Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Aizonai, işte tarih, işte mükemmellik, işte hazine, mutlaka ama mutlaka gidin, görün. Ben buraya üç kez gittim, her seferinde büyük bir keyif aldım, inanılmaz güzel, inanılmaz tarihi bir yer, mutlaka zaman ayırın, mutlaka burayı gidin görün.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

ULAŞIM

Aizonai antik şehri: Kütahya il merkezine 57 km. uzaklıktadır. Kütahya karayolundan yaklaşık 50 km. gittikten sonra, Çavdarhisar ilçesini hemen geçince, Emet yönüne dönülerek ulaşılıyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

GENEL

Kralların şehrine yakışan bu mimarinin bulunduğu alanda, her ne kadar çevre dikenli tellerle kapatılarak korunmaya alışmışsa da, bazen istenilmeyen görüntülerle karşılaşma şansı çok fazla.

Bu görüntülerin başında, burası bir yandan turizme açılmaya çalışılırken, öte yandan antik kalıntılar içinde koyun sürüleri ve bunlar tarafından kirletilen antik kalıntılar.

Ayrıca: antik kalıntılar üzerine kurulmuş, bir köy yerleşimi var. Ama bu köy yerleşimindeki evler o kadar kötü olmuş ve Sit alanı olması nedeniyle herhangi bir tamirat, yenileme veya restorasyon yapılamadığından, çevre tamamen harabe olmuş ve her an yıkılabilecek enkaz evlerle dolu.

Bir diğer söylenti, bu evlerin Gediz depreminden sonra terk edildiği şeklindedir. Ama ne olursa olsun ziyaretçilere gayet kötü bir görüntü sunuyorlar.

Evet, gelelim antik kentin bulunmasına

Antik kentteki kazılar, burada, MÖ.3000 yıllarına kadar uzanan dönemde ait yerleşim tabakalarını ortaya çıkarmıştır. Yani, Roma döneminde bugünkü halini alan kentte aslında çok daha önceki dönemlerde, eski uygarlıklar tarafından yerleşim sağlanmıştır.

Pausanias isimli bir yazar: Penkalas nehrinin kıyısındaki bir mağarada: “Ana Tanrıçaya” tapınıldığını anlatır.

Ama, şehir; en önemli ve çağdaş görünümünü Roma döneminde yaşıyor. Özellikle: Efes kenti ile aynı dönemde, burası, ikinci bir Efes şehri olarak nitelendiriliyor.

Kent, ismini: Zeus’un kızı Su Perisi “Erato” ile Efsanevi kral “Arkas”ın birleşmesinden ortaya çıkmış “Azan” isimli mitolojik kahramandan almıştır.

Azan isimli bu mitolojik kahraman, aynı zamanda, Frigyalıların mitolojik kahramanı olan “Azan” dır. Şehir kuruluşundan sonra kullanılan bir diğer ismi ise: Aezani’dir.

Kent: Penkalas (günümüzdeki ismi: Kocaçay) ırmağının iki yakasında kurulmuştur. İlk yerleşimcileri: Frigya’ya bağlı olarak yaşayan “Aizanistler” dir.

Bunları takip eden dönemlerde ise: Bergama krallığı ve MÖ.133 yılında ise, Roma egemenliği görülmektedir.

MÖ. 1’nci yüzyılın son çeyreğinde ve erken Augustus döneminde (MÖ.27. MS.14) yıllarına ait sikkelerde, kentin adı “Ezeaniton” olarak geçmektedir.

Daha sonra, takip eden süreçte: yani Roma egemenliği dönemlerinde, tahıl ekimi, şarap ve yün üretimiyle zenginleşen şehrin ünü: sınırları aşmıştır. En parlak ve ihtişamlı günleri ise; MS.117-138 yılları arasında görülür.

O dönemde, antik kentte, 120 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.

Kuruluş aşamasında, kentin ilk görkemli yapısı olarak: Zeus Tapınağı kurulmuştur. Bu dönemde, şehir, Yunan şehirler birliğine alınır. İmar faaliyetleri artar.

MS. 2’nci yüzyılın ortalarında ise, küçük Zeus Tapınağı çevresinde, galerilerle çevrilmiş olan “Agora” inşa edilir. Tiyatro, Stadium, hamam ve spor yerleri yeniden onarılır.

Takip eden dönemde

Roma imparatorluk toprakları ikiye ayrılınca, bölgede Bizans egemenliği başlar. Bizans döneminde: Hıristiyanlığın yoğunlaşması ile burası da bir piskoposluk merkezi haline gelir.

Kent: 7. yüzyılda önemini kaybeder ve 13. yüzyılda ise bölgeye Çavdar Tatarları yerleştirilir ve bu nedenle, bölge “Çavdarhisar” olarak anılmaya başlanır.

Derken: 1824 yılında: Avrupalı gezginler tarafından, Aizonai antik kenti bulunur. Antik kent: 1830-1840 yılları arasında incelenir ve 1926 yılından itibaren ise, bölgede, Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı çalışmalarına başlanır. Bu çalışmalar, günümüzde de sürdürülmektedir.

Antik kentte, günümüzde görebileceğiniz başlıca kalıntılar: şehrin Roma hükümranlık dönemlerinden kalmadır. Görebileceğiniz antik eserler: Zeus Tapınağı, Borsa, Stadium ve Anfi Tiyatro, Mozaikli hamam, Antik köprüler ve Sütunlu cadde.

Bunlardan kısaca söz etmek istiyorum. Ancak, buradaki köyün evlerinin çoğunun duvarlarının düzgün kesme taşlardan yapılmış olduğunu göreceksiniz. Evet, malzeme bol, garip karşılamamak gerek. Ancak, bu evlerin bir kısmı: 1969 Gediz depreminden sonra terk edilmiş.

Yani. Terk edilen bu evler ve antik kent kalıntıları, çok ilginç bir manzara oluşturuyor. Bu arada, antik kentten çıkarılan eserlerin bir kısmı, halen Kütahya Müzesinde sergileniyor.

GEZİ PLANI

Ana yoldan ayrıldıktan sonra, tabelalar yardımı ile “Aizonai” antik şehrine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Önce gezmenizi önereceğim yer: Zeus tapınağıdır. Zeus Tapınağı hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce, bilmenizi istediğim hususlar var.

Tapınak alanı: tel örgülerle çevrilmiş ve giriş ücretli yazılı olmasına ve tapınak alanının içinde hemen sağ bölümde bir konteynır içinde güvenlik görevlileri bulunmasına rağmen; giriş ücreti ödenmiyor.

Siz zaten kapıdan girişten itibaren, karşınızda bir anıt gibi duran muhteşem yapıyı görünce etkileniyorsunuz. Ama, yine de hemen buraya girmeyi değil de, hemen sağ yanda bulunan yine tel örgülerle çevrelenmiş, bölgeden toplanan taş eserlerin bulunduğu yeri önce gezin.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Sonra: çok çok ilgi çeken, kadın büstünün bulunduğu taş bölümü görün ve daha sonra, Zeus Tapınağının bulunduğu yere tırmanın.

Burada, yani tapınak alanı içinde, duvarlardaki yazıtları görün, ayrıca tapınak alanının altındaki boşluğu mutlaka ve mutlaka inin. Buraya, demir merdivenlerle iniliyor ve herhangi bir sorun yok.

Ama dediğim gibi unutmayın ve bu alttaki boş alana mutlaka inin, sıcak bir günde klima gibi bir güzel havası olan, bu mistik alanı mutlaka görün. Bu alan bir zamanlar: tapınağın kehanet merkezi ve deposu olarak kullanılmıştır.

Evet, buyurun dünya üzerinde benzeri olmayan, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiş, muhteşem bir tarih hazinesini gezmeye.

Hemen tapınak alanının giriş kapısı önünde, aracınızı park edebilirsiniz.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

ZEUS TAPINAĞI

Evet burası günümüzde Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesi.

Burada, Roma döneminde Aizonai isimli bir şehir kurulur ve şehrin en kutsal alanı olarak seçilen yere Zeus Tapınağı yapılmasına karar verilir.

Ancak, bu kutsal alan olarak kabul edilen höyük: Anadolu’nun erken evrelerine ait tabakalar bulundurur.

Tapınak avlusu seviyesinin hemen altında, Erken Bronz çağına (MÖ 2800-2500) ait seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıca: Tunç çağına ait zemini kerpiç ve çakıldan yapılmış, şevli duvarlara sahip iki mekan tespit edilmiştir.

Tapınağın yapılması için, bu tabakalar ortadan kaldırılmıştır.

Muhtemelen, bu ortadan kaldırılan tabakaların molozları, tapınak alanının tekrar dolgusu sırasında kullanılmıştır.

Evet, günümüzde: Zeus Tapınağı, yukarıda belirttiğim gibi Çavdarhisar ilçesinde, Aizonai antik şehrinde, Perkalas Çayının batı kıyısında 200 metre uzaklıktadır.

 

Önemi

Zeus Tapınağı oldukça önemlidir. Çünkü dünya üzerinde benzeri yoktur. Gerek plan olarak ve gerekse dünya üzerinde günümüze en sağlam gelebilmiş bir tapınaktır.

 

Tapınağın yapımı

Tapınak, şehir içinde ve çevresinde bulunan toprakların sahibiydi.

Tapınak yapımı için gerekli harcamalar, geniş tapınak arazilerinin kiraya verilmesiyle sağlanmaya çalışılıyordu.

Hadrian döneminde, Aizonai ve Roma arasındaki en temel sorun, şehre ait olan toprakların yönetimi konusundaydı.

Zeus tapınağına bağlı olduğu düşünülen topraklar hakkında, İmparator Hadrian dönemine ait gayet net ve ayrıntılı yazıtlar, tapınağın duvarlarında bulunmaktadır.

Ancak, arazileri kiralayanlar, uzun süre para ödememek için direndiler.

Bunun üzerine, İmparator Hadrianus devreye girdi ve paralar ödenince; MS 92 yılında İmparator Damitianus döneminde başlanan tapınak inşasına devam edildi.

Tapınak: MS 2’nci yüzyılda, İmparator Hadrian döneminde (MS 117-138) tamamlandı.

Evet, bir tepe üzerinde bulunan Tapınak, Aizonai şehrinin ana kutsal alanıydı.

 

Mimari Özellikleri

Roma döneminde yapılmış olmasına rağmen, Hermogenes tarafından Magnesia’da yaratılan Helenistik dönem özelliklerine özgü biçimde yapılmıştır.

Aynı plan, Ankara Augustus Tapınağında da kullanılmıştır.

Hermogenes’in Helenistik dönem mimarisi için ortaya koyduğu kurallar çerçevesinde: naosu çevreleyen peristasisin eni, iki sütun genişliğindedir.

Dolayısıyla tipik Helen mimarlık özelliği olan pseudodipteros plan uygulanmıştır.

Çok basamaklı podyum da, Helenistik dönem özelliklerindendir.

Cella tonozla örtülü bir alt yapı üzerine konumlandırılmıştır.

Bu bir Roma mimarisi özelliğidir.

Cella içinde: bir Zeus heykelinin bulunduğu düşünülür, ancak bu heykel günümüze ulaşmamıştır.

Ancak, yapılan arkeolojik araştırmalarda, tapınak içinde Zeus’un kutsal kuşu olan “Kartal” heykeli bulunmuştur.

Promaos (giriş), naos-cella (ana oda) ve opistodomos’tan (arka oda) oluşan ana yapının altında, Anadolu’da kullanımı çok yaygın olmayan, yüksek tonozlu bir galeri bulunur.

Tapınağın girişi doğudadır ve pronaos önünde 4 sütun bulunur.

Batı yüzündeki opisthodoms kısmında ise, kompozit başlıklı 2 sütun vardır.

Opisthodomos ve cella arasında, alt kata inen ahşap bir merdiven vardır.

 

Tapınağın sayısal ölçüleri

Tapınağın oturduğu podyum ölçüleri: 130 x 112 metredir. Tapınağın oturduğu ölçüler ise, 53 x 35 metredir.

 

Pronaos (giriş) duvarlarındaki yazıtlar

Tapınağın ön galeri duvarlarında, İmparator Hadrian ve Aizonai için önemli hizmet görmüş Apuleius’u öven yazıtlar bulunur.

Pronaos duvarının dış ve iç yüzeylerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlarda: tapınağın klerolarının (tarım arazileri) kiralarına ait tartışmaların ve kararların yer aldığı Hadrian dönemine ait yazışmaların birer örneği bulunur.

İmparator ile şehir arasında, bu konu ile ilgili yazışmalar, Aizonai için o kadar önemliydi ki, tapınağın ön galerisinin kuzey tarafında, özel olarak hazırlanmış bir bölüme, bu yazıt konmuş ve bugün de görülmektedir.

Aynı duvarın dış tarafındaki yazıtta ise, şehirde 4 Numaralı köprünün yazıtından tanınan M. Apulerius Eurykles’ten söz edilmektedir.

Yazıtta: Eurykles’in erdemlerinden ve şehir için yaptığı işlerden, övgü ile söz edilmektedir.

 

Çizimler-Duvarlara kazınan resimler

Tapınağın yazıtlarının ve kesme taşların üzerinde, çeşitli çizimler var.

MS 13’ncü yüzyılda Anadolu’daki Moğol istilası sonrasında, bölgeye gelen Çavdar Tatarları, tapınağın çevresine bir duvar örerek, tapınağı kale olarak kullanırlar.

Bu dönemde, tapınağın duvarlarına 300’den fazla Çavdar Tatarlarına ait: at, okçu, süvari, tuğ taşıyan süvari, kopuz çalan insanlar gibi çeşitli figürler kazınmıştır.

Grafitilerin büyük çoğunluğu, kuzey duvarının dış ve iç yüzeyinde bulunmaktadır.

Grafitilerin birçoğunun gurup halinde yapılmış olması, yapım teknikleri ve birbirini takip eden kompozisyonları, bunların aynı topluluk tarafından yapıldığını gösterir.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Sütunlar

Tapınağın en dikkat çekici özelliklerinden biri, sütunlarıdır.

İlk inşa edildiğinde, tapınağı çevreleyen 42 sütun bulunduğu biliniyor. Ancak bunlardan 16 sütun günümüze ulaşmıştır.

En düz olanlar “dor sütunu”, yargıç saçı şeklinde süslü olanlar “İon sütunu” ve çiçekli-böcekli en süslü sütunlar ise “Korint sütunları” dır.

Tapınağın anıtsallığını güçlendiren, monolit (tek parça) sütun gövdelerine, kaide ve başlıklar da eklendiğinde, sütunların toplam yüksekliği 9.51 metredir.

Tapınağın çevreleyen sütunların kaideleri, Asia İon tarzındadır.

Promaos (giriş) ve opisthodomos’da (arka oda) bulunan sütunlarda ise, Attik-İon kaide kullanılmıştır.

Ön ve arka yüzde (doğu-batı) 8 sütun, yan cephelerde (kuzey-güney) 15 İon sütunu bulunur.

Sütunlar 24 yivlidir.

İç bükey yivlerin genişliği altta 11 cm, yukarıda ise 9.5 cm dir.

Bu ölçüler, sütunların yukarıya doğru, zarif bir şekilde inceldiğini gösterir.

İç bükey yivlerin sonlandığı noktada, amphora motifleri vardır.

Bu motifler; üzerine gelen volütlü İon başlıklarını zenginleştirir.

Başlıkların üzerinde bulunan 3 faskiyalı arşitravlar, üst yapının günümüze kadar ulaşan mimari öğeleridir.

Tapınağın kısa taraf, ön yüzündeki orta sütun aralığı, diğer sütun aralıklarından daha geniştir. Ancak bu bir İon mimari özelliğidir.

Sütunlar ile iç mekan arasındaki uzaklık: sütunların kendi aralarındaki uzaklıktan 2 kat fazladır.

Sütunların birbirine bağlantı yerlerinde, kurşun kirişler görülür. Hatta, bu kirişlerden bazıları parçalanmıştır.

 

Akroterler 

Tapınağın bezemelerinden özellikle akroterlik ilgi çekicidir.

(Akroter: alınlık üçgeninin tepesi ve köşelerinde bulunan figürler, süslemelerdir.)

Batı alınlığında, orta akroter “akantus dalları ve yaprakları arasında Tanrıça Kybele” büstü ile bezenmiştir. Doğu alınlığındaki akroterde ise, “Zeus Büstü” bulunmaktadır.

Tapınağın altındaki galeri

Tapınakla ilgili, ilginç bir ayrıntı da burada, tapınağın altındadır.

Bu galeri, kilitleme tonozlama metoduyla inşa edilmiştir.

Celladan buraya inen bir ahşap merdiven bulunur.

Burası, bu plan ile Anadolu’da pek alışılmamış bir özellik gösterir.

Roma mimari sanatında, pek görülmeyen bir yapı biçimidir.

Çünkü benzeri yoktur.

Gelelim, galerinin yapılış-kullanım amaçlarına:

Bu konuda başlıca iki görüş bulunmaktadır.

 

1’nci Görüş

Tapınağın alt galerisinin, değerli sunuları depolamak amaçlı kullanıldığı şeklindedir.

 

2’nci Görüş

Şehrin yaklaşık 4 km güneyinde bulunan Kybele (Meter Steunene) kutsal alanındaki kültün, tapınağın inşasından sonra buraya taşındığı ve tapınakta hem Zeus’a ve hem de Kybele’ye tapınıldığı şeklindedir.

Bu görüşün kanıtı olarak şunlar tespit edilmiştir.

Tonozlu yapıda Kybele’yi simgeleyen terracota figürinleri bulunmuştur.

Ayrıca, bulunan bir yazıtta, Zeus ve Kybele yan yana yazılmıştır.

Tonozlu yapıya geçişi sağlayan geçit opisthodomosdan (arka oda), ahşaptan yapılmış bir merdivenle sağlanıyordu.

Cellaya (ana oda) geçişi sağlayan pronaos üzerinde bulunan alınlığın akroterinde bir erkek figürü bulunuyor, opisthodomos (arka oda) üzerindeki alınlığın orta akroterinde ise bir kadın figürü bulunuyor.

Daha fazla ayrıntıya girildiğinde ise: Kybele, Zeus’u koybantların gürültülü dansları eşliğinde, bir mağarada doğurmuştur.

Pausanias, Aizonai yakınlarında Steunos adını taşıyan bir mağarada, Meter Steunene adı ile Kybele’nin tapınım gördüğünü belirtmiştir.

Zeus’un, burada bir mağarada Kybele tarafından doğurulduğuna inanılmış ve hem Kybele hem de Zeus’a gönderme yapılarak Tapınak inşa edilmiştir.

Hatta, Kybele Zeus’u bir mağarada doğurduğu için, burayı tapınak alanının altına sanki bir mağara gibi inşa etmişlerdir.

 

3’ncü Görüş

Son bir görüş ise, buranın bir kehanet merkezi olduğu şeklindedir.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Tapınağın önündeki kadın büstü

Tapınağın kuzeybatı alınlığında, bir kadın büstü vardır.

Bunun bulunması, bu tapınağın sadece tanrıların babası Zeus’a değil aynı zamanda Aizonai’te Meter Steunene adıyla tapılan Anadolu’nun Kybele tanrıçasına da adanmış olduğunu gösterir.

Ancak son araştırmalarda, tapınağın çift tanrıya ( hem Zeus’a hem de Kybele’ye) adanmış olduğu anlaşılmıştır.

Medusa görünümündeki bir zemin üzerinde, saçlı bir figürdür.

Akroter denilen bu devasa heykel, zamanında meydana gelen depremler sonucu, Zeus Tapınağının üzerinden düşmüş olmalıdır ve tapınağın önünde, buluntu yerine yakın bir yere konulmuştur.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı Agora

AGORA

Zeus Tapınağının tam önündeki sütunlu avlu ve içinde bulunan Hereon’dan oluşuyor. Mermer kaplı bir podyum üzerinde bulunan Hereon’un şehrin ileri gelenlerinden biri için yapılmış, bir anıt mezar olduğu sanılıyor.

Agoranın güneyinde, ona yapışık olarak yapılmış “Dor Agorası” var.

Çoğu köy bahçeleri ve evlerinin altında kalan bu görkemli yapıların az bir kısmı, ayakta kalabilmiştir.

Zeus Tapınağından sonra: Tapınak alanının hemen karşısında bulunan Tiyatro-Stadyum kompleksinin bulunduğu yere doğru gidiyoruz.

Yine, dar ve toprak bir yoldan bir süre ilerledikten sonra aracımızı bırakıyoruz ve büyük taş-kaya blokların üzerinde ilerleyerek, bölgeyi gezmeye başlıyoruz.

Karşımıza ilk çıkan yapı: Hamam.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam

HAMAM

MS.3. yüzyıl ortalarından şehrin kuzeydoğusunda, aslında var olan büyük kireçtaşı bloklardan oluşan bir bina içine, ikinci büyük bir hamam yapılmıştır. Hamam mekanlarının birinde, ortada “Satyr ve Menad” betimli, kaliteli bir mozaik taban görülmektedir.

MS.4 ve 5’nci yüzyıldan sonra, bu hamamın, ana mekanı düzenlenmiş ve Aizonai’nin erken Hıristiyan cemaatinin yöneticiliğine atanan piskoposluk merkezi işlevini görmüştür.

Hamamda: merkezi bir ısıtma sistemine ait kalıntılar görülmektedir. Hamam yapısının önünde, spor çalışmalarının yapıldığı, kare biçimli büyük bir avlu olan “Palaesrtra” bulunmaktadır. Mozaikleri burada görmelisiniz.

Evet, biz yine gezimize devam edelim.

Hamam yapısından sonra: yürümeye devam ettiğimizde, karşımıza önce stadyum ve daha geride tiyatro çıkıyor. Gerçekten ortasındaki boşluk ve yanlarında oturma sıraları ile stadyum ve hemen yanındaki tiyatro, gayet belirgin olarak karşımıza çıkıyor.

Ama, bölge o kadar karışık ki, umarım ilgililer-görevliler, bir gün gelir bu karışıklığı toparlayacak düzenlemeye giderler ve kesinlikle, karşımıza “Efes” antik kentinden daha muhteşem bir kent çıkacaktır.

Taşların-kayaların üzerinde biraz da akrobatlık yaparak, kekik kokularını hissederek ve uzaktan, Zeus Tapınağını izleyerek, rüzgarın büyüsü ile bölgede gezinmeye devam ediyoruz. Bu arada, gerek Stadyum ve gerekse Tiyatro hakkında ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro

STADİON VE TİYATRO

Evet, burada göreceğiniz Stadion-Tiyatro kombinasyonunun, dünya üzerinde başka bir benzeri yoktur.

Yani, tiyatro o dönemlerden farklı olarak, stadyumla bitişik yapılmıştır. Aynı alanı, beraberce paylaşıyorlar.

Tiyatronun 20 bin kişi kapasiteli ve ona bitişik stadyumun ise 13.500 kişi kapasiteli olduğu sanılıyor. Uzun stadyum, hala çok belirgin. Madalya alanların şerefine madalyaları simgeleyen kabartmalar, stadyum girişinde, hala zarar görmemiş bir şekilde görülebiliyor.

Stadyumda yapılan araştırmalar: buranın MS. 160 yılından sonra yapılmaya başlandığını, aralıklarla MS. 3. yüzyıl ortalarına kadar bir yapım süreci geçtiği tahmin edilmektedir. Stadyum oturma sıraları: hafif çokgen biçimli olduğundan, yapı ortada genişlemektedir.

Stadyum’un tiyatroya bakan batı cephesi, mermer kaplı bir duvarla sınırlıdır. Daha sonra, stadyum genişletilirken, buraya ikinci bir kat eklenmiştir

Bu bölgeyi de gezdikten sonra: arabamıza biniyoruz ve geri dönüyoruz. Zeus Tapınağını geçtikten hemen sonra, sağ bölüme ara yola giriyoruz.

Sağımızda Zeus Tapınağı kutsal alanı, solumuzda bir sürü virane ev ve bunları geçiyoruz, sola kıvrılıyoruz, önce bir antik Roma dönemi köprüsü üzerinden geçiyoruz ve bu kez hedefimiz, dünyanın ilk Borsa yapısı ve antik sütunlu cadde.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler

           

ANTİK KÖPRÜLER

Antik köprüler: Penkalas denilen (günümüzdeki Kocaçay) ırmak üzerinde bulunmaktadırlar. İlkbaharda, bugün dahi kabaran sulardan korunmak için her iki kıyıda iri kesme taşlardan yapılmış, koruma duvarı bulunuyormuş.

Köprüyü geçmeden önce, ırmak kenarına bakın, köprü başında su kenarında bir mezar taşı göreceksiniz. Ama, bu mezar taşı, bir zamanlar çamaşır yıkamak için kullanılmıştır.  Köprünün diğer başındaki mezar taşı ise, dikilmiş ve arasından bir boru geçirilerek çeşme yapılmıştır.

Şehir, bu ırmağın her iki yakasında kurulduğu için, antik dönemde, ırmak üzerinde: yalnızca yaya geçişlerine uygun bir ahşap köprü ve kesme taştan yapılan 5 köprü bulunuyordu.

Kemerli taş köprülerden, günümüze yalnızca 2 tanesi ulaşmıştır. Ahşap köprü elbette yok, ama günümüze ulaşan kemerli taş köprüler, günümüzde bile, halen gerek yaya ve gerekse araç geçişleri için izin veriyor.

Bu taş köprülerden birinin korkuluk kaidesi üzerindeki yazıtta: köprünün açılış töreninin MS. 157 yılında, Eylül ayında yapıldığı belirtiliyor. Bu köprüye, 1990 yılında, yeni korkuluklar konumlu ve yeniden kaplanmıştır.

Bir diğer köprü üzerindeki yazıtta ise: zamanında Aizonai şehrinin zenginlerinden birinin, Roma’dan dönerken denizde geçirdiği kaza sonrasında yaptığı adaktan dolayı, bu köprüyü, MS.159 yılında, yaptırdığı anlaşılıyor.

Hatta: köprüdeki deniz canlıları ve gemi kabartmaları bunun şahitleridir. Bunları anlatan, sözünü ettiğim yazıt ise, hala orada, köprünün yanında, günümüze kadar ulaşmış, okunabiliyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

             

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Şimdi sırada, dünya üzerinde ilk “Borsa” yapısı olarak kabul edilen bir yere gidiyoruz.

Buraya ulaşmadan hemen önce, yine bir  Roma dönemi taş köprüsünden geçiyoruz. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, bu köprülerden günümüze kadar ulaşan iki tanesi, hala, ulaşımda kullanılıyor.

Muhteşem bir duygu ile, köprünün üzerinden araba ile geçiyoruz ve hemen orada bulunan bölgeye arabamızı park ediyoruz. Hemen karşımızda: bir boşluk alan, onun sağında bir minare kalıntısı görülüyor.

Alanın sol bölümünde ise yine birkaç sütun görülüyor. Bulunduğumuz alanın dere kıyısında kalan bölümünde ise: tamamen harabe haline gelmiş, yıkık veya yıkılmak üzere olan evler harabeleri var.

Ama, köprünün hemen yanında, Çavdarhisar Belediyesi tarafından yapıldığı yazılı, ahşaptan yapılmış tuvalet nispeten temiz görüntüsü ile ve buraya gelenlere bir
hizmet olarak, gayet iyi düşünülerek yapılmıştır.

Evet önce Borsa yapısı yani yuvarlık yapıdan söz etmek istiyorum.

YUVARLAK YAPI-MACELLUM

1970 yılındaki büyük Gediz depreminde, burada bulunan köy camisi yıkılınca, ortaya bir yapı kalıntısı çıkıyor. Bunlar araştırıldığında ise, buranın yuvarlak bir yapı olduğu anlaşılmış ve Macellum ismi ile anılmaya başlanmıştır.

Evet, bu yuvarlak yapı, büyük olasılıkla MS.2. yüzyılda gıda pazarı, et ve balık pazarı olarak kullanılmıştır.

Yapının bir duvarında: bir kanun yazılıdır. Bu kanunda: borsada toplanan malların fiyatları belirlenirken, bütün mamullerin alabileceği en yüksek fiyat belirleniyor ve fiyatlar sınırlandırılıyordu.

Kanunun belirleyicisi: Roma imparatoru Diocletianus’tur. İmparator, 301 yılında enflasyonla mücadele için, ücret tespitleri yapar. İmparatorluk pazarlarında satılan tüm malların satış fiyatlarını belirler ve fiyat artışlarını, yani enflasyonu engeller.

Örneğin: kuvvetli bir köle, 2 eşek fiyatına, yani 30 bin dinara, bir at ise 3 köle fiyatına eşitlenir. Tüm bunlar: Macellum denilen ve dünyanın ilk borsa binası unvanını alan bu yapının duvarlarında yazılıdır.

Takip eden dönemde, tüccarların stok yapmaları ve bazı sorunlar ortaya çıktığından, serbest dalgalanmalara geçilmiştir. Evet, yapının duvarlarındaki yazıtta belirtilen bu kanan Romalılar tarafından kapitalizmin ağır kurallarına karşı çıkartılan devletçi kanun olarak tarihe geçer.

Antik  dönemde, yapının hemen yanındaki 6-7 metre yüksekliğindeki kuleye çıkarak, ürünlerin satılabileceği fiyatlar belirleniyormuş.

Yapının bulunduğu cadde kenarındaki sütunların bir kısmı, restorasyon çalışmalarında ayağa kaldırılmıştır.

Dükkan kapıları, bu sütunlu yola açılıyormuş.

Borsa yapısının hemen yanında bulunan cami minaresi kalıntısının içinden, dar merdivenlerden çıkarak üst bölüme ulaşabilirsiniz.

Buradan sonra, hemen 50 metre soldaki sütunlu antik caddeye gidiyoruz. Burası da, birkaç sütun görülebilen ve yer döşemesindeki büyük yassı mermerler olan bir cadde yapısıdır. Bir zamanlar, elbette daha haşmetli ve daha büyük olması gerekirdi.

Günümüzde ise, bu muhteşem cadde, her iki yönde, yine bölgedeki virane-harabe evlerin önünde kesiliyor. Sanırım bu evler ortadan kaldırıldığında, cadde tüm ihtişamı ile ortaya çıkacaktır.

Evet, bu antik sütunlu cadde hakkındaki ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde

             

 

 

 

 

ANTİK SÜTUNLU CADDE

Yuvarlak yapıyı kuzeydoğudan sınırlayan köy evinin arkası, 1991-1995 yılları arasında kazılmıştır. Burada, sütunlu galerilerle çevrili olan ve buluntulara göre, MS. 400 yıllarına tarihlenen sütunlu bir cadde ortaya çıkarılmıştır.

Sütun ve kaide parçaları, neredeyse tamamıyla ele geçirildiğinden, mermer tanımlamaları az miktarda yapılarak yeniden ayağa kaldırılmıştır.

Ayağa kaldırmada kullanılmayan mimari parçalar, galerilerin arka taraflarına yerleştirildiler. Ayrıca, malların satışa sunulduğu dükkanların girişi de buradaydı. Günümüzde arkadlar gibi insanları yağmur ve güneşten koruyan çatının yapılması için, antik diğer yapılardan malzemeler sağlanmıştır.

Değişikliğe uğrayıp kullanılmayan yalnız mimari parçalar değil, aynı zamanda terk edilmiş yapılardaki heykeller de yerlerinden alınarak buraya konulmuşlardır.

Böylece kuzeydoğu galerilerinin önünde bir yazıt kaidesi önünde, soylu bayan Markia Tapeiz onur yazıtı, fülüt çalan panter postlu çıplak bir Sapyerenin mermerden heykeli, bir araya getirilmiştir.

Evet, burada, yapımı için tapınak yıkılan ve 6. yüzyıla kadar varlığını koruyan sütunlu bir cadde görülüyor.

Cadde bir deprem sonucunda harap olmuş, sütunları yıkılmıştır. Sütunlu caddenin yapılması için ortadan kaldırılan tapınak ise, daha önceki dönemlerden kalan Artemis Tapınağıdır. Antik sütunlu caddenin, Roma imparatoru Claudius  döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Zengin süslemeleriyle dikkati çeken kuzeydoğu galerilerinin görkemli ion başlıkları, biraz önce sözünü ettiğim ve yıkılan tapınağa aittir. Sütunlu caddenin uzunluğunun 450 metre olduğu tahmin ediliyor.

Evet, özellikle ve mutlaka sizlerin de dikkatini çekecektir ki, bu bölge, diğer bölgelerden farklı olarak ziyaretçiler tarafından yoğun olarak kirletilmiş olarak görülüyor.

Her yan: bira şişeleri, pet su şişeleri, sigara paketi ve diğer birçok atık ile kirletilmiş durumda. Sanırım buraya yetkili-görevliler pek uğramıyorlar, bence buraya insanların bu tür atıkları atmaları için, birkaç çöp kutusu-tenekesi konulsa, bu pislik olmayacaktır.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Evet, burayı da gezdikten sonra: bölgedeki diğer gezilebilecek yerler hakkında, sizlere kısa kısa bilgiler vermek istiyorum. Gerek buraya ayırdığınız zaman ve gerekse ilgi düzeyinize göre, belirteceğim yerler arasından seçin ve gidip buraları da gezebilirsiniz.

NEKROPOLLER

Şehrin ne kadar büyük olduğu, onu çevreleyen nekropollerin büyüklüğünden anlaşılmaktadır. Nekropollerde: çok çeşitli mezar tipleri görülmektedir. Çok sayıda lahitler, Frigya ve Aizonai bölgesi için, tipik olan kapı biçimli mezar taşları, bunlar arasındadır.

Kapı biçimli mezar taşları: mezar mimarisinde, öbür dünyaya geçişi sembolize eder. Çoğu, MS.2. yüzyıla ait olan bu taşlar üzerinde bulunan yazılardan, kimin mezarı olduğu, ya da kimin vakfettiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca mezar sahibini gösteren işaretler görülür. Kadın mezar taşları üzerinde: yün, yapağı bulunan sepet ve ayna, erkeklerin kinde ise: kartal, aslan ve boğa resimleri bulunmaktadır.

1990 ve 1991 yıllarında yapılan kazı çalışmalarında : Aizonai’nin 2 km. güneybatısında, Meter Steunene kutsal alanına giden kutsal yolda: görkemli iki mezar yapısı ortaya çıkarılmıştır.

Haçvari plana sahip, batıdaki mezar yapısı içinde: lahit koymak için yapılmış nişler bulunmaktadır. Bugün: Kütahya Müzesinin ana salonunda sergilenen, Helenlerle-Amazonların savaşını gösteren üstün kaliteli lahit, işte burada bulunmuştur.

Doğudaki dört kemerli yapı; Ortaçağ’da küçük bir Bizans şapeline dönüştürülmüştür. Burada da, Eros betimli mermer lahidin alt kısmı bulunmuştur.

Bu parça da, Kütahya Müzesinin bahçesinde sergilenmektedir. Lahitler ve dolayısı ile mezar yapıları, MS.155-165 yılları arasına tarihlenmektedir.

METER STEUNENE KUTSAL ALANI

Şehrin bilinen en eski kutsal alanı “Tanrıça Meter Steunene” ye ait kült yeri olan, işlenmiş kayalarla mağara ve bugün çökmüş durumdaki derin kaya indir.

Burada, 1928 yılında yapılan kazılarda: ele geçirilmiş pişmiş toprak kült figürinleri, MÖ.1. yüzyıl ile MS.2. yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Bu da Meter Steunene kutsal alanının, MÖ.1. yüzyıldan çok önceleri bile kullanıldığını göstermektedir.

Kaya kesintisinin üstünde taşlardan örülmüş yuvarlak iki kurban çukuru da kutsal alanın,  daha erken dönemlerine ait olmalıdır. Burada, halkın inancına göre, kaya oluşumlarında yaşadığına inanılan, dağların ve doğanın hakimi, Anadolu’nun ana tanrıçasına adaklarda bulunuyorlardı.

ANTİK BARAJ VE TAŞ OCAKLARI

Sel felaketinden korunmak için, antik dönemde, Penkalas Nehri (Bedir dere) üzerine inşa edilmiştir. Günümüze, iyi korunarak gelmiş bir baraj duvarı var.

Bu yapı, çoğu oturma basamağı olan, devşirme, mermer parçalarla birbirinden ayrılmaktadır. Baraj duvarının üst kesimlerindeki kayalıklarda, antik dönemde, buranın taş ocağı olarak kullanıldığını işaret eden izler görülmektedir.

Manisa Akhisar

Manisa Akhisar

Antik Akhisar, günümüzde, hemen hemen tümüyle, binalar ve modern kent sokakları ile örtülmüş. Ancak, eski dönemlere ait kalıntılar, hala görülebiliyor. Birçok sokak köşelerinde: antik taş görmek mümkün.

Manisa Akhisar

ULAŞIM

İzmir-İstanbul karayolu üzerindedir. İl merkezi, Manisa’ya uzaklık: 52 km. dir. İzmir-Akhisar arasındaki uzaklık ise: 86 km. dir. Akhisar-İstanbul arasındaki uzaklık: 470 km. Akhisar-Bandırma arasındaki uzaklık; 190 km.

Akhisar’da, demiryolu ulaşımı da bulunmaktadır. Şöyle ki, Bandırma-İzmir demiryolu, ilçeden geçer.

Manisa Akhisar

TARİH

MÖ.14.yüzyılda, Amazon kadın savaşçılarının bir kolunun, Lidya bölgesine kadar geldiği ve kraliçeleri Myrine tarafından, Akhisar-Dikili arasında bazı yerleşim yerleri kurulduğu ve bunlardan bir tanesinin de, kendi adını verdiği ve Akhisar olduğu söylenmektedir.

Yani, Akhisar’ın ilk kuruluşu, Amazon savaşçıları tarafından, ve MÖ.14 yüzyıla kadar gitmektedir. Bu kurulan yerleşim yeri:; MÖ.24 yılında, yani aradan 1300 yıl geçtikten sonra, bir deprem sonucu yıkılmış. Yıkıldığı anda, kasabanın ismi: Tyatirin. Kasabanın daha  sonraki dönemlerdeki isimleri: Polonya, Ohipko, Semiramis.

Evet, Lidyalılar zamanında: Senatosu ve kalabalık nüfusu ve zenginliğiyle, burası, önemli bir şehir olarak öne çıkar.

Muhtemelen Lidya döneminde kurulmuş olan Thyatira, Anitoküs’ün yenilgiye uğramasından sonra: Selevküslerin eline geçmiş ve daha sonra Bergama krallığının bir parçası olmuştur. Roma egemenliği sırasında, Hıristiyanlık buraya yayılmış ve Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait, Ege bölgesinde bulunan, 7 kiliseden biri burada yapılmıştır.

Bizans döneminde: İmparator Konstantin tarafından, Gölmarmara’ya sürülen Tyeder: Akhisar’in günümüzdeki istasyonu ile hastane arasındaki bölüme bir kale yaptırır. Bunun üzerine, şehrin ismi: Aspro-kastro olur. Yani: Aspro (ak) ve kastro (hisar) anlamına gelmektedir.

1307 yılında, şehir Türklerin egemenliğine girince, şehrin ismi: Akhisar olarak değiştirilir.

1919-1922 yılları arasında: Yunan işgali görülür. 6 Eylül 1922 tarihinde ise, düşman işgalinden kurtarılır. Şehri terk eden Rum ve Ermenilerin yerine, Rumeli Türkleri ve Yugoslavya’dan gelen Türk göçmenler yerleştirilir.

Manisa Akhisar

GENEL

Akhisar ilçesinin üzerinde bulunduğu, antik Thyaterira kenti: geçmişte, erken bronz dönemlerine kadar inen bir maziye sahiptir. Antik çağda, burası önemli bir dokumacılık merkezi olarak öne çıkıyor. Ayrıca: yöredeki başlıca merkezlere ulaşımı sağlayan yollar, burada kesişmektedir.

Bu nedenle: askeri ve ticari açıdan büyük önemi bulunmaktadır.

Türkiye’nin büyüklük açısından, ilk 10 ilçesi içindedir. Ancak, İlçe olmasına rağmen, 81 ilin, en az 50 tanesinden daha büyüktür. Bağlı köy merkezi bakımından, Balıkesir il merkezinden sonra, en fazla köye sahip yerleşim yeridir.

İlçe, kendi adını taşıyan bir ovanın ortasında kurulmuştur. İlçe sınırlarında, en yüksek yer, 1224 metre rakımlı, Sıdan dağıdır. İlçe merkezinin denizden yüksekliği ise, 94 metredir.

Akhisar ovasının en önemli akarsuyu: antik dönemde “Hyllos” ya da “Phryrgos” çayı denilen Kum çayıdır. Gediz nehriyle birleşir.

İlçede, tek kültürel etkinlik “Çağlak Festivali” adı altında, her yıl Mayıs ayında yapılmaktadır. Akhisar denilince, burada yapılan Faytonlarda öne çıkıyor.

Akhisar ekonomisinin temeli: tütündür. Tütün, Akhisar ile özdeşmiştir. Fakat son yıllarda, zeytin de öne çıkmaya başlamıştır. Özellikle, son 15 yılda, zeytin alanlarında büyük artış olmuştur. Zeytin çeşitlerinden, sofralık zeytin yetiştirilmektedir.

Yeşil zeytin üretiminde Türkiye’nin toplam üretiminin % 70 ve siyah zeytin olarak ise, Türkiye üretiminin % 20 lik kısmı burada üretilmektedir. Tüm bunların yanında: İlçede, Manisa Celal Bayar Üniversitesine bağlı olarak, Zeytincilik Meslek Yüksek Okulu var. Bu okul, zeytincilik sektöründe kalifiye eleman ihtiyacını karşılamaktadır.

İlçenin turistik özellikleri değerlendirildiğinde: halen Akhisar Devlet Hastanesinin bulunduğu höyükte: MÖ.3000 yıllarından kalma mezar ve çanak-çömlek bulunmuştur. Antik kent olan Thyateira: bugünkü modern kentin altında kalmıştır.

Manisa Akhisar

KONAKLAMA

Öğretmenevi, 27 yatak kapasitelidir.

NE YENİR

Akhisar’ın köftesi meşhur. Evet, merkezde, mutlaka bu köftelerden tadın. Köfte yanında, muhteşem paça çorbasından da tadabilirsiniz. İstanbul’dan güneye giden yolcuların tümü, genelde köfte yemek için buraya uğrarlar.

NE SATIN ALINIR

Buradan: minyatür at arabası satın alabilirsiniz. Bu şirin objeler, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik. Bunun dışında; Çarşamba, Cuma ve Pazar günleri kurulan Pazar yerlerini de ziyaret edebilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Manisa Akhisar Tepe Mezarı

TEPE MEZARI

Bu tepe üzerinde yapılan araştırmalar sonucu bulunan kalıntılardan: buradaki ilk yerleşimin, MÖ.9000 yılına kadar uzandığını ortaya koymaktadır. Burada, bir zamanlar: Thyateira antik kentinin tapınağı bulunuyormuş.

Manisa Akhisar Tepe Mezarı

1969-1971 yılları arasında, burada kazılar yapılmış. Bu kazılarda: kuzey yönünde, bir  dikdörtgen Roma binasının duvarları ortaya çıkarılmış. Yaklaşık 40 metre boyutları ile güney yönüne 10 metre ilerliyor. Ayrıca: yine Roma dönemine ait sütunlu bir cadde ve çeşitli mimari parçalar ile sikkeler bulunmuş.

Manisa Akhisar Tepe Mezarı

Evet, bu küçük tepe, Dünya Savaşından bu yana, İlçenin devlet hastanesine ev sahipliği yapıyor. Hastanenin bahçesinde, günümüzde bir lahit ve Helenistik tablet görülebiliyor.

ULU CAMİİ

Eski bir kiliseden çevrilmiştir. Yapım tarihi bilinmemektedir. Güney tarafı: antik yapının duvarlarından ve kemerli kısımlarından oluşmaktadır. Doğu ve Batı duvarları: Türk stiline uygun olarak: kısmen onarım ve ilaveler görmüştür. Cami haziresinde, Osmanlı-Türk mezar taşları işçiliğinin güzel örnekleri görülüyor.

PAŞA CAMİİ VE HAMAMI

İlçe merkezinde, 1469 yılında, Sarı Ahmet Paşa adına yaptırılmıştır. Caminin, diğer camilerden farklı olarak, bir sağ ve diğeri sol tarafta, iki namazgahı vardır. Doğu ve batı cephelerindeki pencerelerin yarı saydam renkli camları, Türkiye’nin ilk cam fabrikasının üretimidir.

ÇAĞLAK DERESİ

İl merkezine 56 km. uzaklıkta olup, Akhisar ilçesinin kuzeydoğusunda, Kargı köyü yakınlarındadır. Çağlak deresinin geçtiği çam ve zeytin ağaçlarıyla kaplı bir mesire yeridir. Her yıl, Mayıs ayının ilk ya da ikinci haftasında, burada Çağlak Festivali yapılıyor.

SÜLEYMAN ÇAMLIĞI

Akhisar-Kırkağaç kara yolunun, 12.km.de, Süleyman Kasabası yakınlarındadır. Zengin orman örtüsüne sahip, içme suyu ve tuvaletleri bulunan, güzel bir piknik alanıdır.

ATALİA (SELÇİKLİ)

Akhisar’ın kuzey batısında, Selçikli köyü yakınlarındadır. Şehrin: MÖ.261 yılında kurulmuştur. Adı: Helenistik orijinini göstermektedir. Pergamon krallarından Eummenes I. Tarafından kurulmuştur.

HERMOKAPELİA (BÜKNÜŞ)

Akhisar’ın batısında, bugünkü Büknüş’ün bulunduğu yerde kurulmuştur. Roma döneminde, idari yargı yönünden Pergamon’a bağlıdır. Ama, nispeten büyük bir kent konumundadır. Burada: İmparator Sempimus Severus, Germenicus Constantius ve oğullarına adanmış heykeller bulunmuştur.

HİEREKOMEİ (BEYOBA)

Beyoba kasabasının hemen güneyinde kurulmuştur. Artemis-Persika Tapınağıyla ünlüdür. İlk adı: Hierakome (kutsal köy) iken, Roma imparatorlarından Augustus yönetimi sırasında, Hierokaisereia (Kaisarın kutsal kenti) adını almıştır. Kent: MÖ.1.yüzyılda, kendi parasını basacak kadar önem kazanır.

MECİDİYE KASABASI

İdeal bir piknik yeridir. Buradaki tepede, büyük olasılıkla Helenistik dönemden kalma, bir kale kalıntısı bulunuyor.

ŞAHANKAYA

Akhisar-Gördes arasında kalan bir bölgede bulunuyor. 1000 metre yükseklikteki görkemli kaya parçası, tüm bölgeye egemen bir ilk çağ kalesini barındırıyor. Ama, buraya çıkış son derece güç. Bu kaya, özellikle dağcılar açısından önemli bir spor alanı. Buraya: ünlü gezgin Evliya Çelebi, çıkmış.

Manisa tanıtımı.

 

Manisa Selendi

Manisa Selendi

Selendi: Ankara-İzmir karayoluna 16 km. uzaklıktadır. Selendi-Simav arası uzaklık: 56 km. Selendi-Demirci arası uzaklık: 60 km. Selendi-Uşak arası uzaklık: 77 km. Selendi-Salihli arası uzaklık: 86 km. Selendi-Kula arası uzaklık: 38 km. dir. Selendi ilçesinin il merkezi olan Manisa’ya uzaklığı ise: 158 km. dir.

Manisa Selendi

GENEL

Manisa Selendi; Selendi, Gediz ırmağına dökülen Selendi çayı kenarında kurulmuştur. İlçenin adı: Karaselendi köyü yakınlarındaki kalıntıların antik dönemdeki ismi olan “Slendos” dan esinlenerek, Selendi olarak geçmektedir. Zaten: 1282 yılına kadar, buranın ismi, “Slondos” olarak bilinmektedir.

Selendi bitki örtüsü bakımından, büyük zenginlikleri olan bir yöredir. Ancak, eski dönemlerde burada rastlanan sık ormanlık alanlar, zamanla hayvancılık ve tarla açma bahanesiyle, yok edilmiştir. Özellikle, yörede keçi üretiminin yaygın olması mevcut bitki örtüsünün ve ormanların yok olmasında çok etkilidir.

Ancak, bazı köylerde, ormanı yok edici olarak bilinen keçi üretimi yasaklanmıştır. Bunun sonucunda, kırsal kesimde, kümes ve besi hayvancılığı yapılmasına başlanmıştır. Ayrıca, İlçede üretilen, Amerikan tipi küçük yapraklı tütünler çok değerlidir. İlçe merkezindeki pazarda, bolca tütün satılır. Kiloyla, gramla tütün satın alabilirsiniz. Hatta, satıcılardan biri, hemen tütün sarıp size uzatır ve beğenip beğenmediğinizi sorar.

İlçe merkezi: 400 metre yüksekliktedir. Ancak, bu merkezi çukurluğun hemen çevresinde, azami yüksekliği 1500 metrelere varan sıra dağlar bulunmaktadır. İlçe sınırları içinde doğan ve ilerleyen Selendi çayı, Gediz nehrine en çok su taşıyan akarsu durumundadır. Özellikle, kış aylarında Selendi çayı taşarak, çevresindeki konutlara zarar vermektedir.

Bölgenin iklimine gelince, burada ılıman Akdeniz iklimi hakimdir. Uzun süreli soğuk hava etkili olmaz. İlçe merkezine, yılda yalnızca bir-iki kez kar düşer. Yazları ise, sıcak ve kurak bir iklim hakim olur. En sıcak aylar: Temmuz ve Ağustos.

Selendi’nin tüm özelliklerinden söz etmek gerektiğinde, unutulmaması gereken bir şey daha var. İlk Türk butik şarabı burada üretiliyor. Bu üretilen şarabın en büyük özelliği: kükürt dioksit oranının en düşük seviyede olması. Bu özelliği, içildiğinde ertesi günü baş ağrısı yaratmaması.

Önce bir hobi olarak düşünülen, ancak daha sonra harika şaraplar üretilen bir ortam var. O kadar özenle çalışıyorlarmış ki, üzümleri daha taze iken sıkabilmek için, Türkiye’de pek yaygın olmayan şato tipi ekim yapmışlar. Yani, ev, bağın kenarında değil, tam ortasında. Az üzüm, yüksek kalite yakalamaya çalışıyorlarmış. Değişik ve güzel bir tat. Meraklısının ilgisini çekiyor. Tekel bayilerinde bulunmayan bu şarap, bazen büyük marketlerde satışa sunuluyormuş. İçecek denilince, Kula Maden Suları da, Selendi ilçesi sınırları içinde üretiliyormuş. Ayrıca: dr’s Selendi adında, içimi çok hoş bir maden suyu daha var.

EL SANATLARI VE DOKUMACILIK

Manisa Selendi: Yörede, el sanatları ve dokumacılığın tarihi önemi vardır. Bölgede: 450-500 yıllık dokuma eserlerin muhafaza edildiği ve korunduğu görülmektedir. Bölgede, fabrika kurulmadığı için: günümüzde, az da olsa el dokumaları, hali, kilim, çul, torba, kuşak, heybe dokumacılığı sürdürülmektedir. İlçede halk genellikle: Kızılkeçili, Karakeçili, Gacar aşiretlerinin bulunduğu Yörük geleneklerinin yaşatıldığı yerlerde, halı ve kilim dokumacılığı sürdürülmektedir. Yörükler, kendi yaşantılarını ve geleneklerini, halı ve kilim desenleri üzerine yansıtırlar.

 

TARİHİ

Bölgede, bilinen ilk yerleşimin, MÖ.7.yüzyılda, Lidyalılar tarafından yürütüldüğü bilinmektedir. Slendos olarak isimlendirilen Lidya şehri, Lidya devletinin başkenti Sard şehrine bağlıydı. Ancak, Lidya Devletinin, MÖ.7.yüzyıl sonlarında, Persler tarafından istilaya uğramasından, bu şehirde etkilenir ve Sart şehri gibi, Slendos şehri de, talan edilir. Bu tarihten sonra, bölgede ve Slendos şehrinde, Pers egemenliği görülür.

Takip eden süreçte: Makedonya Kralı Büyük İskender, Pers kralı 2.Darius’u yenince, MÖ.332 yılında, Slendos şehri ve çevresi, Büyük İskender’in hakimiyeti altına girer. Daha sonra ise, Bizanslılar bölgede egemen olurlar. MS.1282 yılına kadar, Bizanslıların hükümranlığı devam eder. Aynı yıl, yani 1282 yılında, Germiyan oğlu Ali Şir bey, Selendi ve çevresini Bizanslılardan alır. Yıldırım Beyazıt döneminde ise, bölge, Osmanlıların egemenliğine girer.

1918 yılında, tüm çevrede olduğu gibi, burada da düşman istilası görülür. 4 yıllık mücadele sonucu, 3 Eylül 1922 tarihinde, düşman işgali sona erdirilir. 1954 yılında, İlçe haline getirilir. Manisa ilinin en küçük ilçelerindendir.

Bu arada, güncel bir olaydan söz etmeden de olmaz. 2010 yılı içinde, ilçe merkezinde, romanlar ile yerli halk arasında çatışmalar çıkmış ve bunun üzerine, romanlar ilçe sınırlarını terk etmek zorunda kalmışlardır.

Yani: Selendililer, yerleşim yerlerinde, başka milletten insanları linç edebiliyorlar, onları topraklarından sürebiliyorlar. Kendilerine bunun sebebi sorulduğunda ise: “romanların: tefecilik, çetecilik, mafyacılık yaptığını, o yüzden kovduklarını” söylüyorlar.

 

CİRİT

Bu küçük ilçenin, ilginçtir, cirit takımı var ve bu takım Türkiye Şampiyonu. Özellikle, Erzurum ekibinin en büyük rakibidir. İlçede, 3 Eylül kurtuluş günü şenlikleri bünyesinde “kültür ve cirit festivali” düzenleniyor. Bu festivalde, cirit oyunları da büyük ilgi çekiyor.

 

NE YENİR

Tarhana, höşmerim, keşkek ve yufkası meşhurdur.

 

GEZİLECEK YERLERİ

KARASELENDİ KÖYÜ

İlçe merkezine 4 km. uzaklıktadır. Merkez ilçedeki mahallelere çok yakındır.

Bu köyün yerleşim alanının geçmişi, Bizans dönemine dayanmaktadır. Köy merkezinde ve çevresinde, bol miktarda Bizans ve özellikle Lidya dönemine ait madeni paralar ve şamdanlıklar bulunmuştur.

Bizans döneminden öncede, köy merkezinde yerleşim kalıntıları bulunmuştur. Şöyle ki, burası Lidya döneminden itibaren yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. “Selendos” adı ile anılmaktadır. Resmi kazılar yapılmamış olup, kazı yapıldığında, hala, Lidyalılar dönemine ait tarihi kalıntılar ortaya çıkmaktadır.

Lidyalılar, MÖ.7’nci yüzyılda, burada ilk yerleşimi kurmuşlardır. Ancak bu kurulan şehir, yani Slendos şehri: Lidyalıların başkenti “Sard”a bağlı olarak varlığını sürdürmüştür. Tarihi süreç içinde: Lidya devletinin, MÖ.7’nci yüzyılda, Pers kralı Kross’un baskınına uğraması sonucu, Sart şehriyle birlikte, Slendos şehri de, büyük yıkıma uğramıştır.

Evet, çoğu tarihi bölgemizde olduğu gibi, burası da, define avcıları ve kaçakçılar tarafından talan edilmiştir. Günümüzde: burada geçmiş dönemdeki Bizans uygarlığına ait yalnızca birkaç kalıntı görülmektedir. Bunlar: bir taş anıt, dikili taş ve birkaç mağara.

Bunun dışında, bölgede rastlantılar sonucu bulunan eserler: çevre Müzelerine gönderilmiştir.

KINIK KÖYÜ PİKNİK ALANI

Burası, Selendi ilçesinin güneyinde ve ilçe merkezine 7 km. uzaklıktadır. Kurtuluş savaşında, bu mevkide, şiddetli çatışmalar yapılır. Burası, ilçenin, tek dinlenme ve eğlence alanıdır. Bol ağaçlı, temiz ve sakin bir havası bulunmaktadır.

Simav tanıtımı.

Demirci tanıtımı.

Salihli tanıtımı.

Manisa tanıtımı.