Düzce Efteni Gölü

Düzce Efteni Gölü

ULAŞIM

İstanbul tarafından gelenler: Hendek çıkışında, TEM Otoyolundan ayrılmalılar. Ankara yönünden gelenler: Düzce çıkışında, TEM Otoyolundan ayrılmalılar. Daha sonra, Gölyaka’ya ulaşacaksınız. Gölyaka’nın içinde “Güzeldere Şelalesi” takip edin.

Güzeldere Şelalesine, 10 km. kaldığını gösteren tabelayı görünce, Güzeldere’ye sapmayıp, düz devam edin. Kısa bir süre sonra, solunuzda, göl görünecektir. Yol boyunca, oldukça güzel görüntüler ve şirin köyler göreceksiniz. Düzce’ye olan toplam uzaklık, 14 km.

Düzce Efteni Gölü

GENEL

Efteni görü, Düzce’nin güney batısında, Gölyaka sınırları içinde kalıyor. Ana çıkış noktası: Büyük Menderes nehri. O kadar güzel bir göl ki; adeta bir kuş cenneti. Aslında buraya göl demekten öte, bataklık demek daha doğru olabilir. Çünkü: gölün içinde kalmış ağaçlar ve çeşit çeşit su çiçekleri, çok güzel bir manzara oluşturuyor.

Aynı zamanda: göl, kuşlar ve bitkiler için bir doğal habitat alanı. Zaten bu özellikleri nedeniyle, 1992 yılında, 1992 yılında, Orman Bakanlığı Milli Parklar Av-Yaban Hayatı Koruma Genel Müdürlüğü tarafından, “koruma” statüsüne alınmış. Çünkü: gerek geçici ve gerekse kalıcı kuş varlığının gelecek nesillere aktarılması için, koruma şart.

Gölün bazı yerlerinde: ortalara kadar yürüyebilmenizi sağlayan patikalar göreceksiniz. Son zamanlarda: kuruma tehlikesi baş gösterince, su kaynakları, yeniden göle yönlendirilmiş. Ancak, yine de, eski kaynağına kavuşamamış. Bunun nedeni ise: geçmiş yıllarda, tarımsal alanlar açmak için, yoğun bir şekilde yapılan kurutma çalışmaları.

Evet: kuşlar dedim. Burası gerçekten tam bir kuş cenneti. Türkiye’nin ikinci büyük kuş cenneti denebilir. Göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan, önemli ve ender merkezlerden biri. Burada, yaklaşık 150 çeşit, su kuşu bulunduğu söyleniyor.

Düzce Efteni Gölü

Kuğu, Karabatak, Flamingo, Su Tavuğu, Boz Kaz, Yeşilbaş Ördek, Sakar Meke, Sumru, Kız Kuşu, Çulluk, Balık Kartalı, Balıkçıl, Yılan Boyun, Angıt; ilk göze çarpan kuş türleri. Bu kuşların izlenebilmesi için, göl çevresinde “Kuş Seyir Terasları” oluşturulmuş. Ayrıca, bir de tanıtım merkezi var.

Göl’de: kuş türleri yanında, ender bitki türleri de bulunuyor. Bunlar: Nilüfer, Süsen, Düğün Çiçeği, Kamış, Nane, Su Mercimeği. Gölün kıyılarında ise: Söğüt, Dişbudak, Kızılağaç, Çınar gibi, sucul karakterli ağaçlar, göze çarpıyor. Yaz ayları başında buraya giderseniz; gölün çevresindeki ağaçlardan dökülen polenlerin, gölün üstünü, yer yer bembeyaz kapladığını görebilirsiniz.

Göl’de avlanmak yasak. Yani: balık düşünceniz varsa, hayır. Yasak.

Düzce Efteni Gölü

GÖL EFSANESİ

Günün birinde, Olympos Tanrılarının en büyüğü olan Zeus; ölümlülerin arasına karışıp, hallerini öğrenmek ister. Yayına; Hermes’i de alır ve insan görünümüne girerler. Olympos’dan inerek, insanların arasına karışırlar. Yer yüzünde: dolaşırken, bir eve gelirler.

Kapıyı çalarlar.
– Yolunu yitirmiş iki garip insanız, kapıyı açarmısınız. Derler. Bu şekilde, birçok kapıyı çalarlar, ancak kimse kendilerine yardımcı olmaz, kapılarını açmazlar. Kimseden konukseverlik göremezler. İnsanlar: bunlara ya kapılarını açmazlar ya da hemen geri kapatırlar.

– Bizim çulsuz dilenci takımı ile işimiz yok. Derler.

Her yerden geri çevrilen gezginler, sonunda harap bir kulübeye gelirler. Saz ve samandan yapılmış kulübenin kapısını çalarlar. Kapıyı, ihtiyar bir kadın açar. Kadın bakar, iki zavallı yolcu, çok yol yürümüşler, yoruldukları her hallerinden belli.

Kadın:
– Kimsiniz, necisiniz. Der ve evin içine buyur eder. Konuklar evin içine girerler ve kendilerine kapıyı açan kadından başka, ihtiyar ve neredeyse iki büklüm, güler yüzlü başka bir ihtiyar adam görürler.

Ev sahipleri, konuklara: ezile-büzüle, eski-püskü ama temiz bir minder gösterirler. Kendileri de, bir kütük bulup, üstüne otururlar. Ellerinde ne varsa, misafirlerine sunarlar. Onlar yemeklerini yedikçe: ihtiyar kadın ve adam mutlu olur. İçten gelen bu konukseverlikleri, misafirlerin dikkatini çeker.

Ancak, ihtiyar, sofradaki yiyeceklerin konuklar tarafından yenilmesine rağmen, hep aynı düzeyde kaldığını ve azalmadığını görür. Konuklar: “Bizler, ulu kişileriz. Sizin o komşularınız, hak ettikleri cezalara çarptırılacaklar. Ama, size hiç kötülük gelmeyecek. Yani, bırakın evlerinizi, dağın tepesine bizimle birlikte gelin.” Derler.

İhtiyarlar, bu söz üzerine: ulu kişilerin ardından yürüyerek, dağa doğru yükselirler. Tepeye varınca, yaşadıkları bütün şehrin, sular altında kaldığını görürler. Kendileri ise, çıktıkları tepede, birer ağaca dönüşürler ve çok uzun seneler, gelen-geçen insanlar, bu ağaçların dallarına çeleng asar.

Evet, Efteni gölünün oluşumu efsanesi bu.

Zaten: gölün altında bir şehir olduğu da söylenmekte. Bu şehir, sellerle, suya gömülmüş. Gölün, hemen yanında bulunan: Hacıyakup Köyü’ne, geçmişte, Sel alt (Saralt) Köyü denilmesinin de, bu nedenle olduğunu düşünmemek elde değil.

SONUÇ

Gözlem evi, sazlıkları ve gölün üzerinde uzanıp giden tahta köprüsü ile Efteni gölü; görülmeye değer bir yer. Arabanızı yol kenarında bırakıp, gölün her iki yanında uzanıp giden yeşilliklerde yürümenizi öneriyorum. Ayrıca, eğer varsa, yanınıza mutlaka bir dürbün alın. Elbette fotoğraf makinanızı unutmayın.

Karaman Kazımkarabekir

Karaman Kazımkarabekir

İlçe: Konya-Karaman karayolu üzerindedir. K.Karabekir-Karaman arasındaki uzaklık: 24 km. Kazımkarabekir-Konya arasındaki uzaklık: 85  km.

TARİHİ

İlçeye: Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar döneminde: “Gaferiyat” ve “Gefr-iyad” isimleri verilmiştir. Cumhuriyet  dönemi öncesinde ise “Gafferiyat” ismi kullanılmış ve 1956 yılında “Kazımkarabekir” ismi verilmiştir. Çünkü:  Kurtuluş Savaşımızda, Şark Cephesi Komutanı olan Korgeneral Kazımkarabekir Paşa’nın buralıdır. Ancak, yörenin insanları, ilçe merkezini, “Kasaba” olarak da isimlendirmektedirler. Çünkü: yöreye Türkler yerleşmeye başladıklarında, ilk kurulan yerleşim birimine, başındaki Türkmen Beyin ismi nedeniyle “Kasaba-i Mahmudlar” yani “Mahmudlar Kasabası” ismi verilmiştir. Bu kasaba halkı, daha sonra, günümüzdeki ilçe merkezine yerleşmiş ve “Kasaba” ismi böylece süregelmiştir.

Karaman Kazımkarabekir

GENEL

İlçe, konum olarak, tarihi süreç içinde, ipek ve baharat yolunun, Anadolu’da ki devamı denilen: Halep-Adana yolu üzerindeki ana ulaşım hattında bulunması nedeniyle, önem kazanmış ve öne çıkmıştır.

Merkezin, denizden yüksekliği: 1030 metredir. Bölgede, tipik karasal iklim hüküm sürmektedir. Buna göre: yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve kar yağışlı olarak geçer. Bitki örtüsü ise: bozkır. Büyük bölüm ise, çıplak yamaçlar şeklinde görülmektedir.

İlçe ekonomisi:  tarım ve hayvancılığa dayanır. Bölgede akarsu bulunmadığından, sulama da büyük güçlükler yaşanmaktadır. Son yıllardaki ekonomik gelişmeler çerçevesinde, ilçede, büyük bir Holding  tarafından, birçok fabrikadan oluşan, Gıda Şehri bölgesi kurulmak durumundadır. Tamamen tarıma dayalı olarak gerçekleştirilecek bu proje, dünyanın bu konudaki en büyük projesidir. Bu proje çerçevesinde: birçok gıda ürünü, bölgede üretilecek, işlenecek, paketlenecek, depolanacak ve sevk edilecektir.

Karaman Kazımkarabekir

KAZIM KARABEKİR

1882 yılında, İstanbul’da doğdu. Harp Okulunda, Atatürk ile tanıştı. 31 Mart Olayını bastırmak için, İstanbul’a gönderilen Harekat Ordusunun başında, Atatürk ile birlikte görev yaptı. I. Dünya Savaşı başında, yarbay olan Kazım Karabekir, savaş yılları boyunca: İran sınırı, Halep, Doğu cephesi ve Çanakkale’de bulundu. 1917 yılında, Erzincan yakınlarındaki “Kafkas Ordusu” komutanlığına getirildi ve bu süredeki görevinde: Ermenileri püskürterek, Erzurum ve Erzincan’ı geri aldı. Sarıkamış bölgesinde ise: Kars ve Gümrü kalelerini ele geçirdi ve bu hizmetlerinin sonucunda “General” oldu.

Takip eden dönemde: Kazımkarabekir Paşa, sınıf arkadaşı Atatürk ile sürekli olarak birlikte olmuş ve birlikte hareket ederek, Kurtuluş Mücadelesinde büyük yararlılıklar göstermiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra ise, TBMM sıralarında, milletvekili olarak, Atatürk’ün muhalifleri arasında yer aldı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşunda bulundu. Bu Partinin, Genel Başkanı oldu. Ancak, ömrü uzun olmayan parti, 1926 yılında, Atatürk’e yapılan bir suikastın destekçisi olarak çıkınca, kapatıldı.

Kazımkarabekir: 1948 yılında, Ankara’da öldü.

Karaman Kazımkarabekir

NE YENİR. NE İÇİLİR

Burada: karpuz meşhur. Karpuz: 1992 yılından bu yana, Kazımkarabekir ilçesinde yetiştirilmektedir. Ancak, burada yetiştirilen ve “Paşa Karpuzu” olarak isimlendirilen karpuz cinsi: güzel tadı ve sulu olmasıyla öne çıkıyor. Ağustos ve Eylül aylarında yetiştirilen bu karpuzu: bu tarihlerde, buralarda bulunursanız, mutlaka tatmalısınız.

GEZİLECEK YERLER

KALE KAPISI

Antik dönem yerleşkesi zamanında yapılan kaleden, günümüze sadece “Karaman kapısı” adıyla bilinen kapı kalmıştır. Kapı: ilçe merkezinde, Kazımkarabekir caddesi üzerindedir. Yan taraflarında kesme taşlar kullanılan kapının arkasında, sürgü delikleri var. Kalenin ve bu kapının, hangi tarihte yapıldığı bilinmese de, Karamanoğulları Beyliği döneminde yapıldığı sanılıyor.

Karaman Kazımkarabekir Büyük (Nevruzoğlu) Camii

BÜYÜK (NEVRUZOĞLU) CAMİİ

İlçe merkezindedir. Karamanoğulları döneminde yapılmış, bölgenin en güzel cami yapılarındandır. Üst örtüyü tutan silindir ve kare formlu sütunlar: kıble duvarına paralel uzanıyor. Son cemaat yerinin üstü, ahşap örtülü, taş kaideler üzerinde 7 ahşap sütun bulunuyor. Mihrabı: kesme, mozaik tekniğiyle yapılmış, geometrik bezemeli çinilerle kaplıdır. Bunların içinden, sol alt köşede bulunan, Karamanoğullarının ongun kuşuna benzeyen çini örneği: buradan alınarak Konya-Karatay Müzesine götürülmüştür.

EMİNETTİN CAMİİ

İlçe merkezindedir. Osmanlı döneminde yapılmıştır. Yapılış tarihi ve yaptıran bilinmemektedir. Ancak, Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken, bu camiyi görmüş ve İstanbul dönüşünde, bu camiye: 2 altın şamdan ve 3 İran halısı göndermiştir. Bu kıymetli hediyeler, günümüzde: Konya Mevlana Müzesinde sergileniyor.

SARP HÖYÜK

İlçe merkezindedir. Bu höyük, günümüzdeki yerleşim nedeniyle, büyük hasara uğramıştır. Sadece, kentin doğusundaki Roma döneminde yapıldığı tahmin edilen kalenin giriş kapısı korunmuştur. Kale kapısının genişliği: 2.6 metre ve yüksekliği 3 metredir. Antik yerleşim yeri üzerine kurulan günümüzdeki yerleşim içinde, Belediye Binası bahçesinde: 2 mermer mezar aslanı ve 3 adet kalkerden yapılmış sütun bulunmuştur.

Evet, maalesef, ilçe merkezinin bugünkü yerleşimi, Roma döneminde önemli bir yerleşme olduğu sanılan höyüğün hemen üstünde bulunuyor. Elbette, antik yerleşim büyük hasar görmüş.

AKARKÖY

Akarköy mevkiindedir. Buranın, çok ünlü, antik “Derbe” kenti olduğu yönünde, çeşitli arkeoloji yazarları tarafından görüşler öne sürülmüştür. Ancak, Derbe şehrinin yeri “Ekinözü Köyü Derbe Höyüğü” olarak kesinleştiğinde, burası hakkındaki tez, geçerliliğini yitirmiştir. Ancak, mevcut kalıntılardan, Akarköy bölgesinde de, antik dönemde, önemli bir yerleşim bulunduğu anlaşılmaktadır.

Doğal höyük bir tepe üzerindedir. Köy içinde, değişik yerlere yayılmış ve bazı yapıların duvarlarında kullanılmış, çok sayıda mimari parça, yazıt ve steller bulunmaktadır. Hatta, köy camisinin yanında: yonca planlı ve Bizans döneminde yapıldığı sanılan bir yapı, büyük oranda sağlam kalarak günümüze kadar gelebilmiştir.

Mardin Ömerli

Mardin Ömerli

 

Ömerli-Mardin arası uzaklık: 27 km. Ömerli-Batman arası uzaklık: 125 km. Ömerli-Diyarbakır arası uzaklık: 116 km. Ömerli-Ş.Urfa arası uzaklık: 212 Km.

TARİH

Ömerli’nin eski ismi olan “Mazharte” kelimesi Süryanice bir kelimedir ve içinde üzüm sıkılan 1.5 metre uzunluğunda ve 1 metre genişliğinde olan yüzeysel bir havuza verilen isimdir. Bu tür havuzlar, bağlar içinde kayalardan oyularak yapılırdı. Buna benzer havuzları, bölgenin her tarafında görmek mümkündür. İlçeye Mazharte isminin verilmesinin sebebinin üzüm bağlarının çokluğundan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Yapılan arkeolojik araştırmalara göre, ilçe merkezi ile Beşikkaya (Fafit) köyünün taş kemer ve kubbe mimarisi yönünden benzerlik vardır. Bu mimari tarz, ilk olarak Sümerler ve Asurlular tarafından uygulanmıştır. Zaten tarihi süreçte, Ömerli’nin de içinde bulunduğu bu bölgede Asur devleti kurulmuştur.

İlçe, Cumhuriyetin ilk yıllarında Savur’a bağlı bir bucak iken, 1953 yılında ilçe olmuştur.

GENEL

Kuzey güney doğrultusunda bölünmüş derelerin çevresinde, rakımı 1100 ile 800 metre arasındaki tepeler bulunur. Arazi, boyları 0.5 metre ile 3.5 metre arasında değişen meşe bitki örtüsüyle kaplıdır. İlçede karasal iklim hakimdir. Kışları sert soğuk ve kar yağışlı geçer. Şehir, ana cadde konumunda bulunan Hürriyet Caddesi çevresinde gelişmiştir.

GEZİLECEK YERLER

Mardin Ömerli Mor Cercis ( Gevergis) Kilisesi

 

MOR CERCİS (GEVERGİS) KİLİSESİ

Kilisenin kuruluşu belli değildir.

Büyükçe bir bahçe içinde bulunan kiliseye, sivri kemer içindeki basık kemer açıklıklı bir kapıdan giriş var. Bu giriş kapısı güneydedir. Kapının dilimli kemeri içinde, mermer panoya işlenmiş, 7 satırlık Süryanice bir kitabe vardır. Kitabenin sol alt köşesinde 1885 tarihi yazılıdır. Kilise, üç nefli ve üç apsislidir. Boyuna dikdörtgen planlıdır. Ortada dört sütuna, batıda ve doğuda kare ayaklara oturan, çapraz tonoz örtülüdür. Neflerin batı bölümü, bir duvarla iki kat haline getirilmiştir. Üstte mahfil bölümü var. Kilisenin doğu cephesinde bitkisel motiflerle süslü, taş işlemeli mihrabı ilgi çeker. Kilise, günümüzde Ömerli’de yaşayan tek Süryani aile tarafından korunmaktadır. 2002 yılında restore edilmiştir.

BEŞİKKAYA (FAFİT) HARABELERİ

İl merkezine 40 km ve ilçe merkezine 17 km uzaklıktaki Beşikkaya köyündedir.

MS 589 yılında, bu mıntıkada toplu olarak Süryani, Nasturi ve az sayıda Kildani ve Mahalmi yaşamıştır. MS 1609 tarihinde, Patrik Sotfo zamanında Müslümanlığı kabul etmişlerdir.

Kalıntılar, Bizans döneminden kalmadır. Turabdin mevkiinde bulunan bu alanda, kale, tapınak, kaya mezarı ve ev kalıntıları var. Bizans ve Sasaniler arasındaki hakimiyet yarışında bu bölgeye birçok gözetleme kulesi ve kale yapılmıştır. Beşikkaya harabeleri, Bizans ve Sasaniler arasındaki sınırdır.

Kazılar esnasında, burada mozaik tabanlı evler, kuyumculuk sanayiinde kullanılan beyaz toz, Asur, Pers, Bizans, Arap ve Osmanlı dönemine ait çeşitli paralar, heykel ve heykelcikler, kilden testi ve küpler, süs eşyaları bulunmuştur. Sümer ve Asurlular heykeltıraşlığa ve kral heykellerine önem verdikleri için, kazılarda fazlaca heykellere rastlanması, şehrin kuruluşunda Sümer ve Asur etkilerini göstermektedir.

Rivayete göre: Kureyş kabilesinden bir kervan, Keferde denilen bu mıntıkadan geçerken, buradakilerle savaşırlar ve bir bayan ile bir erkek şehit olur. O günden bu güne gelen bir gelenek olarak: Nisan ayı boyunca her Çarşamba komşu il ve ilçelerden gelen insanlarla köy dolup taşar.

Mardin şehri tanıtım ve gezi yazısı için. Mardin