Sivas Akıncılar

Sivas Akıncılar

Akıncılar, kavunu, lezzetli sebzeleri, yaylaları ve diğer doğal güzellikleriyle öne çıkmaktadır.

ULAŞIM:

Akıncılar, Sivas arası uzaklık: 144 km. (bağlantı 3 ayrı yolla yapılmakta olup, Gemin deresi geçidinden uzaklık 144 km. dir.) Akıncılar, Suşehri arası uzaklık: 29 km. Akıncılar, Zara arası uzaklık: 57 km.

TARİHİ

Yerleşim, Osmanlı döneminde Ezbider-i Bala ve Erzibed Zir olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Bunlar Aşağı Akıncılar ve Yukarı Akıncılardır. 1880 yılındaki kayıtlara göre, yörede oldukça çok sayıda Ermeni yaşamaktadır. Ancak, bu Ermeniler, 1915 yılında isyan başlatırlar. Osmanlı yönetimin, isyan çıkaran bu Ermenileri, yörede güvenliği sağlamak için başka bölgelere göç ettirir. İlçe, 1933 yılına kadar Şebinkarahisar’a bağlı bir köydür. 1958 yılında Belediye olur. Yörenin “Ezbider” olan ismi 1962 yılında Akıncılar olarak değiştirilir. 1990 yılında Suşehri’den ayrılarak ilçe olur.

Tarihi ile ilgili son bir not, buranın ismiyle ilgilidir. Söylenenlere göre, burada özellikle keçi besleyerek geçimlerini sağlayan Türkmen boyları yerleşmiştir. Çünkü bunlara ait barınaklar ve keçi ağıllarına rastlanmıştır. Bölgede, orman içinde kalan alanlar ise, tarla olarak kullanılmıştır. Burada ekilen mahsuller, ilk yıllarda oldukça az ürün vermiştir. Bu yüzden kurdukları köye “Az-biter” adını vermişlerdir. Bu kelime zaman içinde değişerek “Ezbider” olarak söylenmeye başlamıştır.

ATATÜRK VE EZBİDER

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk: 29 Haziran 1919 günü, Erzurum’a giderken ve 1 Eylül 1919 günü kongre dönüşünde: Ezbider topraklarına uğrar. Yolda giderken, otomobiline Ezbider Mektebinde muallim olan Sıyrındılı Hoca İsmail Efendiyi alır ve kendisiyle Suşehri’ne kadar yolculuk yapar.

GENEL

İlçe merkezi, Karadağ’ın Kelkit vadisine bakan yamaçlarında kurulmuştur. Samsun-Erzurum kara yolunun 4 km güneyindedir. İlçede Kelkit Havzasındaki Ezdiber ovası dışında hiç düz alan yoktur. Kızıldağ eteklerinde gelişen yayla kültürü vardır. İlçenin ortalama rakımı 1000 metredir. Kuzeyde Kelkit çayı, ilçenin sınırını çizer. Kılıçkaya baraj gölünün bir kısmı, ilçe topraklarında bulunur. Yörede, sert ve soğuk iklim özellikleri görülür. Bu yüzden bitki örtüsü oldukça zengindir.

 

NE YENİR

Buralara yolunuz düşer ve yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz “fıtı çorbası, tepsi tava ve piyaz” önerebilirim. Ayrıca “Sebzeli Sivas Kebabı, Sivas köfteri” deneyebilirsiniz.

 

AKINCILAR, KÜLTÜR, SANAT VE KAVUN FESTİVALİ

Her yıl geleneksel olarak Ağustos ayında düzenlenir. Festival, Kelkit vadisinin yaz mevsiminde bölgede yapılan son festivaldir. İlçenin en önemli kültür etkinliğidir. Yörede yaşayanlar, sıladan gelen yakınları ve hemşerileriyle festival sırasında hasret giderirler.

GEZİLECEK YERLER

Sivas Akıncılar Sultan Süleyman Çeşmesİ- Gönen Çeşmesi

SULTAN SÜLEYMAN ÇEŞMESİ-GÖNEN ÇEŞMESİ

İlçe merkezinde bulunan bu çeşmeye ait kitabe, yapım tarihi olarak 1647 yılını işaret eder. O yıllarda Ezbider, Şebinkarahisar’a bağlı bir köydür.

Sivas Akıncılar Sultan Süleyman Çeşmesi-Gönen Çeşmesi

Kitabede, Osmanlıca şunlar yazar “Karahisar-ı Şarkiye bağlı Ezbider köyü Sultan Süleyman Çeşmesi, bu çeşmenin yapılmasına sebep olan Sultan İbrahim oğlu Sultan Mehmet ……” Evet oldukça ilginç bir çeşme, özellikle kitabesi, buralara yolunuz düşerse uğrayın, suyundan için.

 

HATİPOĞLU CAMİİ

İlçe merkezine bağlı Yukarı Mahalle, Bezirhane Sokaktadır. 1852 yılında: 1840’lı yıllarda buraya yerleşen Hatipoğullarının ileri gelenlerinden biri olan İbrahim Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. İlçenin en eski camisidir. Söylenenlere göre, caminin yazıtı: Hatipzade İbrahim Efendi tarafından Mekke’den gönderilmiştir.

Sivas Akıncılar Deliklitaş Mağarası

DELİKLİTAŞ MAĞARASI

İlçe merkezinin üst kısmındadır. Mağaranın giriş bölümü 2 metre çapındadır. Mağara içinde 8 metre sonra, tekrar yeraltına doğru inen bir delik bulunmaktadır. Ancak bu delik, zamanla kayaların ufalanmasıyla oldukça küçülmüştür, nereye gittiği bilinmemektedir. Yani mağaranın sırrı henüz çözülebilmiş değildir. Kim zamanında ve ne için yapıldığı bilinmiyor. Çünkü mağaranın bulunduğu Karadağ mevkiinde yaşayanlar, bugüne kadar mağaraya hiç kimsenin girmeye cesaret edemediğini söylüyorlar. Bu yeraltı tünelinin muhtemelen yakınlardaki bir kilise bağlantısı olduğu tahmin ediliyor.

Sivas Akıncılar Göllüce Köyü Kilisesi

GÖLLÜCE KÖYÜ KİLİSESİ

İlçe merkezine bağlı 17 km uzaklıktaki Göllüce köyündedir. Eski ismi “Abana” dır.

1800’lü yıllarda bölgeye gelen Ermeniler tarafından yaptırılmıştır. Net yapım tarihi bilinmemektedir. Tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Yapı: doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen planlıdır.

Yapı genel olarak sadedir yani pek süsleme kullanılmamıştır, ancak apsis tarafından çeşitli haç motifleri görülebilir. Batı cephesinin ortasında bulunan kapının, günümüze kalan izlerine göre, yuvarlak kemerli olduğu tahmin edilmektedir. Apsisin iki yanında, papaz hücreleri bulunmaktadır. Bu papaz hücrelerinin giriş kapıları, yuvarlak kemerli ve oldukça yüksektir.

Günümüzde yapının üst örtüsü ve duvarları büyük oranda yıkıktır. Doğal tahribat yanında, kaçak define arayıcıları da yapıya oldukça büyük oranda hasar vermiştir.

Evet, kilise hakkında bilgi verdikten sonra, Göllüce köyünün bir özelliğinden daha söz etmek istiyorum. Burayı ziyaret edeceklerin bilmesinde yarar var. Göllüce köyünde sulama amaçlı kullanılan bir göl göreceksiniz. Söylentilere göre, bu gölet “Ermeniler zamanında, bir baba-kız, Kızıldağ’dan akan suyun yönünü değiştirmek için bir kanal açarak köye akıtmak isterler.

Aynı dönemde, kızın babası, Yeniköy’ün ağaları tarafından öldürülür. Kuz, babasının vasiyeti üzerine mahkemede suya karşılık davadan vazgeçeceğini söyler. Böylece su kanallardan köye akıtılır. Bu olay köyde “kana kan mı, kana su mu” şeklinde anlatılır. Su, gölet yapılarak sulama amacıyla kullanılmıştır. Gölde “cil” denen bir kamış türü yetişmektedir. Bu kamış türü, eşek ve katır gibi hayvanlara semer yapmakta kullanılır. Ancak günümüzde gölde cil kalmamıştır.

BAHATTİN ŞEYH TÜRBES

İlçe merkezine bağlı 18 km uzaklıktaki, Doğantepe köyünün 3 km doğusundadır. Köyün eski ismi “Bahattin Şeyh” köyüdür.

1886 yılı Osmanlı dönemi Sivas Salnamesine göre: meşhur Allah dostlarından, Kara Yakup Gazi, Şeyh Bahaeddin Veli ve Çoban Dede’nin türbelerinin Akıncılar yöresinde bulunduğu yazılıdır.

Evet, Bahaaddin Şeyh türbesi burada bulunuyor ve civar il, ilçe ve köylerden buraya ziyaretçiler geliyor. Türbenin çevresinde bir çermik yeraltından çıkan su vardır. Bu suyun özellikleri, her zaman yani her mevsim 25 derece sıcaklıkta olmasıdır. Ayrıca bu su içildiğinde: cilt ve mide rahatsızlıklarına iyi geldiği söyleniyor.

Gelelim yöredeki bir başka yine görülmesi gereken bir yere: burada Şeyh Bahaeddin Veli’nin çilehanesi (inzivaya çekildiği) denen bir mağara bulunuyor. Buraya “mağara dere” denmektedir. Bahattin Şeyh deresi kıyısındadır. Son bir not, Doğantepe köyünde, tarih meraklıları için ilginç gelebilecek bir yapı daha var. Burada Roma-Bizans dönemine ait olduğu tahmin edilen bir kale yıkıntısı bulunmaktadır.

Sivas hakkındaki gezi yazım için  Sivas

Antakya Kumlu

Antakya Kumlu
 

Antakya Kumlu: il merkezine 40 km uzaklıktadır. İlçenin doğusunda Suriye sınırı (22 km.) bulunmaktadır.

TARİHİ:

İlçenin bulunduğu yer, Amik ovasında çeşitli sazlıklarla kaplı bir bataklık iken, 1945 yılında iskan yeri olarak tahsis edilmiştir. Bu dönemde “Camuzlar” olarak bilinen ailelerin bu topraklara gelip yerleşmesiyle Reyhanlı ilçesine bağlı Killik köyü kurulmuştur.

Ardından çevreden de buraya göçler olmuş ve zamanla Killik köyü bölgenin en büyük köyü haline dönüşmüştür.

1968 yılında köy, kasabaya dönüşmüş Belediye teşkilatı kurulmuştur. Belediye teşkilatı kurulmasından sonra o döneme kadar “Kumul” olan ismi “Kumlu” olarak değiştirilmiştir. 1990 yılında ise İlçe statüsü verilmiştir.

KUMLU İSMİNİN KAYNAĞI:

Kilis dağlarından doğan Afrin çayı, önce Suriye’de Afrin ilçesine uğrar, sonra Reyhanlı ilçesinden Türkiye’ye girer ve yağışlara bağlı olarak tehlikeli seller oluşturarak eski Amik gölüne dökülürdü, ancak şimdi Amik gölü yok, çayın son noktası Kumlu’dur.

Bu sellerin getirdiği kumlar nedeniyle belli yerlerde kum tepeleri oluşuyordu. Eski Camuzcular yani hayvancılıkla uğraşan kişiler, buraya Kumlu dediğinden daha sonra da isim “Kumlu” olmuştur.

Buranın ismi hakkında bir başka söylenti de şudur: 1945 yıllarında ilçenin yeri Amik gölüdür. Çıkarılan iskan kanunu gereği, kurutma çalışmaları yapılan yörede, ilçe çevresinde ulunan kanallar tam olarak açılmamış iken kış aylarında yağmur yağdığında, her yer sular altında kalıyordu.

Buraya yerleşik insanlar, evlerinin su altında kalmaması için, evlerinin çevresine su kanalları açıyorlar ve bu kanalları açarken çıkan kumları, kanal ile evleri arasında bentler yaparak evlerin su altında kalmasını önlüyorlardı.

Bu kum bentlerinin üzerine tahtalar koyarak evleriyle komşuları arasında gidip gelmeyi sağlıyorlardı. Daha sonra, ilçe çevresindeki kanalların tam olarak açılmasıyla, su altında kalma durumu bitmiştir.

Ancak sular tam olarak çekildiğinde, daha önce yığılan kum yığınları nedeniyle ilçe halkı yöreye “Kumlu” ismi vermiştir.

GENEL:

Amik ovasındadır. Burada Akdeniz iklimi hakimdir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer. İlçenin rakımı 95 metredir, düz ova ve verimli arazilere sahiptir.

İlçe sınırları içinde orman yoktur. İlçenin geniş tarım arazilerinde halk tarım ve hayvancılık yaparak geçinir. Araziler, birinci sınıf tarım arazisidir.

Antakya Kumlu Green Hamamat Kaplıcaları
 

GREEN HAMAMAT KAPLICALARI:

İlçe merkezine bağlı Hatay hamamı mahallesindedir. Kırıkhan-Reyhanlı karayolu üzerindedir. Kaplıca Hatay havaalanına 30 km, Antakya il merkezine 40 km, Reyhanlı ilçe merkezine 15 km ve Kumlu ilçe merkezine 9 km uzaklıktadır.

2010 yılında kaplıca işletilmeye başlanmıştır.

Kaplıca suyunun sıcaklığı 37 derecedir. Türkiye’de kükürt oranı en yüksek kaplıca suyudur. Bu özelliği nedeniyle, dünya üzerinde sadece Hindistan ve Türkiye’de buradaki suda kükürt oranı bu derece yüksektir.

Antakya Kumlu Green Hamamat Kaplıcaları
 

Kükürt vücut hücrelerinin faaliyetlerinin hızlandırır. Böylece, vücut zindelik kazanır.

Hekim kontrolünde banyo uygulamaları şeklinde, romatizmal hastalıkların tedavisinde, kas iskelet ve ortopedik ve nörolojik hastalıkların rehabilitasyonunda, içme uygulamaları şeklinde osteoporozda tamamlayıcı tedavi unsuru olarak kullanılabilir.

Burada 84 odalı büyük bir otel var. Otelde biri bayan ve diğeri karma olmak üzere 2 havuz vardır. Ayrıca 2 tane yazlık havuz bulunur.

Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.

Kırıkhan gezi ve tanıtım yazı için.

Reyhanlı gezi ve tanıtım yazısı için.

Antakya Payas

Antakya Payas
 

Antakya Payas: İskenderun-Adana otobanı ile Toprakkale otoyolu, ilçenin doğusundan geçer. İlçe il merkezine 82 km uzaklıktadır. Payas-Dörtyol arası 10 km dir.

Antakya Payas
 

TARİHİ:

Anadolu’yu Suriye ve Ortadoğu’ya bağlayan yol güzergahı üzerinde olması nedeniyle tarih boyunca stratejik önemini korumuş, önemli bir yerleşim yeri olmuştur.

Payas’ın ortaçağdaki adı “Baias” tır. Daha sonra “Bayyas, Bayas” kullanılmış ve son olarak Payas ismini almıştır. 622 yılında, dönemin iki büyük gücü Bizans imparatoru Herakleios ile İran Kralı II. Hüsrev savaş Payas bölgesinde savaşmışlardır.

Daha sonra Haçlı orduları görülür. Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır seferinde bölge Osmanlı topraklarına katılmıştır. Payas limanı, Osmanlının bütün doğu seferlerinde lojistik ikmal yeri olarak kullanılmıştır.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Payas hakkında şunları yazar “Payas’ın 17’nci yüzyıldaki nüfusu 8 bin civarındadır. Bölgenin dikkati çeken ürünleri turunç, üzüm ve incirdir. Yol üstündeki kervansaraylardan en önemlisi olarak Payas kervansarayını göstermiştir.

“Tüm bunlar, Payas yöresinin 17’nci yüzyılda oldukça önemli olduğunu gösterir. Payas, I. Dünya savaşında kısa süre Fransız işgaline uğrar, 1939 yılında Hatay’ın Anavatan’a katılmasıyla Payas’da Hatay’a bağlanmıştır.

İlçe, 1970’li yıllarda İskenderun Demir Çelik Fabrikası tesislerinin kurulmasıyla bir anda büyümüş ve nüfusu artmıştır. 2012 yılında bucak iken ilçe olur.

Antakya Payas
 

GENEL:

İlçe merkezi, Akdeniz kıyısında düz bir alanda kuruludur. İlçe topraklarının doğusunda Amanos dağları, güneyinde İskenderun ve batısında Akdeniz vardır. İlçenin rakımı 19 metredir.

İlçenin en önemli akarsuları: Kozludere ve Payas çayıdır. İlçe sınırlarındaki en büyük ekonomik etkinlik: İskenderun Demir ve Çelik Fabrikasının kurulu olmasıdır. Kıyı kesimlerinde ise balıkçılık etkindir.

ATATÜRK VE PAYAS:

1938 yılında sağlık sorunları had safhada olmasına rağmen, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, Hatay sorununa verdiği önem nedeniyle Dörtyol ilçesine gelmiş, Hatay meselesine ilişkin istihbarat çalışmalarını, bizzat Payas kalesinde hazırlanan odasından takip etmiştir.

Hatay ve çevresi, Atatürk’ün ölümünün hemen ardından 1939 yılında Anavatan’a katılmıştır.

Antakya Payas Sahili ve Piknik alanları
 

 

PAYAS SAHİLİ VE PİKNİK ALANLARI:

Payas sahili, plajı ve piknik alanları yeni düzenlenmiştir. Kıyı boyunca mesire yerleri açılmıştır. Kullanılamayacak durumda olan plajlar tekrar halka açılmıştır. Ayrıca 4 kilometrelik bir sahil boyu yürüyüş yolu yapılmıştır. Payas kıyılarında dip akıntısı olması nedeniyle, bol balık çeşidi bulunur.

Antakya Payas Sahili
 

Payas kıyılarında: Lagos, Jumbo karides, orfoz, akya, kaya balığı, fener balığı, dil balığı, gümüş balığı, çipura, lüfer, kalkan, palamut, mezgit, kefal, levrek, istavrit ve mezgit gibi balıkların hepsi tutulur. Payas kıyılarında “dalış” da yapılabilir. Şöyle ki kıyıdan 30 metre açıkta dalış yapılmaktadır. Burada deniz derinliği 60 metreyi bulur.

Antakya Payas
 

GEZİLECEK YERLER:

 

10 YIL ANITI:

Hatay’ın Anavatan’a katıldığı 1939 yılına kadar, Payas ve Payas çayı bir sınır şehridir. 1933 yılında, Cumhuriyetin 10’ncu yılında, Payas halkı sınıra yakın bir alanda şenlikler düzenleyerek 10’ncu yıl Anıtı açılışını yapmıştır.

Buradaki anıt, ülkemizde açılan ilk 10. Yıl anıtı olarak önem kazanmaktadır. Anıt, Kervansaray ve Payas kalesinin karşısında, atıl ve harap bir vaziyette iken, bir özel işletme tarafından onarılmıştır. Kaymakamlık binasının karşısında, bir restoranın bahçesindedir.

Antakya Payas Cin Kulesi
 

CİN KULESİ:

Osmanlılar, bölgeye hakim olduktan sonra, 1568 yılında Payas bölgesinde bir tersane ve liman kurulmasına karar verirler. Açık denizden gelebilecek saldırılardan tersane ve limanın korunması için; Payas sahilinde, İstanbul’daki Kız Kulesi tarzında bir kule yaptırmaya ve içine yeteri kadar top ve sipahi askeri koymaya karar verirler.

Bunun üzerine, 1577 yılında Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ile deniz kıyısı arasındaki hakim bir tepeye Cin kulesi yaptırılır.

Kule, Sokullu Külliyesine 650 metre uzaklıktadır. Kesme taştan, kare planlı yapılmıştır. Kule, saldırılara karşı gözetleme kulesi olarak yapılmış ve kullanılmıştır.

17’nci yüzyılda Payas yöresini gören Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde şöyle yazar “İskele kulesi yuvarlık ve sağlam bir kule olup, üzerinde kale koruyucuları gece gündüz gözcülük ederler, çünkü gümrük buradadır.”

Peki isim niye Cin kulesi; Cin kelimesinin Cenevizlilerden, burada daha önce kale yapan Cenevizlilerden geldiği düşünülmektedir.

TERSHANE:

Osmanlılar, Doğu Akdeniz’deki en büyük tersaneyi, Payas’da yaparlar. 1568 yılında yapımına başlanan tersane, Cin kule ile iskele arasında yapılmıştır. Bugün tersane yoktur, herhangi bir kalıntısı da bulunmamaktadır.

Antakya Payas Kalesi
 

PAYAS KALESİ:

Külliyenin batı kısmında kıyıdan 700 metre uzaklıktadır. Külliyeye oldukça yakındır. Payas kalesi, yörenin en değerli sanat yapısıdır. Sokullu Mehmet Paşa külliyesinin güneyinde, Osmanlılar bölgeyi ele geçirince Haçlı seferleri sırasında Cenevizlilerden kalma temel kalıntıları üzerine yeni bir kale yaparlar.

Payas, haçlılar döneminde Kudüs’e giden “mukaddes yol” üzerinde menzil yeri olarak kullanılıyordu. 1567-1571 yılları arasında yapılan kale ve hendeğine, 1568-1574 yılları arasında külliye (cami, hamam, imaret) eklenmiştir.

Sekiz kulesi bulunan mevcut kalenin çevresinde, büyük bir su hendeği bulunur. Kalenin ortasında avlu ve bu avlunun çevresinde ise alt katlarda depo ve koğuşlar vardır.

Antakya Payas Kalesi
 

Üst katlarda ise, merdivenle çıkılan kule ve burçlar bulunur. Avlu ortasında bir mescit ve kışla vardır. Vatan Şairi Namık Kemal, Kıbrıs’a sürgüne gönderildiğinde bir süre bu kalede kalmıştır.

Payas kalesi, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından da, bölgeye yaptığı ziyaretlerde bir çalışma mekanı olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında kale, karakol ve hapishane olarak kullanılmıştır.

 

PAYAS KALE CAMİİ

Kara Cami Mahallesindedir.

Payas Kalesinin merkezine yakın bir yerde, doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen bir alan üzerine kuruludur. Kesme taşlardan yapılmıştır. Kırma çatıyla örtülüdür. Caminin yekpare mekanı: iki yandaki gömme ayaklar üzerine oturan bir kemerle ikiye bölünmüştür.

Caminin doğusunda, doğu duvarı yıkılmış bir bölüm daha bulunmaktadır. Eserin kıble cephesi biri harime, diğeri batıdaki bölüme açılan iki pencere tarafından şekillendirilmiştir. Batı cephesi her bir sahına açılan birer pencere ile hareketlendirilmiştir.

Kuzey cephede harim girişi ve doğu bölüme açılan muhtemelen pencere olan bir açıklık bulunmaktadır. Harim ve doğudaki bölüm içeriden bir kapı ve pencere ile bağlantılıdır.

Girişinle aynı eksende bulunan mihrap bloğu, üç yandan tuğla sıralarından oluşan silme ile belirlenmiş olup, bunun içine yerleştirilen, yarım silindirik niş ve sivri kemerli kavsara dıştan bursa kemerli bir çerçeve ile sınırlanır.

Kalenin 1567 yılında temelden itibaren yenilendiği ve Sokullu Külliyesinin bu tarihte faaliyette bulunmadığı düşünülürse, burada çalışanların ve kale görevlilerinin cuma namazlarını kılmalarına imkan sağlamak için, bu küçük camiye minber konduğu düşünülür. Nitekim külliye tamamlandıktan sonra Payas’ta sadece Sokullu Camiinde cuma namazı kılınmıştır.

 

Antakya Payas Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi
 

SOKULLU MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ:

İskenderun-Adana otoyolu üzerinde Payas ilçesindedir. Şehir merkezinden 1 km uzaklıkta, Karacami mahallesinde, denizden 700 metre içeride, düz arazide ve kalenin bitişiğindedir.

Yapı: 1574 yılında, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar başı Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Bu nadide esere, Mimar Sinan’ın mimarlık birikimlerini yansıtması açısından çok önem verilir.

Antakya Payas Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi
 

İstanbul-Halep- Hicaz yolu üzerinde, Hac ve İpekyolu kervan yollarının kesiştiği yerde bulunan külliye, bir menzil külliyesi olarak yapılmıştır.

Külliyede: hamam, hangah (tasavvuf eğitimi verilen dershaneler) kervansaray, medrese, cami, sıbyan mektebi, arasta (çarşı), tabhane (misafirhane) ve imarethaneden oluşur.  

Genelde taş ağırlıklı malzemeyle yapılan külliyede, yer yer Suriye etkili çift renkli taş kullanılmıştır.

Antakya Payas Sokullu Mehmet Paşa Kervansarayı
 

Kervansaray:

Külliyenin en önemli yapı gurubu Kervansaraydır. Çünkü Türkiye’nin en büyük kervansarayıdır. “U” şeklindeki kervansaray, yolcuların toplu olarak dinlendikleri bir yerdir. Kervansarayın geniş bir avlusu vardır ve bu avlunun çevresinde, kubbeli odalar bulunur. Bu geniş avlu: hac kafileleri ve ticaret kervanları geldiğinde şenlenirdi.

Antakya Payas Sarı Selim Camii
 

Sarı Selim Camii:

Cami, yapıldığı tarihten bu yana ibadete açık olmasıyla ünlüdür. Caminin ön revakları: yakın bir geçmişte beton, taş ve demir kullanılmak suretiyle aslına uygun olarak onarılmıştır.

Antakya Payas Sarı Selim Camii
 

Caminin planı, ters “T” planlıdır. Mimari plandaki bu zamandan geriye dönüş, Mimar Sinan’ın genelde eskiyi tamamen terk etmeme düşüncesine uygundur.

Hangah (tasavvuf eğitimi verilen dershaneler:

Cami avlusunda, 18 hücreden meydana gelen hangah bulunur. Hangahın odacıkları, avlunun doğu, batı ve kuzey duvarları boyunca sıralanır. Hücrelerin hepsi, birer kapı ve pencere ile avluya açılır. Hepsinin içinde dolap nişleri ve ocaklar bulunur.

Bu bölümler, daha sonraki tarihlerde medrese olarak kullanılmıştır. Medreselerin kapatılmasına kadar burada eğitim sürdürülmüştür.

Antakya Payas Arasta
 

Arasta:

Külliyenin merkezindedir. Burada 48 dükkan vardır. Kuzey ve güneye açılan kapılarıyla, İpek yolu ve hac yolunun tam üstünde olacak şekilde inşa edilmiştir. Yani Arastanın içinden eski tarihi yol geçmektedir ve her iki yöne açılan büyük kapılar vardır.

Doğu duvarındaki bir taç kapı ile Kervansaraya, batı kısmındaki büyükçe bir kapı ile külliyenin yanındaki kalenin kapısına doğru açılır.

Batı kısmındaki kapılardan biri cami avlusuna açılır diğer kapı ise erkekler hamamına açılır. Arasta, dönemin en işlek kervan ve hac yolu üzerinde bulunduğu için, yapıldıktan sonra birkaç yüzyıl boyunca canlı bir ticaret hayatına şahit olmuştur.

Ancak arasta, ticaret yollarında buharlı gemilerin kullanılmaya başlanması ve Çukurova bölgesinde eşkıyalık faaliyetlerinin artması sonucu, önemini kaybetmiştir.

Antakya Payas Arasta
 

Arastanın ortasında yüksekçe bir kubbe bulunuyor. Bu kubbe, her biri ahilik teşkilatına bağlı esnafın, sabah namazından sonra altında toplanıp beraberce dua ettikleri dua kubbesidir.

Antakya Payas Arasta
 

Arasta içinden geçen kervan ve haç yolu, güney kapısından çıktıktan sonra, Payas çayına varır. Bu çay üzerinde beş gözlü, kemerli bir köprü yapılmıştır. Bu köprüye “İpek yolu köprüsü” denir. Köprü günümüze üç gözlü ve harap bir şekilde ulaşmıştır.

Tabhaneler:

Kervansarayda, Arasta duvarına bitişik kendi özel avlusuna açılan odalardan oluşan bölüme “Tabhane” denir.

Burası özel kullanım için tasarlanmış dinlenme odalarıdır. Bu odalar su sistemine dahildir.

Muhtemelen hatırı sayılır yolculara ve ailesiyle birlikte seyahat edenlere tahsis ediliyordu.

İmarethane:

Kervansarayın güney kısmındadır. Burada yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtılıyordu. İmarethane: kiler, fırın, yemek yeme bölümü ve mutfaktan oluşur. İmarethanenin doğu kısmındaki kapıdan, avluya ve oradan da mahalleye geçilir.

Böylece, imarethanenin halk tarafından kolayca kullanılması sağlanmıştır. İmarethanenin mutfaklarında, yüzyıllar boyunca öğrenciler ve ihtiyaç sahipleri için kazanlarda yemek yapılmıştır.

Antakya Payas Çifte Hamam
 

Çifte Hamam:

Arastanın batıya bakan cephesindeki kapı, erkekler hamamına açılır. Kadınlar kısmına ise, dış taraftaki bir kapıdan girilir. Kadınlar hamamına giriş kapısı, günümüzde kapalıdır. Çifte hamam, klasik Osmanlı hamam mimarisi özelliklerine sahiptir.

Erkekler hamamı üç kısımdan oluşur. Soğukluk denen birinci kısmın ortasında, bir şadırvan bulunur. Bu kısmın çevresi ise soyunma odaları ile çevrilidir.

Buradan dar bir koridor ile ılıklık kısmına geçilir. Buradan da yine dar bir koridor ile cehennemlik denen sıcaklık bölümüne geçilir.

Bu kısımlarda göbek taşları bulunur. Ilıklık kısmında, sütunlara kabartma tekniğiyle işlenmiş “çift otağı arasındaki hilal” figürü, Osmanlı imparatorluğunun cihan mühürü niteliğindedir. Hamam, Cumhuriyet döneminde de kullanılmıştır.

PAYAS İSKELESİ VE TERSANESİ:

Payas iskelesi: Buharlı gemilerin kullanılmaya başlandığı döneme kadar, Sürre Alaylarının ve Hicaz’a giden hacıların kullandığı güzergahtadır. Bu iskele: deniz ticareti ve askeri güç açısından bölgeye stratejik önem kazandırmıştır.

SİNCAN YAYLASI:

Sincan yaylası, ilçe merkezine 15 km uzaklıktadır.

Antakya Payas Sincan Yaylası Damlataş Mağarası
 

Damlataş Mağarası:

Amanos dağlarında, deniz seviyesinden 542 metre yüksekliktedir. ilçe merkezine uzaklığı 15 km dir. Mağaranın uzunluğu 95 metredir. 2004 yılında keşfedilmiştir.

Mağaranın yanına çıkmak için 200 basamak merdiven tırmanmak gerekiyor. İçinde sarkıt ve dikitler bulunan mağaranın muhtemelen 120 milyon yıllık olduğu tahmin ediliyor.

Antakya Payas Şifalı Meryem Ana Suyu

Şifalı Meryem Ana Suyu:

Burada bulunan suyu, yöre halkı şifalı olarak kabul etmektedir. Suyun bulunduğu alanda, bir kilise kalıntısı bulunuyor.

Söylentiye göre: Meryem Ana, pınarın bulunduğu yerde konaklamış ve vaftiz yapmıştır. Bu yüzden, burası, uzun yıllar Hıristiyanlar tarafından kutsal kabul edilerek ziyaret edilmiştir.

Antakya Payas Hünkar Zeytin Ağacı
 

HÜNKAR ZEYTİN AĞACI:

1516 yılında Payas Osmanlı topraklarına katıldığında yörede zengin zeytin bahçeleri bulunduğu bilinmektedir. Külliye yapılırken, külliye bölgesinde bulunan 15 dönümlük zeytin bahçesindeki ağaçlar kesilmiş, en yaşlı zeytin ağacı, II. Selim Camisi avlusu ortasında kalmıştır.

Bu ağaç, dönemin Padişahı II. Selim’in buyruğu ile; İslamiyet’in kutsallığı, bereketi, uğuru, erdemi ve barışın simgesi olarak kesilmemiş, olduğu yerde bırakılmıştır. Bu yüzden, ağaca “Hünkar Zeytini” ismi verilmiştir.

Cami avlusu ortasında kalan bu ağaç, dünyanın meyve veren en yaşlı zeytin ağacıdır. Ağacın boyu 10 metre, genişliği 8 metre ve gövde çapı 1 metredir. Yıllık 300 kilo civarında meyve vermektedir. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından 1976 yılında “Anıt Ağaç” olarak tescillenmiştir.

Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.

İskenderun gezi ve tanıtım yazısı için.