardandır. Ancak, düşük rakımlı yerlerde yaşama şansı yok.
Bu kedilere, Van şehrinde sıkça rastlamak mümkün. Hatta, birkaç yerde, büyük boy heykellerini bile göreceksiniz.
Ben Van yöresine yaptığım seyahatlerde, Van kedisi görmedim. Ama, Van bölgesinde görev yapan bir dostum, oradaki görev süresi sırasında bir Van kedisi edinmiş ve görevi bitip bölgeden ayrıldığında, evinde yaşayan Van kedisiyle bizzat ve yakından tanışma şansım oldu.
Genelde, yabani ve insanlara kolay alışmayan bir kedi. Gözlerinin renkli olması, tüylerinin bembeyaz olması, kediye bir asalet katıyor. Ama, dedim ya, biraz huysuz gibi, kendini sevdirmiyor. Sevmek istediğinizde, pençelerini gösteriyor, yani biraz sevimsiz gibi.
KEDİ EVİ
Valilik ve 100.Yıl Üniversitesi işbirliğiyle, Üniversite kampüsü içinde, Van kedisi evi açılmış ve Van kedisinin korunması amaçlanmıştır. Arzu ederseniz, burayı gezebiliyorsunuz.
YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ
Üniversite: Van gölünün kuzey kıyısında ve Erciş yolu 15.km.dedir. Ulaşım: il merkezinden, özel halk otobüsleri ve dolmuşlarla sağlanıyor.
Üniversite: 1982 tarihinde kurulmuştur. Günümüzde, üniversite bünyesindeki Fakülteler: Diş Hekimliği, Eğitim, İşletme, Fen-Edebiyat, Güzel Sanatlar, İktisadi ve İdari Bilimler, İlahiyat, Mühendislik-Mimarlık, Tıp, Veteriner, Ziraat. Enstitüler ise: Fen Bilimleri, Sağlık Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüleri.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van ve yöresinde tam bir bilim ocağı. Duyduğumu göre, yöredeki bilimsel araştırmalarda baş rolü oynuyorlar. Bu durum, gelişim açısından çok olumlu. Çünkü, unutmamak gerekir ki, bir yörenin gelişiminde Üniversitenin yeri ve önemi tartışılmayacak ölçüde büyüktür.
VAN TERS LALE
Van yöresinde, yaylalarda, hepimizin bildiği lale, ters olarak açıyor. Değişik bu görüntü, dünyanın başka bir yöresinde yok. Ters açan lale, değişik renkleri ve değişik görüntüsü ile, görenleri şaşırtıyor. Soğanlı bu bitkinin, şehir dışına çıkarılması yasak.
SAVAT
Bu, bir tür gümüş takı sanatı işçiliği. Anayurdu Kafkasya bölgesi, Dağıstan olan bir el işi. Osmanlı döneminde, bu el işçiliği, yaklaşık 150 yıl kadar uygulandı. Tarihi kaynaklarda, Osmanlı döneminde, 900 ayar gümüşe tuğra vurma yetkisi, İstanbul dışında, sadece Van’daki savat ustalarına verilmişti.
20.yüzyılın başında, Van’da, 120 dükkanda, yaklaşık 400 savat ustası bulunuyormuş. Ancak, özellikle Ermeni ustaların, Van yöresini terk etmelerinden sonra, savat işçiliği de yok olmuş. Savat, günümüzde, 100.Yıl Üniversitesi desteğinde, Van’da bir kısım yerde, aslına uygun olarak yapılmaya çalışılıyor.
İdeal olan 950 ayar gümüşe savat yapmakmış. Arapça “kara” anlamındaki “savad” kelimesi: aslen, gümüş üzerine, siyah süslemeler ile yapılan bir el sanatıdır. Ama, oldukça zahmetli olduğunu söylememek olmaz.
Tasarlanan şekil: gümüş objenin üzerine kurşun kalemle çizildikten sonra, bu taslağın üzerine, savat ustası tarafından, çelik uçlu kılcal kalemle, büyük bir titizlikle, ince kanallar açılıyor. Daha sonra, ölçüsü ustasına göre değişen bakır, kurşun, kükürt ve gümüş karışımı, 750 derece ısıtılarak, elde edilen savat çamuru soğutuluyor, sonra dövülüyor ve toz haline getiriliyor.
Toz halindeki savat, gümüş objenin üzerinde, daha önce açılan kılcal kanallara serpilerek veya boraks ile sulandırılarak oluşturulan çamur boşluklara sıvanarak dolduruluyor. Daha sonra, ateşe tutulmasından dolayı, tekrar eriyerek boşluklara iyice nüfus eden savat, son aşamada cilalanarak kullanıma hazır hale getiriliyor.
Yeniden yapılanma çalışmaları bünyesinde: aslına uygun olarak Van kemerleri, bilezikler, kolyeler ve gerdanlıklar yapılıyor. Bunları: şehir merkezindeki Avrupa pazarı ve Cumhuriyet caddesi üzerindeki kuyumcularda bulabilirsiniz.
RUS PAZARI
Burası, Van şehir merkezinde “Avrupa Pazarı” adı altında kurulan bir yer. Burada: hediyelik eşya satın alabilirsiniz. Çarşıdaki dükkanlarda, özellikle: İran yapımı ve istenmeyen tüylere karşı kullanılabilen “karınca yağı yumurtası” bulmak mümkün. Hani, sadece bu değil, elbette burada satılan birçok obje var.
Satılanların en büyük özelliği ise: İran, Hindistan ve Çin mahreçli ve fiyatlarının nispeten ucuz olması. Dükkanların bulunduğu sokakların üzeri kapatılmış ve bu dükkanlarda, söylediğim gibi, özellikle dış mahreçli yani yurt dışından getirilen, yüzlerce çeşit hediyelik eşya satılıyor. Bir zamanlar, özellikle: ülkemizde yurt dışından ihracatın kısıtlı olduğu dönemlerde, buraların çok revaçta olduğu kesin.
Çünkü: ihracatın kısıtlı olduğu yıllarda, yurt dışında bulunan ve ülkemizde bulunmayan birçok cins ve çeşit malı, burada bulmak mümkündü. Hatta, uygun fiyatlarla bulmak mümkündü. Günümüzde ise, burada satılan malların birçoğu, diğer şehirlerimizde de bulunabiliyor. Ama, dedim ya, buradaki fiyatlar nispeten daha uygun.
Bir de, özellikle İran ve Pakistan kökenli mallar, burada gerek çeşit ve gerekse fiyat olarak cazip. Tüm bunların yanında: Çin mahreçli ve kalitesiz malların, taklit malların varlığı da, alışverişte dikkatli olmanızı gerektiriyor.
Yani, çok değerli bir İran yapımı ürün satın alırken, bilmeden, bir Çin taklit ürünü satın alabilirsiniz. Bir de tabii bu tür yerlerden alışverişlerin baş koşulu olan: pazarlık olayını unutmamak gerek. Yani, pazarlık yapmaz iseniz, aldığınız malın size herhangi bir karının olmayacağı kesin, ayni uygun fiyata satın almak gerek.
Son olarak: Avrupa pazarında, savat denilen gümüş süsleme takılarını da bulabileceğinizi söylemeliyim.
İNCİ KEFALİ
Van gölünden yakalanmaktadır. Van gölünün sodalı suyunda yaşayabilen bu balık, bol havyarlı olması ile, ayrı bir lezzet sunuyor. Aynı zamanda, az kılçıklı olması da, tercih edilmesinin en büyük sebebi. Bu lezzetli balıktan, mutlaka tadın.
İnci kefali: büyük bir balık değil. Ama hamsi kadar da küçük değil. Ortalama: 20 cm. boya ve 70 gr. Ağırlığa sahip. Üremek için sürüler oluşturarak, akarsulara göç ediyor.
Gölde, akarsu ağızlarında, büyük sürüler oluşturan inci kefallerinin vücutlarında, akarsulara alışmak için bir takım değişiklikler oluyor, balıklar, akarsulara girerek yumurtalarını bırakıyorlar ve sonra yeniden göle dönüyorlar. Derelerde, yumurtalardan çıkan yavrularda, birkaç hafta içinde, göle dönüyorlar.
Geçmiş dönemlerde, gölde balıkçılık bilinmediğinden, bu balık, sadece üremek için akarsulara girerken, yöre halkı tarafından avlanırmış. Üreme zamanı avlanan bu yumurtalı balıklar: kış boyunca tüketilmek üzere: tuzlanır, kurutulur ve salamuraya yatırılırmış.
Zamanla, göldeki bu balık varlığından haberdar olan Karadenizliler, teknelerini kamyonlara yükleyerek buraya gelirler ve gırgır ağları ile, Van gölünde, inci kefali avcılığını başlatırlar. Taze balık tüketimine olan ilginin artması sonucu, gölde avcılık yapan tekne sayısı da artar.
Ancak, 1995 yılından sonra, göldeki balık varlığının azalmaya başlaması ile, bu teknelerin sayılarında azalma başlar.
Günümüzde: inci kefallerinin yumurtlamak üzere akarsulara geçtiği dönemlerdeki avcılığı azalmıştır. Zaten, bunun azalması için tedbirler alınmıştır. Sonuçta: bu gölde yaşayan, mucize balık, inci kefalinin yok olması önlenebilmiştir.
Evet, yazının başında da belirttiğim gibi, Van yöresini ziyaretinizde, mutlaka inci kefali tatmalısınız.
VAN KAHVALTI
Şehirde, yaylalarda, doğal yollarla üretilen yiyecek maddelerinin sunulduğu kahvaltı salonları var. Bu kahvaltı salonlarının en önemli özelliği, sunulan ürünlerin tamamen doğal olması.
Kahvaltı salonlarında sunulan başlıca yiyecekler: hakiki Van balı, yoğurt kaymağı, süt kaymağı, yayık tereyağı, cacık, otlu peynir, örme peynir, beyaz peynir, kavurmalı-sucuklu yumurta, zeytin, murtuğa, kavut, gencirük. Bu yiyeceklerin yanında: taş fırınlarda pişirilen lavaş ekmeği ve Van çöreği ve taze demlenmiş semaver çayı sunuluyor.
NE YENİR
Van denilince veya Van’da ne yenir diye düşünüldüğünde, ilk akla gelen, elbette: kahvaltı ve kahvaltılıkları. Yöreye özgü kahvaltılık çeşitlerinden öne çıkanlar: murtuğa ve cacık.
Yemek türleri ise: ilitme, ekşili, senseger, keledoş.
Bunların yanında: yöreye özgü peynir türünü elbette duymuşsunuzdur: otlu peynir.
Tüm bunların yanında: yörede, “İnci kefali” yemelisiniz. İnci kefalinden yapılan “Tandır Balığı” yemeği yiyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Merakınız varsa, Van ve çevresinde dokunan: Van kilimlerinden satın alabilirsiniz. Bunların ünü, yurt dışına kadar taşmıştır. Şehir içinde, bol miktarda: halı ve kilim galerileri var. Ama, kaçak olarak satılan İran ipek halılarını da görebilirsiniz.
Bunun dışında, Savat yani gümüş işlemeli el sanatları ürünleri de satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
VAN MÜZESİ
Van Müzesi, 1972 yılında kurulmuştur. Dünyanın en büyük, Urartu eserleri müzesidir. Türkiye’deki, en büyük 23 müzeden biridir. Pazartesi hariç, her gün ziyarete açıktır. Müzede, toplam 48.000 Urartu ağırlıklı eser bulunuyor. Ancak, bunlardan sadece 1200 eser sergilenebiliyor. Geri kalan eserler ise, depolarda bekletiliyor.
Yapı: bahçede taş eserler bölümü, müzenin zemin katında arkeolojik eserler salonu ve iç avludan oluşmaktadır.
Müze Bahçesi: Urartu dönemine ait, çivi yazılı zafer stelleri, kitabeler ve Tanrı Teişeba kabartması, Akkoyunlu ve Karakoyunlular dönemine ait koç ve koyun şeklindeki mezar taşları ve Selçuklulara ait mezar taşlarından oluşan: zengin bir taş eserler koleksiyonu var.
Arkeolojik Eserler Salonu: Burada: Tilkitepe ve Kızdamı bölgelerinde bulunan: obsidyen ve kemik aletler sergileniyor. Bunlar: MÖ. 3000 yıllarına ait aletler ve seramiklerdir. Ancak, bu salonun asıl önemli eserleri: Urartular dönemine ait kalıntılar ve buluntular.
Bunlar: pişmiş topraktan çanak ve çömlekler, bronzdan miğferler, kılıçlar, kemerler, mutfak kapları ve duvar mozaikleri. Buranın bir köşesinde: Osmanlı sultanları 3. Mustafa ve 4. Murat’ın orijinal fermanları sergileniyor. Ancak, bu fermanların “Türkçe” çevirisinin bulunmaması bir eksiklik.
Avluda: Taş eserler salonu olarak adlandırılıyor. Burada: kaya resimleri, çivi yazılı kitabeler ve Gevaş Türk Mezarlığından getirilen, taş sandukalar sergileniyor.
Etnografik Eserler Salonu: Burada: yöresel kilimler, dokuma eserleri koleksiyonu, gümüş kemerler, bilezikler, tepelikler, küpeler, gerdanlıklar, tütün tabakaları, değişik malzemelerden yapılmış tespih ve ağızlıklar, bronzdan yapılmış mutfak kapları var.
Ermeni Katliamı Seksiyonu: Burası: Van’ın kurtuluş yıl dönümü nedeniyle, 2 Nisan 1990 tarihinde açılmıştır.
Burada, 1915 yılında, Ermeni çetelerinin desteğiyle Van şehrini işgal eden Rus askeri güçlerinin yaptığı katliamlarda şehit edilen Türklere ait iskeletler ve katliam ile ilgili buluntular sergileniyor.
Erciş-Çavuşoğlu Samanlığında yapılan katliamda şehit edilen Türklerin iskeletleriyle, Zeve köyünde gerçekleştirilen ve yaklaşık 2500 Türk’ün şehit edilişini anlatan: belge, kitap ve fotoğraflar vitrin içinde sergileniyor.
Özellikle: Müzenin bu bölümünü mutlaka ziyaret edin, çünkü tam bir ibret abidesi. Eğer, ülke olarak güçsüz olursak, başımıza nelerin gelebileceğinin en büyük örnekleri, burada sergileniyor.
MEHER KAPI
Burası bir kutsal alan. Kelime anlamı “aydınlatan”.
İl merkezinin kuzeydoğusundaki Akköprü Mahallesinde bulunuyor. Kapı: kayaya oyularak yapılmış ve iki dikey dikdörtgen çerçeve içine alınmış ve yüzeyinde Urartu çivi yazılı bir yazıt bulunan bir kalker kaya nişidir.
Bu kaya nişinin: MÖ. 810 yılında, Urartu kralı İşpuini döneminde, Tanrı Haldi adına yapıldığı sanılıyor. Bu nedenle: Urartu dinine ait en güzel bilgiler, burada verilmiş. Yazıtta: Urartu ülkesi için kutsanan tüm tanrılar ve tanrıçalar, bunlara sunulan günlük kurban listesi, kutsal sayılan dağlar, nehirler ve kentler yazılıymış.
Yazıtın bulunduğu nişin hemen önünde: kayaya oyulmuş, bir kurban sunağı var.
Evet, Urartular tarafından, bu kapıdan: Tanrı Haldi’nin, bir ışık demeti içinde çıkacağına inanılıyormuş. Ama günümüzde, burada duvarlara yazılan yazıları ve çevrenin pisliğini gördüğünüzde, eminim ki, sizde benim gibi düşünecek ve Tanrı Haldi’nin bu pisliğe asla gelmeyeceğini düşüneceksiniz.
ALTINTEPE
Urartu krallığının başkenti Tuşpa şehrinde: 200 yıl boyunca: kale bölümünde: saraylar, tapınaklar, resmi yapılar bulunuyordu. Tepenin eteklerindeki ve düzlükteki geniş alanda ise: halkın oturdu yerler vardı.
Krallar ve yakınları: kale içindeki görkemli mezar odalarında gömülüyorlardı. Ancak, şehirde yaşayan, kalabalık halk kitlesinin ölüleri: yani Urartu nekropolü: şehir yapısının 2 km. kuzeyinde, Altıntepe bölgesindedir. Buradaki mezarlar: MÖ. 8. ve 7. yüzyıllardan kalmadır.
Bugün, bu nekropol bölümü: buğday tarlaları ve Altıntepe Mahallesinin yapılaşmasının altında kalmıştır. Ancak, kaçak kazılar son hızı ile sürdürülmüştür.
Hatta, büyük olasılıkla şaşıracağınız bir şey söylemek istiyorum ki, buranın “Altıntepe” olarak isimlendirilmesinin en büyük nedeni: kaçak kazılar sonucu mezarlardan bulunan altın objeler. Evet, Urartu altınları, buraya “Altıntepe” isminin verilmesine neden olmuş.
ESKİ VAN ŞEHRİ BÖLGESİ
Burası: I. Dünya Savaşı öncesine kadar yerleşim yeri olarak kullanılıyormuş. Ancak, Ruslar, bölgeyi işgal ettiklerinde, gerek Ruslar ve gerekse Ermeni çeteleri, buradaki evleri ve yapıları yakıp-yıkmışlar ve bölge tamamen boşaltılmış.
Yerleşim olduğu dönemlerde, büyük bir alana yayılan eski şehrin yeri, günümüzde sadece birkaç kalıntı ile iki caminin bulunduğu yer kalmış. Gerisi bomboş. Hüsrev Paşa camisi ve Kaya Çelebi camisi ile ikiz kümbet ayakta kalmış. Diğerlerinin ise, duvarlarının bir kısmı günümüze kadar dayanabilmiştir.
HÜSREV PAŞA KÜLLİYESİ
Eski Van şehri bölgesinde bulunan külliyede: cami, medrese, han, sıbyan mektebi, türbe, misafirhane ve imaret var. Bu yapılardan, sadece cami günümüze ulaşmıştır.
Cami: Mimar Sinan’ın eseri. Yaptıran ise: Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa. Yapım yılı: 1567. Cami: kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Kubbelerinde ise tuğla kullanılmıştır. İbadet mekanı, kare planlıdır.
Üzeri bir kubbe ile örtülmüştür. Kuzeybatı köşesinde bulunan minare: iki renkli taştan yapılmıştır. Kare kaide üzerinde, yuvarlak gövdeli minarenin: mukarnaslı şerefesi ve korkuluk levhaları ile birlikte, petek kısmı yıkıktır.
Caminin en güzel yönünü ortaya koyan, duvarlardaki 2 metre yüksekliğe kadar olan bölümlerde bulunan çiniler: Rus işgali sırasında yerlerinden sökülerek, Rusya-Leningrad Müzesine götürülmüş. Yapının dış cephesindeki, renkli taş işçiliği de dikkati çekiyor.
KAYA ÇELEBİ CAMİSİ
Eski Van şehri bölgesindeki Osmanlı dönemi yapısıdır. Günümüzde halen cami olarak kullanılmaktadır. Caminin yapımına: 660 yılında, Kaya Çelebizade Koçi Bey zamanında başlanmış, ancak Koçi Bey’in idam edilmesi üzerine, 663 yılında, Cem Dedemoğlu Mehmet Bey zamanında tamamlanmıştır.
Cami yapısı: 1993 yılında restore edilmiştir. Cami: iki renkli, kesme taştan, kare planlı olarak yapılmıştır. Üzerinde bir kubbe ile örtülmüştür. Kuzeyinde, beş bölüm halinde, son cemaat yeri bulunmaktadır. Caminin, kuzeybatı köşesindeki minaresi, kare kaide üzerinde, tek şerefeli ve silindirik gövdelidir. Bu yapı, günümüzde: eski Van bölgesinde, ibadete açık olan tek camidir.
ULU CAMİ
Şehrin, eski şehir bölümünde: Tebriz kapı ve İskele kapı bölümlerinin arasındadır.
Van gölü çevresinde hakimiyet kuran Ahlatşahlar’dan I. Sökmen ve II. Sökmen zamanında yapıldığı tahmin edilmektedir.
Cami: dikdörtgen planlı olup, mihrap önü, kubbeli ve destekli camiler gurubuna girer.
Kuzey tarafına, Osmanlı döneminde bir bölüm eklenmiştir. Caminin süslemeleri: tuğla ve alçıdan yapılmıştır. Günümüze kadar ulaşan minaresi: kuzeybatı köşededir. Tuğladan, silindirik gövdeli olup, şerefeden sonrası yıkılmıştır.
Ulu caminin bezemelerinde, çini malzeme kullanılmıştır. Gerek tuğla yapım tekniğine ve gerekse bezemelerine göre, Ulu cami, Selçuklu geleneğinin Anadolu’daki bir uzantısı olarak görülmektedir.
Bu caminin en büyük özelliği: Van bölgesindeki diğer camilerden farklı olarak bir kubbe ile değil, konik bir çatı ile üst örtüsünün örtülmüş olmasıdır. Cami yapısı günümüze tamamen harap olarak ulaşmıştır.
VAN KALESİ
İl merkezine 5 km. uzaklıktadır. Eski Van şehrinin hemen yanındadır. Kaleye çıkmayı düşünürseniz, şartlarınız uygunsa, mutlaka bir Perşembe günü çıkın. Çünkü: Perşembe günleri, evlenecek kızlar, maniler söyleyerek, kaleden aşağıya kayıyorlar.
Ayrıca: mutlaka akşam üstü çıkın çünkü kaleden, güneşin Van gölü üzerinde barışını izlemelisiniz. Ardından, kale eteğinde çay bahçelerinde, güzel bir dinlenme molası verebilirsiniz. Takı dükkanından, ucuz ve değişik takılar satın alabilirsiniz.
Evet, bu kale, Urartu kalelerinin en görkemlisidir.
Kale yapısının genişliği: 20-120 metre ve uzunluğu: 1800 metre, yüksekliği ise: 100 metredir. Doğal bir kayalık üzerine kurulu olup, güney tarafı sarp ve dik, kuzey tarafı ise, daha az eğimlidir.
Kaleye: giriş kapısından giriyorsunuz ve karşınıza: Eski Van evlerinin bir örneği ve lokanta ile hediyelik eşya satılan dükkanlarını bulunduğu bir park çıkıyor. Parkın içinden geçin ve kuzey yönünde, hafif rampayı takip ederek, kaleye çıkabilirsiniz.
Ancak: biraz önce sözünü ettiğim parkta, eski Van evini ziyaret edebilirsiniz. İki katlı olan bu ev, eski Van evlerinin bire-bir kopyası. Evin içinde, Van yöresine ait yaygılar ve giysiler de sergileniyor.
Kaleye doğru tırmanmaya başladığınızda ise, yörede bolca bulunan çocuklar, size mihmandarlık yapmak için, sürekli ısrarla yanınıza yaklaşıyorlar. Bu çocuklar: İngilizceden Japoncaya kadar, birçok dil bildiklerini söylüyorlar, ama sanırım, bu dilleri, sadece belli başlı terimler halinde biliyorlar. Çünkü: anlattıkları hep aynı.
Evet, kaleye çıkıyoruz. Tuşpa adıyla, 300 yıl Urartu devletine başkentlik yapmış kaledeyiz.
Kale: Urartu kralı I. Sarduri tarafından, MÖ. 840-825 yılları arasında kurulmuş.
Kale: aşağı ve yukarı kale olmak üzere, iki bölümden oluşmaktadır.
İÇ KALE BÖLÜMÜ
Van kayalığının en yüksek kısmındadır. Çevresi, güçlü surlarla çevrilidir. Surun taş bedenleri Urartu dönemine ait olup, üst kısımlarındaki taş ve kerpiç eklentiler, I. Dünya savaşına dek uzanan çeşitli dönemlerde ilave edilmiştir. İç kalenin girişi: batıdan. Tuşpa şehrinin, ilk sarayları ve en eski tapınağı buradadır. Tapınak: baş tanrı Haldi için yapılmıştır.
Kale bölgesinde görebileceğiniz diğer kalıntılar: Urartulardan kalma: Madır(Surdur) burcu, Analı-kız açık hava tapınağı, I. Argişti, Kurucular, Menua ve II. Sarduri kaya mezarları, Bin Merdivenler ile, kayaya oyulmuş sur duvar yatakları ve sur duvarları var.
SARDUR/MADIR BURCU
Kuzeybatı ucunda bulunuyor. Şehrin, en eski kraliyet yapısıdır. Her biri 10 ton ağırlığında olan, özenle yontulmuş, kalker blok taşları üzerindeki burç üzerindeki çivi yazılı metin: I. Sarduri döneminde yazılmış olup, bilinen en eski Urartu yazıtıdır. Burada: mevcut taş dizisinin yüksekliği: 4 metredir.
KAYA MEZARI
Kral I. Agrişti’ye aittir. Hemen bunun yanında bulunan kaya üzerinde: Urartuların, günümüze ulaşan en uzun yazıtı olan “Horhor Yazıtları” bulunuyor.
KUZEY YAMACI
Burada: II. Sarduri’nin açık hava tapınağı, Menua ve Sarduri’ye ait mezar odaları, mağaralar ve su sarnıçları ile çeşitli odalar var.
GÜNEY YAMACI
Burada: eski Van şehrinin kalıntıları bulunuyor.
KRAL MEZAR YAPILARI
Şehirdeki mezar yapıları: Urartu anıtsal kaya mimarisinin en önemli eserleri olarak öne çıkmaktadır. Bunlar: büyük bir ana alan ve bu salona bağlantılı kral ve ailesinin mezar odalarından oluşmaktadır. En eski kral mezarı, büyük platformda bulunuyor. Bu mekanlar: Osmanlılar döneminde: silah, cephane, erzak deposu ve atölye olarak kullanılmıştır.
TOPRAKKALE
İl merkezinin kuzeydoğusunda, Zimzim dağlarında, kayalık bir tepenin üzerindedir.
Urartu krallığının, yörede bulunan ikinci başkentidir. Burası: Van ovasının kuzeydoğusunda, Zımzım dağı kayalıklarındadır.
Buradaki kale: Urartu kralı Rusa tarafından kurulmuştur. Bu yüzden, kaleye “Rusahinili” yani “Rusa’nın kurduğu kent” adı verilmiştir. Kalenin, MÖ.735 yılında kurulduğu biliniyor. Kuzey-güney doğrultusundaki uzunluğu: 400 metre, genişliği: 60-70 metre ve yüksekliği: 200 metredir. Van şehrine, hakim bir konumdadır.
Kalenin çevresi: iri kalker bloklardan oluşturulmuş surlarla çevrilidir. Kalenin iki girişi var. Batıdaki girişten girildiğinde, tapınak ve sarayların bulunduğu yere giriliyor. Kuzey taraftaki girişten girilince ise: atölye, depo binaları ve diğer mekanlara geçiliyor.
Kurulan bu yeni başkentin, su ihtiyacını karşılamak için: Erek dağının doğusunda, bir baraj yaptırılır. Urartu sulama tesislerinin en gelişmiş örneğini oluşturan bu baraj yapısı: iki ayrı gövde duvarından oluşmaktadır.
Bu Rusa barajının hemen yanında dikilen, çivi yazılı andezit stel taş üzerinde: kral II. Rusa’nın barajı ve Rusahinili şehrini nasıl yaptırdığı ve ekili toprakları nasıl işlediği anlatılmaktadır.
Ancak: güzel ülkemin tarihi kalıntılarının yağmalanmasının bir örneği olarak: bu stel taş da: 1899 yılında, Almanlar tarafından çalınarak kaçırılmıştır. Bugün, bu kalıntı: Berlin-Pergamon Müzesinde sergileniyor.
Zaten, bölgeden çalınan eserler sırf bununla sınırlı değil. Toprakkale bölgesinden, birçok eser, çalınarak yurt dışına kaçırılmış. Bunların büyük kısmı ise, biraz önce sözünü ettiğim gibi, Almanlar ve İngilizler tarafından çalınarak kaçırılmış ve günümüzde Berlin ve Londra müzelerinde sergileniyor. Berlin’deki müzede, Urartulara ait, bu bölgeden kaçırılan yaklaşık 100 eser sergileniyormuş.
Evet, bu güçlü şehir: MÖ. 7’nci yüzyılın başlarında, doğudan gelen İskit akınları sonucu yıkılıp-yok olmuştur.
İL MERKEZİ DIŞINDAKİ TARİHİ KALINTILAR
AŞAĞI ANZAF KALESİ
Başkent Tuşpa şehrinin yani Van şehir merkezinin: 11 km. kuzeydoğusundadır.
Günümüzde: Van-İran kara yolunun hemen kıyısındadır. Yapıldığı dönemlerde: savunma açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü: İran ve Transkafkasyadan gelerek Tuşpa şehrine inen tarihi kara yollarının birleşim noktasında yapılmıştır.
Yapılan kazılarda, kalenin: MÖ. 830-810 yılları arasında: Urartu kralı İşpuini tarafından yaptırıldığı ortaya çıkmıştır. Kale: 62 x 98 metre büyüklüğünde, dikdörtgen bir yapıdadır. Deniz seviyesinden 1900 metre yüksekliktedir.
Fazla yüksek ve engebeli olmayan, kayalık bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Kalede bulunan 6 inşaat yazıtında da, Kral İşpuini, çok güçlü bir kale yaptırdığından söz etmektedir. Gerçekten de, kalenin anıtsal sur duvarlarına, Urartular tarafından bölgede yaptırılan başka kalelerde rastlanılmamıştır.
YUKARI ANZAF KALESİ
Aşağı Anzaf kalesinin 900 metre güneyindedir. Urartu kralı İşpuini’nin oğlu Menua tarafından, MÖ. 810-786 yılları arasında kurulmuştur. Deniz seviyesinden, 1995 metre yüksekliktedir. Kayalık bir tepe üzerine kurulan kale, şu anda, ülkemizin ikinci yüksek rakımlı kazı alanını oluşturmaktadır.
Aşağı Anzaf kalesinden: 10 kat daha büyüktür. Diğer bir farklılık olarak ise: tarımdan elde edilen ürünlerin depolandığı, önemli bir üretim merkezi konumundadır. Erken dönem Urartu kalelerinin kale duvarlarının güzel örneklerini yansıtmaktadır.
Aynı zamanda, Urartu krallığının kült merkezlerinden biridir. Tanrı Haldi adına yaptırıldığı düşünülen, en eski kare planlı tapınak, bu kalenin sınırları içindedir. Bu tapınağın batısında: tanrıya adanan eşya ve silahların bulundurulduğu küçük bir odada bulunan adak kalkanı üzerinde: Urartu tanrıları betimlenmiştir.
Kalenin hemen güneyinde bulunan ve çevresi kalın bir duvar ile çevrili Aşağı şehir: Erken Urartu dönemi yerleşim yerlerinin en güzel örneklerinden biridir. Zaten, Yukarı Anzaf Kalesinin en ayırt edici özelliklerinin başında: kurulduğu tarihten, yıkılışına kadar sürekli bir yerleşime sahip olması ve sürekli olarak genişlemesidir.
Ortaya çıkarılan çivi yazılı inşaat yazıtları ile, tunç eşya ve silahlar üzerindeki yazıtlar: Urartu krallarının, yaptırdıkları yeni mimari yapılardan ve kurdukları silah depolarından söz etmektedir. Bu nedenle, Yukarı Anzaf kalesi, 9.yüzyılın son on yılından, 7.yüzyılın sonlarına kadar, Urartu kale mimarisinin gelişimini canlı bir şekilde yansıtmaktadır.
Bugüne kadar, kale yapılarından: MÖ.830-685 yılları arasında hüküm süren krallara ait, 29 adet çivi yazılı eşya ve silah ortaya çıkarılmıştır. Bronz eşya ve adak silahları üzerindeki ilginç ve birbirinden değerli yazıtlar, Urartu tarihi ve yazıt bilimine, çok büyük katkılar sağlamıştır.
Burada görülebilecek yapılar: doğu kapısı, depo yapıları, büyük kule, kuzey ve güney kapıları, mutfak yapıları, Haldi Tapınağı. Yukarı Anzaf Kalesi, bölgede üretilen tarım ürünlerinin depolandığı bir yer olarak da öne çıkmaktadır.
ANZAF BARAJI
Kalenin, 850 metre doğusundadır. Baraj yapısı, kuzeyinde bulunan geniş ve bereketli topraklarda yapılan tarımın, su ihtiyacını karşılamak için yapılmıştır. En büyük özelliği ise, günümüzde hala etkinliğini sürdürebiliyor olmasıdır.
YONCA TEPE KALESİ VE NEKROPOLÜ
İl merkezinin 9 km. güneydoğusunda, Yukarı Bakraçlı köyü sınırları içindedir. Yoncatepe: kurak Van bölgesinde: Varak ve Erek dağlarındaki zengin su kaynaklarına ve otlaklara giden yolları denetleyen stratejik bir noktada kurulmuştur.
Kalenin bulunduğu tepenin: kuzey ve batı kesimleri dik değil. Ancak: güney ve güneydoğu kesimleri, bir uçurumu andırırcasına dik ve derin bir vadiye açılmaktadır.
Erken Demir çağında kurulduğu düşünülmektedir. Ancak, Urartular döneminde de önemini korumuştur. En önemli özelliği ise: Van bölgesinde Varak ve Erek dağlarındaki zengin su kaynaklarını ve otlaklara giden yolları denetleyen stratejik bir noktada kurulmuş olmasıdır. Zaten kalenin hemen 800 metre kuzeyinde, Harabe Barajı bulunmaktadır.
Yoncatepe bölgesinde: akropol, yerleşim yeri ve nekropol alanlarında, arkeolojik kazılar yapılmıştır.
Akropol Alanında: oda duvarlarının iç kısımlarında, kilden yapılmış, 3 mm. kalınlığında sıva tabakalarına rastlanmıştır. Bu sıva tabakasının bazı bölümlerinde ise, beyaz badana kalıntıları görülmüştür. Mekanın büyük bölümünde ise, şiddetli bir yangın izleri hakimdir.
Kazı alanında bulunan depo odası ise: yerleşmenin niteliği konusunda, ençok bilgi veren yer olmuştur. Bu depo odasının genişliği: 4.50 metre, uzunluğu: 9.45 metre, yüksekliği: 2.80 metredir.
Buraya, 1.35 metre genişliğindeki bir kapı açıklığından girilmektedir. Kapının tek kanatlı olduğu anlaşılmıştır. Odanın içinde, omuzlara kadar toprağa gömülü, birbirine paralel sıralanan 13 adet küp ortaya çıkarılmıştır.
Ağız çapları 35-68 cm. arasında değişen küplerin yükseklikleri: 85 cm. ile 1 metre arasındadır. Küplerin hemen yanında: büyük bölümü, küplerin gövdesine yaslanmış, çok sayıda,dikey kulplu, yonca ağızlı testi bulunmuştur. İkinci katın çökmesi sonucu: deponun orta kısmındaki küp ve testiler, çok fazla hasar görmüş, duvarların kenarlarında bulunanlar ise çok az hasar görmüşlerdir.
Nekropol Alanında: burada, çok sayıda mezar bulunmuştur. Mezarların içinde ise: iskeletler, mezar hediyeleri, ölü yemeği olarak konulmuş küçükbaş ve büyükbaş hayvan iskeletleri, arpa, buğday, yulaf gibi tahıl taneleri ve üzüm çekirdekleri, çok sayıda köpek iskeleti bulunmuştur.
Bunların dışında: mezarların içinde: kama, hançer ve küçük bıçaklara rastlanmıştır. Tunç mezar hediyeleri ise azdır. Nadir olarak da, altın takılara rastlanmıştır.
HARABE BARAJ YAPISI
Yonca tepe ile aynı yerdedir. Kalenin 800 metre kuzeyinde bulunan, Harabe Barajı yani sulama tesisi, Doğu Anadolu bölgesindeki baraj yapılarının en eski örneklerinden biri olarak öne çıkmaktadır.
Erek dağı çevresindeki zengin su kaynakları ve bitki örtüsü: hem binlerce küçük baş hayvanın su ve ot gereksinimini karşılamış, hem de geniş ve bereketli topraklara sahip olmasına rağmen, su yönünden fakir olan Van ovasında yapılan tarıma hayat vermiştir.
Urartu kralları tarafından büyük önem verilen su kaynaklarını değerlendirmek için, Varak ve Erek dağlarının yakın çevresine, 12’den fazla, baraj ve gölet yapılmıştır.
Aynı zamanda, bu barajın 1.5-2 metrelik duvarları, yıkılmadan günümüze kadar ulaşmıştır. 30 x 30 cm. büyüklüğündeki savağı, bugüne değin bulunan baraj savaklarının en küçük örneğini oluşturmaktadır. Sadece baraj alanının içi toprak dolduğu için, son 80 yıldan bu yana tarla olarak kullanılmaktadır. Burası: Urartu barajlarının ilk örneğini yansıttığı için, çok büyük bir önem taşımaktadır.
KARAGÜNDÜZ HÖYÜĞÜ
İl merkezinin 35 km. kuzeydoğusunda: Erçek gölünün 6 km. kuzeyindedir. Özalp yöresinden gelen ve Van şehrine ulaşan ticaret yolunun, bu düzlükten geçtiği ve höyüğün Van yöresinin en büyük höyüğü olduğu bilinmektedir.
Höyük boyutu: 75 x 50 metredir. Yüksekliği: 8-9 metredir. Oval bir tepe üzerinde kurulmuştur. Höyüğün üzerinde, mermerden işlenmiş 145 cm. boyutunda, 107 cm. genişliğinde ve 53 cm. yüksekliğinde bir taş var.
Burada: höyük: su yükselmesi nedeniyle, 1890 rakımlı Erçek gölünün kuzeydoğu kıyılarında, bir ada durumunda kalmıştır.
Burada yapılan kazılar sonucu bulunan mezarlar: oda mezarlarıdır. Ancak, dikdörtgen planlı bu oda mezarlarının tavanları çökmüştür. Bu odalara, mezarın boyutlarına göre: 20-80 civarında insan gömülmüştür.
Yeni ölü gömüleceği zaman, diğerleri geriye doğru toplanarak odada yer açılmıştır. Bu tür gömme yöntemi: Urartu mezarlarında görülmektedir.
Mezarlardaki buluntular: çok sayıda çanak-çömlek bulunmuştur. Ayrıca: mezar hediyeleri arasında: demirden süs eşyaları, silahlar, çok sayıda boncuk var. Ayrıca: oğlak-kuzu türü hayvanlara ait omurga parçalarına rastlanmıştır.
Mezarlar dışında, höyükte yapılan kazılarda ise: 7 yapı katı tespit edilmiştir. En üstteki iki tabaka, Ortaçağ’a aittir. 4.yapı katı ise, Urartulara aittir.
AYANIS (AĞARTI) KALESİ
İl merkezine 34 km. uzaklıkta, Ağartı köyünün kuzeybatısındadır.
Urartulara ait kale, MÖ. 651 yılında : kral II. Rusa tarafından yaptırılmıştır.
Kral II. Rusa’nın saltanatı sırasında yaşanan olaylara ait tek yazılı belge, Ayanıs kalesinde bulunan Susi Tapınağının cephesindeki 16 metre uzunluğundaki yazıttır. II. Rusa: kendisinden önce veya sonra, hiçbir kralın yapamadığı sayıda kale inşa ettirmiştir.
Bu kalelerin bir kısmına da, kendi adını vermiştir. Yaptırdığı kalelerin 3 tanesi, başkent Tuşpa yakınlarında, başkentin savunma sistemini güçlendirmek için yapılmıştır.
Kale yapısı: inşa edildiği tepe üzerinde, kuzeyden-güneye: 150 metre ve doğudan-batıya: 400 metre boyutlarındadır. Tepenin, Van gölünden yüksekliği ise: 250 metredir.
Bu kale: MÖ. 645 yılına kadar varlığını sürdürmüş ve bu yıllarda nedeni belli olmayan büyük bir yangın sonucu, tamamen tahrip olarak, bir daha yerleşilmemek üzere, terk edilmiştir. Ancak: Ayanıs kalesindeki yangın, Medlerin saldırıları sonucunda gerçekleşmiş ise, ortada aydınlatılması gereken sorular bulunmaktadır.
Çünkü, Ayanıs kalesinde hiç iskelete rastlanılmamıştır, yani bir yağma olayı yoktur. Ayrıca, kalede ele geçen çok miktardaki değerli silah ve eşyaların bulunması, düşman tarafından kalenin yağmalanmadığının en büyük göstergesidir.
Son olarak, Ayanıs kalesinde, kral II. Rusa’dan sonrasına ait herhangi bir arkeolojik buluntu olmaması, Urartuların, bu tarihten sonra mı yıkıldıkları konusunda soru işaretleri ortaya koymaktadır. Yani, sonuç olarak Ayanıs kalesinde yapılacak resmi arkeolojik çalışmalar, Urartuların yıkılışına büyük açıklık getirecektir.
YEDİ KİLİSE (VARAK VANK MANASTIRI)
İl merkezine 9 km. uzaklıktaki, Erek dağının batısında, Yukarı Bakraçlı köyündedir. Eski bir Ermeni manastırıdır. Söylentilere göre: 3.yüzyıl sonlarında, Azize Gayene ve Hripsime: Hz. İsa’nın gerildiği haçın bir parçasını buraya getirmişlerdir.
Bu haçın bir parçası: bir keşiş tarafından, Varag dağında bulunmuş ve Varagavank Manastırına götürülmüştür. Ancak, 7.yüzyıldan sonra, bu haç parçası kaybolmuştur. Kral Serekerim’in, bu manastırı genişleterek yenilemesi de, bu haça bağlanmaktadır.
Yedi ayrı kilise ve yapıdan oluşan kompleks: değişik zamanlarda, birbirine eklenerek oluşturulmuştur. En eski kilise ise: St. Sophia kilisesidir.
Bu kilise: 8.yüzyılda yapılmıştır. Ancak, günümüze sadece apsisi gelmiştir. İkinci kilise: bunun kuzey duvarına bitişik inşa edilen ve yine günümüze yıkık olarak ulaşan, St. John kilisesidir. Bu iki kilise yapısı, yapıların birinci gurubunu teşkil etmektedir.
İkinci gurup yapılar ise: 1003-1021 yılları arasında yapılan: Meryem Ana kilisesi ile başlamıştır. Dıştan, doğu-batı doğrultusunda, içten dörtlü yonca planlı olarak inşa edilmiştir. Ancak, kubbesi yıkılmış olarak günümüze ulaşmıştır. 1849 yılında: St. Sion kilisesi eklenmiştir.
Burada, kilise yapılarından başka: keşiş hücreleri, sosyal tesisler ve başkaca bir takım binalardan oluşmaktadır.
Bu bölge, kutsal içeriği yanı sıra, I. Dünya Savaşı öncesinde siyasi etkinlikleriyle de ün yapmıştır. Ancak, manastırın büyük bölümü, günümüze ulaşmamıştır. Evet, tüm bunların yanında, yedi kilise bölgesinin hemen yanına, 1997 yılında yapılan cami, köye yeni caminin bitirilmesini müteakip yıkılacakmış.
Çünkü: buraya her yıl, yaklaşık 10 bin civarında turist geliyormuş.
ADIR ADASI- LİM MANASTIRI
İl merkezine bağlı, Yaylıyaka köyü, döşeme mezrası yanında, Van gölü içindeki bir adada bulunmaktadır. Adır adası: Van gölü üzerindeki en büyük adalardan biridir.
Adanın güney kısmındaki Lim manastırı: 11.yüzyılda yapılmış olup, 1305 yılında tamamlayıcı bazı bölümler ilave edilmiştir. Manastır: St. Georges Kilisesi, St. Sion Şapeli, Jamaton ve diğer binalardan oluşmaktadır.
Keşiş odaları gibi bazı bölümler ise, 1766 yılında yapılmıştır. Kilise, 1918 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu tarihten sonra ise kullanılmadığından, definecilerin yağmalamasına uğramıştır. St.Georges Kilisesinin büyük kısmı yıkılmış olup, jamaton ve şapel mevcuttur.
Kiliseye gidebilmek için, Yaylıkaya köyünden, on dakikalık bir motor yolculuğu yapmak gerekiyor.
ÇARPANAK ADASI VE KİLİSESİ
Çarpanak adası: İl merkezine yakın, ibekdüzü köyü burnu açıklarında. Buraya ulaşmak için: köy sahilindeki motorlardan veya Van iskelesinden kalkan teknelerden yararlanabilirsiniz.
Adanın kuzey ucunda, bir manastır kilise var. Bu yapı: St. Jean’a adanmış. Kuzeyinde şapel ile birleşince bir kompleks oluşturuyor. Yapılış tarihi ise: 9.yüzyıl olarak tahmin ediliyor.
Buraya gittiğinizde: manastır bölgesini gezdikten sonra, adanın güzel kumsalında denize yani göle girmeyi sakın ihmal etmeyin.