Nemrut

Nemrut

Bu ülkede yaşayan ve tarihi yerlere ilgi duyan herkesin mutlaka görmesini önereceğim bir hazinedir.

Evet, ulaşım zor, gerçekten zor, ama unutmayın ki, bu tarih hazinesi doğanın tahribatına daha fazla dayanamayıp, günden güne ortadan kalkmakta ve güzellikler aşınmakta. Belki de, bir süre sonra, yok olacaktır.

Mutlaka gidip, bu güzellikleri görmek gerek, unutmayın oraya gittiğinizde, yerli gezginden çok, yabancı turist göreceksiniz, diğer tüm ören yerlerimizde olduğu gibi, o insanlar dünyanın birçok farklı bölgesinden bu güzellikleri görmek için geliyorlar.

Ama biz zahmet edip gitmiyoruz, bir zamanlar, anne ve babamı Kapadokya’ya: peri bacalarına ve kaya kiliselerine götürmüştüm, büyük bir heyecan ile “bizi bu taşları görmek için mi buraya getirdin ” dediler, koptum.

Yine de, buraya çıkmayı göze alıp ta çıkarsanız, bunların, buradaki anıtların yalnızca taştan ibaret olmadığını, onların ayrı bir ruh taşıdıklarını, güzellikleriyle bu ruhu dışa yansıttıklarını göreceksiniz.

Aslında:

Maalesef ülkemizin muhteşem bir antik geçmişi var ve bu geçmişle orantılı olarak zengin kalıntıları. Ancak: Osmanlı padişahları da, bu taşlara önem vermemişler, Almanlar tutup, koca bir tapınağın parçalayıp, söküp, yükleyip kendi ülkelerine götürmüşler.( Bergama sunağı)

Hani diyoruz ya, çalmışlar, hırsızlık diye, unutmayın gidenlerin bir çoğu da, özel izinle, hatta padişah izinleriyle yurt dışına gitmiştir.

Nemrut

Neyse, evet gelelim Nemrut gezimize

Yüzyıllar önce, iki dünya, doğu ile batı, Nemrut Dağında buluştular. Bir dinin doğuşu, zorlu savaşlar, büyük sevinç ve hüzünler, evet bunların hepsine tanıklık eden bir dağ.

Şimdi; görkemli tarihinin anılarıyla baş başa, gökyüzünü seyrediyor. Bir Alman gezginin güncesinde yazılanları bilmek ister misiniz? “Meşe ve çınar ormanları, tepenin yamaçlarını kaplıyor. Vadilerinde: incir, zeytin ve nar yetişiyor. Mısır; dünyanın başka hiçbir yerinde, bu kadar iyi ürün veremez”.

Sanki bir yeryüzü cenneti tasvir ediliyor. Bugün, bu topraklar, anlatılan o cennete ait ipuçları vermiyor. Yamaçları kapladığı söylenen o ağaçlar artık yok ve keçi sürüleri, bitki örtüsünün son yeşilliklerini tüketmekle meşgul. Keçi. Evet belki bu sevimli görüntüsünün altında, muhteşem bir yeşil yok ediciliği var. Gelişmiş ülkelerde asla keçi göremezsiniz.

Lütfen ilgililer bu konuya da el atsınlar demek istiyorum ama nafile sanırım. Keçi; tüm Mezopotamya’nın, tüm güneydoğu Anadolu’muzun ve Anadolu’da daha birçok yöremizin yeşilliklerini; yüzyıllardır yok etmiş ve yok etmeye de devam ediyor, ormanlık alanlarda, yeni sürgünleri yiyerek ve yok ederek beslenen bu hayvanın, ülkemizdeki kültürünün artık olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Evet, ben yine konuya devam edeceğim. Nemrut bölgesinde başlatılan sulama kanalları mucizeler yaratacak ve verilen çabalar sonunda, bölge yeniden ağaçlanacak, çünkü toprak burada çok verimli ve sayısız dağ pınarı var. Ama; keçiler hala oraya buraya koşuşturdukça, bu faaliyetler nafile olmasın?

ULAŞIM

Nemrut Milli Park alanı: Pütürge’ye: 46 km. ve Malatya’ya ise: 94 km. uzaklıktadır. Nemrut’a ulaşmak için: Adıyaman’ın Kahta ilçesine kadar; şehirlerarası otobüslerle gelebilirsiniz. Kahta’ya 15 km. uzaklıktaki Adıyaman Havaalanı da kullanılabilir. Kahta-Adıyaman arası uzaklık: 34 km.

Nemrut Dağı ve Kommagene Krallığı eserlerini görmek için: Adıyaman ve Kahta’daki otellerden rehberlik ve ulaşım hizmeti alabilirsiniz. Gerektiğinde minübüs kiralayabilirsiniz. Kahta-Nemrut arası uzaklık: 34 km.

Eğer: Nemrut’a giderken yol kısa olsun diyorsanız, mutlaka Malatya üzerinden gidin. Ancak: Karakuş Tümülüsü, Cendere Köprüsü ve Arsemia şehrini görmek istiyorsanız, bu kez, Adıyaman tarafından gitmeniz gerek.

Ancak bu yol dar ve virajlı. Yarım saat içinde, suratınız bembeyaz olabilir ve mide bulantısından yol işkence haline gelebilir.

KONAKLAMA

Kahta, Adıyaman ve Malatya’da bulunan otel ve pansiyonları konaklamak için kullanabilirsiniz. Buradan; Nemrut Dağı’na, günü birlik ulaşabilirsiniz. Yoksa: Nemrut Milli Parkında, konaklama yeri yok.

NE YENİR

Kahta’da, baraj gölünün kıyısındaki restoranlarda; barajda tutulan taze balıklardan yiyebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Bölgede: çok fazla hediyelik eşya bulunmamaktadır. Nemrut yolu üzerindeki otel ve kafeteryalarda, yörede dokunan kilim, tanrı heykelleri ve rehber kitapları bulabilirsiniz.

TARİHİ

Evet: tarihçe kısmını biraz uzun tuttum. Çünkü: Nemrut bölgesinin önemini kavrayabilmek için; tarihi süreci biraz ayrıntılı bilmek gerekiyor. Lütfen, tarihçe sizi sıkmasın ve bölgeyi gezmeden önce, mutlaka tarihçeyi okuyun.

Kommagene ismine;

İlk kez: MÖ.850 yıllarında, bir Asur kralının kayıtlarında rastlanmış. Bu kayıtlarda: halkın, krala yıllık vergi olarak: altın, gümüş ve sedir ağacından yapılmış tahtalar verdiği yazılı.

Belli ki o günlerde: değerli sedir ağaçları, yalnızca Lübnan’da değil, Kommagene topraklarında da yetiştiriliyordu. Bu dönem: Kommagene topraklarının, Asurluların bir uydusu haline geldiği dönem. Bu yazılı belgelerde: krallığın ismi “Kummuh” olarak geçer. Kommagene isminin anlamı: Yunancada: “Genler Topluluğu” dur.

MÖ.700 yıllarında: Kommagene kralı, Asurlulara başkaldırır. Asur kralı Sargon: çıkan savaşta, Kommageneleri yenir.

Asur kralı Sargon; yenilen Kommagene kralını şu sözlerle suçlar: “ Tanrılardan korkusu olmayan, tanrısız bir adam bu. Yalnızca, kötü planlar yapan bir hilekar. Karısını, oğullarını, kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak halkını aldım ve onları Mezopotamya’nın güneyine (bugünkü Irak) sürdüm.”

MÖ.600 yıllarında, Babilliler, Asurluları yener.

Sonradan: Kommagene’nin başkenti olacak olan: “Samosata” da savaşırlar. Bu savaşta, Mısır ordusu Asurlulara destek verir ve birlikte Babillileri yenerek yok ederler.

Kommagene halkı:

MÖ.550 yıllarında, önce Perslerin ve daha sonra ise Büyük İskender’in ordularının istilasına uğrar. MÖ.300’lerde, Büyük İskender’in ölümünden sonra, veliahtı olan Kral Seleukos 1. Nikator; bölgede hüküm sürmeye başlar. 1. Nikator; Kommagene krallarının Yunan atalarından biridir.

Eski çağlarda:

Komagene olarak anılan bu bölgede: antik dünyanın en güçlü ülkesi olan krallık; baba tarafı Pers krallarından “Krallar kralı olarak anılan Darius ve anne tarafı ise Makedonya Hükümdarı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu; “Mithradates Kallinikos” tarafından, MÖ. 109 yılında kurulur.

Farklı topluluklardan meydana gelen ve ayrı inanç ve kültürlere sahip Kommageneliler arasındaki birliği sağlamak konusunda büyük başarı sağlayan “Mithradates” tanrılarla olan bağını kuvvetlendireceği ve böylece ulusunu barış içerisinde yaşatacağına inandığından, ülkesinin çeşitli yerlerinde tapınaklar yaptırır.

Farklı kültürleri ve gelenekleri olan, farklı diller konuşan insanlardı onlar. Doğal olarak kendilerini birleşmiş tek bir halk olarak görmüyorlardı. Onlar için aile ve kan bağı, Kommagene krallığı altında birleşmiş olmaktan daha önemliydi. Kral Mithradates; bu tavrı değiştirmek için çok çalıştı.

Örneğin: her yıl, atalarının onuruna, Kommagene krallığında Olimpiyat Oyunları düzenledi.

Bu oyunlar: Yunanlıların Olimpiyat Oyunlarıyla karşılaştırılabilecek nitelikteydi. Hatta, gençlik yıllarında, kral Mithradates: kendisin de bu oyunlara katılmış ve Kommageneliler arasında popüler olmayı başarmıştı. Yetenekleri sayesinde, pek çok ödül alan krala, bunun bir sonucu olarak “Güzellikle zafer kazanan” anlamına gelen “Kallinikos” adı verilmiş.

Mithradates;

Laodike adında bir Seleukos prensesiyle evlendi. 3 kızları oldu, dördüncü çocukları da kız olunca; çift, bir oğul sahibi olamamanın kaygısına kapılır. Bir oğula sahip olmak, krallığın kalıcılığı açısından çok önemlidir ve erkek evladı olmayan bir kralın veliahtı yok demektir. Takip eden süreçte, oğulları oldu, tattıkları mutluluk ve rahatlık sonsuzdu ve çocuğa; kraliçenin babasının adı: “Antiochos verildi.

Dönem, Kommagene krallığının dış tehditlerle uğraştığı bir dönemdi. Kral Mithradates; yardım almak amacıyla, tanrılarla bir antlaşma yaptı. Yapılan bu antlaşma; halk üzerinde olumlu etki yaptı. Başka köklerden gelen insanların, kendilerini birbirleriyle bağlantılı hissetmeleri güçtü. Ancak; tanrılarla yapılan bu antlaşmadan etkilendiler ve kendilerini, tanrıların korumayı kabul ettiği, seçilmiş insanlar olarak görmeye başladılar.

Böylece: kral Mithradates, krallığını meydana getiren halklar arasında, bir bağ oluşturabildi. Bu sözleşmenin onuruna; ülkenin her yerinde, “Temenos” denilen, küçük tapınaklar inşa ettirdi.

Nemrut
Temenos tapınakları;

Ülkenin en göze çarpıcı noktalarında kuruldu. Bu noktalardan: tapınakların en önemlisi olan, kutsal Nemrut Dağı’nın tepesindeki tapınağı görmek mümkündü. Bu tapınakların hepsinde: tanrılardan biriyle el sıkışan kral Mithridates’in tasvir edildiği: 5 tablet bulunurdu.

Mithridates, tanrılara: Yunanca ve Persçe olan isimler verdi. Bunlar: Apollo/Mithras, Artagnes/Herakles, Zeus/Oromasdes, Hera/Taleia, Helios/Hermes.

Mithradates’in; tanrılara her iki dilde isim vermesinin sebebi: krallığı oluşturan halkları, kendilerini tanrılara yakın hissetmelerini sağlamaktı. Bu taş tabletler; stel olarak da bilinir.

Bu steller sayesinde: Kral Mithradates: tebasını yalnıza onun sayesinde koruma altında olabileceklerine inandırdı. Temenos tapınaklarının; kralın tanrılarla yaptığı antlaşmanın şahidi olduklarına, halkını inandırdı.

Loos’un onuncu günü (14 Temmuz) “Yüce Tanrıların Tezahürü” günü olarak kabul edildi. O gün, kral Mithridates’in taç giydiği gün olarak da seçilmişti.

Her yıl, o gün Kommageneliler, köylerinin veya kasabalarının yakınındaki tapınaklarda bir araya gelerek kutlamalar yaptılar. Bu kutlu günde: kral, Nemrut Dağı’nın zirvesinde: Kommagene’nin asilzadelerini ve diğer önemli şahsiyetlerini bir araya getirir ve yüzlerce yurttaşının önünde, tanrıların temsilcilerini kabul ederdi.

Bu arada: kralın oğlu Antiochos; ailesinden Yunan ve Pers kültürü karışım bir eğitim almaktadır. Annesi kraliçe Laodike Büyük İskender’in soyundandı. Babası ise Perslerin “kralların kralı” dedikleri 1’nci Darius’un soyundan geliyordu. Antiochos; çok genç yaşta, babası kral onu Seleukos prensesi olan: İsias Philostorgos ile evlendirdi. Bu evlilik; tamamen politik bir amaç uğruna planlanmıştı ve aşkla pek ilgisi yoktu.

Derken;

Kral Mithradates, tahtını oğlu Antiochos’a bıraktı. Ama; yine birlikte hareket ettiler. Nemrut Dağı’ndaki tapınağı birlikte tasarladılar. Tapınak Mihridates’in temellerini attığı tanrılarla yapılan sözleşmenin; merkezi olacaktı.

Ama; Mitradates’e göre: tapınak öylesine etkileyici bir anıt olmalıydı ki, tebaası, sözleşmenin önemini anlamalıydı. Nemrut Dağı’nın bölgeye hakim konumu, tapınağın ülkenin her yerinden kolayca görülmesini sağlayacaktı. Oğlu Antiochos ise idealistti.

Ona göre: sözleşme, yeni bir dine beşik hazırlayacak ve Nemrut Dağı ise, bu yeni dinin merkezi olacaktı. Bu yeni din: Nemrut’tan, tüm medeni dünyaya yansıyacaktı.

Bir din yaratmanın verdiği güvenle olsa gerek; Antiochos, taç giyişinin hemen ardından, kendisine “Theos (tanrı)” adını verdi. Ve kendince bir efsane oldu.

Antiochos;

Babasına çok derin bir saygı duyar, ancak annesi Laodike’yi her şeyin üstünde severdi. Birçok yazıtta: kendisini “annesini seven kişi” olarak kaydettirmişti. Annesine, tanrıça anlamına gelen “Thea” ismini verdi.

Nemrut dağı tanrılarının heykelleri arasında; annesini, kendisiyle birlikte ölümsüzleştirdi. Tanrı Zeus’un soluna Kommagene kralı, Theos olarak kendisini, Zeus’un sağına ise Kommagene’nin anası, Thea, olarak annesi Laodike’yi yaptırdı.

Antiochos:

hayaline ulaşmak için; elinden gelen her şeyi yapar. Nemrut Dağı’nın: 2150 metre yükseklikteki zirvesinde yapımına başlattığı görkemli kutsal alan ve mezar anıtı; ne yazık ki ölümünden önce bitirilemedi.

Oğlu Kral, I. Antiochos’da bu yapıya devam etmedi ve mezar anıtı yarım kaldı. Kutsal alanın: doğu ve batı yamaçlarında, teraslar üzerinde yaptırdığı heykeller ise, Nemrut’un sert hava koşullarıyla boğuşarak yüzyıllarca ayakta kalmayı başardı.

Antiochos’un ölümünden sonra: fikirleri de unutuldu. Yaratmayı düşündüğü din, kendisiyle birlikte öldü. Ama yine de yaptırdığı heykellerle, kendisinden yüzyıllar boyunca söz ettirdi.

Antiochos:

bu kutsal alanı; teraslar halinde tasarlamıştı. Kutsal kabul edilen teraslarda yer alan heykellerin sırası; hep aynıydı. Bu tanrılardan her biri; hem Doğu ve hem de Batı tanrılarını temsil ediyor ve bu yüzden iki ayrı isimle anılıyordu.

Yani: her heykelin hem doğulu ve hem de batılı isimleri vardı.

Yüzleri: doğuya ve batıya çevrili: Pers ve Yunan tanrıları, Kral Antiochos’un bu iki kültürü birleştirme amacını da simgeliyordu.

Antiochos: yaptırdığı heykellerin arka yüzüne: 200 satırdan oluşan vasiyetini yazdırdı.

Yazıtta: kendisinden sonra gelecek kralların, tapınağı güzelleştirmek için görevlendirdi. İbadet için gelenleri övdüğü gibi, kötü niyetle gelenlere beddua ediyordu. Antiochos; kutsal alanı ziyarete gelenlerin en iyi şekilde ağırlanmasını istedi.

Bu amaçla: rahiplere, gelen ziyaretçiler için en iyi şarapları sunmalarını istedi. Hatta; törenlerin çok renkli geçmesi için, müzisyenleri bile görevlendirdi. Ama: Antiochos’un, bütün bu titizliğine rağmen, vasiyette yazılanlar yerine getirilmedi.

Tarih; bölgede birçok krallığı ele geçirerek buraya ilerleyen Romalıların sahneye çıkmasıyla, yeniden şekillenmeye başladı.

MÖ.69 yılında: Kommagene’nin başkenti “Samosata” kuşatıldı. Ancak; hiç umulmadık bir şey oldu ve Roma savaş makinesi durdu. Romalı askerler, daha önce görmedikleri bir şeyle bombalanıyorlardı. Romalı tarihçi Plinius: “ onun vurduğu asker; silahıyla beraber yanıyordu” yazar.

Anlaşılan; Kommagene dışında bilinmeyen bu silahın sebep olduğu korku çok büyük olmuştu. (Bir an aklıma geldi, bu silah belki de, bölgede topraktan çıkan petrol ile yapılan bir silah olmasın?) Samosato düşmedi.

Roma konsülü Lucullus ile kral Antiochos; özel bir görüşme için bir araya geldiler. Bu görüşmenin sonucunda, Roma ordusu geri çekildi.

Ancak; takip eden dönemde, Kommagene için tehlike yine süregeldi. Bir yanlarında sömürgeci ve savaş tutkunu Romalılar, diğer yanlarında ise güçlü Part ülkesi vardı. Ancak: Kral Antiochos; Partlarla ilişkisini güçlendirmek için, kızı Laodike’yi Park kralına eş olarak verir.

Böylece: Partların düşmanlığı engellenir. Romalılarla bu dönemde sürekli yapılan savaşlarda, Romalılar başarılı olamazlar ve geri çekilirler.

Bu olaylardan kısa bir süre sonra: Antiochos ölür ve Nemrut Dağına, tahminen, babasının yanına gömülür.

Antiochos’tan sonra tahta: oğlu 2. Mithridates geçer. Ama: bu dönemde, Kommagene’nin Roma imparatorluğuna karşı olan gücü azalmaya başlar.

Kral 2.Mithridates döneminde: Kommagene Suriye’nin bir eyaleti haline gelir. Part kralının yerine, oğullarından biri geçer ve bu acımasız hükümdar, tahtını tehlikeye atacağına inandığı, Laodike ve onun çocuklarını öldürür.

Kral 2. Mithridates;

Kız kardeşi Laodike’yi: Kommagene topraklarındaki “Karakuş Mezar Tepesi” ne gömer. Laodike’nin mezarının üzerine “ o tüm kadınların en güzeliydi” yazan, çok güzel bir taş yazıt koydurur.

Annesi İsias, diğer kız kardeşi Antiochis ve onun kızı Aka’da orada yatmaktadır. Kral; Karakuş’u; Kahta Çayının kıyısında yaptırmıştır.

Yazlık malikanesinin terasından, derin çaya inen baş döndürücü vadiyi ve Karakuş’u seyrederken, böylelikle ölümlerinden sonra da sevdiklerini yanında hissedebiliyordu.

Bu dönemde, Roma’da sürgündü yaşayan, kıskanç kardeş 2. Antiochos, Kral 2. Mithradates’i tahttan indirmek istemektedir. Bu nedenle; Roma Senatosu; 2. Antiochos’u ölüm cezasına çarptırır. MÖ. 29 yılında, kardeş 2. Antiochos, Roma’da idam edilir.

Evet: tarihi süreç devam eder ve kral 4. Antiochos döneminde, MS. 71 yılında, Kommagene ordusu, Roma ordusuna yenilir ve bağımsızlık biter.

Gelecekte çıkabilecek isyanlara önlem olarak Kommagene krallığının yüceliğini hatırlatan binalar ve heykeller, Romalılar tarafından yıkılır.

Kutsal Nemrud Dağı’ndaki tapınakta yıkılır.

Kommagene devrinin kapanışıyla, Nemrut, yalnızca dağ rüzgarlarının ve yolunu kaybeden çobanların ziyaretiyle irkileceği, uzun uykusuna dalar.

Nemrut

GENEL

KOMMAGENE KRALLIĞINDA SANAT

Kommagene’nin tamamen kendine özgü bir sanat geleneği vardı. Bu gelenek: Yunan ve Pers sanatlarının eşsiz bir senteziydi. Antiochos; sanata destek verdi. Meclisinde; sanatçıları ve bilginleri toplardı. Bunlara “kralın arkadaşları” anlamına gelen “phioi” denirdi.

Kral Mithridates zamanında: sanatta doğu etkisi ağır basarken, Kral Antiochos dönemi sanatında: daha doğacı ve daha az geleneğe uygun bir üslup öne çıktı. Antiochos: Yunun kültürünü tercih etmiş ve kendisine “Yunanlıların ve Romalıların dostu” adını vermişti. Dağın zirvesindeki heykeller: Kommagene sanatının ihtişamını belgeler.

Orada: doğu ve batı, tam bir uyum içinde kaynaşır. Batı terasındaki: Antiochos; başında formu bozabilecek tüm ayrıntılardan arındırılmış, çok güzel bir örnektir.

Heykelde: süslü bir sakal, takı ya da başka bezemeler yoktur. Sade ve dinamik bu eser, bugün bile, ebedi güzelliğiyle, görenleri heyecanlandırıyor.

NEMRUT DAĞININ BULUNUŞU

Genç yaşta ülkesini terk ederek, Anadolu’da yol yapımı için güzergah belirleyen bir İngiliz grubun aşçılığını yapan “Karl Sester”.

Sester: Nemrut Dağındaki harabelerle ilgili söylentiler duymuş ve merakını yenemeyerek dağa çıkmaya karar vermiş. Dağa çıktığında ise, gördükleri karşısında adeta dili tutulan Sester; yalnızca bir merak sonucu başlayan bu keşif hikayesinde: Nemrut Dağı’nın gizli tarihinin ortaya çıkmasına yardımcı oldu.

ZENGİNLİK

Kommagene: kömür, demir, altın ve petrol gibi mineral ve madenleriyle ünlü ve çok verimli bir bölgeydi. Bu zenginliklerin bir kısmı; bugün yeniden keşfedilmiş durumda. Örneğin: 1960’lı yıllarda; arkeologlar, Fırat nehrinden altın çıkarmayı başarmışlar.

Diğer bir keşif de, petrolde yaşanmış. Son birkaç yıldır, bölgede yaygın olarak ham petrol sondajları yapılıyor. Her yerde, TPO’nun, kara altın çıkaran petrol çıkarma şantiyelerini göreceksiniz.

NEMRUT DAĞI MİLLİ PARKI

Kommagene krallığının, bir antik kentini barındıran milli park ve ören yeridir. Milli parkın ana özelliğini: Nemrut Dağı ve Kommagene Kralı Antiochos’a ait Tümülüs ve kutsal alan oluşturur. Milli park alanı içinde: Antiochos’un tümülüsü ve dev heykelleri: Arsameia (Eskikale), Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere Köprüsü var. Nemrut dağı doruğundaki kalıntılar; yerleşme yeri değildir. Burada: yalnızca, Antiochos’un tümülüsü ve kutsal alanlar var.

kartal kafası heykeli.2
Nemrut Kartal-Aslan Heykelleri

KARTAL-ASLAN HEYKELLERİ

Antiochos: Nemrut Dağının terasları üzerine yaptırdığı heykel dizilerinin sağ ve sol başlarına: kraliyetin cennet ve asaletin sembolleri olan kartal ve aslan heykelleri diktirdi.

DÜNYANIN SEKİZİNCİ HARİKASI

Nemrut Dağındaki kutsal alanda: heykellerin dışında, birçok kabartma da bulunuyor.
Batı terasında: burada bulunanlardan ilginç olan biri de “aslan” kabartmasıdır. Gezegenlerin dizilişi incelendiğinde; bunun, Kommagene’nin I. kralı Mithradates’in taç giydiği geceye; MÖ.109 yılının Temmuz akşamına denk geldiği ortaya çıkıyor.

UNESCO-DÜNYA KÜLTÜR MİRASI

Dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin; görmek için geldiği Nemrut Dağı; 1987 yılında, UNESCO’nun kültür mirası listesine alınmış. Çünkü: Platform oluşturmak için, dağın tepesinden 200.000 metreküplük kütle, elle yontulmuş.

Bu platform üzerinde: 150 metre çapında, matematiksel bir koni inşa edilmiş. Uzak bir vadiden çıkartılan ve her biri 6 ton ağırlığındaki taş bloklar; dağın tepesine taşınmış ve her biri 10 metre yüksekliğinde, 10 anıt yontulmuş. Dünyanın en büyük horoskopu buradadır.

Bu Horostop: Ay’ın, üç gezegenin ve Leon’un 19 yıldızının 2100 yıl önceki konumlarının betimlendiği 2 x 2.5 metre büyüklüğündeki taş bir plakaya oyulmuş, dünyanın en eski horoskopu olan “Aslanlı Horoskop” tur.

Kral 1. Antiochos’un mezarının Tutankhamon’un mezarı kadar zengin olduğu sanılmaktadır.

500 metreden daha uzun yazıtlarda, bir krallığın öyküsü anlatılmaktadır. Eşsiz, sanat üslubu, eski Yunan ve Pers etkilerini yansıtıyor. Evet; varlığı bilinmekle beraber, mezar henüz keşfedilememiş. Ama: buranın UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası Listesine alınması için, gerçekten yukarıda saydığım gibi, birçok sebep var.

Dünyanın sekizinci harikası olarak nitelendirilen Nemrut Dağı; yeryüzünde, güneşin doğuş ve batışının gözlendiği, en güzel yerlerin başında.

Yüzyılı aşkın bir süredir, ayakta kalmak için çabalayan devasa heykellerin bazıları, artık zamana yenik düşmüş. Şu sıralarda; dağda bir faaliyet var. Bu güzel eserlerin, daha fazla tahrip olmasını önlemek ve kopan parçaları yerine koymak için, çalışmalar yapılıyor. 2002 yılında başlayan bu çalışmalar ile, tonlarca ağırlıktaki heykellerin konservasyonu ve korunması amaçlanmış.

Nemrut Bölgenin gezilmesi

BÖLGENİN GEZİLMESİ

NEMRUT DAĞININ GEZİLMESİ

Evet, Nemrut bölgesindeki gezimize başlıyoruz. Nemrut Dağı: 2206 metre yüksekliğinde. Bölgeye tamamen hakim bir konumda. Hangi yönden bakarsanız bakın, dağın zirvesini görebiliyorsunuz.

Ancak: yalnızca yaz aylarında ulaşıma açık ve yılın geri kalan bölümünde; kar ve buzla kaplı. Yani: burayı ziyaret etmek isteyen ziyaretçilerin; iklim şartlarına mutlaka uymaları ve yalnızca temmuz ve ağustos aylarında burayı ziyaret etmeleri öneriliyor.

Kommagene krallığı:

MS.72 yılında Romalılar tarafından yıkılınca; Nemrut Tapınağı da terk edildi. Takip eden 2000 yıl boyunca, burada yatmakta olan kralları, yalnızca rüzgarların uğultusu rahatsız etti.

Sonradan; bölgeye yerleşen Hıristiyan ahali; tapınağın başlangıcı hakkında tamamen bilgisizdiler.

Onun; kutsal Ahit’te adı geçen efsanevi Nimrod’un eseri olduğuna inandılar. Bu nedenle, ona, dünyanın ilk büyük hükümdarı olan “Nemrut” adını verdiler.

Nemrut Dağı: 19’ncu yüzyılda: Alman bilgin “Karl Sester” tarafından keşfedildi. Sester’in bu muhteşem tapınak karşısında duyduğu şaşkınlık, tapınağın o güne dek çizilen hiçbir Küçük Asya haritasında gösterilmemiş olmasından duyduğu şaşkınlıktan daha az olmuştu.

Keşfi takiben: Türk arkeolog Osman Hamdi Bey: dağdaki ilk kazıyı başlatır.

Şimdi: dağdaki geziye başlayalım. Evet: dağda 3 teras var.

Doğu, batı ve kuzey teraslarıdır. Bu terasların yeterince geniş olabilmesi için, Kommagene inşaatçıları, dağın tepesini, neredeyse tamamen kesmişler.

O kadar ki, yalnızca Doğu Terası için, 1500 metre küp masif kaya tıraşlanmış. Batı terasındaki: zirvenin solunda bulunan 10 metre yüksekliğindeki yontulmuş kaya yapıları, işin büyüklüğü hakkında size bilgi verebilir.

nemrut dağı.teraslar.5 kralın bulunduğu teras.3
Nemrut Doğu Terası

DOĞU TERASI

Evet, Kommagene ülkesinde, güneşin doğuşunu ilk gören yer burası. Sert kayalara oyulmuş ve yıpranmış bir merdiven: sizi Doğu Terasına ulaştırır.

Burası: tanrılar galerisi, atalar galerisi ve sunaktan oluşuyor. Meydana vardığınızda göreceğiniz ilk tablo; yüksekte kurulmuş tahtlarında, yan yana oturan, 5 devasa heykel ve hemen önlerinde yatan: kopmuş başları olacaktır.

Devasa tanrı heykelleri, anıt mezara sırtını dönmüş biçimde sıralanmış.

Grek ve Pers isimleriyle tanrılar, soldan sağa şu şekilde sıralanmıştır:

Apollon/Mithras/Helios/Hermes- Tanrıça Kommagene- Zeus/Oramasdes- Tanrı/Kral Antiochos1 – Artagnes/Herakles/Ares –

Tanrıların: alışılmışın dışında, ayakta değil de, tahtlarında oturur halde anıtlaştırılmasının sebebi: Nemrut Dağının, tanrıların evi olarak görülmesi olsa gerek. Kral Antiochos; “Burada: göksel tahtlar kuruludur” demektedir.

Heykel boylarının, başlangıçta: 8-10 metre olduğu sanılıyordu.

Şimdi; donuklaşmış ve yıpranmış kireçtaşından bu dev cüsseli heykellerin, güneş altında, düz ve kaygan gövdelerinin çok uzaklardan etkileyici bir şekilde görüldüklerini hayal etmek zor değil.

Heykeller: kayadan kesilerek oluşturulmuş iki platform üzerinde yükseliyor. Altta: dördünde kralın tanrıları buyur ettiği, ötekinde bir horoskopun tasvir edildiği, beş adet stel bulunuyor.

Bu steller; günümüzde: oldukça kötü durumdalar. Ancak: Batı Terasındaki stellerin iyi korunmuş olduğunu göreceksiniz.

Meydan başlangıçta beyaz taş levhalarla döşenmişti. Bu levhalardan birkaçı kazılar sırasında bulunarak, Batı Terasındaki Aslanlı Horoskop’un önüne yerleştirilmiştir.

Meydanın diğer tarafında: dev heykellerin karşısındaki alanda; basamaklı bir platform vardır ve bu restore edilmiş bir ateş sunağıdır.

nemrut dağı.teraslar.5 kralınbulunduğu teras.2
Nemrut Zeus Heykelinin Arkası

Heykelleri arkanıza alarak durduğunuzda; solunuzda ve sağınızda stellerden geriye kalanların oluşturduğu uzun bir kaide sırası göreceksiniz. Stellerin her birinde, Antiochos’un atalarından biri tasvir edilmiş. Soldaki sırada: krallar kralı Darius 1’in lideri olduğu Pers atalara, sağda ise, Büyük İskender’in hükmettiği Yunan atalara yer verilmiş.

Zeus heykelinin arkasında:

Nomos, yani kral Antiochos’un kutsal kanunları var. Nemrut’un kült yazıtı: Antiochos’un vasiyeti olarak görülüyor.

Antiochos: insanları yönlendirmek amacıyla, Nomos’u başlatmıştır. Antiochos; eğitiminin bir parçası olarak, gençliğinde atalarından Büyük İskender’in, İndus ırmağı kıyısında kurduğu “Buchepala ve Alexandra” gibi bazı şehirlere uzun yolculuklar yapmıştı.

Bu geziler sırasında: Buda felsefesini tanımış ve onun kutsal kanunlarından esinlenerek, kendi kült yazısını (Nomos) yazdığı ve geliştirdiği düşünülüyor.

Ancak: sebebi ne olursa olsun, tüm Kommagene tapınaklarında, Nomos’lar kazınmıştı. Nemrut Dağında da Nomoslar, dev heykellerin arkasına yazılmıştı.

Antiochos;

Nomoslarda, halkına nasıl ve ne zaman tanrıların onuruna sahip olduklarını söyler. “Bu Nomos, benim tarafımdan ilan edildi, ancak kanunları yapan tanrıların gücüdür” demektedir.

Kommageneliler ve yabancılar, krallar, hükümdarlar, özgür insanlar, köleler ve insanlığı oluşturan tüm insanlar; yalnızca doğumları ya da kaderleriyle farklılaşırlar” derken, yaptığı kanunların amacını belli etmiştir.

nemrut dağı.teraslar.5 kralınbulunduğu teras.1
Nemrut Heykeller

Antiochos; herkesin bu kanunlara göre davranmasının ve gelecek nesillerin de, bunu devam ettirmeleri gerektiğini “sonsuz zamanlarda bu toprakların sahibi olacak gelecek nesiller de bu kutsal kanunlara uysunlar” sözleriyle belirtmiştir.

Antiochos’un gelecek nesillere seslenmesi dikkate değerdir.

Çünkü, o kendinden ve halkından sonra, aynı topraklarda başka insanların yaşayacağının bilincindeydi. Ne kadar mütevazi ve ne kadar bilgece.

Nemrut’daki Nomosta:

Yaşamın sonu için hazırladığı vasiyetnameyi okuyabilirsiniz. “ Saf ve adil olmanın, yalnızca en hakiki mülkümüz olmakla kalmayıp, aynı zamanda duyabileceğimiz en derin sevinç olduğu kanaatine vardım.

Bu kanaat benim başarı kazanmamı ve onu hayırlı yönde kullanmamı sağladı.

Yaşamım boyunca, beni tebaamın önünde, tanrılara olan saygısı en güçlü silahı olan bir insan kıldı.

İşte bu sayede, beklentilerin tersine ve tüm tehlikelere rağmen, tahmin edilemeyeni başardım ve nice senelerimi mutluluk içinde geçirdim.”

Tarihsel gerçekler de Antiochos’un sözlerini doğrular. Kommagene batıda Roma ve doğuda Part tehlikesine açık bir bölgede kurulmuş, küçük bir krallıktı. Antiochos’un hükümdarlığı altında, Kommagene bu iki gücün amansız saldırılarına rağmen, yıllarca bağımsızlığını koruduğu gibi, en bayındır dönemini de ulaşmayı başarmıştı.

genel.2
Nemrut Kuzey Terası

KUZEY TERASI

Nemrut dağındaki tapınağı ziyarete gelen hacılar: dağın eteğindeki vadilerde toplandıkları zaman, rahibin hizmetkarları onlara su ve yiyecek getirirlerdi.

Dağın eteğinden tapınağa çıkan: iki alay merdiveni vardı. Her iki merdivenin sonlarına doğru; tapınağa yakın bir yere yerleştirilmiş stellerde, Antiochos hacılara, kutsal toprağa ayak basmakta olduklarını hatırlatır ve davranışlarına dikkat etmelerini söyler.

teraslar. en güzel resim.
Nemrut Kuzey Terası

Güneydeki alay yolu: Kommagene soyluları içindi ve Batı Terasında son bulurdu. Kuzeydeki patika, halk içindi ve kuzey terasına ulaşırdı.

Kuzey terasında: tapınağın önündeki meydanda, halk, tanrıların huzuruna çıkmadan önceki son hazırlıklarını yaparlardı. Dikkatli bakarsanız, güçlükle de olsa, hacıların Kuzey Terasına giriş yaptıkları bu yıpranmış yokuşu bulabilirsiniz.

Ziyaretçiler, Batı Terasındaki tapınaktan ayrılan 85 metre uzunluğundaki steller dizisi boyunca, kortej halinde ilerleyerek, Doğu Terasına ulaşırlar. Bu stellerde, yazıt yoktur, zira Antiochos, onları varisleri için hazırlatmıştır.

genel.3
Nemrut Batı Terası

BATI TERASI

Tümülüs’ün çevresinde ilerlemeye devam edin, Nemrut dağının en kutsal yeri kabul edilen Batı Terasına ulaşacaksınız. Bu terastan, medeniyetimizin beşiği Mezopotamya ovasını, göz alabildiğine seyredebilirsiniz. Güneş, Ay ve Zodyak’ın tüm yıldızları, solunuzdan doğup, tam karşınızda zirveye varacak ve sağınızdan batacaklardır.

Evet; Batı Terası halka açık değildi. Soyluları; bu terasa ulaştıran kortej yolu, terasın kuzeyindeki açık alanda son bulurdu. Burası: terasın girişiydi.

Girişi: 3 başlı, dev bir aslan heykeli gözlerdi. Aşağı doğru yürüdüğünüzde, onu, şimdi yüzü toprağa gömülü yatar vaziyette görürsünüz.

Batı Terasındaki heykeller:

Doğu Terasındakiler ile aynı karakterleri temsil ederler. Ancak, işçilikleri çok daha güzeldir. Konum olarak: Doğu Terasında, insanlara tepeden bakıyormuş izlenimi veren yüksek kaidedeki heykellere göre daha alçaktırlar.

kartal kafası heykeli.1
Nemrut Batı Terası

Heykellerin kopmuş başları; gövdelerinin önüne bırakılmıştır. Antiochos ve tanrı Apollon/Mithras başları arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Apollon/Mithras; kral Antiochos’un rahibine, ayinlerini yapmasına izin verdiği tek tanrıydı. Peki, bu tanrıyı, bu kadar özel kılan neydi?

Apollon/Mithras;

Yunan güneş tanrısı Apollon ile Pers tanrısı Mithras’ın bir birleşimiydi. Tanrı Mithras; adına ilk kez MÖ.1400 yıllarına ait bir Hitit antlaşmasında rastlanılıyor. Daha sonra Hint Vedas’ında, insanların bir dostu olarak nitelendiriliyor.

O; insanlarla tanrılar arasında bir aracıydı. Vedas’da: “Mithras. Ölümlü. Bu onurlu ve dost Mithras, bilge bir hükümdar olarak doğmuştu” yazar.

Evet: her bir tanrı, Kommagenelilere, başka bir nimet sunardı. Bugün, bögede çıkarılan petrolün de, Mithras’ın hediyelerinden biri olduğuna inanılır.

Romalı askerler, Mithras’dan o denli etkilenmişlerdir ki; onu, en gözde tanrı olarak kabul etmişlerdi. Bu hayranlıklarını gittikleri her yere taşımışlardı. Hatta: İngiltere’de bile, bazı yer altı tapınaklarında Mithras’a tapınanlar olmuştur.

kartal kafası heykeli.4
Nemrut Kartal Heykeli

Heykellerin karşısında:

Üzerinde Antiochos’un Yunan atalarının stellerinin durduğu, uzun bir sıra kaide göreceksiniz. Bu sıranın sağ köşesinden başlayarak, bir başka sırada ise, Pers atalarının tasvir edildiği steller var.

Stellerden: Darius ve Xerxes’e ait olanlar iyi durumda. Her stelin önünde; küçük bir sunak var. Bu sunaklardan ikisinde yazıt bulunuyor. Daha erken dönemlere ait bu yazılar, büyük ölçüde yıpranmış durumdalar.

antiochos ve arka planda ünlü aslanlı horoskop.1
Nemrut

Evet: aynı atalar, aynı sıra ile Doğu Terasında da tasvir edilmişlerdi. Kabartmalarda kullanılan kumtaşı, dağın eteklerindeki taş ocağından taşınmış.

Kabartmalar

Devasa kompleksin tamamıyla zıtlık oluşturmaktalar. Ne yazık ki, yumuşak kumtaşı Antiochos’un yazıtlarda dediği gibi, “yok olmaz” olmanın çok dışındaydı. Bu malzeme: belki Samosata şehri için uygun olabilirdi, ancak dağın tepesinde hüküm süren sert mevsimlere karşı asla.

tanrı heykelleri. zeus-oromasdes. batı tarafından.1
Nemrut

Heykellerin yanında, beş adet büyük stel var. Bunlar: Doğu Terasındaki aşağı kaidelerle aynıdır. Kabartmaların dördünde, kral Mithridates 1. Kallinikos; tanrıları buyur ediyor. Soldan sağa: Kommagene tanrıçası, Apollon, Zeus ve Herakles. Tanrıların isimleri, kabartmaların arkasına yazılmış. Arkeologlar, bu isimlerin eski bir metnin üzerine kazındığını ortaya çıkarmışlar.

Selamladığı tanrıları onore etmek için;

Kral, o tanrıya adanmış bitkinin stilize edilmiş yapraklarını, tiarasına takmış olarak tasvir edilmiş.

Kommagene Tanrıçası için: nar, Apollon için: defne, Zeus için: çınar ve Heraklas için: asma yaprakları takmıştır. Herakles kabartmasının yanındaki beşinci stel; Aslanlı Horoskop olarak bilinir.

Aynı Antiochos’un beş tanrı heykelinde olduğu gibi, Mithridates’in de beş steli dizisinin her iki ucuna: bir kartal ve bir aslan heykeli yerleştirilmiş.

aslanlı horoskop.2
Nemrut Aslanlı Horoskop

ASLANLI HOROSKOP (Horoskop: yıldız haritası)

Batı terasındadır. Nemrut Dağının, 2150 metrelik zirvesindeki “aslanlı horoskop” ; bilinen en eski horoskoptur.

1.75 x 2.40 metre boyunda ve 0.47 metre kalınlığında, bir taş kabartmadır. Sağa doğru yürümekte olan bir aslanı betimler. Aslanın gövdesinde: 16 ışın ve 3 yıldız var.

Bu yıldızlar: Mars, Merkür ve Jüpiter gezegenlerini temsil ediyor. Üstlerine bunların Yunanca isimleri kazınmış. Her yıldız: sivri uçlu, sekiz ışından oluşuyor.

Bu yıldızlar; Eratostenes’in Ephemeris’inde tasvir ettiği “Aslan Konstelasyonu”nu temsil ediyor.

Aslanın boynunda: yeni Ay’ın sembolü: hilal var. Hilal’in hemen üstünde: Regulus (kral) yıldızı parlıyor. İnsanlık tarihi boyunca: Regulus yıldızı, krallarla özdeştirilmiş. Kopernik “Rex”e ithafen, bu yıldıza “Regulus” adını vermiş.

Bu Ptolemeus’un; “Basileos”u ile aynıdır. Aynı yıldız, antik Akad’da, Amil-gal-ur (Gökkubbenin kralı); Babil’de Shau (kral) ve antik Pers’te dört kraliyet yıldızının lideri kabul edilmiş ve “Miyan” merkez adını almıştır.

aslanlı horoskop.1
Nemrut Aslanlı Horoskop

Aslanlı horoskop:

Adı geçen gök cisimlerinin bir anlık konumlarını tasvir ediyor. Peki ama hangi addır bu? Jüpiter’in yörüngesini tamamlaması için 12, Mars’ın ve Merkür’ün bir yıla ihtiyacı olduğunu, Ay’ın ise: yörüngesini bir ayda tamamladığını bildiğimize göre: horoskoptaki yavaş gezegenlerin, yani Jüpiter ve Mars’ın yılı; Merkür’ün ayı ve Ay’ın da günü gösterdiği ortaya çıkıyor.

Seçimde, ilk olarak Jüpiter’in Aslan Konstelasyonu’nda yer aldığı yıllar belirlenmiş ve bunlar arasında, Mars’ın da yörüngenin aynı tarafına doğru ilerlediği yıllar seçilmiş. Aynı hesaplar, Merkür için de yapılmış. Kullanılan ikinci kriter: gezegenlerin Aslanlı Horoskop’a göre: Mars-Merkür-Jüpiter şeklinde dizilmiş olmalarıdır.

Sonuç olarak: MÖ.109 yılının 14 Temmuz günü, konstelasyon seçilmiştir.

Normal şartlar altında: Merkür’ün, dünyadan çıplak gözle görülmesi mümkün değildir. Ancak, bu özel günde, Merkür güneşten en uzak konumuna alıştığı için, yeryüzünden kolaylıkla seçilebiliyordu. Güneşin doğuşu ile, Ay’ın batışı arasındaki zaman farkı: yaklaşık 17 dakikaydı.

Eğer; Ay-Kral Yıldızı buluşması, dağın tepesinden görülebildiyse, bu ancak çok kısa bir süre için, Ay’ın gerçek yerel saatle; 19.37’de batmasından hemen önce olmalıydı. Yani; yıldız ve gezegenlerin, Aslanlı Horoskop’da betimlenmiş konumlarını almalarından, yalnızca birkaç dakika önce.

Bu özel ve istisnai fenomen; yalnızca konstelasyonun oluştuğu tarihi değil, aynı zamanda kesin saati de (19.37) hesaplama imkanı veriyor ki, bu müthiş şaşırtıcıdır.

Evet, özetlemek gerekirse:

Aslanlı horoskop: gök cisimlerinin bir anlık konumunu gösteriyor. Önümüzdeki: 25.000 yıl içerisinde, bir daha yaşanmayacak bir ana tanıklık edilir. Güneşin; etkisi azalan ışığının altında çıkan yeni ayın ve onun hemen üzerinde, “kral yıldızı” olarak bilinen “Regulus” yıldızının güçlü pırıltısı, yüzleri aydınlatır.

Önceki gecelerde, Jüpiter, Merkür ve Mars; gökyüzünde adeta krallara layık bir geçiş töreni sergilerler. Tüm bu seramoni bittikten sonra; Kommagene halkı, tanrılarının yeni krallarını ziyarete geldiklerine inanarak, evlerine dönerler.

selamlaşma kabartmaları.1
Nemrut Selamlaşma Kabartmaları

SELAMLAŞMA KABARTMALARI

Kum taşından yapılmışlardır. I. Antiochos’un: Herakleş, Zeus, Kommagene ve Apollon ile selamlaşmasını sembolize eder. Tanrıların isimleri: kabartmaların arkasına yazılmıştır.

tümülüs en güzel resmi.1
Nemrut Üç Kral Mezarı

ÜÇ KRAL MEZARI-ANTİOCHOS TÜMÜLÜSÜ

Küçük kırma taşların yığılması ile oluşturulmuş olan tümülüs, 2150 metre yüksekliktedir. Kendi yüksekliği ise 50 metre ve çapı: 150 metredir. Yapılışı: MÖ.1’nci yüzyıla tarihleniyor. Antik tören yolu; tümülüsün çevresinden dolanıyor.

Nemrut Tümülüsü’nün altında: gizli bir mezar odası bulunduğu bilinmektedir. Mezar odasını bulmak için: Romalılardan günümüze kadar, defalarca Tümülüste tüneller açılmış, ancak bugüne kadar, hiçbir girişim Kommagene krallarının mezarının bulunmasını sağlayamamıştır.

Bunun sebebi: mezar odasının, Tümülüsün içinde değil, Tümülüsün altında kalan masif kayanın içine oyulmuş olmasıdır.

Kralın kemiklerinin ya da küllerinin, ana kayaya oyulmuş olan bir odaya konulduğu ve düşünülüyor.

Yani: kralın mezarı tam olarak ortaya çıkarılmış değil. Yani. Efsanevi Kommagene kralı I. Antiochos’un mezarı kayıp.

Bir söylentiye göre:

Birkaç basamakla başlayan ve dağın içine doğru bir eğimle devam eden kayaya oyulmuş bir tünel, mezar odasına açılmaktadır.

Mezar hücresinde, yan yana üç mermer lahit vardır. Bir yanında babası Mithridates, diğer yanında başka bir kral olmak üzere, ortadaki mezarda kral Antiochos yatmaktadır.

Naaşların iyi durumda oldukları sanılmaktadır. Mezar odası: ölçüleri: 5×9 metre ve yüksekliği ise: 2.4 metredir.

Yazıtlara göre; mezar odasına girenleri, büyük tehlikeler beklemektedir. “Bir şeytanın sureti burayı bekler, buraya giren ne onu yenebilir ne de ondan kaçabilir.”

Tümülüs’ün girişi kuzeydedir. Çevresinde ise; Kral I. Antiochos’un şerefine düzenlenen törenlere mahsus; üç teras vardır.

YÜCE TANRILARIN GÖRÜNMESİ

Kommagene’de, her yıl, iki önemli kutlama yapılırdı. 16 Aralık/Ocak tarihinde kral Antiochos’un doğum günü ve 14 Temmuz tarihinde ise kral Antiochos’un taç giyme töreni ve aynı zamanda “Yüce Tanrıların Görünmesi” günü olarak kutlanırmış.

Kutlamalar süresince: iki gün, Kommagene’de hayat durur, halk Nemrut Dağındaki ya da kral Mithridates 1’in bölgede yaptırdığı diğer tapınaklardaki şölenlere katılırlarmış.

Şenlikler, kral Antiochos’un Doğu ve Batı Teraslarında yaptırdığı Nomos’ta ayrıntılı olarak kaydedilmişti.

“Vakit gece yarısına geliyordu.

Kommageneliler, ellerinde meşaleleriyle dağa tırmanmaktaydılar. Işıktan bir kurdela dağa dolanmakta. Yüzlercesi, Kuzey Terasında toplanmışlar.

Ve sıra halinde, Doğu Terasına yürüyorlar. Alanın, iki yanında yerlerini alıyorlar.

Meydanı: dolunayın yumuşak ışığı aydınlatıyor. Ay usul usul Tümülüs ardında kaybolurken, tanrılar, yüksek tahtlarından insanlara bakmakta.

Üçayak sehpalara oturtulmuş, büyük metal çanaklarda ateş yakılmış. Tanrılar ve insanların bedenlerinde, gölgeler titreşiyor.

Tam sessizlik. Kral, ateş sunağında, ayakta tanrıları bekliyor. Rüzgar saati işlemekte. Heyecan artıyor. Aniden, açık ve güçlü bir trompet sesi. Dağ titriyor. Sanki tanrılar tahtlarından kalkmış da kütlesel bedenleri yıldızları gölgeliyor.

Birkaç saat sonra, güneş her yeri, altınla kalaylıyor. Tören bitiyor. Kommageneliler, evlerine dönüyorlar. Mutlular. Tanrıların korunmasına layık olduklarına bir kez daha tanık oldular.

KRAL MİTHRADATES’İN TAÇ GİYMESİ

Yazıtlardan öğrendiğimize göre: 14 Temmuz, Kommagene’de, Kral Mithradates’in taç giydiği gün olarak kutlanmıştı. Bu özel tarih, çok önceden belirlenmiş ve taç giyme töreni için uygun bulunmuştu.

Kral ve meclisi; Nemrut Dağının tepesinde toplanırlar. Mithradates ve babası, Kral Samos II.; Batı Terasında güneşin batışını izlerler. Güneşin hızla kaybolan ışığında; yeni ayın gümüşi zarif hilalini ve onun hemen üzerinde de; Kral Yıldızının güçlü pırıltısı görülür.

Kral Yıldızı (Regulus) hilalin yeni Kommagene ülkesinin üzerinde parıldamaktadır. Bundan daha güzel bir sembol olabilir mi?

Önceki gecelerde, Kommagene halkının ilerleyişlerini ve Regulus’un üzerinden geçişlerini izledikleri Jüpiter, Merkür ve Mars’ta görülmekte. Kommageneliler; tanrıların yeni krallarını ziyarete geldiğine inanmaktadırlar.

Ve; güneşin son ışıkları da kaybolur.

Sıra; Ay’ın yükselişine gelmiştir. Ay; peşindeki kral yıldızı ile birlikte, Torosların arkasında kaybolur. Samos’un oğluna, diademi teslim edişine yalnızca gökteki tanrılar şahit olurlar o gün. Tören biter.

Artık Kommagene’nin kralı, Mithradates 1 Kallinikos’dur. O tanrıların çocuğu ve halkı için bir nimettir.

Mithradates, taç giydiği günün anısına, Aslanlı Horoskop’u ve tanrıları selamlamasını betimleyen kabartmayı yaptırır. Bu beş kabartmanın her iki yanında, bir kartal ve bir aslan heykeli nöbet tutar.

Kral Mithradates’in oğlu Antiochos, babasının yaptırdığı kabartmadaki tanrıların tıpatıp heykellerini yaptırır. Bunlar: Apollon, Kommagene Tanrıçası, Zeus ve Herakles’dir. Ve yine, bu dev heykeller, sırasının iki ucunda bir kartal ve bir aslan heykeli yer alır.

Antiochos’un yaptırdığı heykeller, babasınınkinden çok daha büyüktür.

“Atalarımın yaptırttığı tapınaklardan daha büyük ve daha güzellerini, arkamda bırakmakta kararlıyım” diyen Antiochos’un sözünü tuttuğunu görüyoruz.

NEMRUT MİLLİ PARKI İÇİNDE, DAĞ BÖLGESİ DIŞININ GEZİLMESİ

Karakuş Tümülüsü; gezimizin ilk durağıdır.

kadınlar için yaptırılmış anıt mezar.1
Nemrut Karakuş Tepe Tümülüsü

KARAKUŞ TEPE TÜMÜLÜSÜ (KADINLAR ANIT MEZARI)

Milli Parkın güneybatısında, Adıyaman-Kahta girişindedir. Arsameia şehrinin 10 km. güneydoğusundadır. Tümülüsün yüksekliği: 21 metredir. Kommagene kralı II. Mithradates tarafından, annesi İsas adına yaptırılmıştır.

Burada: kral II. Mithridates’in annesi İsias, kız kardeşi Antiochis ve kız kardeşinin kızı Aka yatmaktadır.

Anıt mezar; sütun üzerindeki kartaldan dolayı, Karakuş Tümülüsü olarak anılmaktadır. Tümülüsün üzerindeki taşlar: dere yatağından toplanarak getirilmiş ve büyük bir tepe oluşturulmuş. Tümülüsün hemen önünde, bir sütun var.

Bu sütunun üzerinde bir kartal heykeli var. O yüzden, halk arasında, burası Karakuş Tümülüsü olarak anılıyor.

Doğu, batı ve güney yönlerde, dörder sütun varken, günümüzde doğuda iki, batıda ve güneyde birer sütun kalmıştır. Doğu sütun üstünde; aslan ve kartal heykeli kalıntıları, batıdaki sütun üstünde: tokalaşma steli, yerde aslan heykel parçası var.

Nemrut Dağı giriş noktası olarak belirlenen Karakuş Tümülüsü; Milli Park koruma alanı içindedir.

ARSAMEİA (NYMPHAİOS ARSAMEİA’SI) ŞEHRİ

Arsameia ören yeri: Adıyaman’a 60 km. uzaklıktadır. Kahta çayının doğusunda yer alır. Kommagene krallığının yazlık başkenti ve idare merkeziymiş.

Eski Kahta Köyü yakınlarındadır. MÖ.2’nci yüzyılın başlarında kurulmuş. Kalıntılar oldukça yıkık durumda.

Güneydeki tören yolunda: Mitras’ın kabartma steli, ayin platformu üzerinde: Antiochos-Herakles tokalaşma steli ve bunun önünde; Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı var.

Yazıtın bulunduğu yerden başlayan; 158 metre derine inen bir tünel ile, yazıtın batısında, benzer bir kaya dehlizi var.

Tepe üzerindeki platformda: Mithradathes Callinichos’un mezar tapınağı ve sarayı var. Yapılan saray kazılarında; çok sayıda heykel parçası, bir kraliyet ve Antiochos başı bulunur.

Saray dendiğine bakmayın, ortada bir şey yok. İki adet mağara var. Mağaralardan birisinde Herakles ile kralın tokalaşma sahnesi var.

Mağaranın üzerinde: krallığın yasalarının yazılı olduğu büyük bir bölüm var. Anadolu’daki en büyük Grek yazıtıymış. Aşağıdaki mağara çok derinlere kadar iniyormuş.

Mağara içinde, bir süre sonra, oksijen azlığından ilerlemek mümkün değil. Bu mağaraların; karşıdaki kale ile bağlantılarının bulunduğu söyleniyor.

Burada: Mithridates’in kutsal alanı bulunmaktadır.

YENİ KALE

Adıyaman’a 60 km. uzaklıkta, Kocahisar köyü yakınlarında, sarp kayalar üzerine kurulmuştur. Kommageneler tarafından inşa edilen kale; karşıdaki Arsameia ile birlikte kullanılmıştır.

Romalılar ve ardından Memluklar tarafından restore edilen kale; en son 1970’lerde onarılmıştır.

Kale içinde; çarşı, cami, zindan, su yolları, güvercinlik kalıntıları ve kitabeler bulunmaktadır. Kale’den; Nymphois’e inen su yolu: bir tünelle Arsameia’ya bağlanmıştır. 80 metreyi bulan bu yolla; halen suya ulaşmak mümkündür.

cendere köprüsü.2
Nemrut Cendere Köprüsü

CENDERE KÖPRÜSÜ

Adıyaman’a 55 km. uzaklıkta ve Karakuş Tümülüsü’nün kuzeydoğusundadır. Kahta çayının en çok daraldığı kesimde; iki ana kaya üzerinde, 92 iri kesme taştan yapılan bir büyük kemer ve doğu tarafındaki küçük bir tali kemerden oluşur.

Dünyanın halen kullanılmakta olan, en eski köprülerinden biriymiş. Kahta ve Sincik’i birbirine bağlıyor.

Köprünün aşağısına, Cendere çayına inmek mümkün, inin ve çayın serin sularında ellerinizi yıkayabilirsiniz.

Samsat’ta karargah kuran, 16’ncı Roma Lejyonu tarafından, MS.200’ün başında inşa edilen köprünün: giriş ve çıkışlarında sütunlar bulunmaktadır.

Köprü ve yapımı hakkında bilgiler içeren kitabelerden: köprünün Roma hükümdarı Septumus Severus’a ve Romalılar tarafından askerlerin anası olarak anılan eşi Julia Donma adına yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Arsameia şehrinin 10 km. güneydoğusundadır.

Denizli

Denizli

Denizli: Bu güzel kentimize, defalarca gittim. İlçelerinin tümünü gezdim, gördüm. Özellikle: Denizli şehir merkezinin, benim için ifade ettiği anlam: öncelikle Pamukkale, Karahayıt, şehir merkezindeki ve yakınlardaki yemyeşil parklar, yine şehir merkezindeki tekstil ürünlerinin ( özellikle havlu, bornoz, yatak takımları gibi) satıldığı çarşılar, mağazalar ve şehrin tam merkezinde bulunan havuzun üstündeki horoz heykeli.

Denizli

ULAŞIM

İl merkezi: kara, demir ve havayolu ulaşım imkanlarına sahiptir. Manisa ve Aydın üzerinden olmak üzere, iki farklı yoldan: İzmir’e bağlantı mevcuttur. Denizli-İstanbul arası uzaklık: 740 km. Denizli-Eskişehir arası uzaklık: 440 km. Denizli-İzmir arası uzaklık: 240 km. Denizli-Afyonkarahisar arası uzaklık: 264 km. Denizli-Ankara arasındaki uzaklık: 477 km. Denizli-Antalya arasındaki uzaklık: 222 km. Denizli-Muğla arasındaki uzaklık: 145 km.

Denizli Havaalanı, Çardak ilçesinde: ilçe merkezine 5 km. uzaklıktadır.

Denizli

TARİH

Denizli, tarih sahnesinde ilk kez, bugün bulunduğu yerden 6 km. kuzeyde, Eskihisar köyü çevresinde kurulmuştur. Bu antik şehir: MÖ.261-245 yılları arasında hüküm süren, Suriye kralı II. Antiyoküstheos tarafından kurulmuş ve ismi, karısının adına izafeten: Laodıcıa’dır.

Şehir, Türkler tarafından ele geçirilince, bugünkü “Kaleiçi” mevkiine taşınmıştır, çünkü burada su boldur. Selçuklular  döneminde, şehrin ismi, kayıtlarda: Ladik olarak geçer. Diğer bazı yazılarda ise “Tengizli” olarak geçer. Tengiz kelimesi: eski Türkçede “deniz” olarak geçer. Tengüzlü ise, değişerek, günümüze “Denizli” olarak gelmiştir.

Şehirde, tarihi süreç içinde: Hitit, Frig, Lidya, İon, Roma ve Bizans medeniyetleri görülür. Sonraki dönemlerde ise, Selçuklular ve Osmanlılar var. Türkler, ilk kez, 1070 yılında görülürler. Afşin Bey: bütün Anadolu’yu geçerek, Laodikya ve Honaz bölgesini ele geçirir. 1207 yılında, Selçuklu Hükümdarı Gıyasettin Keyhüsrev zamanında, Denizli ve çevresi, Selçuklulara bağlanır. 1306 yılında ise, Denizli’nin Türkleştirilmesi tamamlanır.

Şehir: 1366 yılında, bir deprem sonucu tamamen harap olur.

1391 yılında, Yıldırım Beyazıt, Denizli topraklarını Osmanlı hakimiyeti altına alır.

1702-1880 yılları arasında, bölgede yine büyük depremler görülür ve 12 bin civarında insan ölür. O dönemde, kale civarında bulunan şehir merkezi: depremler sonucu oturulamayacak hale gelir. Bunun üzerine, şehir daha yukarıya, günümüzdeki şehir merkezine doğru çekilir.

15 Mayıs 1919 tarihinde; Yunanlılar İzmir’i işgal edince, Denizli ve yöresinde kurtuluş mücadelesine etkin katılımlar olur. 24 Haziran 1920 tarihinde, Buldan Yunanlılar tarafından işgal edilir. 4 Eylül 1922 tarihinde ise, buradan atılırlar.

Denizli

GENEL

İl topraklarının: yüzde 47 dağlar, yüzde 28 ovalar, yüzde 23 platolar ve yüzde 2 yaylalardan oluşur.

Denizden yüksekliği, rakımı: 428 metredir.

İl merkezi yakınlarında, hemen göze batacak şekilde bir dağ var: Honaz Dağı. Yüksekliği: 2571 metredir. İl merkezinin, 17 km. güneydoğusundadır. Yamaçları dik ve meyillidir. Tüm bunların yanında: Honaz dağı koruma altına alınarak, “Milli Park” ilan edilerek, koruma altına alınmıştır. Yılın büyük bölümünde, tepelerinde yükseklik nedeniyle kar görülebiliyor.

İl, Ege bölgesinde bulunmasına rağmen, Ege bölgesinin iklimi görülmez. Az da olsa iç bölgelerin karasal iklimi hissedilir. Kışlar: ılık ve yağışlı geçmektedir.

Denizli

DENİZLİ CAM

Paşabahçe tarafından, Denizli Cam üretim tesislerinde: el imalatı cam ev eşyaları üretiliyor. Burada üretilen ürünler, dünyada belli bir ün kazanmış durumda. El imalatı şeklinde üretim yapan ve emek-yoğun çalışılan “Denizli Cam” tesislerinde, 5000 yıllık camcılık geleneği sürdürülüyor. Kuruluş: “Denizli” markasıyla; el imalatı cam ev eşyası üretiyor.

1500 derecede çalışan yüksek fırınlarda ergitilen ham maddeden elde edilen sıvı cam: pipo denilen çelik çubuklara alınarak, üfleme yöntemiyle, çeşitli kalıplarda şekillendiriliyor. Bu kalıplar: sabit ve döner üfleme şeklindedir. Tasarım konusunda büyük çalışmalar yapılıyor. Her yıl 300 adet özgün ürün, müşterilerin beğenisine sunuluyor. Günümüz itibarıyla, fabrika: yıllık 10 400 ton üretim kapasitesine ve 20 bin adet ürün çeşidine sahiptir.

Buranın alışveriş mağazasını ziyaret ettiğinizde, mutlaka hoşunuza gidecek ve satın almak isteyeceğiniz ürünler bulacaksınız.

Denizli Horozu

DENİZLİ HOROZU

Uzun ve güzel ötüşleriyle, renk ve vücut yapısıyla tanınıyor. Gözleri: siyah ve sürmelidir. Bacakları: koyu gri veya mor, ibik: balta ibik şeklinde, genel rengi ise: siyah-kirli beyaz karışım halindedir. Canlı ağırlığı: ortalama: 3-3.5 kg. civarındadır. Sesi: tonuna ve netliğine göre sınıflandırılır.

Ses tonuna göre: ince, davudi ve kalın ses olmak üzere, üç tür vardır. Birinci yılda ötüş uzunluğu: 20-25 saniye sürmektedir. Bir Denizli horozu, 58 saniye sürekli öterek, Guiness Dünya Rekorlar kitabına girmiştir.

İyi bir Denizli horuzunda: görünüş canlı, bacaklar ve boyun uzun, göğüs kuvvetli ve geniş, kuyruk geniş, dik ve uzun olmalıdır. Bazı antik yazıt ve figürlerde, horoz resmi görülmektedir. Bu da, Denizli horozunun antik dönemlerden bu yana, bölgede bulunduğunun en büyük kanıtıdır.

Denizli

TEKSTİL SANAYİİ

Denizli’nin önde gelen sanayi sektörü durumundadır. 1950’li yıllarda, Denizli yöresinde, ev ve atölye tipi küçük sanayi şeklinde, ham bez üretimi yapılmaktaymış. Ancak, özel girişimcilik ve  modern sanayi tesislerinin kurulmasıyla, Denizli de ilk tekstil tesisleri ortaya çıkmıştır. Tekstil tesisleri: Çırçır sanayi, iplik sanayi, dokuma sanayi, boya-apre-baskı ve terbiye sanayi olarak gelişmiştir.

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ

Pamukkale Üniversitesi, 1992 yılında kurulmuştur. Günümüzde, burada: 32 bin civarında öğrenci, 1420 akademik personel, 1034 idari personel bulunmaktadır. 17 yıllık eğitim döneminde: 29 bin öğrenci mezun olmuştur.

Üniversite bünyesinde: 3 enstitü, 7 fakülte, 5 dört yıllık yüksek okul, 8 meslek yüksek okulu bulunmaktadır. Bu kurumlarda: tıp, mühendislik, iktisadi ve idari bilimler, fen bilimleri, sosyal bilimler, güzel sanatlar, eğitim bilimleri ve teknik bilimler gibi alanlarda, öğrenciler yetiştirilmektedir.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Denizli  denilince, elbette bir sürü yemek akla geliyor ama öncelikle “Denizli Kebabı” sizler için önereceğim başlıca yemek. Konya’daki tandır  kebabına benzer. Etin yenilebileceği en güzel kebap türüdür. Kuyuda değil, odun ateşinde pişer. Etler, fırına kancalarla asılır. Koyun etinin ön kolundan yapılır.

Özellikle: çarşı içinde: Bayram yerinde ki lokantalarda, tandır yemeği sakın ihmal etmeyin. Buraya gittiğinizde, hangi mekan kalabalık ise, onu tercih etmenizde yarar var. (reklam nedeniyle, isim vermek istemiyorum)

Ancak, sadece gündüz bulabilirsiniz. Fiyat biraz yüksektir, buna da hazırlıklı olmak gerek. Öğleden sonra, saat: 14.00-15.00 gibi giderseniz, büyük olasılıkla, usta, size kebap kalmadı diyecektir. Öğle yemeğinde de tıklım-tıklım dolu olduğundan yer bulmakta zorlanırsınız. Yine de değer, mutlaka yemelisiniz.

Elinizle yemek zorundasınız. Çünkü, çatal-bıçak verilmiyor. Yerken: bir parça pide, bir parça et kavranır, tuza banılarak yenilir. Özellikle, etlerin altındaki pidenin tadına doyulmaz. Bu kebap, bünyenize hiçbir ağırlık vermez, yağlı filandır diye korkmayın. Ama rahatsız olabilecek olanlar, yazın sıcaklarında yememelidirler. Yanında kuru soğanı sakın ihmal etmeyin.

NE SATIN ALINIR

İl merkezinde, özellikle Kale içinde, bakırcılık meşhurdur. Burada: birçok sofra takımı, çanaklar, kaşık, kepçe, kevgir, sini, leğen, yemek tencereleri, kazanlar, ibrik gibi mutfak eşyaları imal ediliyor. Daha çok  turistlere yönelik, bakır süs eşyaları da çok görülüyor. İlginizi çekerse, satın alabilirsiniz.

Bunun dışında: Denizli yöresinden alabileceğiniz başlıca hediyelikler: özellikle ve özellikle, havlu ve bornoz. Bunun dışında: ev tekstil ürünleri, masa örtüleri, yatak takımları, sehpa örtüleri, çeyizlikler, giysiler. Özellikle: Denizli yöresinde bolca bulunan tekstil ürünü satan: mağaza ve çarşılardan, hiç düşünmeden, her fiyatta ve her zevke uygun tekstil ürünü satın alabilirsiniz.

BABADAĞLILAR ÇARŞISI

Şehrin tam merkezindedir. Havlu, bornoz ve diğer tekstil ürünlerinin satıldığı bir çarşı. Babadağlı bir gurup iş adamının girişimiyle, 1976 yılında hizmete açılmış. Halen, çarşıda 200 dükkan var. İli ziyaret eden, yerli ve yabancı turistlerin mutlaka uğradıkları bir yer. Burada, yerli üretim, her türlü tekstil ürünü, toptan veya parekende bulmak ve satın almak mümkün.

Burayı gezerken: kumaşlar ve havluların kokularının birbirine karıştığını ve bu şekilde bir çarşı parfümü oluştuğunu göreceksiniz. Burada satılan ürünlerin başında, “okuluk” el havluları geliyor.

Okuluk havlu, aslında, bir mesaj içeren, küçük el havlularına verilen genel bir ad. Düğün, sünnet, hayır yemeği gibi özel gün ve törenler için, bölgede, geleneksel ve yöresel olarak dağıtılan bir tür havlu. Son günlerde, kilo ve düzineler halinde, paketlerle ve uygun fiyatlarla satın alınabiliyor. Tane olarak da alabiliyorsunuz.

GEZİLECEK YERLER

Denizli il merkezinde: daha önce söylediğim gibi: gayet rahatlıkla gezebileceğiniz merkez çarşısı var. Bunun dışında: tekstil atölyelerinin alışveriş mağazalarına gidip, ucuz ve uygun alışverişler yapabilirsiniz. Ana kara yolu üzerinde bulunan çeşitli tekstil fabrikalarının alışveriş mağazalarından alışveriş yapabilirsiniz.

Ayrıca: Denizli de son yıllarda açılan Alışveriş Merkezlerinin sosyal tesislerinden yararlanabilir, buralarda bir şeyler yiyebileceğiniz restoranlardan ve alışveriş mekanlarından yararlanabilirsiniz. Bunun dışında: Çamlık mevkiinde ve diğer yeşilin egemen olduğu parklarda gezinebilirsiniz.

Şehir dışındaki gezintileriniz için ise, şehir merkezine yakın: dünyaca ünlü “Pamukkale”.

Denizli Pamukkale, Karahayıt, Travertenler, Hierapolis Antik Kenti

PAMUKKALE, KARAHAYIT, TRAVERTENLER, HİERAPOLİS ANTİK KENTİ

Pamukkale bölgesi ve bölgedeki diğer yerleri (Karahayıt, Travertenler, Hierapolis antik kenti ve çevresini) gezmek isteyenler için, yine bu sitede “PAMUKKALE” adı altında, uzunca ve ayrıntılı bir yazı bulunmaktadır. Bu yazıdan yararlanabilirsiniz. Türkiye’nin turistik ilk beş resmi içinde, Pamukkale daima kendine yer bulur. Bu dünyaca ünlü turizm merkezimizi, bu yörede bulunmanız halinde, mutlaka ve mutlaka gezmelisiniz.

Pamukkale tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazıma ulaşmak için. 

Denizli Atatürk Evi Etnografya Müzesi

ATATÜRK EVİ ETNOGRAFYA MÜZESİ

Saraylar mahallesindedir. Müzenin bulunduğu binanın, yapılış tarihi hakkında kesin bilgiler yok. Ancak, 19.yüzyıl sonlarında yapıldığı düşünülüyor. Bina: 2 katlıdır. Plan olarak, orta sofalı ve sofaya açılan odalardan oluşmaktadır. Bina: Cumhuriyetin ilk yıllarında parti binası olarak kullanılmış. Ulu önder Atatürk, 4 Şubat 1931 tarihinde, Denizli’ye geldiğinde, burada kalmış. 1 Şubat 1984 tarihinde ise, müze olarak ziyarete açılmış.

Evet, müzenin gezilmesiyle ilgili önerilerim şunlar:

Alt Kat: burada, kadın takıları, işlemeli kadın cepkenleri ve el işlemeleri sergileniyor. Ayrıca: ahşap oyma hat örnekleri de var. En geniş odada ise, tüfekler, kılıçlar, Yatağan palaları, tabancalar, işlemeli kadın giysileri, el işlemeleri sergileniyor. Burada, bir de sancak var. Bu sancak: İzmir’in düşman işgalinden kurtarılmasının ardından, Denizli Bayramyerinde düzenlenen mitingde kullanılmış.

Denizli Atatürk Evi Etnografya Müzesi

Üst Kat: Burada, mankenlerle canlı görüntüler yaratılmaya çalışılmış. Sedirler üzerinde, üstlerinde işlemeli kadın ve erkek giysileri bulunan mankenler oturtulmuş. Oda içinde: dede, nine ve diğer aile bireyleri görülüyor. Bu katta: Atatürk’ün Denizli’yi ziyaretinde kaldığı oda, çalışma odası olarak düzenlenmiş. Atatürk’ün yatak odası olarak kullandığı oda da, bu katta.

Denizli İncilipınar Vali Recep Yazıcıoğlu Kültür Parkı

İNCİLİPINAR VALİ RECEP YAZICIOĞLU KÜLTÜR PARKI 

Ege bölgesinin en büyük parkıdır. Ortada bir gölet var. Türk büyüklerinin anıtları ile süslenmiş bir park. Burada, büyük çınar ağaçları var. Soğuk su kaynakları, havuzlar, çocuk parkları, piknik alanları ve spor alanları bulunuyor. Güzel bir mesire yeri. Özellikle sıcak yaz günlerinde ziyaret edilebilir.

CANKURTARAN

Burası, bir orman içi dinlenme yeri. Vali çeşmesi olarak da biliniyor. Denizli-Acıpayam yolu üzerinde, il merkezine 20 km. uzaklıktadır. Ulaşım sorunsuz, asfalt yol var. Honaz dağı milli park sınırları içindedir. Buranın denizden yüksekliği: 1400 metredir. Yıllık ziyaretçi kapasitesi: günlük, 500 civarındadır. Burada: soğuk sular, kır kahvesi, bungalov, seyir terası, futbol sahası, masa-banklar, çeşmeler ve tuvaletler var.

Denizli Çamlık

ÇAMLIK

İl merkezine 3 km. uzaklıktadır. Çamlık, Denizli ilinin en lüks ve sosyetik semti. Özellikle, Çamlık girişinde, lüks restoranlar bulunuyor. Çamlık: günübirlik gezintiye uygundur. Çamlık orman içi dinlenme yerinde: kır gazinosu, büfe, otopark, çocuk oyun alanları, çeşmeler, tuvaletler, yağmur barınakları, koşu parkuru bulunmaktadır.

Deniz seviyesinden yüksekliği: 400 metredir. Şehir içinden kısa sürede ulaşılabilen, güzel bir piknik ve mesire yeri. Buranın diğer bir özelliği de, çok iyi ışıklandırılmış olması nedeniyle, gece de piknik yapılabilmesidir. Işıklandırma ve emniyet önlemleri yeterli. Ancak, giriş ücretli. Park içinde, orman yangın söndürme ekibi, sürekli olarak nöbet tutuyor.

GÖLEMEZLİ ŞANLIALP ÇAMUR KAPLICALARI

Merkeze bağlı, Gölemezli kasabasının, Kavakbaşı köyündedir. Pamukkale’ye 4 km. uzaklıktadır. Aslında bu kasabada, dört ayrı kaynak kullanılıyor. Çamur kaplıcaları: özellikle, deri, sedef, mantar, egzama hemoroit, kireçlenme, romatizmal hastalıklara iyi geldiği söyleniyor.

Denizli Laodikya

LAODİKYA

İl merkezinin 6 km. kuzeyindedir. Kent, MÖ.261 yılında, II. Antiokhos tarafından kurulmuştur. Kentin ismi ise, Antiokhos’un eşinin isminden (Laodike) gelmektedir.

Kent: MÖ.1.yüzyılda, Anadolu’nun en önemli yerlerinden biridir. Özellikle, Romalılar kente büyük önem vermişler ve Romalılar zamanında, kentte büyük sanat eserleri yapılmıştır.

İmparator Caracalla zamanında, burada sikke basılmış, halkın da katkılarıyla, şehirde, imar faaliyetlerini girişilmiştir. Tüm bunların yanında, Anadolu’nun 7 ünlü kilisesinden biri, bu şehirde kurulmuştur. Doğal olarak, burada Hıristiyanlığın çok önemli olduğu ortala çıkmaktadır.

Kent, MS.60 yılındaki bir deprem sonucu yıkılarak yok olmuştur.

Denizli Laodikya

Günümüzde, kentte günümüze kadar gelebilmiş, ayaktaki yapılar şunlar:

Denizli Laodikya
Büyük Tiyatro:

Kentin kuzeydoğusundadır. Roma döneminde yapılmıştır. Yaklaşık 20 bin kişiliktir. Cavea ve orkestra bölümleri oldukça sağlam durumdadır.

Küçük  Tiyatro:

Büyük tiyatronun, 300 metre yakınındadır. Roma döneminde inşa edilmiştir. Yaklaşık 15 bin kişilik olduğu düşünülmektedir.

Stadyum ve Gymnasium:

Kentin güneybatısındadır. Her iki yapı da, bir bütün olarak yapılmıştır. Stadyum: MS.79 yılında yapılmıştır. Uzunluğu: 350 metre, genişliği: 60 metredir. Oturma sıralarında: 24 basamak bulunmaktadır. Ancak, büyük bölümü tahrip olmuştur. Gymnasium: MS.2.yüzyılda yapılmıştır. İmparator Hadrianus ve eşi Sabina’ya ithaf edildiğine dair yazıtı bulunmaktadır.

Denizli Laodikya Meclis Binası
Meclis Binası:

Kentin güneybatısındadır. Dikdörtgen planlıdır. Ana girişi, doğu cephededir.

Denizli Laodikya Zeus Tapınağı
Zeus Tapınağı:

Kentin sütunlu caddesinin doğu kesiminde, küçük tiyatronun yanındadır.

Anıtsal Çeşme:

Kentin ana caddesi üzerindedir. Roma  döneminde yapılmıştır. Havuz ve nişleri var. Bizans döneminde onarım görmüştür.

Büyük Kilise:

Sütunlu caddenin güneyindedir. Yalnızca, taşıyıcı bölümlerinden bir kısmı günümüze kadar ulaşmış, ayaktadır. Ana girişi batıdadır.

Denizli Honaz Dağı

HONAZ DAĞI

Afyon-Denizli ile Afyon-İzmir kara yolu üzerinde bulunan Milli Park: Ege Bölgesinin en yüksek dağı olan, 2528 metre yüksekliğindeki Honaz Dağı bünyesinde kurulmuştur.

Düşey yönlerdeki faylanmalar sonucu, dağ, oldukça dik bir görünüm kazanmıştır. Dağ üzerinde, yoğun bitki örtüsü görülür. Yaban hayatı açısından da, oldukça zengindir. Özellikle: dağ keçisi yoğun olarak bulunmaktadır. Ayrıca: yaban domuzu, tavşan,  tilki, porsuk, sansar gibi hayvanlar görülmektedir.

Denizli Buldan

Denizli Buldan

Denizli Buldan, küçük bir yerleşim yeri. Merkez, zaten tamamen tekstil ürünlerinin satıldığı alışveriş dükkanlarıyla dolu. Sokaklarda: dükkanlar tarafından gerek kapı önüne ve gerekse dükkanın her tarafına yerleştirilmiş tekstil ürünleriyle, kendinizi tam bir kıyafet panayırında buluyorsunuz. Ancak, Buldan denildiğinde, elbette ilk akla gelen “Buldan Bezi” ve bu kumaştan üretilen kıyafetler. Bunun dışında, Buldan bölgesine gittiğimde: buradaki tekstil tezgahlarının bulunduğu yerleri de gezme şansım oldu.

Ayrıca: Buldan ilçesinin en yüksek bölümünde bulunan, yolu her ne kadar biraz zahmetli de olsa ( kısa yazdığıma bakmayın, buraya ulaşmak için uzun bir zaman harcamanız gerekiyor) güzel bir yer, sıcak bir yaz günü, bu yaylada, yani Süleymanlı Yaylasında, güzel bir piknik yapabilir veya şartlarınız müsait ise, restoranda, güzel bir balık yiyebilirsiniz. Ama, biraz önce söylediğim gibi, Buldan=giysi. Buyurun, yüzlerce giysi dükkanı arasında dolaşmaya.

ULAŞIM

Buldan ilçesi, biraz içeride kalıyor. Yani: Denizli-Aydın-İzmir kara yolunda ilerlerken, hemen yol kıyısında  değil. Sarayköy ilçesinde, ana kara yolundan ayrılarak 17 km. kadar gitmeniz gerekiyor. Sanırım, Buldan ilçesinin en büyük sıkıntısı bu.

Yani, ana kara yolu üzerinde bulunsa idi, sanırım mevcut potansiyel, çok daha büyük olurdu. Denizli-Manisa kara yolu ise, buradan geçiyor.

Ama, yine de Buldan bezinin özelliğini ve güzelliğini bilenler, özellikle bayanlar, buraya mutlaka gidiyorlar. Bence de, 17 km. pek fazla bir uzun yol değil, buralardan geçerseniz, mutlaka zaman ayırın ve buraya uğrayın. Gerek bayanlar ve gerekse erkekler ve hatta çocuklar için, mutlaka hoşunuza gidecek giysi türleri bulacağınıza inanıyorum.

Buldan ilçesinin, Denizli il merkezine uzaklığı: 42 km.

TARİH

Buldan yöresinin tarihi geçmişi incelendiğinde: Göçebe Türk aşiretlerinin, Menderes nehrini geçerek, günümüzdeki Buldan yöresine gelip yerleştikleri ve hayvancılıkla uğraşmaya başladıkları görülür. Bunlar: Bizans hakimiyeti altında, Çağış mevkiine yerleşirler. 1215 yılında yapılan bu yerleşmeler, Buldan bölgesindeki yerleşimin çekirdeğini teşkil etmektedir.

Gelen bu göçebe boyları: hayvancılık ve ziraatla uğraşırlar. Pamuk ve yünden, kirman ile eğittikleri ipliklerle kaba-saba, fakat sağlam giyim eşyaları dokumaya başlarlar. Bu dokumalar, kısa zamanda, tüm çevrede büyük ün kazanır. Osmanlı Padişahı Osman Gazi: burada dokunan kırmızı şallardan elbise yaptırıp giymiştir.

1340 yılında, Buldan ve çevresinde, Germiyanoğulları egemenliği görülür. 1428 yılında ise, Osmanlı devleti, bölgede egemenliği ele alır.

1354 yılında, büyük bir deprem meydana gelir. Şehir, bu depremde, fazlasıyla zarar görür. Türkler ve Hıristiyanlar, o ana kadar birlikte yaşarken, depremden sonra, bir kısım Hıristiyan halk, başka yerlere göç ederler, daha sonra zaten bugünkü Yenice kasabası kurulur.

Çam ağaçlarıyla bezeli bir dağın eteklerinde kurulan Buldan, 1847 yılında, Aydın iline bağlı bir ilçe olarak görülür. 1883 yılında ise, Denizli’ye bağlanır.

Buldan isminin ortaya çıkışı: Buldan isminin kökeni Türkçe “Buladan” sözcüğünden gelmedir. Anlamı ise: çınar ağacıdır. Buldan ilçesindeki, çınar-kestane ağaçlarının bolluğu ve tarihi belgelerde ve yazışmalarda “boladan, buladan” şeklinde bir ismin yer alması ve bu ismin, değişerek günümüze “Buldan” olarak geldiği düşünülmektedir.

GENEL

İlçe, dağ yamacında kurulmuştur. En yüksek noktası: 1151 metre yükseklikteki, Geleyli Tepesidir. İlçedeki ormanlar, iki büyük yangınla yok olmuştur.

Denizli ilinin, en gelişmiş ilçelerindendir. İklim bakımından değerlendirildiğinde: yazları sıcak ve kurak, kışların ılık ve yağmurlu geçtiği görülür. Hiç kar yağmaz, don olaylarına rastlanmaz. İlçenin üç tarafı dağlarla kaplı olduğundan, sert rüzgarlara rastlanmıyor.

İlçe halkının ana geçim kaynağı: dokumacılıktır. Yörede ağırlıklı olarak: Buldan bezi, havlu, bornoz, ham bez (Amerikan), Halep işi masa örtüsü, yatak örtüsü, perdeye dönüştürülebilen bezler ve ipek işlemeler üretilmektedir.

Her yıl, Haziran ayının ilk haftasında, 3 gün süreli “Dokuma Kültür ve El Sanatları Festivali” düzenleniyor. Zamanınız uygunsa, mutlaka buna katılmalısınız.

BULDAN MADEN SUYU

İlçe merkezine 2 km. uzaklıkta, 2 ayrı çeşmeden akmaktadır. Soğuk ve sıcak olarak ,dakikada 25 litre su çıkıyor. Suyun sıcaklık derecesi: 19 derecedir. Deniz seviyesinden 600 metre yükseklikteki bir rakımdan çıkan su: sindirim sistemi ve karaciğer işlevleri üzerinde, olumlu etkileriyle gündeme geliyor.

DOKUMACILIK-TEKSTİL

Buldan ve yöresinde: dokumacılık özellikle bugünkü Buldan’a çok yakın uzaklıkta bulunan “Tripolis” kentinde yaşayan halkın başlıca geçim kaynağıydı. Bu nedenle, Türklerin, dokumacılığı, Bizanslılardan öğrendiği rivayet edilmektedir. Ben buna  pek inanmıyorum, çünkü göçmen olarak gelen kültür, geldikleri yerde yoğunlukla kullandıkları dokumacılığı birlikte getirmiş olsalar gerek, belki kullandıkları yöntemlerde bir kısım değişikliklere gitmiş olabilirler.

Her şey bir yana: Osmanlı devletinin kuruluşundan sonra, sarayın dokuma ihtiyacının bir kısmı, Buldan’dan sağlanmıştır. Bugün Topkapı Sarayı/Müzesinde görüldüğü üzere: Ertuğrul Gazi’nin içliği, Barbaros Hayrettin’in şalı, Genç Osman’ın gömleği: Buldan bezinden dokunmuştur.

1779 yılına kadar, Buldan’da, dokumacılık: ilkel tezgahlarda yapılıyordu. Bu tarihten sonra: Buldan bezi gibi dokumalar yapılmaya başlanır. 1900’lü yılların başlarından itibaren, yeni dokuma tezgahları yöreye getirilerek, bu tezgahlarda: pamuklu, ipekli kumaşlar dokunmuştur. 1951 yılından sonra ise, motorlu tezgahlar kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde: ipekli türdeki ince kumaşlar, peştamal, üstlük örtü türü dokumalar; halen el tezgahlarında, diğer türler ise, motorlu tezgahlarda dokunmaktadır.

Dokuma boyacılığında ham madde olarak: ayva çekirdeği, nar kabuğu, ceviz yaprağı ve meşe palamudu kullanılıyor. Peştemaller: ipekli ve pamuklu olarak dokunuyorlar. Bu peştemaller: önceleri, kadınlar tarafından, sokağa çıkarken, elbiselerinin üzerine, bele bağlanarak kullanılırmış. Günümüzde ise, sehpa ve masa örtüsü olarak kullanılıyor. Çarşaflar: tek ve çift kişilik olarak, yatak ve yorgan için ayrı ebatlarda, ipekli ve pamuklu olarak dokunuyor. Daha önceleri, çarşaf olarak kullanılan, ipekten dokunan “Hoşgör”, günümüzde, bez türü olarak kullanılıyor.

1893 yılında: eni 30-60 cm. arasında değişen Buldan Bükülü bezi, özellikle iç çamaşırı üretiminde kullanılırmış. 1930 yıllarında, Gramofon adını alan bu bez, düz renkli ve çizgili-kareli olarak dokunmaya başlamış. Hatta, dönemin İzmir Valisi tarafından, bütün okullarda, bu tür bezden yapılan formalar, okul forması olarak kullanılmış. 1970’li yıllarda ise, bu bezler, özellikle: Almanya, Fransa ve Belçika gibi Avrupa ülkelerine ihraç edilmiş.

Günümüzde, Buldan Bezleri: evlerimizin her köşesinde olduğu üzere, gömlek, bluz, etek, pantolon, şort gibi kıyafetlerin yapımında da kullanılıyor. Buldan bezinde: geometrik bitkisel desenler kullanılır. Lale, karanfil gibi çiçek dalları, özellikle 16.yüzyılda yoğun olarak kullanılmıştır. Renklerde ise: kırmızı, sarı ve beyaz hakimdir. Kırmızı renkli bezler, bayrak yapımında, diğer renkler ise  sarık ve iç çamaşırı yapımında kullanılırlar.

Denizli Buldan Bezi

BULDAN BEZİNİN DOKUNMASI-ÖZELLİKLERİ

Pamuk ipliğinin dokunması için, öncelikle “hamının alınması” denilen bir işlemden geçirilmesi gerekir. Daha sonra, sıra boyama işlemi var. Buldan bezinin sırrı da aslında, bu boyama işlemindedir. Yukarıda sözünü ettiğim gibi: ceviz yaprağı, meyan kökü, mazı, defne, palamut, soğan kabuğu, kestane ve çehriden yapılan doğal boyalar: “yeminli boya” olarak adlandırılır. Çünkü: yörede, her ustanın boya yapma tekniği kendine özgüdür ve sır gibi saklanır. Buldan Bezinin başlıca özelliği: yani tek olmasının nedeni: biraz da bundandır. Yani: boyama işi, her usta tarafından ayrı teknikle yapılır ve bu tekniği asla başkasına söylemezler, yeminlidirler.

Boyandıktan sonra kurutulan iplikler: yine geleneksel yöntemlerle, el çıkrıklarında bobinlere sarılırlar. Son aşamada, el tezgahlarında, hünerli ellerde: peştamal, çarşaf, havlu, Buldan bükülüsü, el bezi ve mendile dönüştürülüyor. Neden hala el tezgahlarında üretiliyor? Çünkü: ilmek ilmek dokunan Buldan bezleri, fabrikalarda üretilenlerden daha sağlam ve uzun ömürlü oluyor.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Buldan ilçesinin en meşhur lezzeti: Balcan-Soğandır. Çiğ patlıcan, yeşil biber, soğan, domates, peynir ve nar ekşisiyle yapılıyor ve yufka içine konularak, dürüm yapılarak yeniliyor.

NE SATIN ALINIR

Söylemeye gerek var mı, Buldan’da satın alabileceğiniz o kadar çok çeşitli: tekstil ürünü var ki, burayı gezip te bir şeyler satın almamak çok zor.

GEZİLECEK YERLER

Denizli Buldan Süleyman Yaylası ve Yayla Gölü

SÜLEYMANLI YAYLASI VE YAYLA GÖLÜ 

İlçe merkezine, 8 km. uzaklıktadır. Güzel bir yolu var. Geniş düzlük bir alan. Bu alanın içinde ise, büyük bir göl var. Gölün içi ise, tamamen sazlıklarla kaplı. Rakım: 1150 metre. Gölün çevresinde ise, karaçam ormanı var. Göl, göçmen kuşlarının uğrak yeri. Burada: beyaz ve kara leylek türlerini görebiliyorsunuz.

Göl kenarında: bir otel var. Otelde, 6 oda ve 18 yatak kapasitesi bulunuyor. Ayrıca, bir lokanta var. Burada: konaklamak ve restoranlarda göl manzarası eşliğinde yemek yemek mümkün.

Yayla bölgesinde : 2 çeşme ve 10 piknik ocağı bulunuyor. Hafta sonlarında, 500 civarında ziyaretçi bölgeye geliyor.

Kamp kurmak için gayet uygun bir alan.

Ben gittiğimde buraya çıktık. Yol her ne kadar dönerek, yokuş yukarı çıkmak suretiyle biraz zaman alsa da, yukarı çıkıldığında, yani yaylaya varıldığında, buradaki restoranlardan birinde, güzel bir balık yemeği yediğimizi hatırlıyorum. Ancak, pek kalabalık değildi, yani nispeten sakin ve boş bir yer olarak hatırlıyorum.

Denizli Buldan Tripolis antik Kenti

TRİPOLİS ANTİK KENTİ

İlçenin, Yenice kasabasıyla, Menderes nehri arasındaki bir yamaç üzerinde kuruludur. İlçe merkezine 16 km. uzaklıktadır. Kent: kurulduğu dönemde komşusu olan kentlerden, Laodikeiya: 30 km. ve Hierapolis’e: 20 km. uzaklıktadır.

Kentin kuruluş tarihi ve kuranlar hakkında, bilgi yok. Ancak, Lidya şehirlerinden biri olduğu ve kuruluştaki isminin:  Apollonia olduğu sanılmaktadır. Sikkelerini bu adla basmıştır. Bazı bilim adamları da, buna dayanarak, kentin “Attaloslar” tarafından kurulduğunu söylemektedirler.

Bunların yanında, kentin adının: kentin kurucusu olarak kabul edilen Pergamon kralı I. Attalos’un karısının ismi onuruna verildiği de düşünülmektedir. Roma İmparatoru Augustus döneminde: kentin adı “Tripolis” olarak anılmaya başlanır ve sikkelerde bu isim kullanılır.

Kuruluşundan sonraki dönemlerde, Roma ve Bizans egemenlikleri ve mimari yapılaşması görülüyor. En önemli dönemlerini: Romalılar zamanında yaşamıştır. Kentin esas kuruluş amacı: askeridir. Çünkü: doğudan gelebilecek olan saldırılara karşı askeri üs olarak kurulmuştur.

Denizli Buldan Tripolis Antik Kenti

Kent: MÖ.2’nci yüzyıl sonlarında, birçok deprem ve savaşlara sahne olmuş ve bunların sonunda tahrip edilerek, yok olmuştur. Roma döneminde yaşanan gelişim, Bizans döneminde, yerini gerilemeye bırakmıştır. En son olarak, 1354 yılında büyük bir deprem olmuş ve halkı, çevre yerleşim yerlerine göç etmiştir.

Denizli Buldan Tripolis Antik Kenti

Günümüzde, burada görebileceğiniz kalıntılar şunlar:

Tiyatro:

Roma mimari tarzıyla yapılmıştır. Üç bölümden oluşmaktadır. Cavea: oturma kademeleri, büyük mermer taşlardan, orkestra bölümüne doğru yapılmıştır. Kapasitesinin, yaklaşık 8 bin kişi olduğu düşünülmektedir. Sahne ve sahne binası: harap durumdadır. Sahne binasına ait, istinat duvarlarının çok az bir kısmı yüzeyde görülüyor.

Hamam:

Tiyatronun 200 metre batısındaki bir düzlük üzerinde bulunuyor. Sur duvarının dışındadır. Tipik, Roma hamamı özelliklerindedir.

Kale ve Surlar:

Kent, Bizans döneminde surlarla çevrilmiştir. Bu surlar, yer yer burçlarla, gözetleme kuleleri ve kalın duvarlarla desteklenmiştir. Surlar: Tiyatroya bitişik olarak devam eder, kentin kuzeyinde, en yüksek tepede, kule ile birleşir. Kule: hem savunmaya ve hem de gözetlemeye yönelik olarak yapılmıştır.

Nekropol:

Kentin doğu ve güney yamaçlarında nekropol alanları ayrılmıştır. Dik ve meyilli tepelerin, sarp kayalıklar bölgesinde: kayaya oyulmuş, kaya mezarları var. Ayrıca, lahit mezarlar da görülüyor.

YENİCE KAPLICALARI

İlçe merkezine, 16 km. uzaklıkta, Yenice kasabasındadır. Denizli-İzmir kara yolundan ayrılarak, stabilize bir yol ile, buraya ulaşılır. Yol, Tripolis harabelerinin yanından geçmektedir. Suyun sıcaklığı: 44 derecedir. Suyun birleşiminde ise: hidrokarbonat, sülfat, sodyum, kalsiyum iyonları bulunuyor.

Kaplıca sularının iyi geldiği düşünülen hastalıklar şunlar: romatizma, kalp-damar sertlikleri, deri hastalıkları.

Denizli Buldan Kestane Deresi

KESTANE DERESİ

İlçe merkezine, 1 km. uzaklıkta, batıda, yeşillikler arasında bir piknik yeri. 1967 yılında burası yapılandırılmış, bu çalışmalarda: bir çay bahçesi ve restoran açılmış ve bu tesisler, yerli ve yabancı turistlere hizmet veriyor.

Denizli tanıtımı.

Pamukkale tanıtımı.