Kıbrıs Girne

Kıbrıs Girne

Kuzey Kıbrıs turizminin en yoğun yaşandığı yer olan Girne, adalılık ve Akdenizlilik karakterini yansıtan bir şehir durumundadır. Toroslara paralel Beşparmak dağlarının kuzeyinde, Akdeniz sahilinde kurulu şehirde, Lefkoşa-Girne arasındaki yol boyunca modern üniversite kampüs binaları görülüyor.

Şehrin yüzölçümü 50 km karedir. Girne’nin güneyinde bulunan Girne sıradağları, batıda Kayalar köyü yakınlarında kıyıdan başlayarak, doğuda Yenikonuk köyüne kadar uzanır. En yüksek nokta 1023 metre ile Servili Tepedir. Verimli bir toprak şeridi olan Girne’de: narenciye, zeytin ve harnut (keçiboynuzu) yetişir.

Bu güzel şehir

18’nci yüzyılın sonlarında İngiliz entellektüellerin akınına uğramıştır. Adaya gelen isimler arasında: Fransız şair Arthur Rimbaud, Komedyen Peter Sellers ve David Bowie gibi ünlüler sayılabilir.

Şehirde: at nalı şeklindeki liman çevresinde restoranlar, barlar ve küçük oteller, ziyaretçiler için eşsiz bir atmosfer yaratır. Ancak: günümüzden 5 yıl öncesine kadar, beyaz badanalı, küçük ve bahçeli evlerin yerini, son yıllarda yüksek katlı binaların aldığını gördüm, bir yandan da yüksek katlı devasa binalar inşa ediliyor, yani güzel Girne betonlaşmaya başlamış.

Tabii bu şehrin en ilginç yönlerinden birisi de, Kıbrıs’ın diğer yerlerinde olduğu gibi, trafiğin ülkemize nazaran tersten akmasıdır. Yani: yollarda karşıdan karşıya geçerken önce solunuza bakmalısınız, ülkemizde bu durum ters olduğu için, ziyaretçiler kaza ihtimali yaşıyorlar.

Aslında bir zamanlar Girne şoförleri, yola bir kişi adımını atınca, derhal dururlarmış, ama günümüzde, buna uymayanlar da var, özellikle Kıbrıs dışından gelenlerin yani ülkemizden gelenlerin, bu tür alışkanlıklara uymadıklarını söylüyorlar, yani karşıdan karşıya geçişlerde aşırı dikkatli olmanız şart.

Araç kiraladınız, araç kullanıyorsunuz, Girne’de, Kıbrıs’ın diğer yerlerinde olduğu gibi trafik ışığı çok az, trafik kavşaklarda yönleniyor, trafik soldan ilerlediğinden, kavşaklara geldiğinizde mutlaka sağdan gelen arabaya yol vermeniz gerekiyor, sağdan gelen araba yoksa kavşağa girip dönüş yapabiliyorsunuz, kavşağa girdiğinizde ise, diğer yönden gelen arabalar size yol vermek zorundalar.

Kıbrıs Girne
Kıbrıs Girne

ULAŞIM

Kıbrıs’a uçakla giderseniz, uçaklar Lefkoşa-Ercan havaalanına inmektedir. Ercan ile İstanbul ve İzmir arasındaki uçuş, yaklaşık 70 dakika ve Ankara arasındaki uçuş ise yaklaşık 60 dakika sürmektedir. (Ulaşım ile ilgili ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede Kıbrıs-Genel başlığı altında bulabilirsiniz.) Girne-Ercan havaalanı arasındaki uzaklık 44 km ve Girne-Lefkoşa arasındaki uzaklık ise 21 km. dir.

Sonuçta

Lefkoşa-Girne arasındaki yolu Ercan hava alanından tutacağınız taksilerle gidebilirsiniz. Muhtemel ücret: bu konuda önceki yazımda rakam bilgisi vermiştim ama şimdi vermek istemiyorum çünkü taksi ücretleri sürekli arttırılıyor. Sizlere tek önerim, taksi sürücüleriyle pazarlık yapmanızdır.

Hatta: Kıbrıs’a ulaşmadan, telefon ile irtibat kurarak uçak indiğinde taksi veya minibüsün hazır olarak beklemesini sağlayabilirsiniz. (Telefon irtibatı için, Kıbrıs Şoförler Cemiyetinin internetten ulaşılabilecek telefonunu kullanabilirsiniz.)

Ayrıca: Ercan havaalanından birkaç yere servis yapan “Kibas” denen toplu ulaşım araçları var, bunların fiyatları en uygundur. Ancak hareket saatleri belli bir programa bağlı değildir.

Eğer, Girne ulaşımınızı deniz yolu ile yapmak isterseniz: Taşucu’ndan feribot veya deniz otobüslerini kullanabilirsiniz. Girne limanı 1987 tarihinde uluslar arası gemi trafiğine açılmıştır. Girne limanı: zamanla marina olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

Taşucu-Girne arasındaki deniz mesafesi 70 km dir. Girne-Anamur arası deniz otobüsü yolculuğu 2 saat, Girne-Alanya arası deniz otobüsü yolculuğu ise 3.5 saat sürmektedir.

Kıbrıs Girne

 

TARİHÇE

Girne şehrinin kuruluşu ile ilgili olarak, çeşitli kaynaklarda değişik bilgiler verilmektedir. Bu yüzden: şehrin kuruluşu kesin olarak bilinmiyor. Ama şehrin kuruluşunun MÖ 10’ncu yüzyıla kadar indiği tahmin ediliyor.

Şehir: MÖ 10’ncu yüzyılda Polonez’den gelen Akalar tarafından kurulur. Kurucuları, şehre anavatanlarındaki bir dağın ismi olan “Kyrenia” ismini verirler. Roma kaynaklarında ise, şehrin adı “Corineum” olarak geçer.

Gezgin Oldenburg: 1211 yılında Kıbrıs’ı ziyaret ettiğinde kral I. Hugh zamanında Schernae (Kyrenia) için “İçerisinde sur duvarları ve burçları olan, küçük yalı kasabası” olarak söz etmektedir.

Şehir: 1570 yılında, Osmanlı egemenliğine girer. Bu tarihten sonra: aşağı Girne ve yukarı Girne şehirlerine değişik yapılar inşa edilir.

1881 yılında Girne’de: Türkler ve Rumlar eşit sayıdadır. Girne’de yaşayan Türkler, genellikle toprak sahibiydiler ve çiftçilikle uğraşıyorlardı. Rumlar ise denizcilik yapıyorlardı. Girne limanındaki teknelerin birçoğu Rumlara aitti.

Osmanlı döneminde önemsiz bir liman olarak kalan şehir, İngilizler tarafından bir liman ve sayfiye kasabası olarak yeniden düzenlendi. İngiliz imparatorluğu döneminde sömürgeler arasında seyahat eden asker ve aileleri, buraya gelerek tatil yapıyorlardı.

Kıbrıs Girne

NE YENİR-NE İÇİLİR

Yörede: günlük tüketilen besinler arasında: et, deniz ürünleri, sebze ve meyve vardır.

Yemekten önce: yirmiye yakın ordövr ve meze çeşidi sunulur. Ünlü meze çeşitlerinin başında: cacık, humus, fava, turşu, salata, zeytin çeşitleri ve hellim peyniri gelir. Hellim peyniri: kızartılarak servis edilir ve lezzeti çok daha güzel olur.

Restoranların menüleri incelendiğinde, meze ve balık şeklindeki yemek için ….. (fiyat yazmıyorum çünkü sürekli artan fiyatlar var.) istenir ve bu mezelerin yanında bir de balık (çipura, kefal gibi) servis edilir. Yani: böyle bir menüyü tercih ederseniz, değişik lezzetteki mezeler ve bir balık yeme şansınız olur.

Çeşit yönünden bol olan deniz ürünleri, Kıbrıs mutfağında özel bir yere sahiptir.

Hellim peyniri: Kıbrıs’a özgü bir ürün, keçi sütünden yapılıyor. Hafif kızartılarak yeniliyor. Yağsız, hafif, kaşarın biraz sert ve uzayan biçimine benziyor. Koyun ve inek sütünden de yapılıyormuş ama uzun süre dayanıklı olanı keçi sütünden yapılanmış. Bir not: Hellim peynirinin patent başvurusunda Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rumları arasında sorun varmış.

Bir başka özel lezzet ise: bir tür ot olan “Molehiya” dır. Nane kokusunda, Reyhan otu görüntüsünde ve Bamya tadındaki bu ot: kuzu veya tavuk eti eklenerek pişiriliyor.

Bir diğer lezzet “Kolokas” ise: patatesten daha tatlı, kerevize benzeyen bir bitkidir. Kolokas: kereviz sapı ile pişirilir ve bol limon eklenir.

Yörenin ana yemekleri ise: Küp kebabı, Kleftigo, Şeftali kebabı ve Lalangi’dir.

Lalangi: Kıbrıs’ın geleneksel bir yemeğidir. Hamurun içine: tavşan etleri ilave edilerek hazırlanır.

Şeftali kebabı: parmak biçiminde hazırlanan köftelerin koyun veya keçinin terb denilen iç zarıyla sarılarak ızgarada pişirilmesiyle hazırlanıyor ve çeşitli sebzelerle servis ediliyor.

Yemeklerden sonra: “Macun tatlısı” denenebilir. Kıbrıs’ta her çeşit meyvenin macunu yapılıyor. Meyveler önce ayıklanıyor ve yıkanarak acısı yok olana kadar kireçte bekletiliyor. Daha sonra: yoğun şekerli şerbet içinde pişirilip bekletiliyor. Kimisi konserve yapılırken, kimisi de taze taze servis ediliyor.

En bilinen macunlar: kabak macunu, karpuz macunu, ceviz macunu, patlıcan macunu, hurma macunu ve turunç macunudur. Marmelat ve reçel kıvamında olan macunlar: hafif şekerli olup, sıcaklarda, buz üstünde servis ediliyor. Çok tatlı geldiğinde ise suya batırıldıktan sonra yenilmesi öneriliyor.

Evet, Kıbrıs’ta ne içilir: Buraya has içecekler: bademden yapılan gül suyu “Sumada”, üzüm suyundan yapılan “Zivaniya” ve “Kıbrıs Konyağı” dır. Diğer bir içecek ise: Con Kahvedir. Türkiye’de çay alışkanlığı neyse Kıbrıs’ta da Con Kahve öyledir.

Yani: günün her saati ikram edilen ve Türk kahvesine göre daha hafif olan Con kahveyi mutlaka deneyin.

ALIŞVERİŞ

Bir zamanlar, 2022 yılına kadar, ülkemizden buraya gidenlerin büyük çoğunluğu, güzel bir tatil yanında ucuz alışveriş yapabiliyorlardı.

Çünkü: Girne, Kıbrıs’ın diğer birçok yöresinde olduğu gibi, özellikle içki ve çay türleri ve diğer bir kısım malların gayet uygun yani ucuz fiyatla satıldıkları bir yer olarak tanınıyordu.

Özellikle: içki, ülkemizdeki fiyatların yaklaşık üçte bir, dörtte bir fiyatla satın alınabiliyordu. Elbette, bu durum görevliler tarafından da bilindiği için, Kıbrıs’tan çıkarken gümrükte kaç şişe içki aldığınızla ilgilenen yok ama ülkemize girerken, Ercan’dan gelen uçak yolcuları doğruca gümrük kontrolüne yani x-ray cihazlarına yönlendiriliyor ve bavullarda içki aranıyor. (3 şişeyi geçmemesi gerekiyor)

2022 yılında, Girne şehrine gittiğimde, önceki yılların ucuzluğu bitmişti, satıcılar, döviz fiyatlarının aşırı yükselmesi nedeniyle içkilerin yükseldiğini söyleseler de, burayı ziyaret edenler, önceki yılların alışkanlığı, uygun fiyat arıyorlar, ama maalesef bulamıyorlar. Yine de, içki satın almak isteyenler için: Ercan havaalanı karşısındaki büyük süpermarketi öneririm, fiyatları nispeten uygundur.

NÜFUS

1974 yılında yani Barış Harekatının yapıldığı tarihte küçük bir kasaba olan yerleşimin nüfusu 6 bin kişiydi. Girne şehir merkezinin nüfusu 33 bin ve varoşlarla birlikte nüfus ise 72 bin kişidir.

Son zamanlarda nüfusu en hızlı artan yer olarak bilinmektedir ve günümüzdeki nüfusu 100 bin kişiyi geçtiği tahmin edilmektedir. Şehir: genellikle İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerden göç almaktadır.

Kıbrıs Girne Plajları
Kıbrıs Girne Plajları

GİRNE PLAJLARI

Girne şehrinde; Escape Beach, Kervansaray ve Camelot gibi plajlar bulunuyor. Kervansaray plajı, Girne’de gün batımının en iyi izlendiği yer olarak bilinir. Üstelik denizden çıkmadan gün batımını izleyebilirsiniz.

Kıbrıs Girne

GEZİLECEK YERLER

LÜZİNYAN DÖNEMİNE AİT ŞEHİR DUVARLARI VE KULE

Lüzinyanlar tarafından 12’nci yüzyılda inşa edilen duvarlardan, geriye kalan üç kuleden biridir. Savunma ve gözetleme amacıyla kurulan kule, diğerlerine göre daha büyük bir kule olduğu için şehir surlarında özel bir işlevi olduğu düşünülmektedir.

Sahil kulesi

12’nci yüzyılda Lüzinyan şehrini limana bağlayan ve günümüze kadar ayakta kalan üç kuleden, denize ve limana en yakın olanıdır.

Saklı veya Yıkık kule

12’nci yüzyıl Lüzinyan şehir surlarından geriye kalan, tahrip edilmiş kuledir. Bir kısmının yıkık olmasından ötürü, Yıkık Kule olarak bilinir. Yola göre içeride kaldığı için Saklı Kule olarak da anılır.

Zincir kulesi

Çoğu kişi tarafından fener olduğu düşünülen Zincir kulesi, Girne Limanının sonunda kalenin yakınındadır. Venedik dönemine ait olan kule, limanın girişinden çıkışına kadar çekilen bir zincir sayesinde gemilerin kontrollü olarak giriş-çıkış yapmasını denetlemeye yarardı. Zincirin bir diğer ucu ise eski gümrük binası olarak bilinen yere bağlı kalmaktaydı.

Kıbrıs Girne Tarihi Girne Limanı

TARİHİ GİRNE LİMANI

Girne’de görülmesi gereken yerlerden birisidir. Kıbrıslılar buraya “Horhor” derler.

At nalı şeklinde inşa edilmiş olan tarihi liman, şehir merkezindedir. Günümüzdeki Girne limanının büyük kısmı, Venedikliler tarafından şekillendirilmiştir. Girne limanı, adanın en önemli limanı olmakla beraber, ana karaya çok yakın olması, Girne kalesi ile savunmasının attırılmasının planlandığı düşünülmektedir.

Yakın tarihe kadar ticari amaçlar için kullanılan söz konusu liman, günümüzde rengarenk balıkçı tekneleri, limana demir atmış yatları, her zaman canlı olan kafe ve restoranları ile turistler için olduğu kadar yerli halk için de vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir. Yani, burası Girne şehrinin başlıca eğlence merkezidir.

Kıbrıs Girne Tarihi Girne Limanı Eski Gümrük Binası

Eski Gümrük Binası

20’nci yüzyıl İngiliz dönemine ait olan bu bina, Girne Limanı’nın girişindedir. Girne limanının ticaret ve yolcu gemilerine açık olduğu dönemlerde gümrük binası olarak kullanılmıştır. Zincir kulesinden çekilen zincirlerin ucu bu binaya bağlanıyordu. Günümüzde Turizm Bilgilendirme Ofisi olarak kullanılmaktadır.

Kıbrıs Girne Kalesi
Kıbrıs Girne Kalesi
Kıbrıs Girne Kalesi

GİRNE KALESİ

Girne’nin sembolü olan Girne kalesi, Kıbrıs’taki en görkemli tarihi yapılardan biridir. Şehrin kuzey doğusunda bulunan kale: limana hakım konumda ve dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır.

Kalenin ilk yapım tarihinin MS 7’nci yüzyıla kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Arap akınlarına karşı, şehri korumak amacıyla Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Ancak bu ilk kaleye ait çok az kalıntı mevcuttur.

Antik dönem yazılı kaynaklarında: kaleden, ilk kez, İngiltere kralı Aslan Yürekli Richard’ın 1191 yılında 3’ncü Haçlı seferine katılırken, Kıbrıs kralı İsak Komnen’i yenerek Kıbrıs’ı ele geçirmesi olayında söz edilmektedir.

Kıbrıs’ı ele geçiren İngiliz kralı: adayı önce Templar Şövalyelerine ve daha sonra ise Guy de Lusignan (Lüzinyan) lara satar.

Böylece: takip eden dönemde, Kıbrıs’ta 300 yıl sürecek Lüzinyan saltanatı başlar. Kale bugünkü formuna büyük ölçüde ikinci evrede yani adanın Lüzinyan hakimiyetinde bulunduğu sırada ulaşmıştır.

1208-122 yılları arasında küçük olan Girne kalesi, bu dönemde daha da genişletilir. Bizans tahkimatından yararlanılarak: yeni bir giriş kapısı, at nalı ve kare planlı kuleler, ok mazgalları, muhafız odaları ve zindanlar eklenir. Halk için, savaş zamanlarında bir sığınma yeri, barış zamanlarında ise dinlenme yere olarak kullanılır.

1373 yılında, Ceneviz akınlarında kale büyük hasar görür ve 1489 yılında, Venediklilerin eline geçer.

Bu dönemde: Venedikliler tarafından Osmanlıların korkusuyla: kalenin dış çevresinde top atışlarına dayanıklılığı arttırmak için: kalın tahkimat duvarları ve top atışı yapabilecek geniş mazgallı kuleler inşa edilir. (Bunlar: Kuzeybatı ve Güneydoğu’da bulunan kulelerdir.)

Kaleye giriş

Bir hendek üzerinden olacak şekilde yeniden düzenlenir. 1500’lü yıllara kadar bu hendek içi su dolu olarak bulundurulur.

Kalenin iç kapısının tonozunda görülen üç aslanlı Lüzinyan amblemi: başka bir yerden buraya getirilmiştir. Bu yüzden kaleye Lüzinyan kalesi ismi de verilmektedir.

1570 yılına gelindiğinde, kale, Osmanlı hakimiyetine girer ve 300 yıl boyunca Osmanlı egemenliğinde kalır. Burada ilginç olan: Osmanlıların kaleyi savaşmadan ele geçirmiş olmalarıdır.

Çünkü Lefkoşa’daki Osmanlı zaferinden sonra kaledekiler, direnmelerinin anlamsız olacağını düşünürler. Yani büyük bir çatışma olmaz ve bu yüzden, kale hasar görmez.

Osmanlı döneminde, kalenin asma giriş köprüsü yıkılmış ve yerine, günümüzde görülen köprü yapılmıştır.

1878-1960 yılları arasındaki İngiliz sömürge döneminde ise, kale bir ara “Polis Okulu” olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise, ayaklanan Rumların hapsedildiği bir “Hapishane” olmuştur. Osmanlı döneminde kalede yapılan ilavelerin tümü: İngiliz sömürge döneminde restorasyon çalışmaları sırasında ortadan kaldırılmıştır.

1960-1963 yılları arasında turistik amaçlı olarak kullanılan kale

Aslında Rum Milli Muhafız Ordusu tarafından askeri amaçlarla kullanılmıştır. Bu yüzden, kalenin ziyaret edilmesi pek mümkün olmuyordu.

Kale: 1974 yılından bu yana, “Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü” denetiminde turistik ziyaretlere açık bulundurulmaktadır.

Ağırlık olarak: Bizans, Lüzinyan ve Venedik dönemi izlerini taşıyan ve günümüze çok sağlam bir şekilde ulaşıp, çağdaş müzecilik anlayışı ile yeniden düzenlenen Girne kalesi ve içerisinde oluşturulan bölümler şunlardır.

Tanıtım odası, Zindanlar, St. George kilisesi, Vrysi Neolitik Yeri Canlandırması, Kırnı mezarları, Akdeniz Mezar kazısı bölümü, Venedik kulesi, Sarnıç, Lüzinyan kulesi ve MÖ. 300 yıllarına tarihlenen 2300 yıl öncesi bir yolculuğun tanığı geminin sergilendiği “Batık Gemi Müzesi” bulunmaktadır.

Kaleyle ilgili bir efsaneden söz etmek istiyorum. Fransa’da anlatılan bir efsaneye göre: ne zaman Lüzinyan (Girne) kalesinden “Melusine” isimli perinin sesi duyulursa: o aileden biri ölür.

Kale gezisine başlamadan önce son bir not: 1974 Barış harekatının hemen ardından yapılan araştırmalarda, kalenin odalarında, Girne bölgesi kiliselerinden toplanan ikonlar ve diğer bazı arkeolojik eserlerin depolandığı görülmüştür.

Ancak, 1980’li yılların başlarında, kalenin depolarında bulunan tarihi değeri olan ikonların çoğunun yerlerine değersiz başka ikonlar konulmak suretiyle çalındıkları fark edilmiştir. Ardından sürdürülen çalışmalar sonucu, 27 Temmuz 1996 tarihinde yapılan resmi bir törenle kale içindeki bölgeler ziyarete açılmıştır.

Kalede gezinti

Bir hendek üzerinden geçilerek kaleye girilir. Söylenenlere göre: 1400’lü yıllara kadar, bu hendek içinde su dolu imiş. İç kapının tonozunda bulunan üç aslanlı Lüzinyan amblemi: bir başka yapıdan buraya getirilmiştir.

St George Kilisesi

Kalenin içinde, MS 1100’lü yıllarda yapıldığı düşünülen bir Bizans kilisesi (St George Kilisesi) görülür. Kilise: Bizans ve Lüzinyan dönemlerinde kale dışında bağımsız bir yapı iken, Venedik döneminde bazı değişiklikler yapılarak kale içine alınmıştır.

Paşa’nın Lahidi

Kalenin giriş bölümündeki rampanın hemen kenarında bulunan lahit: 1570 yılında, Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit olan Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa’ya aittir.

Sarnıç

Lüzinyan döneminde yapıldığı düşünülen sarnıç, o dönemlerde kalenin su ihtiyacını karşılıyordu.

Anthipanitis Kilisesi

Burası, eski bir manastırın önemli bir bölümüdür. Burada kullanılan mimari tarza: Kıbrıs’ta fazlaca rastlanılmaz. Kubbe: yuvarlak sütunlar üzerine oturtulmuş, sekizgendir. Giriş kolu: 15’nci yüzyıl Gotik mimari örneğidir.

Buradaki fresklerden: günümüze ulaşanlardan bir kısmı orijinal olup 15’nci yüzyıl yapımıdır. Orijinal bu fresklerde: Baş melek Cebrail ile Mihail’in arasında, göğsünde çocuk olan Meryem figürü görülür.

15’nci yüzyıl yapımı kubbede bulunan bir diğer figürde ise: İsa, meleklerle çevrilmiş bir madalyonun ortasında, bir yanında Meryem, bir yanında Vaftizci Yahya olduğu halde resmedilmiştir. Ayrıca: 12 havari ve peygamberler sahnesi de ilgi çekmektedir.

Kıbrıs Girne Kalesi Zindanlar
Kıbrıs Girne Kalesİ Zindanlar
Kıbrıs Girne Kalesi Zindanlar

Zindanlar

Lüzinyan dönemine ait yer altı zindanları, kalenin batısında, kuzey-güney yönünde uzanmaktadır.

Zemin katın girişindeki zindancı odasının: kuzey ve güneyindeki birer kapı geçidinden geçilir ve içlerinde “Scutella” denen kuyu şeklindeki yer altı hücreleri bulunan zindan odalarına ulaşılır.

Zindanlardaki bu hücrelerin boyutunun: 10 x 7 ayak olduğu ve yer seviyesinin çok altında olduğu söyleniyor. Bu hücrelerin üst kısımları ise: belli aralıklarla yan yana yerleştirilen kalaslardan yapılmış bir kapakla kapatılıyormuş.

Suçlu görülen soylular: adi suçlular gibi elleri önlerinde bağlı, kuşakları çıkarılmış, yalınayak ve başları açık olarak, tek hücreli karanlık ve korkunç zindanlara atılırmış ve suçlarını itiraf edinceye kadar çeşitli işkenceler yapılırmış.

Suçlu bulunanlar: hançerlenerek öldürülme, darağacında asılma, kafası kesilme, dört parçaya ayrılma ve suda boğulma gibi cezalara çarptırılırmış.

Bazı soylular, hizmetkarları ile birlikte, bu hücrelere atılıyorlarmış. Buna örnek olarak: Kral 4. Hugh’un: çocukları I. Peter ve John’u, bu zindanlara attırdığı ve çocuklarının mürebbiyesi olan Sir John Lombard’ı da elleri ve ayakları kesildikten sonra darağacında astırdığı söylenmektedir.

Ancak Lüzinyan kralları, halkı aşırı derecede tahrik etmemek için, mahkum edilen soylular ile şövalyelerin: çeşitli açlık ve işkenceler sonucu zindanlarda kendi kendilerine ölmelerini tercih ederlermiş. Yani en sık uygulanan yöntem, soyluların hücrelerde aç bırakılarak ölmelerinin sağlanmasıydı.

Girne kalesi zindanlarının ilk soylu konuklarının: Kıbrıs kralı İsaac Comnen’in karısı ve kızı olduğu sanılmaktadır. Kıbrıs’ın Bizans valisi İsaac Comnen: 1191 yılında Aslan Yürekli Richard Kıbrıs’a saldırınca karısı ve kızını daha güvenli olan bu kaleye göndermiş ancak kale Guy de Lusignan tarafından ele geçirilince, her ikisi de zindanlara kapatılmıştır.

Zindancı odasının kuzeyindeki zindan odasında: Kraliçe Aragonlu Elenor’un kuyu hücresine attırdığı, Kıbrıs kralı I. Peter’in metresi Joanna L’Alamen canlandırılmıştır. Kral Peter’in Kıbrıs’ta olmadığı 1367-1368 yıllarında, kış mevsiminde, kraldan sekiz aylık hamile olan Joanna: çocuğunu düşürmesi için kraliçe tarafından çeşitli işkencelere uğrar.

Çocuğun düşmemesi üzerine, normal doğum gerçekleştikten sonra, Lefkoşa’dan alınıp Girne kalesinde zindan hücresine, kanlı elbiseleriyle birlikte atılmıştır. Kraliçenin emriyle, 7 gün süreyle kale komutanı tarafından her şeyden mahrum edilir. Ancak bu sürenin sonunda kale komutanı görevden alınıp yerine Joanna’nın akrabası olan Sir Luke getirilir.

Böylece: Joanna’nın zindan şartları iyileştirilir. Kraliçe Elenor, kocasından korktuğu için, bir süre sonra Joanna bu zindandan çıkarılır ve Santa Clara Rahibe Manastırına gönderilir.

Yine başka bir canlandırma: zindancı odasının güneyindeki zindanda, duvara zincirlenmiş bir Memlük askerinden ayrı olarak, bir işkence çarkı canlandırılmıştır. Bu odadaki kuyu hücrede: 1368 yılında Kral I. Peter’in emriyle tutsak edilen Şövalye John canlandırılmıştır.

Kral I. Peter’in sadık bir dostu ve iyi bir insan olan John: kral yurt dışına gidince, kraliyet sarayını korumakla görevlendirilmiştir. Ancak eşinin Kıbrıs’ta olmamasını fırsat bilen kraliçe Elanora, John ile gönül ilişkisine girer. Dedikodular üzerine, Şövalye Viscont, durumu bir mektupla krala bildirir.

Ancak adil olmayan bir yargılama sonucunda: John, kraliçeye iftira atmakla suçlu bulunur ve zindandaki kuyuya atılır. Burada yaklaşık 1 yıl kaldıktan sonra, ölünceye kadar aç bırakılma cezası verilerek Bufavento kalesine nakledilir.

Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi
Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi
Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi
Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi

Batık Gemi Müzesi

Günümüzde birçok müzeye de ev sahipliği yapan Girne kalesi, özellikle Batık Gemi Müzesi ile dikkat çeker. MÖ. 3’ncü yüzyılda yapıldığı tahmin edilen geminin dünyada şu ana kadar keşfedilen en eski ticaret gemisi batıklarından biri olduğu düşünülmektedir.

Dünyada, deniz dibinden çıkarılıp birleştirilen en eski batık gemi (ticaret gemisi) unvanını taşıyor. (Ancak: Kaş açıklarında Uluburun batığı keşfedilince, bu unvanı bitmiştir.)

Gemi: Akdeniz’de: Makedon kralı Büyük İskender’in ölümünden sonra kurulan Helenistik krallıklara ait donanmaya aittir.

1965 yılında: Kıbrıslı bir Rum olan sünger avcısı Andreas Cariolou tarafından, Girne kıyılarından 1.5 km açıkta, suyun 24 metre derinliğinde bulunmuştur.

Ardından: 1968-1969 yılları arasında: Amerika Pennsylvanya Üniversitesi görevlileri tarafından denizden çıkarılarak müzeye yerleştirilmiştir. Daha sonra: iki yıl boyunca yaklaşık 50 kişilik ekip tarafından yürütülen su altı araştırma ve kurtarma çalışmaları neticesinde, on binlerce parçaya ayrılan gemi hamulesi, bir plan dahilinde parça parça su yüzüne çıkarılarak, yeniden birleştirilmiştir.

Bu adeta, zorlu bir bulmacanın parçalarını birleştirmek gibidir.

Batıktaki badem kalıntılarında yapılan incelemeler MÖ 288 ve kerestesinde yapılan incelemeler ise MÖ 339 yılını göstermektedir. Bu da geminin, battığı zaman yaklaşık 80 yıllık olduğunu göstermektedir. Neden battığı bilinmemektedir. Çeşitli teorilere göre: korsan saldırısı veya kötü hava şartları nedeniyle battığı düşünülmektedir.

15 metre uzunluğunda ve 4.4 metre genişliğindeki geminin gövdesi Halep çam ağacından yapılmıştır. Akdeniz ağaç kurdundan korunması için: kabuk koruyucu bir madde ile kaplanmıştır.

Gemide bulunan 400 civarındaki amforanın Rodos adasından yüklendiği sanılmaktadır. Bunun yanı sıra: İstanköy işi 29 adet bazalt değirmen taşı bulunmuştur. Bulunan kalıntılardan anlaşıldığına göre: teknenin, adaya yönelmeden önce Akdeniz ve Ege kıyılarında alışveriş yaptığı, 4 kişilik tekne mürettebatının ana besin kaynağının badem olduğu anlaşılmıştır. (gemide 9000 kadar badem ve dört kişinin gündelik kullanımına göre ayarlanmış araç ve gereç bulunmuştur)

Gemide insan iskeleti bulunmamıştır. Geminin ada yakınlarında neden battığı bilinmemektedir.

Müze: 3 Mart 1976 tarihinde ziyarete açılmıştır. Gemi bu müzede: ultraviyole ışıklandırma ve havalandırma sistemiyle korunmaktadır. Güney Kıbrıs’ta Agia Napa bölgesinde oluşturulan Talassa Müzesinde, Girne batığının tamamı ile aynı ölçülerde bir benzeri yapılmıştır. Su üzerinde yüzen, gerçeğe yakın benzeri ise Yunanistan’da yapılmış ve çeşitli limanları ziyaret etmiştir.

Venedik Kulesi

Burası 16’ncı yüzyıl Venedik dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır. Kulede, günümüzde top atışı hazırlığı yapan askerler ve benzerleri canlandırılmaktadır.

Lüzinyan Kulesi

Erken Bizans dönemi tahkimat kalıntıları üzerine, Kıbrıs kralı John İbelin tarafından, 1208-1211 yılları arasında yaptırılmıştır. Kulede Bizans, İngiliz, Lüzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz askeri bayrakları sergilenmektedir.

Kırnı Mezarları

Muhafız odalarının kuzey ucunda bulunan bu odada: 1992 yılında, Eski Eserler ve Müzeler Dairesi adına Girne şehrinin Kırnı köyü Hüsnü kayası Cemelönü mevkiindeki mezarlık alanda gerçekleştirilen kurtarma kazısında açığa çıkarılan 132 adet eski eser ile mezar sergilemesi canlandırılmıştır.

3 odalı olan mezarda açığa çıkarılan eserlerin incelenmesi sonucunda: mezarlık alanın Eski Tunç Devri sonundan başlayarak, Orta Tunç Devrinin başına kadar (MÖ 2075-1725) kullanıldığı ve 350 yıllık sürede en az üç kere ölü gömme amacıyla açılıp kapatıldığı anlaşılmıştır.

Ölülerin öte dünyada kullanmaları için mezara konan malzemeler: Lapta, Karmi, Vasilya, Denya, Mavro Nero, Alambra ve benzeri yerlerde bulunan mezar buluntularıyla benzerlik taşımaktadır. Ayrıca, bu yerlerde yaşayanların: Mısır, Girit, Filistin ve Anadolu’nun çeşitli merkezleriyle ekonomik ve kültürel ilişkide bulundukları saptanmıştır.

Akdeniz Mezar Kazısı

Lüzinyan dönemi muhafız odalarının üst katındaki iki ayrı odada: 1986-1987 yılları arasında Akdeniz köyü Paleokastro bölgesinin Sandıklı Taş mevkiindeki kum taşına oyulmuş bir oda mezarda yapılan kurtarma kazısında bulunan eserler sergilenmektedir.

Zengin buluntular, buranın bir kral mezarı olduğunu ifade etmektedir. Ancak mezar 3 ay sureyle talan edilmiş, içinde: pişmiş toprak çanak-çömlekler, kandiller, cam eşyalar, değişik devirlere ait bakır sikkeler, bakır takılar ve aksesuarlar, 53 tane altın küpe, 1 tane altın yüzük, kolye boncukları ve diğer bazı buluntular ele geçirilmiştir.

Buluntulara dayanılarak, mezarın Helenistik dönemden başlayarak, MS 631 yılına kadar, yaklaşık 900 yıl süreyle ölü gömme amacıyla kullanıldığı anlaşılmıştır.

William Dreghorn Sergi ve Konferans Salonu

Lüzinyan dönemine ait bir salonda: Dr William Dreghorn’un Girne şehrini konu alan özgün resimleri sergilenmektedir.

Evet, kale içinde tüm bu bölümleri gezerken yorulduğunuzu hissederseniz, kale içindeki küçük kafede, özellikle Kıbrıs kahvesi içerek yorgunluk atabilirsiniz.

Kıbrıs Girne İkon Müzesi
Kıbrıs Girne İkon Müzesi
Kıbrıs Girne İkon Müzesi
Kıbrıs Girne İkon Müzesi

ARCHENGELOS MİCHAİL KİLİSESİ-İKON MÜZESİ

Girne şehrinin merkez kilisesi olarak 1860 yılında inşa edilen kilise, günümüzde bulunmayan şehir surlarına ait kuzeybatı burcu üzerindedir. Günümüzde, kilise, Girne bölgesinden toplanan ikonaların sergilendiği bir ikona müzesi olarak hizmet vermektedir.

Panolar ve duvarlarda: MS 18-20’nci yüzyıllara ait ikonlar sergilenmektedir. İkonların üzerinde: Hz İsa ve azizlerin resimleri bulunmaktadır. İkonların ait oldukları dönemde, ikon ressamları Hollanda ve Almanya’dan özel ikon boyaları ithal ediyorlardı. Bu boyalar, düz ve parlak görünümlü olma özelliğine sahipti.

Kiliseye yapımından 25 yıl sonra çan kulesi ilave edilmiştir. Bu çan kulesi: Girne şehrinin birçok yerinden görülmektedir.

Kıbrıs Girne Yat Limanı

GİRNE YAT LİMANI

Şehrin en güzel yeridir. Eski Venedik dönemi evleri, restoran ve tavernalar vardır. Özellikle yaz aylarında renkli balıkçı tekneleri ve lüks yatlar marinayı dolduruyor.

At nalı şeklinde girintinin arkasındaki restoran ve barlar, tabloyu andıran bir görünüm sergiliyor. Bu restoran ve bar işlevi gören binalar, önceki yıllarda Anadolu ve Avrupa’ya Kıbrıs’tan ihraç edilen harnut (keçi boynuzu) ve tuz için ambar olarak kullanılıyordu.

Harnut ve tuzun ihraç edilmesinde önemli bir yer tutan limana, İngiliz sömürge döneminde (1880’li yıllardan sonra) dalgakıran ve tek katlı gümrük binası yapılmıştır. 1914 yılında ise bu gümrük binasına, ikinci kat ilave edilerek bugünkü son şeklini almıştır.

Günümüzde, Kıbrıs’ta tek olan marina, birçok yabancı tekneye servis veriyor.

Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi
Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi
Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi

HALK SANATLARI MÜZESİ-HARUP AMBARI

Girne limanı kordon boyu üzerindedir. Zemin ve üst kattan ibaret olan binanın ana giriş kapısı, limana açılan kısımdadır.

Müze olarak düzenlenen bu iki katlı ev, 18’nci yüzyıldan kalmadır. 1966 yılında İskoç asıllı Lady Margeret Loch tarafından Kıbrıs Cumhuriyetine hibe edilmiştir. Kıbrıs mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.

Girişteki zemin katında: yağ değirmeni, döven, kara saban, tarım aletleri, küp ve tezgah gibi köylüler tarafından yakın bir geçmişte kullanılan ve yeni kuşaklar tarafından bilinmeyen aletler bulunur.

Üst kata ulaşımı sağlayan merdivenlerin kesildiği yerde: bekçi odası vardır. Daha sonra ise merdivenleri devamla üst kata varılır.

Üst katın ilk odalarındaki vitrinlerde Kıbrıs’ın çeşitli bölgelerinde işlenmiş el işlerinden seçkin örnekler vardır. (Tığ işleri, kumaş üzerine renkli iplik yün veya sim işlenmiş yatak, masa ve baş örtüleri, yastık kılıfları, yün çorap, kese vs.). Mutfak olarak düzenlenmiş ikinci odada: çeşitli su testileri, ahşap havan, şarap kapları, seramik sırlı tabaklar teşhir edilmektedir.

Daha geniş teşhir imkanı olan üçüncü büyük odada: bir dinlenme köşesi görülür. Ortada ahşap bir karyola (yatak), ahşap dolap, vitrinler içinde çeşitli kadın ve erkek kıyafetleri, kabartmalı ahşap raflar üzerinde seramik ve metal kaplar teşhir edilmektedir.

Daha geniş teşhir imkanı olan üçüncü büyük oda: bu şekilde yerleştirilmiştir. Başta elbise sandıkları olmak üzere masa, sandalye, duvar dolapları, kapı ve pencereler müzenin her kısmında görülür.

Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar
Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar
Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar
Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar

BANDABULİYA-OLD BAZAAR

Girne Bandabuliyası, şehir merkezinde, 1878 yılında İngiliz sömürge döneminde Belediye Binası olarak inşa edilmiştir ve bitişiğinde bir açık hava pazarı vardı. Yetkililer: kış aylarında binanın bir bölümünü kapalı pazara dönüştürerek, kapalı bir pazarın bulunduğu ilk taş bina haline getirdiler.

1970’lerin sonlarında, pazarda çok sayıda canlandırıcı kasap ve balık tutkunu vardı. Bununla birlikte, süpermarketlerin gelişi ve başka bir belediye pazarının açılması, önemli miktarda ticaret yapan Bandabuliye’yı olumsuz etkiledi.

1990’lara gelindiğinde kasap ve küçük kahvesi kalmasına rağmen, Pazar olarak işlevini yitirdi. Daha sonra, Belediye tarafından gereksiz ekipmanların depolanması için ve yakın zamana kadar ise çöp deposu olarak kullanıldı.

2005 yılında: Bandabuliye yeme-içme alanı olan bir Pazar ve turizm ile zanaat merkezi olarak restore edilmesine karar verildi. Binanın içinden 40 kamyon çöp temizlendi. Yenilenme sırasında yanının büyük kısmında orijinal malzeme kullanıldı.

Günümüzde, baktığınızda kapılar üstünde, eski demir işleri izlerini görebilirsiniz. Kasapların blokları bölündü, eski et kasnakları yeniden kullanılması için temizlendi.

Bugün, Bandabuliye’ya gittiğinizde ilk dikkatinizi çekecek obje: Girne kalesinde korunan eski yelkenli geminin bir örneğidir. Bu geminin orijinali, yapıldı ve binanın ortasına yerleştirildi. Binanın bir tarafı: dondurma salonu ve bar olarak düzenlendi.

Diğer bölümünde ise, yerel halkın: kartpostal, yerel Kıbrıs hediyelikleri satması için ayrıldı. Ayrıca: taze meyve ve sebze suları sunan bir bar da bulunmaktadır.

Öğle ve akşam yemeklerinde hizmet veren 70 koltuklu bir restoran bulunmaktadır. Her Perşembe, Cuma ve Cumartesi akşamları canlı müzik sunuluyor.

ŞEHİR MERKEZİ DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü
Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü
Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü

KARAMAN-KARMİ KÖYÜ

Girne şehir merkezinin 7 km batısındadır.

Kıbrıs İngiliz sömürgesinde iken 1878-1960 yılları arasında, adayı ziyaret eden aristokrat İngilizler, hayallerindeki yer olarak tanımladıkları Girne bölgesine yerleşmeye karar verirler ve burada Akdeniz mimarisine uygun, muhteşem köşk ve villalar yaptırırlar.

Palmiyelerin de bulunduğu çiçek bahçeleri, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen birbirinden güzel objelerle süslenmiş bu saray gibi villalarda uzun yıllar yaşarlar. Siyasi gerginliklerin artması üzerine, bazıları adayı terk eder ve bazıları ise kalmak isterler.

1974 Barış Harekatı sonrasında, KKTC Hükümeti, dağınık şekilde yaşayan yabancıları bir araya toplar. Eski bir Rum köyü olan ve günümüzde Karaman olarak isimlendirilen bu köye, evlerin onarılması koşulu ile yabancıların yerleşmesine izin verilir.

Bir dağ yamacına kurulu, eşsiz bir manzaraya sahip köye yerleşen sakinler, orijinaline sadık kalınarak evleri restore ederler ve 150 haneli bir Akdeniz köyü yaratırlar. Evlerde ince bir zevk hakimdir.

Günümüzde: köyde birçoğu İngiliz olmakla birlikte, Almanlar, Fransızlar, İtalyanlar, Hollandalılar, İsviçreliler, Amerikan ve Kanada vatandaşları yaşamaktadırlar. Köy meydanında küçük bir kilise vardır.

Köy çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda, Orta Tunç çağından kalma, oda şeklinde mezarlar bulunur. Mezarların birinin koridorunda, eski insan figürü olarak kabul edilen bereket tanrıçasına ait figürler ortaya çıkar.

Ayrıca, ölülere armağan edilen, mavi fayanstan boncuklar ve Girit’ten gelen Minos uygarlığına ait kaplara rastlanmıştır. Verilere göre, Lepithos’daki gemilerde çalışan gemicilere ait olduğu düşünülen bu nesneler, Tunç Çağında çevre ülkelere yapılan ticari ilişkileri ortaya çıkarmaktadır.

çatalköy.1
Kıbrıs Girne Çatalköy-Vrysi
çatalköy.2
Kıbrıs Girne Çatalköy-Vrysi

ÇATALKÖY-VRYSİ

Girne şehrinin doğusundadır. Çatalköy’den Tatlısu yoluna giderken, deniz kıyısında, Kıbrıs’ın turistik tesislerinden bir tatil köyü sınırları içinde, denize hakim bir tepededir.

Neolitik döneme ait, adanın bu ilk yerleşimlerinden biri: denize hakim bir tepe üzerinde; MÖ 4000-3000 yılları arasında, Anadolu Kilikya bölgesinden göç edenler tarafından kurulmuştur.

Yapılan kazılarda: evler arasında birbirine bağlantı sağlayan dar dehlizler bulunmuştur. Duvarların iç yüzleri balçık kaplı, damlar kamış kullanılarak yapılmış, çamur ve balçıkla sıvanmıştır. Kullanılan kaplar, topraktan el yapımı olup MÖ 3000 yılında Vrysi halkının, oluşan depremlerden sonra buradan ayrıldıkları düşünülmektedir.

Kıbrıs Girne Kirsokova

KİRSOKAVA-CHRYSOKAVA

Girne kalesinin 1 km doğusunda, denize uzanan kayalık bir burundur.

Geçmişi 2000 yıldan daha fazla geriye uzanan bu arazi Türk malı bir arazi olmasına rağmen, İngiliz idaresi döneminde satın alınıp tarihi eserler nedeniyle Sit alanı yapılmıştır. Bu alanın esas ismi “Chrysokava” dır. Chrysos: altın demektir.

Bir efsaneye göre: altın arama ile bağlantılıdır. Ancak kesinlikle Roma dönemine ait bir kalıntıdır. Çünkü: bu alanın Roma döneminde bir mezar olarak kullanıldığı ve sonradan sonradan Girne kalesi ve limanı yapımında taş ocağı olarak kullanıldığı düşünülüyor. Taş kesiminde çalışan kişiler: burada kendilerine mağara barınaklar, kuyular, su toplama havuzları ve hatta kilise inşa etmişlerdir.

Bizans döneminde inşa edilen ve Agia Mavra isimli bu kilisede: Roma ve Bizans dönemine ait süslemeler vardır. Kilisenin MS 700-900 yılları arasındaki döneme ait olduğu sanılıyor.

Günümüze çok az bir bölümü ulaşan kilisenin duvarlarındaki hayvan ve tavanda bulunan Miraç sahnesini anlatan freskler, yapının 10’ncu yüzyılda yapıldığını gösterir.

Kıbrıs Girne Lambousa
Kıbrıs Girne Lambousa

LAMBOUSA-LAPİTHOS

Adada kurulan 10 krallıktan biri olan Lamabousa (Lapishos): Girne’nin batısında Alsancak (Karava) civarındadır.

MÖ 1200 yıllarında Akalar tarafından, bir yarımada üzerinde kurulmuştur.

Kelime olarak “parlak” anlamına gelen “Lambousa”: 10 bin kişilik nüfusu ile bir ticaret şehri olmuş, Roma ve Bizans dönemlerinde ışıltılı bir yaşam sürdürmüştür.

Bu dönemde: şehre giymnazium ve tiyatro gibi mimari binalar yapılmıştır. MS 7’nci yüzyıla yani Arap akınlarına kadar süren bu  refah dönemi ve huzurun bozulması ile: Lambousa halkı yerleşim alanlarını, yavaş yavaş dağ yamacına doğru taşıyarak Lapta’yı kurmuşlardır.

Arapların yenildiği 965 yılında, şehir tamamen boşaltılmış, yeni yerleşim alanı Lapta, Luzinyan döneminde oldukça gelişmiştir.

Şehre ait kalıntılar: 1900’lü yılların başında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.

Bu kalıntılar: balık havuzları, kaya mezarları ve çok azı korunmuş surlardır. Roma döneminde: deniz kıyısına oyulmuş balık havuzlarında, temiz suyun girip kirli suyun çıktığı kanallar dikkati çeker.

Kalıntılarda bulunan tabak, kaşık gibi bir kısım değerli eşyalar, buradan kaçırılmış olup Londra ve New York gibi şehirlerdeki müzelerde sergilenmektedir. Bu hazinelerin: Arap korsanlarının saldırılarından önce, toprağa gömüldükleri düşünülüyor. 627-630 yıllarında yapıldıkları anlaşılan bu kalıntıların birçoğunda İmparatorluk damgası bulunuyor.

Kazılarda, ayrıca Demir Çağına ait oda mezarlarının ipuçlarına rastlanılmıştır.

Kıbrıs Girne Ozanköy
Kıbrıs Girne Ozanköy

OZANKÖY-KAZAPHANA

Girne şehrinin 2 km uzağında bulunan köy: Bellapais manastırının üstünde bulunduğu uçurumun hemen altındadır ve Bellapais ile adeta bir bütündür.

Narenciye, zeytin ve harnup ağaçlarının bulunduğu, deniz kıyısına kadar uzanan geniş bir arazi üzerinde kuruludur.

Bu köyde: 1974 yılı öncesine kadar sürekli olarak Türkler yaşamıştır.

Köyün doğusunda: MÖ 2000 yılına ait mezar bulunmuştur. Buna dayanılarak köyün Bronz Çağı yerleşimi üzerine kurulduğu düşünülmektedir.

Köy merkezinde adanın en eski camilerinden birisi bulunur. Cami: dikdörtgen planlı ve kesme taştan yapılmıştır. Köyün hemen yakınlarında: 15’nci yüzyıla yani Bizans dönemine tarihlenen “Panagia Tou Potamu kilisesi” vardır.

Yapı: silindirik apsisli, semendar çatılıdır. Bizans kilisesinin duvarlarında bulunan resimlerin çok azı günümüze ulaşmıştır. En iyi korunan yeri: Venedik stili ikon platformudur. Bu köye yolunuz düşerse: mutlaka zeytinyağı ve harnup (keçiboynuzu) pekmezi alın.

AKDENİZ KÖYÜ-AYA İRİNİ

Girne şehrinin batısındadır. Yeşilin ve mavinin kucaklaştığı köy: denizden 2 km uzaklıktadır. Denize yaklaştıkça hissedilen esindi; kavurucu sıcaklarda, denize girmek için birçok ziyaretçiyi buraya çeker.

Adanın en büyük ormanlarına sahiptir.

Köy ismini: 1260 yılında burada yaşayan “Ag Eirini” ismindeki bir rahibeden almıştır. Önceleri Rumların elinde bulunan köy, Barış Harekatı sonrası Türklerin eline geçince ismi “Akdeniz köyü” olarak değiştirilmiştir.

Köylüler çiftçilik ve hayvancılık yaparak geçinirler ve sütlerini “Hellim peyniri” yaparak fabrikalara satarlar.

Köy çevresinde, iki tarihi eser alanı vardır. Köyün deniz kenarı tarafında “Paleokastro” civarında, eski krallıklardan birine ait olduğu düşünülen kaya mezarı vardır. Düzgün taş bloklarla örülü mezarda, merdivenlerle ana mezar dairesine iniliyor. Mezarda: altınlar ve iskelet kalıntıları bulunmuştur. Bu mezar, günümüzde Girne kalesinde sergilenmektedir.

1929 yılında İsveçli arkeologlar tarafından yapılan kazılarda: ayrıca açık hava kutsal alanı bulunmuştur. Deniz kenarında bir tepe üstünde bulunan alanda, yarım daire şeklindeki sunağın çevresinde, boyutları insan boyuna ulaşan heykeller bırakıldığı gibi, el değmeden bulunmuştur.

Çoğu erkek olan ve başlarında konik başlıklar bulunan bu heykellerin, tanrılara sunulmak üzere bırakıldığı düşünülüyor. MÖ 750-500 yılları arasına tarihlenen bu kalıntıların büyük çoğunluğu İsveç’e kaçırılmış ve kalan kısmı da Güney Lefkoşa şehrinde bulunan “Kıbrıs Müzesi” nde sergilenmektedir.

ÖMER TEKKESİ

Girne şehir merkezinin yaklaşık 4 km doğusunda, Çatalköy’ün kıyı şeridindedir.

Kıbrıs’ta Müslümanlar için önemli ziyaret ve adak yerlerinden biri olan Hz. Ömer Tekkesi, 7 ve 10’cu yüzyıl arasında gerçekleşen Arap akınları dönemine tarihlenmektedir.

Türbe: Emevi döneminde Muaviye’nin komutanlarından Ömer ve altı arkadaşının burada şehit düşmesi nedeniyle yapılmıştır.

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK MÜZESİ

1974 Kıbrıs Barış Harekatının başladığı 20 Temmuz gecesi, karargah olarak kullanılan bu evin girişine Rum askerleri tarafından roketatar mermisi atılmıştır.

Patlama sonucu: 50’nci Piyade Alay Komutanı Piyade Kıdemli Albay İbrahim Karaoğlanoğlu, Hava İrtibat Subayı Pilot Binbaşı Fehmi Ercan ve 2 er şehit olmuştur. Bu nedenle, tarihi belge özelliği kazanan ev: Kıbrıs Barış Harekatını ölümsüzleştirmek için müze olarak düzenlenmiştir. 20 Temmuz 1974 gecesi roketatar mermisinin isabet ettiği yere dokunulmamıştır.

Müzenin bulunduğu ev: 1970’li yılların başında, Makarios’un diş doktoru olan Yorgacis isimli zengin bir Rum evi olarak inşa edilmiştir. I. Barış Harekatının başladığı Yavuz Çıkarma Plajının hemen doğusundadır.

Müzenin zemin katında, 1974 Barış Harekatını gerekli kılan olaylar, tarihi süreç içinde canlandırılarak verilir ve harekatta ele geçirilen silahlar burada sergilenir. Yine bu katta, müzeyi ziyaret edenlere Kıbrıs Barış Harekatı belgeseli izleme imkanı yaratılmıştır.

Müzenin üst katında: Şehit Albay Karaoğlanoğlu ve şehit Pilot Fehmi Ercan’a ait üniformalar, özel eşyalar ve harekat sırasında şehit olanların ele geçirilen fotoğrafları, özel eşyaları ve üniformaları sergilenmektedir.

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

Müzenin iç avlusunda: Kıbrıs Barış Harekatı sırasında şehit olan asker ve sivillerin isimlerinin yazılı olduğu bir anıtsal pano bulunur. Müze binası ile Karaoğlanoğlu şehitliği arasındaki açık alanda ise, Barış Harekatı sırasında Rum Milli Muhafız Ordusunun terk ettiği zırhlı araçlar ve ağır silahlar sergileniyor.

Kıbrıs Girne Yavuz Çıkartma Plajı

YAVUZ ÇIKARMA PLAJI, BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK ANITI

Girne şehrinin 8 km batısında bulunan Yavuz çıkarma plajı, Karaoğlanoğlu şehitliğine yürüyerek 5 dakika uzaklıktadır. 20 Temmuz 1974 tarihinde Türk askeri, adaya ilk olarak burada ayak basmıştır.

Plajın hemen yanında bulunan anıt ise: askerin karaya basması ile bölgenin esaretten kurtuluşunu simgelemektedir. Anıt: askerlerin havadan paraşütle adaya indikleri noktada yerleştirilmiştir.

KARAOĞLANOĞLU ŞEHİTLİĞİ

Yavuz çıkarma plajının hemen yanı başında ilk çıkartma sırasında şehit düşen askerlerin yattığı Şehitlik ve Açık Hava Müzesi vardır. Kıbrıs harekatı sonucu yaşamını yitiren Türk askerleri için yapılan şehitlikte çok sayıda mezar bulunuyor.

Ayrıca, bu şehitliğin bulunduğu yerdeki  köşk, çıkarma yapıldığında karargah olarak kullanılmış ve günümüzde ise müze olarak düzenlenmiştir. Köşkün bahçe kısmında ise, geçmiş döneme ait yani harekat sırasında, Rumlar tarafından kaçarken bırakılan askeri araçlar sergilenmektedir.

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

 

BEYLERBEYİ KÖYÜ-BELLAPAİS

Beylerbeyi köyü, Girne şehir merkezinin 6 km doğusundadır.

“Bellapais” yani Latince adından da anlaşılacağı üzere “Güzel köy” Kıbrıs’ın en güzel köylerinden biri olan bu mütevazi köyün manzarası çok güzeldir. Köyün nüfusu 500 kişi civarındadır.

Portakal, mandalina, turunç ve limon ağaçları arasına, eski Rum mimarisi evler ve modern köşkler yerleştirilmiştir. Köyün Bellapais olan ismi, 1974 Harekatından sonra Beylerbeyi olarak değiştirilmiştir.

Köy: köyde çoğunlukla İngilizler yerleşiktir ve filmlerde görülen İngiliz köylerini anımsatır.

Köyün ilk yerleşimcileri, 1187 yılında Kudüs’ü ele geçiren Selahattin Eyyübi’den kaçan ve Kıbrıs’a yerleşen Augustinian mezhebi rahipleridir.

Bunlar: 1198-1205 yılları arasında, köyün hemen güneyine bir manastır yaparlar. Ancak günümüze ulaşan yani bugün görülen manastır, bu yapılan manastırın revize edilmiş şeklidir. Günümüzde ayakta kalan manastırın büyük bölümü: Fransa kralı III. Hugh (1267-1284) döneminde yapılmıştır.

Ada Osmanlı egemenliğine girince, manastır Rum Ortodokslarına verilmiştir.

1974 Barış Harekatının ardından, Rumların güneye göçmeleri nedeniyle, yapı “Eski Eserler ve Müzeler Dairesi” himayesine alınmıştır.

Evet: Latin manastırı, Girne ve kuzey sahilleri manzarasına hakim, Beşparmak dağlarının eteklerinde, kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Manastırın büyük bölümü harabe olarak günümüze ulaşmıştır.

Manastırın adı, Fransızca “Abbeye de la Paix” yani “Barış Manastırı” dır. Beyaz manastır olarak da bilinir. Çünkü burada kalanlar beyaz giysiler giyerler.

Kıbrıs’a özgü sarı taştan yapılan, Gotik mimari özellikleri ve kuzey sahillerine hakim güzel manzarası dikkat çekmektedir.

Dünyaca ünlü İngiliz yazar Lawrence Durell, 1953-1956 yılları arasında Bellapais köyünde yaşamıştır. Beylerbeyi köyündeki “Tembellik ağacı” adını verdiği dut ağacının altında, Bellapais Manastırını da içine alan “Bitter Lemons” (Acı Limonlar) kitabını yazmıştır. En tanınan romanı “İskender Dörtlüsü” dür.

Bellapais Manastırı’na olan hayranlığını sık sık dile getiren Lawrance Durell’in, manastırın bulunduğu bölgede yaşadığı evi de ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais Manastır
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais Manastır

Manastırın gezilmesi

Manastırı görmek için: dar yollardan ilerleyerek tepeye ulaştığınızda “Dut Ağacı Kahvehanesi” karşınıza gelir ve burada bir yorgunluk molası verebilirsiniz.

Daha sonra manastıra ulaşıyoruz.

Kale kapısı görünümünde ve burç şeklinde, mazgallı bir geçitten manastırın içine giriliyor.

Kapının kulesi: daha sonraki dönemde yapılmıştır. Kapının mermer üst bölümünde, Kıbrıs, Kudüs ve Lüzinyan krallarının armaları görülür.

Giriş kapısından sonra ön bahçe vardır.

Buradan sonra ise, manastırın en eski ve orijinal durumu korunmuş: 13’mcü yüzyıldan kalma kiliseye geçiliyor. Kilisenin ön yüzünde görülen kısmen dökülmüş İtalyan üslubundaki freskler, sonraki dönemde yani 15’nci yüzyılda yapılmıştır. Kilise “Beyaz giymiş Meryem Ana” (Ayia Asproforesha Church) olarak biliniyor.

Manastırın ortasındaki avlunun, dört yanını çeviren revaklı avlu ve yemekhane: Fransa kralı 4. Hugh (1324-1359) döneminde yapılmıştır.

Bir köşede: üst üste duran Roma döneminden kalma iki mermer lahit, bir zamanlar, rahipler tarafından lavabo olarak kullanılmıştır.

Lahitlerin arkasındaki kapıdan yemekhaneye geçiliyor.

Gotik sanatın kusursuz bir örneği olan yemekhane: geniş, dikdörtgen ve tonozlu bir yapıdır. Gündüz, deniz tarafındaki altı büyük ve doğu tarafındaki gül pencereden ışık almaktadır. Papazlara, yemek yedikleri sırada vaaz vermek için kullanılan güzel kürsü, bugün de yerinde durmaktadır.

Burası özellikle akustiği ile önem kazanıyor. Günümüzde bu mekanda her yıl Mayıs ayının son haftasında klasik müzik festivali düzenleniyormuş. Bu salon savaş yıllarında Rumlar tarafından kurşun yağmuruna tutulmuş olup, kurşun izleri hala görülmektedir.

Rum çeteleri, seferberlikten önce köy halkını korkutmak ve köyden kaçırmak için bu salonun duvarlarına ateş ettikleri ve akustik nedeniyle yankılanan sesin tüm köye yayıldığı ve bunun üzerine köyden kaçışların arttığı söylenir.

Batı duvarındaki kapı: alt kattaki mutfak, mahzen ve tuvaletlere inen merdivene açılıyor.

Orta avlunun doğusunda, rahiplere ayrılan yerler ve meclis odası bulunuyor. Orta avluda görülen selvi ağaçları, iki katı aşan boyutlarıyla dikkat çekiyor.

Manastırın idari işleri, bu meclis odasından yürütülüyormuş.

Gotik taş işçiliğinin başarılı örnekleri olarak kabul edilen dış kabartmalar arasında: sırtında bir merdiven taşıyan adam, iki denizkızı arasında bir adam, kitap okuyan bir kadın, iki vahşi hayvanın saldırısına uğrayan bir adam, tespihli bir kadın, dallarında bir kedi ve bir maymun olan armut ağacının altında kalkanlı bir adam, pelerinli bir rahip gibi figürler göze çarpıyor.

Meclis odasının ortasındaki sütunun, erken dönem Bizans kilisesinden getirildiği tahmin edilmektedir.

Çalışma odalarının üst katında, rahiplerin yatakhaneleri vardır.

Yine üst katta ve kuzeybatı köşede, küçük bir hazine odası bulunuyor.

Manastırın mahzeni de resim galerisine dönüştürülmüştür.

Evet, manastır gezilecek bir tarihi yer olması dışında, tüm Girne şehrine hakim manzaraya sahiptir. Manastır içinde bir de restoran vardır. Kybele restoranda öğle ve akşam yememi molası verip Kıbrıs lezzetlerini tadabilirsiniz.

Kütahya Dumlupınar

Kütahya Dumlupınar

Bir süre önce: Kütahya ilinden ayrılarak, Afyonkarahisar iline bağlanmak için, ilçe halkı arasında referandum yapılmasına kadar ileri giden bir düşüncenin yaşandığı ilçe. Aynı zamanda: Kurtuluş Savaşımızın, en kritik anlarının yaşandığı ve binlerce şehidimizin kanı ile ıslanan bir yöre.

ULAŞIM

Kütahya, Uşak, İzmir kara yolu ve Afyon, Uşak, İzmir demir yolu üzerinde kuruludur. İlçenin il merkezine uzaklığı: 83 km. dir.  Dumlupınar-Afyon arası uzaklık: 65 km. Dumlupınar-Uşak arası uzaklık: 60 km. Dumlupınar-Ankara arası uzaklık: 312 km. Dumlupınar-İstanbul arası uzaklık: 471 km. dir.

TARİH

Yöredeki ilk yerleşim: Allıören Höyüğünün, ilk Tunç çağında, yerleşim yeri olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Yine, bu bölgede, Roma döneminden kalma, Nekropol alanları bulunmaktadır. “Dumlu” eski Türkçede “soğuk” anlamına gelmektedir. Dumlupınar: Soğuk pınar anlamına gelir.

Dumlupınar ilçesinin eski ismi: Dondupınar. Bunun dayanağı ise: bugünkü Merkez Camisinin bitişiğinde olan bir pınarın suyunun soğuk olması nedeniyle, eskiden beri, halk arasında, “dondupınar” olarak söylenen sözün, zamanla değişerek “Dumlupınar” adını almasından kaynaklandığı söylenir.

Selçuklu akıncı beylerinden, Cafer Gazi: Bizans üzerine akınlar yaparken, şehit  düşmüş ve şu andaki Dumlupınar şehitliğinin bulunduğu tepede gömülmüştür. Kaçak kazılar sırasında, bu mezar tahrip edilmiştir.

Takip eden tarihi süreçte ise: ilçe, sık sık düşman işgaline uğramış ve büyük yıkımlar yaşamıştır. II. İnönü savaşında, Refet Bele komutasındaki ordumuz, güney kanatta, Yunanlıları yener, ancak: Komutanlarının sözünü dinlemeyen ve galeyana gelen askerlerimiz, Yunanlıların peşleri sıra kovalamaya başlar ve bunun üzerine, Yunanlılarla, yeniden çatışmaya girilir ve bu sefer, bizim askerlerimiz yenilir.

Bunun üzerine: İngilizler, saldırı savaşı yapamadığımızı anlarlar. Daha sonra; Sakarya savaşı yapılır.

GENEL

İlin, güney doğu bölümündedir. Denizden yüksekliği 1222 metredir.

İklimsel olarak: yazları serin ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıdır. Özellikle, çok kar yağar. Gece ile gündüz arasındaki ısı farkı, oldukça fazladır.

Son yıllardaki iç göç dalgasından, Dumlupınar da fazlasıyla etkilenmiş olup, genç nüfusun büyük bölümü, büyük şehirlere göç etmiştir. 1970 Gediz depreminden sonra, ağırlıklı olarak başta Almanya olmak üzere, çok sayıda aile, çalışmak için Avrupa’ya gitmiştir.

Dumlupınar’ın: Kurtuluş Savaşımızda, çok büyük yeri ve önemi bulunmaktadır. Bu nedenle: Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun, gelecek kuşaklara aktarılmasında, büyük önemi bulunmaktadır. İlçenin tamamına yakını: “Tarihi Sit Alanı” olarak tescil edilmiştir.

NE YENİR

Dumlupınar, yüksek bir yaylada kurulu olduğundan: peyniri çok meşhur ve harika güzelliktedir. Mutlaka, yayla peynirini tadın.

NE SATIN ALINIR

Çini ve seramik ürünleri, Dumlupınar Şehitliğindeki satış mağazasında satılmaktadır.

GEZİLECEK YERLER

Kütahya Dumlupınar Başkomutanlık Tarihi Milli Parkı

BAŞKOMUTANLIK TARİHİ MİLLİ PARKI

Başkomutanlık Meydan Muharebesinin sonunda, 30 Ağustos 1922 tarihinde, Dumlupınar’da, Büyük Zafer elde edilmiştir. Aziz şehitlerimizin hatırasına: 26 Ağustos 1992 tarihinde, Büyük Taarruzun 70. yıl dönümünde, 137.000 şehidimizin anısına: Kurtuluş Savaşımızın geçtiği, Zafertepe, Çalköy ve Dumlupınar’daki bu topraklar üzerine: şehitlik, müze ve anıtlar yapılmıştır. Milli parktaki: bu anıt, müze ve şehitlikler şunlardır:

Zafertepe Çalköy’de: Zafer Anıtı (Başkumandan Meydan Savaşı komuta yeri), Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı, Yüzbaşı Harputlu Şekip Efendi Anıtı, Atatürk Anıtı.

Dumlupınar İlçesinde: Atatürk Evi Müzesi, Dumlupınar Kurtuluş Savaşı Müzesi, Dumlupınar Şehitliği ve içinde: Mehmetçik Anıtı, Şehit Baba-Oğul Anıtı, Milisler Anıtı, Gazi Mustafa Kemal Paşa-İsmet Paşa-Fevzi Çakmak Paşa (Üç komutan) Anıtı bulunmaktadır.

Kütahya Dumlupınar Dumlupınar Şehitliği

DUMLUPINAR ŞEHİTLİĞİ

Ankara-İzmir kara yoluna: 700 metre uzaklıktadır. Şehitlik; Dumlupınar ilçe merkezine ise, 1.5 km. uzaklıktadır.

Dumlupınar Meydan Muharebesi, büyük taarruzun en kanlı çarpışmasıdır. Bizim verdiğimiz 10 bin şehide karşılık, düşmanın kaybı 100 bin üzerindedir. Bir baş komutanın, komuta ettiği bir meydan muharebesi olarak, tarihte ilk ve tektir.

Kütahya Dumlupınar Dumlupınar Şehitliği

Şehitlik inşaatında, Çanakkale şehitliğinde olduğu gibi, Kayseri taşı kullanılmıştır. Şehitlikte: 500 er ve erbaş ile, 100 subay için mezar taşı bulunmaktadır. Mezarlara, çevredeki kazılarda elde edilen şehit kemikleri gömülüdür. Şehit adları seçilirken, yurdun dört bir yanından temsilci bulunmasına özen gösterilmiştir.

Şehitliğin kapısından girince: mermer bir platform üzerinde ortada Atatürk, sağında Fevzi Çakmak, solunda ise İsmet İnönü; bunların üçünün bronzdan yapılmış heykelleri var.

Atatürk’ün boynunda dürbün, sol elinde ise bir baston var. Sağ elini, ileriye doğru uzatmış bir şekilde durmaktadır. Her üçü de, Kurtuluş Savaşında, giydikleri tarzda, askeri üniformalı olup, başlarında kalpak var.

Kurtuluş Savaşında savaşan Türk halkını temsil eden “Milis Anıtı”: mermer bir kaide üzerinde, bronzdan yapılmış, üçlü bir heykel gurubudur. Önde, ortada diğerlerine göre biraz daha ileriye çıkmış olan, genç bir milis, omzunda fişeklik ve sağ elinde tuttuğu bir tüfek ile canlandırılmıştır.

Sağında, biraz arkasında, kucağında çocuğu ile, genç bir kadın, Kurtuluş Savaşındaki çocuğunu, arkasına bağlayıp cepheye mermi taşıyan cefakar Türk kadınını sembolize ediyor. Sol tarafta ise, yine biraz geride, yaşlı, sakallı, başı kalpaklı, yarı asker giyimli, bir erkek sol kolunu ileriye doğru uzatarak, parmağıyla ileriyi işaret etmekte olup, Kurtuluş Savaşının, genç-yaşlı demeden, topyekun bir mücadele olduğunu gösterir.

Kütahya Dumlupınar Dumlupınar Şehitliği

Tepedeki Mehmetçik Anıtına giden merdiven basamaklarının sağında ise, bir trajediyi canlandıran “Şehit Baba-Oğul Anıtı” var. 1912 yılında, oğlu Mehmet 8 yaşında iken askere giden Çetmili Kara Ali Çavuş’un hikayesini anlatır. Balkan savaşına giden Ali Çavuş, sırasıyla: Galiçya, Hicaz, Yemen ve Kafkasya’da cepheden cepheye koşarak, 11 yıl, köyünden ve ailesinden uzak kalır.

Milli Mücadele başlayınca da doğu cephesinden Kurtuluş Savaşına koşar. Dumlupınar’da, Başkomutanlık Meydan Savaşında, 19 yaşındaki Alay Sancaktarı Mehmet Onbaşı ile karşılaşır. Mehmet onbaşı, onun 11 yıl önce, köyünde bıraktığı oğludur.

Baba-Oğul’un sevinci kısa sürer, 31 Ağustos günü, Kara Ali Çavuş, oğlunun kolları arasında şehit olur. Oğlu Mehmet ise, 9 Eylül’de, İzmir’e giren birliğin başında şehit düşer. Bronzdan yapılmış, bu ikili heykel de, genç oğul şehit babasını kucağında taşımaktadır.

Anıtın altındaki mermer kitabede ise: bu hikaye anlatılmakta ve sonrada “Yüce kahramanları, minnet ve şükranla anıyoruz” denilmektedir.

Şehitliğin kapısından girince: tam karşıdaki mermer merdivenlerle çıkılan tepeciğin üzerinde mermer bir kaide üzerinde, bronzdan yapılmış, elinde süngüsü ile, bu savaşta şehit olan, isimleri bilinmeyen askerlerimizi temsil eden “Mehmetçik Anıtı” bulunmaktadır.

Şehitliğin giriş kapısı ile Mehmetçik Anıtına çıkan merdivenlerin arasındaki geniş çimenlik sahada, isimleri tespit edilebilen şehitlerimizin mermerden yapılmış, sembolik mezarları bulunmaktadır.

Her yıl 7000 kişinin ziyaret ettiği bu mekanda, şehitleri anma töreni, büyük bir vatandaş topluluğu ile düzenleniyor. Özellikle: 26-30 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen Zafer Haftasında, yoğun kalabalıklar geliyor.

Kütahya Dumlupınar Kurtuluş Savaşı Müzesi

KURTULUŞ SAVAŞI MÜZESİ

1997 yılında hizmete açılmıştır. İlçe merkezinde, 2 katlı bir binadadır. Müzede: Kurtuluş Savaşına ait: çeşitli silah, kılıç vb. gibi malzemeler ile, o günleri yansıtan fotoğraflar ve eserler sergileniyor. Müzenin toplam 139 adet eseri bulunuyor.

Kütahya Dumlupınar Atatürk Evi

DUMLUPINAR ATATÜRK EVİ

Dumlupınar Büyükaslan köyünde bulunuyor. 30 Ağustos 1922 günü, 61. Tümen tarafından kurtarılan ilçede, Atatürk aynı gece bir evde konaklamıştır. Evet: Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldığı ve Dumlupınar Başkomutanlık Karargahı olarak da kullanılan ev: burada, aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir.

2003 yılında ise, ziyarete açılmıştır. Atatürk: burada bir gece konaklamış, daha sonra ise kendi odasını Halide Edip Adıvar’a bırakarak, çatısına kurulan çadırda kalmıştır.

Afyonkarahisar tanıtımı.

Kütahya tanıtımı.

Uşak tanıtımı.

 

Kütahya Tavşanlı

Kütahya Tavşanlı

Leblebi mi, kömür mü, termal tesisler mi? Hepsi, bu yörede aynı ölçüde öneme sahip, ama özellikle termal kaplıca özelliği taşıyan tesisler, muhteşem bir rahatlık açısından bence en önde.

ULAŞIM

İl merkezine, 30 dakika uzaklıktadır. Yani: 50 km. uzaklıktadır. Tavşanlı’dan İzmir’e ulaşım: Çavdarhisar ve Uşak üzerinden yapılır. Bursa üzerine ulaşım ise: Orhaneli-Dursunbey üzerinden sağlanır. İlçe, aynı zamanda, İzmir demir yolu üzerindedir.

Evet Tavşanlı, demir yolu taşımacılığında da önemli bir merkezdir. Tavşanlı garından, günde 8 ekspres ve posta treni giriş-çıkış yapıyormuş.

Kütahya Tavşanlı

TARİHİ

Çok eski ve zengin bir kültürel yapı üzerinde yükselmiştir. Yapılan araştırmalarda elde edilen buluntular, tarihin kalkolitik çağda başladığını göstermektedir.

Daha sonra: yörenin “Küçük Frigya” olarak isimlendirildiği ve yerleşildiği görülür. İlçe merkezinde, çeşitli yerlerde yapılan araştırmalarda  bulunan mermer, stel, lahit, lahit kapağı ve bazı mimari yapıtlarda, yoğun bir Roma yerleşmesinin bulunduğu görülür.

Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra, Bizans topraklarında kalan kent: Türklerin Anadolu’ya girmesiyle Anadolu Selçuklularına ve daha sonra ise Germiyanoğulları’na bağlanmıştır. 1378 yılında, Germiyanoğlu Süleyman Şah, kızı Devlet Hatun’u Yıldırım Beyazıt ile evlendirince, bölge toprakları, Osmanlılara çeyiz olarak verilmiştir.

Yöreye tavşanlı adının verilmesine de, bu zamanda rastlanır. Kasaba yakınlarındaki fundalıklar içinde çok tavşan olmasından ve bu civarda bolca tavşan avlanmasından dolayı, Yıldırım Beyazıt tarafından, bu bölgenin adının “Tavşanlı” olarak söylendiği rivayet edilmektedir.

2006 yılında, Çardaklı mahallesi yakınlarında bulunan 100 metre karelik mozaik, Roma dönemine ait bir evin kalıntılarıdır. Bu mozaiğin tahrip olmamış kısmı ise 52 metre karedir. Çıkan bu kalıntının en önemli özelliklerinden birisi de, üzerinde cam mozaiklerin olmasıdır.

ADI: Eski adı olan “Harguş” Farsçada: tavşan anlamına geliyor. Bu nedenle, günümüzdeki adı “Tavşanlı” olarak değişe gelmiştir. Bir diğer söylentiye göre: Arapçada “tav” leblebi anlamında kullanılmaktadır.

Bu yörenin leblebisi meşhur olduğundan: “tavı” şanlı olarak adlandırılan ilçenin ismi, günümüze “Tavşanlı” olarak ulaşmıştır.

GENEL

İlçenin ekonomik canlılığının belkemiği: kömür ve leblebi. Bunun dışında: madencilik, ticaret, hayvancılık ve tarım yapılmaktadır. Madencilik denilince, elbette: Garp Linyitleri İşletmesi tarafından, 1940 yılından bu yana “Tunçbilek” bölgesinde, linyit kömürü üretimi yapılmaktadır.

Tunçbilek’de, yer altında ve yer üstü ocaklarında, yılda 5 milyon ton kömür çıkartılmaktadır. Bunun dışında: krom, manyezit, manganet, barit, fluorit ve şist gibi madenlerde bulunmaktadır.

Ayrıca: Tunçbilek Termik Santralında; bölgenin büyük kısmının ihtiyacını karşılayacak miktarda, elektrik üretimi yapılmaktadır.  Leblebiden söz etmişken, günümüzdeki Çorum leblebisinin de, bu yöreden gittiği söylenmektedir.

İlçe merkezinde: Salı, Cuma ve cumartesi günleri kurulan pazarlar var, yöresel ürünleri temin etmek için, bu pazarlara mutlaka uğramanızı öneriyorum. Özellikle: cumartesi günleri kurula Pazar, çok eski dönemlerden bu yana geleneksel olarak kurulmaktadır. İlçeye büyük canlılık getirmektedir.

Tavşanlı ilçesinin diğer en büyük özellikleri: burada bulunan termal kaplıcalardır. Özellikle: Göbel bölgesinde termal tesisler var. Bunların dışında: termal özellikler taşıyan, oteller de var.

İlçe, II. Derece deprem kuşağındadır. Kütahya ilçeleri arasında, en fazla şehir nüfusuna sahiptir.

LEBLEBİ

İlçede, 3 asırdan bu yana, ata mesleği olarak leblebi üretimi yapılıyor. Özellikle, Çukurköy beldesi halkının büyük çoğunluğu leblebicilik yapıyor. 6 bin nüfuslu beldede, her evin altında, leblebi imalathanesi var.

Çok sayıdaki üretici ile, leblebiciler odası bile kurulmuş. Tavşanlılı üreticiler, şimdiye kadar, 32 çeşit leblebi üretmeyi başarmışlar. Türkiye’nin en lezzetli, kaliteli ve bol çeşitli leblebilerini üreten İlçe, Türkiye’nin bütün illerinin yanı sıra, yurt dışına da gönderiliyor. Haftada ortalama 75-100 ton, yılda ise 5 bin ton leblebi üretimi yapılıyor.

Leblebinin imalatı şu aşamalardan geçiyor. Kütahya, Balıkesir, Uşak ve çevre yörelerden nohutlar alındıktan sonra, imalathanede, tozu alınarak eleminasyon sisteminden geçiriliyor.

Sınıflandırılan nohutlar, 150 ile 350 derece arasında birer gün ara ile 3 kez tavlanarak sergiye alınıyor. Sergide, 1 ay ile 1.5 ay dinlendirilen nohut, sulama kazanlarında sulandırıldıktan sonra, nemini atması için kıl çuvallarda dinlendirilir.

LEBLEBİ VE KÖMÜR FESTİVALİ

Belediye tarafından düzenlenen festivalde: halk konserleri tertip ediliyor. Eylül ayının ilk günlerinde yapılıyor. Yapılış tarihi: ilçenin düşman işgalinden kurtuluş günü olan, 3 EYLÜL tarihi. Leblebicilik konusunda, Türkiye’nin tek söz sahibi olan yöresinin tanıtılması amacıyla düzenleniyor.

KONAKLAMA

İlçe içinde öğretmenevi bulunmaktadır. Otel olarak kullanılan 5 odada, 14 yatak bulunuyor. Ortak kullanım olarak: banyo ve 24 saat sıcak su var. Lokal, 1 oyun salonu, 1 kütüphane, 1 konferans salonu, 2 dinlenme salonu bulunuyor. Rezervasyon için, telefon numarası: 274-6143895

NE YENİR

İlçe mutfağının özellik gösteren yemekleri şunlardır: güveç, çevirme çorbası, cimcik aşı, kulak, mantı, bitli helva da denilen susamlı helva ve çekme helva. Bu yemekler, yöresel özellikleriyle öne çıkıyor. Mutlaka tatmalısınız, özellikle Saray helvasını öneriyorum.

NE SATIN ALINIR

Tavşanlı’nın leblebisi meşhur. Gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik leblebi alabilirsiniz. Özellikle: şeker kaplamalı leblebi öneriyorum.

Bunun dışında, buraya özgü el sanatlarının başında: Tavşanlı kilitleri gelir. Tavşanlı kilidi: 23 parçadan oluşuyor. Bu parçaların bir araya gelip monte edilmesi için 33 adet delik açılıyormuş. Genelde, bu kilitler, sipariş üzerine yapılıyor. Kapı, ambar, dolap ve sandık kilitleri de imal ediliyor.

Burada: tahta kaşıkçılıkta yapılıyor. Hem de Osmanlı döneminden bu yana. Yapılan bu sırlanmış kaşıkların üzerinde, beyitler ve deyimler bulunuyor. Son olarak, Tavşanlıda, bir de, has iğne oyaları özel. 1981 yılında yapılan yarışmalarda, ipekten yapılan bu oyalar Türkiye birincisi ve ikincisi olarak ön plana çıkmışlar.

GEZİLECEK YERLERİ

Kütahya Tavşanlı Belediye Müzesi

BELEDİYE MÜZESİ

Ulu cami mahallesinde, Belediye Meydanındadır. 1989 yılında hizmete açılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığının denetimindedir.

Müzede: sergilenen çeşitli buluntular, neolitik, kalkolitik, eski tunç dönemlerinden kalmadır. Eski belediye binası olarak kullanılan sivil mimarlık örneği yapının ikinci katında hizmet vermektedir. Müzede: 115 arkeolojik, 139 Etnografik ve 109 sikke sergilenmektedir. Sergilenen bu eserler, Tavşanlının tarihini yansıtan en güzel görsel eserlerdir. Giriş ücretsizdir. Belediye bünyesinde bu tür müze, ülkemizde pek fazla yok.

KAVAKLI CAMİİ

Tavşanlıda yapılan ilk camidir. Hayırsever bir Yörük tarafından yaptırılmıştır. 1118 yılında yaptırıldığı bilinmektedir. Ancak, Osmanlı döneminde, 1798 yılında, tamir görmüştür. En son olarak 1946 yılında restore edilmiştir.

Kütahya Tavşanlı Göbel Kaplıcaları

GÖBEL KAPLICALARI

Tepecik köyü yolu üzerindedir. İlçe merkezine 6 km. uzaklıktadır.

Bu tesiste: bay ve bayanlara ayrı ayrı olmak üzere: 2 adet yarı olimpik yüzme havuzu, Türk hamamı, terleme odaları ve içinde havuz bulunan, 4 adet özel banyo bulunmaktadır. Burada, lojman statüsünde, 34 adet daha tesis bulunmaktadır. Bunlar: yarım pansiyon olarak hizmet vermektedirler. Ancak, gitmeden önce elbette rezervasyon yaptırmanız şart. (Telefon: 0274-6532900)

Bu kaplıcanın suyunun yararları: romatizma ve cilt hastalıklarının yanı sıra, açık yaraların kapanmasına da şifalı gelmektedir. Ayrıca, bol oksijenli ortamı nedeniyle, astım hastalıklarına da iyi gelir. Bunun dışında, kaplıcanın suyu: cilt hastalıklarına, romatizmaya, mide ve bağırsak ülserine, çocuk felcine, kırık ve çıkıklara iyi gelmektedir.

Kaplıcanın suyunun sıcaklığı 32 derece, debisi ise saniyede 50 litrenin üstündedir Kaplıcalar, Tavşanlı Belediyesi tarafından işletilmektedir.

Kütahya Tavşanlı Frig Kaya Mezarları

FRİG KAYA MEZARLARI

İlçe merkezine 5 km. uzaklıktadır. Bu bölgede yapılan araştırmalarda; o dönemlerde, bölgenin “Phrygia Epictetus” yani “Küçük Frigya” olarak isimlendirildiği öğrenilmiştir.

Ancak, bu yörede bulunan üç höyükte henüz resmi kazılar yapılmamıştır. Bu höyüklerin ve yakın çevrelerinin, önceki tarihi süreçte, bu yörenin yerleşim yeri olduğunun göstergesidir.

TABİATI KORUMA ALANI- VAKIF ORMANI

Vakıfköy sınırlarındadır Kütahya-Tavşanlı karayolunun 28. km. den ayrılan 12 km. lik yol ile ulaşılmaktadır. Toplam alanı 685 hektardır.

Tavşanlının adının duyulmasının en büyük nedenlerinin başında: dünyanın başkaca hiçbir yerinde yayılım alanı kalmamış olan “Premidal Karaçam” türü bir ağacın bolca bulunduğu Vakıf Ormanıdır.

Mehmetcik olarak da bilinir. Burada: iğne yapraklı piramidal çalar var. Bunun yanı sıra, Topçam adı verilen ağaç cinsi de bulunuyor. Bu çam türüne : Vakıfköy’ün yanı sıra, aynı zamanda diğer bazı köylerde de rastlanıyor.

Halk arasında, bu çama “Selviçam” veya “Uzunçam” ismi veriliyor. Yine, Vakıfköy sınırları içindeki sahada: ardıç, saçlı meşe,  titrek kavak, söğüt ve ıhlamur ağaçları da bulunuyor. Vakıf Ormanı: bugüne dek, pek çok bilim adamı ve konuyla ilgilenen ve dünyanın çeşitle yerlerinden gelen ziyaretçilerin akınına uğramış ve uğramaktadır.

Çavdarhisar tanıtımı.

Uşak tanıtımı.

Kütahya tanıtımı.