Bodrum

Bodrum

Bodrum’a üç şekilde ulaşabilirsiniz. İsterseniz, öncelikle uçak ile ulaşımı değerlendirelim. İstanbul-Bodrum arası uçak yolculuğu, yaklaşık 1 saat sürüyor. Ankara-Bodrum arasındaki uçak yolculuğu da, yaklaşık 45 dakika sürüyor.

Bodrum için uçaklar; yeni açılan Milas havaalanına iniyorlar. Havaalanı gayet güzel, ferah ve rahat kullanımlı. Alana girince, hemen bagaj bölümü karşınıza çıkıyor ve sonra alanın dışına çıkıyorsunuz.

Buradan, Bodrum merkeze ulaşım ise, 40 km. Yani: yaklaşık olarak 40 dakika sürüyor, Havaş otobüsleri var ve bunlar havaalanı ile Bodrum Otogarı arasında ulaşım sağlıyorlar.
Bu arada: İzmir-Dalaman havaalanı üzerinden de, Bodrum’a ulaşmak mümkün. Ancak: burası, Bodruma uzak, yaklaşık 4 saatlik bir yolculuk gerekiyor.

Evet: diğer alternatif: karayolu ulaşımıdır. Bodrum’a karayolundan ulaşmak için birçok alternatif mümkün. İstanbul-Yenikapı’dan feribot ile Bandırma’ya gelebilirsiniz. Buradan da: sırasıyla, Balıkesir, Manisa, İzmir, Söke, Milas yolunu takip ederek, Bodrum’a ulaşmanız mümkün. İstanbul-Bodrum arası uzaklık: 700 km. Bu yol: otobüsle, 10 saat civarında sürüyor. İzmir-Bodrum arası otobüs yolculuğu ise: 4 saat sürmekte.

Ankara ve bu yöreden, Bodrum’a gelmek isteyenler için ise: Ankara, Eskişehir, Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir, Söke, Milas karayolunu takip ederek ulaşım mümkün. Ama: esas tercih edilen yol: Ankara, Afyon, Denizli, Aydın, Söke, Milas üzerinden Bodrum’a ulaşabilirsiniz. Bu arada: Denizli’den sonra, Kale ilçesi üzerinden Muğla’ya ve oradan da, Yatağan üzeri, Bodrum’a ulaşmak mümkündür.

Ben bu yolu da denedim, harita da nispeten pek iyi bir yol olarak görülmese de, çok da kötü bir yol değil. Ormanlık alanların içinden, yer yer virajlar halinde süregelen bu yolu, dinç bir zamanınızda kullanarak da Bodrum’a ulaşmanız mümkün. Ankara-Muğla arası: 622 km. Muğla’dan Bodrum’a ulaşım ise: 120 km. civarında. Yani: toplam, Ankara-Bodrum karayolu uzunluğu: 750 km. civarında. Bu yolu, Ankara’dan hareket eden otobüsler: yaklaşık 12 saatte alıyorlar.

Aslında, belki de pek ilginizi çekmeyecek bir ulaşım alternatifi daha var. Şöyle ki: Bodrum kalesi önünden, Datça ve Didim’e feribot seferleri yapılıyor.

Tüm bunların yanında: Bodrum’a ulaştığınızda: diğer yakın turistik yerlere olan uzaklıklar ise şöyle: Efes: 180 km., Pamukkale: 280 km., Dalyan: 174 km., Marmaris: 144 km.

Bodrum

TARİHİ SÜREÇ

Bodrum, inanılmayacak kadar zengin bir tarihi geçmişe sahip. Birçok uygarlık ve tarihi olayların içinde veya yakınında olmuş. Evet: bu bölgede yapısal izler bırakan ilk yerleşim yeri: Aziz Peter (St. Peter) kalesinin bulunduğu, günümüzdeki küçük kayalık ada. Burada ilk yapılan kalenin çevresi, tamamen surlarla çevriliymiş. St. John şövalyeleri: kendi kalelerini inşa etmek için geldiklerinde; MÖ.1100 yıllarında “Dorlar” tarafından yapılmış, daha eski bir kalenin kalıntılarıyla karşılaşmışlar.

Yani: Polonez’in doğu kıyılarından, buraya gelen Dorlar: Bodrum’daki ilk yerleşimi kurmuşlar. Yeni kurdukları şehirlerini: Karyalılar olarak bilinen, bölge yerlilerinin yoğun ve şiddetli saldırılarından korumak için; kale surları yaparlar. Ancak: zamanla, Dorlar ve Karyalılar, dost olurlar ve barış içinde yaşamaya başlarlar.

Karşılıklı ticaret ilişkileri gelişir. Hatta: bir Yunanlı; Salmakis’de bir han açar. (Bu han: günümüzde, Bodrum limanının batısında, şimdiki Bardakçı Koyu’nun suları altında kalmıştır) Antik çağ da açılan bu han hakkında, söylence şöyle: “ Güzellik tanrıçası Afrodit’in delikanlılık çağına gelen oğlu, bir gün, bu handa bulunan çeşmeden akan suyun oluşturduğu gölde yüzer. Gölün perisi Salmakis: ona aşık olur. Tanrılara; tek vücutta yaşamak istediğini söyler ve yalvarır. Dileği kabul edilir. Tanrılar; Afrodit’in oğlunu: yarı erkek, yarı dişiden oluşan, “Hermanfrodit” haline getirirler. “

Evet: tarihi süreç içindeki kısa yolculuğumuza devam edelim. Tarihe meraklı olanlar varsa bilirler, tarihin babası olarak kabul edilen, ünlü yazar “Heredot”, MÖ. 5’nci yüzyılda, Halikarnas’da doğmuştur.

MÖ. 546 yılında, Persler, kıyılardaki Yunan şehirlerini işgal ederler. Halikarnas’da, diğer şehirler gibi işgal edilir. Pers idaresinde, birçok hanedan şehri yönetir. Ancak: bunlardan en önemlisi, yani iz bırakanı: MÖ.480 yılında, yönetime geçen: I. Artemis’tir. Özellikle: Yunanistan’ı istila eden, İon ortak donanmasının başındaki Zerzes’in donanmasındaki tavır ve davranışları, yazar Heredot’u etkileyecek ölçüde büyük olmuştur.

Takip eden tarihi süreçte

MÖ.377 yıllarında: Kral Mozolus: Karya ve Halikarnas valisi olarak, bölgeyi yönetir ve büyük izler bırakır. Kral Mozolus dönemine kadar, Halikarnas, küçük bir şehir niteliğinde iken, daha sonra, bölgenin istihkam ve ticaretinde, büyük atılımlar yapılan bir yer haline gelmiştir.

Bölgenin, başkenti; Milasa (günümüzdeki Milas) buraya taşınır. Şehrin çevresine: büyük ve uzun duvarlar inşa edilir. Bu duvarların, günümüze kadar ulaşan bölümleri, halen Bodrum’da görülebilmektedir.

Mozolus; bölge nüfusunu arttırmak için, diğer 6 şehir yerleşim yerini de, buraya taşıtır. Ayrıca: klasik çağda, Bodrum’dan günümüze ulaşabilen tek yapı olan: “Antik Tiyatro” yine, aynı dönemde yaptırılır.

MÖ. 353 yılında, Kral Mozolus ölür. Yerine: karısı Artemis II. geçer. Bu dönemde, tarihi süreci etkileyen en önemli olay: tarihsel çağların, yedi harikasından biri olarak kabul edilen, Kral Mozolus’un mezarının yaptırılmasıdır. (Günümüzde de kullanılan, “Mozole” sözcüğü, buradan alınmıştır) Bu mezar hakkında: yazının takip eden bölümlerinde daha ayrıntılı bilgi vereceğim.

Evet, devam ediyoruz. MÖ.334 yılında: Büyük İskender, Halikarnas’ı ele geçirir. Ancak, burada büyük direnişle karşılaşır. Halkın bu direnişi, İskender’i kızdırır. Yine de, İskender şehri ele geçirdiğinde, ceza olarak, her şeyin yığınlar halinde yakılmasını emreder. Ancak, yerli halka dokunmaz. Yine de: Halikarnas, bir daha eski gücünü kazanamayacak şekilde, tahrip olur.

MS.400 yıllarında, Roma’nın düşüşü ve Hıristiyanlığın yükselişi:

Burayı bir piskoposluk merkezi haline getirir. 13’ncü yüzyıl sonlarına doğru, Karya olarak bilinen bu bölge, Menteşe Beyliğinin eyaletlerinden biri haline gelir. 1392 yılında ise, Sultan Beyazıt tarafından, Osmanlı egemenliğine sokulur. Bu yıllarda: Aziz John şövalyelerinin bölgedeki kalesi: Simirna (bugünkü, İzmir) da bulunmaktadır.

Bu şövalyeler, bulundukları yerden kovulurlar. Ancak: Halikarnas’da yerleşmelerine izin verilir. Şövalyeler: burada, yeni bir kale inşa ederler. Bu yeni kaleyi inşa ederlerken, yazının başında söylediğim gibi; daha önce yapılmış kalenin üzerine, yeni kaleyi inşa etmeyi tercih ederler. Şövalyeler: yeni inşa ettikleri bu kalede, 100 yıldan fazla kalırlar. 1523 yılında ise, Kanuni Sultan Süleyman tarafından, şövalyeler, Halikarnas dan da kovulurlar.

Yakın tarihi süreçte: Bodrum, 1919 yılında, İtalyan’lar tarafından işgal edilir. Ancak, Kurtuluş Savaşı sonucunda, 1922 yılında, İtalyan’lar, buradan kovulurlar.

GENEL

Bodrum; Türkiye’nin en gözde turistik bölgelerinden birisidir. Bunun en büyük nedeni ise: deniz, güneş ve kumsalın yarattığı ortam ile birlikte; sahip olduğu muhteşem güzellikte ve büyüklükteki mekanlar ile, her türlü eğlencenin mümkün olması ve mevsimsel özellikler.

Yani: burada, yazın en sıcak zamanlarında bile, havanın nemli olmaması nedeniyle, yaşamı sıkıntıya sokacak derecede, aşırı sıcak ve terleme yok. Zaten, insanlar sırf bu nem olmaması nedeniyle burayı tercih ediyorlar.

İklim: Ege ve Akdeniz iklimlerinin sentezini oluşturan bir özelliğe sahiptir. Yarımada olarak: mikro klima alan özelliği gösteriyor. Yaz aylarında; biraz önce de söylediğim gibi hiç nem yok. Bu özelliği: buranın çekiciliğinin en büyük etkenidir. Kış aylarında da, nem oranı düşüktür.

Yaz ayları: sıcak ve kurak, Kış ayları ise: ılık ve yağışlı geçiyor. Buraya gittiğinizde göreceğiniz gibi: büyük bir insan topluluğu, burada uzun süre ve hatta yıl boyunca kalmaya devam ediyorlar. Yani: burası, yalnızca bir yazlık yer olarak kullanılmıyor.

Kışın dahi, burada hayat sürüyor. Çünkü: kışın hava ne çok soğuk, ne de sıcak. Ilıman bir hava hakim. Bu da yaşamı olumlu yönde etkiliyor.

Deniz denince

Evet, Bodrum denizi: soğuk veya belki şöyle demek gerek, tam sıcak değil, biraz serin. Hani: Akdeniz’in o sıcak denizinde bunalanlar için, Bodrum denizinin soğukluğunu görünce, önceleri biraz ürperiyorlarsa da , buranın denizi, soğuk denizi sevenler için ideal bir deniz.

Derinlik mi? Çoğu yerde, birden bire derinleşen bir deniz değil.

Aniden derinleşen yerler de var elbette. Ama, genelde yavaş yavaş derinleşiyor. Dalga var mı? Hayır, buranın denizi dalgalı değil. Çünkü: zaten merkezde, yat limanı aynı zamanda dalgakıran görevi görüyor. Bölgenin koy olması nedeniyle, dalga yok.

Bodrum: pek çok insanda, özel bir yer tutar. Türk sanatçı ve entelektüelleri için popüler bir yer. Burada yaşadığı bilinen ilk yazar olan “Halikarnas Balıkçısı” lakaplı “Cevap Şakir Karaağaçlı”. 1923 yılında, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra, günün politikasına ters düşen görüşleri nedeniyle, Bodrum’a sürülmüş.

Buradaki yaşam hakkında yazmış olduğu roman ve öyküler ise; kendisi gibi romantik olan insanları buraya çekmiş. Adı, Türkiye dışında pek bilinmese de, Cevat Şakir, en az kral Mozolus kadar, Bodrum’da ünlü.

Bodrum’daki “Divan Palmira Otel”:

Dünyaca ünlü Londra kaynaklı otel kataloğu “Conde Nast Johanness” tarafından: “Avrupa’nın En Çekici Oteli” ödülüne layık görülmüş. 2006 yılı için, 9 ayrı kategoride yapılan değerlendirmede: kendi kategorisindeki 380 otelle yarışan bu otelimizin ödüle layık görülmesi; gerçekten güzel bir olay.

Bodrum denince: hemen merkezde bulunan: ülkemizin en büyük askeri kamplarından birini de görmeden geçmek mümkün değil. Merkeze yakın, Bardakçı Koyu ile merkez arasında: Bodrum Askeri Kampı var.

Bunun dışında, Bodrum’da mutlaka vardır ama ben resmi-özel kurumlara ait kamp göremedim. Evet, askeri kamp, dışarıdan bakıldığında: tek ve iki katlı, beyaz badana boyalı moteller, ağaçların altına, yeşilliklerin arasına yerleştirilmiş.

Uzaktan bakıldığında, göze batacak derecede, büyük ve saçma sapan yapı yok. Bu güzel. Kampın: merkeze yakın olması ve merkeze yürüyerek gidilebilmesi büyük avantaj. Gerek denizden yararlanılması ve gerekse merkeze yürüyüş mesafesi kadar yakın olması: kampın en önemli özellikleri.

Bunun yanında: denize; gerek kumsal ve gerekse beton bölümden merdivenlerle girmek mümkün. Kumsalda bulunan ağaçlar, yarattıkları gölge ile güzelliği pekiştirmiş.

Bunun yanında

Kampın hemen güneyindeki tepe üzerinde: yüzme havuzu bulunması ve bu havuzun tüm Bodrum manzarasına hakim olması, güzelliklere güzellik katıyor. Zaten: kampın her noktasından: Bodrum kalesi ve limana giriş çıkış yapan tekne ve yatları görmek ve izlemek mümkün.

Yalnız: sanırım Bodrum merkezli eğlence mekanların, gecenin ilerleyen saatlerindeki yüksek volümlü müzik sesi; kampta kalan ve sakin bir tatil düşleyenler için, sabaha kadar süren bir gürültü kirliliği işkencesi yaratıyor.

Yani: büyük olasılıkla, sabahın ilk ışıklarına kadar, yüksek volümlü müzik sesi, kamp bölgesindeki insanları etkiliyor olsa gerek. Bu arada: kampta yer bulamayanlar için, kampın hemen karşısındaki bölümlerde çok sayıda pansiyon bulunuyor. Bu pansiyonlarda, yalnızca oda karşılığı anlaşmak ve uygun fiyatlarla kalmak mümkün. Sonrası: kamptan.

Bodrum

ALIŞVERİŞ-BODRUM’DAN NE SATIN ALINIR

İskele Meydanından başlayan Kale Caddesinde: çok sayıda, mücevher, derici ve butik bulunuyor. Bodrum’un en ünlü alışveriş caddelerinden bir diğeri ise, Cumhuriyet caddesidir. Burada da: birçok hediyelik-hatıralık eşya, kuyumcu, deri ve kitapçı dükkanı bulmak mümkün.

Burası, Bodrum’un en kalabalık caddesidir. Akşam saatlerinde, yan yana yürümek bile mümkün olmuyor. Bu caddelerin bitiminde: Barlar Sokağı olarak isimlendirilen bölge başlıyor. (Aşağıda, eğlence mekanlarında, ayrıntılı anlattım.)

Bunun dışında: beyaz badanalı evlerin arasında kalan dar sokaklarda, alışveriş yapmanın da zevkini tatmanız gerek. Türk el emeğinin ürünleri, alışveriş yapmama direncinizi kıracaktır. Tatilciler için, en çekici gelen ürünler, elbette: halılar.

Ancak, çeşitli, deri, bakır ve bronz eşyalar, altın ve gümüş, nakış işleri ve ünlü Türk lületaşı ve damarlı akik taşı, pek çok turistin alışveriş listesindedir. Özellikle: yabancı turistler, bunları tercih ediyorlar. Yerli turistler ise: küçük hediyelik veya hatıra eşyaları tercih ediyorlar.

Bodrum Osmanlı Minyatürleri

Osmanlı Minyatürleri

Öncelikle aklınızda bulundurmanız gereken, size sunulan minyatür ne kadar gerçek ve eski görünürse görünsün, orijinal olmadığıdır. Sultanların emrinde çalışan birkaç ressam tarafından yapılan, bütün orijinal minyatürler müzelerde sergilenmektedir. Ancak, dekoratif amaçlı kullanırsanız, bunlar yine de çok güzel görünüyorlar.

Bu ülkede, güzel sanatlar akademilerinde, eski minyatür resim sanatının tekrar ele alınması ve öğretilmeye başlanması, gerçekten takdir edilecek bir olaydır.

Günümüzde, resimler antik karakterin korunması için, eski kitap sayfalarına yapılmaktadır. Kitapta resmin yapılması gereken sayfa, öncelikle saydam beyazla tamamen boyanır.

Eğer bir resmin gerçek olup olmadığını test etmek isterseniz, minyatürü ışığa tutun. Eski yazının üstüne boyanmış olan siyah yamayı görürsünüz. Yazılı metinleri resimleme geleneği, Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceki dönemde, sahip olduğu kültürün bir parçasıdır.

Bodrum Türk Halıları

Türk Halıları

Türkiye’de halı denince akla, düğümlü halılar ve kilim denince ise dokuma halılar gelir. Türkiye’den, evinize götürebileceğiniz en klasik hediye, bir halıdır. Bodrum, Milas, Mumcular İlçelerinin köylerinde: halı ve kilimler, hala geleneksel usulde, elle dokunmaktadır.

İyi bir halı, yüz yıldan fazla bir süre, bozulmadan dayanabilir. Ancak, böyle bir halıya, sanat eseri olarak bakılmalıdır.

Bodrum Bakır Eşyalar

Bakır Eşyalar

Türkiye’de, uzun yıllar önce, sokak köşelerinde, zanaatkarları tarafından üretilen türde, el yapımı bakır eşyalar, hala imal edilmektedir. Bakır eşyaların nasıl yapıldığını İstanbul’daki Kapalı Çarşı’nın ortamında izlemek mümkündür.

Ayrıca, Bodrum yakınlarında, böyle bir bakır köyü var. (Burası, Bakırköy olarak biliniyor) Köyün adı, Kavaklıdere’dir ve Bodrum’un yaklaşık 100 km. doğusunda, Yatağan İlçesinin yakınlarında bulunmaktadır.

Tekstil ve Deri

Deri ve pamuktan yapılan ürünler, geleneksel olarak Türkiye’deki mağazalarda satılıyor. Pamuk, Türkiye’de, hemen her yerde yetiştirilmektedir. Hatta, Türkiye, dünyanın üçüncü en büyük pamuk üreticisi ülkedir.

Bodrum Lületaşı Pipolar

Lületaşı Pipolar

Lületaşını oyarak pipo yapılması, Türkiye’de uzun bir geçmişe sahiptir. Osmanlı dönemlerinde bile, dünyanın her yerinde tanınmakta olan, bu pipolar, aslen Eskişehir İlinde ortaya çıkmıştır.

Bodrum Eğlence Hayatı

BODRUM’DA EĞLENCE HAYATI

Evet, Bodrum: tarihi ve doğal güzellikleri yanında; gece kulüpleri, barları, diskoları, restoranları ve kafeleriyle de, sezon boyunca, Türkiye’nin gözde eğlence yeri olma özelliğini elde etmiş bir yer. Her zevke ve her yaş grubuna göre, eğlence yerleri bulmak mümkün.

Dilerseniz, dünyaca ünlü gece kulüplerinde eğlenebilir ve dilerseniz sahildeki restoran ve kafelerde, daha sakin ve keyifli zaman geçirebilirsiniz.

Sahil boyunca sıralanmış: barlar, restoranlar ve kafeler ile dolu olan, Barlar Sokağında (Dr. Alim Bey Caddesi) keyifli bir yürüyüş yapın.

Arzu ederseniz, hepsi birbirinden alternatifli eğlence mekanlarından birini seçebilirsiniz. Bunları beğenmeseniz; Bodrum’un dünyaca ünlü gece kulüplerinden birine girebilirsiniz.

Bodrum Clup Halikarnas

CLUP HALİKARNAS

Bodrum gece hayatının simgesi olmuş bir yer. Kapasitesi, 5500 kişilik. Dünyanın en büyük, açık hava diskolarından biri. Her yıl: binlerce yerli ve yabancı turist, buradaki şovları ve eğlenceleri izliyor ve katılıyor.

Akşam saat: 22.00 de başlayan eğlence ve şovlar, sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor. Giriş ücretli, aldığınız giriş bileti ile birlikte, ücretsiz herhangi bir yerli içki alabiliyorsunuz.

Bodrum Catamaran Night Club

CATAMARAN NİHGT CLUB

Dünyanın en büyük, yüzen diskosu. Ege’nin büyüleyici güzelliğinde, unutulmaz bir gece geçirmeniz mümkün. Yıllardır, Bodrum’un en gözde eğlence merkezlerinden biri olmuş bir yer. Gecede: 5000 konuk ağırlama kapasitesi var.

Akşam, saat: 22.00 de başlayan eğlence, saat: 01.00 den itibaren, limandan uzaklaşılarak, geride bırakılan Bodrum gece manzarası ile daha muhteşem ve heyecan verici hale sokuluyor.

Zemini tamamen cam olan Katamaran’da, dans ederken, altınızdan gelip geçen balıkları izlemek inanın muhteşem bir keyif.

Bodrum Club Hadigari

CLUB HADİGARİ

Bodrum kalesinin bitişiğinde, deniz kıyısında. Şüphesiz, Bodrum gecelerinin en gözde eğlence yerlerinden biri. Daha çok yerli turistlere hizmet veriyor. Sezon boyunca, caz dinletileri, konserler ve çeşitli aktiviteler var. Yazın sıcaktan bunalanların tercih ettiği bir yer. Hemen deniz kıyısında olması nedeniyle, daha serin bir ortam yaratılmış.

KÜBA BAR

Yarı Türk ve yarı Küba motiflerinin işlendiği bir yer. Sosyetenin rağbet ettiği eğlence merkezlerinden biri olarak, İstanbul gecelerini aratmayacak bir yapısı var. Ağırlıklı olarak, Latin müzikleri çalınıyor. Akşam, saat: 21.00 de başlayan program, sabahın erken saatlerine kadar devam ediyor. Yat Limanı, marinanın hemen karşısında.

GÜMBET BARLARI VE DİSKOLARI

Son yıllarda, giderek popülitesi artan Gümbet, birçok gece kulübü, bar ve diskosuyla, Bodrum gece hayatında önemli bir yer tutmuş durumda. Bodrum-Gümbet arasında, 24 saat çalışan dolmuşlar var.

Ulaşım sorun değil. Değişik bir mekan arayanlar için, Gümbet barları ve diskoları alternatif. Ulaşım problemi olmaması, avantaj.

Bodrum

BODRUM İÇİNDE, DENİZE GİRİLEBİLECEK YERLER

Bodrum Kumbahçe Sahili

KUMBAHÇE SAHİLİ

Kumbahçe Sahili, Bodrum içinden denize girilebilecek bir yer olarak görülüyor. Ancak: sahil içinde demirleyen teknelerin, özellikle hava kararınca denize verdikleri atık suları tam bir rezalet. Özellikle: bu atık sular yüzünden, bir çok sabah, bu sahile denize girmek için gelen insanlar, leş gibi bir görüntü ile karşılaşabiliyor.

Teknelerden denize atılan meyve kabukları, naylon poşetlerdeki tekne çöpleri, bir tuvaleti dahi olmayan bu müthiş halk plajında denize girenlerin, tuvaletlerini denize yaptıklarını ve yanlarında getirdikleri yiyeceklerin çöplerini ise, dönerken taşımamak için kuma gömdükleri, olağan davranış ve görüntüler.

Bana diyeceksiniz ki, madem bu kadar kötü, Bodrum’da, merkezde, nereden denize girilecek. Sonuçta: denize girilecek fazla bir yer yok. Bir de, Paşa Tarlası sahili var. Ama; her iki sahilde de, sahile demirleyen tekneler, hele uzun süre, bazen üç-dört ay burada kalıyorlar ve bu teknelerin sintinelerini yani kirli atıklarını herhangi bir yere atma şansı yok.

Yalnızca: bulundukları yere yani, insanların denize girme şansının kısıtlı olduğu bu sahile bırakıyor oldukları kesin. Ben bunları yazarken, gerek sizleri uyarmak ve kirlilik durumunu kontrol ederek denize girmeniz yönünde uyarmak ve gerekse de, ilgili ve yetkilileri, bu bölgelerin temiz bulundurulması ve aksine hareket edenlerin cezalandırılması yönünden uyarmak için bunları yazdım.

Bodrum Bardakçı Koyu

BARDAKÇI KOYU

Bodrum Limanının hemen dışındadır. Eskiden su satıcılarına “bardakçı” denilirmiş. Bu isim, belki detahihi Salmakis çeşmesinin bardakçısından yani su satıcısından kalmadır. Efsaneyi, daha önce tarihi süreç bölümünde anlatmıştım. Buranın en önemli özelliği: Hermanfroditus’un yani çift cinsiyetli (aynı bedende hem erkek, hem dişi) kişinin, burada yaratılmış olması.

Tanrıça Artemis’in oğlu. Bugün, Bardakçı’da lüks oteller, küçük pansiyonlar ve kumsal boyunca uzanan restoranlar var. Yerel günlük teknelerin uğrak yeri olan Bardakçı’ya, Marina ile Gümbet arasındaki tepeden yürüyerek, birkaç dakikada ulaşmak mümkün. Zeki Müren Müzesi de burada. Askeri Kampın hemen yanında. Arkada kalan tepelerde ise, yel değirmenlerini göreceksiniz, panoramaya değişik bir hava katıyor.

BODRUM MERKEZ İÇİNDE, GEZİ ROTASI

Evet, İskele Meydanı, Bodrum’un en merkezi yeridir. Burası: önemli buluşma yeri ve şehri keşfetmek için önemli bir başlangıç noktasıdır.

Bodrum’da ilk ziyaret etmeniz gereken yer: iskele meydanından 5 dakikalık bir yürüyüşle ulaşabileceğiniz Bodrum Kalesi ve onun dünyaca ünlü, Sualtı Arkeoloji Müzesidir. St. John şövalyeleri tarafından inşa edilen kalenin duvarlarını süsleyen, 250 civarındaki arma ve kitabeler ve çok iyi korunmuş mimarisi nedeniyle, kale, gerçekten ziyaret edilmesi gereken bir yapı.

Ayrıca, kalede, büyük emeklerle oluşturulmuş ve dünyanın en önemli müzeleri arasında sayılan Sualtı Arkeoloji Müzesi de, kesinlikle görülmesi gereken bir yer.

Kaleyi ve Sualtı Arkeoloji Müzesini gezdikten sonra: Bodrum’un ikinci önemli müzesi, şüphesiz, antik çağlarda, dünyanın yedi harikasından biri olma gururunu yaşamış olan, anıtsal kral Mozolos’un Mausoleion’unun (mezarının) kalıntıları. Yat Limanındaki Tepecik Camiinden, yukarı doğru çıkan sokak, sizi, buraya götürecek.

Burayı da gezdikten sonra: kısa bir tırmanıştan sonra, Bodrum’un ünlü antik tiyatrosuna ulaşacaksınız. MÖ. 4’ncü yüzyılda inşa edilen ve günümüzde hemen anayolun yanı başında bulunan, yani ulaşım sorun olmayan tiyatro ve bu noktadan, Bodrum’un muhteşem manzarasından, mutlaka etkileneceksiniz. Gitmeli ve görmelisiniz.

Eğer, antik Halikarnas şehrinin, önemli anıtlarının tümünü görmek isterseniz: Myndos Kapısına da uğrayın. Yakın tarihte restore edilen bu kapı: özellikle, Büyük İskender’in Asya Seferi sırasında, kanlı savaşlarla adından söz ettirmiştir. İşte, şu ana kadar gördükleriniz, antik şehirden günümüze kalan anıtlar.

Şüphesiz, yerli turistler için, mutlaka görmelerini önerebileceğim bir müze daha var. Bu: Türkiye’de, bütün zamanların en çok sevilen ve tanınan Türk Müziği sanatçısı Zeki Müzenin müzeye çevrilen evi.

Ünlü sanatçının, Bodrum’da satın aldığı ve hayatının son dönemlerini geçirdiği bu ev, Kültür Bakanlığının katkıları ile müzeye çevrilmiş. Bu müze evde: Zeki Müren’in şahsi eşyaları, sahnede giydiği kostümler, desenleri, fotoğrafları, hayranlarından gelen mektupları sergileniyor.

Bodrum Antik Tiyatro

ANTİK TİYATRO

Bodrum’un ortasındaki, Göktepe Dağının güney eteklerindeki bu tiyatro: Anadolu’nun en eski tiyatrolarından biridir. Tiyatro her ne kadar; dağın güney eteklerinde kalsa da; zamanınız ve gücünüz varsa; Göktepe Dağına kısa bir tırmanış yapabilirsiniz.

Bu tırmanış sırasında: taştan oyulmuş kaya mezar taşları göreceksiniz. Roma ve Helenistik çağdan kalma, bu oyulmuş mezar taşları, üzerlerinde: bir zamanların ölüm sembollerini taşıyorlar.

Bu sembollerden birisi de: küçük gözyaşı kapları. Bu yüksük büyüklüğündeki kaplar, yas tutanların gözyaşları ile doldurularak, ölü ile birlikte mezara gömülürmüş. Bir kişinin önemi arttıkça, gözyaşı kaplarının sayısı da artmakta imiş.

Biz, yine tiyatroya gelelim. Evet, tiyatro: MÖ.337 yıllarında, ünsü Satrap Kral Mozolus döneminde yaptırılmıştır. At nalı planında. Yamaca dayalı. Toplam seyirci kapasitesi: 13.000 kişi. Her koltuk arasında: 40 cm. lik bir mesafe bırakılmış ve seyircilerin rahat oturmaları sağlanmış.

Tiyatronun ilginç nitelikleri arasında: oyunlardan önce, Tiyatroların koruyucusu olarak kabul edilen Tanrı Diyonyus uğruna; kurbanlar kesilen sunak ve bazı koltukların arasında görülen ve o zamanlarda gölgelik olarak kullanılan objelerin bağlandıkları sanılan deliklerin bulunması.

1960 yıllarında, bir gurup Türk tarafından restore edilerek günümüze kadar ulaştırılmış ve günümüzde ise Bodrum’da ki birçok festivale sahne olmaktadır. Bodrum Müze Müdürlüğü tarafından kamulaştırılan tiyatro: yakın geçmişte, Ericson-Turkcel tarafından restore edilmiş.

Her gün ve günün 24 saati açık olup, ücretsiz gezilebilmektedir. Tiyatroyu gezmeye gelen, yerli ve yabancı turistler; oturup, limana yaklaşan ve limandan çıkan tekneleri izliyorlar, sizlerde gidin bu keyfi yaşayın.

Bodrum Kral Mozolus Mezarı

KRAL MOZOLUS MEZARI

Denizden 50 m. yükseklikte bulunan antik tiyatronun, biraz daha aşağısında.
MÖ.353 yılında dolaylarında, kral Mozolus için, karısı Artemis II. tarafından yaptırılmış.

Mezar: deniz üzerinde, oldukça uzak bir noktadan bakıldığında: 20 katlı bir bina yüksekliğinde görülecek şekilde inşa edilmiş. Bugün; burayı görmeye gittiğinizde, yapıldığı çağlardaki görkemi: yalnızca hayal edebiliyorsunuz.

Çünkü: o görkemli halinden, günümüze pek bir şey kalmamış. Yapıldığı zamandaki özellikleri ise, muhtemelen şöyle imiş: Boyu, eninden uzun ve dört bölümden oluşuyormuş. Sağlam bir taban üzerine yapılmış.

Sıra halinde dizili, 36 kolonluk bir salon ve sonra da 24 basamaklı bir giriş merdiveni. Bu basamakların en üstünde ise; Kral Mozolus’un ve Tanrıça Artemis’in heykelleri bulunan ve dört at tarafından çekilen bir arabanın heykeli de bulunan, büyükçe bir piramit yapı.

Mozole: 1500 yıl boyunca ayakta kalabilmiş ise de; 1308 yılındaki büyük Anadolu depremi sonucu yıkılarak, harabeye dönüşmüş. Daha sonra ise; Aziz John şövalyeleri, buraya geldiklerinde, kendi kalelerini inşa ederken, harabedeki kalıntıları kullanmışlar. Elbette; kalenin duvar taşları olarak.

Bunun yanında: Mozole ilk yapıldığında, duvarların dört bir yanı: zamanın en büyük ustalarının freskleriyle bezenmiş. Zaten, mozolenin bu derece muhteşem bir yapı olmasının en büyük nedeni de; bu duvar freskleriymiş. Bunların bazı parçaları: günümüzde, İngiltere’deki British Museum’da bulunuyor.

19’ncu yüzyılda, bu muhteşem anıtı, Bodrum evlerinin altında bulan, Sir Newton, anıta ait: birçok kabartma, heykel ve mimari parçayı, İngiltere’den gönderilen özel bir gemiye yükleyerek çalıp götürmüş.

Günümüzde

Buraya, yalnızca: bir kısım sütun ayakları ve bloklar görebileceksiniz. Kral Mozolus’un mezar odasının temel kalıntılarını da görmek mümkün. Volkanik kayalar kesilerek temelleri atılan “Mausoleion” un, mimari parçalarının bir kısmı, ama çok küçük bir kısmı. Burada: yerel bir müze de var. Hem antik Halikarnas’ın planını ve hem de anıtın mimari parçalarının resimlerini göstermesi açısından, bu müze önemli.

Bir de, Bodrum Kalesini gezerken, biraz önce de söylediğim gibi, kalenin duvarlarındaki taşlara iyi bakın, bu taşların bir kısmının farklı olduğunu hissedeceksiniz, evet bu farklı taşlar da, mozole’den getirilip, kalenin sur duvarlarının yapımında kullanılmış. Aklınıza şu soru gelebilir. Herhangi bir şey görmeyeceksem, buraya neden gideyim?

Gerçekten, burada sizi bekleyen, büyük antik kalıntılar yok. Yalnızca: gittiğiniz ve gördüğünüz bu alanda, bir zamanlar, gerçekten dünyanın yedi harikasından biri olan, kocaman bir yapının bulunduğunu hayal edin, inanın, tarihe merakınız varsa, bu hayal bile güzel gelecek size.

Bodrum Antik Şehir Duvarları

ANTİK ŞEHİR DUVARLARI

Kral Mozolus döneminde inşa edilmiş ve yaklaşık 8 km. uzunluğunda. Günümüze kadar iyi korunarak gelmiş ve görmek mümkün. Şehrin, bu duvarlar üzerinde bulunan çok önemli iki kapısından biri olan: Milas kapı ise tamamen tahrip olmuş. Ama: Myndos kapısı, bütün ihtişamı ile, günümüze kadar ulaşmış.

Duvarlar; yer yer tahrip olmuş olsa da, bir çok yerde, bütün ihtişamı ile karşınıza çıkıyor. MÖ. 4’ncü yüzyılda inşa edilmiş antik kent duvarlarının aradan geçen 2500 yılın ardından, günümüze kadar ulaşması, gerçekten muhteşem.

Bodrum Myndos Kapısı

MYNDOS KAPISI

Büyük İskender’in seferinde sözü edilen kapı. Bu kapının bulunduğu yerde: çok kanlı çatışmaların geçtiği; antik çağ tarih yazarlarının eserlerinde yazılı.
Evet, bu muhteşem kapı: Turkcel-Erıcson firmalarının katkıları ile restore edilmiş.

Bodrum Kalesi
Bodrum Kalesi
Bodrum Kalesi
Bodrum Kalesi

   

BODRUM KALESİ

Bodrum’un simgesi haline gelmiş bir yapı. Bodrum’da hemen gözünüze çarpacak ve merkezde bulunduğunuz her noktadan görebileceğiniz bir yapı.

Kale: Pazartesi günleri kapalı oluyor. Diğer günler ise: 08.00-12.00 ve 15.00-19.00 saatleri arasında ziyarete açık. Ücret ödeyerek gezilebiliyor. Günümüzde: Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Özellikle: burada sergilenen; Doğu Roma Batığı, Cam Batığı, Uluburun Batığı, Karya Prensesi Ada Salonları görülmeye değer.

Bu müze; 1995 yılında, Avrupa’da, “Yılın Müzesi” ödülüne layık görülmüş.

Kalenin ilk yapımı; Halikarnas’ın ilk yerleşimcileri olan: Dorlar. Daha sonra; bölgeye gelen şövalyeler tarafından, eski kalenin kalıntıları üzerine, yeni yani günümüzde görülen kale inşa edilmiş. Kim bu şövalyeler? Aziz John şövalyeleri organizasyonu : 11’nci yüzyılda, basit bir kurum olarak başlamış.

Başlangıçta; Kudüs’te, yalnızca dini amaçları olmasına rağmen, daha sonraki süreçte, büyük bir askeri güç haline gelirler. Kutsal topraklara giden insanlara: yiyecek ve sağlık hizmetleri verip, aynı zamanda güvenliği sağlarlar. Amaçları: haç yapan Hıristiyanlara yardım etmektir.

Kendilerine: İsa’nın askerleri ve kutsal yerlerin koruyucuları adını verirler. Zamanla: savaşlarda başarılar kazanırlar ve üne ve paraya kavuşurlar. Kudüs ve kutsal topraklar, Arapların eline geçince, ilk önce Kıbrıs’a ve daha sonra ise, 1309 yılında, Rodos adasına çekilirler.

Bu süreçte: Ege bölgesinde, birçok yere kaleler inşa ederler. Ama; bunların en önemlisi, İzmir-Kadifekale’de inşa edilir. Ancak: Osmanlı Padişahı, Yıldırım Beyazıt, Moğol İmparatoru Timur’un ordularına yenilip, İzmir’den çekilmek zorunda kalınca, şövalyeler de, İzmir’den çekilirler ve Halikarnas’a gelirler. Buradaki kaleyi inşa ederler. İnşa tarihi olarak: 1406-1523 yılları arasındaki dönem tahmin ediliyor.

Kale: iki liman arasında, kayalık bir alan üzerine kurulmuş. Antik çağda: önce ada olan bu alan, sonraları kente bağlanarak yarımada haline getirilmiş. Kale: kare planlı olarak yapılmış. Ölçüleri: 180 x 185 m. 33.5 dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş.

İç kalede, değişik ülke adları verilmiş kuleler var. En yüksek kule: deniz seviyesinden 47.5 m. yükseklikte olan Fransız kulesidir. Diğer kuleler ise: İtalyan kulesi, Alman kulesi, Yılanlı kule ve İngiliz kulesidir.

Kalenin; doğu duvarı dışında kalan bölümleri: çift beden duvarları olarak inşa edilmiş. İç kaleye: 7 kapı geçilerek ulaşılıyor. Kapılar üzerinde: armalar var. Bu armaların sayısı: 249 adet. Armalar: kulelerin savaş stratejilerinin gelişmesiyle, yapılan eklentiler ve onarımların yapılış tarihlerini belirtmesi açısından, önem taşıyor. Armalar üzerinde ise: haçlar, düz ve yatay bantlar, ejder ve aslan figürleri bulunuyor.

Ayrıca: 14 sarnıç var. Kalede, göze çarpan ve görülmesi gereken yerler: kale korugan, çiftli duvarlar arasında su hendeği, asma köprü, kontrol kulesi, Sultan II. Mahmut Tuğrası.

Bodrum Kalesi

KALE GEZİ PLANI

Bodrum kalesi ve müzesi hakkında, en güzel gezi planı şöyle olabilir. Müze ana giriş kapısına gelip, ücret ödedikten sonra, kapıdan giriyorsunuz. Hemen sonra, sol yanda: Amfora parkı var.

Bodrum Kalesi Amforalar

AMFORALAR

Bunlar: antik çağlarda: şarap, tahıl, zeytin, zeytin yağı taşımak için kullanılan ve değişik form ve ebatlarda üretilen amforalar. Aslında: amfora: iki kulplu, “taşınabilir testi” anlamına geliyor. Kulpları ve sivri dipleri nedeniyle, gerek taşımada ve gerekse depolamada kolaylık sağlıyorlar.

Bu nedenle de; antik çağlarda, çok yoğun olarak kullanılmışlar. Depolama sırasında: çalı ve hasır gibi şeylere sarılıyorlar ve halatlarla bağlanarak, geminin gövdesine zarar vermeleri önleniyor.

Evet;: amforaların izolasyonunda, içinde taşındıkları nesneye göre: mum, sakız veya reçine kullanılıyor. Ağızları; pişmiş toprak tıpalarla kapatılıyor. Kulpları üzerine: şarabın imal edildiği şehir veya taşınan kargo için verilen garantiyi gösteren damgalar vuruluyor.

Bunların, su altı arkeoloji müzesine en büyük katkıları ise: arkeologlara yol göstermeleridir. Deniz dibinde yatan ve kumlarla kaplı, binlerce batığın, görünen yüzü amforalar olmuş. Formları, kulplarındaki damgaları ve taşıdıkları kargo ile, arkeologlara, daha kazı yapmadan, çok büyük bilgiler verirler.

Evet, iç kalede gezdiğiniz her yerde: sizi: tavus kuşları, güvercinler, firavun tavukları karşılayacak. Renk renk begonviller, karanfiller, çeşitli kaktüsler, çam gölge ağaçları, Akdeniz iklimine uygun her türlü çiçek ve ağaçları ise, doğal bir görüntü güzelliği oluşturuyor. Sanki: doğal bir parka girdiğinizi düşünüyorsunuz.

Dut ağacının gölgesindeki şapel; gotik tarzda yapılmış. Kalenin en güzel yapısıdır. Bu şapel içinde: Doğu Roma Batığı sergileniyor.

Bodrum Doğu Roma Batığı Salonu

DOĞU ROMA BATIĞI SALONU

Şövalyelerin inşa ettiği İspanyol Şapelinin içinde; bir gemi batığı ve batıktan ele geçirilen eserler sergileniyor.

Turgutreis yakınlarındaki Yassıada’nın yakınlarında, gemi tuzağı olarak isimlendirilen sığlıkta, kayalara çarparak battığı sanılan birçok gemi batığının bulunduğu tespit edilmiş. Yüzyıllar boyunca, adeta bir gemi mezarlığına dönüşmüş olan bu tehlikeli bölgede yapılan araştırmalarda, birçok batığa rastlanılmış.

Özellikle: 4’ncü yüzyıl, 7’nci yüzyıl ve 16’ncı yüzyıl batıklarının bulunduğu bu bölgede: amfora parçaları ve bir Osmanlı gemisinin topları da bulunmakta. Bu batıklara, son olarak, 1993 yılında, bir Lübnan gemisi de eklenmiş.

Evet: Yassıada’nın 75 metre güneyinde, denizin dibinde, bu bölgedeki kayalara çarparak batan bir gemi: günümüzde, burada sergileniyor. Sergilenen gemi batığı: 7’nci yüzyıla ait. Geminin: 1/1 ölçeğindeki ve zamanında gemi yapım tekniğinin uygulanması ile yapılan “kıç tarafı” şapel içinde sergileniyor.

Geminin baş tarafı ise: amforalarla dolu olarak gösterilmiş. Yaklaşık 900-1000 amfora taşıyan, 20 metre uzunluğunda, 5 metre genişliğinde bir gemi. Geminin: MS.626 yılında, Bizans imparatorluğu savaşlarla sarsılırken, adanın bu bölgesinde battığı sanılıyor. Yaklaşık: 60 ton taşıma kapasitesine sahip olduğu sanılıyor.

Gemi batığı: 1961-1964 yılları arasında, arkeolog George Bass ve ekibinin gerçekleştirdiği, 3553 dalışla, bilimsel bir şekilde incelenmiş. Hiçbir obje yerinden oynatılmadan, sert fırçalar ile temizlenmiş ve etiketlenmiş. Eğimli bir yamaçta ve 32 ile 36 metre arasında değişen bir derinlikte, yayılmış halde bulunan batığa ait eserler: 18 yıl süren çalışmalar sonucu temizlenmiş ve çıkarılarak tarihlendirilmiş.

Kazı çalışmaları yapılan alan: 12 x 6 metre büyüklüğünde ve tamamen amforalarla kaplı. Bu eğimli ve kumlu arazinin üst tarafında, geminin çapaları, alt tarafında ise geminin mutfağına ait çatı kiremitleri ve geminin ocağına ait tuğla parçaları bulunmuş. Bu buluntular ve ele geçirilen çanak-çömlek, gemide bir mutfak olduğunu işaret etmekte ve geminin özelliğini daha da üst seviyeye çıkarmakta.

Gemide bulunan diğer eşyalar arasında: balık ağlarını, mutfak çanak-çömlek parçalarını, balık avlamakta kullanılan zıpkını, üzerinde “Georgios” yazılı büyük bir kantar var. Antik çağlardan, günümüze ulaşmış kantarlar arasında, en büyüğü olma onuruna sahip bu kantarın üzerinde, geminin kaptanı veya sahibinin olduğu tahmin edilen kişinin ismi (Georgios) yazılı.

İsmin arkasında ise, birkaç haç şekli var. Kantarın yanında bulunan bir ağırlık seti, geminin marangozuna ve geminin lostromosuna ait ve odun toplamaya ve su için kazmaya yarayan aletler, oldukça ilginç. Bunları görebileceksiniz.

Geminin Karadeniz’den veya Costantinapolis yakınlarındaki bir limandan, son yolculuğuna çıktığı sanılıyor.

Gemide bulunan ve imparator Heraklitus dönemine tarihlenen 15 adet altın ve tunç para, geminin tarihlendirilmesine yardım etmesi açısından, büyük önem taşıyor.

Perslerin ve Arapların, birbiri ardına Bizans’a savaş açtıkları bu sorunlu döneme ait olan paralar, geminin tarihlendirilmesini sağlamış. Diğer buluntular ve özellikle paraların yardımı ile, batığın battığı tarihin: MS.626 yılları olduğu sanılıyor.

Gemide bulunan diğer ilginç buluntular ise şunlar: amforaları eğmeden içinden şarap çekmeye yarayan ve şarap hırsızı diye adlandırılan alet. Geminin kıç tarafındaki mutfak bölümünde ise, çok sayıda pişmiş toprak kaplar, 24 adet kandil ve hatta bakır kaplar bulunmuş ve sergileniyor.

Ayrıca: batıkta ele geçirilen kurşun levhalar ve kurşun eritme potası, yolculuk sırasında bile, balık ağlarına takılan kurşun ağırlıkların üretildiğini göstermesi bakımından ilginç.

Şapelden çıkıyorsunuz, hemen sağında , Türk Hamamı göreceksiniz. Sonra: Şapelin solundaki yoldan, amfora parkının yanından, yukarı doğru yürüyün. Karşınıza gelen yapı: Cam Salonu.

CAM SALONU

Bu Salon: Paşabahçe Şişe Cam Fabrikasının katkıları ile açılmış.

Bu salonda: MÖ.14’ncü yüzyıl ve MS.11’nci yüzyıl arasına tarihlenen, su altı ve toprak altı cam objeler var. Bodrum yarımadası ve çevresindeki antik şehirlerden gelen cam eşyaların yanı sıra, su altı kazılarda ele geçirilmiş objelerde bu salonda sergileniyor. Özellikle, altlarından yapılan ışıklandırmalı sergileme yöntemiyle, muhteşem bir renk cümbüşü sunuyor.

Buradaki en eski parçalar: MÖ.1400 yıllarına tarihlenen cam külçeler (ingotlar) dir. Ayrıca: Kaunos antik kentinden, Stratonikea kentinden ve Serçe Limanı batığından bulunan cam eşyalarda sergileniyor.

Cam salonunda: 1:20 ebatlarında yapılmış olan akvaryum göreceksiniz. Burada, su altı çalışmalarının nasıl gerçekleştirildiği gösteriliyor. Yassıada Doğu Roma batığı kazısı canlandırılmış.

Bodrum Uluburun Batığı
Bodrum Uluburun Batığı
Bodrum Uluburun Batığı

      

ULUBURUN BATIĞI

Kaşın isimli kasabanın , 8.5 km. güneydoğusunda, denizin 45 metre derinliğinde, 1982 yılında bulunmuş. Günümüze kadar: bu derinlikte kazılan, ender batıklardan biridir. Kazı süreci: 11 yaz dönemi devam etmiş. Bu dönem boyunca: 22400 dalış yapılmış. Meyilli bir arazide yatan batığın kalıntıları: 44 metre ile 52 metre arasında değişen derinlikte imiş.

Erken tarihi, ilginç buluntuları ve taşıdığı muhteşem kargosu ile dikkat çekici. Batık: bronz çağına tarihleniyor. MÖ.14 ncü yüzyıl. Kargosu: bakır, kalay ve cam külçelerinden ve çeşitli ülkelerden gelen objelerden oluşmuş.

Ana kargo, yaklaşık 10 ton ağırlığında ve 318 kulplu amfora ve bakır külçelerinden oluşuyor. Bunun dışında, gemide bulunan, yaklaşık 1 ton ağırlığındaki kalay külçeleri, gemideki madenlerin tunç silah yapımında kullanıldığını işaret ediyor.

Ayrıca: 150 cam külçe, Miken ve Kıbrıs orjinli çanak-çömlek, Mısır ve Kenan ülkesine ait mühürler, mücevherler, Afrika’dan fildişi, Hippopotamus dişleri. Bunlar: günümüze kadar, eşine rastlanılmamış bir kargoyu gösteren başlıca buluntular.

Şüphesiz, arkeologları en çok sevindiren buluntu: Mısır Firavunu Akheneton’un karısı Nefertiti’ye ait altın mühür. Bu mühür, adı geçen kraliçenin, günümüze kadar ulaşabilen tek mührü olması nedeniyle ilginç.

Gemide ele geçen, yine çok ilginç buluntulardan biri de: antik çağlarda kullanılan yazı defteri. Balmumu üzerine, sert bir kalemle yazılan yazı defteri: İlyadada zikrediliyor. Geminin: Kenan (Filistin) ülkesinden yola çıkıp, Kıbrıs’tan bakır madeni aldığı ve Uluburun civarında, şiddetli rüzgar nedeniyle, karaya sürüklenip parçalandığı sanılıyor.

Buluntular ve gemide bulunan odun ve ahşapların tarihlendirilmesi sonucu, geminin, MÖ. 14’ncü yüzyılda ve hatta daha da kesin bir tarih olarak, MÖ.1316 yılında battığı sanılıyor. Ancak: geminin milliyetini bulmak konusunda, net bilgiler yok.

Bodrum Gelidonya Batığı

GELİDONYA BATIĞI

Ülkemizde, su altı arkeoloji çalışmaları: Antalya’nın batısında, süngercilerin bronz külçelerle dolu, bir batığı fark etmeleriyle başlar

Birkaç yıl sonra, süngerci Kemal Aras, bu batığı, Amerikalı antropolog, gazeteci ve dalgıç Peter Thockmorton’a gösterir. Bu batığın önemini kavrayan Thockmorton; o zamanlar genç bir arkeolog olan George Bass’ı, burada kazı yapmak için ikna eder.

Yüzyıllar boyunca, adeta deniz dibinde kayalarla kaynaşmış bu bronz külçeler: çok zor şartlarda su yüzüne çıkarılır. Tunç kütleler; kayalarla birlikte, su altında kesilerek su yüzüne çıkarılır ve temizlenir. Gelidonya kazısı: ülkemizde, su altı arkeolojisi çalışmalarının başlangıcı olması nedeniyle önem taşıyor.

TEKTAŞ BURNU BATIĞI

1999 ve 2001 yılları arasında, Çeşme’nin güneyindeki Tektaş Burnunda, klasik döneme tarihlenen bir batık bulunur. Çeşme ve Sığacık arasındaki kıyı şeridinde bulunan bu batık: klasik dönemde batan ve bu döneme ait bilgileri günümüze iletmesi açısından önem taşır.

Bu batıktaki en önemli buluntulardan biri: antik çağ vazolarının üzerinde görülen, ama bu batıkta fiilen ele geçirilen: göz imajıdır.

GÖLCÜK KAYIĞI

2001 yılında, Ödemiş yakınlarındaki Gölcük gölünün su seviyesi, 2 metre azalınca, bu kütük kayık ortaya çıkar ve yapılan çalışmalar sonucu, buraya getirilerek sergilenir.

Evet: kayık: o yıllarda Uğur ve Rose Bengisu tarafından bulunur ve Ödemiş Müze Müdürlüğüne haber verilir. Bu arada: kayığı kendi bahçelerine çeken Bengisu çifti: sürekli ıslak kalabilmesi için, yaş bezlerle ve otlarla kaplayıp korumaya çalışırlar.

Daha sonra. Kültür Bakanlığının kontrolü altında, kayık, Bodrum’a taşınır.

Kayık: kestane ağacının gövdesinin içi oyularak yapılmış. Uzunluğu: 4.40 metre ve genişliği ise 0.75 metre. Yüksekliği: 0.38 metre. Yapımı: MS. 13’ncü yüzyıla tarihleniyor.

Köşeli burnu, basık ve genişleyen arka kısmı dikkate alındığında, balıkçılık ya da nakliye işlerinde kullanıldığı tahmin ediliyor.

Yaklaşık 700 yıl su içinde kalan bu kütük kayık, yine, su içinde sergilenmek zorunda. Suya doymuş ahşap: su içinde korunmadığı takdirde, kısa bir süre sonra parçalanır ve toz olur. Bu nedenle: su dolu bir akvaryum içinde sergileniyor.

Bu akvaryum içinde: 17 tane de balık göreceksiniz. Bunlar, kütük kayığı larvalardan koruyorlar. Aynı salonda: yani burada: Apollo Tapınağı (Didim) ve Kral Mozolus’un saray kalıntılarının da sergilenmesi düşünülüyor.

Bunun yanı sıra, dünyada, yalnızca 3 örneği bulunan, Roma imparatorluğu dönemine ait, bir tunç çapa da, ilerde sergilenecekmiş.

Cam Salonundaki güzelliklerden çıkıyorsunuz. Karşınıza gelecek olan, dikdörtgen görünümlü taş yapı: 11’nci yüzyıl, Serçe Limanı Batığının sergilendiği salon.

Ancak: yapıya girmeden önce, öndeki duvar kalıntılarının, MÖ. 4’ncü yüzyılda yapıldığı sanılan Kral Mozolus’un sarayının temelinin kalıntılarının olduğu sanılmakta. Bu duvar kalıntılarını izlerken, bu özelliğe dikkat edin.

Bodrum Serçe Limanı Batığı Sergi Salonu
Bodrum Serçe Limanı Batığı Sergi Salonu

   

SERÇE LİMANI BATIĞI SERGİ SALONU

Marmaris yakınlarında, Serçe Limanında, 1977 yılında, bir cam batığı bulunur. Gerek taşıdığı kargo ve gerekse geminin gövdesinin korunması açısından, dünyanın en önemli batıklarından birisidir.

Batık: 16 metre uzunluğundadır. Alt tabanı düz olması nedeniyle, sığ sularda seyreden nehir gemilerini andırır. Yaklaşık: 35 metre derinlikte bulunan cam batığı kazısında, arkeologlar, 100 ton kumu temizlemişler ve kazıyı gerçekleştirmişlerdir.

11 nci yüzyıla tarihlenen gemi, cam eşyaların yanı sıra, 2 tona yakın cam külçe ve 1 ton civarındaki kırık cam taşımakta imiş. Arkeologlar, geminin güney Suriye’den yola çıkıp, Karadeniz’e, Kırım’a veya Güney Tuna boylarına doğru gittiğini düşünüyorlar.

Gemide: 110 amfora bulunmuş. Bunların çoğunda: şarap ve gemideki yolcular ve mürettebat için: su ve yiyecek taşındığı sanılıyor. Gemide ele geçen: ıslama paralar ve eşyalar: geminin bir Müslüman gemisi olduğunu gösteriyor.

Öte yandan, gemide bulunan domuz kemikleri ve üzerinde Hıristiyan azizlerinin bulunduğu bazı eşyalar ise, gemide aynı zamanda Hıristiyan yolcuların da bulunduğunu göstermesi açısından ilginç.

Serçe Limanı Batığının sergilendiği salondan çıkıyorsunuz. Sağ tarafa dönün, bir sarnıç göreceksiniz. Bu sarnıç: Kral Mozolus döneminden günümüze kalmış.

Evet; devam ediyorsunuz. Birkaç basamak çıkıyorsunuz, sağ tarafınızda, iki yüksek kule görünüyor. Bunlar: İtalyan ve Fransız kuleleri. Bu kulelerin bulunduğu alana: gotik tarz, kaburgalı bir tonozdan geçeceksiniz.

Burası: Bodrum’u, Ege Denizindeki İstanköy Adasına kadar görebileceğiniz en güzel manzaranın bulunduğu bir köşe. Evet: tonozlu bölümü geçin ve karşınıza, Karyalı Prenses Ana bölümü geliyor.

Bodrum Karyalı Prenses Ada Salonu

KARYALI PRENSES ADA SALONU

Kralın ve eşinin ölümü üzerine, iktidara gelen İdrieus; Prenses Ada’yı, Alinda kentine sürgüne gönderir. Ancak: Büyük İskender’in bölgeye gelişi sırasında, İskender ile Alinda’da görüşen Prenses Ada, İskender’in Halikarnas’ı ele geçirmesi üzerine, yönetime geçer.

Kırk yaşlarında öldüğü sanılan (MÖ.379 yılında doğmuş ve 330 lu yıllarda ölmüş olmalı) Prenses Ada’nın; Karya’da ne kadar süre Satraplık yaptığı bilinmiyor

1990’lı yıllarda, şehrin kuzeyinde, tesadüfen bir mezar bulunuyor. Mezar odasının eşsiz güzelliği ve burada sergilenen mücevherler, bu mezarın önemli birine ait olduğuna işaret ediyor. Yapılan çalışmalar sonucu, özellikle de iskeletin kafatasının, İngiltere’de Manchester Üniversitesinde etlendirilmesi sonucu, tesadüfen bulunan mezarın, Prenses Ada’ya ait olduğu ortaya çıkıyor.

Evet, günümüzde, İtalyan kulesinin hemen altındaki odada, mezar buluntuları sergileniyor. Burada: altın taç ve kıymetli takılar göreceksiniz.. Ama: Bodrum kalesinde, sonsuza kadar, ziyaretçilerini ağırlayacağı kesin. Burayı görmeden sakın kaleden ayrılmayın.

Gerçekten, Prenses Ada’nın tamamen gerçeğe yakın görüntüsünü yansıtan manken ve lahit; görülmesi gereken objeler. Lahit içinde, küçük bir fare iskeleti göreceksiniz, hemen ayak ucunda, dikkatli bakarsanız görmemek mümkün değil. Tabii, bu fare iskeletini görmek değil de, onun lahde nasıl girdiği tam bir muamma.

Prenses Ana, salonundan çıkıyorsunuz. Sola dönün, merdivenleri çıktığınızda, İngiliz kulesinin önüne geleceksiniz. Avlu: bir ortaçağ bahçesi gibi düzenlenmiş. Kendinizi, ortaçağda yaşayan biri gibi hissedeceksiniz. Ortaçağ giysileriyle giydirilmiş mankenler ve ortaçağ müziği, duvarlara işlenmiş yazılar, sizi bir anda o günlere götürecek.

Evet, İngiliz kulesinden çıkın ve sonra batıya doğru ilerleyin.

Karşınıza, küçük bir kule çıkacak. Alman kulesi. Tıpkı İngiliz kulesi gibi, ortaçağ şövalyelerinin yaşamını anımsatacak şekilde düzenlenmiş. Daha sonra göreceğiniz yılanlı kulede ise: doğum, yaşam ve ölüm üçlemesini anlatan bir salonu var.

Alman kulesinin arkasından dönüp, Osmanlı dönemine ait tuvaletlerin bulunduğu bölgeye geçin. Karşınıza: ortaçağ vahşetini, tüm detaylarıyla gösteren zindan (işkence odası) çıkıyor.

Evet, burayı da gördükten sonra, manzarayı içinize çeke çeke, dönüş yoluna geçin. Alman kulesinin hemen yanındaki kafeteryada, küçük bir mola verebilir veya çiçeklerin arasından, Şapelin bulunduğu yere kadar yürür ve sonra arka bahçeye geçebilirsiniz.

Ağaçların üzerinde asılı olan tüm levhalar, sizi mitoloji dünyasına götürür. Kalenin kuzeybatısında, birinci kapının bulunduğu kısımda, festivallerin, konserlerin yapıldığı, bir zamanlar top koruganı olarak kullanılmış, şimdi ise, Bodrumlu sanatseverlere hizmet veren sanat galerisi bulunuyor.

Bodrum Zeki Müren Müzesi

ZEKİ MÜREN MÜZESİ

Son yıllarını geçirdiği Bodrum ve insanı çok seven Zeki Müren: Bardakçı Koyunda bir ev satın alır. Bodrum insanı da, ölümü üzerine, bu koya: Zeki Müren Koyu ismini verir.

Evet, Zeki Müren, ölümünde: evinin hemen üstünde bulunan, Yalıkavak tepelerindeki yel değirmenlerinin yakınında gömülmek istediğini söylermiş. Ama, mezarı, günümüzde burada değil, Bursa’da.

Bu müze: yılda, yaklaşık 40 bin turist tarafından ziyaret ediliyor. Burada: Zeki Müren’in: eşyaları, sahne kostümleri, kendi yaptığı tabloları, ödülleri ve yaşamına ait her şey sergileniyor. Ayrıca: Müze bahçesinde, sanatçının dev bir heykeli de görülüyor.

Yaşı, belli bir ortalamanın üzerinde olanlar: Zeki Müren’in sağlığında, gününüm büyük bölümünü evinde geçirirken bir bölümünü de, Bodrum caddelerindeki kafelerde geçirdiğini bilirler. Yani: Zeki Müren, kafelerde, yanındaki insanlarla konuşurken, bir yanı daima boş bulunurdu.

İnsanlar; bu yana oturup, resim çektirmeyi, Zeki Müren ile birlikte resim çektirmeyi bir alışkanlık haline getirmişlerdi. O büyük sanatçı, sanatının en zirvesinde olduğu o anlarda, bu istekleri asla kırmaz ve insanlara çok mütevazi görünürdü. O yıllarda, Bodrum’a gitmiş olanların, Zeki Müren ile büyük olasılıkla resimleri vardır.

Evet, Bodrum: Türkiye’nin en güzel, en kalabalık ve canlı: tatil ve eğlence bölgelerinin başlıcalarından biri.

Gerçekten: güzel, serin ve dalgasız deniz, güneş, kumsal ve 24 saat eğlence arıyorsanız, cadde ve sokaklarındaki hareketi, canlılığı yaşamak istiyorsanız, barlar sokağında, barlardan sokağa taşan müzik ve eğlencenin tadını çıkarmak istiyorsanız, dünyaca ünlü eğlence mekanlarındaki şovları yaşamak istiyorsanız ve en önemlisi, yazın en sıcak günlerinde bile, terlemeden, nem den boğulmadan bu aktiviteleri yaşamak istiyorsanız, Bodrum’a gidin.

Sakin bir tatil düşlüyorsanız, hayır Bodrum size göre değil. Bodrum’da, 24 saat hareket, canlılık ve eğlence var.

Güzel bir günde:

Bodrum Marina sahilinde  dolaşın, dükkanlara bakın, yeşil alandaki banklara oturup, gelip-geçeni izleyin, sonra: sahildeki caddenin kıyı tarafında kalan kafeteryalara oturun, bir şeyler yiyip-için, bu sırada, büyük bir olasılıkla mutlaka ünlü birileriyle karşılaşacaksınızdır.

Kahve içmek isterseniz “Starbucks” olabilir, ancak: diğer bölümdeki Starbucks tercih etmenizi öneririm, çünkü: tam deniz kıyısında ve deniz seyrederken kahvenizi yudumlayabilirsiniz.

Canınız bir şeyler yemek isterse “Sünger Pizza” uygun bir seçim olacaktır. Muhteşem bir pizza, salata veya deniz mahsullerinden oluşan bir şeyler yiyebilirsiniz. Bu sırada, aynı mekanda, mutlaka ünlü birilerini görebilirsiniz.

Sonra: yürümeye devam edin, sahilin diğer bölümüne geçmeden önce: çarşıya uğrayın. Özellikle: birçok markanın taklit, çanta-ayakkabılarını, fiyatlarının düşüklüğüne hayret ederek izleyin, bir diğer caminin bulunduğu yere vardığınızda: bence “Denizciler Derneği” lokalinde, açık havada, uygun fiyatları dikkate alarak, bir şeyler yiyip-için.

Buradan sahilden yürümeye devam ederseniz, hemen solunuzda bir iki dakika sonra kale girişi var. Hayır: Dernekten çıkıp, iç kesime doğru yürürseniz, bu kez “Barlar Sokağı” denilen yere ulaşacaksınız. Burayı gündüz gezerseniz: nispeten sakin bir ortam göreceksiniz.

Sokağın sağ yanında, deniz kıyısında barlar ve kafeler var. Burada: Starbuck’a uğrayıp, deniz kıyısında kahve içebilirsiniz. Sokağın sol yanında ise dükkanlar var. Yürümeye devam ettiğinizde: birçok oturacak mekan bulabilirsiniz.

İyice ilerlediğinizde ise, sağ yanda kumsal ve denize girenler, sol yanda ise yine restoranlar ve kafeler görülüyor.

İşte:

Bodrum şehir merkezindeki gezimiz böyle olabilir. Tarihi yerleri gezmenin dışında, şehir merkezinde, bu tür bir gezi, terletmeyen yani sıcak olmasına rağmen nemli olmayan bir havada: inanın muhteşem bir keyif.

Ama: gelelim tenkitlere, keşke: sahilde, bu denli bol tekne demirlemiş olmasa.

Sahilde yani kıyıda yürürken: kıyıya yanaşmış teknelerden (Marina haricindeki bölgeden söz ediyorum, çünkü Marina sonuçta teknelerin yanaşması için düzenlenmiş bir yer) denizi, manzarayı görmek mümkün değil.

Bu teknelerin yanaşacağı başkaca yerler olmalı, çünkü gerçekten deniz yöresinde, denizi tekneleri arasından, birkaç santimlik yerlerden görebiliyorsunuz.

Sonuç olarak: Bodrum: gerek ülkemiz sosyetesi tarafından ve gerekse dünya turizm sektöründe bilinen ve tanınan bir yer olarak önem kazanıyor.

Tatil için burayı tercih ederseniz: her düzeyde gelire uygun kalma yeri bulabilir, eğlenmek için yine her düzeyde eğlenmeye uygun yerler bulabilirsiniz.

Çünkü: Bodrum, yılın tümünde burada yaşayan binlerce insanın yılın tümünde hareketlendirdiği, özellikle yaz aylarında ise eğlencenin doruğa çıktığı bir yer olarak önem kazanıyor.

Bodrum Yarımada

Bodrum Yarımada

Evet, Bodrum merkezinden; yarımada da bulunan, diğer güzel yerleşim yerlerine ulaşmak mümkün. Merkezden, bu yerleşimlere sürekli olarak: dolmuş tipi, toplu ulaşım araçları gitmektedir. Bu araçlar, Bodrum yarımadasında birçok yere gidiyor ama yine de elbette gitmek istediğiniz yer için, mutlaka sürücülere  danışmanız şart.

Bu yerleşim yerlerini: Bodrum merkezden uzaklıkları sırasına göre; ayrı ayrı inceleyeceğim. Sizler; bu beldelere ait yazıları okuduktan sonra, tercihlerinize göre, kendinize bir gezi planı yapabilirsiniz.

Bodrum Yarımada Gümbet

GÜMBET

Bodrum’un, yalnızca 3 km. güneyinde kalıyor. Adını: sayısız, beyaz kubbeli yağmur sarnıçlarından alıyor. Yarımadanın, en uzun ve ünlü kumsalları burada. Deniz: sığ. Sahilden ilerledikçe: yavaş yavaş derinleşiyor. Uzun kumsalı ile ilgi çekmesinin yanında: deniz, güneş ve kum kombinasyonu da, buranın popüler olmasında etken.

En sıcak günlerde bile: koyun, boğazdan içeri giren, serin bir esintisi var. Burada: ufak, kiralık sandallar, su kayağı, sörf ve diğer su sporlarını da yapmak mümkün.

Gümbet’in diğer bir özelliği: gece yaşamının hareketli olması. Sokaklarda: gece, gün doğumuna kadar, barlardan ve yol kenarındaki kafelerden gelen müzik seslerini duyabilirsiniz.

Burası: yabancı turistler tarafından, özellikle tercih ediliyor. Süslü ve renkli çarşısının ve barlar sokağının; yapay bir havası var. Kendinizi: bir film setinde gibi hissedeceksiniz.

Gençler ve orta yaşın altındaki turistler için; burası, tam bir cennet. Eğlence ve gece yaşamı: muhteşem. Yabancı turistler: ülkelerindeki yaşamı, burada sürdürebiliyorlar. Türkçe bir tabelaya rastlamanız mümkün değil. Kısaca, burada: İngilizler, Türklerden daha fazla.

Yarımadanın en çok tercih edilen otelleri ve pansiyonları burada. Otellerin genellikle deniz kıyısında oluşu ve merkeze yürüme mesafesinde bulunması, özellikle çocuklu aileler için, burayı cazip kılıyor.

   

Bodrum Yarımada Bitez
Bodrum Yarımada Bitez

BİTEZ

Bodrum merkeze; 8 km. uzaklıkta. Vızır vızır çalışan minibüsler ile, 10 dakika içinde ulaşım mümkün. İsterseniz, yürüyerek, 1 saatte de gidebilirsiniz.

Evet, Bitez’de: geniş kumsal var. Kıyı boyunda: denize girmek ve güneşlenmek için inşa edilmiş, küçük iskeleler uzanıyor. Kumsalın arkasında ise; kurumuş nehir yataklarında ilerlediğinizde, yüzlerce dönümlük mandalina bahçelerini görebilirsiniz. Yani: burası, yarımadanın, en önemli narenciye yetiştirme alanı. Aynı zamanda: Bodrum yarımadasının en sakin koyu.

Bitez’in diğer adı: Ağaçlı. Esas yerleşim yeri olan köy: sahilden içeride kalıyor. Köyün sahil kesimine ise: “Bitez Yalısı” deniliyor. Meşhur türküden hatırlayabilirsiniz. Nasıldı? “Çökertmeden çıktım da Halilim, Aman başım selamet.

Bitez yalısına varmadan Halilim, Aman koptu kıyamet.” Bu türküye konu olan hikaye şöyle: “ Gülsüm ve Halil, birbirini çok seven iki aşık. Yasak aşk yaşıyorlar. Çökertmeden yola çıkarlar, hedefleri: Aspat’a varmak. Kaçmalarına yardım edecek olan arkadaşları, “kalleşlik” yapıyor. Yemeklerine konulan bir uyutucu bitki ve sonunda iki aşık, gözlerini: Bitez’de açıyorlar.

Arkadaş kazığı sonucu; yasak aşkları, ölümle sonuçlanıyor. “ Evet, köye gitmeyi bence ihmal etmeyin, gidin. Köy kahvehanesi çok güzel. Bir de, özellikle öğleden sonraları açılan: kadınlar kahvehanesi var. Bir sürü kadın: fasulye ayıklamaya ve örgü örmeye buraya geliyorlar. Köydeki Bitez dondurmacısının, meyveli dondurmasından tatmayı da sakın ihmal etmeyin.

Evet, Bitez kumsalı: su sporları meraklıları ve güneş aşıkları ile ünlü. Plaj çok güzel. İnsan yüzmeye doyamıyor. Göz alabildiğince: şezlong ve şemsiye var. Açılmadığınız sürece, deniz sığ. Özellikle: çocuklu aileler için çok uygun bir ortam var.

Arada: macera isterseniz, su sporları merkezi, bu ihtiyacınızı karşılıyor. Bu arada: koyun ucunda, sanki iklim değişiyor. Koyda bulunmayan rüzgar nedeniyle: sörfler ve yelkenliler, denizin üstünde adeta uçmaya başlıyorlar.

KARGI

Ortakent sahilinden geçerek, devam ettiğinizde, Kargı koyuna varacaksınız. Güneydeki, sahil yolundan geçen dolmuşlar, Kargı’ya da uğruyorlar.

Buradaki kumsal, yarımada üzerindeki birçok sahilden çok daha güzel. Hem yüzmeye daha elverişli ve hem de daha tenha. Kalabalık yok. Ayrıca, kıyıdaki birkaç taverna, standart kıyı tarifelerinden daha farklı fiyatlarla, yani uygun fiyatlı menülerle hizmet sunuyor.

Evet, Kargı denilince, insanların aklına develer geliyor. Bu develer: uzun yıllardır, müşterilerini: sahilde, bir aşağı, bir yukarı taşıyorlar ve bakım masraflarını çıkarıyorlar. Buraya: bu yüzden, “deve plajı” da deniliyor. Yabancılar: develere binmek için, inanamayacaksınız, sıra oluşturuyorlar. Bir tur: ya 10 Euro.

Bodrum Yarımada Bağla Koyu

BAĞLA KOYU

Merkeze: toplam: 22 km. Kargı’yı geçtikten sonra, deniz yolu ile gidildiğinde, ufak bir burnu geçerek varılıyor. Karadan gidildiğinde ise, parmak parmak uzanan bayırlardan birini tırmanarak, arkasındaki ufak Bağla Koyuna varabilirsiniz.

Bağla Koyunda: sahilden açıklara kadar, denizin dibinde, eski çağlardan kalan, kalıntılar görebilirsiniz. Bu çevrede: bu koy, yüzmeye en elverişli yerlerden biri. Bağla Koyu: her gün buraya uğrayan, günübirlik tekneler için önemli bir durak.

Bodrum Yarımada Yahşi

YAHŞİ

Ortakent’de, Bitez gibi kumsaldan içeride kalan bir yerleşim yeri. Ortakent’den, ileriye doğru gidilince varılıyor. Anayol üzerinde.

Ama: yarımadanın en eski yerleşim yerlerinden biri. Büyük bir mandalina üretim merkezi. Bodrum  suyu: buradan sağlanıyor. Buradan küçük bir yol: otel ve restoranlarla, birkaç küçük iskelenin bulunduğu, geniş kumsala uzanıyor. Bu kumsalın kıyısında, çeşitli oteller, restoranlar var.

Özellikle: Yahşi bölgesindeki restoranlarda rahatlıkla yöresel otlardan yapılan lezzetli mezeler ve balık yiyebilirsiniz. Çünkü: Bodrum yöresinde balık yemek isterseniz, özellikle Gümüşlükten sakınmanızı ve Yahşi bölgesinde balık tatmanızı öneririm, yoksa muhteşem bir hesap ödemek zorunda kalabilirsiniz. Yahşi bölgesindeki bir restoranda: iki kişilik doyurucu bir yemek, içki dahil, muhtemelen 150 TL. civarında hesap ödemenize karşılık gelecektir.

Evet, bu kıyıdaki restoranların bir kısmı denize sıfır yani hemen deniz kıyısında konumlanmış durumdadır. Bunun haricinde, kıyıda, bazı restoranların hemen önünde, kumsal bulunuyor. Kumsalda, şezlonglar ve şemsiyeler var. Kumsal; tamamen ince kum değil ama rahatsız etmiyor. Denize gelince: deniz soğuk veya rüzgar karadan estiğinde deniz soğukmuş.

Aniden derinleşiyor yani beş altı metre gittiğinizde, deniz boy derinliğine ulaşıyor. Elbette, herhangi bir cankurtaran veya şamandıra sistemi yok, bu yüzden özellikle çocuklu ailelerin denize giren çocuklarına dikkat etmeleri şart. Deniz kıyısında, uzunca bir tahta iskele var. Bu iskele üzerinden denize atlamak yasak, ancak balık tutma meraklıları bu iskeleyi kullanıyorlar.

Güneş, hemen sağ yanda bulunan tepenin üzerinden batıyor, yani denize batma keyfini burada alamıyorsunuz. Yahşinin en büyük özelliğinin Bodrumun diğer birçok yöresine nazaran uygun fiyatlarının olduğunu öğrendim ki gerçekten öyle.

Çevredeki, 13 orijinal kuleli ev: burada. 1601 yılında inşa edilmiş olan kuleli Mustafa Paşa konağının damında ve 60 cm. kalınlığındaki duvarlarında: top ateşlerinin açtığı gedikleri görmek mümkün. Son bir not: deniz kıyısında, hemen karşıda Yunanistan’ın Kos adası bulunuyor, ada o kadar yakın ki, akşam saatlerinde ada üzerindeki ışıklar rahatlıkla görülebiliyor.

Bodrum Yarımada Akyarlar
Bodrum Yarımada Akyarlar

     

AKYARLAR

Bodrum merkeze: 25 km. uzaklıkta. Aspat dağı geçilerek, eski bir balıkçı köyü olan Akyarlar’a varmak mümkün. Aspat dağının : tepesinde Osmanlı ormanları ve yamaçlarında ise, tarihi bir Yunan kilisesinin kalıntıları var.

Sahildeki birkaç evden de anlaşılacağı gibi: Akyarlar, eskiden ünlü bir Rum yazlık beldesiymiş. Yakın zamana kadar, Akyarlar’ın asıl geçim kaynağı: balıkçılık imiş. Kıyıdaki küçük liman, yerli balık tekneleriyle dolarmış. Ancak: günümüzde, Rumlar: 5 km. uzaklıktaki, İstanköy adasında yaşıyorlar.

Balıkçı teknelerinin yerini ise: tur tekneleri almış durumda. Ancak: Akyarlar, halen, o kendisine has atmosferini koruyor. Bugün: koyun bir ucunda liman var. Diğer ucunda ise, kumsal var ve dönemeç yaparak gözden kayboluyor. Sahil boyunda: küçük pansiyon ve restoranlar bulunuyor.

Bodrum Yarımada Turgut Reis
Bodrum Yarımada Turgut Reis
Bodrum Yarımada Turgut Reis
Bodrum Yarımada Turgut Reis

TURGUT REİS

Bodrum merkeze: 22 km. uzaklıkta. Bodrum yarımadasında bulunan, ikinci en büyük kasabadır. Burası: konuklara yani turistlere, gerçek Türk yaşamıyla, yeterince dinlendirici ortamı bir arada sunuyor. Bodrum yarımadasında, Bodrum merkez dışında en büyük yerleşim yeri olarak dikkat çekiyor. Ayrıca: deniz kıyısındaki caminin muhteşem iki minaresi de hemen dikkati çekiyor ve silüeti etkiliyor.

Turgut Reis e geldiğinizde, gayet güzel bir yoldan buraya giriyorsunuz ve kıyıya ulaştığınızda, Marina bölgesinde aracınızı park edebiliyorsunuz. Marina: buraya yanaşan yatların ve teknelerin sahiplerinin alışveriş yapmaları için düzenlenmiş bir kısım mağazadan oluşuyor.

Ama, bir kahve markasının yeri, bölgenin en ilgi çeken yeri. Burada, deniz kıyısında küçük bir mola verip, bir kahve içebilirsiniz. Bunun dışında, diğer mağazalar, genellikle yatlarla burayı ziyaret eden zengin müşterilerini bekliyorlar.

Marina dan sonra, sağ bölüme yürüdüğünüzde: ilk karşınıza çıkan, törenlerin yapıldığı ve Atatürk heykelinin bulunduğu alan. Daha sonra, buranın en meşhur yeri olan “Amiralin kahvehanesi” karşımıza çıkıyor ki, burada gayet uygun fiyatlar var, mutlaka zaman ayırın ve bir çay için.

O anda, sizinle birlikte, burada birçok ve özellikle “emekli” müşterilerin sabah keyfi veya çay keyfi yaptığına şahit olacaksınız. Hatta, pazardan gelenler bile, burada bir süre dinlenip, sohbet, muhabbetin ardından evlerine gidiyorlarmış.

Bodrum Yarımada Turgut Reis

Daha sonra: yürümeye devam ettiğimizde, dalgakıran yani yat limanının devamı olan yeri görüyoruz. Burada,  dalgakıran ucundaki “deniz kızı” heykeli de ilgi çekiyor. Dalgakıran da, “Turgut Reis” ve “Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir” in büstlerini de görebiliyorsunuz.

Kasabaya: “Turgut Reis” adı; 16’ncı yüzyılda, burada doğan, aynı isimdeki büyük Türk Amirali Turgut Reis’in anısına verilmiş. Batı dünyasında:”Dragut” adı ile anılan Turgut Reis, özellikle, Osmanlı donanmasının Malta Kuşatması ile tanınır. Kasabanın birkaç kilometre dışında, deniz kenarındaki bir anıt, onun ilk yelken açtığı yer olarak biliniyor.

Büyük Amiralin adını taşıyan kasaba; halen, yarımadanın batısındaki bir ticaret merkezi. Çevre köylerde üretilen ürünler, buradan nakliye şirketlerine veya fırın, dükkan ve diğer servis noktalarına ulaştırılıyor.

Bodrum Yarımada Turgut Reis

Daha çok dinlenmek isteyenler için, Turgutreis’deki kilometrelerce uzunluğundaki kumsal ve kıyılar var. Buralarda: Türk damak tadını sunan restoranlar ve barlara, mutlaka uğrayın. Bodrum yarımadasının en büyük yerleşim yeri, burada mutlaka güzel zaman geçirecek yerler bulacaksınız. En ilgimi çeken, tepelere büyük devasa “Türk Bayrağı” dikilmesi oldu.

Bodrum Yarımada Kadı Kalesi

KADI KALESİ

Turgutreis’in 6 km. kuzeyindedir ve Gümüşlük yolundadır.

Karadan ulaşılan, küçük bir sahil köyü. Köyün tepesindeki Rum kilisesi, yaklaşık olarak, 100 yıldan uzun bir zamandır burada ve iyi durumda korunarak günümüze ulaşmış. Kapısının arkasındaki Rum tasvirleri, hiç örselenmemiş. Bu özelliği ise, şaşırtıcı. Küçük kumsal: köyü yaz rüzgarlarından koruyor. Bazı iskele ve restoranlar, bu sakin kıyıda, dağınık olarak bulunuyorlar.

Bodrum Yarımada Gümüşlük

GÜMÜŞLÜK

Bodrum merkeze: 22 km uzaklıkta. Huzur dolu bir köy. Yarımada üzerindeki en eski yerleşim yerlerinden biri. Fakat: köy genişleyemiyor. Çünkü: burası, resmi olarak, arkeolojik SİT alanı olarak ilan edilmiş bir bölge. Doğal görünümü değiştirecek herhangi bir yapılanma ve kazı kesinlikle yasak.

Bu arada: anayoldan ayrıldıktan sonra, buraya ulaşan yolun rezalet ve berbat olduğunu söylemem gerek, özellikle mi yapılmamış anlamadın ama yapılmış olsa bile, yol üzerinde herhangi bir işaret olmadan, sık aralıklarla ani tümseklere rastlıyorsunuz ve arabanız la hoplaya zıplaya gümüşlük merkezine ulaşıyorsunuz ki, yetkililer lütfen bu tümsekleri boyayın veya işaret koyun, insanlara ve arabalarına yazık.

Bu arada, Gümüşlük yolunda, hemen tepenin üzerinde eski yel değirmenleri de ilginizi çekecektir zaten onları görmeseniz bile, köy içinde, hediyelik eşya satan yerlerde, “yel değirmeni” minyatürlerini bolca göreceksiniz.

Evet: Gümüşlük köyünün altında; antik “Mindos” sitesi var. Mindos: orijinal bir Likya kenti. MÖ.4’ncü yüzyılda, Kral Mozolus, yeni bir şehir kurmayı düşünür ve burada Mindos kentini kurar.

Günümüzden; yaklaşık yüz yıl önce, burada, görülmeye değer kalıntılar (bir tiyatro ve stadyum gibi) varmış. Ancak; bu antik yapılara ait taşlar; yavaş yavaş sökülerek, bina duvarlarında kullanılmış, artık burada, pek görülecek bir şey kalmamış. Yalnızca, hemen yakındaki ada üzerindeki antik kalıntılar uzaktan da olsa görülebiliyor.

Bodrum Yarımada Gümüşlük
Bodrum Yarımada Gümüşlük
Bodrum Yarımada Gümüşlük

Eğer: Gümüşlük’ün kuzeydoğusundaki koya doğru; 10 dakika yürürseniz, bir yamacın kenarından denizin içine doğru yönelen bir duvar görebilirsiniz. Deniz içinde daha pek çok duvar ve antik dönemden kalan dalgakıranı da görebilirsiniz. Ancak: buranın arkeolojik statüsü: denize tüple dalmayı yasaklıyor.

Yalnızca; şinolker ile dalış yapmak mümkün.

Buraya teknesi ile gelenler: sualtı kalıntılarına çarpmamak için, girişe yakın ada yakınlarına demirlemek zorunda kalıyorlar. Biraz önce sözünü ettiğim gibi, koy istikametinde yürürseniz: hemen  deniz kıyısında ve denize sıfır bir kısım evleri görebilirsiniz ki, sanırım bu evlerin ücretleri, para ile ölçülmeyecek kadar yüksektir.

Bu evlerin hemen önünde ise, denize sıfır konumda: restoranlar var ki, bu restoranlarda özellikle balık ve yöreye özgü otlarla yapılan mezeler servis ediliyor. Ancak, daha önce sözünü ettiğim gibi, Gümüşlük, Bodrum yöresinin en pahalı restoranlarının bulunduğu bir yer olarak bilinip tanınıyor.

Yani, iki kişi, bir balık yemeyi düşündüğünüzde, asgari 500 TL. civarında bir hesap ödemenizin gerektiği söyleniyor. Bir de bu restoranlarda, genellikle “mavi-beyaz” renkler tercih edilmiş ki, sanırım Yunan adaları özentisi olarak böyle seçilmiş ki, bence hiç gerek yok.

Bu restoranlar hattında yürümeye devam ederseniz, sonlara doğru, denize sıfır konumda bulunan “Erkek Berberi” mutlaka dikkatinizi çekecektir ki, bence bu berber, dünyanın en güzel konumlandırılmış berberi olsa gerek, saç tıraşı olurken, cennet gibi bir yerde bulunmak hoş olsa gerek.

Bodrum Yarımada Gümüşlük

Bir de, yine sonlara doğru, deniz içinde bulunan ve sanırım sonradan yerleştirilmiş olsa gerek, bir “dilek ağacı” görülüyor, ağacın üzerindeki renkli şeritler, sanırım dilek tutanlar tarafından bağlanmış ama, bu ağaca dilek şeridi veya bir şeyler bağlamak isterseniz, dizinize kadar denize girmek gerekiyor.

Bir de, yine en son restoranın menü tahtasında yazanları unutmam mümkün değil, adını sorduğumda “Konyalı” olarak tanındığını söyleyen bir arkadaş, bu menü tahtasında yöresel lisan kullanarak ilginç şeyler yazmış ki, en ilgi çekeni “kahve iç, neden içtin diye mi soracağız, para da istemeyeceğiz” yazısı ve buna istinaden “hadi ver iki kahve” dedik, hemen Türk kahvesi servis edildi ve ısrarlarımıza rağmen, ücret almadı. Gümüşlük pahalı derken, bu tür insanların da bulunduğunu yazmam gerek.

Bodrum Yarımada Gümüşlük
Bodrum Yarımada Gümüşlük

Daha sonra

Gümüşlük ün hemen merkezinde, çamlar altında, deniz kıyısındaki bir restoranın ilgi çektiğinden söz etmem gerek. Bu restoranın hemen önünde insanlar denize girebiliyorlar, istemeyenler ise, restoranda, çamların altında gölgede oturup, bir şeyler yiyip içiyorlar.

Gümüşlük köyünün en büyük özelliklerinden birisi de, hani tarih yanında, marjinal tiplerin ve birçok ünlü sanatçı, şarkıcı, tiyatrocunun burada yazlığı bulunması, tatil için burayı tercih etmesidir. Burada gezerken, denize girerken veya bir restoranda otururken, mutlaka tanıdık bir yüz görebilirsiniz.

Hatta: saçlarını gayet marjinal yaptırmış, sakal ve bıyıkları ilgi çeken insanlara da rastlayabilirsiniz. Hatta: buraya yolunuz düşerse, hemen iç sokaktaki “hamur işleri” satan dükkana mutlaka uğramanızı ve buradan “dereotlu-peynirli poça” almanızı ve yine yöreye özgü, muhteşem lezzetli “mandalina gazozu” içmenizi öneririm.

Bodrum Yarımada Tavşan Adası
Bodrum Yarımada Tavşan Adası

Bu ada: tavşan adası. Gümüşlük’ün: açık denizden korumalı iki koyunu birbirinden ayırıyor. Eğer: kıyıda bir restorana oturarak bir süre bakarsanız, adanın üzerinde tavşanları görebilirsiniz. Dizboyu suda, deniz içinde yürüyerek, bu adaya gitmek mümkün. Ayrıca: adada; kayaların arasında güneşlenmek ve denize girmek de mümkündür.

Evet, kıyıdan iki tane yol var. Bir tanesi: sonradan antik dönemde döşenmiş kayalar üzerinden adaya gidilen yol ki, bu tercih edilmiyor, çünkü kayalar kaygan, ikinci yol ise, deniz tabanında kum/çakıl zemin üzerinden yürünerek adaya ulaşan yol ki, genellikle biraz önce sözünü ettiğim gibi dizlerinize kadar denize girmeyi göze alırsanız adaya kadar yürüyebiliyorsunuz, ama adaya giriş yasak, çünkü adanın üzerindeki arkeolojik kalıntıları zaten uzaktan da olsa görebiliyorsunuz.

Adanın hemen girişinde balık tutanları gördüm, balık tutma meraklıları varsa, adanın hemen girişinde balık tutmayı deneyebilirler. Öte yandan, adaya giriş yasak dedim ama, bu yasak yalnızca tabela koymakla kalmış, isteyenler, küçük bir çit üzerinden atlayıp, adayı ve üzerindeki tarihi kalıntıları ziyaret edebiliyorlar ki, umarım bir yetkili bu satırları okur da, kalıntıların ziyaretçiler tarafından tahrip edilmemesi için gerekli önlemleri alırlar.

Kalabalığın az olduğu Gümüşlük’de: restoranlardaki yiyeceklerin kalitesi, şaşılacak derecede güzel. Ancak, yukarıda belirttiğim gibi, sizi ısrarla restoranlarına davet eden ve taze balıkları gösteren garsonların ısrarına kapılıp bir yere girmeden önce, mutlaka fiyatları inceleyin diyorum, aksi halde kötü sürprizle karşılaşabilirsiniz.

Çünkü, gerçekten fiyatlar aşırı pahalı ve mekan sahipleri, yılın yalnızca üç/dört ayı çalıştıklarını ve kazandıklarını tüm yıl harcadıklarını söylemek gibi bir mazeretleri var. Yine de, Bodrum yöresine gelen bir çok ziyaretçi, bilmedikleri için, bu mekanlara girip, bir kez de olsa, deniz ürünleri tadıp bu aşırı yüksek ücretleri ödüyorlar ve bir daha gelmemek üzere, mekanlardan ayrılıyorlar.

Bodrum Yarımada Yalıkavak

YALIKAVAK

Bodrum merkeze:22 km. uzaklıkta. Bodrum’dan Yalıkavak’a yapılan yolculuk sırasında: yarımada üzerinde, en çok görülmesi gereken, en güzel manzarayı görebilirsiniz. Verimli vadilerden yukarı doğru tırmanıyorsunuz. Sonra: yol, dağın tepesini keserek, aşağıya doğru, yarımadanın ortasına iniyor. Yalıkavak’a varmadan önce ise, yöreyi ve güney kıyılarını: ortadan ikiye ayırıyor.

Yalıkavak: yıllarca, Ege’nin Türk kıyılarındaki en önemli balıkçılık merkezlerinden biri olmuş. Balık ve sünger avcılarının teknelerinin sığındığı bir liman olmuş. Günümüzde, yerli halkın büyük çoğunluğu, hala denizcilik yapıyor.

Yalıkavak; bir yandan, denizin ağır işçiliği olan balıkçılığı ve diğer yandan ise, çağın günümüze getirdiği: kafe, restoran ve barları barındırıyor. Getirdikleri deniz ürünlerini boşaltan balıkçı motorları ve yolcularını karaya çıkaran yatları bir arada görebilirsiniz. Bu eşsiz atmosfer: durmaksızın işliyor.

Bodrum Yarımada Gündoğan

GÜNDOĞAN

Bodrum merkeze: 22 km. uzaklıkta. Yalıkavak’tan, birkaç dakika doğuya ilerlediğinizde buraya varmak mümkün. Ama varmadan önce: harika kaya oluşumlarını ve çam ormanlarıyla örtülü yüksek tepeleri geçiyorsunuz. Bu yol, sizi Gündoğan köyüne çıkarıyor.

Köyün eski adı: Farilya. Eski bir Rum sözcüğü. Yani: güneşin doğuşu demek. Yol üzerindeki bazı yol tabelalarında: hala, bu sözcüğü görmek mümkün. Bir zamanlar, halkın çoğunluğu sahilde yaşıyormuş. Balıkçılık ve sünger avcılığı yapıyorlarmış. Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngiliz savaş gemilerinden bir kısmı, buradaki halkı korkutmuş. Onlar da, iç kesimlere kaçarak, rıhtımı, öylece, olduğu gibi ıssız bırakmışlar.

Bugün, buranın en önemli geçim kaynağı: tarım. Özellikle: narenciye. Bunun yanında, elbette turizm var. Sahilde: birkaç, konforlu ama küçük otel mevcut. Çok özel kıyı restoranları, Gündoğan balıkçılarının gün boyu yakaladıkları balıkları ve diğer deniz ürünlerini, müşterilerine sunuyorlar.

Sahili, baştan başa geçen yol, kumsalı da kapsıyor. Kıyıdan denize uzanan küçük iskelelerin üzerinde denize giriliyor ve güneşleniliyor. Küçük limanda ise, günübirlik gezi tekneleri var.

Gündoğan’da, ayrıca bazı tarihi kalıntıları da görebilirsiniz. Koyun karşısındaki: Küçük Tavşan Adası’nın yamacında, eski bir Rum kilisesi var. Köyün, üst yanından, yamaca doğru, dikçe bir tırmanıştan sonra ise: kayalara oyulmuş, 50 taş basamak sizi karşılayacak.

Buradan da, küçük fakat harika görünümlü bir manastır girişine çıkılıyor. Bundan başka: Yalıkavak-Torba anayolunun biraz ilerisinde, köyün yukarı kısmının karşısındaki çam ormanının arasından, başı göğe doğru yükselen, eski bir Osmanlı kulesi görülüyor.

Bodrum Yarımada Türkbükü

TÜRKBÜKÜ

Evet, buradaki koyun batı yakası: tepeler arasında gömülü ve önündeki iki ada ile korunmuş. Balıkçılar, burada sahilden denize doğru çıkık, pek çok küçük tahta iskeleden hareket ediyorlar. Koyun hemen çıkışında ise, dil balıklarının yataklarının bulunduğu söyleniyor.

Bodrum Yarımada Gölköy

GÖLKÖY

Yarımadanın, kuzey kıyısı boyunca uzanan yolun ortalarında ve büyük koyda kurulu bir köy. Önünde, upuzun uzanan kumsal ile, küçük pansiyon ve restoranlar var. Gölköy’de; keyif çıkaracak pek çok şey arasında: belki de ilk akla gelen, modern yaşamın parıltısından çok uzaklarda, sessiz sedasız çalışmalarını sürdüren halkın: balıkçılık ve çiftçilik uğraşlarını ve koşuşturmalarını seyretmek.

Bodrum Yarımada Torba

TORBA

Yarımadanın en kuzeydoğu ucunda kalıyor. Korumalı bir koyu var. Sakin ve huzurlu atmosferi ve Bodrum’a kolayca ulaşılabilecek yakınlıkta oluşu; buranın popilitesini arttırıyor. Uzun kıyısı boyunca, küçük pansiyonlar, barlar ve özel güneşlenme iskeleleri var.

Koya: yatçılar sıkça uğruyorlar. Yerli halk ise, balıkçılık yapıyor. Ayrıca: her gün, feribotla, henüz bozulmamış Güllük körfezinden karşıya geçerek, Didim’e gitmek mümkün. Böylece: bir yandan muhteşem Apollo Tapınağı’nı seyrederken, diğer yandan da, hoş bir vapur seferi yapmak mümkün.

   

Bodrum Yarımada Güllük
Bodrum Yarımada Güllük

GÜLLÜK

Bodrum-Milas karayolu üzerinden, sağa ayrılan 8 km. uzunluğundaki yol, sizi Güllük’e ulaştırır.
Güllük’ün anlamı: gül bahçesi demektir. Güllük: Ege kıyılarında uzanan küçük bir balıkçı köyüdür. Kendine ait küçük bir limanı ve çok keyifli plajları var. Bu sevimli ve küçük tatil beldesi: özellikle yerli turistler tarafından, uzun zamandır özellikle tercih edilmekte. Bodrum’un kalabalığından hoşlanmayanlar, Güllük’ü tercih ediyorlar.

Güllük: Türkiye’nin balık cenneti olarak biliniyor. Kasaba’da: deniz levreği ve mercan gibi, spesiyal balık yemekleriyle ünlü restoranlar bulmak mümkün. Kasabanın kuzeyinde kurulu Dalyan’da ve denizde çok iyi balık çıkarılıyor.

Yılan balığı da, burada sık avlanan deniz ürünü. Adının yılan oluşu sizi itmesin, gerçekten lezzetli. Ayrıca: çevredeki koyların çoğunda, kültür balıkçılığı da yapılmakta, çipura ve levrek yetiştirilmekte.

Tüm bunların yanında: buraya has bir özellik daha var. Çevrede çıkarılan “boksit” madeni, Güllük limanından ihraç ediliyor. Zaten: yolda sıkça boksit madeni taşıyan kamyonları görmeniz mümkün. Kasabaya girerken ki yüksek yerden, limana baktığınızda ise, mutlaka bu madeni taşıyan, ağır tonajlı gemileri de görebilirsiniz.

Buranın yapısı nedeniyle: sahilden hemen sonra yükselen tepelere yerleştirilmiş oteller ve evler, hep deniz görüyor.

Diğer bir özellik ise: Güllük’de, komşusu Bodrum gibi, bölgeye has tekneler (gulet) yapılan tersaneler bulunması. Bunların görünüşü güzel ama limanda, maden taşımak üzere bulunan şileplerin görüntüleri için aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Bodrum Yarımada Yalıçiftlik ve Çiftlikköy

YALIÇİFTLİK VE ÇİFTLİKKÖY 

Bodrum’a 22 km. uzaklıkta. Dolmuşla 20 dakikada ulaşmak mümkün. Çam ormanları arasında, kıvrıla kıvrıla giden yol üzerindeki Gümbetlerin önünden geçilerek, buraya varılıyor.

Burada: çevreye serpiştirilmiş, birkaç restoran bulunmakta. Kıyının doğu yanı kumluk. Biraz daha ilerideki ıssız kayaların arasında, denize girmek ve güneşlenmek mümkün.

Yalıçiftlik’den 4 km. sonra, tarımla uğraşan insanların yaşadıkları; Çiftlikköy’e ulaşılıyor. Taştan yapılmış çiftlik evleri, tepenin eteklerine yayılmış. Belli başlı ürünler: ormandaki kovanlarda toplanan çam balı ve çevredeki bahçelerde yetiştirilen: incir.

Turizm elinin değmediği bu köy, Bodrum yarımadası üzerindeki çiftlik yaşamından örnekleri, gözler önüne sermesi bakımından ilginç.

Evet, değerli konuklar. Benim, Bodrum yarımadasında, görüp sizlere anlatabileceğim yerleşim yerleri bunlar. Bunlar dışında, benim görmediğim yerler, mutlaka vardır.

Buraların küçük özelliklerini sizlere anlatmaya çalıştım. Sizler, tercihleriniz doğrultusunda, kendinize bir rota ve plan çizebilir ve Bodrum merkezinden zamanınız kaldığında, yarımadanın bu yerleşim birimlerini de gezebilirsiniz. Çok keyif alacağınızdan eminim. Zamanınız ve imkanınız olursa, bu geziyi mutlaka deneyin.

Datça Knidos

Datça Knidos
 

Datça Knidos, Datça merkeze 33 km uzaklıkta, yarımadanın en uç noktasında Tekir Burnundadır. Tekir Burnu: Akdeniz ile Ege denizinin birleştiği bir yerdir. Buraya: Palamütbükü yöresinden, kara veya deniz yolu ile gidebilirsiniz.

Ancak karayolu ile giderken oldukça fazla dikkatli olmanız gerekiyor, çünkü karayolu biraz tehlikeli, genelde tek şerit ve bir taraf uçurum, uçurum kenarında bariyer yok. Yolculuk yaklaşık 20 dakika sürüyor.

Datça Knidos antik kentinin, Datça merkeze uzaklığı ise yaklaşık 50 dakikalık bir yolculuk gerektirir.

Datça Knidos
 

Şehrin Tarihi Geçmişi

Şehrin ilk kuruluşu

Antik dönemde Karia bölgesi sınırları içinde kalan yarımadadaki en eski yerleşim “Knidos” şehridir. Knidos şehri, Pelopohneus’tan gelen Dor’lar tarafından kurulmuştur.

Bunlar, MÖ 1000 yıllarında, Trakya’dan güneye inerek Yunanistan üzerinden buraya gelirler ve MÖ 4’nci yüzyılda günümüzdeki Datça ilçe merkezinin 2 km kuzeydoğusundaki Dalacak burnundaki “Burgaz” denen yerde “Knidos” şehrini kurarlar.

Şehrin bugünkü yerine taşınması ve yeniden kurulması

MÖ 4’ncü yüzyılda şehir; o dönemde çok gelişen deniz ticareti için yarımadanın uç noktasına yani mevcut şehirden 35 km öteye bugünkü kalıntıların bulunduğu “Tekir Burnuna” taşınır.

Şehir, ilk olarak: kıyı ile kıyıya yakın ada (Kap Krio adası) üzerinde kurulmuştur.

Daha sonra ada ile kıyı arasındaki deniz doldurulmuştur. Daha doğrusu yüzyılların getirdiği çamur ve kum nedeniyle ada ve yarımada birleşmiştir. Ana kara ve Kap Krio’nun birleşmesiyle, kıstağın doğusunda ve batısında iki koy ortaya çıkar. Ağız kısımlarında düzenleme yapılarak koylar koruma altına alınmış ve birer liman oluşturulmuştur.

Çünkü: o dönemdeki gemiler için Knidos, gerek erzak temin etmek ve gerekse dinlenmek için önemli bir merkez olur. Bölgeden geçen gemiler Knidos şehrine uğramadan buradan geçmezlerdi.

Ayrıca, şehirde bulunan iki liman, kötü havalarda gemiler tarafından sert hava koşullarından ve denizden korunmak için tercih ediliyordu.

KNİDOS ŞEHRİNİN MİMARİ DÜZENİ-IZGARA PLANI

Tarih ve coğrafyacı Strabon’a göre: şehirde önce surlar yapılmış, daha sonra sokaklar ve evler, ızgara planına göre ve teraslama yapılarak kurulmuştur.

Şehir yatay ve dikey caddelerden oluşmaktadır. Bu caddelerin bir kısmı merdivenlidir.

Doğu-batı yönünde 4 geniş cadde birbirine paralel uzanır. Bu caddeler şehrin en ünlü caddeleridir. Doğu-Batı yönündeki bu caddeler şehrin en ünlü caddeleridir. Çünkü bu caddeler üzerinde: stoa, meclis binası, oldukça güzel tapınaklar, şehrin önemli kişilerin konutları bulunmaktadır.

Kuzey-güney yönünde ise bir cadde bulunur.

Bu caddeler ve aralarındaki sokaklar: araziye uygun olarak birbirlerini dik açılı olarak keserler.

Ancak bu planlama ile Knidos şehrinde sıra dışı bir uygulama yapılarak, Liman merkezli bir yerleşim düzeni kurulmuştur. Çünkü: şehir etrafını saran adalar gurubunun bir üyesi gibi denize bağımlı bir kenttir.

Datça Knidos
 

KNİDOS’LU ÜNLÜ KİŞİLER

Eudoksos

MÖ 409-355 yılları arasında yaşamış olan ünlü: astronom, filozof ve matematikçidir. Fizik alanında da çalışmalar yapmıştır.

Aynı zamanda “yasa koyucu” olarak da tanınır. Knidos için bir yasa kodeksi hazırlamıştır. Knidos şehri için hazırladığı yasa “Demokrasiye” geçişte etkin bir rol oynamıştır. Aristoteles’in “Politika” sında, Knidos Demokrasisi ve Senatosu hakkında önemli bilgiler aktarılmaktadır.

Eudoksos: gezegenlerin hep aynı yörüngede hareket eden yuvarlak cisimler olduğunu bulmuştur. Çünkü o dönemde en önemli gözlemevi, Knidos şehrinde bulunmaktaydı. Zaten yarımadanın nemsiz oluşu ve gökyüzünün parlaklığa sayesinde, yıldızlar çok güzel gözlemlenmektedir. MÖ 355 yılında ölmüştür.

Sostratos

Mısır’daki ünlü ve Dünyanın 7 harikasından biri kabul edilen İskenderiye Fenerinin mimarıdır.

Polygnotos

Ünlü ressam: MÖ 450 yılında oldukça güzel duvar resimleri yapmıştır.

Plinus

İnsanlık tarihinin ilk ansiklopedisini yazan kişidir.

Euryhon

Ünlü bir doktor olarak tarihte yerini almıştır.

TIP OKULU

Kent: döneminin ikinci büyük tıp okuluna ev sahipliği yapmaktadır. (Birinci Tıp Okulu, Kos’ta bulunuyordu.) Knidos Tıp Okulu: Euryphon ve öğrencileri tarafından MÖ 700 yılı civarında kurulmuştur.

Bu okul; Tıp konusunda, komşu ada olan Kos’daki Hipokrat’ın okulu ile rekabet edebilecek konumdaydı.

Pers ve Hindistan üzerine çalışan ve Pers Kralı Artakserkses’in hekimi olan tarihçi ve doktor Ktesias Knidosludur ve aynı zamanda Knidos Tıp Okulunun bir üyesidir.

Datça Knidos
 

KNİDOS BÖLGESİNDE GEZİLECEK YERLER

NEKROPOL

Datça Knidos şehrinin nekropolü, şehrin doğu girişindedir. Yani, Knidos şehri kalıntılarına gelmeden 4-5 km önce, Nekropol alanı başlamaktadır.

Yaklaşık 7 km lik büyük bir alana yapılmış olan nekropol, antik çağda bilinen en büyük nekropollerden birisidir. Yol kenarında ve yamaçlarda mezarlar görülür.

Burada çeşitli mezar tipleri vardır. Oda mezarlar, büyük tip çok odalı aile mezarları, kubbeli mezarlar, kaya mezarları, toprağa kazılmış mezarlar ve benzerleridir.

ASLANLI MEZAR

Datça Knidos şehrine gelmeden 4 km önce, deniz kıyısında bir tepenin üstünde bir mezar yapısı vardır.

Tapınak formu bu mezar anıtı: Erken Helenistik döneme aittir. Aslanlı mezarın, Komutan Konan’a ait olduğu tahmin edilmektedir.

Mezarın üzerinde bulunan: yekpare mermerden yapılmış 3 metre boyunda, 1.5 ton ağırlığında bir aslan heykeli bulunuyor iken, 1858 yılında Charles Newton tarafından alınarak Londra British Museum’a kaçırılmıştır. (Nasıl kaçırıldığı hakkındaki ayrıntı, aşağıdadır.)

Ancak bu mezarın bulunduğu yer oldukça zorlu bir tırmanış gerektirir, gitmek isteyenler için duyurulur.

Knidos Aslanı Heykeli

İhtişamlı aslan heykeli tek parça mermerden yapılmıştır. Ağırlığı 6 tondur. Yüksekliği 1.8 metre ve uzunluğu 3 metredir. Muhtemelen MÖ 2’nci yüzyılda yapılmış bir mezarın üzerinde durduğu tahmin edilmektedir.

Evet, heykel, 1858 yılında Osmanlı Padişahının izni ile bölgede araştırmalar yapan İngiliz Charles Newton tarafından bulunmuş ve Londra British Museum’a götürülmüştür.

Bu aslan heykelinin kıyıda bekleyen savaş gemisine götürülmesi için, 100 işçi 3 gün çalışmış, buradan sahile özel yol yapılmıştır. Bindirildiği saldan gemiye yüklenmesi ise, bir ay sürmüştür. Aslan Londra’ya kaçırılmış, günümüzde Datça Limanında bu aslanın kopyası bulunmaktadır.

Aslan heykelinin benzeri, günümüzde Datça İskele mahallesinde bulunmaktadır.

Son olarak duyduğuma göre, gerek Demeter ve gerekse bu aslan heykelinin geri iadesi için çeşitli kampanyalar yapılıyormuş, kesinlikle vermezler.

Aynı tarihlerde yine Padişahın onayı ile, Lord Elgin isimli bir İngiliz, Atina şehrindeki Akropol alanındaki mermer heykelleri alıp Londra’ya götürüyor, Yunanlılar bunların iadesi için yıllardır uğraşıyorlar, İngilizler heykellerin Lord Elgin tarafından parası verilip satın alındığını iddia ediyorlar, ancak elbette parasını vererek satın aldıklarını söyledikleri heykelleri, dönemin Atina Osmanlı valisinden almışlar,

Yunanlılar bunu kabul etmiyor ama İngilizler de heykelleri geri vermiyorlar. Zaten Londra British Museum’a gidenleriniz varsa bilirler, müzeye giriş ücretsiz, çünkü bütün dünyadan, birçok eser, kalıntı objeyi alıp buraya getirmişler, girişten ücret almıyorlar.

OTOPARK VE GİRİŞ GİŞESİ

Daha sonra aracınızı otoparka bırakarak, gişeden giriş biletinizi satın alabilirsiniz.

Buraya sıcak yaz günlerinde özellikle öğleden sonra gitmenizi ve buradan mutlaka akşam güneşinin batışını izlemenizi öneririm. Bir önemli not daha, cep telefonları Yunanistan kanallarına bağlanıyor, yani aşırı bir ücret ödemek istemiyorsanız, burayı gezerken cep telefonlarınız ile konuşmamanızı öneririm.

Kalıntıların bulunduğu ören yerine giriş ücretlidir, ancak müze kart geçiyor.  

Datça Knidos Kent Surları
 

 KENT SURLARI

Datça Knidos şehrinde, MÖ 5’nci yüzyılda kent suru yoktur.

MÖ 4’ncü yüzyılda, kent yeniden planlanırken: Akropolis, ana kara ve Kap Krio adasına kent suru inşa edilmiştir.

Surlar: arazinin yapısına bağlı olarak yerel kireç taşı bloklardan örülmüştür. Yer yer blokların kullanıldığı bölümler de bulunmaktadır.

Surların en sağlam bölümü Akropolis surlarıdır.

Burada bulunan kuleler, küçük boyuttaki dört giriş ve kuleler arasında farklı örgü tekniklerine sahip, sur bedenlerinden oluşur.

Bunlar, zamanın ve doğanın tahribatına rağmen günümüzde tüm görkemiyle görülebilmektedir.

Akropolis bulunan yerde, sadece sarnıçlar bulunmakta, başka bir yapı kalıntısı bulunmamaktadır. Bu yüzden, burası büyük olasılıkla, Knidos halkı tarafından, tehlike anında sığınılan bir “Sığınak Kalesi” olarak kullanılmış olmalıdır.

Ana karadaki surlar

Bunlar: Askeri limandan başlar, teraslar üzerinden doğal kayalık takip edilerek Akropolis’e kadar uzanır. Ancak: Yuvarlak Tapınak Terasından sonra sur bedenleri görülmez. Ancak Akropolis’e kadar olan sur duvarlarının temelleri görülmektedir. Surların toplamı 4 kilometre uzunluktadır.

Doğudaki surlar

Kentin ana karadaki doğu bölümü; karadan gelecek saldırılara karşı en açık ve savunmasız bölümdür. Bu yüzden, buradaki surların yapımında büyük bloklar kullanılmıştır. Kent surlarının en kalın bölümü (5 metreye yakındır) burada bulunur. Ancak günümüzde bu surların hiçbir bölümünde, üst bitim noktası görülmez.

Evet, kentin doğusundaki surlar: Demeter Kutsal Alanının doğusundaki, doğu-batı doğrultulu fay dikliğinden kıyıya iner. Buradan kıyı hattını takip eder, Ticaret Limanının kuzey dalgakıranı üzerinde bulunan kuleye ulaşır. Bu surların Demeter kutsal alanı doğusundaki bölümü tamamen yok olmuştur. Güney yönü, denize çok dik bir yar olarak indiği için, buraya sur yapılmamıştır.

Kap Krio bölümündeki surlar

Burası: kuzeyden güneye doğru yükselen bir tepe görünümündedir. Yani, adanın topoğrafik durumu buraya doğal bir tahkimat sağlamıştır. Sadece eksik bölümler sur ve kulelerle takviye edilmiştir. Adanın batısı ve doğusu birbirinden bağımsız savunma hatlarına sahiptir.

Güneyde ise arazi çok sarptır ve dik bir uçurumla sonlanır. Bu yüzden, güneyde herhangi bir savunma hattı yoktur. Adadaki surlar, yer yer temel seviyesine kadar korunarak günümüze ulaşmıştır.

Datça Knidos Dionysos Terası ve Tapınağı
 

DİONYSOS TERASI VE TAPINAĞI

Datça Knidos şehrinin batı bölümünde en alt kısımdadır.

Doğusunda Küçük Tiyatro, batısında Liman Caddesi ve kuzeyinde Stoa bulunmaktadır. Güneyinde ise kentin iki limanı bulunmaktadır. Deniz yolu ile Knidos şehrine gelenleri, muhteşem görüntüsü ile Dionysos Tapınağı karşılıyordu.

Teras, ismini burada bulunan Dionysos Tapınağından alır. Tapınak: İon düzenindedir. Tapınağın alt kısımları beyaz renkli yöresel mermerden oluşur. Üst kısımları ise mavi-beyaz renkli ve Rodos’tan getirilen mermerlerden yapılmıştır.

Tapınakta bulunan Dionysos konulu frizlerden bazıları günümüze ulaşmıştır.

Dionysos: “Şarap ve Bağbozumu Tanrısı” olarak tanınır. Knidos şehri asıl olarak şarap ticaretinden zengin olmuştur. Bu yüzden Dionysos onuruna her yıl bağ bozumu törenleri yapılmaktaydı.

Roma dönemde tapınak kiliseye çevrilmiştir. Tapınağa ait mermerler ve diğer objeler, kilisenin yapımı sırasında kullanılmıştır.

Günümüze sadece temel kısmı ve üzerine geç antik dönemde yapılmış olan apsisli bir kiliseye de hizmet etmiş olan stylobanın bir kısmı ulaşmıştır. Erken Hıristiyanlık döneminde eklenmiş olan kilise inşaası sırasında tapınağın ve hemen yanındaki stoanın gerek duvar ve gerekse stylobat blokları kullanılmış ve kilisenin zemininde, tapınağın stylobatının da yer yer korunduğu anlaşılmıştır.

DİONYSOS STOASI

Stoalar: antik dönemde kentlerde bir sokak veya agora yanında bulunan, üstü kapalı sütunlu galeridir.

Dionysos Stoası, Dionysos Terasının kuzeyindedir. 130 metre uzunluğundaki Stoa; Dionysos Tapınağı ile Küçük Tiyatro arasındaki terasta bulunmaktadır.

Burada, yan yana dizilmiş 4 x 5 metre boyutlarında 25 ayrı mekan bulunmaktadır. Bu mekanlar, dükkan ve depo olarak kullanılmıştır. Dükkanların dış cepheleri, renkli mermer levhalarla kaplıydı.

Bu mekanların arkasında ise bir duvar bulunur. Bu mekanların batısında ise kült odaları vardır.

Stoa: Helenistik dönemde yapılmıştır. Knidoslu ünlü mimar Sostratos tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. MS 2’nci yüzyılda ise yenilenmiştir.

Knidos şehrindeki Aristokleidas’ın oğlu tarafından finanse edilerek yapı, oldukça görkemli bir şekilde, sütunlu galeri ve mermer kaplamalar ile bezenmiştir. Bu yenileme aşamasında, ön tarafına sütunlu bir galeri yapılmıştır.

Dükkanların önünde, Korint başlık taşıyan, 5 metre yükseklikteki, yivsiz sütun dizisi vardır.

MS 3’ncü yüzyılda Stoa bir yangın sonucunda yıkılır ve bu alan bir daha kullanılmaz.

Kazılar sırasında, Dionysos Stoasında güçlü bir tahribat ve yangın tabakası görülür, buna bağlı olarak MS 3’ncü yüzyıl ortalarında, Knidos şehrinin hem ana kara bölümlerinde hem de Kap Krio adasında bir felaket olmuştur. Yukarıda söz ettiğim gibi, Stoa, bu felaketten sonra onarılmamıştır ve buranın üzerine bir süre sonra basit ölçekli yapılar inşa edilmiştir.

Samsatlı Lukianos’un Erotika kitabı

Samsatlı Lukianos;  MS 2’nci yüzyılda yazdığı “Erotika” adlı kitabında: isimleri Kharikles ve Kallikradites olan iki arkadaşın Knidos şehri ve Afrodit heykelini ziyaretini anlatır.

“Kutsal bahçenin yanına geldik. Güzel kokular bizi sarhoş etti. Defne, mersin, selvi ağaçları. Tapınağa girdik, ortada heykel duruyordu. Dudaklarında çekingen, utangaç bir tebessüm. Güzelliğini, sol elinin hafif bir eğimle kapattığı yer dışında, hiçbir şey örtmemişti. Güzelliğine çarpıldık, Tanrıçanın her tarafını inceleyip öptük”

Öncesinde ise “Afrodit’i görmeye gitmeden önce, Sostratos’un revakları içinde gezinmişler ve burada satılan erotik tasvirli hatıra eşyalarına gülmüşlerdi. “Stao kazılarında, güldükleri tasvirlerden bol miktarda bulunmuştur.

Yine aynı kitaptan bir alıntı daha “İki arkadaş, kutsal alandaki mis kokulu güzel bahçelerden geçtikten sonra tapınağa girerler. Heykelin güzelliği karşısında büyülenirler. Heykelin arkasını da görmek için tapınağın arkasına dolanırlar.

Onlara yaşlı bir kadın, kilitli kapıyı açar ve içeriye girerler. Heykelin arkası önü kadar güzeldir. Ancak Tanrıçanın kalçasının iç tarafında bir leke vardır. Aralarında konuşurlar “Heykeltıraş mermerin lekesini ne dahice gizlemiş” derler.

Yaşlı kadın ise “hayır, düşündüğünüz gibi değil” der ve lekenin hikayesini anlatır. “Bir zamanlar Tanrıçaya aşık bir genç yaşardı. Her gününü, akşama kadar tapınakta geçirirdi. Bir gün tapınakta saklanıp, kapılar kapanınca içerde kalmayı başardı.

Sabah olduğunda anlaşılmış ki, genç Tanrıçayla sevişmişti. İşte bu leke, o sevişmenin izidir.”

Datça Knidos Limanlar
 

LİMANLAR

Askeri Liman-Doğu Limanı

Kuzeyde olan Ege denizi tarafındaki liman: “askeri” amaçlarla kullanılmıştır. Boyutları nedeniyle burası “Küçük Liman” olarak nitelendirilir. Kap Krio ve anakaradan devam eden surlar, askeri liman girişine kadar devam eder.

Girişi oldukça dardır ve çevresinde çok sayıda kule ile desteklenmiştir. Bu liman türü, kapalı veya kapatılabilen bir liman özelliğindedir. Limanın batısı, anakaradan Kap Krio’ya doğru uzanan bir mendirek ile kapatılmıştır.

Datça Knidos Deniz Feneri
 
Deniz Feneri

Datça Knidos askeri limanının girişinde bulunan yuvarlak kule, konum itibarı ile bir deniz fenerine benzetilmektedir. Askeri limanın girişinde, mendireğin güneybatısında bulunan yuvarlak kule deniz feneri olarak kullanılmış olması olasılığı yüksektir.

Antik çağda deniz fenerleri, hep limanların girişine inşa edilmiştir. Ticaret limanında ise yine deniz feneri bulunduğu düşünülmektedir. Ancak Knidos deniz fenerlerinin muhtemel yeri ile ilgili olarak ilk akla gelecek yer, dalgakıranların uç kısımlarıdır ki, her iki dalgakıranın uç kısımları, günümüzde sualtındadır.

Su altında yapılan arkeolojik araştırmalarda ise, dalgakıranların uç kısımlarında bir yapı kalıntısı görülmemiştir.

Sonuç olarak, Knidos deniz feneri için en uygun yer: Kap Krio adasının doğu ucudur.

Datça Knidos Ticaret Limanı-Batı Limanı
 

Ticaret Limanı-Batı Limanı

Güneydeki daha büyük olan liman ise “ticaret” için kullanılmıştır. Boyutları nedeniyle burası “Büyük Liman” olarak nitelendirilir.

Limanın giriş kısmında: Kap Krio ile ana kara arasındaki açıklık, yaklaşık 450 metredir. Burada rüzgarlardan korunmak için, Kap Krio doğu ucu ile anakara aksı arasında dalgakıran yapılmıştır.

Böylece liman girişi daraltılmış ve savunma hattı oluşturulmuş, ayrıca rüzgarlardan korunmuştur. Bu dalgakıranlardan, Kap Krio ile bağlantılı güney dalgakıranı, günümüzde su üzerinde görülmektedir. Uzunluğu 120 metredir.

Kap Krio bölümünde, rıhtımın hemen üstündeki teraslarda, bazı liman yapıları bulunuyordu. Kazılarda ortaya çıkarılan bu alanlarda: sarnıçlar, dükkanlar, işlikler ve bu yapıları rıhtıma bağlayan cadde ve sokaklar bulunmuştur. Çünkü: burası Knidos kentinin ticari faaliyetlerinin merkezi durumundaydı.

Şehir Dorlar zamanında özellikle şarap ihraç eden bir yer olarak önem kazanmıştır. Diğer ihraç ürünleri ise, sirke ve zeytinyağıdır.

Neden şarap? Çünkü Knidos şarabının o dönemde “hazmı kolaylaştırıcı etkisi” olduğuna inanılıyordu ve bu şarabın ünü, Doğu Akdeniz’den, Atina’ya kadar gider. Bu şarabın ihracı ile ilgili olarak bölgede çok sayıda amfora bulunmuştur.

Ticaret Limanının kıyı hattı yaklaşık 900 metre uzunluğundadır ve bu hattın büyük bir bölümü, liman duvarı ile çevrilerek liman havzası koruma altına alınmıştır. Günümüzde, Knidos’a gelen ziyaretçilerin bir kısmı, burada bulunan sahilden denize giriyorlar.

Batı Limanı Şapel Kompleksi

Batı Liman mendireği üzerindedir. Şapel ve kuzeyindeki yapı kompleksi: 16 x 13 metre boyutlarındadır. Knidos’taki diğer kiliselerde olduğu gibi doğu-batı yönünde yerleştirilmiştir.

Şapel: naos ve apsis bölümlerinden oluşur. Yapının zemini: traverten, mermer ve pişmiş toprak plakalarla kaplanmıştır.

Limanların günümüzdeki durumu

Gelelim günümüzde bu iki limanın durumuna: kuzeyde askeri amaçla kullanılan liman toprakla dolduğu için sadece balıkçı gemileri tarafından kullanılıyor.

Burada özel bir durum var, bu liman niye toprakla dolmuş derseniz, Amerikalı Irıs Love tarafından 1967-1977 yılları arasında yapılan kazılarda çıkarılan topraklar bu liman bölgesini doldurulmuş, liman bataklığa dönüştürülmüş, sabotaj gibi bir durum, bile bile toprakla doldurulan ve yok edilen bir liman.

Askeri liman günümüzde sadece 1 metre derinliğe sahiptir. Günümüzde buraya sadece küçük motorlar girebilmektedir.

Peki öbür büyük liman: günümüzde halen kullanılıyor, yatlar ve gezi teknelerinin demirlemesi için kullanılıyor. Koy içinde, Datça Kaymakamlığı tarafından işletilen 10 tekne kapasiteli bir iskele bulunmaktadır. Kıyıda ise bir lokanta bulunmaktadır. Koyda bir de Jandarma Karakolu vardır.

Başka hassas bir konu, elbette Knidos derinliklerinde azgın dalgalara yenilmiş birçok tekne batığı bulunmaktadır, ancak burada “Dalış Yasaktır”

KAP KRİO ÖREN YERİ

Buranın çevresi tellerle çevrilidir, buraya girmek için kapıda, tekrar biletinizi göstermenizi istiyorlar. Kapının hemen yanındaki büfeden, Knidos hakkındaki yayınlar ve hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz.

KNİDOS (DEVEBOYNU) FENERİ

Önce fenere nasıl gidebileceğinizi anlatmak gerek. Knidos antik şehri kalıntılarında, iki limanı birbirine bağlayan, dar kara parçasını geçip, yol boyunca siyah kabloları takip ederek, fenere ulaşabilirsiniz. Bu yürüyüş yolu gidiş-dönüş yaklaşık 2.2 km uzunluğundadır.

Kap Kario adası ve antik kent arasındaki denizin doldurulmasıyla elde edilen Kap Krio yarımadasının batısında, kayalıklar üzerindeki tepededir. Denizden 104 metre yüksektedir.

Akdeniz ve Ege denizi sularının birleştiği yerde bulunması nedeniyle büyük öneme sahiptir.

Fener, 1931 yılında inşa edilmiştir. Anadolu’nun Akdeniz’e uzanan en uç noktasındadır. Fenerin görüş mesafesi, 12 mildir. Fenerin bulunduğu yerde, günümüzde Helenistik dönemden kalma antik fener ve sur kalıntıları görülmektedir. Bir zamanlar, burada bulunan antik dönem fenerinde yakılan ateş, gemilere yol gösterirmiş.

Günümüzdeki fener ise, güneş enerjisiyle çalışan elektrik lambalarına sahiptir. Kıyı Emniyet Müdürlüğü tarafından restore edilen fener, Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Burayı gezdikten sonra yine anakara bölümüne geçiyoruz
Datça Knidos Liman Caddesi
 

LİMAN CADDESİ

Kuzey-güney aksındaki cadde Limanlar Caddesi olarak adlandırılır.

Datça Knidos şehrinin en batısındadır. Caddeni genişliği yaklaşık 6 metredir. Eğime bağlı olarak kademeli yükselen basamaklara sahiptir.

Caddenin başlangıcı askeri limandır. Askeri limandan yukarıya doğru çıkan merdivenlerle bu caddeye ulaşılır. Bu merdivenlerin yanında, iki gümrük odası ve ileride ise anıtsal çeşme bulunmaktadır.

Liman caddesi boyunca: oyalanmak için yapılan oyun taşları görülür. Sağ altta: “mankala” denen bir zeka oyunu tablası var. Bu oyun antik dönemde yaygın olarak oynanırdı.

Liman caddesi askeri limandan başlayınca, Propylona kadar gider.

Caddenin hemen batısında “D” kilisesi vardır. Güney kısmında ise anıtsal çeşme bulunur.

D KİLİSESİ

Askeri Limanın doğusunda Limanlar caddesinin batısındadır. Stoa’dan askeri limana doğru yürürken görülür.

Kilise ilk olarak 1960’lı yıllarda Amerikalı arkeolog Iris Love tarafından tespit edilmiştir.

Kilise yapısının uzunluğu 36 metre ve genişliği 15 metredir. Muhtemelen, antik bir tapınak veya bazilika üstüne inşa edilmiştir. Çünkü kilise yapılırken çakın çevresindeki eski yapılara ait malzemeler devşirme olarak kullanılmıştır.

Özellikle: kilisenin orta aksisinde: Knidoslu zengin tüccar Theopompos ve ailesini onurlandırmak için yapılmış, yuvarlak formlu bir anıta ait, gri-mavi renkli mermer bloklar dikkat çeker.

Kilisenin: ilk olarak MS 5’nci yüzyıl sonu ile MS 6’ncı yüzyıl başlarında inşa edildiği düşünülür. Üç nefli, bazilika planına sahiptir. Ana nefte bulunan altar odasının önü: gri, beyaz ve kırmızı renkli, yıldız motifli mermer mozaiklerle süslenmiştir.

Nartekse, batıda bulunan 8 basamaklı bir merdivenle ve iki ayrı kapıdan girilir.

Girişin bu derece yüksek olmasının sebebi, yapının yükseltilmiş bir yerde inşa edilmiş olmasına bağlanmaktadır.

Datça Knidos Anıtsal Çeşme
 

MYMPHEİON-ANITSAL ÇEŞME

Çeşme yazıtında, çeşmenin kentin su işleri müdürü Boulakrates tarafından yaptırılarak halka sunulduğu yazılıdır.

Liman caddesinin ilerisindeki anıtsal çeşmenin parçaları, günümüze kadar ulaşmıştır, ancak restorasyon yapılmamıştır. Günümüzde temel seviyesinde olan çeşmenin mimari unsurları, restorasyon projesiyle tekrar bir araya getirilmesi düşünülüyormuş. Çeşme, tamamlandığında yaklaşık 7 metre yüksekliğinde olacak ve çevresinde mini aslan başları bulunacakmış.

Datça Knidos Yuvarlak Tapınak Terası-Dor Tapınağı
 

YUVARLAK TAPINAK TERASI-DOR TAPINAĞI

Datça Knidos şehrinin, Batı uç noktasındadır. Apollon Karneios Kutsal Alanı, Tapınak ve Altarın üst kısmındadır.

Tapınak alanına giriş: doğu tarafındaki bir merdivenden girilir.

MÖ 2’nci yüzyıla tarihlenmektedir. Tapınağın çapı, yaklaşık 17.30 metredir. Korint düzenindedir. Yuvarlak teras, 15 sütunlarla çevrilmiştir. Sütunların üst tarafında Korint başlıkları bulunur.

Tapınağın temel podyumu gri mermerdir. Üst kısımları ise yumuşak posos taşından yapılmıştır.

Yuvarlak tapınak terasının doğu ve batısında iki yapı temeli görülür. Bu yapıların hazine daireleri olduğu düşünülüyor. En doğudaki uzun bina ise, dini tören ve ziyafetler için kullanılmış olmalıdır. Bu alanda, bir Dionysos yazıtı ele geçmiştir.

Sunak yapının doğusundadır. Dörtgen planlıdır.

Datça Knidos Yuvarlak Tapınak Terası
 

Gelelim tapınağın en önemli özelliğine

Yuvarlak tapınak olarak da bilinen tapınak Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’e aittir. Ancak bu kanıtlanamamıştır. Aşağıda: Praxsitelles ve Afrodit bölümünde belirttiğim gibi, bu tapınakta büyük sanatçı Praxsitelles tarafından yapılan  “Çıplak Afrodit Heykeli” bulunuyordu.

Datça Knidos Afrodit Heykeli
 

Afrodit Heykeli

Datça Knidos kentinin efsaneleşmesine neden olan dünyaca ünlü bu heykelle ilgili biraz bilgi vermekte yarar var.

Ünlü sanatçı, heykeltıraş “Prassitelles” aslen Atinalı olmasına rağmen, uzun yıllar Knidos şehrinde yaşamıştır.

Kendisi, taşa yani mermere bir ruh kazandıracak ölçüde usta bir sanatkar olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.

Bu sırada yarattığı eserlerinin birçoğu günümüze ulaşmamış olsa da, üstün sanatı hakkında yazılı bilgiler günümüze ulaşmıştır.

Yaptığı en ünlü ve o dönemde oldukça büyük bir çevrede tanınan eseri Knidos Afroditi Heykelidir.

Heykelin yapılış hikayesi

MÖ 350’li yıllarda, Elausis kutsal gün yortusunda, şehirden ve çevreden gelen 20 bin kişi sahilde toplanır.

Afrodite Tapınağının rahibesi “Phryne”: denizde ağır ağır dalgalara doğru yürürken, tüm giysilerini çıkarır ve kumsala atar. Saçlarını açıp omuzlarına dağıtır ve ağır adımlarla denize girer.

Seyredenler arasındaki ünlü heykeltıraş Praksiteles, bu olağanüstü güzellik karşısında büyülenir ve rahibeyi “Afrodite” benzetir, bu doyumsuz güzelliği ölümsüz kılmak için heykelini yapmaya karar verir.

Tapınak rahibesi Phryne ile ilgili anlatılan bir söylenti daha var. “Phryne birini öldürür. Mahkemede rahibeyi avukat Heperides savunuyordu.

Avukat savunmasının bir yerinde, Phryne’nin gerdanını ve göğsünü örten giysisini yırttı ve  “Bu güzelliği nasıl ölüme mahkum edebilirsiniz” dedi.

Bir diğer söylentiye göre ise, yine aynı tarihlerde, Dor şehirlerinden biri olan Kos şehri: ünlü heykeltıraş Praxsitelles’dan bir “Afrodit heykeli” yapmasını isterler.

Sanatçı bunun üzerine biri çıplak ve diğeri giysili (üzerinde kıvrımlı kumaş bulunur) iki heykel yapar ve bunları satışa sunar.

Kos şehri, ilk tercih hakkını kullanarak, daha çok paraları olmasına rağmen, çıplaklıktan korkarlar ve iffetli yani giyinik olan heykeli seçer.

Çıplak olan ise Knidos şehrinde kalır ve Knidos şehrinde yapılan dairesel planlı ve pembe mermerlerden yapılmış “Knidos Aphrodite Tapınağı” na konur.

Peki niye tapınak yuvarlak yapılmıştır? Çünkü tapınakta bulunan Afrodit heykelinin her taraftan görülmesini istiyorlardı.

Knidoslular, heykelin hem ön ve hem de arkadan görülebilmesi için tapınağa iki yönde giriş açarlar.

Heykelin önemi

Afrodit heykeli, dönemin oldukça önemli bir sanat yapısı olarak bilinir.

Heykel hakkında da, heykelin nasıl olduğu hakkında da hiçbir bilgi yok, sadece çeşitli varsayımlar yürütülüyor, ancak bölgede bulunan bazı paraların yüzlerinde Afrodit heykeli portresi kabartması bulunuyor.

Buna göre, heykel hakkında fikirler yürütülmektedir.

Heykel, tarihte yapılmış ilk anıtsal “nü” heykelidir. Dünyada çıplak olarak tasarlanmış ilk tanrıça heykelidir. O tarihe kadar sadece erkek heykelleri çıplak yapılıyormuş, tanrıça heykellerinin ise sadece gerdan ve göğsü açık olurmuş.

Özellikle Paros mermerinin saf beyazlığı ile göz kamaştırır.

Bu çıplak heykelin en büyük özelliği, ilk defa bir kadın vücudunun böyle cesurca işlenmiş olmasıdır.

Bir saç bandı ve kolundaki bilezik dışında, tamamen çıplak olarak görülür. Knidos Afroditi’nin bir eli cinsel organını kapatırken, diğer eli havlu tutmakta, yani çıplak, sudan yeni çıkmış olarak yapılmıştır.

Çıplak bedeninin güzelliği dilden dile dolaşır ve çevreye yayılır.

O dönemde birçok insan, bu heykeli görmek için uzaklardan Knidos şehrine gelirler.

Hatta: Btinya Kralı Nikomedes, heykeli satın almak ister, heykel karşılığında Knidosluların bütün borçlarını silmeyi teklif eder, ancak Knidoslular bunu kabul etmezler.

İon şehirleri tarafından düzenlenen dini festivallerde, Afrodit her zaman önde tutulmuştur.

Denizciler, Afrodit’in kendilerine şans getireceğine inanırlardı.

Evlenecek olanlar, Tanrıçaya bir çift kumru hediye ederlerdi.

Ancak: “Afrodit Heykeli” günümüze kadar bulunamamıştır.

Bu konuda birçok söylenti vardır.

Knidos şehrinde takip eden Roma, Bizans döneminde Hıristiyanlık kabul edilince, bu tür Pagan tanrı ve tanrıça heykelleri yok edilmiştir.

1800’lü yıllarda yapılan kazılarda bu heykel bulunmuş ve başka bir ülkeye kaçırılmıştır.

Antik dönem yazarlarından birisi, heykelin İmparator Theodosius tarafından, İstanbul’a Lousos Sarayına aldırıldığını, 475 yılındaki yangında yok olduğunu yazmaktadır.

Heykelin kopyaları

Heykel bulunamayınca bugün dünyada heykelin Roma döneminde yapılan 53 kopyası vardır ve bunlar değişik müzelerde sergilenmektedir.

En önemli ve güzel kopyalar: Vatikan Müzesi, Paris Louvre Müzesi ve Münih Müzesinde sergilenmektedir.

Evet, günümüzde orijinal heykel yok, bulunamadı ve nerede olduğu bilinmiyor.

Tapınakta günümüzde Afrodit heykeli yok ama heykelin; Amerikalı Irıs Love tarafından bulunan gri mermerden kaidesi duruyor.

Love, yine bu alanda, doğal boydan daha uzun, başsız bir kadın heykeli daha buldu, bu heykel Ören yerinin müzesinde sergileniyor.

Yine tapınak alanında, çok sayıda pişmiş figürün ele geçirilmiştir. Yüzlercesinin üzerinde, erotik ve pornografik tasvirler yer almaktadır. Lucian yazılarında, bu figürinlerden söz etmektedir.

APOLLON KARNEİOS KUTSAL ALANI VE PROPYLON

Datça Knidos şehrinin kuzeyinde, merdivenli caddenin hemen solundadır. Knidos şehrinin en önemli tapınağıdır.

Bu kutsal alana: Liman Caddesi ve Doğu-batı caddesinde bulunan “Propylon” dan girilir. Propylon, büyük ve gösterişli bir kapıydı. Propylon bir kapıyla kapatılırdı. Eşik taşında, kapı milinin izleri görülebilir.

Ziyaretçiler, bu yolda arındıktan sonra tapınağa girerlerdi. Propylon’dan günümüze ulaşan mimari elemanlar değerlendirildiğinde, yanının muhtemelen MÖ 330 yılında yapıldığı tespit edilmektedir. Propylon’dan günümüze sadece sütun kaideleri kalmıştır.

Tapınak orta teras bölümünün güneyindedir. Dor stilinde yapılmıştır. Tapınağın ölçüleri: 11,20 x 8,10 metredir. Doğu-Batı yönünde konumlandırılmıştır. Ancak yumuşak poros taşlardan inşa edildiği için zaman içinde çabuk yıpranmıştır.

Tapınağın yan bölümündeki yapılar, Hıristiyanlığın kabulünün ardından, yok edilerek kiliseye dönüştürülmüştür.

Tapınağın bulunduğu “Orta Teras” bölümünde: “Apollon Karneios” şenlikleri yapılıyormuş. “Karneios Şenlikleri” 9 gün sürer ve sonunda festival çadırlarında şenlik yemeği verilirdi.

Halk, terasın kuzeyinde bulunan sıralara oturarak şenlikleri izliyordu.

ALTAR

Altar: tapınakta kurban kesilen ve tanrıya sunu yapılan yerdir.

Tapınağın hemen karşısındadır. Tapınaktan daha iyi durumda, günümüze ulaşmıştır. MÖ 2’nci yüzyıla tarihlenir.

Dikdörtgen planlıdır. Boyutları 11.20 x 6.70 metredir.

Ön taraftaki merdivenlerle; Altar masasına ulaşılır.

Bu masa: beyaz mermer bloklardan yapılmış bir friz bloklarıyla sarılmıştır. Kazılar sırasında, bu frizler bulunmuş ve günümüzde Marmaris Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Oldukça güzel olan bu frizlerde: Nympheler dans ederler, ayrıca Irmak Tanrısı tasvir edilmiştir. Ayrıca: bloklar üzerinde bulunan yazıtta, bir frizleri yapan heykeltıraşların ismi de yazılıdır.

Ayrıca: yine Altara ait iki yazıt daha vardır ki, bunların üzerinde “Apollon Karneios” yazmaktadır.

Sunağın bulunduğu terasın arkasında ise, bir başka teras bulunmaktadır ki, bu terasta Helenistik duvar işçiliği görülür.

Sunağın kuzeyinde, bir mağara ve su kaynağı bulunmaktadır.

KORİNT TAPINAĞI TERASI

Küçük tiyatronun üzerindedir. Bulunduğu yer, tüm şehre hakim bir tepenin üstüdür. Buraya 7 basamaklı bir merdivenle çıkılırdı.

MS 2’nci yüzyıla tarihlenir. Tapınak ünlü mimar Stratos eseridir.

Tamamı beyaz mermerden, Korint düzeninde yapılmıştır. Ölçüleri 15 x 9.20 metredir. Yüksek podyum üstünde yerleştirilmiştir. Ön alınlıkta “kalkan figürü” kabartması görülür. Yapı, ilginç mimarisi ve görkemli mermer mimarlık unsurlarıyla önem kazanmaktadır.

Evet tapınağın hangi tanrıya adandığı bilinmemektedir. Ancak bir görüşe göre, burası Afrodit Tapınağıdır.

Datça Knidos Güneş Saati
 

GÜNEŞ SAATİ

Korint tapınağının yanındadır. MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenir.

Eudoksus tarafından geliştirilmiştir. Genellikle mermer bir blok üzerine, zamanı gösteren sayılar işaretlenir, merkeze yerleştirilen bir çubuğun gölgesi hangi rakamın üstüne düştüyse saat ona göre belirlenirdi.

Evet, zamanı belirlemek için gölgelerin hareketleri kullanılmıştır. Çubuğun gölgesinin kısalması ise, öğlen zamanını ifade ediyormuş.  Günümüzde hala görülebilmektedir.

BOULEUTERİON

Corint tapınağının bulunduğu terasın en dış, batı kenarındadır.

Yapılış tarihi olarak MS 2’nci yüzyıl düşünülmektedir. Oturma sıraları yarım daire şeklinde düzenlenmiştir. Ancak günümüze bu oturma sıralarının sadece temel kısımları gelmiştir. Bu temel kısımları ise, taş kırıklarından oluşmaktadır.

Bu taş kırıkları: sağlam bir şekilde harçla bütünleştirilmiş ve üzerine oturma sıraları inşa edilmiştir.

Datça Knidos Küçük Tiyatro
 

KÜÇÜK TİYATRO

Datça Knidos şehrinde ana kara bölümünde, yamacın güneyinde ve Ticari Liman’a hakim bir konumdadır. Denize oldukça yakın bir yerdedir. “Liman Tiyatrosu” olarak da bilinir.

İlk olarak MÖ 2’nci yüzyılda Helenistik dönemde inşa edildiği düşünülüyor. MS 1 ve 2’nci yüzyıllarda ise Roma döneminde son şeklini yani günümüzdeki şeklini almıştır.

Yaklaşık 5300 kişiliktir. 35 sıra oturma basamaklarını oluşturan tüfler üzerine ön sıralarda mermer plakalar, arka sıralarda ise kireç taşı kullanılmıştır.

Orkestra bölümü, at nalı şeklindedir. Ancak orkestra bölümündeki mermerler sökülerek götürülmüş ve günümüze sadece basamaklı seyirci oturma yerlerindeki mermerler kalmıştır.

Datça Knidos Küçük Tiyatro
 

Tiyatronun tonozlu girişleri, seyirci sıralarının iki ucunda doğu ve batı yönündedir.

Sahne binası: 2 katlı ve 3 kapılıdır. Takip eden dönemde, birçok onarım görmüştür.

Kazılarda ortaya çıkan bulgulara göre: Sahne binasında nişler bulunduğu ve bu nişlerin içine süsleme için heykeller yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Bazı heykeller kazılarda ele geçirilmiştir.

Datça Knidos Agora
 

AGORA

Kuzey-güney doğrultusundaki caddenin batısında, askeri limanın kuzeyinde, Küçük Tiyatronun batısındadır. Burada “E” ve “D” kiliselerinin arasındaki yapı, Agora olarak tespit edilmiştir. Sonraki yıllarda buraya büyük bir kilise yapılmıştır.

MUSALAR KUTSAL ALANI

Datça Knidos şehrinde tiyatronun doğusunda, konut alanının kuzeyindedir.

Burası, Charles Newton tarafından kısmen kazılmıştır. Bu kazılarda bulunan bir yazıtta “Musalara Adak” yazılı olduğu için buraya “Musalar Kutsal Alanı” ismi verilmiştir. Newton burada, çok sayıda yarı çıplak (Hymphe) heykeli bulmuştur.

KONUTLAR BÖLGESİ-HELENİSTİK EV

Datça Knidos şehrinin konut bölgesinde, Amerikan kazıları sırasında 1970-1972 yıllarında bir villa kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Helenistik döneme ait olduğu düşünülen villa, muhtemelen MÖ 3 veya 2’nci yüzyılda yapılmıştır. Villa, oldukça güzel fresklerle bezenmiştir. Bu durum, Knidos şehrinin zenginliğini ifade eder.

Anakara ve Kap Krio adasında bulunan, Helenistik dönem konut alanı, Roma döneminde de kullanılmayı sürdürdü.

Ancak Hıristiyanlığın kabulünün ardından, konut alanları, fonksiyonlarını kaybeden kutsal alanlara doğru yapılmaya başladı.

Burada bulunan konutlar: mozaik ve zengin fresklerle bezeliydi. Bu konutlar, şehrin ileri gelenleri ve varlıklı kişilerin konut alanlarıydı.

ODEON

Limanın yukarısında, kente giriş kapısının biraz ilerisinde deniz kıyısındadır.

Burada bulunan yapının, küçük boyutlu olması nedeniyle muhtemelen müzik gösterilerinin yapıldığı bir yer olduğu düşünülüyor.

Yapının boyutları 20 x 12 metredir. Uzun bir dikdörtgen formundadır. Oturma sıralarının planı, çeyrek daire şeklindedir. Oturma yerleri için burada bulunan kayalık düzeltilmiş ve sonra önlerine gri mermer basamaklar yerleştirilmiştir.

Seyirciler, her iki yanda bulunan giriş kapılarından içeri girer, ortadaki merdivenlerden çıkarak oturma yerlerine dağılırlardı.

Basamaklar: kireç taşından yapılmış ve mermerlerle kaplanmıştır.

Basamaklar üzerindeki sütun sırası, sahne sonunu oluşturur.

Bu bölümün ön tarafında: üç adet kaba taş levha bulunmaktadır. Bunun muhtemelen bir konuşmacı kürsüsü veya altar olduğu düşünülmektedir.

ÖREN YERİNDEKİ DİĞER KALINTILAR

DEMETER KUTSAL ALANI

Demeter: Tarım ve Bereket Tanrıçasıdır. Demeter kült alanları genellikle şehir merkezlerinin dışındadır.

Demeter kutsal alanı: Akropol altında, insan eliyle düzeltilmiş gibi görünen kayadan yapılmış bir teras üstündedir.

Üç tarafı polygonal teknikle örülmüş Temenos duvarıyla çevrilidir. Alanın ortasında bulunan tapınaktan günümüze herhangi bir iz kalmamıştır.

Bu ana kayanın, düz bir hat şeklinde yükseldiği bazı kısımlarında nişler bulunmaktadır. Newton, bu nişlerin içinde heykeller bulunduğunu tahmin ederek bunların çevresinde araştırmalar yapar. Bu araştırmaları sonucunda ise, niş oyuklarının altında, en büyük oyukta, oturur durumdaki “Tanrıça Demeter” heykelini bulur.

Oldukça güzel olan bu heykelde: yüz hatları mağrur, koruyucu ve takip eden dönemlerde yapılacak olan azize heykellerine örnek olacak şekilde “masumdur”.

Heykelde, Tanrıçanın giysisinin işlenişindeki incelik te olağanüstü güzelliktedir.

Yine kaya üzerindeki küçük bir oyukta ise, Demeter’in kızı Persephone’ye ait bir heykel bulunur.

Evet, olağanüstü güzellikteki Demeter Heykeli, günümüzde Londra Brisith Museum’da sergileniyor.

Heykelin bir kopyası ise, yine günümüzde Datça İskelesinde görülebilir.

Evet, buradaki asıl kutsal alan: altta bulunan, 75 x 40 metre boyutlarındaki büyük terastadır.

Demeter Heykeli, bulundu ve kaçırıldı, bu yüzden biraz Newton’dan söz etmek gerekir.

İngiliz Arkeolog Charles Newton: 1857-1858 yılları arasında burada kazılar yapmıştır.

Bu kazılarda bulduğu “Knidoslu Demeter” heykelini, bulduğu diğer muhteşem eserlerle birlikte savaş gemilerine yükletip ülkemizden kaçırmıştır. Halen bu heykel, Londra Brisith Museum’da sergilenmektedir.

Sırf Demeter heykeli mi, elbette değil. Newton Demeter heykeliyle birlikte, Dionysos heykeli (Bryaksis tarafından yapılmıştır) ve Rahibe Nikokleia Heykeli’ni de yine savaş gemileriyle Londra’ya gönderir.

Tüm bu başarıları nedeniyle, İngilizler tarafından kendisine “Sir” ünvanı verilir. Ancak, her ne kadar bu kişinin yaptığı bir hırsızlık gibi düşünülse de, o dönemde, Padişahın izni ile bu araştırmaları yaptığını unutmamak gerekiyor.

Bugün, hala bu bölgede, Newton tarafından kazdırılmış çukurlar görülebilmektedir.

Tehesmophoria Şenlikleri

Demeter, bereket tanrıçasıydı. Burada her yıl Ekim ayında 3 gün, o yılın bereketli geçmesi için Thesmophoria Şenlikleri yapılırdı. Bu şenliklere sadece evli kadınlar katılabiliyordu. İlk gün, tanrıçaya adaklar kurban edilir, külleri gübre niyetine toprağa karıştırılırdı. 2 ve 3’ncü günlerde, kadınlar çayırlarda sere serpe otururlar, eğlenirler, birbirlerine yaptıkları kaba saba şakalarla deşarj olurlardı.

BÜYÜK TİYATRO

Datça Knidos şehrinin oldukça büyük olan bu tiyatrodan günümüze sadece bir duvar kısım kalmıştır.

Tiyatronun yapımında “Paros” ve “Pentelikon” mermerleri kullanılmıştır.

Bu tiyatronun mermerleri, taşları ve Afrodit tapınağının sütunları: 1830 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yağmalanmış ve gemilerle Kahire şehrine götürülerek kendi sarayında devşirme malzeme olarak kullanılmıştır.

Hatta Knidos şehrinden taşınan mimari unsurlar ile Kahire şehrinde daha pek çok bina yapıldığı söylenmektedir.

Mermerlerin bir bölümünün ise, İstanbul Dolmabahçe Sarayı yapımında kullanıldığı söyleniyor. İzzettin Vapuru, Knidos mermerlerini İstanbul’a taşımıştır. Büyük Tiyatronun, oturma sıraları, Dolmabahçe sarayının iç merdivenleri olmuştur.

AKROPOL

290 metre yüksekliktedir. Günümüzde burada sur duvarları ve yapı kalıntıları görülmektedir.

LİDYA VE PERS SALDIRILARI

MÖ 550’li yıllarda, Persler, Karya satrabı Harpagos komutasındaki ordu ile Datça Yarımadası yakınlarına gelirler. Bunu haber alan Knidoslular, bir savunma hattı olarak yarımadanın en dar yerini kazarak açmak ve Gökova Körfeziyle Hisarönü körfezini birleştirmek isterler.

Böylece iki deniz birleşecek ve yarımada ada olacak, karadan yapılacak saldırılara karşı korunma sağlanacaktır.

Ancak: bu zorlu çalışma sırasında, kazılmaya çalışılan yerlerin sert kayalık olması, ölümcül kazalar, salgın hastalıklar ve özellikle çalışanların gözlerindeki yaralar nedeniyle bu düşüncelerini gerçekleştiremezler.

Bunun üzerine, Knidoslular, Delphoi Tapınağındaki bir kahin rahibeye başvururlar.

Kahin Pitya şöyle cevap verir “Kıstak ne kale ister ne de kazılmak, Zeus isteseydi kayayı da yapmaz mıydı sanki, Eğer Zeus gerek görseydi, burayı ada yapardı”. Bu cevap üzerine, çalışmadan vazgeçilir.

MÖ 545 yılında ise, Knidos, Persler tarafından ele geçirilir. Ancak Knidoslular yapılan anlaşma gereği savaşmadan şehri Perslere verirler ve bunun üzerine Persler şehri yakıp yıkmazlar. Ardından Knidos şehri giderek gelişir ve zenginleşir.

MÖ 333 yılında ise, şehir Büyük İskender tarafından ele geçirilir.

ROMA DÖNEMİ

MS 167 yılında, şehir Roma imparatorluğu egemenliğine girer. Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasının ardından ise, Bizans hakimiyetine girer.

Bizans döneminde, eski önemini yitirmiş, bir süre Piskoposluk merkezi olarak gündeme gelmiştir. Çünkü MS 4’ncü yüzyılda ve erken Bizans döneminde, şehrin merkezi alanlarına ve bazı eski kutsal alanların üzerine, bazilikal tipte 5 farklı kilise inşa edilmiştir.

Daha sonra ise, şiddetli depremler ve korsan saldırılarından olumsuz etkilenen şehir, MS 7’nci yüzyılda terk edilmiştir.

Çünkü MS 7’nci yüzyılda, Anadolu’nun Akdeniz kıyılarındaki önemli liman kentlerine Arapların deniz yolu ile akınlar yaptıklarını ve böylece bu kentlerin büyük ölçüde tahrip edildiği bilinmektedir ki, Knidos’da bu saldırılardan etkilenmiştir.

Önce Kap Krio bölümü terk edilmiştir. Çünkü Kap Krio bölümünde, MS 6’ncı yüzyıl ortalarından sonra herhangi bir buluntu yoktur.

Daha sonra 1261 yılında, bir dönem Menteşeoğulları hakimiyeti görülür.

1424 yılında ise Osmanlı topraklarına katılan şehir “Datça” ismini almıştır.

KAZILAR VE YAĞMALAR

Datça Knidos bölgesindeki ilk arkeolojik araştırmalar bir İngiliz tarafından yapılır.

1812 yılında bir gurup İngiliz tarafından, Knidos’ta ilk büyük ve kapsamlı araştırma yapılır.

İngiliz Charles Newton, 1857 yılında, kraliyet tarafından kendisine tahsis edilen bir savaş gemisi, 250 tayfa ve bir miktar para ile Knidos’a gelir ve kazılara başlar.

Bu sırada bulunan birçok tarihi kalıntı (heykel, sikkeler ve kandiller gibi) 212 sandıkla 384 günde savaş gemisine yüklenir ve kaçırılmış ve İngiltere Britihs Museum’a götürülmüştür.

Bir söylentiye göre, Newton “Bu taşlar size lazım değilse alıyoruz” demiş ve bunun karşılığında ise o dönemin mantığı ile “onlardan bizde çok var” denmiş ve bunun üzerine gemiye yükselip götürülmüştür.

Kaçırılanlar arasında: meşhur “Aslanlı Mezar”ın aslanı ve Demeter Heykeli de bulunmaktadır.

Ancak bu kaçırma işlemlerini, sadece bir yıl içinde yapmak için oldukça hızlı hareket etmiş ve bu sırada kalıntılara büyük zarar vermiştir.

Bir söylentiye göre, yörenin köylüleri ona “Toprakta delikler açan deli İngiliz” diyorlarmış. Ancak Newton, bu çalışmaları veya bu kaçırdıkları nedeniyle, Londra Üniversitesi tarafından “Arkeoloji Doktoru” ünvanına layık görülmüştür. İngiltere Kraliyeti ise, kendisine “Sir” ünvanı vermiştir.

Büyük tiyatronun mermer taşları ise, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından, Kahire şehrindeki sarayında kullanılmak üzere yağmalanmıştır.

Datça Knidos Irıs Cornelia Love Knidos katili bir kadın
 

IRIS CORNELİA LOVE

Daha sonra, 1967-1977 yılları arasında Amerikan Long Island Üniversitesinden Profesör Irıs Cornelia Love bölgeye gelir. Kazı iznini “Ankara” dan alır. Arkeolog olduğunu söyler.

Her yıl, 200 işçi çalıştırarak bölgeyi bir köstebek gibi kazar.

Ama özellikle çok ünlü Afrodit Heykelini bulmak istemiş ve hatta heykeli bulmak için dinamit patlatmış, taş taş üstünde kalmadığı görülmüştür. Ayrıca kazılardan çıkan tarihi eserleri de yurt dışına kaçırmıştır.

Yapılan kazılarda, ortaya çıkan harfiyat, küçük limana dökülerek adeta bataklığa dönüştürülmüştür. Bu yüzden ne yazık ki küçük liman kullanılamayacak hale gelmiştir. Deniz seviyesi düşmüş ve içeriye teknelerin bile girmesi imkansız hale gelmiştir.

Tarihi limanın bir arkeolog tarafından bu hale getirilmesi rezalettir. Hatta yuvarlak yani Afrodit tapınağı kazılarında ortaya çıkan harfiyat ta, aynı şekilde para ve zaman tasarrufu sağlamak için metrelerce yükseklikten denize dökülmüştür. Bir de Iris Lowe’un arkeolog değil sanat tarihçisi olduğu ortaya çıkar.

Bunun üzerine, 1977 yılında kazı iptal edilir ve ülkesine geri döner.

Ancak kendisinden geriye, Knidos antik kentinde, mezar gibi çukurlar kalmıştır. Bir bilim insanı olmasına rağmen, hırs ve şöhret uğruna, bugünkü rezalet görüntüyü arkasında bırakmıştır. Heykeli değil ama kaidesini bulur.

Kendisi 17 Nisan 2020 tarihinde 86 yaşında Amerika’da Covid-19 nedeniyle ölmüştür.

Datça Knidos şehrinde 1987-2006 yılları arasında ise, Prof. Dr. R. Özgan başkanlığında kazılar sürdürülmüştür.

Sonuç: Knidos antik kenti, ülkemiz için, ülkemiz arkeolojik değerleri için çok önemli bir kalıntıdır. Bu yüzden, buraya mutlaka gidip görmenizi öneririm.

Datça gezilecek yerler.

Datça genel bilgiler, tarihi.