Uşak Ulubey

Uşak Ulubey

İlçe 1953 yılında Uşak’ın il olmasıyla ilçeye dönüştürülmüş ve Uşak iline bağlanmıştır.

ULAŞIM

İlçenin, il merkezine uzaklığı: 30 km. dir. Ulubey-Karahallı ilçesi arasındaki uzaklık: 28 km. Ulubey-Eşme arasındaki uzaklık: 30 km. Ulubey-Sivaslı arasındaki uzaklık: 56 km. Ulubey-Banaz arasındaki uzaklık: 61  km. dir.

TARİHİ

İlçe ve çevresinde yapılan kazılarda, yörenin MÖ.4000 yıllarından bu yana yerleşim yeri olarak kullanıldığını ortaya koyar. Sırası ile, bölgede hüküm süren medeniyetler: Hititler, Frigler, Lidyalılardır. Özellikle: Lidyalılar döneminde, Ulubey’in önemi daha da artmıştır. Çünkü: Lidyalıların, kara ticaretini geliştirmek için yaptıkları “Kral Yolu” bu bölgeden geçmektedir.

Lidyalılardan sonra Persler ve Büyük İskender, bölgeden egemenlik kurmuşlardır. Daha sonra Bizanslılar ve Türkler, bölgedeki hakimiyeti ele geçirirler.

Bu dönemde: önce Karesioğulları ve daha sonra da Germiyanoğulları yönetimi ele geçirirler. Daha sonra: bölge, Yıldırım Beyazıt’a çeyiz olarak sunulur. Daha sonra bölge yine Osmanlılardan gider ve takip eden dönemde: Germiyan Bey II. Yakup, erkek çocuğu olmadığı için, vasiyet yolu ile toprakları, Osmanlılara bırakır.

Ulubey: merkezi bir noktada bulunması nedeniyle “Göbek” ismiyle anılır. Stratejik özelliği nedeniyle, Yunanlılar, 20 Ağustos 1920  tarihinde, burayı işgal ederler. Böylece: kıyı ve iç kesimler arasındaki bağlantılı tren yolu, kontrol altına alınmış olur. 2 Eylül 1922 tarihinde, Ulubey, Yunan işgalinden kurtarılır.

Uşak Ulubey

GENEL

Ege bölgesinin, İç Batı Anadolu bölümündedir. Rakım 750 metredir.

Arazi engebelidir. Düzlükler, az yer kaplar. Düz olan yerler, sel yatakları ile yarılmıştır. İlçe merkezi: güneye doğru hafif meyilli olan, azar azar alçalan arazi üzerinde kurulmuştur.

İlçe: Ege bölgesinde görülen Akdeniz iklimiyle, İç Anadolu bölgesinin iç kesimlerinde görülen karasal iklim arasında, ılıman bir geçiş iklimine sahiptir. Diğer ilçelere göre, ortalama sıcaklık, burada daha yüksektir. Nedeni ise, yükseltinin düşük olmasıdır.

İlçede: 210 ton rezerve sahip, Kışla Dağı altında, derin altın yatakları mevcuttur. Ayrıca: Alüminyum, mangan, diyotomit, mermer ve uranyum rezervleri vardır.

NE YENİR

Buradaki muhteşem lezzetler şunlar: Ulubey demir tatlısı, döndürmesi ve Ebem köftesi. Bunları tadabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Uşak Ulubey Blaundos

BLAUNDOS

Sülümenli köyü yakınlarındadır. İlçe merkezine 10 km. ve İl merkezine ise 30 km. uzaklıktadır. Kanyonda bulunan cam seyir terasına yaklaşık 10 km uzaklıktadır.

Derin vadilerle çevrili bir yarımada üzerinde kurulmuş. Üç tarafı dik uçurumlu dere yatağı ile çevrili, yarım ada görünümünde, düz bir burun üzerinde oturmaktadır. Çevresinde, 100 metre derinliğindeki kanyon içinden, kentin su ihtiyacını karşılayan dere geçmektedir.

Kalesi, tapınakları, tiyatrosu, stadyumu ve kaya mezarları ile, ilgi çeken bir yer.

Şehir: Helenistik dönemde, Makedonya’dan gelenler tarafından kurulmuştur. Bu durum: 1845 yılında, Hamilton isimli bir araştırmacı tarafından, Ulubey mezarlığında bulunan bir yazıt ile kanıtlanmıştır. Bu yazıtta “Blaundeon Makedonon” yazılıdır.

Şehir: Büyük İskender’in ölümünden sonra, mirasını paylaşan 8 generalden, Antigonos’un payına düşer. Daha sonra, MÖ.189 yılında, şehirde, Roma hakimiyeti görülür. Bu dönemde: şehir, önemli bir merkez haline gelir. Kendi adına  para basarlar.

Uşak Ulubey Blaundos

Evet, şehir konum olarak ilginç özellikler taşıyor. Üç tarafı derin ve dik vadilerle çevrili. Düz bir burun üzerinde. Şehir merkezinin üç yanının vadilerle çevrili olması, dışarı ile sadece kuzeydeki tek kapıdan irtibatının bulunmasını sağlar. Bu kapının merkeze bakan, iç cephe genişliği: 26.5 metre, dış cephe genişliği: 23 metre, derinliği ise 8.20 metredir. Arazi yapısından dolayı, kapı yamuk plan gösterir.

Kapıdan geçildiğinde: batı yamacında tek, doğu yamacında alt ve üst olmak üzere 2 şehir suru var.

Uşak Ulubey Blaundos

Stadion

Doğudaki alt ve üst surlar arasında kalan alandadır. Uzunluğu 140 metre, genişliği ise 37 metredir. Oturma sıraları, tek taraflı olup, üst şehir suruna dayanmış durumda yapılmıştır.

Uşak Ulubey Blaundos

Tiyatro

Şehir surları dışında ve Stadyumun alt kısmında, vadi içinde, yamaca yapılmıştır. Sahnesi tamamen yıkılmıştır. Oturma sıralarının bir kısmı, sağlam kalabilmiştir.

Uşak Ulubey Blaundos

Şehir merkezi

Şehir merkezi, surlar içinde kalmıştır. Burada: İon düzeninde yapılmış bir tapınak ve bir kısım yapılar bulunmaktadır. Şehrin metropolü: 2 ayrı alanda bulunur.

Uşak Ulubey Blaundos

Tapınak

Şehir merkezindeki tapınak: bu yapıda restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Tahminlere göre: 17.30 x 8.95 metre boyutlarında, İon düzeninde bir tapınaktır. Üst yapısı tamamen yıkılmıştır. Tabanı: mermer döşeme, alt duvarları: kalker, temeli: andezit ve krepisleri: mermerdir.

Güney ön cephesi ile kuzey arka cephesi: üçgen alınlıklıdır. Sima kısmında: bitkisel motifler, aslan başları, diş sıraları var. Arşitav üzerinde bulunan yazıtlardan: 4 tanesi Latince, 6 tanesi Yunancadır. 1833 tarihinde, Arundel isimli bir araştırmacı bu yazıtları okumuş ve buranın “Kaudios Tapınağı” olduğu ortaya çıkmıştır.

Ancak: daha sonra yapılan araştırmalar, bu bilginin doğruluğunu kanıtlamamıştır.

Araştırmalar sırasında: kazı yeri yakınlarında bulunan bir yazıtta: tapınakla ilgili konular aydınlatılmıştır. MÖ.1.yüzyıl ve MS.1.yüzyıl arasındaki dönemdeki bu yazıta göre: tapınak “Athena” ve “Homonia”ya adanmıştır.

Kazı çalışmaları ile: tapınak çevresi açılmış, yapının kuzey arka cephesinde, arka duvara: 5.30 m. ve yan duvara ise 6.70 metre uzaklıkta: Temenos duvarı olarak adlandırılan duvar temeli ortaya çıkmıştır. Burada: bu yapıya bitişik, Bizans dönemine ait 6.40 m. x 8.60 m. boyutlarında ve tapınak taşları kullanılarak yapılan, avlu şeklinde bir mekan bulunmuştur.

Bu avlu şeklinde mekanda, herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır. Ancak: 1970 yılında yapılan kaçak kazılarda bulunan ve sonradan Müzeye teslim edilen bir kadın heykelinin parçaları aranmıştır. Çünkü: MS.1.yüzyıla tarihlenen ve 1.90 m. boyundaki bu kadın heykelinin: baş, sağ kol ve sol kol kopuktur.

Daha sonra: ön cephe tamamen temizlenmiş ve 8 basamaklı, 8.95 metre genişliğindeki tapınak girişi: tamamen ortaya çıkarılmıştır. Dağılmış yapı elemanları, tek tek yerlerine oturtulmuştur.

Yukarıda: şehrin metropolünün iki alandan oluştuğunu söylemiştim. Bu alanlar:

Uşak Ulubey Blaundos

Birinci alan: Kuzeydeki mezarlık ve birkaç Tümülüs ile, doğudaki vadide bulunan kaya mezarları. Kaya mezarları: 2 kişilik olduğu gibi, 10 veya 12 kişilik aile tipi mezarlar şeklinde de yapılmıştır. Bunlar tonozlu yapılardır. Nişli odacıklar ve sabit lahit tipi gömütlerdir.

Çoğunun, koridor tabanında da gömüye rastlanır. Mezarların çoğunda: beyaz sıva ve sıvının üzeri: kızıl, mavi, yeşil boyalarla yapılmış: bitki ve stilize hayvan motifleriyle bezenmiştir.

İkinci alan: Kent merkezi dışında kalır. Burada: İon tarzında ikinci bir tapınak ve çeşitli kemerler var. Bu kemerlerin fonksiyonu anlaşılamamış olup sayıları 14 dür. Su kemeri oldukları tahmin edilmektedir.

Evet: Blaundos antik kenti. Genelde, doğanın tahribatı dışında, fazla bir  tahribat görmemiştir. Ancak:  antik kentteki çalışmalar, günümüze dek, yalnızca tapınak ile sınırlı kalmıştır. Gelecekte yapılan çalışmalar sonucunda, kentin tam olarak tanıtılabileceği kesin. Yani: burayı ziyaret ederseniz: kapı, stadyum, tiyatro, surlar, tapınak görebileceğiniz antik kalıntılar.

Uşak Ulubey Kanyonu

ULUBEY KANYONU

Uşak ilinin güney ve güneybatı kesiminde, jeolojik yapının özelliğinden dolayı oluşmuş, 73 km. uzunluğunda bir kanyon. Kanyon denilince, isterseniz birkaç kelime bilgi vermek istiyorum. Kanyon: dünya yüzeyinde, nehirler tarafından oluşturulan derin vadilere verilen isim. Kanyonun iki yanındaki duvarlar: erozyon ve aşınmaya dayanıklı sert kayalardan oluşuyor. Bunlar: granit ya da kumtaşı kayaları.

Bu doğal oluşumların, en büyük örneği: Amerika-Arizona’da bulunan “Büyük Kanyon” Dünya üzerinde, ikinci en büyük kanyon ise, Uşak-Banaz kanyonu. Burası, Türkiye’nin en büyük kanyonu. Bir de, Kastamonu yöresinde Vanya Kanyonu var.

Uşak Ulubey Kanyonu

Evet, hani girişte söylemiştim. Kanyon denilince, kanyon insanlar için ne anlama geliyor. Yani: kanyonda ne yapılır. Kanyon bulunduğu yöre için ne anlam ifade ediyor? Kanyon, gerek bilimsel ve gerekse turistik potansiyele sahip bir yer. Tektonik evrim ve nehir aşındırması arasındaki ilişki: burada rahatlıkla görülebilir, yani bilimsel araştırma ve geziler için çok uygun.

Bunun dışında: burada, treaking, doğa yürüyüşleri yapmak mümkün. Bu muhteşem arazi yapısını seyrederek yapılacak yürüyüşler, gerçekten muhteşem heyecan yaratıyor. Derin vadi boyunca, uzanan uçurumlar, manzara amaçlı yürüyüşler için çok ideal.

Buranın rakamsal değerlerine gelince: kanyonun genişliği 500-100 metre, derinliği: 135-170 metre ve uzunluğu ise: 40-45 km. civarında değişiyor. Toplamda: 73 km. ye kadar uzanıyor. Yani: akarsular boyunca uzanıyor. Ulubey çayı ve Banaz çayı boyunca devam eden bir ana kanyon ile buna bağlanan onlarca büyük yan kanyonlardan oluşur.

Hıristiyan Montanism tarikatının merkezi olarak kabul edilen ve yaklaşık olarak 377 yılında Hıristiyan saldırılarıyla yıkıldığı bilinen Pepouza antik kenti de kanyon içindedir. Kanyon boyunca, antik dönemlerden kalan su kanalları, kaya mezarları ve mağaralar görülebilir. Clandıras su kemeri de, bu kanyon sınırlarında Karahallı ilçesinde yer alır.

Uşak Ulubey Kanyonu Cam seyir terası

Cam seyir terası

Kanyon üzerinde, Ulubey ilçe merkezinde, cam seyir terası ile hediyelik eşyaların satıldığı küçük dükkanlar bulunur.

AKSAZ KAPLICALARI

İlçeye 25 km. uzaklıkta, Aksaz Çayı kıyısındadır. Büyük bir granit kayanın dibinde, 5 ayrı noktadan kaynamaktadır. Suyu: 39 derece sıcaklıktadır. Konaklama tesisi yoktur. Çadırlarda kalınmaktadır. Kaplıca suyu: içildiğinde: karaciğer ve safra yolları hastalıklarına, banyo olarak kullanıldığında ise: nevralji, nefrit, kırık ve çıkıklar ile kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

İYON TAPINAĞI

MÖ.700-600 yıllarında, Saka Mezarlığı yakınlarında kalıntıları bulunan tapınak: İyon mimarisi tarzında yapılmıştır. Perslerin Anadolu’ya hakim olduğu dönemde yıkılmıştır.

Uşak Ulubey Yaver Deresindeki Kale-Manastır

YAVER DERESİNDEKİ KALE/MANASTIR

MÖ.320-300 yıllarında yapılan kale: Büyük İskender İmparatorluğunun parçalandığı dönemde yapılmıştır. Kale duvarında: İyon Tapınağı kalıntıları kullanılmıştır. Kale: iç içe geçmiş iki duvarlıdır. Yapılan kazılarda: kaleden haçların çıkması: buranın hem kale, hem de manastır olarak kullanıldığını ifade etmektedir.

Uşak Ulubey Clanudda

CLANUDDA ANTİK KENTİ

Çırpıcılar köyündedir. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanıldığı düşünülen, antik bir şehirdir. Kendi adına para basmıştır. Şehirde: stadyum, tiyatro ve kilise kalıntıları ve ayrıca lahit mezarlara ait kalıntılar var.

HASKÖY ASARI

Banaz çayı üzerinde, bir kanyon görünümünde olan bölgede: dik yamaçların üst kısımlarında, büyük kaya mezarlığıdır. Mezarlığın resimleri, köylülerce tahrip edilmiştir. Bu resimler: Hz. İsa ve havarilere ve meleklere aittir. O dönemde, Hıristiyanların, Romalıların zulmünden kaçarak, burada ibadet ettikleri düşünülmektedir. Henüz  tam olarak arkeolojik inceleme yapılmamıştır.

NAİS ANTİK KENTİ 

İnay köyünün 2 km. güneyindedir. Lidya uygarlığına bağlı bir şehirdir. Roma ve Bizans dönemlerinde de yerleşim görülür. Kent üzerinde: W.Ramsay, Buresch, H.Keil, Arundej, Veli Sevin ve Prof.Bilge Umar, bazı incelemeler yapmışlardır. Kentin bulunduğu yerdeki taşlar: Roma ve Osmanlı dönemlerinde başka yapılarda kullanılmıştır. Köy içindeki çeşitli yapılarda görülen bu taşlar dışında, Nais kenti ile ilgili günümüze pek bir şey gelmemiştir.

Kent: Lidya-Frigya sınırında, Lidya’nın Sardes kentine bağlı bir yerleşim yeridir. Yakınında: Blaundos ve Klanudda kentleri bulunmaktaydı.

Klanudda kentinin de, bugünkü İnay köyü arazisi içinde bulunduğu sanılmaktadır. Sardes gelen, ünlü “Kervan Yolu” Nais ve Blaundos şehirlerinden geçmekteydi.

Lidya döneminden sonra, Romalılar döneminde de, Nais yerleşim yeri olarak kullanılmaya devam etmiştir. Bu dönemde, ticaret yolu üzerinde bulunması nedeniyle, tüccarlar, burada mal alıp satıyorlarmış.

İNAY KÖYÜ BALÇIKLI DERESİ HÖYÜĞÜ

İnay köyünde, demiryolu kenarında bulunan, büyük bir höyüktür. 1982 yılında SİT alanı ilan edilmiştir. Buranın: Antik Yunan, Roma ve Bizans dönemlerinde, yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir. Ancak, büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Çevresinde: şehir mezarlığı vardır. Bu yörede: filler ve cüsseli hayvanlara ait fosiller bulunmaktadır.

Ayrıca: MÖ.5000-3000 yıllarından kalma kaplar, MÖ.3000 yılına ait Hititlerden kalma küpler bulunmuştur.

Uşak Ulubey Kervansaray-Han

KERVANSARAY (HAN) 

İnay köy merkezindedir. 16.yüzyılda yapılmıştır. Han’ın üzeri, önceleri toprakla örtülü iken, sonradan kiremitle örtülmüştür. İçinde: kemerli bölmeler vardır. Taş yapıdır. TRT’de yayınlanan, televizyon dizisi “Köroğlu” filminin  bazı sahneleri bu handa çekilmiştir.

Uşak Ulubey Taş Köprü

TAŞ KÖPRÜ

İnay köyü içinde, Kervansaray önündeki dere yatağı üzerindedir. Tek gözlüdür. Kışın, yağmur ve karın bol yağdığı dönemler dışında, dere kurudur. Köydeki Kervansaray ile aynı  dönemde, yani 16. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Günümüzde, köprünün dış yüzeyinde bulunan yazıt ise, onarım yazıtıdır. Köprünün uzunluğu: 8 metre, genişliği 3 metre ve yüksekliği ise 5 metredir.

Karahallı tanıtımı.

Eşme tanıtımı.

Sivaslı tanıtımı.

Banaz tanıtımı.

Uşak tanıtımı.

Finike

Finike

Finike doğası: mavi ve yeşili bir arada barındırır. Uzun kumsalı, eşsiz koyları ve gökyüzünde mavinin her tonunu bulabilirsiniz. Yaylaları, şehir içi ve şehir dışı alanlarıyla da yeşilin tonları hakimdir.

Finike

ULAŞIM:

Finike-Antalya arasındaki ulaşım, sahil yolundan değerlendirildiğinde, 111 km. uzaklıktadır. Bu yol: çok güzel sahil manzaralarıyla doludur. Her gün: Finike’den: üç istikamete, araç hareket eder. Bu istikametler: Demre, Kaş, Kalkan, Kınık, Fethiye istikameti. İkinci istikamet: Kemer, Antalya ve üçüncü istikamet ise: Elmalı, Akçay, Gömme. Finike-Kumluca arası uzaklık: 18 km. Finike-Elmalı arası uzaklık: 72 km. Finike-Demre arası uzaklık: 28 km. dir.

Finike

NARENCİYE ÜRETİMİ:

Türkiye portakal üretiminin yaklaşık üçte, biri, buradan elde edilmektedir. Ovanın deniz kıyısında olması nedeniyle, deniz iyotundan gereği gibi faydalanmasını sağlar ve dünyanın en lezzetli portakalları, bu sayede yetişir. Dünyadaki en kıymetli portakallarından biri olan, Californiya Portakalı bile, Finike portakalı ile lezzet bakımından yarışamaz.

FİNİKE FESTİVALİ:

Finike’de sosyal ve kültürel yaşama hareketlilik kazandıran Finike Festivali, geleneksellik kazanarak, 1989 yılından beri varlığını, Haziran’ı Temmuz’a bağlayan günlerde sürdürmektedir.

Finike deniz ve kumsal

DENİZ-KUMSAL:

Finike’de, yaklaşık 10 km. lik kumsal bulunmaktadır. Güzel deniz, dikkati çekmektedir. Bu özelliğiyle: yerli ve yabancı yatlara ev sahipliği yapmaktadır. Avuç içine alındığı zaman su gibi akan kumun, bazı romatizmal hastalıklarda ve kireçlenmelerde iyileştirici özelliğe sahip olduğu biliniyor.

NEM:

Finike

İlçe deniz kıyısında ve arkasında yüksek dağlar bulunması nedeniyle, nispi nem oranı yüksektir. Bu da, turizmi olumsuz etkiler. Çünkü: yaz aylarında sıcaklığın daha çok hissedilmesine ve aşırı terlemeye neden olur.

SETUR MARİNA:

1966 yılında, balıkçı tekneleri ve yatların fırtınalı havalarda barınabilmeleri için yeni bir barınak yapımına başlanır ve bu barınak 1970 yılında tamamlanır. 1997 yılında, yat limanından marinaya dönüştürülmesiyle hizmete giren Setur Finike Marina: 350 denizde, 150 karada, toplam 500 yat kapasitelidir.

Bu marinada verilen hizmetler: 70 metreye kadar olan yatlar için: güvenli bağlama imkanı ve tonoz sistemi, her yat için elektrik (220-380 v.), su ve telefon bağlantısı, 24 saat güvenlik hizmeti, posta, telsiz, telefon, faks imkanları. 80 tonluk gezer vinç ile: karaya çekme ve dalgıçlık servisleri, akaryakıt, otopark, atık su ve atık yağ boşaltma hizmeti, turizm danışma ve genel acentelik hizmeti.

Kış süresince konaklayan yatlar için, yat kulübü ve aktiviteleri, hava alanına geliş ve gidişte, indirimli transfer imkanı bulunmaktadır.

 

PİKNİK ALANLARI VE ORMAN İÇİ DİNLENME YERLERİ:

İlçe dahilinde, Demre yolu üzerinde ve Yalnız köyü hudutları içinde, Orman içi Dinlenme yerleri ve piknik alanları var.

 

LİMYRA TAŞI:

Finike’nin denizden 5 km. uzaklıktaki ve tarihi Limyra bölgesindeki ocaklardan çıkarılmaktadır. Açık krem renginde, homojen bir yapıya sahip kireç taşıdır. Taşınabilir büyüklükte, istenilen ebatta blok vermektedir. Hafif ve yalıtkan özelliğinden dolayı, dış kaplama malzemesi olarak, aranılan iç ve dış pazarda beğeni kazanan bir yapı taşıdır.

Finike Hamamı

FİNİKE HAMAMI:

Finike merkezde, Otogar yanında, Aykırıçay ağzındadır. Finike Belediyesi tarafından 1993 yılında yapılmıştır. 

Selçuklu ve Osmanlı mimari motiflerinin günümüzün modern tarzıyla sitilize edildiği yapı; hamam geleneğini yaşatacak özelliklere sahiptir.

Göbek taşına uzanıp, tellakların elinde kir atmak, saunada terleyip kilo vermek, şok havuzunda vücudunuzu çelikleştirmek istiyorsanız, Finike Hamamının tarih kokan atmosferinde yıkanmanızı öneriyorum. Hamam ve sauna tesisleri, günümüzde yerli ve yabancı turistlere hizmet vermektedir. 

 

AV TURİZMİ:

Finike, sahip olduğu iklim özellikleri, zengin bitki örtüsü, değişik türde av hayvanları ile, av turizmi için uygun bir ortam oluşturmaktadır. İlçeye bağlı: Arif Köyü, Yalnız ve Akçaalan Köyü hudutları içinde: yaban keçisi avı yapılmaktadır.

TARİHÇE:

Eski çağlarda ve Finike’nin ilk kurulduğu yıllarda, bu bölge “Likya” olarak adlandırılır. O zamanki Likya: Doğuda Pamfilya, batıda Kayra, kuzeyde ise Psidya şeklinde adlandırılan bölgelerle çevriliydi. İlk Finike, Fenikeliler tarafından, 5’nci yüzyılda, Phanikos adı ile, Aykırıçay Suyunun denize döküldüğü yerde kurulur. Uzun yıllar: Likya’nın başkenti olan “Limyra”nın tarım ürünlerini ihraç ettiği bir liman görevi yapar.

Bu özelliğiyle: Fenikelilerin en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Finike adının, Fenikelilerden dolayı verildiği de rivayetler arasındadır.

Finike: MÖ.5’nci yüzyılda, Arykandos ağzında, Phoınıkos adıyla kurulmuştur. Antik dönemde, önemli bir liman kenti olan Finike (Phoinikos)nin ilk kurulduğu yer: “İskele Mahallesi”dir. Bu mahallenin içinden geçen, kanal ve debisi yüksek, ancak hızı düşük bir dere olan Acıçay’ın, liman işlevi gördüğü, yük indirme ve bindirme işlemlerinin yapıldığı yer olması nedeniyle de adı geçen yere, İskele Mahallesi denildiği bilinmektedir.

İsmi nedeniyle, bazılarınca Fenikelilerin kurmuş olabileceği bir kent şeklinde yorumlansa da: Proınıkos Grekçe “Kızıl renkli at” veya “ kızıl renkli davar sürüsü” anlamına gelmektedir. Yöredeki hayvan varlığı ile uyum içerisinde olan bu isim; yerleşimin bir Grek kuruluşu olduğuna işaret etmektedir. Kalıntıların ve buluntuların da bunu doğruladığını görüyoruz.

Finike içindeki kalıntılardan söz edecek olursak, karşımıza ilk çıkan Helenistik döneme tarihlenecek, alt kısmı Roma çağı, üstü Bizans döneminde ait: sur kalıntıları. Atatürk Parkı karşısındaki kule, bu iki dönemi yansıtıyor.

Aynı döneme denk düşen Devlet Hastanesi karşısındaki falezin, kuzey kenarında, birkaç kaya mezarı ile eski hapishane yakınındaki kaya mezarı, Finike merkezde görülebilen kalıntıların bazılarıdır. 

Geç Bizans döneminde, Finike’de fazla geniş olmayan bir yerleşimin varlığı biliniyor. Cumhuriyet Parkında sergilenen bazı kalıntılar ve Ziraat Bankası karşısında depo olarak kullanılan büyük yapı, Geç Bizans Dönemi kalıntılarını oluşturuyor.

Finike gezilecek yerler

GEZİLECEK YERLER:

Finike Suluin Mağarası

ZİNCİRLİ GÖK MAĞARA (SULUİN MAĞARASI)

Finike merkeze 1 km uzaklıktadır. Mağara Finike merkezden sonra Kaş’a giderken, yaklaşık 500 metre ileride dağın yamacında Kırkgöz mevkiindedir.

Halk arasında “İncirli Mağara” olarak da bilinir. Mağara su altı mağarasıdır. 

Mağara 80 metrelik giriş ağzı ile, Asya kıtasının en derin mağarası olarak bilinmektedir. Mağarada 83 metre derinlikte, büyük bir salon bulunur. Bu salonun duvarları: sarkıtlar, traverten havuzlar ve diğer benzeri oluşumlarla kaplıdır. Bu yüzden mağaranın daha önceleri kuru mağara olduğu tahmin edilmektedir. Bu salona giren ve çıkan çok sayıda yan kollar bulunmaktadır.

Finike Suluin Mağarası

Amerikalı bir araştırma ekibi, 1995 yılında mağara içinde 122 metre derinliğe inmesine rağmen mağaranın sonuna ulaşamıştır.

Aynı yıl: mağaraya dalış yapan amatör dalgıç karı koca 2 Alman ölmüşlerdir. Bunların ölüm nedeni olarak, muhtemelen soğuk su nedeniyle fazla nitrojen yüklemesi ve narkoza yani derinlik sarhoşluğuna girmeleridir. Cenazeleri 60 metreden çıkarılmıştır. Ardından mağaraya giriş ve dalış yasağı getirilmiştir.

Finike Andre Doria Koyu

ANDRE DORİA KOYU

Finike-Demre karayolu üstündedir. Radyofor Koyu olarak da tanınır.  Finike merkeze 22 km uzaklıkta Boldağ Mahallesindedir. Giriş ücretsizdir.

Koyun çevresi: kayalıklarla çevrilidir ve arkası tamamen ormanlıktır. Koyda: nesli tükenme tehlikesinde olan Akdeniz Fokları yaşamaktadır.

Finike Andre Doria Koyu

Günümüzde, koy, gezi teknelerinin uğrak yeridir. Finike Belediyesine tahsis edilen koy, alınan düzenlemeler sonucu: Pazartesi ve Perşembe günü sadece kadınlara ve diğer günler ise ailelere tahsis edilmiştir.

Finike Andre Doria Koyu
Gelelim koyda denize:

Deniz dalgasızdır ve çok berraktır. Bu ahşap platform aynı zamanda denize girmek ve güneşlenmek için de kullanılır. Koyda, ihtiyaçların karşılanması için bir büfe bulunmaktadır.

Finike Gökliman Plajı

GÖKLİMAN PLAJI:

Boldağ Mahallesi sahil şeridindedir. Finike merkeze 4 km uzaklıktadır. Gökliman koyu: Andre Doia koyundan, bir yarım ada ile ayrılmaktadır. Gökliman, kendi içinde Mendikli adında küçük bir koya sahiptir.

Bu koyda bulunan plaj Mavi Bayraklıdır. Giriş ücretlidir.

Finike Gökliman Plajı

Finike Belediyesi tarafından işletilen bir tesis bulunmaktadır. Finike merkezden, Göklimana servis yapan belediye araçları vardır.  Burası, Likya döneminde liman olarak kullanılmıştır, bu yüzden gerek yüzmek, güneşlenmek ve gerekse tarihi kalıntıları görebilmek imkanı sunar. Kıyı şeridi: çakıl taşlıdır yani kum yoktur. Plajın uzunluğu 38 metredir. Genişlik ise 180 metredir. Kayalık, ahşap iskele ve beton platform yoktur. Plajda bulunan işletmeden, şezlong ve şemsiye kiralamak mümkündür.

Finike Çağıllı Plajı

ÇAĞILLI PLAJI:

Finike-Demre karayolundadır. Boldağ Mahallesindedir. Göklimanı geçtikten sonraki koydadır. Giriş ücretsizdir.

Finike Çağıllı Plajı

Deniz, son derece sakindir ve plaj kumsalı çakıl taşlıdır. Plajın uzunluğu 200 metredir. Deniz hemen derinleşmez, bu yüzden çocuklu aileler ve yüzme bilmeyenler için çok uygundur. Çevrede bulunan alan tamamen yeşilliktir.

 

FİNİKE SAHİL PLAJI:

Sahilkent Mahallesindedir. Giriş ücretsizdir. İlçenin en uzun plajıdır. Plaj: kumludur. Plajdaki kumların, özellikle romatizmal hastalıklara iyi geldiği iddia edilmektedir. Belediye tarafından: duş, tuvalet ve otopark yapılmıştır.

Finike Lymra

LYMRA;

Yeri:

Kumluca-Finike karayolu üzerinde, Turunçova ve Sahilkent Beldeleri arasındadır. Finike merkeze 9 km uzaklıktadır. Karayolundan yaklaşık 5.5 km sapmak gerekir. Yuvalılar köyü sapağında şehrin tabelasını görebilirsiniz. Kumluca istikametine giden karayolu, antik şehrin tam ortasından geçer. Surların ve antik kent açıklamalarının bulunduğu yerde, aracınızı park edebilirsiniz. Ören yerine giriş ücretlidir.

 

Önemi:

Şehrin ismi, MÖ 1000’li yıllara tarihlenen Hitit çivi yazılı tablet metinlerinde “Zumarri” olarak geçer. Bu kelime, Likya diline “Zemuri” olarak geçmiştir.

Likya Birliğinde, 3 oy hakkına sahip, 6 şehirden biridir.

Kent, Doğu Akdeniz’e yakınlığı nedeniyle stratejik önem taşıyordu. 12’nci yüzyılda Finike çayının ağzındaki liman “Portus Pisanorum” olarak adlandırılmıştı.

Strabon, kenti “küçük kasaba” olarak tanımlamıştır.

Kentte bulunan ve İmparator Severius’un eşi Julia Domna’ya adanmış bir yazıtta: şehirden metropolis olarak söz edilmektedir. Yani, şehir Roma İmparatorluk döneminde oldukça önemsenmiştir.

Evet şehir bir liman kenti olarak kurulmuş olmasına rağmen, günümüzde liman bölgesi verimli bir ovaya dönüşmüştür. Antik kent, denizden 5 km içeride kalmıştır.

Bölgenin oldukça sulak olması hakkında da bir efsane bulunmaktadır. Şöyle ki “Hestia’nın ateşinin dayanamayıp söndüğü yer burasıdır.” Ateş Tanrıçası Bakire Hestia, Limyra topraklarının sulak, bereketli ve gizemli bölgelerindeki muhteşem doğasına geldiğinde, yeşil ve mavinin binlerce tonunu görür, suyun büyülü renk oyunları karşısında şaşırır, inanamaz ve cezalandırıca ateşi Limyra sularında işe yaramaz ve söner.”

 

Tarihi Süreç:

Şehir, muhtemelen MÖ 5’nci yüzyıldan itibaren yerleşim gördüğü tahmin edilmektedir. Ancak en parlak dönemini, MÖ 4’ncü yüzyılda yaşamıştır.

Perikles

Likya Kralı Perikles zamanında, şehir Doğu Likya’nın başkentidir.

Likyalı Perikles (MÖ 494-429) , Perslere karşı Likya birliğini kurmak için Limyra şehrini başkent olarak kullanmıştır.

MÖ 333 yılında İskender, Anadolu’da Pers egemenliğine son verir ve bölge İskender’in bıraktığı Vali Nearkhos tarafından yönetilir.

İskender’in ölümünden sonra, bölge ardılları generallerden Antigonos ve sonrasında ise MÖ 301 yılında Lysimakhos tarafından ele geçirilir. MÖ 167 yılında Roma hakimiyeti görülür. Kral Perikles sonrası dönemde ise, şehir yine en parlak devrini MÖ 1’nci yüzyıl ile MS 2’nci yüzyıl arasında yaşamıştır.  

MS 141 yılındaki deprem, Limyra şehrini harap eder, büyük zarar verir. Bu depremden sonra, bölgenin zenginlerinden Opramoas, şehrin yeniden kurulması için maddi yardımda bulunur. Bizans döneminde, şehir Piskoposluk Merkezidir. MS 9’ncu yüzyılda Arap akınları nedeniyle şehir terk edilmiştir.

 

Arkeolojik Araştırmalar:

Şehir ilk olarak 1970’li yıllarda Avusturyalı arkeologlar tarafından araştırılmaya başlanır. Bu araştırmalarda bulunan önemli buluntular, günümüzde Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

 

GÜNÜMÜZDE ÖREN YERİNDE BULUNAN KALINTILAR:

AKROPOL:

Tokaç dağının güney eteklerindedir. Tokaç dağı 1216 metre yüksekliktedir. Antik şehrin en kuzeyindedir. 318 metre yükseklikteki Akropol tepesine çıkmak için köyden rehber almanızı öneririm, tepeye çıkış yaklaşık 40 dakika sürmektedir.

Akropol: bir iç kale ve aşağı kaleden oluşur. Burada erken dönem yapıları bulunur.

Lymra Çift başlı balta

Çift Başlı Balta-Labrys:

Akropolde duran ve MÖ 400 yılına tarihlenen çift başlı balta sembolü: koruma altına almak ve restorasyonunu yapmak için kent merkezine taşınmıştır. Çift başlı balta, ilk olarak Amazonlar tarafından kullanılan bir silahtır. Efsaneye göre “Herakles, Amazonların kraliçesi Omphale’ye çift başlı balta hediye etmiştir.” Çift başlı balta: Kandelus dönemine kadar Lidya krallığının zafer simgesi olarak kullanılmıştır.

 

AŞAĞI KALE:

Kale oldukça güçlü ve görkemliydi. Tokaç dağına sırtını vermişti. Aşağı kalede: sur, sarnıçlar, Bizans kilisesi ve Perikle Heroon’u vardır.

Lymra Bizans Kilisesi
Bizans Kilisesi:

Akropoldeki Bizans dönemi kilisesi bir Piskoposluk merkezidir. Kilise kalıntılarında, Hıristiyanlığın ilk yıllarına ait kırmızı boyayla yazılmış İsa’ya dair bir yazıt bulunmuştur.

Finike Perikles Heroon
Perikles Heroon:

Heroon anıtını tanıtmaya başlamadan önce bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum. Burası yapılış tarzı olarak elbette önemli yani yüksek sınıftan birine veya bir kahramana ait anıt mezardır. Perikles’in burada gömülü olduğu söylenmektedir. Ancak bazı  kaynaklarda ise, Perikles’in Yunanistan’da öldüğü ve orada gömüldüğü yazılıdır. Bunu belirttikten sonra anıtı tanıtmaya başlayalım.

Akropol’un güney yamacında, 218 metre yükseklikteki kaya olan taban düzeltilerek elde edilen 19 x 18 metrelik bir teras üzerindedir. Anıtın temelleri teras üzerine yapılmıştır. Kral Perikles’e ait anıt mezar: MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenir. Mimari stili: Xanthos şehrinde bulunan Nereidler Anıtına benzer.

Heroon, yüksekçe bir podyum üzerindedir. Bu podyumun cephesinde “Karyatid” ler sıralanır. Karyatid, kadın bedeni biçimindeki sütunlardır.

Anıt mezarın kaidesinde: Perseus’un Medusa’yı ve kız kardeşlerinden birini öldürmesi gibi kabartmalar ve bazı göz kamaştırıcı olağanüstü heykeller vardır.

Cellanın yan duvarlarını süsleyen, 6 metre uzunluğundaki frizler: eğimi güneyden geçerek şehir merkezine doğru ilerleyen askeri temalı bir geçidi tasvir eder. Yani Perikles’in Pers’e olan sadakatini gösterdiği düşünülmektedir.

Anıt mezar, depremde yıkılmıştır. Mezar anıtının önemli parçaları, günümüzde Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

 

ROMA VE BİZANS DÖNEMİ SURLARI:

Karayolu ile ayrılan düzlükte bulunan surların içinde, Roma ve Bizans dönemi yapıları bulunmaktadır. Karayolunun güneyi: Limyros çayı ile iki ayrı ada halinde bölünmüştür.

Finike Liymra Sütunlu cadde
Sütunlu Cadde:

Sütunlu cadde, 7 metre genişlikte ve 50 metre uzunluktadır. Günümüzde ünlü sütunlu caddenin ortasından bir dere akmaktadır.

Finike Liymra Sütunlu cadde

Yaz aylarında antik kenti ziyaret edenler, bu derede yüzmektedirler.

Finike Liymra Ptolemaion
Ptolemaion:

Surun güney duvarı içindedir. Helenistik dönemde, Limyra şehrinde en iyi korunarak gelmiş yapıdır. Antik dönem mimarisinde özel bir yere sahip olan yapı, MÖ 3’ncü yüzyıla tarihlenir.  Dor düzeninde ve kare planlıdır. Alt yapı ve üzerinde İon düzeninde bir yapıdan oluşur. Günümüzde anıtın antik döşemesi üzerinden sular akmaktadır. Anıt ve ona ait bazı eserler Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Finike Liymra Sütun başı
Sütun Başı:

Yolun alt kısmındadır. Oldukça güzel bir sanat eseridir.

 

Heroon Anıtsal Mezar:

İmparator Augustus’un manevi oğlu Gaius Caesar’a aittir. Kendisi MÖ 30-4 yılları arasında yaşamıştır. Gaius Ceasar, Kudüs şehrinden Roma’ya dönerken, çatışmada aldığı ciddi yaralar nedeniyle, henüz 24 yaşında Liymra’da ölmüş ve anıt bu yüzden yapılmıştır.

Cenazenin külleri Roma’ya götürülmüş ve onun anısına, içinde naaşı olmayan bu anıt mezar yapılmıştır. Ancak bir başka söylentiye göre: Augustus’un talebi üzerine, organları Roma’ya gönderilir, bedeni ise Limyra kentinde, Perikles tarafından yaptırılan bir anıt mezara gömülür.

Heroon, Perikles tarafından MÖ 370-350 yılları arasında inşa ettirilmiştir. İnsanlık tarihinde en güçlü ve en etkili İmparatorluklarından birinin İmparatoru olacak adamın tarihsel önemine istinaden yapılan yapı oldukça dikkat çekicidir.

Anıt mezar: bir İon tapınağının şeklini almış üst yapıyı desteklediği bir mezar odasının tepesine inşa edilmiştir. Günümüzde anıt mezarın sadece temel yapısı yerinde durmaktadır.  Anıt: onu çevreleyen mermer kabartmalarla ünlüdür. Bu mermer kabartmalardan, halen Antalya Müzesinde sergilenen yüksek kabartma: Augustus dönemi realizmini sergilemesi açısından son derece önemli kabul edilmektedir.

Finike Liymra Tiyatro
Tiyatro:

Akropol altındaki düzlükte: Turunçova-Kumluca karayolunun hemen kenarındadır. Dağ sırtlarına doğru yapılmıştır.

Yapı, Helenistik döneme aittir. Ancak MS 141 yılında büyük onarım geçirmiştir. Tiyatronun kitabesinden öğrenildiğine göre, bu onarım, bölgenin zenginlerinden Opramoas tarafından finanse edilmiştir.

Finike Liymra Tiyatro

Tiyatro 8000 seyirci kapasitelidir. Tonozlu geçide erişimi sağlayan 8 kemerli giriş ve 1.6 metre yüksekliğinde bir arka duvarı vardır. Bu geçiş, binanın her iki yanında tonozlu giriş-çıkışları sağlamaktadır. Diazomanın arkasındaki 1.5 metre yüksekliğindeki duvarın arkasında, Cavea’nın çevresini dolaşan ve üstünde diazomaya doğru açıklıkları bulunan, üstü kapalı bir geçit vardır.

Finike Liymra Tiyatro

Yarım daire şeklindeki oturma yerleri, denize yöneliktir. Tiyatronun bazı kısımlarında dikkati çeken düzensizlikler, tiyatronun çeşitli evreler geçirdiğini kanıtlamaktadır.

Günümüzde tiyatronun, tonozlu çift diazomalı skenesi yıkık durumdadır.

 

Katabura Mezar Anıtı:

Tiyatronun doğu tarafında, yolun yaklaşık 20 metre ötesindedir.

Bu mezar anıtı, kitabesine göre Katabura’ya aittir. Katabura: Lidya Kralı Perikles’in kardeşi veya yakın akrabası olarak düşünülmektedir.

Kaidesi kabartmalarla süslüdür. Kaidenin üzerinde yükselen anıt mezar, MÖ 350 yılında yapılmıştır. Kaidede bulunan kabartmalarda, batı tarafında, ölen kişi diğer dünyanın yargıçlarının önünde duruyor. Güney tarafında, bir rahip bir boğayı kurban ediyor. Kuzey tarafındaki rölyef ağır hasar görmüştür. Araba ile bir yolculuğu gösteriyor. Üçgenlerin üzerinde, mezarı koruyan kartallar bulunur. Bir zamanlar yani ilk yapıldığında, mezarın çatısında kanatlı sfenksler ve bir atlı heykelcik varmış.

Finike Liymra Kaya Mezarları
Kaya Mezarları;

Liymra şehri, Likya bölgesinin en çok kaya mezarına sahip şehirlerinden birisidir.

Ören yerinde, 400 civarında kaya mezarı bulunmaktadır. Çoğu mezar Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle isim belirtmektedir.

Bu mezarların bazılarında “krem” renkli boya izi görülmüştür. Bu renge diğer Likya şehirlerinin mezarlarında da rastlanmıştır. Krem renginin antik çağ dünyasında kötü cinlere karşı koruyucu olduğuna inanılıyordu.

Ancak bu mezarlar, defineciler tarafından sürekli olarak yağmalanmış ve harap edilmiştir. Bugüne kadar Nekropolde, kabartmalarla süslenmiş 10 mezar bulunmuştur.

 

Çavdır Mezar Anıtı:

Limyra şehri yakınlarındaki Çavdır bölgesinde, dere kenarında ilginç bir mezar anıtı bulunmaktadır. MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenen bu anıtta: mezarın bir tarafında baba, diğer tarafında anne ve çocukların kabartmaları görülmektedir.

Finike Kafi Baba Türbesi

KAFİ BABA TÜRBESİ:

Finike merkeze 8 km uzaklıktaki Yuvalı köyü yakınlarında Limyra antik kentinin içindedir. “Abdal Musa Türbesi” olarak da bilinmektedir.

Türbenin kuzeyinde bulunan derviş mezar taşı, 1.75 metre yüksekliktedir ve 12 segmanla süslüdür. Bu mezar taşı, 1812 yılında ölen Hasan Baba’ya aittir.

Rivayetlere göre: “Kafi Baba, Kaygusuz Abdal’ın 40 dervişiyle birlikte Mısır’a gider. Mısır Sultanının kızını ölümcül hastalıktan kurtarır. Mısır sultanı, kendini ödüllendirmek ister. Kafi Baba, elinde bulunan boynuz şeklindeki şişeyi yağla doldurmasını ister. Ancak Sultan bir türlü şişeyi yağla dolduramaz. Bunun üzerine, Baba “Kafi” der. Bu kelime üzerine, şişe birden yağla dolar ve babanın adı “Kafi Baba” olur.”

Yuva Mahallesinde yapılan “Kafi Baba Şenlikleri” ne, çeşitli Alevi-Bektaşi dernek ve vakıf temsilcileri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütleri ve Türkiye’nin dört bir yanından vatandaşlar katılmaktadır.

Finike Kırkkemer Köprüsü

KIRKKEMER KÖPRÜSÜ-KIRKGÖZ KEMERİ-LİMYRA KÖPRÜSÜ:

Dünya üzerinde, yapısını en sağlam şekilde koruyabilmiş Roma köprülerinden birisidir. 

Köprü, günümüzde Hasyurt beldesi sınırlarındadır.

Kırkgöz Kemeri: Likya döneminde, bölgenin önemli kentleri olan Rhodiapolis ve Limyra şehirlerini birbirine bağlıyordu.

Köprü: batıda Toçak dağı eteğinden doğan, ancak günümüzde kurumuş veya yatağı değişmiş olan Alakır çayının kollarının birinin üzerindeydi.

Dünyadaki en eski basık kemerli köprülerden biridir. Bu yassılık oranına, köprü yapımı tarihinden daha sonra yüzyıllarca ulaşılamamıştır. Ancak Geç Ortaçağ döneminde yapılan yapılarda ulaşılmıştır.

Köprünün uzunluğu 360 metredir. Köprünün eşit ebatlarda 28 tane kemeri vardır. Bunların her biri, üst üste ikişer kavis biçiminde yerleştirilmiştir. Bu kemerlerden sadece iki tanesi açık kemer genişliği ve sütun kalınlığı ölçülebilecek kadar açıkta kalmıştır. Moloz taş ve büyük dere taşlarıyla oluşan ayaklarla taşınır. Taşlar kireç harcı ile tutturulmuştur. Döşeme taşları ise zarif bir işçilikle göz kamaştırır.

Köprünün toplam yüksekliği, önemli oranda toprak altında kaldığından kesin olarak bilinmemektedir.

Köprü hakkında antik dönemden kalan bilgiler yoktur. Yapının ilk tarifleri, Avrupalı seyyahların 19’ncu yüzyılda yazılan seyahatnamelerinde yer alır.

Finike Arykanda

ARYKANDA:

Finike merkeze 18 km uzaklıktadır. Finike-Elmalı karayolunun tam orta yerindedir. Antalya-Kumluca-Finike yolunu izleyerek buradan Elmalı yoluna dönerek buraya ulaşabilirsiniz. 

Şehirde ilk yerleşimin MÖ 2000’li yıllarda olduğu tahmin edilmektedir.  Ancak ören yerinde ele geçen buluntuların en eskisi, MÖ 5’nci yüzyıla aittir. Şehrin ismi Likya dilinde “Ary-ka-wanda” dır. Bu kelimenin anlamı “Yüksek kayalığın yanındaki yer” demektir.

Finike Arykanda

Şehir, özellikle Helenistik ve Roma döneminde yoğun iskan görmüştür.

MÖ 5’nci yüzyılda, diğer Likya şehirleri gibi Pers işgaline uğrar.  MÖ 333 yılında, İskender ve ardından Seleukoslar ve sonrasında Ptolemaiosların hakimiyeti görülür.

Apameia barışından sonra Rodos’a bağlanır. MS 2’nci yüzyılda Arykanda şehri Likya birliğinin bir üyesi olarak sikke bastırır. Likya birliğinde 1 oy hakkı bulunmaktadır.

MS 43 yılında, şehir Pamphylia ile bir eyalet yapılır ve Roma’ya başlanır. MS 240 yılında büyük bir deprem görülür ve takip eden süreçte onarılır. Bizans döneminde şehrin ismi “Akalanda” veya “Orykanda” dır. Bizans döneminde, şehir Hıristiyanlığın etkisi altına girer.

MS 5’nci yüzyılda yeniden bir deprem yaşanır ve şehir halkı günümüzdeki Çatallar köyü yakınlarına göçerler. MS 7 ve 8’nci yüzyıllarda ise, bölgeyi etkileyen Arap akınlarından korunmak için daha iç bölgelere giderler.

Arykanda Arkeolojik Araştırmalar

ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR:

Bölgedeki ilk araştırmalar, 1838 yılında İngiliz Charles Fellow tarafından yapılmıştır. Elbette bu ismi duyunca, sanırım ilk aklınıza gelen, acaba bölgede neler buldu, neler çaldı ve Londra Brısith Museum’a götürdü? Sorusudur. Ancak elbette buradan çalınan fazla büyük eser yoktur, çünkü antik şehir kalıntıları denize uzaktır ve genellikle çalınan eserlerimiz, denizden, gemilerle kaçırılmıştır.

Fellow; Arykanda ve çevresindeki mezar ve şapel yazıtlarını incelemiş ve bulunan sikkelere dayanarak şehrin, Arykanda şehri olduğunu söylemiştir.

Kentteki resmi arkeolojik kazı çalışmaları, Türk arkeoloji heyeti tarafından, 1971 yılından bu yana sürdürülmektedir. 1971-2002 yılları arasında yapılan kazılarda 4000 civarında sikke bulunmuştur. Sikkelerin tamamı, Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Finike Arykanda

GÜNÜMÜZ:

Elmalı-Finike yolu üzerinde, Arif Köyü yakınlarındadır. Arif köyünden sağa dönülüp toprak yoldan 1 km daha gitmek gerekir.

Finike merkeze 30 km uzaklıktadır. Yolun büyük bölümü, çam ve sedir ağaçlarıyla kaplıdır.

Ören yerine giriş ücretsizdir, arabalar için otopark bulunur. Ören yeri gezisi için asgari 1 saat zaman ayırmalısınız.

Şehir, tipik bir yamaç yerleşimidir. Doğusu ve batısı sarp falezlerle, kuzeyi ise Şahinkaya’sı ile sınırlanmıştır. Bir dağ yamacına tırmanan: 5 büyük teras üzerine kurulmuştur. Bu yüzden, şehir muhteşem bir vadiye bakmaktadır. Manzarası nedeniyle, Likya bölgesinin en görkemli şehirlerinden birisiydi.

Finike Arykanda Ana Teras

ANA TERAS:

Gözetleme Kulesi:

Ören yerinde, şehre ait en güzel yapı, Şahinkaya’nın güneybatısında bulunan “Gözetleme Kulesi” dir ve kentte en yüksek yerdedir.

 

Akropol:

Gözetleme kulesinin güneyindeki Akropol, kentin ilk yerleşim yeridir. Akropolde en geniş alanı Ticaret Agorası kaplar.

Finike Arykanda Ticari Agora
Ticari Agora:

Ticari Agoraya, Tiyatrodan veya Stadyumdan ulaşabilirsiniz.

Akropolün en büyük ve Helenistik dönemin mimarisini yansıtan yapısıdır. Kuzey kenarı boyunca yer yer doğal kayanın tıraşlanmasıyla yapılmış dükkanlar yan yana sıralanmıştır. Agoranın zemini, düzgün dikdörtgen taşlarla kaplanmıştır. Doğu kesimindeki dükkanların bir kısmı, hala görülebiliyor.

Ticaret Agorası, altın gibi daha değerli malların ticaretinin yapıldığı bir yerdir.

Agorayı çevreleyen bir batı duvarı vardır. Ayrıca: bir tarafı da kolonlarla bezeli koridorlardan oluşan Stoa’dır. Agora odacıklarına girip, kapılarından manzarayı izlemeyi unutmayın.  

 

Stoa:

Bunların önünde ahşap dikmelerle taşınan bir Stoa ve tabanı taşlarla kaplı bir meydan vardır. Stoa yapılarından geriye kalan tek bir sütunun kırık parçası, düzlükte uzanmaktadır. Stoa: içinde zanaatlarların küçük üretimhanelerinin bulunduğu bir yapıdır.

 

Su sarnıcı:

Ticaret Agorasının bulunduğu terasın batı ucunda: yerli kayanın yontulmasıyla oluşturulan sarnıç, tonoz ayağına kadar su ile doldurulduğunda en az 800 ton su biriktirme kapasitesine sahiptir. Plan olarak tek neşi, batı tarafı apsidal bitimli dikdörtgendir. Basık beşik tonoz örtülüdür. Taban su sızdırmayacak şekilde döşenmiş, kare şeklindeki pişmiş toprak plakalarla kaplanmıştır.

Batı taraftaki apsidal bitimin zemini özel olarak hazırlanmış ve dibe doğru sivrileşen, çokgen piramit eya koni formundadır. 6-7 metreden düşen suyun, düşme ile yapacağı yıpranma, bu tarz çukurlaştırma ile önlenmiştir. Sarnıç, büyük olasılıkla MS 5 veya 6’ncı yüzyılda son kez temizlenmiş, ağır olduğu için çıkarılamayan yazıtlı mermer blok sarnıçta bırakılmıştır.

Finike Arykanda Bouleterion
Bouleterion:

Agoranın kuzeybatısında, yerli kayanın yontulmasıyla yapılmıştır. Meclis burada toplanırdı. Yapı: 137 metre uzunluğundaki Stoa’nın sonunda, şehrin kuzeybatı yamacındadır. Bina: kayaya oturtulmuş oturma sıraları ile bir dağ yamacında kurulmuştur.

Finike Arykanda Helios Tapınağı
Helios Tapınağı:

Bouleterion binasının doğusunda, MÖ 4’ncü yüzyılda inşa edilmiş ve Güneş Tanrısı Helios adına yapılmış tapınak vardır. Dor düzenindedir. Tapınağın kutsal alanına: doğu ve batıdaki iki kapıdan girilir. Helios Tapınağı ve Bouleuterion yapılarının kuzey ve doğu kesimleri, konut alanıdır.  Ticaret Agorası batısındaki merdivenli yol hem Helios Tapınağına ve hem de konut alanına ulaşımı sağlar. Tapınak terasının batı ucunda bulunan “Sebasteion”: MS 9’ncu yüzyılda, eklentilerle atriumlu bir villa haline getirilmiştir.

Finike Arykanda Stadion
Stadion:

Ören yerinde en üst terasta, Şahinkaya’nın eteğinde, Tiyatronun arkası üzerindedir.

Gözetleme kulesinden sonra en üst seviyedeki yapıdır. Burası da sağlam olarak günümüze kadar gelmiştir. MS 1’nci yüzyıla tarihlenir.

Normal bir stadyumdan daha küçüktür. Koşu parkurunun uzunluğu 106 metre ve genişliği 17 metredir. Koşu pisti, belli bir yerden sonra trapez şeklini alır.

Yani, yarı uzunlukta ve tek yönlüdür. Kuzey yönünde, sarp kayalık yamaçta, üç basamaklı oturma yerleri, günümüze ulaşmıştır. Ortasına yakın bir yerde, merdivenlerle aşağıdaki teraslara bağlanır. Altındaki terasta, küçük fakat iyi korunmuş tiyatro bulunur.

Finike Arykanda Tiyatro
Tiyatro:

Stadion’a göre bir alt terastadır.

MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiş tiyatro, küçüktür ama mükemmel durumda günümüze ulaşmıştır. Tiyatro ve Stadium’un aynı zamanda planlanmış ve yapıldığı tahmin edilmektedir. Tiyatro 7 bölüme ayrılır. Caveası yerli ana kayaya, 30 derece eğimle oyularak yapılmıştır. Yatay orta yolu olmayan tiyatro tek kademelidir. Merdiven kenarlarında görülen süslemeler, Stadion’un merdiven kenarlarında da görülmektedir.

Finike Arykanda Tiyatro

Oturma sıraları toplam 21 sıralıdır ve 2000 seyirci kapasitelidir. Her sıranın kenarında: koruyucu tenteleri (güneşlikleri) desteklemek için kullanılan delikler dikkat çeker. Orkestra yarıçapı, 27 ayaktan oluşur. Sahne binasının yüksekliği tahminin 38 ayaktır.

Finike Arykanda Tiyatro

Günümüzde, burada birkaç yılda bir sanatsal etkinlikler düzenlenmektedir. Son olarak İspanyol müziğinin kraliçesi olarak bilinen Buika, Finike’de düzenlenen 2’nci Uluslararası Portakal Festivali-Orange Fest Etkinlikleri kapsamında 4 bin yıllık Arkykanda tiyatrosunda konser vermiştir.

Burada: tiyatronun merdivenleri arasında bulunan ve büyüdükçe tonlarca ağırlıktaki blokları yerinden oynatan çam ağacını göreceksiniz.

Finike Arykanda

ARA TERAS BÖLÜMÜ:

Stadium ve Tiyatro arasında kalan ara teras bölümünde: tiyatronun en üst oturma sırası seviyesinde bir tapınak kalıntısı vardır. Ancak bu tapınağın kime ait olduğu bilinmemektedir. Bu alan, MS 5’nci yüzyılda, büyük bir konutun avlusu içinde kalmıştır.

BİR ALT TERAS BÖLÜMÜ:

Finike Arykanda Devlet Agorası
Devlet Agorası:

Günümüzde, burada ortada bir ağaç bulunan huzur dolu bir yerdir. Odeon’a giden yol üstünde, Agoranın hemen üzerindedir. Odeon önünde, köşeli bir “U” harfi şeklindedir. Agoranın üç tarafı kapalıdır, açık olan tarafı vadiye bakıyor. Avlusu mozaik döşelidir. Geç dönemde, mozaik döşeli portikoya sahiptir. Bu mozaik zemin muhteşem güzelliktedir.

 

Tykhe Tapınağı:

Devlet Agorasının ortasındadır. Günümüzde sadece altarı ayaktadır.

 

Odeon (Meclis Binası):

Tiyatronun alt terasında Odeon bulunur. Tümüyle ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır. Odeon bölümüne merdivenle çıkılır.

Bina MS 2’nci yüzyılda yapılmıştır. İmparator Hadrian zamanında, burası Meclis olarak görev yapmıştır. Binanın üç girişi vardır ama ana girişi güneydedir. Yapı, bir zamanlar çok fazla süslüydü. Devlet Agorasına bakan cephesinde zengin taş kaplamalar vardır. İç kısmı ortostatlarla kaplıydı ve duvarlar, orkestra ve koltuklar; renkli mermerlerden yapılmıştı.

Kapının üstündeki frizde: üzerinde maskeler ve kabartma tanrıların başları bulunan kartuşlarla çevrili, İmparator Hadrian portresi görülür. Ayrıca: burada koltukların bir kısmında, travertenlerle restore edilme girişimi saçmalığını görüp üzüleceksiniz.

Finike Arykanda

ŞEHRİN BATI KESİMİ:

Şehrin batı kesiminde özel konutlar vardır.

Finike Arykanda Villa zemini mozaik

4’ncü Yüzyıl Villası:

Zengin bir Arykandalıya ait, mozaik tabanlı mekanları olan Batı Villası görülmeye değerdir. Bu etkileyici villanın kalıntıları son yıllara kadar kazılmadı. Arykanda’daki kazılardan sorunlu Türk arkeoloji ekibi başkanına göre, 8 odalı ve 2 katlı villa bir aristokrata aittir. Mozaik zeminler, sütunlar ve havuz ile zengin bir şekilde dekore edilmiş villa etkileyici bir manzaraya sahiptir.

 

ŞEHRİN DOĞU KESİMİ:

Şehrin doğuya doğru olan bölümünde, uzun süre kullanılan bir villa (Doğu Villası) bulunmaktadır. Batı Villasının benzeri olan yapı, doğuda, daha önceki yıllarda açılan iki odası ve üç basamaklı kapısıyla, 5’nci hamamın batısındaki kuzey-güney doğrultulu merdivenli sokak ve doğu-batı doğrultulu sokağın kesiştiği yerdeki ufak meydancıkla bağlantılı kılınmıştır.

Üstü çatı ile örtünerek korunan, balık pulu şeklindeki mozaik döşemeye sahip oda, peristilli bu büyük yapının doğu tarafındaki en önemli odasıdır. Tabanı toprak olan, ona göre batıdaki odanın da güneye açılan kapısı bu odayla birlikte bir koridora açılmaktadır. Koridor yine büyük bir kapı ile prestile bağlanmıştır.

İlk evresi taş olan ve düşük kaliteli bir döşeme izlenimi veren zemin, yapının ikinci kullanım evresinde, muhtemelen sahibinin zenginleşmesi ve modaya uyma çabası yüzünden, basit toprak dolgu yapılarak yükseltilmiş ve üzerine geometrik desenli mozaik döşenmiştir. Bu döşeme, taş döşeme üzerinde kalınca, kireç harçlı bir tabaka değil, sıkıştırılmış toprak üzerine döşendiği için taş zeminden yarım metre yukarıda, yüzeyde bulunan ağaçların kökleri bunları patlatmıştır.

 

DÜZLÜK KESİMİ:

Bazilika:

Şehrin güneyindeki düzlük kesimde: Bazilika bulunur. Bazilika yapısı, Erken Bizans dönemine aittir. Arykanda şehrinde bulunan en büyük dini yapıdır ve MS 4’ncü yüzyılda yapılmıştır.

 

Traianeum:

Bazilikanın batısındaki alandadır. Yazıtlardan ve antik kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, İmparator Triian’a adanmıştır. Kutsal alan tapınağının bir alt terasında bulunan latrinası, Roma şehrindeki Traian Formuna benzemektedir.

ŞEHRİN GÜNEYDOĞU BÖLÜMÜ:

Finike Arykanda Doğu Nekropolü

Doğu Nekropolü:

Bu mezar alanında, birçok anıt mezar dikkat çeker. Doğu Nekropolde: beşik tonozlu anıtsal mezarlar, tapınak mezarlar ve lahitler vardır. Anıt mezarlar, birbirlerine teras görevi görürler. Bunların tümü, MS 2’nci yüzyıla tarihlenmektedir.

Erken Bizans döneminde, Doğu Nekropolünde anıtsal mezar binaları arasına bir kilise yapılmıştır. Bu kilise, üç neflidir ve kilisenin nefleri ve narteksi geometrik motiflerden oluşan mozaikle süslüdür. Bu mezarların altındaki terasta, çatı hizasına kadar ayakta kalmış hamam bulunur.

Finike Arykanda Gorgo Mezarı

Gorgo Mezarı.

Sparta Kralı I Klemenes’in tek çocuğu ve kızı olan Gorgo’nun mezarı Arykanda şehrindedir. Gorgo: Termopylae Muharebesinde savaşıp ölen üvey amcası Kral I Leonidas’ın karısıdır.

Kocası I Leonidas, savaşta 300 Spartalı ve 3000’e yakın Yunan savaşçı ile birlikte öldürüldü. Plutarkhos’a göre: Termopylae savaşından hemen önce, kocasının ölüme gittiğini anlayan Gorgo, ona ne yapacağını sorduğunda, I Leonidas kendisine “İyi bir adamla evlenmesine, ona çocuklar vermesini ve güzel bir hayat sürmesini” söylemiştir.

Gorgo, Heredot tarafından anılan çok az sayıdaki kadın tarihi kişiliklerden biridir. Siyasi kişiliği ve bilgeliği dikkat çeker. Üç farklı Sparta kralının kızı, eşi ve annesi olan tek kişidir.

Finike Arykanda Hamam Kompleksi

Hamam Kompleksi:

Alt terasta, Stadion yanındadır.

Yamaç hamamı: Likya bölgesinin en büyük hamam kompleksidir. Geniş cephesi güneye bakar. MS 3’ncü yüzyıl ortalarına tarihlenir. Tarihi süreçte onarılarak uzun yıllar kullanılmıştır.

Hamamın hemen yanında Gymnasium vardır. Bu yüzden hamam Gymnasium görüntüsü verir. Gymnasium’dan günümüze kalanlar: çim sahada etkileyici bir mozaik zemin ve devasa bir giriş kapısı kalıntılarıdır.

Finike Arykanda Hamam Kompleksi

Kompleksin boyutları 75 x 25 metredir. Duvarlarının yüksekliği 7 metredir. Bu ölçülere bakılarak Arykanda şehrinin en görkemli yapısı olduğu anlaşılmaktadır. Yapı önce hamam olarak düzenlenmiş, MS 141 yılındaki depremden sonra ise, Hamam-Gymnasion olarak yeniden düzenlenmiştir.

Kompleks, MS 240 yılındaki depremden sonra yeniden onarım görmüştür.

Kemerler dizisi içinde tamamen sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. Günümüzde sadece çatısı yoktur, yerden ısıtma sistemi, sıcak havuzlu salonu, en ince ayrıntısına kadar günümüze ulaşmıştır.  

 

Batı Nekropolü:

Batı Nekropolde: bazı tipik Likya kaya mezarları bulunmaktadır. Bunlar, Finike’den Elmalı’ya giden yol boyunca görülebilir. Hamam kompleksinin hemen arkasındaki doğu Nekropolü, olağanüstü bir anıtsal mezar koleksiyonudur.

Burada: lahitler yanında, tapınak mezarları ve görkemli beşik tonozlu mezarlar görülür. Manzara muhteşem güzeldir, çünkü özellikle aşağıdaki hamamlara ve Gymnasium ve ayrıca altındaki vadi manzarası vardır.

 

DİĞER YAPILAR:

Su yolları:

Aykırıçay kaynağının bulunduğu yerdedir. Sarp kaya yüzeylerine oyulmuş, dört ayrı seviyedeki kanal, şehre su getiren sistemin ana hattıdır ve su mühendisliğinin muhteşem bir örneğidir. Su kaynağından elde edilen su, kayalara oyulan suyolları ile şehre ulaştırılmıştır. Şehirde: ana caddelerin bazılarının altında, titizlikle yapılmış temiz ve kirli su kanalları bulunmaktadır.

 

NAL TEPESİ:

Kentin yakınlarındadır. MS 2 ve 3’ncü yüzyıllarda otel yani konaklama için kullanılmıştır. Burada bir hamam, Şaraphane ve bazilika bulunmaktadır. Arykanda şehrinde, Agora içindeki bir odada yapılan kazılarda, çok sayıda nal çıkması nedeniyle, buraya Nal Tepesi ismi verilmiştir.

BONDA TEPESİ:

Finike’nin Boldağ köyündedir. Adının anlamı ve kaynağı bilinmez. Türkçe’de karşılığı olmayan bu kelime belki de bilinmeyen antik adıyla ilgilidir. Demre’nin yaklaşık 10 km kuzeydoğusunda Gülmez Dağı üzerindeki Kaklık Tepesinin 1 km güneyindedir.

Myra’dan Beymelek’e varan yol buradan da doğuya, tepeye doğru zikzaklar yaparak çıkar ve devamında Finike’ye Lymra’ya ulaşır. Myra ile Limyra arasında bugün de fazlaca virajlı olan yola neden olan sarp kayalıklar nedeniyle sahilden ulaşmak imkansız olduğundan, Bonda Tepesinden geçit verilmiştir. Kaldı ki kent arasında deniz taşımacılığı daha yoğun olarak kullanılmaktaydı. Bonda Tepesi, Limyra ve Myra egemenlik alanlarının doğal ayrımını oluşturur. Limyra’nın polis teritoryumuna dahil olduğu ele geçen yazıtlardan anlaşılmıştır. 

Tepede Roma ve Bizans dönemlerinden kalıntılar vardır. 

Konutlar, çok sayıda lahit ve kilise görülen kalıntılardır. Yerleşim kanıtlarının güney batı köşesinde bulunan kilise, 3 nefli ve narthekslidir. Kilisenin kuzeyinde yaklaşık 15 bölümlü bir yapı gurubu bulunur. Bunların doğusuna doğru diğer yapı kalıntıları izlenir. Nekropol ise yerleşim tepesinin batı yamacındadır. Bu tür kırsal yerleşimlerde yaygın olduğu üzere burada da hem ana kayaya oyulan hem de inşa edilen zeytin ve üzüm işlikleri bulunur. 

 

YALAKBAŞI:

Günümüzde Finike’den asfalt yolla kolayca ulaşılır. Yerleşim yapı taşlarının yoğun döküntüsü arasında gezilir. Alanda modern yerleşim olmaması şanstır. Sadece birkaç çoban yapısı ve keçiler yaşamaktadır. Bu nedenle de lahit teknelerinin ve bazı işlik havuzlarının su yalağı olarak kullanılmasıyla “Yalakbaşı” adı takılmıştır. 

Bonda tepesinin 2.5 km kuzeyinde, 600 m yükseklikte, doğu-batı yönünde uzayan yayvan bir tepede bulunan Yalakbaşı kalıntıları içinde anıtsal bir yapı görülür. 

Bu küçük yerleşimdeki en önemli kalıntı, üzerinde heykel ayakları için açılmış yuvalar bulunan profilli altlıklar ve aynı zamanda yine dağınık haldeki diğer yapı bloklarıdır.

Görünen yaygın kalıntılar büyük yoğunlukta Roma dönemine aittir. 

Yerleşimde konutlar, işlikler en yoğun kalıntı gurubunu oluşturur.

Yapıların büyük kısmı, kayalık arazinin doğal sonucu olarak hibrit karakterdedir. Yerleşimin başlangıcında kümelenen yalın lahitlerin tamamı aynı teknikte inşa edilmiştir. Altta ana kaya, 1-2  basamaklı kesme taş altlık ve üstünde lahit teknesi bulunmaktadır. Bu alan dışında da yine tekil mezarlara rastlanır. 

Yalakbaşı’ndaki en önemli keşif, Açık Hava Tapınağıdır. Yalakbaşının 700 m güneyinde, Finike’ye inen kestirme bir patika güzergah üzerindedir. Bu açık hava kült alanında, Sumendis adlı bir tanrıya tapınıldığı tespit edilmiştir. Alanda yapılan çalışmalarda, altlıklar, steller ve sunaklar bulunmaktadır. Ekizce’de keşfedilen Ares Kutsal Alanındaki gibi açık hava kült alanı ve tanrıya adanmış steller söz konusudur. Bulguların karakteri ve yazıt özelliklerine göre Roma dönemi açık hava kült yeridir. 

 

FİNİKE-PHOİNİKS

Kent, muhtemelen adını, kurucusu Fenikeli tüccarlardan almıştır.

Dolayısıyla, Lykia ya muhtemelen Afrika dan taşınan hurma ağacının adı olan “phoenix” ile bağlantı kurulur.

Strabon: burası için “Olympos dağının diğer adıdır” der.

Evliya Çelebi:

Dönemin tek kaynağıdır.

Seyahatnamesinde: “Finike’yi Ceneviz elinden Teke Bey oğlu Ahmet Bey in fethetmiş olduğunu, Orhan Gazi ye düğününde hediye ettiğini, Subaşısının olduğunu, serdarı, dizdarı, 70 kale neferi ve gümrük emanetinin bulunduğunu, Ayrıca kethüda, nakip ve şeyhülislamların Elmalı şehrinde oturduklarını, kalesinin d üzlük bir tepe üzerinde, beşgen şekilde olduğunu, içinde bir cami, dizdarı ve evleri ve ambarların yer aldığını, deniz içinde bir mendirek kulesinin bulunduğunu ve kale dibinde bir varoşunun var olduğunu anlatır.

Özellikle yaz aylarında 100 geminin demirlemesine uygun olan Finike limanına kadar uzandığı bilinen sur ve burçlara sahip Fenike Hisarının bugün sadece iç kaleden bazı kalıntılar kalabilmiş, etrafı ise binalarla çevrilmiştir.

Kaptan Beaufort, 1811 yılında Finike koyuna demirler ve gezi notlarına:

            Birkaç ineğin gezindiği, bol sulak, ıssız bir yer olarak kaydeder.

Stark;

            Myra-Finike arasını 5.5 saatte yürümüştür.

Nitelikli ahşap hammaddesi ve tahıl dışında, buğday unu gibi pek çok ürün de bölgeden toplanıp Finike den sevk ediliyordu.

Sualtı araştırmalarına göre, Gökliman geç antik dönemde de gemilere hizmet vermeye devam ediyordu.

Finike deki geç antik dönem manastırı, bu dönemin yaşanmışlığının karasal kalıntı açısından destekler.

Finike’nin batısında Gökliman ile Finike kalesi arasında dağdan bir yol vardır.

Bu yol üzerinde korunaklı çiftlik kalıntıları bulunmaktadır.

Derinliği ve sakin akışı ile teknelerin girişine uygun olan Aykırı çay ağzına İskele mahallesi denilmesi, burada eskiden beri bir iskele bulunmasından kaynaklanır.

Sprtt ve Forbes in 1842 yılındaki ziyaret notlarına göre:

            Denizden bakıldığında kayalık yamaç üzerinde fark edilen kale, küçük kuleleriyle tam bir Orta çağ yapısıdır. Kalenin önünde kesme taşlardan örülü kare bir kule yükselir. Üzerinde Türk bayrağı, içinde de gümrük görevlisi durur. Kalenin yukarısındaki tepe araştırmalarında, Helenistik kule kalıntıları ve 5-6 adet lahit bulunmuştur.

Yazıtlardan biri Limyralı birine ait olduğunu gösterir.

Burası Limyra’nın limanı olmalıydı.

 

LİMANLAR

Finike de bir ticari liman ve Gökliman da askeri liman vardı.

 

ASKERİ LİMAN:

Phaselis i denizden kuşatacak kadar deniz gücü olan Perikle’nin gemilerinin sığındığı limandı.

Konumu nedeniyle de, her dönem de önemini korudu.

Akdeniz in doğu sahilleriyle İstanbul arasındaki deniz ulaşımında, Kıbrıs bağlantısıyla zinciri Gelidonya üzerinden tamamlayan Finike limanı, gelenleri batıya ulaştırıyordu.

Arykandos Acıçay, Limyros Tatlıçay olarak liman yakınlarına kadar gelip, birleşerek limandan denize dökülürdü.

 

SUR KALINTILARI:

Atatürk parkı yakınlarındaki kule, Devlet Hastanesi karşısındaki falezlerin kuzeyinde ve Eski Hapishane yanındaki kaya mezarı izlenebilen kalıntılarıdır.

En uçtaki kule, 1920 yılındaki araştırmalarda hala ayaktaydı.

Bugünkü limanın hemen arkasında Helenistik kaleden kalan son duvarlar izlenir.

Ön kesimde, birkaç kez revizyon-onarım gördüğü anlaşılan, üzerinde her dönemden izler taşıyan dış kale duvarlarının kalan kısımları görülür.

En altta birkaç sıra Helenistik duvar parçaları, üzerinde de Bizans ve Osmanlı onarımları görülür.

Yukarı iç kesimde, Helenistik sur ve kulelerin kalıntıları ile bazı lahit parçaları bulunur.

Hemen hepsinin üstünü, geleneksel evler veya yeni yapılmış yapılar kaplamıştır.

Limyra adına limanı kontrol eden Helenistik kale, limana egemen bir konumda inşa edilmiştir.

Kalıntılardan anlaşıldığı gibi, Hhoenikus/Phoiniks, hiçbir zaman bir kent olmamıştır.

Sadece limana yönelik bir kontrol kalesi ve liman hizmetlerinin görüldüğü yapıları içeren bir yerleşim işleviyle yaşamıştır.

KARASU tarafında 2 kaya mezarı, batısındaki ÜÇTEPE çevresinde de lahitler ve yapı kalıntıları bulunur.

Göklimana bakan tarafta ise, gözetleme kulesi ve çiftlik kalıntıları vardır.

Karasu boyunca, kuzeye doğru Eski İskele tarafında geleneksel ahşap evler vardır.

Gümrük yapısı da muhtemelen buradadır.

FİNİKE SURLARINDA EN ETKİLEYİCİ HİKAYE, 655 YILINDA YAŞANIR.

İslam ve Bizans deniz güçleri, Finike Denizinde karşılaşır.

Mısır ve Suriye donanmaları birleşmiş ve güçlü bir Arap ordusunu oluşturmuşlardır.

Mısır güçlerinin başında Abdullah Bin Sad, Suriye güçlerinin başında ise Abul Avar vardı.

O tarihlerde Finike’de, veba ve istilalar gibi birçok felaket yaşanmış ve bölgedeki Bizans gücünün direnecek pek hali kalmamıştır.

Arap donanması ise onarımlarını ve yeni teknelerini yapacak yeterince nitelikli ağaç ve yaşanacak alan bulmuştu.

Tarihi kaynaklar akıl almaz sayıda geminin limanda buluştuğunu aktarır.

Mısır dan 200, Suriye’den 100 gemi gelmiştir.

Yaklaşık 30 bin kişilik ordunun beslenme kaynakları da Finike den sağlanmaktaydı.

Bu büyük güç, Bizans için önceden yolu kesilmesi gereken büyük bir tehditti.

Ve nihayet, Finike önlerinde donanlalar çarpışmaya başlar.

Bir yandan çanlar, diğer yandan ezanlar psikolojik savaşın silahları olur.

Arap savaşçıları gemileri yanaştırıp karadaymış gibi savaşarak kazanmayı bilir.

Finike koyu gemi mezarlığına döner.

Savaşı kaybeden Bizans imparatoru hızlı bir gemiyle İstanbul a kaçar.

Baş komutanlarının bu onursuz kaçışı Bizans savaşçılarına başkaldırtır.

Oysa savaşta onurlu aşıklar da vardır.

Bizans gemisinin kancayla sürüklediği Arap gemisinde Sad ın karısı ve onun aşığı olan veznedar Alkanah Bursayah da vardır.

Alkanah cesurca, iki geminin arasındaki kancayı çıkartarak hem komutanını hem de sevgilisini kurtarır.

 

FİNİKE SULARINDA BİR İŞGAL TARİHİ DE 1606 YILIDIR.

            Baskına uğrayan Türkler intiharı seçer.

            Aziz Stephanos Şövalyeleri asal görevlerini yapıyorlardı.

Osmanlı’nın Akdeniz Limanlarını ve gemilerini etkisiz hale getirmek ve Akdeniz de terör estirmekti.

            Bu seferin tek iyi yanı, Fulvin Fontana nın Şövalyelerinin etkinliklerini resimli bir kitapta anlaşmış olmasıydı.

Bugüne kalan kalıntılar, bu çizimdeki resmi tamamlamaya elbette yetmez.

Fontana: “Şövalyelerin Finike işgalini detaylı bir resim yanında, metinde de şöyle aktarır.

            “Finike ve Namur başarıyla ele geçirilmiş, her ikisi de 1.5 günden kısa süre içinde birliklerimiz tarafından yağmalanmıştır. Antalya Vilayetinin deniz kıyısında bulunan Finike kalesi de aynı başarıyla ele geçirildi. Aynı yılın 4 Haziran gecesi, kentin 3 mil yakınına gelindi.

Petardelerle havaya uçurulan kale girişinden içeri giren askerler karşısında Türkler şaşkın ve çaresiz biçimde kala kaldılar. Karşı koymaya o kadar kararlıydılar ki, teslim olmaktansa intihar etmeyi seçtiler. Erkeklerin ölümünden sonra kadınlar ve çocuklar ganimet olarak elimize geçti. Aralarında Ağa nın karısı ve kızı da vardı. Kent ateşe verildikten sonra kadırgalara bindirilerek Livonno ya getirildiler.

ŞEHİRDEKİ ROMA DÖNEMİ TAPINAKLARI:

Sebasteion:

Akropolis’in kuzeybatısındadır. Yazıtlara göre: Severuslar Hanedanlığına adanmıştır.

Doğu-batı doğrultulu bu yapının güney duvarının Geç Antikçağ ikinci kullanım evresinde, devşirme olarak kullanılmış bir heykel torso’su bulunmuştur. Kent içindeki konumu nedeniyle, bu yapının Athena Tapınağı olabileceği düşünülmektedir.

Finike Arykanda Podyumlu Tapınak

Podyumlu Tapınak ve Büyük Bazilika:

Bunlar, Akropolis’in güneydoğusunda ve alt kodlarda yer alır. Hangi İmparator veya tanrıya adandığı henüz saptanamamıştır.

Her iki yapı, mimari elemanlarından yola çıkılarak, Antoninuslar dönemine tarihlenir. Antoninuslar sülalesinden bir imparatora veya tanrıça Athena’ya adanmış olduğu düşünülür.

Özellikle, her iki tapınağın mimari elemanlarındaki benzemeler, mimar Zosimos Pomponios dönemine uymaktadır. Doğu-Batı doğrultusundaki Büyük Bazilikanın, konumundan dolayı Apollon veya Artemis’e adandığı düşünülmektedir.

PodyumluTapınak: Temenos’daki kurban bağlama ve kan akıtma havuzundan yola çıkılarak Ana Tanrıça kültü özellikleri gösterdiği ve Demeter’e adandığı tahmin edilmektedir. Ancak bu düşünce de güçlü kanıtlara dayalı değildir.

 

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Aizonai, işte tarih, işte mükemmellik, işte hazine, mutlaka ama mutlaka gidin, görün. Ben buraya üç kez gittim, her seferinde büyük bir keyif aldım, inanılmaz güzel, inanılmaz tarihi bir yer, mutlaka zaman ayırın, mutlaka burayı gidin görün.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

ULAŞIM

Aizonai antik şehri: Kütahya il merkezine 57 km. uzaklıktadır. Kütahya karayolundan yaklaşık 50 km. gittikten sonra, Çavdarhisar ilçesini hemen geçince, Emet yönüne dönülerek ulaşılıyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

GENEL

Kralların şehrine yakışan bu mimarinin bulunduğu alanda, her ne kadar çevre dikenli tellerle kapatılarak korunmaya alışmışsa da, bazen istenilmeyen görüntülerle karşılaşma şansı çok fazla.

Bu görüntülerin başında, burası bir yandan turizme açılmaya çalışılırken, öte yandan antik kalıntılar içinde koyun sürüleri ve bunlar tarafından kirletilen antik kalıntılar.

Ayrıca: antik kalıntılar üzerine kurulmuş, bir köy yerleşimi var. Ama bu köy yerleşimindeki evler o kadar kötü olmuş ve Sit alanı olması nedeniyle herhangi bir tamirat, yenileme veya restorasyon yapılamadığından, çevre tamamen harabe olmuş ve her an yıkılabilecek enkaz evlerle dolu.

Bir diğer söylenti, bu evlerin Gediz depreminden sonra terk edildiği şeklindedir. Ama ne olursa olsun ziyaretçilere gayet kötü bir görüntü sunuyorlar.

Evet, gelelim antik kentin bulunmasına

Antik kentteki kazılar, burada, MÖ.3000 yıllarına kadar uzanan dönemde ait yerleşim tabakalarını ortaya çıkarmıştır. Yani, Roma döneminde bugünkü halini alan kentte aslında çok daha önceki dönemlerde, eski uygarlıklar tarafından yerleşim sağlanmıştır.

Pausanias isimli bir yazar: Penkalas nehrinin kıyısındaki bir mağarada: “Ana Tanrıçaya” tapınıldığını anlatır.

Ama, şehir; en önemli ve çağdaş görünümünü Roma döneminde yaşıyor. Özellikle: Efes kenti ile aynı dönemde, burası, ikinci bir Efes şehri olarak nitelendiriliyor.

Kent, ismini: Zeus’un kızı Su Perisi “Erato” ile Efsanevi kral “Arkas”ın birleşmesinden ortaya çıkmış “Azan” isimli mitolojik kahramandan almıştır.

Azan isimli bu mitolojik kahraman, aynı zamanda, Frigyalıların mitolojik kahramanı olan “Azan” dır. Şehir kuruluşundan sonra kullanılan bir diğer ismi ise: Aezani’dir.

Kent: Penkalas (günümüzdeki ismi: Kocaçay) ırmağının iki yakasında kurulmuştur. İlk yerleşimcileri: Frigya’ya bağlı olarak yaşayan “Aizanistler” dir.

Bunları takip eden dönemlerde ise: Bergama krallığı ve MÖ.133 yılında ise, Roma egemenliği görülmektedir.

MÖ. 1’nci yüzyılın son çeyreğinde ve erken Augustus döneminde (MÖ.27. MS.14) yıllarına ait sikkelerde, kentin adı “Ezeaniton” olarak geçmektedir.

Daha sonra, takip eden süreçte: yani Roma egemenliği dönemlerinde, tahıl ekimi, şarap ve yün üretimiyle zenginleşen şehrin ünü: sınırları aşmıştır. En parlak ve ihtişamlı günleri ise; MS.117-138 yılları arasında görülür.

O dönemde, antik kentte, 120 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.

Kuruluş aşamasında, kentin ilk görkemli yapısı olarak: Zeus Tapınağı kurulmuştur. Bu dönemde, şehir, Yunan şehirler birliğine alınır. İmar faaliyetleri artar.

MS. 2’nci yüzyılın ortalarında ise, küçük Zeus Tapınağı çevresinde, galerilerle çevrilmiş olan “Agora” inşa edilir. Tiyatro, Stadium, hamam ve spor yerleri yeniden onarılır.

Takip eden dönemde

Roma imparatorluk toprakları ikiye ayrılınca, bölgede Bizans egemenliği başlar. Bizans döneminde: Hıristiyanlığın yoğunlaşması ile burası da bir piskoposluk merkezi haline gelir.

Kent: 7. yüzyılda önemini kaybeder ve 13. yüzyılda ise bölgeye Çavdar Tatarları yerleştirilir ve bu nedenle, bölge “Çavdarhisar” olarak anılmaya başlanır.

Derken: 1824 yılında: Avrupalı gezginler tarafından, Aizonai antik kenti bulunur. Antik kent: 1830-1840 yılları arasında incelenir ve 1926 yılından itibaren ise, bölgede, Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı çalışmalarına başlanır. Bu çalışmalar, günümüzde de sürdürülmektedir.

Antik kentte, günümüzde görebileceğiniz başlıca kalıntılar: şehrin Roma hükümranlık dönemlerinden kalmadır. Görebileceğiniz antik eserler: Zeus Tapınağı, Borsa, Stadium ve Anfi Tiyatro, Mozaikli hamam, Antik köprüler ve Sütunlu cadde.

Bunlardan kısaca söz etmek istiyorum. Ancak, buradaki köyün evlerinin çoğunun duvarlarının düzgün kesme taşlardan yapılmış olduğunu göreceksiniz. Evet, malzeme bol, garip karşılamamak gerek. Ancak, bu evlerin bir kısmı: 1969 Gediz depreminden sonra terk edilmiş.

Yani. Terk edilen bu evler ve antik kent kalıntıları, çok ilginç bir manzara oluşturuyor. Bu arada, antik kentten çıkarılan eserlerin bir kısmı, halen Kütahya Müzesinde sergileniyor.

GEZİ PLANI

Ana yoldan ayrıldıktan sonra, tabelalar yardımı ile “Aizonai” antik şehrine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Önce gezmenizi önereceğim yer: Zeus tapınağıdır. Zeus Tapınağı hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce, bilmenizi istediğim hususlar var.

Tapınak alanı: tel örgülerle çevrilmiş ve giriş ücretli yazılı olmasına ve tapınak alanının içinde hemen sağ bölümde bir konteynır içinde güvenlik görevlileri bulunmasına rağmen; giriş ücreti ödenmiyor.

Siz zaten kapıdan girişten itibaren, karşınızda bir anıt gibi duran muhteşem yapıyı görünce etkileniyorsunuz. Ama, yine de hemen buraya girmeyi değil de, hemen sağ yanda bulunan yine tel örgülerle çevrelenmiş, bölgeden toplanan taş eserlerin bulunduğu yeri önce gezin.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Sonra: çok çok ilgi çeken, kadın büstünün bulunduğu taş bölümü görün ve daha sonra, Zeus Tapınağının bulunduğu yere tırmanın.

Burada, yani tapınak alanı içinde, duvarlardaki yazıtları görün, ayrıca tapınak alanının altındaki boşluğu mutlaka ve mutlaka inin. Buraya, demir merdivenlerle iniliyor ve herhangi bir sorun yok.

Ama dediğim gibi unutmayın ve bu alttaki boş alana mutlaka inin, sıcak bir günde klima gibi bir güzel havası olan, bu mistik alanı mutlaka görün. Bu alan bir zamanlar: tapınağın kehanet merkezi ve deposu olarak kullanılmıştır.

Evet, buyurun dünya üzerinde benzeri olmayan, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiş, muhteşem bir tarih hazinesini gezmeye.

Hemen tapınak alanının giriş kapısı önünde, aracınızı park edebilirsiniz.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

ZEUS TAPINAĞI

Evet burası günümüzde Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesi.

Burada, Roma döneminde Aizonai isimli bir şehir kurulur ve şehrin en kutsal alanı olarak seçilen yere Zeus Tapınağı yapılmasına karar verilir.

Ancak, bu kutsal alan olarak kabul edilen höyük: Anadolu’nun erken evrelerine ait tabakalar bulundurur.

Tapınak avlusu seviyesinin hemen altında, Erken Bronz çağına (MÖ 2800-2500) ait seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıca: Tunç çağına ait zemini kerpiç ve çakıldan yapılmış, şevli duvarlara sahip iki mekan tespit edilmiştir.

Tapınağın yapılması için, bu tabakalar ortadan kaldırılmıştır.

Muhtemelen, bu ortadan kaldırılan tabakaların molozları, tapınak alanının tekrar dolgusu sırasında kullanılmıştır.

Evet, günümüzde: Zeus Tapınağı, yukarıda belirttiğim gibi Çavdarhisar ilçesinde, Aizonai antik şehrinde, Perkalas Çayının batı kıyısında 200 metre uzaklıktadır.

 

Önemi

Zeus Tapınağı oldukça önemlidir. Çünkü dünya üzerinde benzeri yoktur. Gerek plan olarak ve gerekse dünya üzerinde günümüze en sağlam gelebilmiş bir tapınaktır.

 

Tapınağın yapımı

Tapınak, şehir içinde ve çevresinde bulunan toprakların sahibiydi.

Tapınak yapımı için gerekli harcamalar, geniş tapınak arazilerinin kiraya verilmesiyle sağlanmaya çalışılıyordu.

Hadrian döneminde, Aizonai ve Roma arasındaki en temel sorun, şehre ait olan toprakların yönetimi konusundaydı.

Zeus tapınağına bağlı olduğu düşünülen topraklar hakkında, İmparator Hadrian dönemine ait gayet net ve ayrıntılı yazıtlar, tapınağın duvarlarında bulunmaktadır.

Ancak, arazileri kiralayanlar, uzun süre para ödememek için direndiler.

Bunun üzerine, İmparator Hadrianus devreye girdi ve paralar ödenince; MS 92 yılında İmparator Damitianus döneminde başlanan tapınak inşasına devam edildi.

Tapınak: MS 2’nci yüzyılda, İmparator Hadrian döneminde (MS 117-138) tamamlandı.

Evet, bir tepe üzerinde bulunan Tapınak, Aizonai şehrinin ana kutsal alanıydı.

 

Mimari Özellikleri

Roma döneminde yapılmış olmasına rağmen, Hermogenes tarafından Magnesia’da yaratılan Helenistik dönem özelliklerine özgü biçimde yapılmıştır.

Aynı plan, Ankara Augustus Tapınağında da kullanılmıştır.

Hermogenes’in Helenistik dönem mimarisi için ortaya koyduğu kurallar çerçevesinde: naosu çevreleyen peristasisin eni, iki sütun genişliğindedir.

Dolayısıyla tipik Helen mimarlık özelliği olan pseudodipteros plan uygulanmıştır.

Çok basamaklı podyum da, Helenistik dönem özelliklerindendir.

Cella tonozla örtülü bir alt yapı üzerine konumlandırılmıştır.

Bu bir Roma mimarisi özelliğidir.

Cella içinde: bir Zeus heykelinin bulunduğu düşünülür, ancak bu heykel günümüze ulaşmamıştır.

Ancak, yapılan arkeolojik araştırmalarda, tapınak içinde Zeus’un kutsal kuşu olan “Kartal” heykeli bulunmuştur.

Promaos (giriş), naos-cella (ana oda) ve opistodomos’tan (arka oda) oluşan ana yapının altında, Anadolu’da kullanımı çok yaygın olmayan, yüksek tonozlu bir galeri bulunur.

Tapınağın girişi doğudadır ve pronaos önünde 4 sütun bulunur.

Batı yüzündeki opisthodoms kısmında ise, kompozit başlıklı 2 sütun vardır.

Opisthodomos ve cella arasında, alt kata inen ahşap bir merdiven vardır.

 

Tapınağın sayısal ölçüleri

Tapınağın oturduğu podyum ölçüleri: 130 x 112 metredir. Tapınağın oturduğu ölçüler ise, 53 x 35 metredir.

 

Pronaos (giriş) duvarlarındaki yazıtlar

Tapınağın ön galeri duvarlarında, İmparator Hadrian ve Aizonai için önemli hizmet görmüş Apuleius’u öven yazıtlar bulunur.

Pronaos duvarının dış ve iç yüzeylerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlarda: tapınağın klerolarının (tarım arazileri) kiralarına ait tartışmaların ve kararların yer aldığı Hadrian dönemine ait yazışmaların birer örneği bulunur.

İmparator ile şehir arasında, bu konu ile ilgili yazışmalar, Aizonai için o kadar önemliydi ki, tapınağın ön galerisinin kuzey tarafında, özel olarak hazırlanmış bir bölüme, bu yazıt konmuş ve bugün de görülmektedir.

Aynı duvarın dış tarafındaki yazıtta ise, şehirde 4 Numaralı köprünün yazıtından tanınan M. Apulerius Eurykles’ten söz edilmektedir.

Yazıtta: Eurykles’in erdemlerinden ve şehir için yaptığı işlerden, övgü ile söz edilmektedir.

 

Çizimler-Duvarlara kazınan resimler

Tapınağın yazıtlarının ve kesme taşların üzerinde, çeşitli çizimler var.

MS 13’ncü yüzyılda Anadolu’daki Moğol istilası sonrasında, bölgeye gelen Çavdar Tatarları, tapınağın çevresine bir duvar örerek, tapınağı kale olarak kullanırlar.

Bu dönemde, tapınağın duvarlarına 300’den fazla Çavdar Tatarlarına ait: at, okçu, süvari, tuğ taşıyan süvari, kopuz çalan insanlar gibi çeşitli figürler kazınmıştır.

Grafitilerin büyük çoğunluğu, kuzey duvarının dış ve iç yüzeyinde bulunmaktadır.

Grafitilerin birçoğunun gurup halinde yapılmış olması, yapım teknikleri ve birbirini takip eden kompozisyonları, bunların aynı topluluk tarafından yapıldığını gösterir.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Sütunlar

Tapınağın en dikkat çekici özelliklerinden biri, sütunlarıdır.

İlk inşa edildiğinde, tapınağı çevreleyen 42 sütun bulunduğu biliniyor. Ancak bunlardan 16 sütun günümüze ulaşmıştır.

En düz olanlar “dor sütunu”, yargıç saçı şeklinde süslü olanlar “İon sütunu” ve çiçekli-böcekli en süslü sütunlar ise “Korint sütunları” dır.

Tapınağın anıtsallığını güçlendiren, monolit (tek parça) sütun gövdelerine, kaide ve başlıklar da eklendiğinde, sütunların toplam yüksekliği 9.51 metredir.

Tapınağın çevreleyen sütunların kaideleri, Asia İon tarzındadır.

Promaos (giriş) ve opisthodomos’da (arka oda) bulunan sütunlarda ise, Attik-İon kaide kullanılmıştır.

Ön ve arka yüzde (doğu-batı) 8 sütun, yan cephelerde (kuzey-güney) 15 İon sütunu bulunur.

Sütunlar 24 yivlidir.

İç bükey yivlerin genişliği altta 11 cm, yukarıda ise 9.5 cm dir.

Bu ölçüler, sütunların yukarıya doğru, zarif bir şekilde inceldiğini gösterir.

İç bükey yivlerin sonlandığı noktada, amphora motifleri vardır.

Bu motifler; üzerine gelen volütlü İon başlıklarını zenginleştirir.

Başlıkların üzerinde bulunan 3 faskiyalı arşitravlar, üst yapının günümüze kadar ulaşan mimari öğeleridir.

Tapınağın kısa taraf, ön yüzündeki orta sütun aralığı, diğer sütun aralıklarından daha geniştir. Ancak bu bir İon mimari özelliğidir.

Sütunlar ile iç mekan arasındaki uzaklık: sütunların kendi aralarındaki uzaklıktan 2 kat fazladır.

Sütunların birbirine bağlantı yerlerinde, kurşun kirişler görülür. Hatta, bu kirişlerden bazıları parçalanmıştır.

 

Akroterler 

Tapınağın bezemelerinden özellikle akroterlik ilgi çekicidir.

(Akroter: alınlık üçgeninin tepesi ve köşelerinde bulunan figürler, süslemelerdir.)

Batı alınlığında, orta akroter “akantus dalları ve yaprakları arasında Tanrıça Kybele” büstü ile bezenmiştir. Doğu alınlığındaki akroterde ise, “Zeus Büstü” bulunmaktadır.

Tapınağın altındaki galeri

Tapınakla ilgili, ilginç bir ayrıntı da burada, tapınağın altındadır.

Bu galeri, kilitleme tonozlama metoduyla inşa edilmiştir.

Celladan buraya inen bir ahşap merdiven bulunur.

Burası, bu plan ile Anadolu’da pek alışılmamış bir özellik gösterir.

Roma mimari sanatında, pek görülmeyen bir yapı biçimidir.

Çünkü benzeri yoktur.

Gelelim, galerinin yapılış-kullanım amaçlarına:

Bu konuda başlıca iki görüş bulunmaktadır.

 

1’nci Görüş

Tapınağın alt galerisinin, değerli sunuları depolamak amaçlı kullanıldığı şeklindedir.

 

2’nci Görüş

Şehrin yaklaşık 4 km güneyinde bulunan Kybele (Meter Steunene) kutsal alanındaki kültün, tapınağın inşasından sonra buraya taşındığı ve tapınakta hem Zeus’a ve hem de Kybele’ye tapınıldığı şeklindedir.

Bu görüşün kanıtı olarak şunlar tespit edilmiştir.

Tonozlu yapıda Kybele’yi simgeleyen terracota figürinleri bulunmuştur.

Ayrıca, bulunan bir yazıtta, Zeus ve Kybele yan yana yazılmıştır.

Tonozlu yapıya geçişi sağlayan geçit opisthodomosdan (arka oda), ahşaptan yapılmış bir merdivenle sağlanıyordu.

Cellaya (ana oda) geçişi sağlayan pronaos üzerinde bulunan alınlığın akroterinde bir erkek figürü bulunuyor, opisthodomos (arka oda) üzerindeki alınlığın orta akroterinde ise bir kadın figürü bulunuyor.

Daha fazla ayrıntıya girildiğinde ise: Kybele, Zeus’u koybantların gürültülü dansları eşliğinde, bir mağarada doğurmuştur.

Pausanias, Aizonai yakınlarında Steunos adını taşıyan bir mağarada, Meter Steunene adı ile Kybele’nin tapınım gördüğünü belirtmiştir.

Zeus’un, burada bir mağarada Kybele tarafından doğurulduğuna inanılmış ve hem Kybele hem de Zeus’a gönderme yapılarak Tapınak inşa edilmiştir.

Hatta, Kybele Zeus’u bir mağarada doğurduğu için, burayı tapınak alanının altına sanki bir mağara gibi inşa etmişlerdir.

 

3’ncü Görüş

Son bir görüş ise, buranın bir kehanet merkezi olduğu şeklindedir.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Tapınağın önündeki kadın büstü

Tapınağın kuzeybatı alınlığında, bir kadın büstü vardır.

Bunun bulunması, bu tapınağın sadece tanrıların babası Zeus’a değil aynı zamanda Aizonai’te Meter Steunene adıyla tapılan Anadolu’nun Kybele tanrıçasına da adanmış olduğunu gösterir.

Ancak son araştırmalarda, tapınağın çift tanrıya ( hem Zeus’a hem de Kybele’ye) adanmış olduğu anlaşılmıştır.

Medusa görünümündeki bir zemin üzerinde, saçlı bir figürdür.

Akroter denilen bu devasa heykel, zamanında meydana gelen depremler sonucu, Zeus Tapınağının üzerinden düşmüş olmalıdır ve tapınağın önünde, buluntu yerine yakın bir yere konulmuştur.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı Agora

AGORA

Zeus Tapınağının tam önündeki sütunlu avlu ve içinde bulunan Hereon’dan oluşuyor. Mermer kaplı bir podyum üzerinde bulunan Hereon’un şehrin ileri gelenlerinden biri için yapılmış, bir anıt mezar olduğu sanılıyor.

Agoranın güneyinde, ona yapışık olarak yapılmış “Dor Agorası” var.

Çoğu köy bahçeleri ve evlerinin altında kalan bu görkemli yapıların az bir kısmı, ayakta kalabilmiştir.

Zeus Tapınağından sonra: Tapınak alanının hemen karşısında bulunan Tiyatro-Stadyum kompleksinin bulunduğu yere doğru gidiyoruz.

Yine, dar ve toprak bir yoldan bir süre ilerledikten sonra aracımızı bırakıyoruz ve büyük taş-kaya blokların üzerinde ilerleyerek, bölgeyi gezmeye başlıyoruz.

Karşımıza ilk çıkan yapı: Hamam.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam

HAMAM

MS.3. yüzyıl ortalarından şehrin kuzeydoğusunda, aslında var olan büyük kireçtaşı bloklardan oluşan bir bina içine, ikinci büyük bir hamam yapılmıştır. Hamam mekanlarının birinde, ortada “Satyr ve Menad” betimli, kaliteli bir mozaik taban görülmektedir.

MS.4 ve 5’nci yüzyıldan sonra, bu hamamın, ana mekanı düzenlenmiş ve Aizonai’nin erken Hıristiyan cemaatinin yöneticiliğine atanan piskoposluk merkezi işlevini görmüştür.

Hamamda: merkezi bir ısıtma sistemine ait kalıntılar görülmektedir. Hamam yapısının önünde, spor çalışmalarının yapıldığı, kare biçimli büyük bir avlu olan “Palaesrtra” bulunmaktadır. Mozaikleri burada görmelisiniz.

Evet, biz yine gezimize devam edelim.

Hamam yapısından sonra: yürümeye devam ettiğimizde, karşımıza önce stadyum ve daha geride tiyatro çıkıyor. Gerçekten ortasındaki boşluk ve yanlarında oturma sıraları ile stadyum ve hemen yanındaki tiyatro, gayet belirgin olarak karşımıza çıkıyor.

Ama, bölge o kadar karışık ki, umarım ilgililer-görevliler, bir gün gelir bu karışıklığı toparlayacak düzenlemeye giderler ve kesinlikle, karşımıza “Efes” antik kentinden daha muhteşem bir kent çıkacaktır.

Taşların-kayaların üzerinde biraz da akrobatlık yaparak, kekik kokularını hissederek ve uzaktan, Zeus Tapınağını izleyerek, rüzgarın büyüsü ile bölgede gezinmeye devam ediyoruz. Bu arada, gerek Stadyum ve gerekse Tiyatro hakkında ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro

STADİON VE TİYATRO

Evet, burada göreceğiniz Stadion-Tiyatro kombinasyonunun, dünya üzerinde başka bir benzeri yoktur.

Yani, tiyatro o dönemlerden farklı olarak, stadyumla bitişik yapılmıştır. Aynı alanı, beraberce paylaşıyorlar.

Tiyatronun 20 bin kişi kapasiteli ve ona bitişik stadyumun ise 13.500 kişi kapasiteli olduğu sanılıyor. Uzun stadyum, hala çok belirgin. Madalya alanların şerefine madalyaları simgeleyen kabartmalar, stadyum girişinde, hala zarar görmemiş bir şekilde görülebiliyor.

Stadyumda yapılan araştırmalar: buranın MS. 160 yılından sonra yapılmaya başlandığını, aralıklarla MS. 3. yüzyıl ortalarına kadar bir yapım süreci geçtiği tahmin edilmektedir. Stadyum oturma sıraları: hafif çokgen biçimli olduğundan, yapı ortada genişlemektedir.

Stadyum’un tiyatroya bakan batı cephesi, mermer kaplı bir duvarla sınırlıdır. Daha sonra, stadyum genişletilirken, buraya ikinci bir kat eklenmiştir

Bu bölgeyi de gezdikten sonra: arabamıza biniyoruz ve geri dönüyoruz. Zeus Tapınağını geçtikten hemen sonra, sağ bölüme ara yola giriyoruz.

Sağımızda Zeus Tapınağı kutsal alanı, solumuzda bir sürü virane ev ve bunları geçiyoruz, sola kıvrılıyoruz, önce bir antik Roma dönemi köprüsü üzerinden geçiyoruz ve bu kez hedefimiz, dünyanın ilk Borsa yapısı ve antik sütunlu cadde.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler

           

ANTİK KÖPRÜLER

Antik köprüler: Penkalas denilen (günümüzdeki Kocaçay) ırmak üzerinde bulunmaktadırlar. İlkbaharda, bugün dahi kabaran sulardan korunmak için her iki kıyıda iri kesme taşlardan yapılmış, koruma duvarı bulunuyormuş.

Köprüyü geçmeden önce, ırmak kenarına bakın, köprü başında su kenarında bir mezar taşı göreceksiniz. Ama, bu mezar taşı, bir zamanlar çamaşır yıkamak için kullanılmıştır.  Köprünün diğer başındaki mezar taşı ise, dikilmiş ve arasından bir boru geçirilerek çeşme yapılmıştır.

Şehir, bu ırmağın her iki yakasında kurulduğu için, antik dönemde, ırmak üzerinde: yalnızca yaya geçişlerine uygun bir ahşap köprü ve kesme taştan yapılan 5 köprü bulunuyordu.

Kemerli taş köprülerden, günümüze yalnızca 2 tanesi ulaşmıştır. Ahşap köprü elbette yok, ama günümüze ulaşan kemerli taş köprüler, günümüzde bile, halen gerek yaya ve gerekse araç geçişleri için izin veriyor.

Bu taş köprülerden birinin korkuluk kaidesi üzerindeki yazıtta: köprünün açılış töreninin MS. 157 yılında, Eylül ayında yapıldığı belirtiliyor. Bu köprüye, 1990 yılında, yeni korkuluklar konumlu ve yeniden kaplanmıştır.

Bir diğer köprü üzerindeki yazıtta ise: zamanında Aizonai şehrinin zenginlerinden birinin, Roma’dan dönerken denizde geçirdiği kaza sonrasında yaptığı adaktan dolayı, bu köprüyü, MS.159 yılında, yaptırdığı anlaşılıyor.

Hatta: köprüdeki deniz canlıları ve gemi kabartmaları bunun şahitleridir. Bunları anlatan, sözünü ettiğim yazıt ise, hala orada, köprünün yanında, günümüze kadar ulaşmış, okunabiliyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

             

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

Şimdi sırada, dünya üzerinde ilk “Borsa” yapısı olarak kabul edilen bir yere gidiyoruz.

Buraya ulaşmadan hemen önce, yine bir  Roma dönemi taş köprüsünden geçiyoruz. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, bu köprülerden günümüze kadar ulaşan iki tanesi, hala, ulaşımda kullanılıyor.

Muhteşem bir duygu ile, köprünün üzerinden araba ile geçiyoruz ve hemen orada bulunan bölgeye arabamızı park ediyoruz. Hemen karşımızda: bir boşluk alan, onun sağında bir minare kalıntısı görülüyor.

Alanın sol bölümünde ise yine birkaç sütun görülüyor. Bulunduğumuz alanın dere kıyısında kalan bölümünde ise: tamamen harabe haline gelmiş, yıkık veya yıkılmak üzere olan evler harabeleri var.

Ama, köprünün hemen yanında, Çavdarhisar Belediyesi tarafından yapıldığı yazılı, ahşaptan yapılmış tuvalet nispeten temiz görüntüsü ile ve buraya gelenlere bir
hizmet olarak, gayet iyi düşünülerek yapılmıştır.

Evet önce Borsa yapısı yani yuvarlık yapıdan söz etmek istiyorum.

YUVARLAK YAPI-MACELLUM

1970 yılındaki büyük Gediz depreminde, burada bulunan köy camisi yıkılınca, ortaya bir yapı kalıntısı çıkıyor. Bunlar araştırıldığında ise, buranın yuvarlak bir yapı olduğu anlaşılmış ve Macellum ismi ile anılmaya başlanmıştır.

Evet, bu yuvarlak yapı, büyük olasılıkla MS.2. yüzyılda gıda pazarı, et ve balık pazarı olarak kullanılmıştır.

Yapının bir duvarında: bir kanun yazılıdır. Bu kanunda: borsada toplanan malların fiyatları belirlenirken, bütün mamullerin alabileceği en yüksek fiyat belirleniyor ve fiyatlar sınırlandırılıyordu.

Kanunun belirleyicisi: Roma imparatoru Diocletianus’tur. İmparator, 301 yılında enflasyonla mücadele için, ücret tespitleri yapar. İmparatorluk pazarlarında satılan tüm malların satış fiyatlarını belirler ve fiyat artışlarını, yani enflasyonu engeller.

Örneğin: kuvvetli bir köle, 2 eşek fiyatına, yani 30 bin dinara, bir at ise 3 köle fiyatına eşitlenir. Tüm bunlar: Macellum denilen ve dünyanın ilk borsa binası unvanını alan bu yapının duvarlarında yazılıdır.

Takip eden dönemde, tüccarların stok yapmaları ve bazı sorunlar ortaya çıktığından, serbest dalgalanmalara geçilmiştir. Evet, yapının duvarlarındaki yazıtta belirtilen bu kanan Romalılar tarafından kapitalizmin ağır kurallarına karşı çıkartılan devletçi kanun olarak tarihe geçer.

Antik  dönemde, yapının hemen yanındaki 6-7 metre yüksekliğindeki kuleye çıkarak, ürünlerin satılabileceği fiyatlar belirleniyormuş.

Yapının bulunduğu cadde kenarındaki sütunların bir kısmı, restorasyon çalışmalarında ayağa kaldırılmıştır.

Dükkan kapıları, bu sütunlu yola açılıyormuş.

Borsa yapısının hemen yanında bulunan cami minaresi kalıntısının içinden, dar merdivenlerden çıkarak üst bölüme ulaşabilirsiniz.

Buradan sonra, hemen 50 metre soldaki sütunlu antik caddeye gidiyoruz. Burası da, birkaç sütun görülebilen ve yer döşemesindeki büyük yassı mermerler olan bir cadde yapısıdır. Bir zamanlar, elbette daha haşmetli ve daha büyük olması gerekirdi.

Günümüzde ise, bu muhteşem cadde, her iki yönde, yine bölgedeki virane-harabe evlerin önünde kesiliyor. Sanırım bu evler ortadan kaldırıldığında, cadde tüm ihtişamı ile ortaya çıkacaktır.

Evet, bu antik sütunlu cadde hakkındaki ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde

             

 

 

 

 

ANTİK SÜTUNLU CADDE

Yuvarlak yapıyı kuzeydoğudan sınırlayan köy evinin arkası, 1991-1995 yılları arasında kazılmıştır. Burada, sütunlu galerilerle çevrili olan ve buluntulara göre, MS. 400 yıllarına tarihlenen sütunlu bir cadde ortaya çıkarılmıştır.

Sütun ve kaide parçaları, neredeyse tamamıyla ele geçirildiğinden, mermer tanımlamaları az miktarda yapılarak yeniden ayağa kaldırılmıştır.

Ayağa kaldırmada kullanılmayan mimari parçalar, galerilerin arka taraflarına yerleştirildiler. Ayrıca, malların satışa sunulduğu dükkanların girişi de buradaydı. Günümüzde arkadlar gibi insanları yağmur ve güneşten koruyan çatının yapılması için, antik diğer yapılardan malzemeler sağlanmıştır.

Değişikliğe uğrayıp kullanılmayan yalnız mimari parçalar değil, aynı zamanda terk edilmiş yapılardaki heykeller de yerlerinden alınarak buraya konulmuşlardır.

Böylece kuzeydoğu galerilerinin önünde bir yazıt kaidesi önünde, soylu bayan Markia Tapeiz onur yazıtı, fülüt çalan panter postlu çıplak bir Sapyerenin mermerden heykeli, bir araya getirilmiştir.

Evet, burada, yapımı için tapınak yıkılan ve 6. yüzyıla kadar varlığını koruyan sütunlu bir cadde görülüyor.

Cadde bir deprem sonucunda harap olmuş, sütunları yıkılmıştır. Sütunlu caddenin yapılması için ortadan kaldırılan tapınak ise, daha önceki dönemlerden kalan Artemis Tapınağıdır. Antik sütunlu caddenin, Roma imparatoru Claudius  döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Zengin süslemeleriyle dikkati çeken kuzeydoğu galerilerinin görkemli ion başlıkları, biraz önce sözünü ettiğim ve yıkılan tapınağa aittir. Sütunlu caddenin uzunluğunun 450 metre olduğu tahmin ediliyor.

Evet, özellikle ve mutlaka sizlerin de dikkatini çekecektir ki, bu bölge, diğer bölgelerden farklı olarak ziyaretçiler tarafından yoğun olarak kirletilmiş olarak görülüyor.

Her yan: bira şişeleri, pet su şişeleri, sigara paketi ve diğer birçok atık ile kirletilmiş durumda. Sanırım buraya yetkili-görevliler pek uğramıyorlar, bence buraya insanların bu tür atıkları atmaları için, birkaç çöp kutusu-tenekesi konulsa, bu pislik olmayacaktır.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Evet, burayı da gezdikten sonra: bölgedeki diğer gezilebilecek yerler hakkında, sizlere kısa kısa bilgiler vermek istiyorum. Gerek buraya ayırdığınız zaman ve gerekse ilgi düzeyinize göre, belirteceğim yerler arasından seçin ve gidip buraları da gezebilirsiniz.

NEKROPOLLER

Şehrin ne kadar büyük olduğu, onu çevreleyen nekropollerin büyüklüğünden anlaşılmaktadır. Nekropollerde: çok çeşitli mezar tipleri görülmektedir. Çok sayıda lahitler, Frigya ve Aizonai bölgesi için, tipik olan kapı biçimli mezar taşları, bunlar arasındadır.

Kapı biçimli mezar taşları: mezar mimarisinde, öbür dünyaya geçişi sembolize eder. Çoğu, MS.2. yüzyıla ait olan bu taşlar üzerinde bulunan yazılardan, kimin mezarı olduğu, ya da kimin vakfettiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca mezar sahibini gösteren işaretler görülür. Kadın mezar taşları üzerinde: yün, yapağı bulunan sepet ve ayna, erkeklerin kinde ise: kartal, aslan ve boğa resimleri bulunmaktadır.

1990 ve 1991 yıllarında yapılan kazı çalışmalarında : Aizonai’nin 2 km. güneybatısında, Meter Steunene kutsal alanına giden kutsal yolda: görkemli iki mezar yapısı ortaya çıkarılmıştır.

Haçvari plana sahip, batıdaki mezar yapısı içinde: lahit koymak için yapılmış nişler bulunmaktadır. Bugün: Kütahya Müzesinin ana salonunda sergilenen, Helenlerle-Amazonların savaşını gösteren üstün kaliteli lahit, işte burada bulunmuştur.

Doğudaki dört kemerli yapı; Ortaçağ’da küçük bir Bizans şapeline dönüştürülmüştür. Burada da, Eros betimli mermer lahidin alt kısmı bulunmuştur.

Bu parça da, Kütahya Müzesinin bahçesinde sergilenmektedir. Lahitler ve dolayısı ile mezar yapıları, MS.155-165 yılları arasına tarihlenmektedir.

METER STEUNENE KUTSAL ALANI

Şehrin bilinen en eski kutsal alanı “Tanrıça Meter Steunene” ye ait kült yeri olan, işlenmiş kayalarla mağara ve bugün çökmüş durumdaki derin kaya indir.

Burada, 1928 yılında yapılan kazılarda: ele geçirilmiş pişmiş toprak kült figürinleri, MÖ.1. yüzyıl ile MS.2. yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Bu da Meter Steunene kutsal alanının, MÖ.1. yüzyıldan çok önceleri bile kullanıldığını göstermektedir.

Kaya kesintisinin üstünde taşlardan örülmüş yuvarlak iki kurban çukuru da kutsal alanın,  daha erken dönemlerine ait olmalıdır. Burada, halkın inancına göre, kaya oluşumlarında yaşadığına inanılan, dağların ve doğanın hakimi, Anadolu’nun ana tanrıçasına adaklarda bulunuyorlardı.

ANTİK BARAJ VE TAŞ OCAKLARI

Sel felaketinden korunmak için, antik dönemde, Penkalas Nehri (Bedir dere) üzerine inşa edilmiştir. Günümüze, iyi korunarak gelmiş bir baraj duvarı var.

Bu yapı, çoğu oturma basamağı olan, devşirme, mermer parçalarla birbirinden ayrılmaktadır. Baraj duvarının üst kesimlerindeki kayalıklarda, antik dönemde, buranın taş ocağı olarak kullanıldığını işaret eden izler görülmektedir.