Mardin Savur: Öncelikle şunu belirtmekte yarar var, ülkemizin gurur kaynağı Profesör Doktor Aziz Sancar, 1946 yılında Savur’da dünyaya gelmiştir.
ULAŞIM
Mardin il merkezine 45 km uzaklıktadır. Savur-Diyarbakır arası uzaklık: 106 km. Savur-Batman arası uzaklık: 95 km. Savur-Ş.Urfa arası uzaklık: 235 km.
TARİH
Savur’da 1’nci yüzyılda Hıristiyanlık yayılmaya başlamıştır. MS 352 yılında burada Episkoposluk bölgesi kurulmuştur. İlk Episkopos Mor Krafus; Sasani (Pers) İmparatoru II. Şabur tarafından tutuklanıp Nusaybin’e götürüldü. Şabur’un ikinci adamı, Mor Krafus’a inancından döndüremeyince: 3 Ocak 352 tarihinde öldürttü. Pers istilası bölgeye çok zarar verdi. Şehri dahi boşalttırdılar. Şehit edilen Mor Krafus’un öğrencilerinden, Savur’un Mişte köyünden Aziz Mor Şmuyel, rahiplik silkesine girdiğinde, Savur’u terk etmiş ve Nusaybin ile Midyat arasındaki kırsal kesimde kalan “Bagok” dağında inzivaya devam etti. Hmerin köyü yakınlarında bir manastır inşa etti ve 7 yılda 30 rahip topladı. Sasanilerin istilasından bu manastır da etkilendiğinden Mor Şmuyel, manastırını terk etmek zorunda kaldı.
Manastırı terk ederken, Perslere rüşvet vermiş ve Episkopos Mor Krafus’un cesedini onlardan alabilmiştir. Mor Şmuyel, kendi manastırını terk ettikten sonra MS 397 yılında Midyat-İdil yolu üzerinde olan ve Midyat’tan 25 km uzaklıktaki Mor Gabriel manastırının temelini atmış ve bu manastırı inşa ettikten sonra Mor Krafus’un cesedini buraya nakletmiştir.
1998 yılı itibarı ile Savur ilçesinde, demircilik yapan sadece iki Süryani ailesi vardır.
GENEL
Savur, Süryanice “Savro” kelimesinden türetilmiştir. Savro, “boyun” anlamındadır. Arapçası da Savr olarak kullanılmaktadır. Savur ilçesi ve Savur kalesinin Mardin kalesinden daha eski olduğu tahmin edilmektedir.
İlçe dağ yamacında kurulmuştur. Rakımı 900 metredir. İlçenin içinden Savur çayı geçmektedir. Kuzeybatıda bulunan geniş düzlüklerde tahıl ekimi yapılır. Savur, dünyaca ünlü üzümler diyarıdır. Ayrıca Savur’da bahçelerin birçoğunda kavak ağacı yetiştiriliyor. Kavaklar kesilip Irak’a gönderiliyormuş. Burada gölgelik yapımında kullanılıyormuş. Tarlalarda yetiştirilen kavak fidanları büyütülüyor, uygun boya gelenler kesilip, soyuluyor kamyonlara yüklenerek Irak’a gönderiliyormuş.
SAVUR ÜZÜMÜ
Bölgede mezrone üzümünden Tayfi üzümüne kadar, tadına doyum olmayan üzümler yetiştiriliyor. Bunlar: kuru üzüm ve reçel olarak değerlendiriliyor. Ayrıca üzüm pestili, bastik ve cevizli sucuk yapılıyor. Daha önce burada şarap fabrikası varmış, ancak fabrika şu anda kapalı durumda.
GEZİLECEK YERLER
ABDULLAH BEY KONAĞI
İlçe merkezinde bulunan ve 1850 yılında inşa edilen bu yapı, en özgün, en güzel ve bozulmamış bir konak olarak önem kazanıyor. Konak müze gibi korunmuştur. Duvarları sura benziyor, taş ve ahşap işçiliği mükemmeldir. Konak, özel kişiler tarafından butik otele dönüştürülmüştür. 22 odası var.
Konak misafirlerine geçmişin dünyasını yaşatıyor. Duvar kenarına yerleştirilmiş divanlar, salonun tasarımındaki sanat ve simetri, değerli eşyalar, zengin armağanlar konağa ayrı bir hava katmıştır. Duvarlarda şatafatlı süslemeler, renk rent ve kat kat tavana doğru yükseliyor.
DEREİÇİ KÖYÜ
İlçe merkezine bağlı bu köy, önemli bir Süryani köyüdür. İlçe merkezini Dereiçi köyüne bağlayan yol, derenin kenarından geçiyor. Yol boyunca dutluklar ve eski su değirmenleri var. Ülkemizde hem Protestan hem Ortodoks ve hem de Katolik kiliselerinin birlikte bulunduğu bir köydür.
Köye vardığınızda ise, taş evleri göreceksiniz. Köyde bulunan şarap üretim tesislerinde üretilen şaraplar bir zamanlar Akdeniz ve Ege bölgesinde çok meşhurdu. Ancak günümüzde köyün büyük kısmı bomboş. Köy halkının çoğu Süryaniler, buradan ayrılarak İsveç’e gidip yerleşmişler.
Köyün hikayesi oldukça ilginçtir. 1960’lı yıllarda köy dışına başlayan göç hareketi, zamanlar terör ve ekonomik sebeplerle artmış ve köyün nüfusu hızla düşmüştür.
Köy bugün tamamen boş değildir. Köy muhtarı günümüzde köyde kalan az sayıda hanenin köy dışına gitmesini önlemek için bazı ekonomik faaliyetlerde bulunmuştur. Muhtar köyde bir şarap fabrikası yaptırıyor. Amaç köy dışına göçü engellemek, köylüye iş imkanı sunmak ve köylünün kazanmasını sağlamaktır. Zaten köy oldukça zengin bağların hemen dibindedir. 1992 yılında fabrikanın açılışına çok az bir süre kala, bölgenin gelişmesini engellemek isteyen terör örgütü tarafından bu süreci yönlendiren köyün muhtarı katledilir. Muhtarın öldürülmesinin ardından köydeki kalan evlerde hızla boşalır ve köylüler köy dışına göç edip giderler. Fabrika ve 300 dönüm üzüm bağı da sahipsiz kalmıştır.
Köyde: 3 kilise bulunuyor. Bunlar: Mor Abay, Mor Teotuto ve Mor Şabay kiliseleridir. Kilise bahçelerindeki mezar taşları, oldukça güzel işlenmiştir. Ayrıca, terkedilmiş evlerin arasında yaşayan 8 hane bulunmaktadır. Köy Süryani köyü olmasına rağmen, köyde bir cami yapılmış ve camiye bir imam atanmıştır. Bunun üzerine, çevre köylerden buraya bazı Müslüman aileler gelerek yerleşmişlerdir.
MOR YUHANUN KİLİSESİ
İlçe merkezine bağlı Dereiçi köyünün güneyindedir. Kadim Süryani Ortodoks kilisesi olarak da bilinir.
Kilise 370 yılında inşa edilmiştir. Kilisenin yapılış tarzı ve kilisenin mezbah kapısında görülen motifleri, eski çağlardan kalma bir yapı olduğunu belirtmektedir. Kilise günümüze kadar korunmuş olup ibadete açıktır. Ancak bu kilise, Süryani kiliseleri arasında önemli bir olaya ev sahipliği yapmıştır. Şöyleki, 1782 yılında Mardin Deyrulzafaran Manastır’ı Patriki 3. Gevargis vefat eder. Bunun üzerine, yeni patrik seçimi için Süryani Ortodoks kilisesinin tüm metropolitleri toplantıya çağırılır. Metropolitlerden, Musul Metropoliti Matta ve Halep Metropoliti Diyonosiyos Mihayel Cevre: patrikliğe aday olduklarını açıklarlar ve Deyrulzafaran’a doğru yola çıkarlar. Halep Metropoliti Mihayel Cevre: ilk olarak Manastıra ulaşır ve dört metropolitin onayını alarak 28 Ocak 1782 tarihinde patrik olarak takdis edilir. Bu olay, Süryani kilisesi açısından dönüm noktası olur. Ancak, Musul Metropoliti Matta, Deyrulzafaran’a ulaştığında durumu öğrenir ve Mihayel Cevre’nin patrikliğinin gayrimeşru olduğunu iddia eder. İtirazı karşılık bulamayınca “Dereiçi” beldesine gelir. Mihayel Cevre’nin patrikliğini onaylamayan diğer metropolitler de Turabdin’deki Süryani Cemaatinin liderleri, Dereiçi’ndeki Mor Yuhanna Kilisesi yani burada toplanırlar. Burada Metropolit Matta’yı, Ocak ayında takdis edip patrikliğe yükseltirler. Bu nedenle Mor Yuhanna kilisesi, Süryani kiliseleri arasında böyle tarihi bir olaya ev sahipliği yaptığı için önemli bir yere sahiptir. Tarihi ibadethane yakın zaman önce restore edilmiş olup hala işlevini korumaktadır.
SAVUR KALESİ
Yüksek bir tepede kurulmuş olan bu kale, bölgeyi tamamen kontrol altında tutabilecek bir görüş alanına sahiptir. İnşa tarihi bilinmez. Günümüze sadece birkaç duvar kalıntısı ulaşmıştır. Kale mevkii, tarihi kalıntılardan ziyade geniş açılı manzarası nedeniyle ziyaret edilmektedir.
BAŞKAVAK KÖPRÜSÜ
İlçe merkezine bağlı, eski adı Ahmedi olan Başkavak köyündeki bu köprü, Savur çayı üstünde kuruludur. Kitabesine göre yapı, Hacı İbrahim Bey tarafından 1755 yılında yaptırılmıştır. 1861 yılında ise, Hacı İbrahim Bey’in oğlu Hacı Emir Abdullah Bey tarafından tamir ettirilmiştir.
Köprü: doğu-batı istikametinde uzanır. Sivri kemerli, 14 gözlü ve yolu düz olan köprüler gurubuna girer. Döşeme uzunluğu 70.50 metre, genişliği 3.10 metredir. Köprünün orta bölümü 2.90 metre, uç kısımları ise 2.30 metre yüksekliktedir. Yapı, 14 kemer gözlü olup, kemerler 15 ayağa oturur. Doğudaki iki kemer gözü kısmen toprakla dolmuştur. Kemer gözleri ortaya doğru genişlemekte ve büyümektedir. Taşıyıcı olarak sivri kemerlerin kullanıldığı köprüde, onarımlardan kaldığı anlaşılan yuvarlak kemerlere de rastlanılmaktadır. Köprü, 1997 yılında tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Günümüzde sağlam olup yayaların ve hayvanların geçmesi için kullanılır.
HİSARKAYA KÖYÜ KÖPRÜSÜ
Köprü: Savur ilçe merkeziyle Hisarkaya köyü yolunda, Çemülhan olarak adlandırılan mevkideder.
Köprünün kitabesi olmadığından ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Ancak muhtemelen Hacı Abdullah Bey döneminde (1880 yılı civarı) yapıldığı tahmin ediliyor.
Köprü: yapım tekniği ve malzemesi bakımından, Hacı Abdullah Bey döneminde Savur’da inşa edilen diğer eserlerle benzerlik gösterir. Ayrıca yapı, Hacı Abdullah Bey’in onarttırdığı Başkavak köyü köprüsü ile aynı malzemeye sahiptir. Buradan hareketle köprünün 19’ncu yüzyılın ikinci yarısında Savur Emiri Hacı Abdullah Bey tarafından yaptırıldığı söylenebilir. Eser günümüzde sağlamdır ve kullanılmaktadır.
Köprü, doğu-batı istikametinde uzanmaktadır. Yuvarlak kemerli, üç gözlü, yolu eğimli olan köprüler gurubuna girer. Yapının döşeme uzunluğu 28.10 metre, genişliği 3.50 metredir. Yüksekliği 4.30 metredir. Günümüzde yayaların ve hayvanların geçmesi için kullanılmaktadır. Yapı dört ayak üzerine oturur. Memba yönünde, üst kısımları yarım piramidal külahla sonlanan üçgen tabanlı selyaranlar vardır. Bu selyaranlar günümüzde kısmen yıkılmıştır. Üzerinde süslemesi bulunmayan yapının kemer açıklıkları ve ayakları, düzgün kesme taş, diğer kısımları ise kaba yontu taştan yapılmıştır.
HACI AHMET AĞA KÖPRÜSÜ
İlçe merkezine bağlı Sürgücü köyündedir. Savur çayı üzerine kuruludur. Beş gözlü olarak tasarlanmıştır. Yaklaşık 50 metre uzunluğunda, kesme taştan yapılmıştır. Farklı dönemlerde tamir görerek ayakta kalmayı başarmış olan köprünün 18 ya da 19’ncu yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir.
Mardin Midyat: Midyat-Mardin arası uzaklık: 88 km. Midyat-Batman arası uzaklık: 80 km. Midyat-Şırnak arası uzaklık: 133 km. Midyat-Siirt arası uzaklık: 133 km.
TARİH
Midyat’ın kuruluşu konusunda farklı görüşler vardır. Bazı kaynaklar: şehrin kuruluşunu MÖ 2000’li yıllara kadar götürmektedir. Bu dönemde, verimli topraklara sahip Yukarı Mezopotamya’ya yerleşmek amacıyla Orta Asya’dan göç eden Eti Türkleri, bölgeden geçişleri esnasında Midyat’ı büyük bir mağara yerleşmesi halinde kurmuşlar ve hayvanlarını da burada barındırmışlardır. Günümüzde Midyat şehrinin altında uzanan ve birbirlerine bağlantılı olan mağaraların o dönemden kaldığı sanılmaktadır. Daha sonraları buraya yine göçebe olan Komuk Türkleri yerleşmişlerdir.
Yöre uzun süre Komuklar ve Asurlular arasında bir mücadele sahası olur ve birkaç kez iki kavim arasında el değiştirir. Daha sonraları bölgede Makedonyalılar, Persler, Romalılar hüküm sürer. Bununla birlikte, bölgede bulunan çok sayıdaki mağaralara dayandırılarak, günümüzdeki anlamda bir yerleşme olarak kuruluşu, MÖ 180 yıllarında Sasani ve Selevkuslar dönemine rastlandığı da ifade edilmektedir.
MS 5’nci yüzyıla kadar Hıristiyanlık bölgeye hakim olmuş, yeni dinin ortaya çıkışı ve kuzeye yönelmesiyle birlikte bölge, İslam ordularının fethine maruz kalmıştır. 11’nci yüzyılın başından itibaren Artuklu Devletinin eline geçen Midyat, 300 yılı aşan bu devirde, civardaki diğer yerleşmelerde olduğu gibi, en parlak dönemini yaşamıştır. Mervaniler ve Eyyübiler’den sonra 1535 yılında da Osmanlılar buraya gelir.
1523 ve 1567 yıllarındaki kayıtlarda Hasankeyf Sancağının Tur Nahiyesine bağlı bir köy statüsünde olan Midyat, 1890 yılında Belediye teşkilatına sahip olmuştur.
Kısmi arkeolojik çalışma ve tahminlere dayanılarak kuruluşu MÖ 2000’li yıllara kadar geriye götürülen Midyat’ın yazılı belgelerde ilk olarak görülmesi ise, ancak MÖ 13 ve 9’ncu yüzyıllara rastlar. Bu dönemlerde Tur Abdin Asur Kralları için ele geçirilecek ve talan edilecek bir ülke olarak anılmaktadır. II. Asurnasipal MÖ 879 yılında gururla “Matiate’yi (Midyat) ve köylerini buyruğum altına soktum. Bol ganimet edinip, onları yüklü haraca ve vergiye bağladım” sözü, Midyat’ın gerek tarihi geçmişi ve gerekse isminin kökeni konusunda önemli bir kanıt sunar. Buna göre, günümüzde Tur Abdin Metropolitliğinin merkezi konumunda olan şehrin adının, Mağaralar Kenti anlamına gelen “Matiate” den türetilmesi büyük bir olasılıktır.
Midyat: Estel ve Eski Midyat olmak üzere iki kısımdan oluşur. Şehirde turistik çekiciliğe sahip olan kesim “Eski Midyat” kesimidir. İki kesim arasında 3 km uzaklık bulunur. Ancak, gerek bazı resmi binaların bu boş alana taşınması, gerekse Estel ve Eski Midyat’ın birbirlerine doğru büyümesi sonucunda, iki alan arasında kalan boşluk tamamen dolmak üzeredir. Yeni yapılaşma: Estel kesiminde ve Eski Midyat’ı Estel’e bağlayan Cumhuriyet Caddesi üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Estel’de sadece Müslümanlar yaşarken, Eski Midyat kesiminde ise Süryaniler ile Müslümanlar birlikte bulunmaktadırlar. Hatta bu kesimde, köylerden göç eden 4 Yezidi ailesi de bulunmaktadır.
1970’li yıllarda, Eski Midyat’ta Süryaniler; nüfusunun yarısından fazlasını oluştururken, özellikle İstanbul gibi büyük şehirler ve Avrupa’ya göç sonucunda, günümüzdeki Süryani aile sayısı yaklaşık olarak 100’e düşmüştür.
Şehrin bir diğer farklı özelliği de kilise sayısında görülür. Tarihi kiliselerin (6 adet), tarihi camilerden (2 adet) fazla olduğu, Türkiye’deki tek yerleşimdir. Ancak cemaatleri azaldığı için, Pazar ayinleri bu kiliselerde dönüşümlü olarak yapılmaktadır.
GÜMÜŞ İŞÇİLİĞİ-TELKARİ
Eski Midyat, gümüş işçiliği yani telkâri ile ünlenmiştir. Telkari, ince gümüş tellerin birleştirilmesiyle yapılır. Çok eskiye dayanır. Ortadoğu’da çıkmıştır. Gümüş veya altın, aynı kalınlıktaki iki ya da daha fazla telin örülmesiyle elde edilir. Tamamen elde yapılan bir işlemdir. Teller, kendilerinin çevresinde oval, yuvarlak veya benzeri şekiller oluşturularak sarılır. Belli parlatma aşamalarından sonra ürünler satışa sunulur.
GENEL
“Midyat” kelime anlamı “Ayna” demektir. Midyat yöresinin bir diğer adı olan “Turabdin” ise “ibadet edenlerin dağı” anlamına gelir. Çünkü Midyat çevresindeki dağlarda bulunan mağaralar, bir zamanlar ibadet mekanı olarak kullanılıyormuş.
Midyat, Tur Abdin bölgesinin merkezi konumundadır ve güneyden kuzeye ve batıdan doğuya doğru yönelen iki eski yolun kesiştiği önemli bir noktada bulunmaktadır. Bugün Midyat da Mardin gibi eski şehir bölümüne sahiptir. Eski Midyat’da çok sayıda tarihi cami ve kilise bulunuyor. Taş mimariden yapılan bu dini mekanlar, asırlardır ayaktadır. Yörenin taş ustalarının üstün ve incelikli becerileri nedeniyle, Midyat, bir açık hava müzesi görümümü kazanmıştır. Midyat’ın doğal örtüsü olan taşlar, eski binaların restore edilmesiyle yeniden hayat bulmuştur. Midyat’ta hiçbir evin gölgesi bir diğer evin üzerine düşmez, daracık sokaklar öyle muntazam kurulmuş ki evler güneş ışıklarının aksi yönde durduklarından dolayı, yazın kavurucu sıcağında gölgeler oluşuyor, sıcak ve soğukta sertleşen taşlar, yazın serin, kışın sıcak oluyor.
Midyat yöresinin son zamanlarda tanınmasının en büyük sebeplerinden birisi de bazı televizyon dizilerinin burada çekilmesidir.
NE SATIN ALINIR
Buralarda el yapımı telkâri gümüş işleme ürünleri satın alabilirsiniz. Ayrıca taş işlemeciliğinin özgün örnekleri de satılıyor. Üzüm ve hatta üzümden yapılan pekmezde olabilir. Ama öncelikle gümüş düşünün. Midyat ilçesinde telkâri “vav işi”olarak bilinir yani gümüş işlemeciliği literatürde “çift işi” olarak geçer. Motiflere, kullanılan malzemeye göre çeşitlenir. Anahtarlıklar, şekerlikler, mücevher kutusu, sigara ağızlığı, tütün kutusu, tepsi, fotoğraf çerçevesi, künye, kaşık, vazo, tespih, yüzük ve daha pek çok obje, inanın bu güzelliklere doyamayacaksınız.
GEZİLECEK YERLER
CEVATPAŞA CAMİİ
1925 yılında Cevatpaşa tarafından yaptırılmıştır.
Cami, kalın duvarlı olup, kare planda Midyat taşından imal edilmiştir. Avlulu cami tipindedir. Caminin giriş kapısından sonra, 3 metre genişliğinde, dikdörtgen planlı bir mekan bulunur. Bu mekan son cemaat yeridir. Kapı: kavislidir. Çevresi palmet motifleri, üzeri yuvarlak dairesel şekilli motiflerle bezenmiştir. İbadet mekanı üstünde yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış 12 sütun tarafından taşınan, düz bir örtü ve küçük bir kubbe bulunur. Küçük kubbe kasnağının çevresine pencereler yerleştirilmiştir. Ayrıca ibadet mekanı, iki katlı sıra halindeki yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılır. Mihrap 4 bölümlüdür. Birinci ve ikinci bölümleri, bitkisel bezemelerle, üçüncü bölüm kare prizmalı şekillerle süslenmiştir. Dördüncü bölüm ise, yarım küre şeklindeki taştan yapılmıştır. Caminin minaresi, Midyat taşındandır, yuvarlak gövdeli ve iki şerefelidir.
MİDYAT ULU CAMİ
Adını verdiği mahallede konumlu Ulu Cami, 1800 yılında inşa edilmiştir. Avluya sahip olan kutsal mekan, Midyat taşından yapılmıştır. Kemerli pencereleri ve taş işlemeleriyle yüzlerce yıldır ayaktadır. Silindir şeklindeki tek şerefeli minaresi, şerefe kısmında süslemelere sahiptir. Bugüne kadar birkaç defa onarılan Ulu Cami, hala ibadete açıktır.
HACI ABDURRAHMAN CAMİİ-MELLE CAMİİ
İlçe merkezindedir.
1915 yılında inşa edilmiş, tek minareli, tek şerefeli bir camidir. Midyat taşındandır ve kare planlıdır. Cami oldukça sadedir. Cephesi altı kemerle hareketlendirilmiştir. Bu kemerlerin beşinin içinden birer pencere açılır. Mihrap ve minber, bitkisel bezemelidir. Caminin minaresi, kare kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Minare şerefesinde, Ulu camide benzerleri görülen bitkisel motifler bulunur.
GELÜŞKE HANI
Tarihi han, 1903 yılında Süryani Musa Samas tarafından inşa edilmiştir. O zamanlar misafirhane ve ticarethane olarak kullanılmıştır. 1950’lerden sonra ise popülerliğini yitirmiştir.
1950-1970 yılları arasında ise köylü pazarı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1980 yılından sonra ise eski canlılığını yitirmiş ve ahır ve mezbaha olarak uzun süre kullanılmıştır. Ancak yakın zaman önce, han restore edilerek günümüzdeki halini almıştır. Günümüzde tarihi han, yöresel yemeklerin sunulduğu birçok restoran, köy dinlenme odaları ve Şadırvan bahçesi ve kafelere ev sahipliği yapmaktadır. Yerli ve yabancı turistler burayı yoğun olarak tercih ediyorlar.
DEVLET KONUK EVİ
Midyat ilçesinin simgelerinden biri olan Devlet Konukevi, tarihi Mardin evlerindendir. Midyat Kaymakamlığı tarafından satın alınarak düzenlenmiştir.
3 katlı taş ev, muazzam bir el işçiliğiyle süslenmiştir. En alt kat: ana kayanın oyulması ile elde edilmiş bir oda ve onun ön bitişiğine eklenmiş bir bölümden oluşur. İkinci kat: geniş bir teras ve 3 oda bulunur. Bu odalar “L” şeklinde düzenlenmiştir. Üçüncü kat: geniş bir teras ve 2 oda bulunur. Bu iki odanın arasında bulunan koridordan yukarıya, dar ve tünelimsi bir merdivenle üçüncü kata çıkılmaktadır. Bu kata çıkıldığında, yine geniş bir teras vardır. Fakat buradaki teras, odaların önünde, yan tarafındadır. Bu tek odanın giriş kapısının bulunduğu, küçük bir cumba vardır.
Bu kattan, odanın damına çıkılır. Dama çıkıldığında, binanın yapıldığı tepenin yüksekliği ve binanın üç katlı oluşu nedeniyle tüm Midyat görülmektedir. Daha doğrusu Midyat en iyi ve güzel buradan görülüyor. Kahverengiye çalan sarı şehrin en yükseklerinin minareleri ve çan kuleleri buradan en iyi şekilde görülür.
Konukevinin avlusunda, mutfak amacıyla kullanılan yerde su kuyusu bulunur. Bölgede çekilen televizyon dizilerinde ilk tercih edilen mekanlardan ve Mardin’e gelenlerin ilk uğradığı yerlerden biridir. Midyat konukevinin en üst katındaki terasından Midyat’ın eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz.
MİDYAT KENT MÜZESİ
Ulucami mahallesindedir.
Tarihi bir hanın restore edilmesiyle ziyarete açılmıştır. İnşa zamanı bilinmeyen taş han, mağara benzeri odaları ile büyük ilgi görür. Müzede: Sümer, Akad, Mittani, Hitit, Asur, İskit, Babil, Pers, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemlerine ait günlük yaşamda kullanılan önemli materyaller sergileniyor. Ayrıca: ilçeye ait fotoğraflar, halı, kilim, takı gibi gündelik yaşama ait zengin ürün yelpazesiyle donatılmış mekanlar bulunuyor.
Müzenin bulunduğu handa; yıllardır eski halı, takı, tespih, ev eşyası, mangal, saat gibi tarihe mal olmuş antik değere sahip ürünleri pazarlayan esnafın işyerleri de bulunuyor. Ayrıca gümüş telkâri, halı ve kilim tezgahlarıyla dükkanlarının bulunduğu handa, antika dükkanı işletenler de bulunuyor. Bu da gelen yerli ve yabancıların ilgisini çekiyor.
İZOZOEL KİLİSESİ
Altıntaş mahallesindedir. Özenli bir taş işçiliğiyle süslenmiştir. İnşa tarihi net olarak bilinmeyen kutsal mekanın yüzlerce yıl öncesinde yapıldığı tahmin edilmektedir. Çan kulesi ve kemerli pencereleriyle dikkat çeken kilisenin küçük bir kubbesi vardır.
MORT ŞMUNİ KİLİSESİ
İlçe merkezindedir. En eski kilisedir. 9’ncu yüzyılda inşa edilmiştir. Midyat’ın Metropolitlik merkezidir. Metropolit Timotheos Samuel Aktaş, Mort Şimuni kilisesine gelerek cemaatle bayramlaşır. Rivayete göre, Mor Şimuni, İsa’ya olan inancından dolayı Roma imparatoru Antiakos tarafından, 7 çocuğu ile birlikte öldürülmüş bir kadındır. Kilise bahçesi içinde çocuklar için bir derslik ve avlu girişinin karşısında bir divanhane vardır. Süryaniler bayram kutlamalarını ve dini törenlerini bu kilisede yaparlar. Çan kulesi Midyat’taki diğer kiliselere göre küçüktür. Özellikle turla yöreye gelen yabancı turistler tarafından en çok bu kilise ziyaret edilir.
MOR BARSAVMO KİLİSESİ
İlçe merkezindedir. 1910 yılında eski temelleri üzerine geleneksel biçimde yeniden kurulan, zengin bezemeli bir kilisedir. Mor Barsavmo mucizeleriyle ve erdemleriyle ünlü, çilekeşlerin başı olarak bilinen bir azizdir. Süryenilere göre, yerin 88 cm altında, insan yüksekliğinde, aşağıda 29 cm, yukarıda 22 cm, genişlikte çukurda yaşamakta, Barsavmo’nun başlattığı bir ibadet şeklidir. Kilisenin yerleşim şeması Mor Şimuni kilisesine benzer. Kilise avlunun kuzeydoğusundadır. Okul ve misafir odaları aynı avluya bakar. Kilise, 1910 ve 1991 yıllarında iki kere restore edilmiştir.
MOR ŞARBEL KİLİSESİ
Mardin ve çevresinde en son inşa edilen kilisedir. Midyat merkezdeki en göz alıcı kilisedir. Yapımı 1950’lere tarihlenir. Mardin çevresindeki geleneksel plan tipinin 20’nci yüzyıla uyarlanışının bir örneğidir.
MOR GABRİYEL MANASTIRI(DEYRULUMUR MANASTIRI)
Manastır Mardin il merkezinden 120 km uzaklıktadır.
Midyat ilçe merkezinin ise 18 km güneydoğusunda, Cizre yolu üzerinde, Turabdin mevkinde Güngören mahallesindedir. Süryani cemaatinin önemli merkezlerinden birisidir. Gerek şehir yerleşmelerinden uzaklığı ve gerekse ana yollardan sapa kalması nedeniyle, Deyrulzafaran’a göre daha korunaklıdır. 100 yıl daha yaşlı olmasına rağmen, bulunduğu konumun yarattığı olumsuz etki nedeniyle, Deyrulzafaran’a göre daha az ziyaret edilmektedir. Ancak, Deyrulzafaran manastırına göre son 20-25 yıldır daha aktif durumda olup, kadrosu daha geniştir. Bu manastırda 40 civarında öğrenci dini eğitim almaktadır. Buna karşılık, patrik merkezi görevini yapan Deyrulzafaran Manastırı tarihi açıdan daha önemlidir.
Önemi
615 yılından 1049 yılına kadar, birer Süryani Ortodoks din adamı olan Tur Abdin Metropolitlerine ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde de aynı misyonu sürdürmektedir. Yani, Tur Abdin Metropoliti, burada ikamet etmektedir.
Ortaçağ’da bütün doğunun en meşhur manastırı olduğu ve parlak devrinde, içinde 300 rahibin yaşadığı söylenen manastır, bu yönleriyle, Süryani kültürünün ve dini yapısının şekillenmesi ve gelişmesinde tarihte önemli görevleri olmuştur.
Dünyanın en eski Hıristiyan manastırlarından biri olma özelliğine sahiptir.
Bu manastır: manastırlarıyla ünlü Athos dağında kurulu herhangi bir manastırdan en az 400 yıl daha eskidir.
Kuruluşu Filistin’deki Mor Saba manastırından yaklaşık 80 yıl, Sina’daki Mor Katherine manastırından da 1.5 asır öncedir. Bu demektir ki, Mor Gabriel’de bugün ilahi ve dualarıyla monastik yaşamı sürdüren rahip ve rahibeler yaklaşık 15 asırdır devam eden bir geleneği yaşatmaktadırlar.
Yüzyıllar boyunca birçok ünlü şahsiyetin adı, bu manastır ile özdeşleşmiştir. Mor Akhsenoyo, Hapısnaslı Mor Şemun d’Zayte, Bakısyanlı Mor Gabriel.
Kuruluşu
Manastır: 397 yılında yani 1600 yıl önce Savur’lu Mor Şmuel ve Kartmin’li Mor Şemun tarafından kurulmuştur
Manastır, ilk olarak kurucularının adlarıyla adlandırılmışsa da daha sonraları 668 yılında manastırı yöneten metropolit Bakısyan’lı Mor Gabriyel’in adıyla anılmaya başlanmıştır.
408 yılında İstanbul’ta oturan İmparator II. Theodosius (408-450) bazı yapıların inşası için Manastıra maddi yardımda bulunmuştur.
409 yılında ise, manastırın ilk kurucusu olan Mor Şmuel vefat etmiştir. Mezarı: Beth Kadişe (Azizler Evi) dedir.
433 yılında: manastırın ikinci kurucusu olan Mor Şemun’da vefat etmiştir.
634 yılında, Rum kumandanı Harkel, Urfa şehrini işgal eder. Ortodoks Episkoposları kovar ve makamlarından uzaklaştırır. Mor Gabriyel ise, çareyi İslam ordusunun Mezopotamya’ya girmesinde bulur. Bunun için İslam ordusunu destekler ve Mezopotamya’ya girmesine yardımcı olur. Mor Gabriyel, Cizre’ye giderek İslam ordusu başkumandanı Hattaboğlu Ömer’i ziyaret eder.
Hz Ömer, yapmış olduğu yardımlardan dolayı, Mor Gabriyel’e, bir ferman verir, mühür ve imzasıyla tasdik eder.
Fermanda “Süryaniler her türlü din, örf ve adetlerinde hürdür. Çan çalması, bayram kutlaması, cenaze gömme törenleri, kilise ve manastır inşası serbesttir. Din adamları olan Episkoposlar, papazlar, rahipler ve şemmasları da vergi ve askerlikten muaf tutar. Süryani fakirlerine yardım yapılmasını emreder, Süryanilerin İslam kanunlarının teminatı altında hür yaşamalarını vaat eder. Sonuç bölümünde ise, bu emirlerin dışında hareket edenlere en şiddetli cezaların uygulanacağını” belirtir.
Bu ferman sayesinde Mor Gabriyel manastırı uzun bir süre saldırılardan korunur. Bu itibarla, manastıra İslam ordusu Başkumandanı olan Hz Ömer adına izafeten “DEYR-EL ÖMER” ismi verilir. Bir başka söylentiye göre ise, Deyr-el Umur denilmesi, “Umro” Süryanicede sakinlerin barındığı yer anlamına gelmektedir.
Eğitim-Öğretim
Manastırda eğitim ve öğretim faaliyetleri sürmüştür. Manastırda, dört bölümlü büyük bir okul vardır. Bu okul: ilk, orta ve liseye eşit bir kolejdir. Bundan başka, teoloji bölümü vardır. Zamanında Tur Abdin Kanununda 10 yaşını bitiren erkek çocuk, muhakkak ilk eğitimini okulun birinci bölümünde görmesi mecburdur. Şayet öğrenci, ruhaniliğe girmek istiyorsa orta ve lise bölümlerini bitirmesi, baş papazlık ve kolej öğretmenliği yapabilmesi için ise Teoloji bölümünü bitirmesi gerekiyordu. Okulun en parlak dönemi, Mor Şemun Zeyte’nin müdürlüğü zamanıdır. Mor Şemun Zeyte, okulu teoloji bölümünü bitirip aynı okula müdür olmuştur. Buna benzer birçok bilim adamı bu kolejden yetişmiştir.
Manastır, birçok ülkeye dağılmış Süryani cemaatine, Süryanice öğretmeni sağlamada da çok önemli rol oynamaktadır. Aynı zamanda göçler sonucunda Ortadoğu’dan bütün dünyaya yayılmış ve oralarda kilise kurmuş Süryani cemaatinin din adamı ihtiyacının bir kısmı da buradan karşılanmaktadır.
Kütüphane
Manastır aynı zamanda bölgenin en büyük kütüphanesini de içermekteydi. Kitapların çoğu eski ve yeni ahitten oluşmaktaydı. Bunun dışında felsefe, teoloji, tıp, bilim ve tarih ile ilgili kitaplar da bulunuyordu. Kütüphane zaman zaman dışarıdan gelen baskınlarda yağmalanmış ve tahrip edilmiştir. Geriye kalan kitaplar ise, doğu ve batıdaki kütüphanelere kaçırılmıştır.
Bugün batı kütüphanelerinde (British Library, İngiliz Devlet Kütüphanesi gibi) sergilenen birçok el yazması eser, manastırın yüzyıllar boyunca kültürel merkez olarak önemliliğine tanıklık etmektedir.
Azizler Evi
Yapının içinde bulunan “Azizler Evi” 15 nişli bir anıt mezardır.
Süryani geleneğinde azizlerin naaş ve mezarları, bulundukları yerlerin manevi kudsiyetini arttırmaktadır. Mor Gabriyel manastırı da bu yönüyle büyük bir manevi kudsiyete sahiptir. Birçok azizin mezarı ve kemikleri burada bulunuyor. Mar Filiksinos, arkadaşı Episkopos Sturiyos’a yazdığı mesajında “melekler tarafından temeli atılmış Deyr-el-Umor manastırını yedi kez imanla ziyaret eden Kudsi şerifi ziyaret etmiş farizasını yetire getirmiş sayılır” demektedir.
Mor Gabriel kimdir
Manastırdaki ilk metropolit Mor Daniel’den sonra, manastırın yönetimine gelen Mor Gabriel, faziletli yaşamı ve yaptığı mucizelerle, rahiplerin ve halkın gözünde, yörenin en ünlü azizi oldu. Ölümünden sonra bile, ismiyle gerçekleşen mucizeler, manastıra kendi isminin verilmesine sebep oldu.
Manastırın kuruluş hikayesi
Hikaye: Savur yakınlarındaki bir köyden olan Mor Şmuel ve Aziz Mor Şemun’un yaşam öyküsüne dayanır.
4’ncü yüzyılın sonlarına doğru rahipliği ve inzivayı seven Mor Şmuel: Nusaybin’e yakın Umrin dağında, yalnız bir şekilde 10 yıl yaşamaya başlar.
Perslerin yöreyi işgal etmesiyle, buradan ayrılarak, günümüzde Yayvantepe olarak bilinen Kartmin köyü civarında bir barınak inşa eder. Bu arada köyde oldukça tehlikeli bir hastalığa yakalanan Şemun adında bir çocuğu, mucizevi bir şekilde iyileştirir ve onu yanına alır. Bu iki aziz, bir süre sonra insanlardan uzaklaşmak amacıyla, bulundukları yerden Kartmin’in kuzeydoğusuna doğru yola çıkarlar. Yolculukları sırasında okudukları kutsal kitabın bittiği yerde, kendilerine bir manastır kurmaya karar verirler. Kitap bittiğinde, eski bir putperest tapınağının harabelerinin yakınına gelmişlerdi. Kararlaştırdıkları gibi, iki aziz manastırlarını inşaya başlamak üzere uykuya dalarlar. Uykuya daldıkları bir sırada, Mor Şmuel’in şeklini alan bir melek, Mor Şemun’a görünür ve birlikte manastırın kurulacağı yeri belirlemeye başlarlar. Melek, batı, güney ve kuzey yönlerinde birer taşı gösterip manastırın bu sınırlar arasında kurulacağını söyler. Bu geniş alanın, iki kişinin ibadet etmesi için oldukça geniş bir alan olduğunu düşünen Mor Şemun’a melek, şu an geniş olsa da ileride bu manastırın birçok kimsenin ibadet ve barınma yeri olacağını ifade eder. Bunun üzerine, bu kadar büyük bir yerin inşa edilmesinin zorluğunu söyleyince, melek de büyük bir taş alıp, yerden bir arşın kaldırdıktan sonra, “bu taşı havada durduran ilahi kuvvet burayı inşa edecektir” der.
Bu şekilde melek ve Mor Şemun manastırın temelini attıktan sonra, melek görünmez olur.
Mor Şemun, daha sonra uyanan Mor Şmuel’e olanları anlatır ve böylece dua evinin inşasına başlarlar.
Efsanede geçen ve bir zamanlar havada durduğuna inanılan taş, halen Mor Gabriel Manastırının avlusunda bulunmaktadır.
Kuruluşundan sonra, değişik tarihlerde manastırın içinde ve dışında ekler yapılmıştır.
Bunlar: Kral Arkadius döneminde yapılan, rahipler için barınma ve ibadet yerleri, bugün kullanılan Meryem Ana Kilisesi, Resuller/Azizler kilisesi, Kırk Şehitler kilisesi, Mor Şmuel’in gömülü olduğu mabet, Manastırın güneybatısında Kartminli Mor Şem’un mabedi, sekiz kemer üzerinde yükselen motifli Theodora Kubbesi, ziyaret amacıyla gelip yapının görkemi karşısında manastırın hizmetine giren Mısırlıların yaptığı kubbe ve 512 yılında Kral Anastos tarafından yaptırılan motif ve mozaikleriyle ünlü, büyük bir mabettir.
Bu yapıların en gözdesi, eskiden mutfak olarak kullanılan Theodora Kubbesidir. Kubbe, İmparator Arkadius’un kızı Theodora’nın maddi yardımıyla ovalımsı bir şekilde pişmiş tuğladan yapılmış ilginç bir yapıdır.
Alt katta bulunan bu eski bölümlerin üzerine, son zamanlarda ziyaretçi odaları, görevlilerin odaları, mutfak, rahibe odaları gibi yeni ilaveler yapılmıştır.
Mor Gabriel Manastırı, girişinin sağ ve sol köşelerinde, aslan figürleri görülür. Bu figürlerin Süryaniler arasında mitolojik bir yeri vardır. Rivayete göre: Mor Gabrial Manastırı, 7’nci yüzyılda çeşitli nedenlerden dolayı boşaltılır. Manastırın insansız kaldığı zaman diliminde, Tanrı tarafından manastırın korunması için aslan gönderilmiştir. Daha sonra insanlar manastıra geri döndüklerinde, aslanların ortadan kaybolduğu söylenir. Bu iki aslanın iki melek olduğu rivayet edilmektedir.
Günümüzde, özgün yapısını bozmadan, manastırın tarihi duvarları ve bazı mekanların restorasyonu yapılmaktadır. Yeni yapılan eklentilerin de eskisiyle uyum içinde olmasına dikkat edilmektedir.
ANITLI KÖYÜ
Midyat ilçe merkezinin 29 km kuzeyinde bulunmaktadır.
Köydeki Süryanilerin önemli kısmı, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine göç etmiştir.
Yurt dışındaki “Anıtlı köylüleri” tarafından kurulan dernekler vasıtasıyla, köyde bulunan tarihi öneme sahip Meryem Ana Manastırı ve kilisesi restore edilmiştir. Aynı zamanda köyün ortasında kale biçiminde bir köşk vardır. Bu köşkte 4 Süryani ailesi yaşamaktadır. Köşk, saldırılar sırasında Süryaniler tarafından korunma amaçlı kullanılmıştır. Köy turizm açısından büyük öneme sahiptir. Yaz aylarında, köye 3000-4000 ziyaretçi gelmektedir. Köyde Timur tarafından yakıldığı söylenen iki kilise kalıntısı daha vardır. Bazı araştırmacılar, büyüklüğünden ve etrafındaki kiliselerden dolayı Anıtlı köyünü “Katedral Köyü” olarak nitelendirirler. Geçmişte burada 40’a yakın kilise bulunduğu söyleniyor.
Hah köyü: Tur Abdin bölgesinin en dikkat çeken köylerinden biridir. 6’ncı yüzyıla tarihlenen Yunan kaynaklarında, Tur Abdion diye geçen metropolitliğin merkezinin burada olabileceği ileri sürülmüştür.
Köyü belki de daha önemli kılan 640 yılındaki Arap fethinden sonraki 1.5 yüzyıla tarihlenen tahminen 5 kilise ve manastırın olmasıdır.
Hah köyündeki en görkemli kilise, sofistike mimarisi ve süslemesiyle bölgedeki 8’nci yüzyıl kilise mimarisinin en dikkat çekici örneği olan Yoldath Aloho (El Hadra ya da Meryem Ana kilisesi) dir.
MERYEM ANA MANASTIRI-YOLDATH ALLOHO
İlçe merkezine 40 km uzaklıktaki Anıtlı (Hah köyü) köyünün güney kıyısındadır. Özgün mimarisiyle dikkati çeker. Günümüzde mimari açıdan eşine az rastlanır güzelliktedir. Kuzey Mezopotamya’nı en güzel kiliselerinden biri sayılmaktadır.
Manastır: Süryani dilinde “Yoldath Aloha” (Tanrı Anası) ismini taşımasına karşın, çoğu kez Arapça “El Harda” (bakire) olarak anılır. Kilisenin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmez. Kubbesinin alt kısmı 7’nci yüzyılda yapılmıştır. Kubbesinin dıştan üst kısmı ve çan kulesi, 20’nci yüzyılda eklenmiştir. Çan kulesi, 1939 yılında yapılmıştır. Çatıdaki kiremitler, 1907 yılında yerini kesme taşlara bırakmıştır. Kadim geleneğe göre, Müneccim Kralları Süryani alemine bağlayan bu mekan, Yukarı Mezopotamyalı bu krallardan biri tarafından Meryem’e adanmıştır. Mekanın anıtsal havası, mimarisi ve süslemeleri, burayı yörenin diğer tapınaklarından ayrı kılmaktadır. Bu kilise, Mardin civarında az rastlanan, kare planı ve merkezi kubbesiyle Mardin yakınlarındaki Deyrul-Zafaran manastırına benzer. Kilise bir zamanlar metropolitlik merkezliğini üstlenen Anıtlı köyünde metropolitin manastır erkanına ayrılmıştır. Oturma yerleri bulunan bir apsisle, karşılıklı okuyan iki koruyu barındıracak şekilde, ana cemaate kapalı bir nef, yöre kiliselerinde hiç rastlanmayan özelliklerdir.
Kuruluş Öyküsü
Anıtlı Meryem Ana kilisesinin kuruluş öyküsüne bir söylence de katılmaktadır. Söylence: Meryem Ana kilisesinin kuruluşu İsa’nın doğumuna bağlanmaktadır. Rivayete göre: Yahudiye ülkesindeki (İsrail) Beytlehem’de doğan Mesih’in yıldızını doğuda gören 12 yıldız bilimcisi, bu yıldızın izini sürmeye başlarlar. Bunlar: Anıtlı köyüne vardıklarında, içlerinden üçü bu yıldızı takip etmeye devam eder, diğerleri ise Anıtlı köyünde kalır. Yıldız, Mesih’in bulunduğu mağaranın üzerinde durmasından sonra bu üç yıldız bilimcisi mağaraya girer ve burada Mesih ile annesini görmeleriyle birlikte secdeye kapanırlar. Daha sonra bereket olarak Meryem Ana’dan aldıkları bir bez parçasıyla, diğerlerinin yanına dönerler. Beraberlerinde getirdikleri Mesih’e ait kumaş parçasını yakıp, küllerini kendi aralarında bölmek isterken, ateşe atılan kumaş, 12 altın madalyona dönüşür. Bu mucizeye tanık olduklarında, Meryem Ana adına bir mabet yaptırmaya karar verip, bugünkü manastırı inşa ederler. Böylece Mesih’ten sonraki ilk mabet yapılmış olur. Bu olayın gerçekleştiği Anıtlı Göletinin hemen yanındaki bölge, günümüze kadar Süryanice’de Parputho (paramparça) olarak adlandırılır. İlk kilisenin Kudüs’te kurulduğu “Hıristiyan” kelimesinin ise Anadolu’da henüz MS 37-43 yılları arasında telaffuz edildiği göz önüne alındığında, yukarıda izah edilen olayın, bu olaylardan daha önce gerçekleştiğini göstermekte ve Mesih’in doğumuyla beraber inşa edilen bu mabedin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Mimari özellikleri
Sanatsal boyutu ele alındığında manastır/kilise, Tur Abdin’in en görkemli yapıtlarından birisidir. Bir özelliği de inşasında sergilenen mükemmel taş işçiliğidir. Yapı aynı zamanda Tur Abdin’de nadir görülen kare planına sahiptir. Bazı araştırmacılara göre, İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi, bu kilisenin genel planı örnek alınarak inşa edilmiştir. Son bir not: kilise, Hz İsa’nın ruhunu simgeleyen güvercin motifine sahiptir.
MOR YAKUP MANASTIRI
İlçe merkezine bağlı Süryani köyü olan Barıştepe (Salah) köyünün hemen altında bulunan bereketli vadidedir. Midyat-Dargeçit yolu 5 km. sindedir.
Mor Yakub Manastırı, MS 419 yılında Mor Barsabo ve İskenderiyeli bir keşiş olan öğrencisi Mor Yakup’un Persler tarafından şehit edildikleri yerde inşa edilmiştir. Mor Yakup, önce Diyarbakır oradan da Tur Abdin bölgesine gelir. Mor Yakup’un 421 yılında ölümünden sonra manastır çok önem kazanmıştır. Mor Yakup’un ölümünden sonra, öğrencisi Mor Daniel burada tek başına kalır. Zaman içinde manastıra yüzlerce rahip yerleşir. 5’nci yüzyılın sonlarına doğru Mor Daniel’de ölür ve 6’ncı yüzyılın başında, 508-510 yıllarında çilekeş Mor Yakup adına büyük bir kilise inşa edilir. 7’nci yüzyılın başlarına kadar kilise sağlam kalmıştır. Uzun süre metropolitlere ev sahipliği yapan manastır 14’ncü yüzyılın ortalarından başlayarak bir süre Deyrul-Zafaran patrikliğinden kopan Tur Abdin patriklerini de ağırlamıştır. 14’ncü yüzyılda Tur Abdin için patriklik makamı olmuştur. Diğer Süryani kiliselerinden farklı olarak bu kilisede açık bir Bizans etkisi görülür, manastır 1454 ve 1693 yıllarında yağmalanmıştır. 1906-1907 yılları arasında patrik II. Abdülmesih buraya gelip yerleşmiştir. Patrikten sonra iki rahip İsa ve Aziz’ de buraya yerleşmiştir. I. Dünya savaşı başlayınca manastır boşaltılmıştır. 1916 yılından 1965 yılına kadar metruk vaziyette olan bugünkü manastır, eski manastırın ancak bir bölümünü içermektedir. Manastır daha sonraki yıllarda onarım görmüştür.
Manastırın kuzeyinde uzanan, kesme taşlardan örülü mimari kalıntıların Hıristiyanlık öncesi bir kült yapısına mı (Mor Yakup’un hayat hikayesi doğrultusunda) yoksa eski bir manastıra mı ait olduğu ancak arkeolojik kazılar sonucu anlaşılabilir. Salah köyündeki Mor Yakup Manastırının bulunduğu yerde, Perslerin Tanrısı Heraclius’a ait olduğu ve antik çağlarda inşa edildiği söylenen büyük bir tapınağın ayakta kalan iki kemeri vardır. MS 4’ncü yüzyılın sonlarında, Pers komutanı mabede tanrılara kurbanlar sunmak için gelir ve odada bulunan Mor Bar Şabo ve 11 öğrencisini şehit eder. Mor Yakup buraya yerleşir ve hastalara şifa verir. Mor Yakup kilisesi, enine yerleştirilmiş orta nefiyle Tur Abdin bölgesinin en gözde mimari anıtlarından biridir. Tarihi boyunca yaşadığı olaylar ve kırsal alanda yer alması nedeniyle, yüksek duvarlarla çevrelenen manastır küçük bir kale görünümündedir. Mor Gabriyel Manastırana benzemesi açısından, bazı uzmanlar tarafında aynı döneme (6’ncı yüzyıl) tarihlendirilir. Başka bir görüşe göre ise, kısa bir süre önce saptanan ve kilisenin 8’nci yüzyılda onarım gördüğünü belirten bir yazıta dayanarak, şekil benzerliğinin ücra bölgelere özgü geleneksel tutuculuktan kaynaklandığını ve buna benzer kilisenin yazıtta belirtilen dönemde kurulduğunu vurgulamaktadır.
Antik dönem örneklerinden etkilenmiş, taşa işlenmiş güvercinler ve asma dalları Hıristiyanlığın sembollerini yansıtır. Kutsal Ruhun insanlığa bahşettiği yedi duyguyu güvercinler, dallarıyla bütün insanlığı kucaklayan asma ise İsa Mesih’i temsil eder. Kilisenin içi, güney cephedeki üç, kuzey cephede ise tek pencereyle aydınlanır.
Manastırda bulunan yapılar şunlardır: Anastasios kilisesi, Theodora’nın Kubbesi, Beth Kadişe (Azizler Evi), Kırk şehitler kilisesi, Meryem Ana kilisesi, Diğer manastır yapılarıdır. (Kütüphane, yemekhane, öğrenci odaları gibi)
Günümüzde aktif olan manastırda, 8 öğrenci eğitim görmektedir.
MOR ABROHOM MANASTIRI
İlçe merkezinin 3 km doğusundadır. Turabdin bölgesinde konuşlanmıştır.
Manastırın Kral Anısta tarafından inşa ettirildiği, Timur’un istilasıyla yıkıldığı ve 1920 yılında Midyat halkı tarafından onarıldığı rivayet edilmektedir. Manastır arazisini yaklaşık 6 metre yükseklikte duvarlar çevreler. Manastırın avlusu, kıraç ve bakımsızdır. Manastır avlusunun güneyinde bir aile mezarlığı vardır. Manastır ve mezarlığa, avlunun kuzeyindeki evde yaşayan aile göz kulak olmaktadır.
Avlunun doğusunda manastırın 3 kilisesi yan yana sıralanır. Kilisenin girişindeki yazıya göre, kiliselerin en eskisi, 5’nci yüzyıla tarihlenen Mor Hobil’dir. Mor Hobil kilisesinin inşasından sonra çilekeşlerin başı Mor Barsavmo’nun ustası olan Mor Abraham buraya gelir. Mor Hobil’in küçük tapınağının yanına Mor Abraham adına büyük bir tapınak inşa edilmiştir. O günden bu yana manastır, Mor Abraham olarak anılır. Eski manastırdan çok az bir kısmı günümüze gelmiştir. Manastır 1900 yıllarında eski temeller üzerine yeniden inşa edilmiştir. Manastırda bir aile mezarlığı ve ayrıca rahipler için yapılmış bir konaklama yeri bulunur. Bu konaklama yerinde: Süryaniler, diasporadan gelenlerin konaklaması için bir apart otel türünde tesis yapmışlardır. Midyat yöresine yolunuz düşerse burayı mutlaka ziyaret ediniz.
HABSUS KÖYÜ
İlçe merkezinin kuzeyindedir.
Habsus köyünün Süryani tarihinde önemli bir yeri vardır. Mıhallemi bölgesinde Süryanice konuşan ve bu bölgede yer alan köylerin arasında tek Süryani Hıristiyan köyü olup Mıhallemi bölgesinin baş ve sınır köyüdür. Hıristiyanlığın 1’nci yüzyılda Mezopotamya’da yayılmasından sonra bölgedeki Sami halkının büyük bölümü Hıristiyanlığı kabul etti. Turabdin halkı, Mezopotamya’daki diğer bölgeler gibi, Hıristiyanlığın temelinde yeni bir kültür yaratmaya başladı. Bir taraftan bölgedeki manastır ve kilise okullarında eğitim faaliyeti sürerken diğer taraftan da mimari alanda Mezopotamya mimari geleneğinin temelinde, çok sayıda kilise ve manastır inşa edildi. Kesme taşlarla yaratılan bu yapıların kendine has mimari özellikleriyle dikkat çekiciydi. Habsus köyünde bulunan kiliseler de Turabdin Bölgesinde uygulanan Süryani mimari tarzları kullanılarak inşa edilmiş önemli birer yapıdır. Köyün ana kilisesi olarak kullanılan yapı, Mor Şemun d’Zeyte kilisesidir. Bunun yanı sıra ana kilisenin bitişiğinde bulunan Mor Theodute kilisesi, köyün içinde kalan Meryem Ana kilisesi ve köyün güneyinde bir dağın yamacında, geniş bir alan üzerinde inşa edilmiş olan Mor Loozor Manastırı vardır.
Ömerli-Mardin arası uzaklık: 27 km. Ömerli-Batman arası uzaklık: 125 km. Ömerli-Diyarbakır arası uzaklık: 116 km. Ömerli-Ş.Urfa arası uzaklık: 212 Km.
TARİH
Ömerli’nin eski ismi olan “Mazharte” kelimesi Süryanice bir kelimedir ve içinde üzüm sıkılan 1.5 metre uzunluğunda ve 1 metre genişliğinde olan yüzeysel bir havuza verilen isimdir. Bu tür havuzlar, bağlar içinde kayalardan oyularak yapılırdı. Buna benzer havuzları, bölgenin her tarafında görmek mümkündür. İlçeye Mazharte isminin verilmesinin sebebinin üzüm bağlarının çokluğundan kaynaklandığı düşünülmektedir.
Yapılan arkeolojik araştırmalara göre, ilçe merkezi ile Beşikkaya (Fafit) köyünün taş kemer ve kubbe mimarisi yönünden benzerlik vardır. Bu mimari tarz, ilk olarak Sümerler ve Asurlular tarafından uygulanmıştır. Zaten tarihi süreçte, Ömerli’nin de içinde bulunduğu bu bölgede Asur devleti kurulmuştur.
İlçe, Cumhuriyetin ilk yıllarında Savur’a bağlı bir bucak iken, 1953 yılında ilçe olmuştur.
GENEL
Kuzey güney doğrultusunda bölünmüş derelerin çevresinde, rakımı 1100 ile 800 metre arasındaki tepeler bulunur. Arazi, boyları 0.5 metre ile 3.5 metre arasında değişen meşe bitki örtüsüyle kaplıdır. İlçede karasal iklim hakimdir. Kışları sert soğuk ve kar yağışlı geçer. Şehir, ana cadde konumunda bulunan Hürriyet Caddesi çevresinde gelişmiştir.
GEZİLECEK YERLER
MOR CERCİS (GEVERGİS) KİLİSESİ
Kilisenin kuruluşu belli değildir.
Büyükçe bir bahçe içinde bulunan kiliseye, sivri kemer içindeki basık kemer açıklıklı bir kapıdan giriş var. Bu giriş kapısı güneydedir. Kapının dilimli kemeri içinde, mermer panoya işlenmiş, 7 satırlık Süryanice bir kitabe vardır. Kitabenin sol alt köşesinde 1885 tarihi yazılıdır. Kilise, üç nefli ve üç apsislidir. Boyuna dikdörtgen planlıdır. Ortada dört sütuna, batıda ve doğuda kare ayaklara oturan, çapraz tonoz örtülüdür. Neflerin batı bölümü, bir duvarla iki kat haline getirilmiştir. Üstte mahfil bölümü var. Kilisenin doğu cephesinde bitkisel motiflerle süslü, taş işlemeli mihrabı ilgi çeker. Kilise, günümüzde Ömerli’de yaşayan tek Süryani aile tarafından korunmaktadır. 2002 yılında restore edilmiştir.
BEŞİKKAYA (FAFİT) HARABELERİ
İl merkezine 40 km ve ilçe merkezine 17 km uzaklıktaki Beşikkaya köyündedir.
MS 589 yılında, bu mıntıkada toplu olarak Süryani, Nasturi ve az sayıda Kildani ve Mahalmi yaşamıştır. MS 1609 tarihinde, Patrik Sotfo zamanında Müslümanlığı kabul etmişlerdir.
Kalıntılar, Bizans döneminden kalmadır. Turabdin mevkiinde bulunan bu alanda, kale, tapınak, kaya mezarı ve ev kalıntıları var. Bizans ve Sasaniler arasındaki hakimiyet yarışında bu bölgeye birçok gözetleme kulesi ve kale yapılmıştır. Beşikkaya harabeleri, Bizans ve Sasaniler arasındaki sınırdır.
Kazılar esnasında, burada mozaik tabanlı evler, kuyumculuk sanayiinde kullanılan beyaz toz, Asur, Pers, Bizans, Arap ve Osmanlı dönemine ait çeşitli paralar, heykel ve heykelcikler, kilden testi ve küpler, süs eşyaları bulunmuştur. Sümer ve Asurlular heykeltıraşlığa ve kral heykellerine önem verdikleri için, kazılarda fazlaca heykellere rastlanması, şehrin kuruluşunda Sümer ve Asur etkilerini göstermektedir.
Rivayete göre: Kureyş kabilesinden bir kervan, Keferde denilen bu mıntıkadan geçerken, buradakilerle savaşırlar ve bir bayan ile bir erkek şehit olur. O günden bu güne gelen bir gelenek olarak: Nisan ayı boyunca her Çarşamba komşu il ve ilçelerden gelen insanlarla köy dolup taşar.