Deniz kenarında, yeşillikler içinde, güzel bir ilçe. Ordu ilinde, mavi bayraklı plaja sahip, nadir yerlerden biri.
ULAŞIM
Gülyalı-Ordu il merkezine: 16 km. uzaklıktadır.
TARİHİ
Tarihi süreç içinde: birçok Türkmen aşiret ve oymaklarına ait toplulukların, bu yörede egemen oldukları biliniyor. Büyük kitleler halinde, Karadeniz bölgesine yerleşen Türkmenler’in bir kısmı da, buraya yerleşmiştir. Ebülhayr Bey’e ait Türkmenlerin, Ebülhayr olarak isimlendirilen (Gülyalı) buraya yerleşmeleri, 16. yüzyıl sonlarına rastlar.
Bu tarihte, bu topraklar tamamen boştur. Ebülhayr Bey, tımar sipahiliğinden sonra, Kethüdalığa getirilir. Kethüdalık, Osmanlı devletinde: büyük devlet adamlarının işlerini gören, sorumlu kişilere verilen isimdir. Ebülhayr Bey, bulunduğu çevrenin sorumlu kişisi olarak Kethüdalık yapar.
Çevrede, bu kadar geniş bir yetkiye sahip olan Ebülhayr Kethüda’nın: kendisine yörede duyulan sevgi, saygı ve güvenden dolayı Divanbaşılığı yaptığı topraklara adı verilir ve bu topraklar, 16.yüzyıldan günümüze kadar, Ebülhayr olarak anılır.
Evet, tarihi süreç içinde, çevre nüfusunun artması, yerleşim alanlarının genişletilmesi hizmetlerinin en iyi şekilde olması amacı ile beldede, 1971 yılında, Belediye kurulması gündeme gelmiş, ancak “Abulhayır” adının Arapça olması gerekçesiyle kabul edilmemiştir. Bunun üzerine: Abulhayır adı “Kıyı” anlamına gelen “Yalı” ile “Gül” kelimelerinin birleşmesiyle oluşan “Gülyalı” olarak değiştirilmiştir.
GENEL
Turizm açısından öte, ilçenin birçok sorununun bulunduğunu öğrendim. Özellikle: ilçenin başlangıcından bitişine kadar olan kara yolu boyunca: alt veya üst geçit yok. Bu da, turizmin yoğunlaştığı yaz aylarında, yayalar açısından büyük sıkıntılar oluşturuyormuş.
Fındık bahçeleri, ilçe topraklarının % 90’nı oluşturmaktadır. Kivi üretimi de yaygın olarak yapılmaya başlanmıştır.
NE YENİR
Gülyalı’da, Türk mutfağının bütün zenginliklerini görmek mümkün. Mahalli yemeklerden özellikle tatmanızı önereceklerim şunlar: Pancar çorbası, Pancar diblesi, Pancar sarması, hamsi buğulama, içli hamsi, mısır çorbası, turşu kavurması.
Bütün bu yemeklerin yanında, mısır ekmeği.
GEZİLECEK YERLER
Evet, Gülyalı, Karadeniz gezisi sırasında: Karadeniz Sahil Otoyolunda üzerinden geçmeniz gereken bir ilçe. Ama: henüz turizm yönünden gelişmelerin sağlanmadığı bir ilçe. Buranın tek öne çıkan yanı: Mavi bayraklı bir plajının bulunması. Ordu ve yöresinde, bu mavi bayraklı plajın ayrı bir yeri var. Başkaca da, bir şey anlatmam mümkün değil, çünkü yok.
MAVİ DÜNYA PLAJI
Burası, aynı zamanda bir çadır kamp yeridir. İlçenin tepealtı mevkiinde bulunmaktadır. Hem yazın ve hem de kışın hizmet verilmektedir. Burada: kafe, bar, balık restoran ve plaj tesisleri var. Kapasite: 600 kişilik. Kumsal uzunluğu: 1.5 km. Burada: denize girmenin yanında, restoran bölümünde: özellikle Akçaabat köftesi tatmanızı öneriyorum. Ayrıca: balık çeşitleri ve pide çeşitleri de var.
Bunların dışında: ilçeye bağlı Kestane köyündeki 2 kemerli bir köprü, bir taş çeşme ve cami: ilçenin turistik yerleri olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu köy merkeze yaklaşık 14 km. uzaklıkta.
KESTANE KÖYÜ KÖPRÜSÜ
Kestane Köyü: Fatih Sultan Mehmet döneminde de önemli bir yerleşim sahası olarak öne çıkmaktadır. O dönemde, köyün adı: Kestane Deresi olarak geçer. Köyde: 1911 yılında yapıldığı tahmin edilen ve halen kullanılan, iki kemerli bir köprü bulunuyor. Köprü: Turizm Bakanlığı tarafından, Sit alanı olarak koruma altına alınmış.
KESTANE KÖYÜ TARİHİ KURTLU ÇEŞME
Kestane Köyü: Kurtlu Mahallesinde bulunmaktadır. Turizm Bakanlığı tarafından, Sit alanı olarak koruma altına alınmıştır. Çeşmenin: 150-200 yıllık olduğu tahmin edilmektedir. Halen faaldir.
Tarihte büyük yeri olan ve dünya tarafından tanınan Yason Burnu ve kilisesi, işte buradadır. Bütün dünya biliyor dedim, belki ilginizi çekmiştir, buraya temel olarak anlatılan “Arganotlar Efsanesi” genel anlamda, Yunanlı antik çağ yaşayanlarının; Akdeniz’den Karadeniz’e yaptıkları uzun deniz yolculuğunu anlatıyor ve mitoloji meraklıları tarafından, bu efsane çok iyi bilinmektedir.
Evet, Ordu ilinin, Perşembe ilçesinin sınırları içinde bulunan: Yason Burnu ve kilisesi, gerçekten görülmesi gereken bir yerdir. Bölge 2004 yılında I. Derece arkeolojik ve II. Derece doğal sit alanı olarak tescil edilmiştir. 1980’lerden sonra buranın ismi “Kiremit Burnu” olarak değiştirilmiştir.
ULAŞIM
Eski: Ordu-Samsun kara yolu üzerindedir. Ordu’ya 25 km. ve Perşembe’ye ise 15 km. uzaklıktadır. Çaytepe sınırları içindedir. Samsun-Çarşamba havaalanına uzaklık: 100 km. dir. Ordu’ya uzaklık ise: 35 km. dir. Perşembe’ye uzaklık: 20 km.dir.
GENEL
Yason burnu yarımadası, küçük ama güzel bir doğal görünüme sahip bir yarımadadır. En çok turist çeken bölgelerden biridir. 2008 yılında, burayı: 90 bin yerli ve yabancı turist ziyaret etmiştir. Su sporları ve dalgıçlık için, çok sayıda turist gelmektedir. Ayrıca: define aramaya meraklı yöre halkı, burada birçok kez denemeler yapmıştır.
Burnun önü taşlık olmakla birlikte, gemiler bu bölgede durabilmektedirler. Yason adı: Argonotlar ile birlikte, burada karaya çıkan: Yason’dan kalmıştır.
Yason burnunda: 4 bin yıllık taşlar yontularak yapılmış balık havuzları bulunmaktadır. Bu havuzlardan: Roma’ya balık gittiğine dair ciddi belgeler bulunmuş. Yüzey araştırmaları: kil yatakları ve eski dönemlerde seramik imalatı ve ticaretinin yapıldığını gösterir.
Yarımadanın kıyıları, tamamen deniz kabukları ile adeta süslenmiştir. (Deniz kabukları o kadar çok ki, burada deniz kabukları ve deniz kabuklarından yapılan hediyelik eşya satanları göreceksiniz.)
Yason’da, Karadeniz’in ilk tersanesi yapılmış. Ordu Valiliği tarafından, 2004 yılında, su altında yapılan araştırmalarda, bu tersaneye ait olduğu iddia edilen, 27 ayak bulunmuş.
Bu şirin yarımadada, 320 gün, güneşin doğuş ve batışını seyretmek imkanı vardır. Güneş deniz üstünden doğup, yine deniz üstünden batar. Hatta, buradan: Ünye burnu görülebilir.
Arganotlar efsanesindeki tekne Yason Burnu’na yerleştirilmek için yapılıyormuş. Bu teknenin: kilisenin bahçesine konulması düşünülüyormuş. (Ağustos 2017 tarihinde böyle bir obje yoktu)
Buradaki restoranda: şansınız varsa, yani yapılmış ise “Vejeteryan çiğ köfte” deneyebilirsiniz. Çiğ köftede, et yerine fındık unu kullanıyorlar.
YASON YARIMADASI
Yason yarımadası, adını Yunan mitolojisinde zenginliği ve iktidarı simgeleyen “Altın Post” u aramak için Argo adlı gemiyle Ege denizinden Karadeniz’e açılan Argonotların efsanevi lideri Iason’dan alır. Ayrıca, yine bu antik yerleşim, MS 3’ncü yüzyılda buraya gelerek “Işıklar Bayramı” adı verilen tören kutlamalarıyla bilinir.
Işıklar Bayramı
Buradaki kilisede her yıl “Işıklar Bayramı” kutlanıyordu. Ancak 1924 yılında, buradaki insanlar mübadele nedeniyle göç edip ayrılınca, kilise atıl duruma geçti ve bayram kutlamaları bitti. Kutlamalar: sabah gün doğumuyla başlar, gün batımına kadar devam ederdi. Buradaki küçük kilise, daha sonraki yıllarda küçük bir restorasyonla açıldı ama içinde fresk veya herhangi bir tarihi kalıntı bulunmuyor.
ALTIN POSTU ARAMA HİKAYELERİ /EFSANELERİ
Bu yarımada: Aromauts’ların, İasos önderliğinde, “Altın Post” u arama hikayelerinin anlatıldığı: Argonautica Efsaneleriyle de ünlüdür. Bu efsanenin kahramanları: Troya’lı olarak kabul edilir.
Bu efsane şöyledir
Yunanistan-Teselya’da, İolkos kralı Aison: iktidar yükünden bıkıp, devlet yönetimini oğlu İason erişkinliğe yetişinceye kadar, kardeşi Pelias’a bırakır.
Pelias: kahinler tarafından, tek sandaletli bir adama karşı uyarılır.
Derken: oğul İason; erişkinliğe erişir ve tahtta hak iddia etmeye başlar. Günü geldiğinde, Iolkos’a doğru yola çıkar. Yolu üzerindeki Delphoi’ye uğrayarak Apollon’a ne yapması gerektiğini danışır.
Apollon: panter postu giymesini ve elinde bir kargı taşımasını öğütler. Yason, karşısına çıkan bir ırmağı, Tanrıça Hera’nın yardımıyla geçerken sandaletinin birini suya düşürür.
Kral Pelias, tek ayağı sandaletli, panter postlu adamı karşısında görünce uyarıları anımsar ve iktidarını korumak için bir şeyler yapması gerektiğini düşünür. Yason’u şehirden uzaklaştırmak için bir hileye başvurur ve İason’a: kral olmadan önce, uzaklardaki Kolkhis ülkesinden, ailesine ait olan efsanevi altın postu alıp getirmesini söyler.
İason, bu yolculuğa çıkmayı kabul eder. Tanrıça Athena’nın yardımıyla “Argo” adını verdiği sağlam bir gemi yaptırır. Bu gemi: 55 kürekli bir gemidir ve onu yapan ustanın ismi: Arestor’un oğlu Argos’dur.
Gemiye, aralarında: Theseus, Herakles ve Orpheus gibi kahramanların ve yarı tanrıların bulunduğu ve en güvendiği 50 arkadaşını mürettebat olarak toplar.
Gemi törenle Ege denizine açılır. Çeşitli adalara uğradıktan sonra, Truva’yı geçerek Çanakkale Boğazından Marmara’ya çıkarlar, oradan da Karadeniz’e. Ürkütücü, bilmeyeni yutan bir deniz olarak bilinen Karadeniz’de büyük tehlikeler atlatırlar. Hırçın bir ata benzeyen Karadeniz’in yelelerine sımsıkı tutuna Argonotlar, Amazonların yurduna vardıklarında aslında Ordu sınırlarına varmışlardır.
Bu dümdüz ovada dinlenirken, doğuda zincire vurulmuş Prometheus’u görürler. Bu uysal ovayla uysallaşan Karadeniz, yolculuğun devamında yine hırçınlaşır. Dağların öfkeli duruşları denizi de sertleştirmiştir sanki.
Denizle çarpışır gibi duran dalgaların arasında birden, bir küçük yarımada çıkıverir karşılarına. Rüzgarların biriktiği bir yerdir burası. Öfkeli tepelerin soluklandığı bir küçük düzlüktür. Kayaların tehditkar uzantıları arasından geçerek kıyıya yanaşırlar.
Tanrılara kurbanlar adarlar, denizin kayalıklarla nasıl oynaştığını izlerler. Ülkelerine yüzünü dönen güneşin akşamla bir yangın doğurduğunu görürler. Burayı çok severler. Önderlerinin adını verirler buraya “Yason”. Yola devam ederler.
Bilinmeyen sularda, tehlikeli bir yolculuktan sonra: İason ve Argonotlar: Kolkhis (buranın günümüzdeki Gürcistan ülkesi olduğuna inanılmaktadır) ülkesine varırlar. Burada, kral Aietes, İason’un bir dizi kahramanlık sınavından geçerse, altın postu alabileceğini söyler.
Postu vermek için, burnundan ateş püskürten iki boğayı boyunduruğa vurma şartı ve ona yardıma koşan kralın kızı Medea, ayrı bir konudur.
İason’un altın postu bulabilmesi için, Medea, hypnos (uyku)’la işbirliği yapıp: postu koruyan ejderhanın uyumasını sağlıyor ve İason’a bir mızrak vererek, onun ejderhayı öldürmesini sağlıyor.
Daha sonra: babasının vermediği altın postu çalıyorlar. Altın post, İason, Medea ve erkek kardeşi Absyrtos. Hepsi birlikte, Argo gemisine binip kaçıyorlar. Peşlerine düşen babası (Gürcü kral) yakalayamasın diye, Medea, kardeşi Absyrtos’u parçalıyor ve etlerini Karadeniz’e atıyor. Baba: oğlunun parçalanmış bedenini denizden toplayıp, dini tören yapmak uğruna, Argo gemisini takipten vazgeçiyor.
Derken, zorlu bir deniz yolculuğundan sonra: Teselya’ya varırlar. Ancak: kral Pelias, tahtını İason’a bırakmaya razı olmaz. Bunun üzerine: Medea, kralın kızlarını bir gösteride kandırır. Yaşlı bir koçu parçalayıp, kazanda, tılsımlı otlarla kaynatarak içinden canlı bir kuzu çıkarır.
Kralın kızları, yaşlı babalarının da bu kuzu gibi gençleşeceğini düşünerek, kralı öldürürler, parçalarını kazanda bir güzel kaynatırlar ve kral yok olur. Böylece, İason krallık tahtına oturur. Medea ile evlenir ve çocukları olur. Ben burada daha fazla uzatmayıp bitirmek istiyorum. Ama biliniz ki, efsane devam etmektedir.
Günümüzde, İason ve beraberindeki Argonotlar tarafından yapılan bu yolculuğun rotası çıkarılmış ve önceki yıllarda, bu yolculuk bir kısım maceraperest (Tim Severin) tarafından tekrarlanmıştır. MÖ.470-460 yılları arasında yapıldığı tahmin edilen bir vazoda: İason altın postu alırken, Athena’nın ona baktığı betimlenmiştir. Argo gemisine ait betimlemelerde ise, geminin direk başının insan başlı olarak tasvir edilmesi, geminin konuşabildiğinin göstergesi olarak değerlendirilmiştir.
Son olarak bir şey daha söyleyip, bu konuyu kapatmak istiyorum. Şöyle ki: Arganotlar’ın Karadeniz değil, Güney Amerika’ya kadar gittikleri yönünde, söylentiler de ortaya atılmıştır. Yani: bu efsanenin temelinde, coğrafi unsurlar bulunmaktadır.
GEZİLECEK YERLERİ
Eğer, seyahat güzergahınız, Samsun’dan Doğu Karadeniz’e doğruysa, Ordu ilimize 35 km. kala, Çaytepe Mevkiine geldiğinizde, sol kıyıda, Yason yarımadasını görürsünüz. Bu noktada, biraz mola vermenizi, şiddetle öneriyorum.
Restore edilmiş kiliseyi gezerken, burundaki fenere doğru küçük bir yürüyüş yapar, Karadeniz’in rüzgarını solur, İason ve Medea’nın, mola vermek için burada karaya çıktığını hatırlayarak, zihninizde antik çağlara, kısa bir yolculuk yaparsınız.
Evet, burası, antik dönemde, Argonot Efsanesinin yaşandığı yer olarak kabul ediliyor. Çalışmaların tamamlanmasının ardından, efsanenin yaşandı dönemde, altın postu bulmak için deniz yoluyla Kafkasya’ya giden Argonotlar’ı taşıyan geminin, 16 metrelik minyatürü de, kilise bahçesine monte edilerek, tarih canlandırılacakmış.
HAGİOS NİKOLAOS YASON KİLİSESİ
Perşembe ilçesi, Çaytepe-Çaka sınırları içindeki Sit alanındadır. Yason fenerinin bulunduğu burunda, bir kilise yıkıntısı bulunur. Yağma ve yakıp yıkmalar sonucunda yok olan kilisenin, yıkıntıları üzerinde Rumlar tarafından yeniden bir kilise yapılır. Hagios Nikolaos adıyla da bilinen Yason kilisesi: I. Derece arkeolojik ve II. Derece doğal sit alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
İlk kilisenin: Arganotlar tarafından, uzun deniz yolculuğunda kıyılarda yaptıkları kiliselerden birinin bulunduğu yerdedir. Yani: 2700 yıllık bir geçmiş söz konusudur. Yason burnundaki kiliseyle ilgili ilk bilgileri veren Ortaçağ tarihçisi Panaret: 14’ncü yüzyılda, Trabzon Rum İmparatoru Alexios ile birlikte, burada İsa’nın doğumu ile ilgili bir ayine katıldığını anlatmaktadır.
Minas Bişikyan isimli gezgin ise, 1817 yılında buraya Panaya (Meryem Ana) isimli eski bir manastır veya kilise gördüğünü yazar. Bişikyan’ın söz ettiği Panaya kilisesi, 1868 yılında yıkılarak, yerine Hagios Nikolaos adında ve günümüze ulaşan kilise inşa ettirilmiştir. Bu isim önemlidir. Çünkü Ortodoks inanışında, Aziz Nikolaos yani Noel Baba, gemicileri koruyan aziz olarak bilinmektedir.
Eskisinin üzerine yeni yapılan bu kilisenin en büyük özelliği: Karadeniz bölgesinde, deniz kenarında olan tek kilisedir.
Bu kilise: 1869 yılında, yörede yaşayan Rumlar ve Gürcüler tarafından yapılmıştır. Mimarisi: özelliklidir. Üç apsisli, küçük kubbeli olup, cephesinde açık ve koyu taşlar kullanılarak hareketlilik sağlanmıştır.
Kilise, içte iki sıra sütunla, üç nefe ayrılmıştır. Güneyde ve batıda olmak üzere, iki girişi vardır. Batıda: asıl giriş üzerinde, açık pembe renkli bir taş üzerinde, alçak kabartma şeklinde, karşılıklı iki hayvan figürü tasvir edilmiştir. Kapı ve pencere pervazları, açık bej renkli taşlardan, ana duvarlar koyu gri taşlardan yapılmış olup, farklı renklerden oluşan güzel bir tezat ortaya çıkmıştır.
Üç cephesinin de deniz manzaralı olması yönüyle, kilise mimarisinin nadir örnekleri arasında yer almaktadır. Bunun dışında, yüzeyde çeşitli d önemlere ait seramik parçaları gözlemek mümkündür.
Ancak: zaman içinde, yıkılmaya yüz tutmuştur.
1991 yılı sonunda, kilisenin kubbesi ve tavanının bir kısmı çökmüştür. 6 adet taş sütundan, ikisi yıkılmıştır. Kilisenin sahil yoluna yakın olması ve ender bulunan doğal yarımadada bulunması, yerli ve yabancı ziyaretçilerin dikkatini çekmektedir.
2004 yılında restorasyon çalışmaları ile, aslına uygun olarak onarılmıştır ve mülkiyeti Maliye Hazinesine aittir.
Günümüzde, yalnızca kubbesi, Osmanlı tarzındadır. Kilisede: mitolojik kitaplar ve hediyelik şaraplar sunan bir sanat galerisi, mini konserler, mini seminerler yapılması için hazırlıklar sürdürülüyormuş. Günümüzde, burada kamp ve karavan turizmi yapılabilmektedir.
DENİZ FENERİ
Yuvarlak kule, kara yolundan da rahatlıkla görülebiliyor. Denizden pek fazla yüksek olmayan fener kulesinin ışığı 8 km uzaklığa kadar ulaşabiliyor. Gövde demirden üretilmiştir. Orta noktasında incelen beli, taban ve tavan bölümlerinde kalınlaşıyor. Bazı günlerde denizden savrulan dalgaların tuzlu suları ile yıkanıyor.
YALANCI YASON BURNU-SÜLÜ BURNU
Yarımadanın, hemen 300 metre batısındaki, “Yalancı Yason Burnu” olarak geçen yerdir. Diğer adı: Sülü burnu. Çok güzel ve oya gibi işlenmiş kıyıya sahiptir. Antik çağlara ait balık kayalara oyulmuş balık havuzlarını burada görebilirsiniz.
SONUÇ
Burada, şahsa ait: “Yason “ isimli bir açık hava restoranı var. Her türlü yeme-içme ve dinlenme hizmeti veriliyor. Ayrıca: otopark sorunu da yok. Bu çevreden geçerseniz, buraya uğramayı sakın ola ihmal etmeyin.
Ünye-Akkuş-Niksar kara yolu, Karadeniz sahil yolunu, Doğu Anadolu’ya bağlayan önemli ulaşım yollarındandır. Akkuş-Ordu arası uzaklık: 125 km. Akkuş-Ünye arası uzaklık: 70 km. Akkuş-Niksar arası uzaklık: 39 km. Akkuş, Tokat arası uzaklık: 96 km.
TARİHİ
Ege kökenli Miletliler, denizci bir kavimdir ve kıyılara ağırlık vererek, bu bölgede kıyılarda Ticaret kolonileri kurmuşlardır. Sonra Persler kıyılarda Pazar siteleri kurarlar. Ardından yani Persler yenilip yok olunca MÖ 301 yılında bölgede Pontus krallığı kuruldu. Akkuş, Pontus devleti içinde dağlık ve ormanlık arazide bulunan bir köydü.
Gelelim bölgede Türk hakimiyetine. Danişmentliler, Malatya’dan Niksar’a kadar oldukça geniş bir bölgeyi ele geçirmişlerdir. Bu dönemde de Akkuş’da Türk hakimiyeti görülür. Danişment askerleri, bölgeye gelen ilk Türkler olmuştur. Danişmentlilerin yıkılmasından sonra bölgede Selçuklu hakimiyeti görülür.
1858 yılında ise, kayıtlarda bölgenin ismi “Karakuş” dur. Sivas eyaletine bağlı Canik sancağına bağlıdır. Karakuş yüzyıllar boyunca: Tokat ilinin ve iç kesimlerinin ticari mallarının kıyıya ve Ünye limanına ulaştırıldığı bir yer olarak kullanılmıştır. Yani, buradan geçen bir kervan yolu vardır.
Bu kervan yolu, Karakuş ve civarına ekonomik olarak büyük yararlar sağladı ve Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar kullanıldı. 1892-1920 yılları arasında Osmanlının son dönemlerinde Karakuş nahiye oldu. 1954 yılında Karakuş ilçe olur, ama ismi de Akkuş olarak değiştirilir.
Yine aynı yıllarda açılan Kereste fabrikası, 1990’lı yıllara kadar çalıştırılmış ve ilçe ekonomisinde büyük fayda sağlamıştır.
Ordu Aybastı
GENEL
İlçe Orta Karadeniz iç kesimlerinde bulunan Canik dağları Argan Tepesi eteklerinde kuruludur. Tokat iline yakın olduğundan, Tokat kültürü etkileri yaygındır. Arazi engebeli bir yapıya sahiptir. İlçe merkezi yüksek tepelerle çevrilidir.
Denizden yükseklik ortalama 1300 metredir. Çevresinde bulunan tepeler, orman ve çayırlık alanlarla kaplıdır. İlçe topraklarında Tif ve Karakuş ırmakları bulunur. Tif ırmağı, diğer bazı derelerle birleşir ve Yeşilırmak’a karışır.
Yörede karasal iklim hakimdir. Buna bağlı olarak her mevsim yağışlı geçer. Kışlar genellikle serttir. Yörede yaşayanların başlıca ekonomik kaynakları, tarım, hayvancılık, orman ve el sanatlarıdır. Yayla ve kış turizmi yoğundur.
NE YENİR
Buralara yolunuz düşerse, patentli Akkuş Şeker fasulyesi almalısınız. Kendine has tadı, aroması ve kokusu vardır. Herhangi bir zirai mücadele ilacı ve suni gübre kullanılmadan yetiştirilir.
AKKUŞ KÜLTÜR, SANAT VE TURİZM FESTİVALİ
Akkuş Belediyesi tarafından organize edilir. Festival kapsamında, her yıl Kırkpınar seviyesini aratmayan yağlı güreşler yapılır, konserler ve çeşitli etkinlikler düzenlenir.
Ordu Aybastı Kar Festivali
KAR FESTİVALİ
İlçede kış turizmini geliştirmek için her yıl geleneksel olarak 1500 metre rakımlı Argan Yaylasında düzenlenir. Festivalde: kızak yarışları, kar etkinlikleri ve off-road yarışları düzenleniyor.
Ordu Aybastı
GEZİLECEK YERLER
Ordu Aybastı Küçük Kertil
KÜÇÜK KERTİL
Akkuş-Niksar kara yolu üzerinde, ilçe merkezine 1.5 km uzaklıktadır. Burası bir mesire yeridir. Tamamen kayın ormanlarıyla kaplıdır ve deniz seviyesinden ortalama 125 metre yüksekliktedir. Yaz aylarında burada piknik yapılabilecek mesire yeri vardır. Kameriyeler, spor alanları, otopark ve çocuk oyun alanları bulunur.
BÜYÜK KERTİL
Küçükkertil’den yaklaşık 1 km daha ileridedir. Burada oldukça küçük bir tesis var. Burada da oldukça lezzetli et yiyebilirsiniz.
Ordu Aybastı Argan Yaylası
ARGAN YAYLASI
Akkuş-Niksar kara yolu üzerinde, ilçe merkezine 3 km uzaklıktadır.
Rakımı ortalama 1600 metredir. Çevresi tamamen ormanlarla kaplıdır. Zirvesi ilçeye hakimdir. Havası ve suyu ile ünlüdür. Yaylada, Ağustos ayında bile kar bulunur. Ancak herhangi bir kayak merkezi kurulu değildir.
Yaylanın en büyük özelliği: kötü ve çirkin, beton yapılarla kirletilmemiş olmasıdır. Yayla, Turizm merkezi ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Yaylada, piknik yapabilirsiniz. Ayrıca trekking yani doğa yürüyüşü yapmak mümkündür.
Ordu Aybastı Anıt Kayın Ağacı
ANIT KAYIN AĞACI
İlçe merkezine bağlı 10 km uzaklıktaki Çayıralan köyündedir. Ağacın net yaşı bilinmemektedir. Ancak muhtemelen 220-320 yıllık olduğu tahmin edilmektedir. Yörede “Gürgen” ağacı olarak isimlendirilir. Tepe çapı 27 metredir. Boyu 50 metredir. Çapı 1.9 metredir. Ağaç tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
UMUT BARAJ GÖLETİ
İlçe merkezine 13 km uzaklıktaki Karaçal köyündedir.
Göletin çevresi doğal bitki örtüsü ile çevrilidir ve bu alanda, aynı zamanda göl manzarası ile piknik yapmak mümkündür. Ancak buraya ulaşım yolu üzerinde yani, Baraj göleti yolu üzerinde, Tif çayı üzerinde alabalık tesisleri vardır. Burada üretilen alabalık oldukça lezzetlidir.
Ordu Aybastı Derviş Mehmet Türbesi
DERVİŞ MAHMET TÜRBESİ
Tuzak köyü mezarlığındadır. İlçe merkezine 19 km uzaklıktadır. Derviş Mehmet, günümüzden yaklaşık 900 yıl önce, Danişment Beyliği döneminde burayı fetheden biridir. Türbe yapısı, ahşap ve iki bölgelidir. Türbe içinde ilk girişte bir ve içeride dört sanduka vardır.
Ordu Aybastı Kevgir Kalesi
KEVGİR KALESİ
İlçe merkezine 30 km uzaklıktaki Seferli ve Alan köyü sınırları içinde, Erbaa ilçesi sınırındadır. Halk arasında kaleye “Keygür” ve “Keçi” kalesi de denilir.
Kalenin çevresi uçurum olup, savunmaya oldukça elverişlidir. Hasan Uğurlu barajına akan Tif çayı, kale topraklarını içine alacak şekilde bu bölgede “U” yapar. Kale, Tif çayından 400 metre yüksektedir.
İlçe merkezine uzaktır ve ulaşım yetersiz ve sıkıntılıdır. Kaleye doğu yönünden çıkılır. Doğu yönüne bakan kapısı, yarıya kadar toprağa gömülmüştür.
Kale, Pontus döneminde VI. Mitridat zamanında yapılmıştır.
Ordu Aybastı Kevgir Kalesi
Yapılış amacı: savunma, erzak ve silah deposudur. Kale de bir dönemler para basılan bir darphane bulunduğu tahmin ediliyor. Çünkü: kalenin çevresi uçurumlarla çevrilidir ve ayrıca surlar vardır, kaya içine oyulmuş gizli yollar, oyma odalar ve bu odalardaki potalar, burada bir darphane bulunduğu iddiasını güçlendirir.
Rivayetlere göre, kalenin içindeki yeraltı şehrinde işlenen altınlar, atlara yüklenip deniz kıyısına götürülür ve buradan gemilere yüklenerek Trabzon’a gönderilirmiş.
Kale yakınlarında MS 113 yılına tarihlenin bir Roma sikkesi bulunmuştur. Bu durum, kalenin yapılışından sonra Roma ve Bizans döneminde de kullanıldığını kanıtlamaktadır. Hatta kalenin Arap döneminde de kullanıldığı bilinmektedir. Çünkü kalede mermer kalıntılarda Arapça yazılar görülüyor.
Günümüzde kale harabe halindedir. Kale içindeki evlerin duvarlarında mermer parçaları bulunur. Bu evler harç ve tuğladan yapılmıştır. Ayrıca kale içinde: odalar, tüneller, merdivenler (bu merdivenler oldukça büyüktür, 8 kişi aynı anda merdivende yürüyebilir.), gizli bağlantılar ve yollar görülebilir.Bu sözü edilen gizli yol: Tifi çayına doğru inmektedir ve toplam 752 basamak vardır. Bu tünelin bir başka rivayete göre, Akkuş topraklarında bulunan ve Esgeros Bank denen bir bankaya bağlandığı söylenir. Günümüzde bu tünele girilebilmektedir ancak tünelin içi oldukça serindir, yaz aylarında bile nefes verildiğinde buhar çıkar.
Odalar içine yapılmış potalar görebilirsiniz. Üç odada yaklaşık 75 tane pota tespit edilmiştir.
Son bir not, Kevgir kalesi, darphane derken, burada elbette definecileri çeken, efsaneler de bulunmaktadır. Pontus döneminde, burada darphane bulunduğuna inanılır. Söylenenlere göre, bu darphanede çalışan, altını işleyen işçiler, kendi aralarında anlaşarak, malzemeden çalarlar. Bunun üzerine kalede çalışan bütün işçiler bir eğlence sırasında zehirlenerek öldürülür.
Kale içindeki geniş tüneller ile altın basma potalarının bulunduğu tüneller taşla doldurularak kapatılır. Yani, kale içinde işlenmiş ve işlenmemiş halde tonlarca altın bulunduğu söylenmektedir.
Ayrıca bir de “Papazın Definesi” söylentisi var. Rivayete göre, sürgün olarak buraya gönderilen bir papaz, definesini burada toprağa gömmüştür.