Mardin

Mardin

 

Mardin yakın zaman önce Büyükşehir Belediyesi olarak yeni bir yapılanmaya girdi ve şehir merkezinde Artuklu Belediyesi kuruldu. Şehri incelediğimizde, tarihi ve turistik yerlerin birçoğunun Artuklu Belediyesi bölgesinde bulunduğu görülür. Bu yüzden: Mardin il merkezini tanıtırken, Artuklu Belediyesini de bu genel Mardin il tanıtımı içinde belirteceğim, ama Artuklu Belediyesi olarak duyarsanız, Mardin il merkezindeki bir yerleşim yeri olduğunu unutmayınız.  

Mardin

ULAŞIM


Mardin; Gaziantep ve Şanlı Urfa’yı kendisine bağlayan: E-90 karayolu üzerinde. Bu yol; aynı zamanda, Avrupa ile Ortadoğu ülkeleri arasındaki TIR taşımacılığının en yoğun olduğu yer. Karayolundan şehre ulaşım da; belli başlı merkezlere uzaklıklar: Mardin merkezde, Artuklu Beldesi merkeze 6 km uzaklıktadır. Mardin-Diyarbakır: 87 km., Mardin-Ankara: 995 km., Mardin-İstanbul: 1448 km., Mardin-Adana: 533 km., Mardin-Gaziantep: 324 km. Mardin-Şanlı Urfa arası: 201 km., Mardin-Batman arası: 131 km., Mardin-Şırnak arası: 206 km. dir. 

Mardin

TARİHİ

MÖ 3000’lerde bölgede yaşamış olan Hurriler’den bu yana, yerleşme merkezi olduğu bilinen ve tarihsel belgelerden MÖ 1300’lerde Asur Krallığı’na da başkentlik yaptığı anlaşılan Mardin, 5000 yaşında olan tarihi bir şehirdir. 

Yine MÖ 7’nci yüzyıldan itibaren Medler’in, Kimmerler’in, İskitler’in ve Babil krallığının kültürleriyle tanışan Mardin, İsa’dan sonraki Yunan ve Roma dönemlerinde de yaşayarak, MS 640’lardan sonra İslam kökenli uygarlık değerleriyle tanışmıştır. 

MS. dönemlerde; 330 yılında; ateşe ve güneşe tapan Şad Buhari isimli bir kral, kentte egemenlik kurar. Bu kral; hastadır ve bir süre Mardin kalesinde kalır. Hastalığı iyileşir ve kale’ye bir konut yaptırır. Kendisiyle birlikte; memleketi olan İan Pers’ten; çok sayıda asker ve insanı buraya getirtir. Kentte önemli gelişmeler görülür. Ancak; 442 yılında çıkan veba salgınında, insanlar ölür ve kent yaşanmaz hale gelir. 540 yılında; Romalı Ursiyanos isimli bir general, kenti yeniden inşa ettirir ve halkın buraya gelmesini sağlar.

824 yılında ise; Abbasiler görülür. Bu dönemde, İslamiyet hızla yayılmaya başlar. 1089 yılında: Türkler bölgede egemenlik kurarlar. 1105 yılında; Artuklu’lar bölgeyi ele geçirir ve Mardin’i başkent yaparlar. 304 yıllık egemenlikleri boyunca; kentte, çok sayıda cami, medrese, hamam ve kervansaray yapılır. Mevcut yapılar ise onarılır.
1393 yılında, Timur, ele geçirmek için kaleyi kuşatır, ancak ele geçiremez.

Sonraki dönemlerde, Artuklular tarafından, kentin onarım faaliyetlerinin devam ettiği görülür. 1409 yılında Karakoyunlular, 1480 yılında Akkoyunlular ve 1517 yılında ise Osmanlılar, Yavuz Sultan Selim zamanında bölgeyi egemenlikleri altına alırlar.

Evet, gördüğünüz gibi; Mardin, kurulduğu yer itibarı ile ipek yolu üzerinde bulunan ve sürekli olarak bölgede hakimiyet kuran uygarlıklar tarafından ele geçirilmeye çalışılan bir kent olarak kalır. Tüm uygarlıklar, burayı ele geçirmek için uğraşırlar. Kent ve çevresinde, bu uygarlıkların izlerini görmek mümkündür. 

Mardin

ARTUKLULAR

Artuklular, 1102 yılında Güney ve Doğu Anadolu’da kurulmuş bir beyliktir. İsmini Türkmen beyi olan “Seyyid Artuk Bey” den almıştır. 1086 yılında Kudüs’ü alan Artuk Bey, aynı yıl vefat etmiştir. Artuklu Beyliği: Mardin, Hasankeyf ve Harput bölgelerinde, 1102-1409 yılları arasında hüküm sürmüştür. Mardin kolunun kurucusu Ilgazi Bey’dir. 

KENTİN İSMİNİN KAYNAĞI


Mardin ismi nereden gelir? Çoğu kaynaklarda; Mardin’in gerçek adı: “Merdin” olarak geçer. Zaten: halkın büyük çoğunluğu da, bugün kenti böyle isimlendirmiştir. Şehirde birçok kalenin varlığı, şehrin bu şekilde isimlendirilmesinde önemli rol oynamıştır. Ayrıca; Mardin; “Merdo” dan gelen Süryanice kökenli bir kelime olarak da düşünülür. “Kale” anlamına gelmektedir. Burası, geçmiş dönemlerde; bölgedeki birçok şehir ve yerleşim yerinde olduğu gibi, Süryanilerin yoğun olarak yaşadığı bir mekan idi.

Mardin
Mardin
Mardin
Mardin

         

GENEL


Mardin; önemli tarihsel ve kültürel mimari zenginliklere sahip bir kenttir. Burada yerleşik kültür; çağlar boyu burada yaşamış olan uygarlıkların izlerini taşır. Mardin’de gezerken, özellikle eski şehir bölgesinde; kendinizi bambaşka bir alemde sanır, tarihi havayı teneffüs edersiniz. Eski şehre uzaktan baktığınızda ise; bu görüntü sizi, daha da etkiler.

Sanki, yeryüzünden çok, gökyüzüne aitmiş hissini veren, havada asılı duran bir şehir. Geceleri, güney yönünden kale istikametine bakıldığında, dağın eteklerinde parıldayan binlerce ışığı, göğün yıldızları sanabilirsiniz.

Evet; kent; 1200 m. yükseklikteki bir dağın, güney yamacına kurulmuş. Malum; dağın zirvesinde ise Mardin Kalesi var.

Ayrıca; kente geldiğinizde dikkatinizi çekecek çok büyük bir görsel özellik olarak; bu dağın zirvesindeki, büyük yarım bir küre göreceksiniz. Bu küre; askeri radar tesisidir. Şehrin silüetini değişik etkiliyor. Aynı zamanda, Mardin kalesinde, bu kürenin yani radarın bulunduğu yere çıkmak yasak. Askeri yasak bölge. Dağın yamacında kurulu ve güneye bakan kentte; gün boyu, güneş hakim. Ancak, en sıcak havalarda bile, Mardin’in taş evleri serin.

Dar sokakları ise, gölgeli. Bu sokakları birbirine bağlayan ve “abbara” adı verilen geçitlerde ise, esinti eksik olmuyor.
Kent ile ilgili özellikleri incelemeye devam edelim. Kent; doğu ile batı arasında bir durak. Geçmiş dönemde; baharat ve ipek taşıyan kervanlar bitmiş, günümüzde mazot taşıyan tankerler yoğun. Geçmişte ipek yolu üzerinde bulunan burada; 5 han ve 1 kervansaray bulunuyormuş.

Kent; son yıllarda yoğun şekilde betonlaşmanın etkisi altında kalmış. Şehir merkezinin bulunduğu tepenin, hemen biraz altındaki bölüm, yeni şehir olarak imara açılmış. Yeni binalar yapılmış. Yalnız bu betonlaşma, tarihi taş binaları da es geçmemiş ve bazılarının üzerine, yarım yamalak beton katlar çıkılmış. Bunların önlenmesi gerek. Mardin; görünüm olarak, bu tarihi yapılarının görünümü olarak ün kazanan bir kent.

Eğer, bu tarihi yapıların dokusu bozulursa, kentin turistik önemi kalmaz. Bunu; gerek yetkililerin ve gerekse kentte yaşayanların mutlaka çok iyi değerlendirmesi şart diye düşünüyorum. Bu tarihi dokuyu ve görüntü bozulmamalı.
Neyse, devam edelim. Mardin denilince, buraya gittiğinizde de göreceğiniz gibi; güvercin akla geliyor.

Mardin’li çuval çuval buğdayını evinin damına dizer. Kazandığının yarısını bu şekilde güvercinlere ikram eder. Küçücük kuşa duyulan bu sevgi gerçekten çok büyük. Her yerde güvercin görmek, güvercinlerin takla atmasını izlemek mümkün. İnsanlar; güvercinlerin taklalarına bakarlar, güvercinler ise ovanın sonsuzluğunda takla atarlar.

Evet, doğal çevre ile insan etkileşimi sonucu ortaya çıkan taş mimarinin benzersiz ve değişik kültürlere ait sivil ve anıtsal yapılarını barındıran Mardin, bir ortaçağ kenti ve aynı zamanda bir müze kent görünümüyle “kültürel peyzaj” alanı olarak UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesine girmek için aday olmuştur. 

Mardin Telkari
Mardin Telkari

 

MARDİN’DE NE SATIN ALINIR


Mardin’e geldiğinizde gerek kendiniz ve gerekse hediyelik olarak bir çok obje bulmak mümkün. Özellikle; ülkemizde, dış pazarlara kapalı bulunulan, 1980 öncesi dönemlerde; buradaki çarşılarda, çok miktarda yabancı menşeli malı, uygun fiyata bulmak mümkündü. Çünkü; Suriye gerçekten buraya çok yakın ve özellikle Nusaybin ilçesi, Suriye sınırında ve buradan çok çeşit ve miktarda, dış menşeli malın girmesi söz konusuydu. Günümüzde; malum, bu özellik pek etkin değil.

Yine de; Mardin’e gelince, ekonomik durumunuza göre, özellikle: “telkari” almayı düşünün. Tel haline getirilmiş gümüş veya altını; tahta üzerine açılmış oyuklara kakarak ve gömerek yapılıyor. Bir süsleme sanatı. Tel haline getirilen altın ve gümüş; kanaviçe gibi ilmek ilmek işleniyor. Bu sanat biçimi;Mardin ve İlçesi Midyat’a özgü. Bu el sanatını başka yerde görmeniz mümkün değil. Özellikle; altın telkari, Süryani ustaların ellerinde şekilleniyor ve ziynet eşyasına dönüşüyor. Her ne kadar; Mardin, gümüş telkari konusunda ün yapmış ise de, işin aslının “altın telkari” olduğunu unutmamak gerek.

 

MARDİN’DE NE YENİR-NE İÇİLİR


Mardin’e geldiğinizde, yöresel tatlardan tatmak mümkün. Özellikle; Mardin denilince akla ilk gelen: “bumbar”.

Bunun dışında; yumurtalı kısır, içli köfte, kaburga dolması yiyebilirsiniz. Ayrıca; burada; badem şekeri, leblebi ve cevizli sucuk çok güzel bir tat sunacak sizlere. Bunları almadan sakın Mardin’den dönmeyin. Hemen merkezdeki cadde üzerinde bulabilirsiniz.

Mardin’de ne içilir? Evet; “mırra” içilir. Hazırlama aşaması son derece zahmetli. İçimi ise, o derece keyifli. Yemek sonrasında ikram ediliyor. Ağızda hoş bir tat bırakıyor. Hazmı kolaylaştırıcı etkisi var. Özel fincanlarda sunuluyor. Sunumu; bir gelenek haline gelmiş. İçimi sırasında, fincan asla yere konulmaz.

Yere konulursa, mırrayı hazırlayan kişiye hakaret anlamına gelir. Mırra: misafir kabullerinde, sıra gecelerinde, düğün törenlerinde, eğlencelerde, taziye evlerinde, bayramlarda mutlaka ikram edilir. Kimi zaman güzel koku versin diye, içine zencefile benzer ıtırlı bir bitki olan “kakule” de ilave ediliyormuş.
Denemek için içebilirsiniz.

Mardin

GEZİ PLANI


Evet; Mardin’de nereyi gezelim, nereyi görelim. Mardin merkezinde görülmesi gereken tüm tarihi yapılar, yürüme mesafesinde. Bu nedenle, kenti gezmek kolay. Yalnızca; kalenin gezilmesi biraz zahmetli, Süryani Manastırının gezilmesi için ise, araç ulaşımı gerek. Kentin hemen merkezinde, bir cadde var. Araçların tek yönlü olarak ilerlediği bu cadde üzerinde yürüyerek, kenti gezebilirsiniz.

Özellikle; yamaçtaki eski şehrin sokaklarına girin. Kendinizi; günümüzden çok uzaklarda hissedeceksiniz. Mardin evlerini görün. Daha sonra; diğer tarihi kalıntıları; camileri, medreseleri gezin. Çarşılara uğramayı sakın unutmayın.

Son olarak; Mardin kalesine çıkabilir ve daha sonra ise Süryani Manastırına gidebilirsiniz.

İşte Mardin bu. Mardin’i anlatmak kolay ama yaşamak gerek. Ülkemizin, bu güzel ve tarihi kentine yolunuz düşer veya giderseniz; kendinizi bir açık hava müzesinde sanabilirsiniz. Her zaman olduğu gibi; gezilecek veya gezmenizi önereceğim yerlerin ayrıntılı açıklaması altta. Bunlardan, kentteki zamanınıza ve tercihlerinize göre belirleyeceğiniz bölümleri gezebilirsiniz. Evet, Mardin’i gezmeye başlıyoruz.

 

Mardin evleri
Mardin evleri


MARDİN EVLERİ


Mardin; sarı kalker taşından yapılan ve üzeri geleneksel motiflerle süslü evleriyle ünlü. Bu kalker taşının özelliği: kolay işlenebilmesi. Bölgedeki çok sayıda ocaktan çıkarılıyor. Bu evlerde: kapı, pencere ve asma kat gibi zorunlu kullanımlar dışında, ahşap işçiliğine yer verilmemiş. Diğer bir özellik ise; evleri çevreleyen ve yer yer 4 m. yüksekliğe varan duvarlar. Bu duvarlar; sokak ve evlerin aralarında, perde görevi görüyor.

Ayrıca; bir amacı da, kışın; ev yaşayanlarını soğuktan korumak. Yazlık denilen iç avlu ve bahçede; eskiden ahır olarak kullanılan ve günümüzde ise depo işlevi gören mekanlar var. Eyvan; yazın, yaşamın geçtiği bölüm. Mimaride önemli bir yere sahip olan eyvan ve revak gibi yarı açık kısımlar; özellikle batı güneşine karşı gölgede kalacak şekilde yapılmış. Evet; Mardin evlerinin en büyük özelliği: taş işçiliği. Kapı ve pencereleri; sütuncuklar, kemerler ve değişik motiflerle süslü bu evler; gerçekten görülmeye değer. Sokak aralarına dalın, yürüyün ve bu güzellikleri görün, keşfedin.

Mardin Abbaralar
Mardin Abbaralar

 

ABBARALAR

Şehrin birçok yerinde karşılaşılan muazzam yapılar, şehrin damarları olarak tabir edilir. Şehrin silüetinin en önemli öğelerindendir. Kentin simgesi olan Abralar, genellikle taş evlerin altından geçen ve sokakları birbirine bağlayan geçitlerdir. Kentin uzun, ince ve bazen kıvrımlı sokaklarında bunlara sık olarak rastlamak mümkündür. Kemerli taş tüneller, kentin otantik dokusunu vurgulayan mimari yapılardır. Sivri, basık veya yuvarlak kemerli olabiliyorlar.

Bunlar, sokak üstlerine yapılan ama altta yani sokakta geçit yeri bırakan odalardır. Abbaraların alt kısmı kamuya ait, üst kısmı ise mülk sahibinin mülkü sayılıyor. Mardin’in kentleşmeye başlamasıyla beraber kurulmuş ve bugüne kadar gelebilmiş tarihi tüneller, kimi zaman kesişir kimi zaman ise yağmur ve rüzgardan korunmayı sağlar. Sokaklar arasında geçişi sağlıyorlar. 

Mardin Ulu cami
Mardin Ulu cami

 

ULU CAMİ

Mardin’in en eski camilerinden biri olan Ulu Cami, Artuklu ilçesinde şehrin ana caddesinin güneyindedir. Diğer Osmanlı şehirlerindeki ulu camiler gibi, şehrin merkezinde, tarihi çarşılar içinde bulunmaktadır. Ancak cami günümüzde tam bir yapı kalabalığının içinde kalmıştır, sadece minaresi ile ayırt edilebiliyor.

Mardin şehrindeki en önemli Türk-İslam eserlerinden biridir. Caminin minaresinde bulunan kitabesi 1176 yılını gösterir, caminin Artuklu hükümdarlarından Kutbeddin İlgazi tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Caminin, kiliseden camiye dönüştürülmüş olması veya daha önce burada bulunan bir kilisenin üzerine yapıldığı hakkında söylentiler vardır.

Hatta burada bulunan ve “Mor Tuma” isimli kilisenin camiye dönüştürüldüğü iddia edilir. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda böyle bir olasılığın olamayacağı anlaşılmıştır. Yani kiliseden camiye çevrilmediği belirtilmiştir. İddia edildiği üzere, kiliseden camiye çevrilen Ulu cami, bölgedeki Diyarbakır Ulu camisidir. Diyarbakır şehrindeki Ulu Cami, Mor Tuma isimli kilisenin kalıntıları üzerine kurulmuştur.

Şehrin simgesi olan cami, kesme taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlı kutsal mekanın taştan bir minaresi vardır. Ancak buradaki caminin minare sayısı ile ilgili de bir tartışma vardır. Caminin biri batı, diğeri doğuda olmak üzere iki minareli olarak inşa edildiği, minareler arasında tılsımlı iki zincirin asıldığı, batıdaki minarenin de Mardin’i 1400 yılında işgal eden Timur tarafından yıktırıldığı ileri sürülür. Yıkılan minarenin tılsımlı zincirinin Zinciriye Medresesine götürüldüğü ve medresenin adını da buradan aldığı rivayet edilir. Geniş, revaklı avlusunda çeşme ve havuz bulunur. Dilimli ve küçük bir kubbe ile süslenen cami, görenlerde hayranlık uyandıran bir mimariye sahiptir ve halen ibadete açıktır.

Mardin Latifiye Camii-Abdüllatif Camii
Mardin Latifiye Camii-Abdüllatif Camii

      

LATİFİYE CAMİİ-ABDÜLLATİF CAMİİ

Latifiye camisi adıyla da bilinir. Cumhuriyet meydanının güneyindeki çarşının ortasında ve kendi adını verdiği mahallede bulunmaktadır.

1371 yılında, Artuklular döneminde Artuklu Sultanlarından Melik Salih ve Melik Muzaffer’e hizmet etmiş olan Abdüllatif tarafından yaptırılmıştır. Minaresi ise Musul Valisi Gürcü Mehmet Paşa tarafından 1845 yılında eklenmiştir. Şehirdeki son Artuklu yapısı camidir. Kesme taştan yapılan ibadethanede çeşitli figürler ve taş işlemeleriyle bezeli süslemeler görülmelidir. Caminin minberi ve mahfili işlemeli taştan yapılmıştır. Doğuda bulunan kapısı, Mardin’deki yapıların en iyi korunmuş kapısı olarak önem kazanır. Sultan Avis ve Melik Mansur burada gömülüdür. Ovadan bakıldığında, Mardin şehrinin ilk göze çarpan yapısıdır. 

Mardin Sultan Kasım Medresesi

SULTAN KASIM (KASIMİYE) MEDRESESİ

Mardin’de turizm açısından en önemli medresedir.

Şehrin dışında, güneyde kalır. Yapı benzerliği nedeniyle Zinciriye medresesinin ikizi olarak kabul edilir. Hatta, halk arasında Kasımiye’nin zamanın üniversitesi, Zinciriye’nin ise lisesi konumunda olduğu şeklinde bir görüş vardır.

Kasımiye medresesi, genel olarak Zinciriye medresesinin bir tekrarı olup, ikisinde de dilimli kubbeler, yıldız tonozlar bulunur. Ana eyvanında sebil kullanılmış, mimari organları ve süsleme şekilleri çok yakından birbirini izlemiştir. Öyle ki, yapılışına ait herhangi bir yazıt bulunmadığı halde, bu benzerlikten dolayı, medresenin inşasına Artuklular zamanında başlanıldığı ve Akkoyunlular tarafından bitirildiği sanılmaktadır.

Hatta bu medresenin Zinciriye’nin devamı olduğundan yola çıkılarak, her iki medresenin mimarının aynı olabileceği tahmini bile yapılmaktadır. Bu durumda da yapının, Akkoyunlulardan Cihangir Bey’in oğlu Kasım Padişah tarafından bitirildiği sanılmaktadır. Çok amaçlı olarak inşa edilen medrese: iki ana bölümden oluşur. Batı bölümü cami, doğu yarısı ise medreseden oluşur. Medrese 2 katlı olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. 12’si üst kat, 11’i alt katta olmak üzere toplam 23 hücreden oluşur. Şafii ve Hanefilere ait iki mescit bulunmaktadır. Bu mescitlerin kubbeleri baklava dilimlidir.

Ayrıca medrese avlusunun ortasında, ovaya hakim olan yazlık bir mescit bulunur.

Zinciriye medresesinde olduğu gibi, avlunun kuzeyinde bir eyvan ve bu eyvanın ortasında da suyunu bir kanalda havuzlara akıtan bir çeşme bulunur. Türbesinde bulunan iki sandukanın birisi Kasım Padişah, diğeri ise karısı Esma Han’ındır.

Medresenin eyvanının duvarında bulunan kırmızı lekelerin, ilginç bir söylencesi vardır. Halk arasında bunların öldürülmesi esnasında yere akmaması için karısı tarafından duvarlara savuşturulmuş Kasım Padişah’ın kan izleri olduğu şeklinde, 500 yıldır süregelen bir kanı vardır. Ancak duvardaki izlerin resmi makamlarca incelenmesi sonucunda, bu izlerin kan lekesi olmadığı anlaşılmıştır. Lekelerin kök boyası veya bitkisel kökenli kına olma ihtimali yüksektir.

Medresenin, I. Dünya savaşına kadar, eğitimde aktif olarak kullanıldığı ifade edilmektedir. Yüzlerce yıllık geçmişiyle halen ayakta duran yapı, günümüzde El Cezeri Sanat Müzesi olarak ziyaretçileri karşılıyor. Müzede, sibernetik teknolojisinin temellerini atan Ebu EL Cezeri’nin çalışmaları baz alınarak canlandırma, balmumu heykel ve dijital sunumlar sergileniyor.

Mardin Zinciriye Medresesi-Sultan İsa
Mardin Zinciriye Medresesi-Sultan İsa
Mardin Zinciriye Medresesi-Sultan İsa

 

ZİNCİRİYE (SULTAN İSA) MEDRESESİ

Yerli turistlerin en çok ziyaret ettiği Türk-İslam eserlerinden birisidir. Medrese: İl merkezinde Medrese Mahallesinin kuzeyindedir. Yapısı kadar, konumu da oldukça ilginçtir. Medrese, Mardin kalesinin eteğinde, Kızıltepe ovasına hakim bir yerde konumlanmıştır. Rasathane olarak da kullanılması, medresenin buraya kurulmasına sebep olmuştur. Medresenin taç kapısı üzerindeki yazıta göre, 1385 yılında Artuklu hükümdarı Sultan İsa tarafından yaptırılmıştır. Timur ordusu ile mücadele etmiş olan Melik İsa, bir süre bu medresede hapsedilmiştir. 

Medrese yapısı, açık medreseler grubunda, iki veya tek eyvanlı şemaya bağlı, iki katlı ve kesme taştan yapılmıştır. Arazinin eğimli yapısı, medresenin iki katlı yapılmasına neden olmuş, cami, türbe, medrese kısımları uygun bir şekilde yerleştirilmiştir. 1967-1968 yıllarında Vakıf Öğrenci Yurdu olarak da kullanılan medrese, çeşitli süslerle bezenmiş anıtsal kapıya sahiptir. Cami ve türbenin kubbeleri de baklava, başka bir deyişle sivri dilimlidir.

Zaman zaman geçirdiği onarımlar sayesinde günümüze kadar ulaşabilen medrese, emine bir yapı özelliği gösterir. İki kattan oluşur. Zemin katta Hanefi mescidi ile halen kullanılmakta olan ve mihrabında kullanılan taşa ışık vurunca renk cümbüşünün görüldüğü Şafii mescidi ve Sultan İsa’nın türbesi bulunur. Bu katta, ayrıca büyük olanı öğrenci yurdu iken toprakla doldurulan iki havuz mevcuttur. 

Halk arasında suyun eyvandaki sebilden bu büyük havuza kadar ki akışının insan hayatının yaşam devrelerini simgelediği şeklinde bir kanı vardır. Zemin katından ikinci katta da iki yerden çıkılmakta ve burada eğitim amaçlı yapılmış çeşitli hücreler bulunmaktadır.

Bir dönem Mardin Müzesini ağırlayan mekan, günümüzde Artuklu Üniversitesine tahsis edilmiştir.

Mardin Hatuniye Medresesi
Mardin Hatuniye Medresesi
Mardin Hatuniye Medresesi

     

HATUNİYE MEDRESESİ

1177-1185 yılları arasında Artuklu Sultanı Kutbettin İlgazi’nin annesi Sitti Radviye tarafından yaptırılmıştır. Bu nedenle Sitti Darviye Medresesi olarak da bilinir. Geniş ve revaklı bir avluya sahip olan iki katlı taş yapı, bugüne kadar pek çok kez onarımdan geçmiştir.

Özenli taş işçiliği örnekleri barındıran mekanın bir bölümü cami olarak kullanılır. Medresenin içinde kubbe ile örtülmüş bir türbe bulunur. Türbeye Sitti Radviye’nin defnedildiği düşünülür. Cami içinde, Peygamberimize ait olduğu söylenen “ayak izi” vardır. 

Mardin Kayserriye Çarşısı-Bezestan

KAYSERRİYYE (BEZESTAN) ÇARŞISI


Mardin ana caddesinin güneyinde, Ulu caminin kuzeyinde ve çarşı içindedir. Yapım tarihi ve yaptıran hakkında bilgi ve belge yoktur. Ancak; 1487-1502 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kesme taştan yapılmış olup, güneyinde; çarşı içine açılan bir sıra tonozlu dükkan bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı çarşı; ortaya koyduğu plan şeması ile Osmanlı bedestenlerine benzer özellikler gösterir. Yapının üst örtüsü; çapraz tonozludur ve içerisi, payelerle üç bölüme ayrılmıştır.

Bu payelerin üzerinde, iç kısımları aydınlatması için, kare şeklinde delikler açılmıştır.
Halk arasında “bedesten” olarak da isimlendirilir. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarda, orijinalliğinden uzaklaşılmış ve büyük bölümü yıkılmıştır. Dıştaki dükkanların bir kısmı, günümüzde de kullanılmaktadır. Bu dükkanlarda yöresel ürün ve hediyelik objeler satılıyor, alışveriş merkezi özellikle yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeridir. 

Mardin Bakırcılar Çarşısı
Mardin Bakırcılar Çarşısı

BAKIRCILAR ÇARŞISI


Burada; gün boyu; bakırcılar ve kalaycılar yan yana çalışırlar. Kazancılar çarşısı adıyla da bilinen bir alışveriş merkezidir. Mardin dolaylarında bakırcılık zanaatının yaygın olduğu dönemlerde külçe halinde bakırların işlendiği ve mutfak eşyası olarak tasarlandığı dükkanlar nedeniyle bu adı almıştır. 

Çünkü; yörede, el işlemeciliği hala revaçta. Güneydoğu Anadolu’ya özgü; “mırra” denilen kahveyi kaynatmada ve sunmada kullanılan cezvelerin en küçüğü olan “güm güm” burada yapılıyor. Elbette, el işçiliğiyle. Ayrıca; buraya özgü bakır eşyalardan biri de; “kildan” adı verilen sabun kutuları. Hamama giderken kullanılan bu sabun kutuları da, yöreye özgü. Bu çarşıyı mutlaka gezin.

Hoşunuza giderse; güm güm ve kildan alabilirsiniz. Burada; ayrıca üzerine “şahmeran” resmi işlenen bakır tabaklar ve siniler de var. Şahmeran; bölgedeki halkın, evlerinde, yılanlardan korunmak için kullandıkları bir obje resmidir. 

Mardin Revaklı Çarşı

REVAKLI ÇARŞI


Reyhaniye caminin batısında. Bir yolun iki yanında revaklar var, arkalarında ise beşik tonozlu dükkanlar. Yapının yapım tarihi bilinmiyor. Çevresindeki revaklar nedeniyle, “revaklı çarşı” denilmiş. Revak sıralarının, güneyde bittiği yerde, çarşının diğer bölümlerine geçilen merdivenler var. Değişik dönemlerde yapılan onarım çalışmalarında, çarşının mimari özellikleri, büyük ölçüde yitirilmiş.

Mardin Müzesi
Mardin Müzesi
Mardin Müzesi

 

MARDİN MÜZESİ

Şar mahallesinde 1. Cadde Cumhuriyet alanındadır.

İçinde sergilenen eserlerden çok, mimari yapısı ile ilgi çeker. Müze binası, Süryani Katolik Patrikhanesi olarak, 1895 yılında Antakya Patriği İğnatoios Behnam Banni tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra Askeri (Tugay) Garnizon, MSP İl Teşkilatı, MTTM İl Teşkilatı, Kooperatif binası, Sağlık ocağı ve Polis Karakolu olarak kullanılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Süryani Katolik Vakfından alınan binanın restorasyonu 1988 yılında başlamış ve 1994 yılında tamamlanmıştır.

Müze binasında iki tane açık ve üç tane kapalı teşhir salonu vardır. 1995 yılında ise daha çok Gırnavuz höyüğünden çıkarılan buluntuların sergilendiği müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. Müzenin açılışından önceki dönemlerde Zinciriye Medresesinin bazı bölümleri müze olarak kullanılıyordu.

Mardin Müzesi

 

Geleneksel Mardin evlerinde olduğu gibi, Müze binası da yumuşak kalker taşlardan yapılmıştır. Sütunlu revakların ortasında avlunun çevrelediği bir yapıdır. Üç kapısı vardır, genişliği, motifleri, sütunlu revaklarıyla ve yapılış tarzıyla önemli bir yapıdır. Binanın taş ustaları ve nakışçıları Refail, Mihayel ve Cebrail Kalo kardeşlerdir. Kuzeyden ve güneyden birer giriş kapısı mevcut olup, doğudaki kapı kilise avlusundadır. Bu kapının üzerinde, Süryanice Patrikhanenin yapılış tarihi yazar. Bu yazıttan anlaşıldığına göre, Patrikhane 1895 yılında yapılmıştır.

Mardin Müzesi

 

Müze binası zemin ve iki katlıdır. Birinci katında: kafeterya, konferans salonu, sergi salonu ve misafirhane vardır. İkinci katta: Etnoğrafya sergi salonu, depolar ve kütüphane bulunur. Üçüncü katta ise, Girnavaz kazı yerinden çıkarılan ve satın alma yolu ile müzeye kazandırılan eserlerin sergilendiği teşhir salonu, ayrıca idari bina bulunmaktadır.

Mardin Sabancı Mardin Kent Müzesi
Mardin Sabancı Mardin Kent Müzesi

 

SABANCI MARDİN KENT MÜZESİ

Osmanlı döneminde Süvari Kışlası, Cumhuriyetin ilk yıllarında ise Askerlik Şubesi ve Vergi Dairesi olarak kullanılmış olan müze binası, iki katlıdır ve 2007 yılında yenilenerek müzeye dönüştürülmüştür.

Burada, Mardin’e ait pekçok şey sergileniyor. Dilek Sabancı Sanat Galerisi’ne de ev sahipliği yapan müze, bölge halkının yaşamına dair detaylara, seramik obje, el yazması ve höyüklerden elde edilen kabartmalara ev sahipliği yapıyor. Dilek Sabancı Sanat Galerisinde ise dönemsel sergilerin yanı sıra, Abidin Dino, Şerif Akdik, Selma Gürbüz gibi sanatçıların eserleri görülebilir.

Mardin Kalesi
Mardin Kalesi

    

MARDİN KALESİ

Kale Artuklu ilçesindedir. 

Kale: MS 975-976 yılları arasında Hamdaniler tarafından yapılmıştır. Biraz daha gerilere gidelim. MS 309 yılında, ateşe ve güneşe tapan Şat Tuahari (Şat Buahari) isimli bir kral, kalenin havasının ona iyi geldiğini görünce, burada kendisine küçük bir kasr yaptırır ve 12 yıl burada yaşar. Daha sonra kendi memleketi olan Pers’ten ve Babil’den askerleri ve halkı getirip Mardin’e yerleştirir. Bu sayede, MS 377 yılına kadar şehirde hüküm sürer.

Fakat daha sonra halk vebaya yakalanır, aralarından kurtulan olmaz. Böylece Mardin ile kalesi MS 389 yılına kadar boş kalır. En sonunda Yunanlılardan Arsus adında bir kral, MS 539 yılında Perslerle buradan geçerken, kaleyi görür ve askerleriyle birlikte kaleye yerleşip 5 yıl burada kalır. Kalenin havasının güzel olduğunu görünce, kalede yaşamaya devam eder. 

Persler, MS 604 yılında, Dara ile Nusaybin’i işgal edip Turabdin Bölgesini ve Hısın Kef kalesini ele geçirirler. Hısın Kef’te kaldıkları iki yıl boyunca, Romalılardan başka kimseye zarar vermezler. Mardin’deki Romalılar bu durumu öğrenince Mardin kalesini terk ederler. Boş kalan kaleye, Mardin civarındaki manastırların rahipleri yerleşir. Persler, MS 607 yılında Mardin kalesini işgal ederler. Burada yaşayan rahipler; Persler’e karşılık verip vermeme konusunda “Kefertüth’ün Episkopos’u Basil” e danışırlar. Kale, MS 975-976 yıllarında Hamdanlılar döneminde Hasan Nasır Eldevle oğlu Hamdan tarafından onarılır.

Akkoyunlular zamanında da kalenin içinde bir saray ve cami yaptırılır. Kale’de “Mor İliyo Kilisesi” vardır. Kale, çok uzun yıllar askeri bölge olarak kullanıldığından giriş yasağı nedeniyle, kilise bugün kullanılmıyor. Kilisenin dini amaçlar dışında kullanıldığı dönemle ilgili bir çok söylenti bulunmaktadır. Geçmişte, çeşitli zamanlarda Mardin’e uğrayan gezginlerin verdikleri bilgilere göre: kale de çok sayıda yapı bulunduğu anlaşılıyor.

19’ncu yüzyılda Fransız tarihçisi Dupre, bu kalenin tarihinin çok eskilere kadar indiğini, Bizans imparatorları tarafından da onarıldığını yazmıştır. 1471 yılında kente gelen Barbaro isimli tarihçi yazar, kentten yüksekte bulunan ve merdivenlerle çıkılan kale içinde yoğun bir nüfus barındığını ve 300 evin bulunduğunu yazar. Evliya Çelebi ise, kalenin altındaki mağara ve mahzenlerde, hububat saklandığını ve sarnıçlarda su biriktirildiğini yazmıştır. 

Yapısal bilgiler

Kalenin doğudan batıya uzunluğu 800 metredir. Genişliği ise, 30 ile 150 metre arasındadır. Kalenin yapıldığı düzlüğün zemini, doğu tarafından 1200 metre, batı tarafından ise 1180 metre yüksekliktedir. 

Kartal yuvası olarak da bilinen yapı, doğal bir kaya üzerine oyularak inşa edilmiştir. Şehirde: yaklaşık 100 metre yükseklikteki, sarp bir tepe üzerine kurulduğu için, meylin fazla olduğu yerlerde sur yapılmasına ihtiyaç duyulmamıştır. Kalenin duvarları, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır.

Kalenin girişi güneydedir. Buradaki basit ve yuvarlak kemerli kapıdan girilir. Bu giriş rampa şeklinde yükselir ve bir merdivenle devam eder. Güney kesimindeki kuleyi, önceki dönemlerdeki evlere ait kalıntıları ve Mardin manzarasını görmek mümkündür. Güney kesimdeki kule, günümüze ulaşmıştır. Bu burç, kesme taş ve tuğladan örülmüştür. Beşgen planlıdır ve dışa doğru çıkıntılıdır.

Günümüze ulaşan bazı bilgilere göre: şehri ikiye bölen ana caddenin batı ucu “Diyarbakır kapı” ve doğu ucu ise “Babesser” (Savurkapı) dır. Savurkapı’daki surun temelleri görülür.

Kalenin dış surlarından günümüze kalan başkaca kalıntı yoktur. Ancak kalenin iç surlarının bulunduğu bölümde, tepede günümüzde NATO’ya bağlı radar merkezi bulunmaktadır. Zaten, bu radar merkezinin yarım küre şeklindeki görüntüsü, şehrin birçok yerinden rahatlıkla görülmektedir. 

Kalede bulunan askeri birlik tarafından, kalede bulunan iç surların bir bölümü onarılmasına rağmen, önemli kısmı yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kalede bulunan “Hızır Camisi” de, askeri birlik tarafından onarılmıştır. Camide, Hızır’ın makamı bulunmaktadır. Bununla ilgili de çeşitli söylentiler vardır. Mardin çevresini saran kalenin, Hızır tarafından korunduğuna inanılır.

Eskiden Mardin kalesinde deprem olduğunda, Hızır, kale sallanmasın ve oraya bir şey olmasın diye, kalenin etrafını yılan şeklinde sarıp burayı koruduğuna inanılırdı. Ayrıca yine bir efsaneye göre: Hızır, Mardin kalesi yıkılması diye kılıcını kalenin kapısının üzerine saplamıştır. Bu sayede, Mardin kalesi günümüze kadar ayakta kalarak gelmiştir diye inanılır. 

Mardin kalesi, iki yıllık çalışma sonucunda ışıklandırılmıştır. Işıklar yakıldığında, kale akşamları Suriye topraklarında bile görülmektedir. 

Geçmişte çok sayıda insana yaşam alanı olmuş olan tarihi mekan, seyirlik manzaralar sunar, ancak kaleye çıkmak özel izin gerektirir, çünkü yukarıda belirttiğim gibi kale üzerinde askeri radar üssü var ve girmek yasaktır. 

Mardin Melik Mahmut Camii

   

MELİK MAHMUT CAMİİ

Şehrin doğusunda, Savurkapı mahallesindedir. Mardin’deki Türk-İslam eserleri arasında önemli yer tutar.

Taç kapıda bulunan yazıta göre: 1363-1364 yılları arasında yapılmıştır. Cami, Artuklu Sultanlarından Melik Salih tarafından yaptırıldığı halde, halk arasında Melik Mahmud camisi olarak bilinir. Bu durum, Melik Mahmud’un buraya defnedilmesi sebebiyledir. Minaresi ise, 1801 yılında Mardin hakimi Abdullah Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bab Es Sur Camii adıyla da bilinir.

Kesme taştan yapılan kutsal mekan, Mardin’in otantik mimarisini yansıtan özellikler taşır. Kemerli pencereleri ve kısa boylu minaresiyle dikkat çeken Melik Mahmut Camisinin kubbesi silindir şeklinde bir kasnak üzerine yerleştirilmiştir. Caminin giriş kapısında ve iç mekanın pek çok yerinde zarif taş işlemeleri göze çarpar. Cami, Mardinli bir iş adamının katkılarıyla 2003 yılında restore edilmiştir.

Mardin Mor Mihail Kilisesi-Burç Manastırı

MOR MİHAİL KİLİSESİ-BURÇ MANASTIRI

Diğer adı Burç Manastırıdır. Emineddin mahallesinin güneyinde, sur dışındadır.

Süryani Ortodoks cemaatine aittir. Bu kilise bir kule biçimindedir. Mısır’da bulunan Zigurat tapınaklarını andırır. Yapı, stilinin bir örneği Humus’a bağlı Sadakat köyünde bulunmaktadır. Bodrum bölümünün bir Şemsi tapınağı olduğu söylenmekte ve bu kısmın tarihi MS 189 olarak verilmektedir.

Süryani kaynakları ise, kilise tarihini en erken 4’ncü yüzyılın sonlarına götürmektedir. Ancak çan kulesinin üzerinde yükseldiği burç 10’ncu yüzyılda manastırdaki tonozlu mezar odasındaki mezarlar 12’nci yüzyıla işaret etmektedir. Burcun doğusunda Meryem Ana adına yapılış tarihi bilinmeyen küçük bir kilise daha bulunmaktadır.

Kırklar Kilisesindeki Süryani Kadim Okulu, 1919 yılında kapatılınca, bu okul Mor Mihail kilisesine dahil olup şimdi yeni Mor Mihail kilisesi olarak kullanılan müştemilata taşınmıştır. Okul, burada 1928 yılına kadar öğretime devam etmiştir. Şehirden uzak olan Mor Mihail kilisesine ulaşımın zorluğu ve cemaatin giderek azalması sonucunda, okul binası kiliseye çevrilerek günlük ibadet, Mor Mihail adını alan bu yeni kilisede sürdürülmektedir.

Kilisenin yapılış tarihi hakkında en eski bilgiyi Metropolit Hanna Dolapönü’nün el yazması bir kitapta görülür. Bu kitaba göre, kilise MS 185 yılında yapılmıştır ve Mardin’in en eski kilisesidir. Yine, söylentilere göre, kilisenin temeli atılmadan önce rahiplere ait bir burç mevcuttu ve Mor Mihail’in öğretmeni Aziz Mor Yusuf burada kalmış ve inzivaya çekilmiştir. Bu yüzden kiliseye Burç Manastırı ismi verilmiştir.

Kilise, bahçe içinde, avlulu olarak tasarlanmıştır. Kesme taştan yapılmıştır. Avlusunda süslemelerle donatılmış mezarlar bulunur. Üç nefli kilise, iki katlıdır.

Mardin Olgunlaşma Enstitüsü

MARDİN OLGUNLAŞMA ENSTİTÜSÜ

1892 yılında inşa edilmiştir. Mimari açıdan dikkat çeken bina, inşa edildiği dönemden bu yana okul olarak kullanılıyor. Burada, telkâri, taş oymacılığı, ahşap işleme sanatı gibi birçok konuda eğitim veriliyor. Başlı başına bir eser olan tarihi yapı, tamamen taştan inşa edilmiş, kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır. En son 2012 yılında onarılmıştır ve özgünlüğünü büyük ölçüde muhafaza eder.

Mardin Mor Behnam ve Kız Kardeşi Saro Kilisesi-Kırklar kilisesi
Mardin Mor Behnam ve Kız Kardeşi Saro Kilisesi-Kırklar kilisesi

 

MOR BEHNAM VE KIZ KARDEŞİ SARO KİLİSESİ-KIRKLAR KİLİSESİ

Kilise, Süryani Ortodokslara aittir ve Hıristiyanların en çok bulundukları Mardin il merkezinde Şar Mahallesindedir.

1170 yılında, Mardin’de hükmeden Artukoğlu hükümdarlarından Timurtaşoğlu Gazi Necmeddin Lebi tarafından, Süryanilerin Metropolitlik merkezi olan “Kırk Şehit Kilisesi” (Şu anda Müftülük merkezi olup Şehidiye Camisi olarak da bilinir) ve Mor Tuma kiliseleri camiye çevrilince: Kırk Şehitten gelme olan Kırklar Kilisesinin ismi Mor Behnam ve Kızkardeşi Saro kilisesine ilaveten verilmiştir. Halk arasında Kırklar kilisesi olarak tanınır. Ayrıca, yine 1170 yılında Kırk şehitlere ait kemikler, bu kiliseye getirilmiştir.

Kilisenin adının değişmesine neden olan olay şöyledir: “Sözü edilen 40 iman şehidi, imparator Licinius (308-324) tarafından, donmaları amacıyla soğuk su ile dolu bir havuza atılırlar. Bu 40 kişiden biri dayanamayıp, havuzun yakınındaki hamama girince, geride kalan 39 kişinin gösterdiği inanç sağlamlığı karşısında iman eden Romalı bir asker, ondan boşalan yeri doldurur” Kilisenin duvarlarında bu tarihi olayı betimleyen birçok portre ve tablo vardır.

Aziz (Mor) Benham’ın kız kardeşi adına 6’ncı yüzyılın ortasında yaptırmıştır.

Ancak yapıda bugüne kadar gelen Şemsilere ait bölüm, yapının daha eskilere gidebileceğine ilişkin işaretler vermektedir.

Mihrapları, 400 yıllık ahşap kapıları, 1500 yıllık kök boya ile yapılmış baskı perdeleri en önemli özellikleridir. Ayrıca içinde çan kulesi, evi ve adeta dantel gibi işlenmiş taş oymacılığı örneklerinin yer aldığı divanın bulunduğu geniş bir avlusu vardır.

Kilisede 1230 yılından kalma bir İncil bulunur. Aynı zamanda Mardin Metropolitlik kilisesidir. Türkiye’de (İstanbul Metropolitliği hariç) bütün Süryanilerin metropolitliği olarak faaliyet göstermekte ve direkt olarak Şam Patrikliğine bağlıdır. Patrik ve Metropolitlerin ikamet ettikleri yer önceleri Kırklar kilisesinin avlusunda bulunan, tavanları kesme taşlarla örülmüş olan adalardı.

Ancak daha sonraki yıllarda, Patrik II. Yakup döneminde, metropolitlik odasının üzerinde yeni bir patriklik merkezi yaptırıldı. Kırklar kilisesi, 1923 tarihinden sonra Mardin’e gelen Süryani Kadim Patrikliğinin, ruhani ve idari işlerinin görüldüğü yer oldu. Bu çerçevede, kilisenin avlusunda patriklerin ve metropolitlerin oturdukları, üzeri kesme taşlarla örtülü olan mekan yaptırıldı.

1932 yılında Patrik III. İlyas Şakir’in Hindistan’daki Süryanileri ziyareti sırasında vefat etmesi ile Humus Metropoliti olan Metropolit Efrem Barsavm patriklik makamına getirildi. Yeni patriğin Irak uyruklu olmasından dolayı, patriklik merkezi Kutsal Sinot kararıyla Suriye’nin Humus şehrine nakledildi.

Ayrıca yine kilisede: kırk şehidin ve şehit Mor Behnam ve Kızkardeşi Saro’nun şehitlik macerasını belirten: eni 3 metre, boyu 2 metre olan büyük bir tablo vardır. Tablonun sağ köşesinde Süryanice olarak kilisenin Musullu Patrik II. Gevargis döneminde (MS 1687-1708) ve Metropolis Abdullahat’ın riyasetindeki günlerde yapıldığı yazılıdır.

Yüzlerce yıldır ayakta duran ibadethane, kesme taştan yapılmıştır. Zarif bir çan kulesine sahiptir ve halen ibadete açıktır. Şehirdeki diğer kiliselerin aksine, sürekli açık olduğu için, yerli-yabancı turistler, rehber eşliğinde gezebilirler.

Kırklar kilisesinin güneydoğusunda, sağlam bir yapıya sahip küçük bir kilise mevcuttur. Bu bölüm Okul kilisesidir. Bu kilisenin hangi tarihte ve ne amaçla yapıldığı bilinmez. Ancak 1925 yılında kilisenin kuzey nefiyle beraber yapıldığı kiliseye ait İncilin tarihçesine kaydedilmiştir. Okul, MS 1799 yılında açılmış ve 1928 yılına kadar faaliyetini sürdürmüştür.

Okul: ilk, orta ve lise olmak üzere üç bölümden oluşuyordu. Her bölüm de üç sınıftan ibaretti. Okulda: Süryanice, Arapça, Türkçe ve İngilizce dersleri veriliyordu. Okul, 1919 yılında bilinmeyen nedenlerden dolayı Kırklar kilisesinden taşınıp Mor Mihail kilisesinin ilkokuluna yerleştirildi. Okul 1928 yılında Metropolit Mor Ivennis Hanna Gandor’un talebi üzerine kapatıldı.

Mardin Şehidiye Medresesi ve camii

ŞEHİDİYE MEDRESESİ VE CAMİİ

Medrese Ana caddenin güneyinde, tarihi PTT binasının karşısındadır.

Eğimli bir alanda kurulduğundan dolayı medresenin kuzey cephesi toprağa gömülüdür. Caddeden de bakıldığında, çevresindeki yoğunluk yüzünden, yapının sadece zarif işlemeli minaresi görülür. Medrese birçok değişiklik geçirmiş ve son yıllarda onarım ve eklemelere maruz kalmıştır. 

Aşağıdan yukarıya doğru çıkılarak iskelesiz ve helezonik olarak inşa edilmiş olan günümüzdeki minaresi de 1916/1917 yılında yapılmıştır. Minare bir Ermeni mimar tarafından özenle tasarlanarak yapılmıştır. Kuzey cephesinin dış duvarında Hıristiyanlıkla ilgili bazı semboller ve yapılış tarzına dayanılarak bu cami ve/veya medresenin kiliseden camiye çevrilme olduğu ileri sürülmektedir.

Medrese bünyesinde türbesi bulunan Artuklu Sultanlarından Artuk Aslan (1200-1239) tarafından 80 hücreli olarak inşa edilmiş olan medrese, enlemesine düzenlenmiş ve iki katlıdır. Hücre sayısından dolayı, seksen anlamına gelen, Semain Medresesi olarak da adlandırılır. Ancak söz konusu bu hücrelerden ancak birkaçı günümüze kadar ulaşmıştır.

Bu yüzden dolayı da yapı, medreseden ziyade cami olarak kabul görmektedir. Bulunduğu mahalleye de adını veren medresenin, bu adla adlandırılması hakkında çeşitli görüşler vardır. Birincisi: medresenin inşası esnasında buradan birkaç şehit mezarının çıkması, ikincisi ise, Artuk Aslan’ın yardımcıları olan Nizameddin Alpkuş ve kölesi Lulu’nun, Sultan tarafından öldürülmeleri üzerine, cami yapılmadan önce, caminin inşa edileceği arsaya gömülmüş olmalarıdır.

Mardin Meryem Ana kilisesi ve Patrikhanesi

MERYEM ANA KİLİSESİ VE PATRİKHANESİ

Cumhuriyet meydanındadır.

1895 yılında inşa edilen kutsal mekan, Süryani Katolik ibadethanesidir. Özenle işlenmiş kabartmalara ve zarif bir çan kulesine sahiptir. Üzüm salkımı işlemeleriyle süslenmiş ahşap örneklerin görülebileceği Meryem Ana kilisesi ve Patrikhanesi, yakın tarihte yenilenmiştir ve günümüzde ibadete açıktır.

Mardin Şeyh Çabuk Camisi

ŞEYH ÇABUK CAMİSİ

15’nci yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kesme taştan yapılmış caminin taştan, kısa boylu bir minaresi vardır. Hz Muhabbed’in habercisi Abdullah bin Enes’in mezarı bu camidedir. Şeyh Çabuk Camii, göz dolduran, özenli bir mimariye sahiptir ve günümüzde ibadete açıktır.

Mardin Mor Simuni kilisesi ve manastırı

MOR ŞİMUNİ KİLİSESİ VE MANASTIRI

Teker mahallesinde, Mardin surlarının dışında yapılmıştır.

Süryani Ortodoks cemaatine aittir. Halen ara sıra kullanılmaktadır.

Şehrin surların dışına yapılması ve surların tahrip olmasıyla, kilise de şehrin ortasında kalmıştır. Kilisenin yapılış tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak yapılış tarzı Kırklar Kilisesinin yapısında bulunan sancak kemerli sütunlarla aynı olup, 6’ncı yüzyıldan kaldığı düşünülüyor. MS 1125 yılında Mardin Metropoliti Yuhanna tarafından yenilenmiştir.

Kilise yakın dönemde iki defa onarım görmüştür. Kilise, üç kapıdan oluşur. Kilise ek binalar ve sancak kemerli sütunlu revaklarla çevrilidir. Bu yapıların arasında MS 1796 yılında kilisenin batısında medrese olarak inşa edilen uzun bir bölüm mevcuttur. Burada dini eğitim yanı sıra genel eğitim ve öğretim de verilmekteydi. Daha sonraki yıllarda bu yapının üzerinde dış görünüşü oldukça güzel olan bir divanhane yapılmıştır.

Bu bölümün MS 1883 yılında Moran Mor İğnatiyos Patrik III. Petros döneminde yapıldığı divanhane kapısı üzerindeki Süryanice yazıda yazılıdır. Bu divanhanenin bazı metropolitler tarafından mesken olarak kullanıldığı bilinmektedir.

 

MOR PETRUS VE PAVLUS KİLİSESİ

Gül Mahallesindedir. Süryani Ortodoks cemaatine aittir. Hz İsa’nın havarilerinden Petrus ve Paulus’a atfedilmiştir.

1914 yılında ibadete açılmıştır. Mardin’de inşa edilmiş en son kilise yapısıdır. Kilisenin dış kapısı üzerinde Süryanice olarak MS 1914 yılında Patrik II. Abdullah döneminde Papaz Abdülmesih’in gayretleriyle yapıldığı yazılıdır. Kilisenin dış yapısı, güzel motiflerle süslenmiş olup, içi yüksek kemerli sütunlarla yapılmıştır. Mezbahın kapısı oyma nakışlarla süslüdür.

1921 yılında yapılmış iki tane sunak vardır. Kilisenin ana sunağı, kilisenin güney cephesindedir. 20’nci yüzyılda yapılan diğer sunarlardan daha değişik bir tarzda yapılmıştır. Kutsal sofra etrafı açık dört adet sütunla çevrilmiş olup, üzeri küçük bir kubbe ile örtülüdür. Kilisede tarihi nitelik taşıyan gümüş kandiller, azizlere ait tablolar, kalıp basmalı resimli perdeler bulunur. Bu perdeler kök boyası ile renklendirilmiştir.

Mardin Reyhaniye Camisi

REYHANİYE CAMİSİ

Cami, 1756 yılında yapılmıştır. 19’ncu yüzyılda onarımdan geçen kutsal mekana, o sırada sekizgen bir minare eklenmiştir. Avlusuna abbara olarak anılan taş geçitten girilir. Taştan yapılmış olan kutsal mekan, uzun bir kubbe ile süslenmiştir. Kentin büyük camilerinden biri olarak ibadete açıktır.

Mardin Mor Yusuf Kilisesi

MOR YUSUF KİLİSESİ

1894 yılında ibadete açılmıştır. Ermeni Katolik Kilisesidir. Bazilika şeklinde tasarlanmıştır. Kesme taştan yapılmıştır. Sütunlarla desteklenen ibadet mekanı, nadide ikonalarıyla hayranlık uyandırır. Surp Hovsep Kilisesi olarak da anılan tarihi ibadethane, günümüzde ibadete açıktır.

 

MOR YUHANNA KİLİSESİ-ZEYT CAMİSİ

Süryani Ortodoks cemaatine aittir. Surp Kevork kilisesinin yakınlarındadır. Kilisenin yapılış tarihi hakkında fazla bilgi yoktur. Sadece çan kulesi kalıntılarının, 1950’lere kadar ayakta olduğu söylenebilir. 1950’lerden  sonra kilisenin camiye dönüştürüldüğü bilinmektedir. Günümüzde “Zeyt Camisi” olarak kullanılmaktadır. 

Mardin Melik Mansur Medresesi

MELİK MANSUR MEDRESESİ

Gül mahallesindedir.

13-14’ncü yüzyılda yapıldığı düşünülen tarihi yapı, Şeyh Aban Medresesi adıyla da bilinir. Artukluların kentteki eserlerinden biridir. Mardin kalesinin doğu yamacındaki medresede lahitli mezarların olduğu bir bölüm bulunur. Günümüzde mescit olarak kullanılıyor.

Mardin Savurkapı Hamamı

SAVURKAPI HAMAMI

Yakın zamanda yenilenmiştir. 1170’li yıllarda inşa edildiği düşünülmektedir. Mardin’deki tüm tarihi yapılar gibi taştandır. Sitti Radiye Hamamı olarak da bilinen tarihi mekan, taş üzerine işlenmiş hayvan figürlerine sahiptir. Savurkapı hamamı, kadınlara ve erkeklere hizmet veren bir hamam olarak günümüzde de kullanıma açıktır.

Mardin Surur Hanı

SURUR HANI

17’nci yüzyılın sonunda inşa edilmiş, kervansaray niteliğindeki iki katlı handa, dükkan, kafe ve restoranlar bulunur. Genişçe bir avluya sahip olan Surur Hanı, onarılmış olup işlevini korumaya devam etmektedir. Han, kesme taştan yapılmıştır. Üzeri açık avlusunda, kafe ve restoranlara ait masa ve sandalyeler bulunur. Yöreye özgü ürünlerin satıldığı dükkanlardan alışveriş yaptıktan sonra kemerlerle süslenmiş avluda dinlenebilirsiniz.

Mardin Artuklu Kervansarayı

ARTUKLU KERVANSARAYI

Artuklulardan kalma kervansaray, kent merkezindedir.

1275 yılında inşa edilmiş tarihi yapı, pek çok kervana durak olmuş, yüzlerce yıl boyunca sayısız insanın yaşamına yakından tanıklık etmiştir. Taştan yapılan ve muazzam süslemeleriyle göz dolduran kervansaray, birçok Türk dizisinin ana mekanı olarak kullanılmıştır. Çeşitli onarımlarla günümüze ulaşan kervansaray, bugün de Metopotamya’nın otantik konaklama yerlerinden biri olarak hizmet vermektedir.

 

ESKİ KALE KÖYÜ-KAL’I MARA

Mardin il merkezine 3 km uzaklıktadır. Deyrulzafaran Manastırının yolu, köyün ortasından geçer. Kalesi de MÖ yıllarda yapılmıştır. Mardin kalesi gibi stratejik konuma sahiptir. Köyün ismi de kaleden dolayı verilmiştir. Süryanicesi “Kalho” veya “Hesno Dattho” olarak söylenir. Her iki kelime de “Kadın Kalesi” anlamını taşır. Halk arasındaki bugünkü ismi de “Kal’ıt Mara” dır.

Bu sözcük Arapçadır ve Süryanicesi ile eş anlamlıdır. 16’ncı yüzyılda köyün alanı şimdiki yerleşim alanından çok daha genişti. Köyde üç kilise, birçok diyakos, öğretmen, papaz, rahip, metropolit, mafiryan ve patrik çıkmış olması, bu  durumu kanıtlamaktadır. Ayrıca başka bir ispata göre, MS 1870 yılında köyün kilisesi için yazılan bir İncil’in tarihçe bölümünde, köyde üç papaz olduğu yazılıdır. 

Mardin Süryani Manastırı-Deyrul-Zafaran MAnastırı

SÜRYANİ MANASTIRI-DEYRUL-ZAFARAN MANASTIRI

Yeri

Mardin şehrinden 5 km doğuda bulunan manastır, Kızıltepe ovası ile Mardin platosunun birleştiği yerde Mardin ovasını gören bir noktada konumlanmıştır. Ulaşılabilir olması buraya yoğun ziyaretçi akını olmasına sebep olur.

Mardin Deyrul-Zafaran Manastırı

Adı

Manastır adının, çevrede eskiden çokça yetişen safran çiçeğinden aldığı söylenmektedir. İnşası sırasında, safran çiçeğinin kullanılması ve taşının renginin sarımsı bir renk almasından dolayı, bu adla anıldığı bilinmektedir.

Mardin Deyrul-Zafaran Manastırı

Kuruluşu

Manastır, MÖ 2000 yılında güneşe tapanlar tarafından kullanıldığı söylenen mahzen bölümü üzerine; 497 yılında kurulmuştur.

Asırlar boyu çeşitli onarımlar ve eklemelerle bugünkü görüntüsüne kavuşan kutsal mekan, İsa’dan önce Güneş Tapınağı olarak Romalılar döneminde ise kale olarak kullanılmıştır. Kemerli sütunları, kubbe ve süslemeleriyle göz dolduran tarihi ibadet yeri, Süryanilerin merkezlerinden biridir. Mor Şleymun, Mor Hananyo ve Safran Manastırı adlarıyla da anılır.

1293 yılından, Patriğin Şam şehrine yerleştiği 1932 yılına kadar yani 600 yıldan fazla “Dünya Süryanilerinin Patriklik Merkezi” olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda Süryani Ortodoks Patriğinin ikametgahı olmuştur.

1876 yılında manastır, matbaa makinasıyla tanışmış, 1953 yılına kadar basım merkezi olarak kullanılmıştır. Tarihi baskı makinasının ve materyallerinin bir bölümü halen burada görülebilir.

Tarihte yüklendiği bu önemli görev nedeniyle, her ne kadar Patriklik merkezi Şam şehrine taşınmışsa da, günümüzde hem diasporada yaşayan Süryaniler hem de Ortadoğu’da ve Hindistan’da yaşayan Süryanilerin en önemli dini merkezlerinden biridir.

Ancak Süryani kültürü, eğitim ve teoloji alanında, geçmişte oynadığı rolü, günümüzde “Mor Gabriel Manastırı” üstlenmiştir. Sadece 5 öğrencinin bu konuda eğitim gördüğü manastırın, turistik mekan özelliği daha çok önem kazanmaktadır.

Bu manastır; ziyarete gelen turistler, gerek sanat ve gerekse mimari açıdan çekici bulacakları birçok özelliğe sahiptir.

Mardin Deyrul-Zafaran Manastırı Güneş Tapınağı

Güneş tapınağı

Manastırda ilk dikkati çeken şey, manastırın üzerine kurulduğu ve Şemsiler tarafından ibadet için kullanılan mahzendeki hücredir.

Bu bölüm Pagan inançlarından olan Şemsiliğin bilinen en eski mabedi olma özelliği gösterir.

Hücrenin doğu tarafında, güneşe tapanların, güneşi izlemeleri ve ibadet etmeleri için bir pencere bulunmaktadır. Aynı zamanda bu bölümde mihrabı andıran, muhtemelen kurban ibadetine hizmet eden bir hücre daha bulunmaktadır. Ama asıl ilgi çeken tavandır. Tavanı oluşturan taşlar, 13 sıra halinde ve aralarında herhangi bir harç kullanılmaksızın, birbirlerine kenetlenmiş halde durmaktadır. Son yıllarda ortaya çıkarılan bu mahzenin tabanındaki toprağın da kazılması ve derinleştirilmesiyle daha başka özelliklerinin de ortaya çıkacağı belirtilmektedir.

Mardin Deyrul-Zafaran Manastırı Patrik Mezarları

Patrik mezarları

Manastırın bir diğer ve belki de en önemli özelliği, içinde 52 Süryani Patriğin mezarının bulunmasıdır. Ayrıca içinde tarihi bir İncil ve kutsal taş bulunmaktadır. Kurulduğu dönemden günümüze kadar ulaşabilen mozaikler de manastıra ayrı bir özellik kazandırmıştır.

Bir rivayete göre: burada 12 bin azizin kemikleri bulunmaktadır. Bu nedenle: “Onikibin Aziz Manastırı” olarak da anılmaktadır.

Mardin Deyrul-Zafaran Manastırı Bölümleri

Manastırın Bölümleri

Manastırda 6’ncı yüzyıldan kalma 3 bölüm bulunmaktadır. Bunlar:

1-Meryem Ana kilisesi,

2-Anastasius Kilisesi,

3-Cenaze törenlerinin yapıldığı şapeldir.

Dini amaçla ziyarete gelenleri ağırlamak için; 10-15 kadar odanın bulunduğu misafirhane de vardır.

Bunlarla birlikte, Deyrulzafaran’ın 1 km kuzeyinde, kayalara oyulmuş Meryem Ana Kilisesi (Theodoros Tapınağı) ve Mor Yakup Manastırı kalıntıları da bulunmaktadır. Manastırın çevresinde bulunan meyve-sebze bahçesi de rahiplerin ve diğer görevlilerin ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Mardin Deyrul-Zafaran Manastırı

Ziyaret

Her ne kadar Süryani, Hıristiyan manastırı olsa da, manastırın en önemli ziyaretçi gruplarını Türkiye’nin değişik yörelerinden gelen Türk ziyaretçiler oluşturur. Yani yabancı ziyaretçilerin oranı azdır.

Hafta sonlarında yoğunlaşan bu ilgi, bazı durumlarda öylesine bir boyut almaktadır ki, dini ibadetlerini yerine getirmede zorlandıkları gerekçesiyle, manastırlardaki bazı Süryani görevlilerin de kısmen rahatsız olmalarına neden olmaktadır. Örneğin: Deyrulzafaran Manastırı görevlileri, 2003 yılının Mayıs ayının son hafta sonunda 4000’den fazla kişinin manastırı ziyaret ettiğini söylemektedirler.

 

Meryem Ana Süryani Kilisesi

Süryani katoliklerinin Anadolu’daki en önemli ve görkemli kilisesidir. Giriş kapısının üstündeki Süryanice yazıta göre, 1860 yılında inşa edilmiştir. Meryem Ana kilisesinin bitişiğinde, Patrik Benham Banni tarafından inşa ettirilen, 3 katlı Patrikhane binası vardır.

Bu bina, 1978 yılında TC Kültür Bakanlığı tarafından Süryani Katolik Vakfından satın alınarak, günümüzde Mardin Müzesinin binası olarak kullanılmaktadır. Manastırda Süryani yazısı ile ceylan derisi üzerinde 12’nci yüzyılda yazılmış, motifli resimlerle süslü kıymetli bir İncil mevcuttur. Bu İncil, Manastır Kütüphanesinin değerini arttırmaktadır. 

Bugün burayı ziyaret ettiğinizde, halen burada yaşayan ve rahiplik yapan, Süryani papazları orijinal giysileriyle görebilir, yaşadıkları mahalleri gezebilirsiniz ve hatta kara giysili papazlarla birlikte fotoğraf çektirebilirsiniz. 

Mardin Dara antik kenti
Mardin Dara antik kenti
Mardin Dara antik kenti

 

DARA ANTİK KENTİ

Yeri

Mardin şehir merkezinin 30 km güneydoğusundaki, Mardin-Nusaybin kara yolu üzerinde Oğuz köyündedir.

Ulaşım imkanları uygun olduğu için, yerli ve yabancı turistler tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir. Hasankeyf’ten sonra en ilgi çeken yerlerdendir. (Hasankeyf sular altında kalmaya başladığından, ilk ilgi çeken yer olması kesindir.)

Ancak ve maalesef, şu anda bu antik kentin üstünde bir kısım varoş bir köy bulunmakta, köylüler bu yaptıkları evlerde yaşamaktadırlar. Hatta, Dara kentinin parçaları, bu evlerin yapımında devşirme malzeme olarak kullanılmıştır.

 

Önemi

Burası, eski Mezopotamya’nın en ünlü ve büyük kentidir. Mezopotamya’nın Efes’i olarak kabul edilir.

Antik yerleşim yeri: Büyük İskender’in Dara savaşına da sahne olmuştur. Kalıntılar arasında büyük kesme taşlar ve bulunan sikkelere bakılacak olursa, Dara’nın geçmişte büyük ve görkemli yapılara ve zengin hazinelere sahip olduğu söylenebilir. Harabeler ve kalıntılar arasında ara sıra bulunan paralarla da bu durum kanıtlanmaktadır.

Antik kent: Doğu Roma’nın yani Bizans’ın, Güneydoğu Metropolü Nisibis (bugünkü Nusaybin) şehrinden sonra, ikinci önemli sınır kenti olarak biliniyordu. Kaynaklara göre: ticaretin kalbi İpek yolu, kentin içinden geçiyordu. Bu transit ticaret merkezi, bir dönem piskoposluk merkezi de olmuş, ancak sürekli devam eden akınlar sonrasında sönüp gitmiştir.

Konuşma dili olarak Hz. İsa’nın ana dili olan Aramice kullanılmış, inanç olarak ise adına ateş kuleleri yapılan Ahura Mazda’ya inanılmıştır.

Mardin Dara antik kenti

Kuruluşu

MÖ 530-570 yılları arasında İran hükümdarı ünlü Darayuvaşi (Darxis) tarafından kurulmuştur. Ancak, bazı tarihçiler ise şehrin MS 503 yılında, Persler Diyarbakır’ı işgal edince Bizans kralı Anastisous tarafından kurulduğunu öne sürerler.

Ancak, tarihte şehrin isminin “Anastasiopolis” olarak anılması, şehrin kurulması konusunda ilk ihtimali güçlendirir.

Sınır şehri olması nedeniyle, Dara çeşitli dönemlerde İranlılar ve Romalılar arasında sık sık el değiştirir.

7’nci yüzyıl sonlarına doğru Emeviler ve sonra da Abbasiler, ve 15’nci yüzyılda Türkler buraya hakim olur.

Zindanı, sarayı, sarnıçları, su bendi, su kemerleri, köprüsü, kilisesi, tophanesi, surları ve iç kalesi, şehrin ihtişamlı ve zengin bir geçmişe sahip olduğunu kanıtlar. Bu yapıların inşasında kullanılan büyük kesme taşlar ve bulunan sikkeler de zenginliği ifade eder. Ayrıca, köyün çevresinde de kaya mezarları ve mağara yerleşimleri bulunmaktadır. Burada bulunan ve 6’ncı yüzyılda yapıldığı sanılan Dara Barajının, dünyada belgelenmiş en eski kemer barajı olduğu belirtilir.

Yapı topluluğunun önemli bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir.

Mardin Dara antik kenti

Mevcut kalıntılar

Günümüzde, ana yollardan uzak kalması nedeniyle, küçük bir köy yerleşmesi halinde kalmıştır. Son olarak, yakın zaman önce, kazı çalışmaları sırasında, burada 7 bin yıllık olduğu tahmin edilen antik çağa ait mozaikler ortaya çıkarılmıştır.

Dara kent kalıntıları, kayalar içine oyulmuş, çevresi 8-10 km yi bulan geniş bir alana yayılmıştır. Bu alanda: mağara evler vardır. Halen kayalara oyulmuş 6-7 mağara ev bulunmaktadır. Bunların tarihi Geç Roma dönemine kadar gider.

Mağaraların doğusunda ise, kaya mezarları bulunur. Bu mezarlar: Babil ve Pers dönemlerine aittir.

Mardin Dara antik kenti asıl şehir

Asıl Şehir

Asıl şehrin çevresi, 4 km uzunluğunda surlarla çevrilmiştir.

İki tane kapısı vardır. Bunlardan bir tanesi kuzeye, diğeri ise güneye açılır.

Şehri çevreleyen sur: kuzey kapısının doğu ucundan başlar, Zellace mevkiini takiben çayın üstünden hendek yerini mağaraları içine alarak tophaneye iner. Buradan Bertevil Sarayının yanında, güneye açılan kapıyla birleşir.

Güney kapısının batı ucundan başlayan sur: Mahsara’yı (Eski Mezarlık) içine alarak, kesik kayanın üzerinden Hakni mevkiine çıkar. Su sarnıçlarının yanından Yunus ziyaretini ve İç kaleyi de içine alıp, Kale camisinin doğusunda birleşerek, şehri çevreleyen suru oluşturur.

Şehir harabeleri içindeki eski kalıntılardan: kilise, saray, cami, çarşı, ev, köprü ve su sarnıçları hala görülebilmektedir.

Mardin Dara antik kenti iç kale
Mardin Dara antik kenti iç kale

 

İç kale

Kentin kuzeyinde ve 50 metre yükseklikteki tepenin üst düzlüğüne kurulmuştur. Bugün tepe üzerinde, köylülerin yaptırdığı ve içinde yaşadıkları evler bulunmaktadır.

 

Su bendi

Köyün kuzeyinde, güneye doğru inen kayalar oyularak, görkemli bir su bendi yapılmıştır. Günümüzde de bu bentten su akmaya devam etmektedir.

 

Zindan

Şehrin kurucusu Daraxis tarafından yaptırılan muhteşem yeraltı yerleşim birimi, sonradan zindan olarak kullanılmış, günümüzde ise bütün heybetiyle ayakta durmaktadır. Halk arasında zindan olarak bilinen 40 metre derinliğindeki mekan temizlenmiştir.

 

Mezopotamya’da ilk baraj

Dara, Mezopotamya’nın ilk barajı ve sulama kanallarının kurulduğu kenttir.

Bugün şaşırtıcı nizamı ile dikkat çeken kanallara ait izler hala görünür.

Suyun akışını, oranını ya da bekletilmesini kontrol edebilen bir sistemin kalıntıları olan havuzlu salon ve hendeği ile beraber burası bir su medeniyetini işaret eder.

Oyma kaya evler

Oyma kaya evler: tavanlarındaki süslemeleri, duvarlarına işlenmiş Meryem Ana, İsa ve haç figürleriyle, kaya kiliselerine dönüştürülmüş yapılardır.

Ancak, Dara pek çok dine ev sahipliği yapmıştır. Din çeşitliliği, beraberinde çatışmaları da getirmiştir. Bu durum da bugün farklı dinlere ait simgeleri bir arada görmemizi ifade eder.

 

Mozaikler

Yakın zaman önce, yapılan kazı çalışmalarında bazı mozaikler bulunmuştur. MS 600 yıllarına ait olduğu düşünülen bu mozaiklerde: şemsiye motifi ve çeşitli hayvan figürleri bulunmaktadır.

Sonuç, bence Mardin yöresine giderseniz, mutlaka zaman ayırın ve Dara şehrini görün, çünkü gerçekten muazzam güzellikleri olan bir antik şehir kalıntısı göreceksiniz. Evet, mutlaka ve mutlaka gidin görün. 

Evet, Mardin merkezinde, elbette daha birçok tarihi yapı var. Ama, benim sizlere görmeniz için önerebileceğim bunlar. Tercih sizlere ait. İyi geziler.

 

Mardin Yeşilli

Mardin Yeşilli

Yeşilli-Mardin arası uzaklık: 12 km. Yeşilli-Diyarbakır arası uzaklık: 102 km. Yeşilli-Şanlıurfa arası uzaklık: 197 km. Yeşilli-Batman arası uzaklık: 138 km.

GENEL:

İlçe, yeşil bir vadinin içinde mesire yerleriyle ünlüdür. Bahçe kültürü son derece gelişmiş olan ilçede yeşillikler içinde kasırlara rastlamak mümkündür. İlçe yemyeşil bir vadi içinde, mesire yerleriyle öne çıkar. Bahçe kültürü son derece gelişmiştir. Yeşilli denince akla kiraz gelir, çünkü burada oldukça bol kiraz bulunur.

Mardin Yeşilli

GEZİLECEK YERLER

Mardin Yeşilli

 

MOR YAKUP VE MOR KURYAKOS KİLİSESİ

İlçe merkezine bağlı Bülbül köyündedir. Köy: il merkezine 10 km ve ilçe merkezine 5 km uzaklıktadır.

Köy: bağlar ve sulak bahçelerle çevrilidir.

Köyün bir diğer özelliği ise El-Nıhman kalesinin eteklerinde kurulu olmasıdır.

Kalenin sarp kayalıklarında 4 ve 5’nci yüzyıldan kalma, rahiplerin inzivaya çekildikleri kayadan oyulmuş mabetlerin olduğu söylenir. Bunların bir kısmı, bir tek kişinin kalabileceği tarzda küçük yerlerdir.

Eskiden beri Süryani yerleşim alanı olan köyde, 1998 yılında 10 Süryani aile bulunmakta, köyde 5 kilise vardır. Bu kiliselerin yapılış tarihleri kesin olarak bilinmemektedir.

Mor Yakup Kilisesinin kapısında, Süryanice bir yazıtta MS 1856 yılında inşa edildiği yazmaktadır.

Mardin

 Mardin Nusaybin gezi yazımı okumak için Nusaybin

Mardin Nusaybin

Mardin Nusaybin

Mardin Nusaybin: Nusaybin-Mardin arası uzaklık: 53 km. Nusaybin-Midyat arası uzaklık: 51 km. Nusaybin-Diyarbakır arası uzaklık: 153 km. Nusaybin-Şanlı Urfa arası uzaklık: 223 km. Nusaybin-Batman arası uzaklık: 132 km.

TARİH

Nusaybin’in kuruluşu MÖ 3000-2800 yıllarında bölgede hakimiyet kuran Sümer imparatorluğunun III. Ur Sülalesine kadar uzanmaktadır. Bu tarihi merkez, MÖ 2300 yıllarında Babil Kralı Nemrut tarafından inşa edilmiştir. Nemrut, Nusaybin’i surlarla çevirmiş ve “Akarların yani çiftçilerin kenti” olarak adlandırmıştır.

Diğer bir görüşe göre ise, Süryanice Nsap (ekti, dikti, yerleştirdi, oturttu) kelimesinden gelmektedir. Tarihte Migdonius olarak adı geçen Çağçağ suyunun kıyısında kurulan Nusaybin, Roma devrinde çok önemli ve stratejik konuma sahip bir şehirdi. Asurlular tarafından Naşibina olarak adlandırılan bu şehrin adı tarihte ilk defa MÖ 900’e doğru Asur Kralı Adadnirari II zamanında geçer.

Naşibina, MÖ 612 yılında Asurluların, Babiller ve Medlere karşı yapılan savaşlara konu olmuştur. Daha sonraları Ermeniler ve Partlar arasında birkaç kez el değiştirmiştir. MÖ 3’ncü yüzyılda, Roma ile Persler arasındaki savaşlarda, öneminden dolayı şehir Romalılar tarafından sınır kalesi haline getirilmiştir. Kızıltepe şehri ise, daha çok Artuklular zamanında ün kazanmıştır.

Bu dönemde, Kızıltepe, Mardin’den sonra beyliğin en önemli şehri idi. Nusaybin’İn en önemli coğrafi konumda bulunması (İpek yolu) tarihte sürekli önem kazanmasına sebep olmuştur. Çok eski zamanlardan kalma, üzüm suyu kanalları ise, burada yaşanan medeniyetin ve bereketin bir kanıtıdır.

Mardin Nusaybin

 

GENEL

Nusaybin’in en büyük özelliği, Suriye sınırında Kamışlı’ya komşu ovada kurulmuş bir ilçe olmasıdır. Nusaybin ile Suriye-Kamışlı ilçeleri arasındaki uzaklık oldukça yakındır. Diğer bir özelliği ise, E-90 karayolu üzerinde bulunmasıdır.

Bu nedenle ulaşım imkanları oldukça iyidir. Sınırda bulunması nedeniyle, bir zamanlar, özellikle hafta sonlarında çevre il ve ilçelerden, alışveriş yapmak üzere buraya çok sayıda yerli turist gelirdi ancak son yıllarda terör nedeniyle, bu durum oldukça olumsuz etkilendi.

Mardin Nusaybin

 

GEZİLECEK YERLER

Nusaybin’de bulunan Mor Yakup Kilisesi ve Zeynelabidin Camisi: UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde bulunmaktadır. 4 yıl önce, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine alınan tarihi Zeynel Abidin Camii ve Mor Yakup Kilisesinin restorasyonu yapıldığı takdirde, asıl listeye alınacakları bildiriliyor. Kilise MS 300 yıllarında Roma döneminde kurulmuş ve dünyanın ilk üniversitesi olarak kabul edilmektedir.

Hatta zamanında buranın yatılı olduğu, 800 ile 1000 civarında öğrencisi olduğu söyleniyor. Burada: Süryanice, teoloji, felsefe, mantık, edebiyat, geometri, astronomi, tıp ve hukuk dersleri veriliyormuş.

Ayrıca, aşağıda Nusaybin’de gezilmesini önereceğim birçok yer okuyacaksınız, büyük bir olasılıkla fazla zamanınız olmayacak ve hepsini gezemeyeceksiniz, bence buralara yolunuz düşerse, önceden aşağıda yazılı yerleri okuyun, ilginizi çekenleri gidip ziyaret edin, yoksa oldukça geniş bir ziyaret edilebilecek yer listesi vardır.

Mardin Nusaybin Mor Yakup Kilisesi

 

MOR YAKUP KİLİSESİ

İlçe merkezinde Zeynel Abidin Camisinin yanında konumlandırılmıştır. Ortodoks ibadethanesidir. Nusaybin’de ayakta kalan tek kilisedir.

Bu kilise, Nusaybin’in metropoliti Mor Yakup (309-338) tarafından mevcut kilisenin küçük olduğunu düşünülerek 313 yılında inşa ettirilmeye başlanmıştır. Kilise 313-320 yılları arasında, 7 yılda tamamlanmıştır. Kilisenin yarısı, zaman aşımına uğramış olmasına rağmen, diğer yarısı halen ayaktadır.

Rivayete göre, Episkopos Mor Yakup, Episkoposluk mertebesine yükselince içinde dua ettiği kilisenin küçük olduğunu düşünür ve yeni bir kilise inşa etmek ister. Fakat bu kararını henüz kimseye açmamışken, arkadaşı aziz Mor Evgin kendisine bir ilham geldiğini ve kendisinin yapmak istediği kilisenin temellerini bir melekle birlikte Yunanlı Kral Antiyakus’un putlarının enkazı üzerine atacağını haber verir.

Bir gece evinden dışarı çıkarken yanına gelen kişinin melek olduğunu anlar ve onunla birlikte kilisenin temellerini atar.

Mardin Nusaybin Mor Yakup Kilisesi

Episkopos Mor Yakup’un temellerini bir melekle attığına inanılan bu kilise, en eski yapısını halen korumaktadır. Tur Abdin bölgesindeki en eski kiliselerden biridir. Kilisenin içindeki 3 metre uzunluğundaki taşları, kemerlerindeki taş işçiliğini sergileyen bezemeleri, ayin icra edilen bölümlerdeki kubbeleri, duvarlardaki diğer motifleri ve yapısı bakımından benzerine sık rastlanmayan bir kilisedir.

İlk başta inşa edilen vaftizhanenin güney cephesine, daha sonra bilinmeyen bir dönemde başka bir bina eklenmiştir. Vaftizhanenin inşası 359 yılında tamamlanmıştır. Manastır içinde Mor Yakup’un türbesi bulunmaktadır. Vaftizhane olarak inşa edilen güney kilisesinde, Mor Yakup’un tabutunun saklandığı yere girip çıkanlar için düşünülmüş çift merdivenli bir bölüm vardır.

Kilisenin batı cephesindeki dış duvar, bilinmeyen sebeple yıkılmıştır. Yıkılan bu yer, tekrar yenilenmiş ve kilisenin damı üzerine bir Metropolitlik binası yapılmıştır.

Mardin Nusaybin Mor Yakup Kilisesi

Mor Yakup, 338 yılında ölümünden sonra kilisenin bodrum katına gömülmüştür.

Kilisenin içinde bulunan 3 metre uzunluğundaki taşlar, taş işçiliğini sergileyen kemerlerdeki bezemeler, kutsal ayinin icra edildiği bölümdeki yarım kubbeler, duvarlardaki diğer motifler önemlidir. Üç neften ibaret olan yapı Bazilikal planlı olup Geç Roma ve Erken Bizans mimari özelliklerini içinde barındırır.

Yaklaşık 1700 yıllık olan kilise, birçok yerinde yüksek kabartma tekniğinde yapılan bezemelerle süslü olup bu bezemeler çok iyi korunmuş durumdadır. Burası asırlardır Nasrutilerin manevi merkezi durumundadır. Zarif çan kulesi görülmeye değerdir.

2000 yılında tescil edilerek koruma altına alınan kilisenin bakımını, Midyat-Anıtlı köyünden gelen bir Süryani ailesi üstlenmiştir. Yine aynı yıl, kilisede bir takım restorasyon çalışmaları başlamıştır. Öncelikle, toprak altındaki temel kalıntılarının açığa çıkarılması için, kilisenin bahçesinde bulunan toprak dolgu kaldırılmıştır.

Ancak toprak dolgunun kaldırılması sırasında, birtakım kabartmalar bulunmuştur. Yezidiler tarafından kutsal olduğu kabul edilen “Melek Tavus” ve “Deniz Tanrısı Pegasus” u temsil eden bu kabartmalar Mardin Müze Müdürlüğüne teslim edilmiştir.

Bu kabartmalarla birlikte, ayrıca kilisenin bodrumundaki Mor Yakup’un mezarının yanında bulunan ibadet bölümü de yapının kilise olmadan önce Yezidilere ait ibadet yeri olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

Mardin Nusaybin Zeynel Abidin Camii ve Türbesi

 

ZEYNEL ABİDİN CAMİİ VE TÜRBESİ

İlçenin en önemli camisidir. Ancak burada sadece cami yok, burası bir külliye ve külliyede: cami, minare, iki türbe, şadırvan, medrese odalaları, mezarlık alanı ve abdesthane yapıları bulunmaktadır.

Türbe üzerindeki kitabeye göre, yapı 12’nci yüzyılda yapılmıştır. Külliye, yapı olarak bahçeli, açık avluludur. Genel olarak “L” plan şemasında kesme taş malzemeyle yapılmıştır. Minare: avlunun doğu kısmındadır. 1956 yılında yapılmıştır. Cami: kuzeyden giriş yapılır.

Harim mekanı kare plandadır ve kalın payelerle desteklenmiş çapraz tonozla örtülmüştür. Caminin mermer mihrap ve minberi yeni yapılmıştır. Türbe: Cami ibadet mekanının güney batı köşesinde, taş basamakla inilen ve kubbe ile örtülü, kare planlıdır. Burada Hz Muhammed’in ehli beytinden, Hz Hüseyin’e 13’ncü kuşaktan torun olan Molla Zeynelabidin mezarı vardır.

Türbenin batı bitişiğinde ise, Zeynelabidin’in kız kardeşi Seyyidete Sitti Zeynep türbesi bulunur. Bu mezarlar kubbe ile örtülü, sanduka tipindedir. Üzerleri Arapça ayet yazılı yeşil örtüyle kapatılmıştır. Türbe kapısı üzerindeki Arapça kitabede yapının 1159 yılında inşa edildiği yazılıdır. Böylece külliye yapısı, 12’nci yüzyıla tarihlenir.

Ayrıca Sitti Zeynep türbesinin cephesindeki başka bir onarım kitabesinde, 1821 tarihi okunur. Külliyenin batı kısmı, eskiden medrese iken günümüzde Kız Kuran kursu ve Türbe ziyaret mekanlarından oluşur. Bu bölümlerin batısında ise yeni abdest alma mekanları vardır.

Avlunun kuzey kesimi bahçe ile çevrilmiştir. Avlunun batı köşesinde, abdest şadırvanı bulunur. Caminin doğu ve güney cephelerinde, büyük mezarlık alanı vardır. Doğu bitişiğindeki süslemeli taş sanduka tipli mezarlar, Tayyi aşireti şeyhlerine ait olup, 19’ncu yüzyıl geç Osmanlı dönemine tarihlenir. Diğer mezarlar ise günümüze aittir. Ayrıca Müze arşivinde bu mezarlıkla ilgili herhangi bir tescil kaydı yoktur.

Zeynelabidin Camii külliyesinin doğu avlu cephesi bitişiğinde ise 4’ncü yüzyıla tarihlenen Mor Yakup Kilisesi yer alır.

Günümüzde iki yapı; Cami ve Kilise arasında, tek avlu olarak birleştirilmiş ve kilise tarafı kazısı tamamlanmıştır. Söz konusu alan ve yapıların “Kültür İnanç Parkı” olarak turizme açılması planlanmaktadır. Zeynel Abidin Camii, yakın zamanda yenilenmiş ve hala ibadete açıktır. Caminin mükemmel taş işçiliği ve süslemeler içeren lahitleri görülmeye değerdir.

ÜZÜM SUYU KANALI

Nusaybin’in ilgi çekici tarihi yapılarından biridir. Girmeli bucağının 1500 metre güneydoğusunda, Odabaşı köyünün kuzeyinde, İpek yoluna paralel biçimde, doğuya doğru uzanan tarihi bir kanaldır. Eskihisar (Marin) şehri yöresindeki dağlık köylerde yetiştirilen üzümün, kanallardan oyuklar yapılan taş teknelerinde ezilip suyu çıkarıldıktan sonra, bu kanal vasıtasıyla uzaktaki kraliyet başkenti Ninova’ya aktarıldığı söyleniyor.

HAYTAM (DİMİTRİUS) KALESİ-YENİ KALE-SAÇLI ALİ

Günyurdu ile Dibek köyleri arasında geçen yolun doğusundaki 1254 metre rakımlı İzlo dağının doruğundadır. Turabdin kalesi olarak da bilinir. Mor Abraham Manastırının bitişiğindedir.

Arap ve Pers sınırına yakın olması ve tüm ovaya hakim olması nedeniyle, tarihte stratejik önemini hep korumuştur. Bsorino’nun güneyinde Nsibin ile Bethzabday arasında kalan Dimitrius kalesi, Perslerin saldırılarına karşı İmparator Konstantinos’un emriyle, Turabdin’in ana girişlerinde inşa edilen üç kaleden biridir. Roma komutanlarından Dimitrius tarafından 351 yılında inşa edilmiştir.

Bu kale Haytan el-Tay’in eline geçince, kaleye Haytam ismi verilmiştir. Perslerin harabeye dönüştürdüğü bu kale bir süre sonra, 684 yılında Mor Şemun Dzayte’nin girişimleriyle, Abrohom ve Loozor ismiyle iki Süryani tarafından yeniden onarılıp, Beth Sbirino kalesi ismini almıştır.

Onca güce rağmen, Aksak Timur’un bir türlü fetih edemediği bu kalenin, 1451’lerde Beth Mahlam ismiyle çağrıldığı görülmektedir. Dönemsel olarak köy ahalisine sığınak olmuşsa da Bsorino halkına yarardan çok zarar ve sıkıntı vermiştir. Bundan dolayı bu yer Basibrinlilerin hışmına uğramış ve yıkılmıştır.

Kalenin tarihi süreç içindeki rolü oldukça önemlidir. Diyarbakır şehrini inşa eden Romalılar, Batman suyuna kadar olan bölgeyi bu şehre bağlarlar. Sonucunda o zamana kadar Roma imparatorluğuna yönelik akınlarda, Dicle vadisini kullanan Perslerin yolu kapanmış olur. Bu yüzden, Persler daha güneydeki ovadan Roma topraklarına saldırı düzenlerler.

Bunun üzerine, Romalılar, Turabdin bölgesinin güneydoğu köşesinde Perslerle sınır oluşturan noktada Tur Abdin kalesini yani bu kaleyi yaparlar. Kalede: 3 gözetleme kulesi ve 10 burcu bulunan kale, günümüzde bölgedeki diğer kaleler gibi harap durumdadır.

Çevresi 1000 metreden geniştir, surlarının yükseklikleri 10 metreyi geçer. Burada, bir kısmı günümüze kadar ulaşmış olan yapıda Mor Abraham Manastırı, su sarnıcı ve depolar bulunur. Kalenin büyük bölümü harap haldedir.

Mor Abraham Manastırı

Bagok dağının doruk noktasındadır. Bir tapınaktan öte büyük bir askeri kışlaya benzemektedir. Zaten Haytam (Dimitrius) kalesinin içindedir. Kale ile aynı yıllarda yani 451 yılında yapıldığı tahmin edilen bu yapının, daha sonra Hıristiyanlar tarafından kiliseye çevrildiği tahmin edilmektedir. Mar Abraham, Aziz İbrahim demektir. Aziz İbrahim ise, Orta Asya’nın Kaşkar şehrinden gelen, eski Türk boylarından bir Hıristiyan din adamı olarak tanınır.

GIRNAVAZ HÖYÜK

İlçe merkezinin 4 km kuzeyinde, Habur nehri kollarından biri olan Çağçağ deresinin doğusundadır. Suriye sınırından 5 km içeridedir. Höyük: Çağçağ deresinin oluşturduğu kayalık bir çıkıntının üstündedir.

Bu höyük, bölgede kapsamlı bir yüzey araştırması ve kazı çalışması yapılan tek höyüktür. Gırnavaz höyük, ilk olarak 1918 yılında bilim dünyasına tanıtılmıştır. 1981 yılında ise MÖ 3000 yıllarına tarihlenen mezarlıktan bazı parçalar bulununca, höyükte kazı yapılmasını karar verilmiştir.

Kazılar 1982-1991 yılları arasında terör saldırıları başlayıncaya kadar devam etmiştir. MÖ 4 bin sonlarından, MÖ 7’nci yüzyıla kadar kesintisiz iskan edilmiştir. Çünkü tarım toprakları Çağçağ suyu tarafından sulanmış, nemli iklim şartları da eklenince, verimli topraklar uzun yıllar burada iskan bulunmasını sağlamıştır. Ayrıca: bölge stratejik öneme haizdir.

Gerek Turabdin güneyinden geçen ve gerekse Çağçağ vadisini takip eden yolların kavuşma noktası burasıdır. Gırnavaz yerleşim yeri, Çağçağ suyunun yarattığı vadinin giriş kapısıdır.

Höyük karakterindeki yerleşim yerinin çapı 300 metre ve yüksekliği 24 metredir.

Gırnavaz’ın ismi Harun Reşid döneminde yaşayan ünlü Arap Şair Ebu Nuvaz’a dayanır. Daha çok halk arasında yaygın olan bir söylentiye göre: Harun Reşidi yeren bir şiiri yüzünden Ebu Nuvaz, halife tarafından uzak bir yere yani Gırnavas’a sürgün edilir.

Belli bir süre burada yaşadıktan sonra da geri çağırılır. Bu olaydan sonra da höyük halk tarafından “Nuvaz’ın tepesi” anlamına gelen “Gırnavaz” olarak isimlendirilir. Ancak şairin biyografisine dayanak, höyük ile şair arasında bir bağlantı kurulamayacağını da belirtir.

Höyük üzerinde 400-500 yıl öncesine ait bir Ortaçağ mezarlığı vardır. Bu mezarlarda: şahsi eşya olarak metal silahlar, metal süs eşyaları, vazolar, kandiller, mühürler, insan taş heykelciği, heykelcikler, boncuk taneleri, seramikler ve kültür tarihi açısından son derece önemli dört adet tablet bulunmuştur.

Çivi yazılı tabletlerden bir tanesi, tarihi coğrafya açısından büyük önem taşır. Bu belgede Gimavaz Nabula eski adı ile ifade edilmektedir. İsim benzerliğinden hareketle, MÖ 2000 yılı belgelerinde adı geçen Nawalanın da burası olduğu öne sürülmektedir.

Yerleşimin ulaşılabilen kültür tabakasını MÖ 4000 yılı sonlarına tarihlenen geç Uruk devri oluşturmaktadır. Bu kültür tabakasının üzerinde bulunan, MÖ 3000 ortalarında yerleştiği sanılan “Er hanedanları” devri mimari tabakaları, daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir.

Az sayıdaki mezarlarda, III. Tabakada yanında taş baltası ve kaması ile gömülmüş bir erkek, VI. Tabakada boncuk dizisi, topuz başlı iki tunç iğne ve tunç halkadan oluşan takılarıyla gömülen bir kadın mezarı ele geçirilmiştir. Höyüğün kuzeydoğu yamacındaki mezarlıkta ise 70 dolayında mezar incelenmiş, bunlarda üç tarz gömüt yapıldığı tespit edilmiştir.

Bunlar kerpiç sanduka mezarlar, küp ya da çömlek mezarlar ve basit toprak mezarlardır. Gömüt armağanları olarak çanak-çömleklere rastlanmıştır. Bazılarının içine kil, bazılarının içine buğday ve mercimek konmuştur. Bu kaplar ölümün baş ve ayakucuna bırakılmıştır.

Er hanedanından sonra, Girnavaz, MÖ 2000 başlarına tarihlenen Asur, MÖ 2000 ortalarına tarihlenen Hurri-Mittani ve MÖ 2000 sonlarına tarihlenen Orta Asur devirlerinde de yoğun bir şekilde iskan görmüştür.

Bir bahçe satış anlaşmasını içeren tabletlerden biri özellikle önemlidir. Çünkü satılan bahçenin Nabula’da olduğu şeklindeki tabletteki ifadeler, Gırnavaz’ın henüz yeri tespit edilemeyen Asur kaynaklarındaki Nabula şehri olma ihtimalini güçlendirir.

Mardin Nusaybin Şirvan Kalesi

 

ŞİRVAN KALESİ

Şirvan kalesi: Günyurdu köyünün kuzeydoğusunda, Turgutlu ve Değirmencik köyleri arasındadır.

Kale: Sasaniler tarafından 451 yılında, Bizans saldırılarından korunmak için yaptırılır. Sasaniler, 451 yılında Bizanslılarla yaptıkları bir savaşta galip gelirler, yöre halkını esir alarak Şirvan kalesine götürürler. Komutan hastalanır, esirler arasındaki bir papaz komutanı iyileştirir.

Bunun üzerine, Sasanili komutan papazı serbest bırakır. Baraz isimli Sasanili komutan çok zalim bir kişidir, çevre halkı isyan eder, Baraz ayaklanmayı çok şiddetli bastırır ve ayaklananlara yardım eden Midyat ve İdil kasabalarını yağmalattırır. Kale, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır.

Günümüzde harap durumdadır bu yüzden planı ve yapı şekli hakkında bilgi sahibi olunamamıştır. Ancak kalenin yapısı, Haytam kalesine benzer. Günümüze sadece birkaç duvarı kalıntısı kalmıştır.

Mardin Nusaybin Hafemtay Kalesi

 

HAFEMTAY KALESİ

İlçe merkezine 20 km uzaklıkta konumludur. Suriye sınırına yakın bir tepe üzerindedir.

Romalılar tarafından yaptırılmıştır. Tepenin doğusunda bulunan vadiden: Nusaybin-Midyat kervan yolu geçer. Yani, kale gerek Nusaybin ovasına ve gerekse kervan yolunun geçtiği vadiyle Suriye Ovasına tamamen hakim bir durumdadır. Romalılar, kaleye: Suriye’den gelecek tehlikeler için, ileri karakol işlevi yüklediler.

Kale: uzun zaman Araplar ve Romalılar arasında çekişme konusu oldu. Bu yüzden, kalenin ismi, tarihi çok kanlı geçmiştir. Kale: güneyden-kuzeye uzanır, 14 burcu, 2 gözetleme kulesi vardır.

Uzunluğu 1500 metre, surların yüksekliği 10 metreyi bulur. Burçlar ve gözetleme kulesinin yüksekliği 20 metredir. Kaleye giriş, güneyden tek noktadan yapılır. Kale meydanında, günümüzde su sarnıçları, erzak ambarları, bazı bina kalıntıları ve yeraltı mahzenleri görebilirsiniz.

KIŞLA

Kışla, Diyarbakır valisi Hafız Mehmet Paşa tarafından, 1867 yılında yaptırılmıştır. Büyük bir alana kurulan kışlanın 300’den fazla odası ve giriş kapısında, iki büyük aslan heykeli varmış. 1891 yılında Sultan II. Abdülhamid zamanında kurulan Hamidiye Süvari Alayları’nın Nusaybin kolu; bu kışlada barınıyordu.

2’nci Dünya Savaşı yıllarında da binlerce askerin kaldığı kışlanın büyük bölümü, 1970 yılına kadar ayakta kalmış, ancak günümüzde yıkık sadece bir duvarı görülmekte, başkaca bir şey görülmemektedir.

HARABBABA (KURU KÖY)

İlçe merkezinin kuzeybatı bölümünde ilçeye 34 km uzaklıktadır.

Buraya: Büyük Kardeş köyü üzerinden gidilir. Antik kentin, hangi dönemde ve kimler tarafından yapıldığı bilinmez. Çünkü herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Ancak, burada Selefkus, Roma, Sasani, Bizans ve İslam dönemlerine aittir sikkeler bulunmuştur. Yerleşim alanı, çok geniş bir alanı kapsadığından, yerin mimari özellikleri de ortaya çıkmamıştır.

Kalesi, bugünkü yerleşim yerinin 500-600 metre güneybatısındadır. Kalenin surları ve kule yerleri bulunmaktadır. Ancak kuzey ve doğu tarafındaki surlar, zaman içinde tamamen ortadan kaldırılmıştır. Güneyden, kısmen taş döşeli bir antik yol uzanmakta ve güney kapısında sona ermektedir.

Kalenin içinde su sarnıçları, mağaralar ve depolar bulunur. Değişik zamanlarda, değişik yerleşim alanında çok değerli antik eserler bulunmuştur. Ancak bu eserlerin tümü kaçakçılar tarafından kaçırılmıştır. 1976 yılında bir köylü tarafından tesadüfen bir mağarada bir sıra halinde kaya mezarları bulunduğu, mağaranın tam ortasında ise üstü altın işlemeli bir örtü ile kaplı, başucunda işlemeli bir vazo ve değişik antik eşyaların bulunduğu tek parça ayrı bir mezar bulunduğu, yöre köylüleri tarafından anlatılmaktadır.

Ayrıca, yine yerleşim alanında zaman zaman toprak altından, tek parça mozaiklere rastlanılır. Tüm bunların dışında: heykeller, cam vazolar, değişik mühür ve amforalar bulunur.

MOR EŞA’YO KİLİSESİ

İlçe merkezine bağlı Balaban köyündedir.

Balaban köyü, ilçe merkezine 34 km uzaklıktadır. Köy geniş ve susuz bir araziye sahiptir. Köyde Aziz Mor Eşa’yo adını taşıyan bir kilise vardır. Bu kilise, 1968 yılında eski kerpiç kilisenin yıkılması üzerine yapılmıştır. Mor Eşa’yo Halep Hükümdarı Sumokos’un oğludur ve Mısırlı Aziz Mor Evgin’in öğrencisidir. Mısırlı Aziz Mor Evgin, Mezopotamya’da yerleşmeye karar verir ve 71 kişilik kafilesiyle yola çıkar. Kafile Halep’e ulaştığında Mor Eşa’yo da bu kafileye katılır.

Kafile İzlo dağına ulaştığında değişik yerlere ibadethaneler kurmuşlardır. Bu kafilenin misyonerlik çalışmaları sonucunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun bölgelerinde yaşamakta olan halk putperestlikten Hıristiyanlığa geçmiştir. Mor Eşa’yo, meşhur İpek Yoluna yakın bir yerde, kendisine ibadet yeri inşa edip yanına da bir su kuyusu açmıştır.

Daha sonra buraya Balaban köyü inşa edilmiştir. Süryanice olarak yazılan Mor Eşa’yo’nun öyküsüne göre, açtığı kuyudan yörenin uyuz hastalığına yakalanmış koyunları içmişler ve hepsi de iyileşmiştir. Bu yüzden kuyuya “Biro-d-Garbone” denilmiştir. Süryanice de Biro-d-Garbone “Uyuzlar kuyusu” anlamına geler. Zamanla bu ifade biraz kısaltılarak “Birguriye” şeklinde Süryaniler tarafından köye ad olarak verilmiştir.

Mardin Nusaybin Mor Malke Manastırı

 

MOR MALKE MANASTIRI

İlçe merkezine bağlı Üçköy’ün yaklaşık 1 km güneyindedir. Bir vadinin kenarında inşa edilen manastır, Aziz Malke tarafından kurulmuştur. Mor Malke’nin Mor Evgin’in yeğenlerinden biri olduğu söylenir. Roma Pers sınırının İzlo dağından geçiyor olması ve Mor Evgin Manastırıyla olan ilişkisi, Mor Malke’nin Pers kilisesi geleneğinin Üçköy’e getirilmesine sebep olmuştur.

İzlo dağında bulunan Doğu Süryani geleneğine bağlı manastırlar içinde en kuzeyde olanlarından birisidir. Mor Melke, tarihte birçok kez yıkılmış ve tekrar inşa edilmiştir. En son yapılışı 1955 yılındadır. Süryani ziyaretçileri, kiliseye çeken şey Mor Malke’nin hastalara şifa sunduğuna inanılan mezarıdır.

Yaygın söylentilere göre: manastırın kurucusu Mor Melke, İstanbul’daki imparatorun kızını şeytanın tutsaklığından kurtarır. Şükran borcuna karşılık imparator Azizin her dileğini yerine getirmeye hazırdır. Mor Malke ise, şeytanın, boynuna asıp manastıra yolladığı ortası dilek taşı ister. Bu taş halen çukurda kalan manastır avlusundaki bir sarnıcın üzerinde durmaktadır.

Mardin Nusaybin Mor Evgin Manastırı

 

MOR EVGİN MANASTIRI

İlçe merkezine bağlı Girmeli köyünde, Mezopotamya ovasına bakan İzlo dağının sarp yamaçlarında kuruludur.

Mor Evgin, Mısır’dan kalkıp 70 öğrencisiyle birlikte Mezopotamya’ya gelen ve buranın Hıristiyanlaşmasında önemli misyonerlik faaliyetleri yürüten azizdir. Manastır 4’ncü yüzyıl sonlarında 5’nci yüzyıl başlarında yapılmıştır. Mor Evgin, altından geçen İpek yolunu kullanarak seyyahları büyük bir misafirperverlikle ağırlamış ve Hıristiyanlığı onlara öğretmiştir.

Birçok bilim adamı Süryani mezhebinde rahipliğin Mısır kökenli olduğundan şüphe duymaktadır. Rahiplik yaşamının çıktığı dönemlerde Mısır rahipleri, çok saygın bir yer tuttuğundan çok uzaklardaki Tur Abdin bölgesi rahipleri de köklerini Mısır çöllerindeki öncülere bağlamak istemişlerdir. Mısır “Seçilmiş Halkın” tarihinde önemli bir yer tuttuğundan bu yaklaşımda katkısı büyüktür.

Persler, 363 yılında Nusaybin’i Romalılardan alınca, iki ülke arasındaki sınır İzlo dağlarının zirvesine doğru çekilmiştir. Mor Evgin Manastırı, Pers tarafında kalınca orada yaşayan rahipler de ister istemez, Doğu Süryani kilisesinin üyeleri olmuştur. Bu kiliseler “Nasruti kiliseleri” olarak adlandırılmıştır.

Mor Evgin manastırı, 1504 yılına kadar Doğu Süryani kilisesine bağlı kalmıştır. Son Süryani Ortodoks rahip ise 1974 yılında vefat etmiştir. Kutsal emanetleri arasında Nuh’un gemisinden bir tahtayı barındırdığı rivayet edilen bu manastır yıkılmaya terk edilmiştir.

Mardin Nusaybin Merdis-Marin Kalesi

 

MERDİS-MARİN KALESİ

İlçe merkezinin 15 km kuzeydoğusundadır. Eski Merdis şehrinin üzerindeki yüksek kayalıklarda inşa edilmiştir. Eskihisar köyündedir.

Çevre genişliği 1500 metredir. 12 kule ve burcu vardır. Güneye açılan kapısı, eskiden bir demir kapı ile korunuyormuş. Kalenin doğusunda, Merdis kralının şatosu bulunmaktadır. Şatonun altında, kayalara oyulmuş ve derinliği 5 metre, uzunluğu 15 metre, genişliği 5 metre olan bir mahzen, bunun yanında da suyu eksilmeyen bir sarnıç vardır.

Kalenin kimler tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak inşa tarzına bakıldığında Bizans eseri olduğu tahmin edilmektedir. Kalenin burç ve surları günümüze kadar özelliğini muhafaza ederek gelmiştir.

AZNAVUR KALESİ

İlçenin 14 km kuzeydoğusundadır.

Geniş bir vadinin üzerindeki bir tepenin zirvesindedir. Kale 970 yılında, Hamdan bin Al Hasan, Nasir Al-Davla bin Abdullah bin Hamdan tarafından yaptırılmıştır. Doğudan-batıya uzunluğu 400 metredir. Genişliği 30 ile 60 metre arasındadır. Kalenin inşa edilmiş olduğu düzlüğün zemini, doğuda 800 metre, batıda ise 300 metre yüksekliktedir.

Kale 14 burç, 2 gözetleme kulesi ile tahkim edilmiştir. Güneye açılan tek kapısı doruğa, kale meydanına gider. Burada kale beyinin mekanı görülmeye değer bir güzelliktedir. Güneyde Suriye ovasına hakim olan kulesi hala ayaktadır.

Midyat tanıtımı.

Batman tanıtımı.

Mardin tanıtımı.