İçel Aydıncık

İçel Aydıncık


Akdeniz kıyısında, şirin bir ilçedir. Burada özellikle, ilçe merkezindeki dört ayak anıt mezarını mutlaka görmenizi öneriyorum.

İçel Aydıncık

ULAŞIM

Aydıncık, bağlı bulunduğu il merkezi olan Mersin’e 170 km. uzaklıktadır. Aydıncık-Bozyazı arasındaki uzaklık: 38 km. Aydıncık-Silifke arasındaki uzaklık: 140 km. Aydıncık-Antalya arasındaki uzaklık: 325 km.

İçel Aydıncık

TARİH

Burası, antik dönemlerde, Kıbrıs adasına yakın konumdaki bir liman kenti olması nedeniyle önem kazanmıştır. Kelenderis olarak isimlendirilen yerleşimin, ilk olarak, denizcilikte ve ticarette çok ilerlemiş Fenikelilerden Sandakos tarafından 3000 yıl önce kurulduğu düşünülmektedir.

Daha sonraki dönemlerde ise: Persler, Selefkoslar, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.
İlçe merkezi ve çevresinde yapılan araştırmalarda bulunan kalıntılar arasında. Sefefkoslar dönemine ait seramik parçaları, Roma dönemine ait tiyatro ve anıt mezar yapıları, Bizanslılar dönemine ait ise, yine seramik parçaları, staterler bulunmuştur.
Aydıncık: 1915 yılında ilçe statüsü kazanır. 1987 yılında ise, Gülnar ilçesinden ayrılarak, müstakil ilçe olur.

İçel Aydıncık

GENEL

İlçe merkezi: kıyıda Toros dağlarının denize paralel uzanan bir kolunun yamacında kurulmuştur. Yani, bir anlamda, dağlar ile deniz arasında sıkışmıştır ve bu nedenle, arazi yapısı son derece dağlık ve engebelidir. İlçenin kıyı kesimindeki tepeler, en yüksek noktalara doğru zirve yaparlar.
İlçe merkezinde, tarıma elverişli alanlar: kıyı kesimindeki 3-5 km. lik şerittedir. İlçenin kıyı uzunluğu ise, 38 km. dir. Yerleşim yerinin, kıyı uzunluğu ise, 9 km. dir.
Yörede: Akdeniz iklimi egemendir.
Yöredeki insanların başlıca geçim kaynağı: tarım ve hayvancılık üzerine kuruludur. Özellikle, yörede, seracılık geçmişi, uzun yıllara dayanmaktadır. Bu seraların büyük bölümünde, domates, salatalık ve patlıcan üretimi yapılmaktadır.
Denizdeki, Gemidurağı ve Yelkenliada arasındaki bölge: Akdeniz foklarının yaşama alanı bulunan mağaralarla doludur.
Aydıncık ilçesinin, Akdeniz kıyısında 4 ada bulunmaktadır. Yılanlıada: bu dört adadan, en uzakta olanıdır. Bu ada ve çevresinde: sualtı dalışları yapılmaktadır. Çünkü: deniz altında, bir kısım batıklar tespit edilmiştir. Bu nedenle, Yılanlıada, 1’nci derece Sit alanı olarak seçilmiştir.

KONAKLAMA

Aydıncık Öğretmenevi Merkez Mah. Atatürk Caddesi.No.127 324-8413267

İçel Aydıncık

GEZİLECEK YERLER

Kelenderis denilen bölgede bulunan seramik vazolar: Doğu Akdeniz bölgesinde ele geçirilen ilk eserler olmaları açısından önem kazanmaktadırlar. Leythos denilen bu seramik vazolar: beyaz zeminli-siyah figürlü Haimon gurubu ve figürsüz-siyah gövdeliler olmak üzere, ikiye ayrılırlar.

İçel Aydıncık Büyükalan Plajı-Soğuksu Mevkii

BÜYÜKALAN PLAJI-SOĞUKSU MEVKİ

Aydıncık yöresinde denize girmek isterseniz, ilçe merkezinde 7 adet plajı kullanabilirsiniz. Akdeniz sahilinin en temiz denizi ve kumsalını burada bulabilirsiniz. Özellikle: Yenikaş köyünde bulunan Soğuksu denilen derenin denize döküldüğü boğazdaki Büyükalan Plajı, yaz aylarında ilgi çekmektedir. Çünkü, burada, denizin suyu soğuktur.
Burası aynı zamanda, antik kalıntılar ile de öne çıkmaktadır. Çünkü, burada birçok kalıntı göze çarpmaktadır ve bunlar nedeniyle, buranın Arsinoe limanı olduğu düşünülmektedir.

İçel Aydıncık Dört Ayak-Anıt Mezar

DÖRT AYAK- ANIT MEZAR

İlçe merkezinde, ilçenin en ilgi çeken antik yapısı: büyük kesme kireç taşlarından, harç kullanılmadan yapılmış ve halk arasında “Dört ayak” olarak isimlendirilen, anıt mezardır. Oldukça iyi korunarak, günümüz ulaşmıştır. 8 metre yüksekliktedir.
Piramidal çatılı bu anıt mezarın, MS. 2 veya 3’ncü yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Kaptan Chelindreh: liman haritasında, Cenotaph yani ölüp de başka bir yere gömülmüş olan bir kişi anısına yaptırılan boş bir mezar yeri olarak burayı belirlemiştir.

SU KEMERLERİ

Aydıncık-Gülnar yolu üzerinde, 15’nci kilometrede, orman içindeki kaynaktan, şehre su getirmeye yarayan su kemerleri görülmektedir.

KELENDERİS ANTİK KENTİ

Şehrin, kim tarafından ve ne zaman kurulduğu belli değildir. Ancak, kazılarda ele geçirilen kalıntıların en eskisi, MÖ.8’nci yüzyıl sonlarına tarihlenmektedir. En son yerleşme katı ise, MÖ.6’ncı yüzyıla tarihlenen, zemin mozaiğidir. Şehrin, tarihi süreç içinde, ismine ilk olarak, MÖ.5’nci yüzyıla tarihlenen sikkelerde rastlanmaktadır.

Akdeniz’in doğu bölgesinin ve batısının ve Kıbrıs adasının deniz yolu üzerinde bulunması, şehrin, tarihi süreç içindeki önemini arttırmıştır. Batı Anadolu ve yakın adalardan, buraya gelen İonyalılar, buraya, ticarete yönelik ilişkileri güçlendirecek iskeleler kurarlar.

MÖ.5 ve 4’ncü yüzyıllara gelindiğinde ise: Atinalılar öncülüğünde, Perslere karşı kurulan Attik-Delos deniz birliğinin doğudaki üyesi: Kalenderisliler olur.

Yine aynı dönemlerde: şehirde yaşayanların, batı dünyası ile yakın ilişkiler kurarlarken, doğu kültüründen de kopmadıklarına ait zengin mezar buluntuları ortaya çıkarılır.

Ancak: MÖ.1’nci yüzyıla gelindiğinde, bölgeyi etkileyen korsanlar, burayı da tehdit etmeye başlarlar. Korsan baskınları sonucu, şehirdekiler çok zorluklar yaşarlar. Romalıların bölgedeki korsanları etkisiz hale getirmeleri sonucu, şehir, yine eski ihtişamlı günlerine geri döner. Takip eden dönemde ise, şehirde: Bizans ve daha sonra Selçuklu ve Osmanlı egemenlikleri görülür.

Romalı 2 vali: Pison ve Sentinus: MS.9’ncu yüzyılda, burada, kalede savaşmışlardır. Ünlü Osmanlı denizcisi Piri Reis: 1521 yılı tarihli haritasında: Kalenderis koyundaki burnun üzerinde bir kale göstermektedir ki, burası olduğu aşikardır. Cem Sultan: Rodos adasına, buradan hareket etmiştir.

İstanbul-Konya üzerinden Kıbrıs adası ile ticaret bağlantısının bulunduğu yol üzerinde, önemli bir Osmanlı limanı olarak görev yapmıştır.

Ancak: zamanla Mersin limanının ortaya çıkmasıyla, bu şehrin, önemi azalmıştır.

Evet, günümüzde, burayı ziyaret ederseniz görebilecekleriniz şunlardır:

Liman Hamamı

Şehirde, ayakta kalabilmiş en önemli antik dönem yapılarının başında gelmektedir. Hemen liman girişindedir. Yapının, 3 ana mekanı, günümüze sağlam olarak ulaşmıştır. En göze batan özelliği, 6’ncı yüzyılda yapıldığı düşünülen taban mozaiğidir. Bu mozaiği mutlaka görmelisiniz.

1992 yılında bulunan bu mozaik: 7×3 metre boyutlarında, 21 m. Karedir. Bu mozaikte, Kelenderis şehrinin, MS.5’nci yüzyıldaki panoramik görüntüsü görülmektedir. Bu manzarada, iki yelkenlinin bulunduğu liman da betimlenmiştir.

Yapının duvarlarının inşaatında, moloz taşlar kullanılmıştır. Dış yüzey sıvasızdır. İç yüzey ise, yer yer tuğla kaplamalıdır ve bunun üzerinde sıva görülür. Bazı bölümler ise, mermer plakalar ile kaplanmıştır. 1962 yılında, Antalya-Mersin karayolu yapılırken, bu hamam yapısının bir kısmı yıkılmıştır.

Tiyatro

Buranın: aynı zamanda, yöresel bir meclis binası olduğu düşünülmekte olup, henüz ayrıntılı kazı çalışmaları yapılmamıştır. Yani, toprakla kaplıdır. Tiyatro olduğunun kanıtı: moloz taşlarla örülen sırt duvarının oluşturduğu yarım daire biçimindeki kavistir.

Nekropol Alanı

Burada, çok çeşitli mezar kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bu nedenle, yani farklı mezar tiplerinin bulunması nedeniyle, şehir, diğer antik dönem şehirlerinden farklılık kazanmaktadır.
Bu mezar tipleri arasında en ilgi çekeni: beşik tonozlu mezarlar, çukur mezarlar, yer altı oda mezarları, dört ayak tipi mezarlar, lahitler, mezar taşlarıdır. Ancak, tüm bu mezar yapılarına rağmen, bir zamanlar, özellikle Helenistik dönemde, ölülerin yakılıp, küllerinin muhafaza edildiği bir tür uygulamanın da varlığı ortaya çıkarılmıştır.
İlçe merkezinde, Antalya-Mersin karayolunun hemen kıyısında, Jandarma Karakolu yakınlarında ve Karaseki caddesinde, tonozlu mezar örnekleri görülebilmektedir.

SUSANLIK KALESİ

İlçe merkezine 3 km. uzaklıkta, Denizciler Mahallesindedir.
Burada, özellikle Roma dönemine ait yapı kalıntıları görülmektedir. Ancak, Geç Hitit, Roma ve Bizans dönemlerinde burada yerleşim bulunduğu anlaşılmıştır.
Antik bölgenin, batısında: en yüksek noktada: gözetleme kulesi vardır.

Kale surları ise, yay şeklinde, tepeyi çevirmektedir. Doğu yönünde, üst örtüsü tamamen yok olmuş bir şapel kalıntısı görülmektedir. Kuzeyde ise, yine iki yapı görülür ancak bunların mahiyeti anlaşılamamıştır.

Tam ortada ise, taşa oyulmuş oyuklar ve taş merdiven görülüyor.
Yörede yapılan yüzey araştırmalarında: devetüyü renginde, boyasız kalın ve ince çizgilerle bezenmiş ya da kabartmalarla süslenmiş seramik örnekleri görülür. Ayrıca, cam eşya örnekleri de ele geçirilmiştir.

İçel Aydıncık Gilindire Mağarası-Aynalı Göl

GİLİNDİRE MAĞARASI- AYNALI GÖL

Burası, ilçe merkezinin doğusunda, Gemi Durağı mevkiindedir.
Mağara, 2000 yılında, yöredeki çobanlar tarafından bulunmuştur. Buraya ulaşmak için, deniz yolu kullanmak gerekir. Yani, limandan, balıkçı teknesiyle, yaklaşık 1 saatlik bir yolculuk yapmak gereklidir. Mağara girişi, deniz seviyesinden 45 metre yüksekliktedir.

Uzunluğu 550 metre olan mağaranın içinde, her türden damlataşı bulunmaktadır. Genişliği yer yer 100 metre ve tavan yüksekliği 19 metreye kadar ulaşan ana galeri, dev boyutlu damlataşı yüzünden, çok sayıda salon ve odaya ayrılmıştır.

Mağaranın sonunda ise, genişliği: 20-30 metre, uzunluğu ise, 150 metre ve tavan yüksekliği: 35-40 metre ve derinliği: 5-47 metreye ulaşan büyük bir göl bulunmaktadır. Gölün kıyısında, sarkıt ve dikitler görülür. Göl, deniz ile aynı seviyededir.

Deniz seviyesinden 47 metre daha derin olan ve denizden yatay olarak 250 metre uzakta olan gölün, ilk bölümleri acı su ve sonraki derin bölümlerinde ise tuzlu su bulunur. Mağaranın ağzı dar ve basıktır ve dışarıyla hava alışveriş yoktur ve bu nedenle, mağaranın içindeki hava yaz ve kış değişmemekte ve sıcak ve nemlidir. Ancak, girişten itibaren sıcaklık azalmakta, nem artmaktadır.

Son zamanlarda, buraya kara yolu ulaşımı için çalışmalar yapılmaktadır. Aydıncık-Silifke kara yolunda, 10’ncu km. den sapınca, 3 km. daha gidildiğinde, bu mağaraya ulaşım hedeflenmektedir. Işıklandırma çalışmaları da düşünülen mağara için, duyduğuma göre, gerekli ödenekler gelmemiş ve bu yüzden, henüz tam olarak turizme açılamamıştır.

Bozyazı tanıtımı.

Silifke tanıtımı.

Mersin tanıtımı.

 

Antalya Doğu Garajı Attaleia

Antalya Doğu Garajı Attaleia

Sanırım birçok Antalyalı uzun yıllar şehrin en iyi bilinen yeri olan “Doğu Garajı” mevkiindeki açılan büyük temel çukurunun yine uzun zamandır aynı şekilde kalması ve burada antik döneme ait bir kısım kalıntılar bulunduğunu bir şekilde öğrenmişlerdir. İşte, bunu merak edenler için, ayrıntılı bilgiler aşağıdadır:

1980-1999 yılları arasında bu çevrede ortaya çıkarılan 82 antik mezar ve çok sayıda eser: Büyükşehir’in AVM projesinin Attaleia Nekropol alanı içinde olduğunu ortaya koymuştu. Antalya Koruma Kurulu da, 1992 yılında Nekropol alanındaki yeni yapılarda vize alma aşamasında, Antalya Müze Müdürlüğünün görüşünün alınmasını zorunlu tutmuştu.

Antalya Doğu Garajı Attaleia; Ama nekropolü Sit ilan etmemişti. Büyükşehir, imar planında park olan 8000 metre karelik (1976 yılından bu yana kullanılan Halk Pazarı) nekropol alanı ile kuzeyindeki 13 dönümlük ticari alanı (Eski Doğu Garajı) birleştirerek, inşaat iznini 50 bin metre yaptı. Bu alanda yapılacak AVM için Mimarlar Odası koordinasyonunda 2005 yılında yapılan yarışmada, Ömer Ozan Erkal’ın projesi birinci seçildi.

Ancak ne plan tadilatlarında ne de yarışma bilgi notlarında Antalya nekropolü hiç anılmadı. AVM projesi: halk pazarı bölümündeki nekropol üzerine yerleştirildi ve yarışma jürisi de bunu sorgulamadan kabul etti.

Bu durumları izleyen yerel basın organı “Son Nokta Dergisi” bu sarada “Doğu Garajı Sit Alanı Olmalı” kampanyası başlattı. Çünkü 1999 yılına ait kazı raporunda Müzenin Büyükşehir ve Koruma Kurulunu “buranın Attaleia mezarlığı” olduğu konusunda uyardığı öğrenilmişti.

Burada yapılacak bir kazı ile, binlerce yıllık mezarlar ortaya çıkarılacaktı. Ancak “Sit” uyarısını dikkate almayan Büyükşehir yap-işlet-devret yöntemiyle 2007 yılında açtığı AVM ihalesini bir firmaya verdi ve firma 2 Mart 2008 günü Antalya Nekropolünde iş makinalarıyla temel kazısına başladı.

Antalya Doğu Garajı Attaleia; Bu temel kazısının üçüncü gününde; iş makinalarından birinin tekeri derin bir mezar odasına düştü. Aynı anda bazı yerlerde dört metreye varan mezarları dahi kazıyan iş makinaları, nekropolü yok edemeyince firma ve Büyükşehir, parçalanmış mezarların üzerini toprakla kapattıktan sonra Müzeye haber vermişler. Nekropolün üçte ikilik bölümünde, mezarların üzerindeki kepçe izleri ve bir mezar odasının 3 metre derinlikteki taş basamaklarının iş makinası ile parçalanmış görüntüsü bu iddiaları kanıtlamaktadır.

Bu gelişmeler üzerine, 1992 yılında subasman vizesi ile yetinen Koruma Kurulu, bu kez nekropol alanını potansiyel Sit ilan etmiş ve AVM projesinin 8000 metre karelik bölümünü durdurmuştur. Aynı kurul, AVM projesinin 13 bin metre karelik bölümünde inşaata izin vermiştir. Oysa Koruma Kanunu: 1. derece Sit alanı statüsü kazanan Antalya nekropol alanı ve çevresindeki tüm planları iptal etmektedir.

Evet tüm bu olayların ardından 1.5 yıllık inceleme sonunda burada Attaleia antik kentinin nekropolünün bulunduğu kesin olarak anlaşılmıştır.

Bunun üzerine yapılan arkeolojik çalışmalarda elde edilen sonuçlar şunlardır

Antalya Doğu Garajı Attaleia: Attaleia olarak isimlendirilen şehrin günümüze kadar ulaşmış az sayıdaki kalıntısı: Kaleiçinde eski geleneksel Antalya evlerinin bulunduğu yerleşim yeri içindedir. Nekropolü çevreleyen alanda 1980-1990 yılları arasında bazı apartmanların temel hafriyatları sırasında yine mezarlara rastlanılmıştır. Bu nedenle, bu alanın Attaleia şehrinin nekropol alanı olduğu tahmin edilmektedir.

Evet, eski Doğu Garajı olarak isimlendirilen yerdeki temel çukurunda mezarlar: alanın batısındaki Cebesoy Caddesinin bulunduğu asfalt yol kotundan, ortalama 5 metre derinlikte bulunmuştur. 2010 yılı sonu itibarıyla burada 840 mezar ortaya çıkarılmıştır. Bu mezarlardan: 745 tanesi basit sandık tipi mezar, 51 tanesi khamosorion tipi mezar, 29 tanesi dromoslu oda mezar, 2 tanesi iki mekanlı oda mezar, biri lahit podyumu ve kapağı, 7 tanesi pişmiş toprak plakalarla yapılmış mezar, 5 tanesi kaya boşluklarına direkt olarak yapılan gömülerdir.

Nekropol alanında, bunun yanı sıra daha önceki yıllarda tespit edilmiş antik yollar, duvar kalıntıları ve kireç çukurları da planlar üzerine işlenmiştir.
Nekropol alanında bulunan mezarların tamamına yakını ana kayaya oyularak yapılmıştır. Mezarlar: MÖ.3’ncü yüzyıl ile MS.4’ncü yüzyıl arasına tarihlenir.

Basit Sandık Tipi Mezarlar

Nekropol’de sayı bakımından çoğunluğu bulunan sandık tipi mezarlardan 319 tanesinin kazısı yapılmıştır. Bu mezarlar: ana kayaya dikdörtgen ya da yaklaşık dikdörtgen biçimli tekne şeklinde oyularak yapılmıştır. İç duvarlarının kireç ve kum karışımı basit harçla sıvalı olduğu görülür.

Büyük çoğunluğunun üst kısımları, kazı çalışmaları sırasında iş makinalarının toprak hafriyatı sırasında tahrip edilmiştir. Az sayıdaki mezarda kapak taşları korunmuş olarak ele geçirilmiştir. Genelde, bu kapak taşları yan yana tek sıra halinde mezarın üzerine örtülmüştür.

Kazı çalışmalarında bu mezarların içine tekil gömü olduğu gibi birden fazla gömü de yapılmıştır. Bu sandık mezarlarda rastlanan en ilginç örnek: pişmiş toprak plaka-çatı kiremidi parçalarıyla üzeri kapatılmış bir bebek mezarıdır. Bu mezarda: zengin buluntular ele geçirilmiştir.

Bu buluntular yani figürinler: Mısır kökenli tanrıların, Attaleia şehrinde saygı gördüklerini göstermektedir. Yine buna yakın bir mezarda: mezar içine oturtulmuş küçük boyutlu yarım pithos içine hediyelerle gömülmüş bebek iskeleti ilginç örnekler arasındadır.

Khamasorion Tipi Mezarlar

Burada bu tip toplam 51 mezar bulunmuştur. Bunlar: ana kayanın yüzey seviyesinden belirli bir derinliğe kadar, düzgün dikdörtgen biçimde şekillendirildikten sonra, ölü yataklarının yanlara doğru genişletilerek oyulması suretiyle yapılmış mezarlardır.

Bu tip mezarlarda: genellikle ölü yatakları, mezarın iki uzun yanında veya “U” biçiminde, iki uzun yan ve bir dar yanında olacak şekilde, yanlara doğru oyularak oluşturulmuştur. Mezarlar içinde: hem ölü yataklarına hem de merkezdeki çukur içine olmak üzere, çok sayıda üst üste konulmuş iskeletler ortaya çıkarılmıştır.

Bu tip mezarların tamamının içi ve tabanı kireç-kum karışımı bir harç ile sıvalıdır. Bu tip mezarların birçoğunun döneminde soyulduğu tespit edilmiştir. Kalanların içinde ele geçirilen buluntular ise, genel olarak Roma dönemine tarihlenir. Ayrıca: bu tip mezarların bazılarının toplu mezar olarak kullanıldığı, onlarca iskeletin üst üste yığın halinde aynı anda ya da kısa aralıklarla mezara konulmuş olduğu görülmüştür.

Örneğin: bir mezarda toplam 157 kafatası belirlenmiş ve iskeletlerin üst üste ezilmiş olarak aynı doğrultuda yatırılmış olduğu görülmüştür. Bu iskeletler yığını, salgın hastalık veya doğal afet sonucu meydana gelmiş olabilecek toplu ölümler sonucunda gömü yapıldığını akla getirmektedir.

Kapaklı Mezarlar

Bazı mezarların üzeri Pamphylia tipi akroterli lahit kapakları ile kapatılmıştır. Bunlardan bir tane mezarın alınlığındaki yazıtta “Aquilius Bassus (bu mezarı henüz hayattayken kendisi için yaptırdı” yazılıdır. Buradaki bazı mezarların kapakları kırılmış çünkü döneminde soyulmuştur.

Alanda yapılan son çalışmalarda, Roma dönemine ait Pamfilya tipi lahit kapağıyla örtülmüş iki mezarlık gün ışığına çıkarıldı. Lahit kapağının üzerindeki oldukça yıpranmış yazılara göre, bir mezarın Pamfilya bölgesinin bilinen ilk senatörü Marcus Calpurnius Rufus’un mensubu olduğu Calpurnii ailesine ait olduğu tespit edildi.

Calpurnii ailesi, o dönemde Attaleia şehrinin en zengin ailesi olduğu belirtildi. Lahit kapaklarının vinçle dikkatli bir şekilde açılmasının ardından mezarların birinde iskelet çıkarken, diğerinin üzerinin çamurla kaplandığı görüldü.

Ana kayaya oyulmuş sekili-ölü yataklı Mezarlar

Nekropolde iki ve üç katlı, ranza biçiminde ölü yataklarına sahip mezarlara rastlanılmıştır. Alanda az sayıda ortaya çıkan bu tip mezarlar: yüzey seviyesinden aşağıya doğru ana kayaya kademeli olarak, üst üste oyulan klinelerle, ranza sistemi oluşturulmuş ve çoklu gömüye imkan verecek hale getirilmiştir.

Üç kademeli ölü yataklarındaki iskeletler dağınık halde bulunmuş, ikinci katta dağılmış kemiklerin yığın halinde bir araya toplandığı görülmüştür. Mezarda toplam 42 adet kafatası ve karışık iskelet parçaları tespit edilmiştir. Dağınık haldeki kemikler ve az sayıdaki buluntular, mezarın döneminde soyulduğunu ifade etmektedir.

Dromoslu oda mezarlar

Bu mezarların sayısı toplam 29 dur. Bu mezarlar, ana kayaya oyularak yapılmış, girişi basamaklı dromos biçiminde, dikdörtgen planlı oda mezarlardır. Dromoslu oda mezarların kapısı genellikle büyük ebatlı, kabaca düzeltilmiş bir monoblok taşla kapatılmıştır.

Kapıyı kapatan blok: iri moloz taşlar ve pişmiş toprak plakalarla desteklenmiştir. Mezar odalarının tabanı düz bir biçimde tıraşlanmış ve iskeletler bu taban üzerine mezar duvarına paralel doğrultuda yatırılmışdır.

Kremasyon Gömüler

Bunlar ana kaya doğal boşluklarına konulmuş pişmiş topraktan yapılmış kremasyon kaplarıdır. Bunlardan bazılarının içinde kemik parçaları yanında kemik spatula, koku şişesi, takılar ve kurşun pyxis gibi buluntular ortaya çıkarılmıştır.

Pişmiş Toprak Plakalarla yapılmış Mezarlar

Direkt olarak ana kaya üzerine yerleştirilmiş iskelet üstüne karşılıklı iki yandan üçgen çatı biçimi oluşturacak şekilde pişmiş toprak levhaların konularak kapatıldığı basit mezar örnekleri bulunmaktadır.

Dolgu toprak üzerine defin gerçekleştikten sonra, üzeri pişmiş toprak düz plaka parçaları konularak kapatılmıştır. Bu tip mezarlar Roma ve Geç Roma döneminde çokça tercih edilen mezar tipleridir.

SONUÇ

Attaleia nekropol alanında ortaya çıkan mezarlarda yapılan kazı çalışmalarında, bugüne kadar hakkında çok fazla bilgi sahibi olunmayan Attaleia şehri ile ilgili çok önemli arkeolojik bulgular ele geçirilmiştir. Antik kaynaklar, Attaleia şehrinin Bergama kralı II. Attalos tarafından MÖ.2’nci yüzyılda kurulduğunu belirtmektedirler.

Yani Attalos buraya gelmeden önce de burada bir yerleşim vardı.
Nekropol uzun bir zaman dilimi boyunca çok yoğun biçimde kullanılmıştır. Mezarlar içinde ele geçen buluntular MÖ.3. yüzyıl ile MS.4. yüzyıl arasındaki döneme tarihlenir. 700 yıl boyunca kesintisiz olarak kullanıldığı anlaşılan nekropol alanındaki bulgular, Attaleia antik şehrinin bugüne kadar bilinen tarihini 1. yüzyıl erkene çekmektedir.

Antik çağda: Akdeniz’in yoğun bir deniz ticareti güzergahı üzerinde bulunan ve bir liman şehri olan Attaleia, uzun süre Pamphylia Bölgesinin önemli şehirlerinden biri olmayı sürdürmüştür. Ancak şehre ait az sayıdaki kalıntı günümüze ulaşmıştır. Şehir, büyük oranda Osmanlı döneminde ve günümüz yerleşimi altında kaybolmuştur.

Bugüne kadar yapılan kazı ve sondaj çalışmaları arasında en geniş alanda yapılan kazı çalışması olması sayesinde, nekropole ait büyük bir bölüm ortaya çıkarılmıştır. Buradaki buluntular: Attaleia şehrinin sosyal, kültürel, ekonomik yapısı hakkında çok önemli ipuçları vermiş ve vermektedir.

Peki ya inşaat? Son yapılan çalışmalara göre burada nekropol alanı korunarak “Kent Müzesi” yapılacak ve tasarım Antalya’nın tarihsel geçmişine ait izler ile geleceği arasında köprü oluşturacak şekilde kurgulanacaktır.

1.Derece Sit alanı kapsamına alınan nekropol alanı, dış etkenlerden korunması için yarı şeffaf yapı malzemeleriyle kapatılacak ve “Kent Müzesi” olarak düzenlenmesi öngörülen alanda sergiler, Antalya kent tarihi ve kültürüne ait teşhir, canlandırma ve bilgilendirme unsurları yer alacaktır.

Nekropolün bulunduğu alan dışındaki bölüm, kültür ve ticaret merkezi olarak projelendirilecekmiş. Sosyal ve kültürel amaçlı kullanım alanında 3200 kişilik çok amaçlı gösteri salonunun yanı sıra 1 tiyatro salonu, 4 sinema salonu ve sergi ile sanat galerileri bulunacakmış.

Kültür merkezi yapısı, aynı zamanda Antalya’nın en önemli etkinlikleri arasında yer alan “Altın Portakal Film Festivali” nin önemli organizasyonlarına ev sahipliği yapacakmış.

Evet, gelelim yazarın yani benim notuma: Antalya o kadar büyük ki: kültür ve ticaret merkezi yapacak birçok boş alan bulabilirsiniz. Zaten, her yıl Antalya’ya gelen milyonlarca turist: kültür ve ticaret merkezi gezmek için gelmiyorlar.

Antalya Doğu Garajı Attaleia: Bırakın: bu nekropol alanı, bu şekilde kalsın, turizme yönelik bir yapılaşmaya gidilsin, insanlar burayı ziyaret etsinler ve hatta: burada gömülü binlerce insanın kemiklerini sızlatmayın, ruhlarını rahat bırakın, buraya iş merkezi veya kültür veya ticaret merkezi yaparsanız, her ne kadar batıl inanç ta olsa, eminim ki, bir takım sıkıntılar olabilecektir.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

 

Antalya Kale içi Yat Limanı

Antalya Kale içi Yat Limanı

Antalya’nın şehir içinde gezmeye devam ediyoruz. Hemen şehrin merkezinde ve birkaç yoldan, kale içi mevkiine girmek, yat limanına inmek mümkün. Uzaktan bakıldığında; güzel bir görüntüsü var.

Deniz ve kara surları tarafından kuşatılan kent merkezine, günümüzde kaleiçi deniliyor. Kale içinin; sokakları ve yapıları yapıldıkları döneme ait bir çok izi, günümüze kadar taşımakta.

Yani; orijinal halleriyle korunuyor. Eski evler; yapıldıkları dönemlere ait, yalnızca mimari açıdan değil, aynı zamanda insanların yaşam şekli, davranışları, gelenekleri ve sosyal yönleri hakkında da, günümüze birçok bilgiyi taşımakta.

Antalya Kale içi Yat Limanı

Antalya Kale içi Yat Limanı

Bu bölgede görebileceğiniz tarihi yapılar: Kesik minare ve Hıdırlık Kulesi. Kesik minare: ilk yapıldığında kilise olarak inşa edilen ve daha sonra Selçuklular döneminde camiye dönüştürülen ve minare eklenen (minarenin üst yani huni bölümü olmadığından, kesik minare olarak isimlendiriliyor), cami olarak kullanılan, 1800’lü yıllardaki büyük bir yangında tahrip olan ve bunun üzerine kullanıma kapatılan tarihi bir yapıdır.

Bunun hemen devamındaki yolun sonunda, deniz kıyısında ise, Hıdırlık Kulesi denilen yer bulunuyor. Burası da, şehir surları üzerinde bulunan bir gözetleme kulesi olarak önem kazanıyor.

Antalya Kale içi Yat Limanı

Antalya Kale içi Yat Limanı

Antalya Kale içi Yat Limanı

Kale içinin dar sokaklarında gezin. Sokaklar; çoğunlukla, limandan yukarılara doğru, dış surlar yönünde uzanıyor. Evler; genellikle yığma taştan ve ağaç bağlantılı olarak yapılmış. Hepsinin; bir sokak ve birde sokak görmeyen bahçe cephesi var. Birçok ev, aslına uygun olarak restore edilmiş.

Günümüzde; kale içi; eğlence yerlerinin, pansiyonların, restoranların, hediyelik eşya satan dükkanların ve antika halı satan mağazaların bulunduğu, eşsiz güzellikte bir turizm merkezi. Pansiyonlarda kalma imkanı var, ayrıca: bazıları sokaklara kadar taşan restoran ve kafeteryalarda, güzel saatler geçirebilirsiniz.

Çünkü: gerçekten, burada otantik bir görünüm yaratılmış. Tüm bunların yanında, en çok ilgimi çeken: burada, özel güvenlik elemanlarının bulunması. Bu elemanlar: bazen bir veya iki kişi ve bazen de, minyatür bir motorlu araç üzerinde, çevreyi dolaşıyorlar.

Elbette, bu durum, özellikle akşam, geç saatlerde, burada gezinen turistlerin kendilerini güvende hissetmeleri için büyük bir hizmet. Burada da, dar sokaklarda ilerlemeye çalışan araçları görünce sinir olmamak mümkün değil. Neyse ki, birçok sokağı; bariyer ile kapatarak, araç girmesini engellemişler.

Antalya Kale içi Yat Limanı

Antalya Kale içi Yat Limanı

Yat limanı olarak görülen yer ise; bir zamanlar, Antalya şehrinin limanı imiş. Türkiye’nin güney kıyısında, Mersin’den sonra, gemilerin yanaşabileceği ikinci büyük limanmış. Bugün ise; bu limandan sadece yatlar yararlanmakta. Kentin batısında yapılan endüstri limanının çalışmaya başlaması ile, eski limanın, yani buranın adı, yat limanı olarak değiştirilmiş.

Buraya gittiğinizde; kıyıya bağlanmış özel yatlardan çok, günübirlik çevre gezisi yapılan yatları göreceksiniz. Zamanınız varsa, mutlaka değerlendirin, bunlardan biri ile çevre gezisine katılın, doğuda düden şelalesinin Akdeniz’e karıştığı yere kadar gidiyorlar.

Yani: 1,2,4,6 saatlik ve bazıları yemekli yolculuklar yapılıyor ve yolculuk süresine ve yemek durumuna göre, ücretler değişiyor. Hatta: gece saatlerinde, mehtap turları bile düzenleniyor. İlginizi çekebilir, çevrede güzel bir gezinti için, değerlendirebilirsiniz.

Ayrıca, batı kesiminde ise, deniz kıyısında, travertenlerin altında, çok güzel mağaralar görebilirsiniz. Yat limanında; bunun dışında zamanınız kalırsa; liman boyu yürüyüp, dalga kıranın üstünden veya limanın devamındaki büyük kayalık blokların üstünden; denizi ve kıyıya vuran dalgaları seyretme şansınızda var. Ama: yat limanının en olumsuz tarafı: her ne kadar hemen inişte, çok büyük bir otopark bulunmasına rağmen, bazı araçların, inatla ve ısrarla aşağılara kadar inmesi ve yayaları rahatsız etmesi.

Bence: gerek kale içi ve gerekse yat limanına kesinlikle motorlu araç yani otomobil sokulmamalı, insanlar yürüyerek de buraları gayet rahat gezebiliyorlar. Yat limanında, son bir not: göze çarpan bir not: kirlilik. Burayı ziyaret eden yerli ve yabancı turistler, sanırım yanlarındaki bütün çöpleri, buldukları en yakın yere bırakmayı huy edinmişler, çünkü çevrede aşırı bir kirlilik göze batıyor.

Evet; Antalya’ya gelip, kale içine ve yat limanına inmeden olmaz. Aşağıya doğru, Orduevinin karşısındaki yoldan yat limanına inin ve sonra, kale içi evlerinin arasından, dar sokaklardan gezerek yukarı çıkın.

Güzel bir akşam gezintisi olacağı kesin. Yaz günlerinde, gündüz havanın durumu malum. Sıcaktan etkilenmemek için, akşamı tercih etmenizde yarar var. Zaten: inmek kolay ama çıkmak bir hayli zor, özellikle sıcak saatlerinde yat limanından yukarı çıkmak tam bir ızdırap.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.