Aslında, ilçe denildiğine bakmayın, çoğu Anadolu ilinden daha büyüktür. Bu kadar büyük olmasının yanında, ilçe de hayat da çok hareketlidir ve insanlar, genellikle caddelerde, sokaklarda geziyorlar ve görüntü olarak büyük bir hareketlilik gözlemleniyor.
Bu hareketlilik yanında, ilçede bulunan rakı fabrikası: bazen havanın “anason” kokmasına neden oluyor.
Giriş için son bir not, burada geçireceğiniz saatlerde, mutlaka motosiklet sesi, gürültüsü en yakın arkadaşınız olacak ve sizi sürekli rahatsız edecektir.
ULAŞIM
Yörede, Turgutlu için herhangi bir ulaşım problemi bulunmuyor. Çünkü: Ankara-İzmir; E-23 karayolu, ilçenin güneyinden ve İzmir-Uşak-Afyon demiryolu ise, ilçenin kuzeyinden geçiyor. İzmir-Turgutlu arasındaki, 33 km. lik demiryolu, 1866 yılında yapılmış ve halen hizmet sürdürmektedir.
Turgutlu ilçesinin, bağlı bulunduğu Manisa iline olan uzaklığı: 30 km. ve İzmir iline uzaklığı ise: 45 km. dir. Turgutlu-Ankara arasındaki uzaklık: 535 km. Turgutlu-İstanbul arasındaki uzaklık: 557 km.dir.
Tüm bunların yanında, Turgutlu otogarının, şehir dışında, şehir merkezine 3 km. uzaklıkta bulunması ilginç, bu nedenle, sanırım buraya gelenlerin büyük bölümü, taksi kullanmak zorunda kalıyorlar, yani şehir merkezine yürümek mümkün değil.
TARİHİ
Turgutlu, tarihi geçmişi çok gerilere giden ve tarihi özellikleri olan bir yöremiz değil. Bunun sebebi, beklide, bu yörede bulunan bir kısım höyükte, resmi arkeolojik kazıların yapılmamış olmasıdır.
Ancak, yüzey araştırmalarına göre, yörenin tarihinin MÖ.5 ile 4 binli yıllara kadar gittiği tahmin ediliyor, ama söylediğim gibi, herhangi bir antik kalıntı ve buluntu yok.
Bölgedeki, ilk yerleşimcilerin: Frigler ve devamında Lidyalılar olduğu bilinmektedir. Özellikle, Lidya uygarlığının başkenti “Sart” şehrinin, yakın çevrede bulunması, yörenin önemini arttırmaktadır.
MÖ.546-334 yılları arasında, Anadolu’nun diğer birçok yerinde olduğu gibi, burada da Pers istilası görülür. MÖ.334-282 yılları arasında ise, bu kez, Persleri yenen Büyük İskender bölgede egemen olur. MÖ.129 ile MS.395 yılları arasında ise, bu kez, Romalılar ve takiben görülür.
1313 yılında
Saruhanoğulları bölgeyi ele geçirirler. 1390 yılında ise, Yıldırım Beyazıt, bölgeyi, Osmanlı egemenliğine sokar.
Yerleşim yeri olarak ise, II. Murat döneminde, Dalbahçe köyü yakınlarında, Turgud aşireti tarafından ilk yerleşimin kurulduğu görülmektedir. Her ne kadar önce Dalbahçe köyü yakınlarında kurulu olsa da, yerleşim yeri, daha sonraki yıllarda, ovaya, yani bugünkü yerine inmiştir.
16’ncı yüzyıla gelindiğinde, Turgutlu’nun, Manisa’dan sonra yörenin en büyük yerleşim yeri olduğu görülür.
1610 yılında, Turgutlu’nun tarihi sürecinde büyük bir gelişme olur ve ilçede, Pazar kurulmasına karar verilir. Böylece, Turgutlu kasaba hüviyetinden çıkar ve nahiye olur.
Evet, Kurtuluş mücadelesi öncesinde, ilçe, 1919-1922 tarihleri arasında Yunan işgalinde kalır. 30 Ağustos tarihinde kazanılan büyük zaferin ardından ise, Yunanlılar, arkalarına bakmadan kaçarak, yöreyi terk ederler.
Ancak: Yunanlılar, yöreyi terk ederken, Bozkurt ve Küllük mahalleleri hariç, ilçe yerleşimini tümüyle yakmışlardır.
GENEL
Turgutlu ilçesinin, denize uzaklığı: 55 km. dir. Denizden yükseklik, yani rakım ise: 78 metredir. Bağlı bulunduğu Manisa ilinin, en büyük ilçesidir. Türkiye genelinde ise, en büyük 13’ncü ilçedir. Yokuşu-bayırı olmayan bir ilçedir.
Coğrafi özellikler değerlendirildiğinde, bölgenin tamamen ovalık olduğu görülür. Zaten, ilçe merkezi, Gediz vadisi üzerinde kurulmuştur. Çünkü: Gediz ırmağı, ilçe topraklarını doğudan-batıya doğru kat eder.
Yörede, Akdeniz iklimi egemendir. Buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlı geçer. Yıllık ortalama sıcaklık; 15-16 derece civarındadır. Yağışın önemli bir bölümü, kış mevsiminde gerçekleşir.
Yöre insanının ekonomik etkinlikleri: tarım ve sanayi ağırlıklıdır. Gediz havzasının verimli topraklarında özellikle çekirdeksiz üzüm, pamuk, tütün, buğday, kiraz, domates, erik ve zeytin yetiştiriciliği yapılır. Özellikle: sofralık üzüm üretimi, önemli orandadır.
İlçede, çok miktarda bulunan konserve fabrikalarında: domates, biber konservesi yapılmaktadır. İlçenin ekonomik etkinliğini etkileyen diğer bir faktör tuğla fabrikalarıdır. Fabrikalara son bir örnek, Organize Sanayi bölgesindeki “Seramiksan” sayılabilir.
Zaten, bu kadar çok fabrika olması, sanırım ilçeyi bu ölçüde büyütmüş, çünkü bu insanlar ekonomik gelirleri olmasa, yörenin bu kadar kalabalık olması mümkün değil.
KONAKLAMA
57 yataklı öğretmen evi, şehir merkezindedir (7 Eylül Mahallesi. Eski Manisa yolu) ve buraya ulaşmak için telefon numarası: 0236-3122353
NE YENİR-NE İÇİLİR
Evliya Çelebi, günümüzden yüzyıllarca önce: Turgutlu hakkında bilgi verirken: özellikle üzümden söz etmektedir ki o dönemlerde üzüm, Turgutlu’nun simgesidir. Bunun yanında: Turgutlu’ya yolunuz düşerse “tereyağı” satın alın.
Yenileceklere son bir örnek: Turgutlu’da, mutlaka dikkatinizi çekecektir, çok sayıda “kokoreç” ci var, ilginizi çekerse, mutlaka tatmanızı öneririm, muhteşem bir lezzet. Bu arada, uykuluk ve köfteyi de unutmamalısınız.
NE SATIN ALINIR
Turgutlu yöresine yolunuz düşerse, buradan kurutulmuş çekirdeksiz kuru üzüm satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
İlçe merkezinde, gezilecek yerler denildiğinde, maalesef pek fazla alternatif yok. Yalnızca: Belediyenin hemen karşısında güzel bir park ve o parkın içinde ilginç bir saat kulesi görebilirsiniz. Bu arada, park içindeki restorana uğramayı ihmal etmeyin. Orta park olarak adlandırılan bu park: Turgutluların yoğun olarak buluştukları ve kullandıkları bir yer olarak önem kazanıyor.
İlçe içinde gezerken: hemen girişteki “üzüm salkımı” anıtı ve savaş uçaklarını görebilirsiniz. Savaş uçakları, eski bir Genelkurmay Başkanının, memleketine hediyesi olarak, ilçe içinde sergilenmektedir. Bu arada, Turgutlu kamu ve özel internet sitelerinde, maalesef, ilçenin tam merkezindeki bu saat kulesi hakkında hiçbir bilgi bulmak mümkün olmadı.
Bu saat kulesini gördüğünüzde, anlıyorsunuz ki, günümüzden yıllarca önce yapıldığı belli ama kim tarafından, hangi dönemde, ne zaman yapıldığı hakkında en ufak bir bilgiye ulaşmak mümkün değil, sanırım Turgutlu, turizm ve turist ile pek ilgilenmiyor.
SELVİ TEPE ŞEHİTLER ANITI
Ankara-İzmir yolu üzerindedir. Taşlardan yapılmış şehitlik, yöreyi ziyaret edenler tarafından ziyaret edilmektedir. Anıtın çevresindeki, Türk Devletlerine ait bayrakların, yeni olması ilgi çekiyor.
ASARTEPE HÖYÜĞÜ
Urganlı kaplıcasının, yaklaşık 300 metre kuzeyinde, Gediz ırmağının kenarındadır.
Burada: MÖ. 2 binli yıllardan itibaren yerleşim bulunduğu tahmin edilmektedir.
Ayrıca, höyüğün bulunduğu yerin stratejik önemi nedeniyle, tarihi süreç içinde, sürekli olarak iskan gördüğü, Bizans’ın son dönemlerinde, burada bir kale yapıldığı bilinmektedir.
Çünkü, sur duvarlarının bir kısmı, günümüze kadar ulaşmıştır. Burası: Yamanlar üzerinden İzmir’e ulaşan bir yol ile Phokaia Sardeis yolunun geçtiği Hermos geçidinin kesiştiği stratejik önemi olan bir kavşağı kontrol etmekteydi.
Son yıllarda, burada sürekli kazak kazılar yapılmıştır. Resmi arkeolojik kazılar yapılmamıştır. Bu nedenle, kaçak kazılar, höyük üzerindeki yerleşim yerinde büyük hasarlar oluşturmuştur.
Antik alanın, Akropolis yani iç kale alanı dışında, halkın yaşadığı mekanlar, Değirmendere Vadisine bakan yamaç üzerinde ve eteklerde görülmektedir.
Kuzey ve güneydeki bu dik yamaçlar, Değirmendere’ye kadar inen sur duvarı ile korunmuştur.
Yüzeyde bulunan çanak-çömlek parçalarının analizinde, buranın MÖ.3 ve hatta 2’nci yüzyıla kadar yerleşim için kullanıldığını göstermektedir ve daha sonra terk edilmiştir.
URGANLI KAPLICALARI
İlçe merkezine 17 km. uzaklıkta: İzmir-Ankara kara yolundan sapılan Urganlı yolu üzerindedir. Kaplıcaların deniz seviyesinden yüksekliği 100 metredir.
Bölgenin en önemli turistik yerlerinin başında gelmektedir. Buradaki kaplıca suları: 50-78 derece arasındaki sıcaklık ile çıkar ve içinde çeşitli anyon ve katyonlar bulunmaktadır. Açık bir havuz olan tesiste, 120 oda ve 186 yatak bulunmaktadır.
Kaplıca suları, hem kaplıca hem de içmece olarak kullanılmaktadır. Özellikle: romatizma, kireçlenme, siyatik, hemeroid, cilt, sinir ve kadın hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir.
İçmece olarak kullanıldığında ise, mide, bağırsak ve böbrek hastalıklarına iyi geldiği söylenir. Kaplıca hakkında, ilk bilgiler, yıllarca önce, Evliya Çelebi tarafından verilmiştir.
Soma denilince, dağların arasında küçük bir ilçe ve linyit kömürü ve Termik Santral akla geliyor. Bir de yöreye özgü bir deyim var, benim hoşuma gitti “Yüz karası değil, kömür karası, böyle kazanılır ekmek parası” Bir de, Soma denilince, özellikle hafta sonlarında yani Cumartesi-Pazar günlerinde, ilçe merkezinde bolca görebileceğiniz, komando askerleri. Giriş için son bir not, Soma yöresine yolunuz düşerse, Darkale köyünü görmeyi sakın ihmal etmeyin.
ULAŞIM
Akhisar-Bergama karayolu, ilçe merkezinden geçmektedir. Soma-Manisa arasındaki uzaklık: 87 km. Soma-Bergama arasındaki uzaklık: 42 km. Soma-İzmir arasındaki uzaklık: 144 km. Soma-Balıkesir arasındaki uzaklık: 94 km. Soma-Akhisar arasındaki uzaklık: 42 km.
TARİHİ
Yöredeki ilk yerleşimcilerin: daha önce: Güllüce mevkiinde bulunan “Sumak” adlı bir yerleşim yerinde yaşayan halk, büyük bir deprem sonucu yaşadıkları yeri terk ederek, bu bölgeye gelirler ve buraya “Soma” ismini vermişlerdir. Soma isminin kelime anlamı ise “ilk damıtılan rakı” olarak geçmektedir. Ancak, Soma isminin temelinde: “ekşi tadı ile, salatalarda kullanılan somak yani sumak” bulunduğu da bir gerçektir ve ismin en büyük kaynağının bu olduğu düşünülmektedir.
Çünkü: meyvesi mercimeğe benzeyen sumak ağacı, bu yörede bolca yetiştirilir.
Evet, bölgede, tarihi süreç içinde, birçok uygarlık egemenlik kurmuşlardır. 1336 yılında Sancak Beyliği olarak gündeme gelen ilçe, Ankara savaşından sonra, Saruhan Beyliğinin egemenliğine girer.
1919 yılındaki Yunan işgali, 1922 tarihinde sona erdirilir.
GENEL
İlçe, Ege bölgesinin kuzeyindedir. Denizden yükseklik: 175 metredir. Yerleşim: Yunt dağının uzantılarının eteklerinde kurulmuştur. Ancak, coğrafi yönden en büyük özellik: Savaştepe fay hattı üzerinde yani ülkemizin en aktif fay hattı üzerinde bulunmasıdır. Deniz kıyısına olan bağlantısı, 40 km. uzaklıktaki Dikili üzerindendir.
Bölge arazisinin büyük bölümü, dağlıktır. Özellikle, güney bölüm: tepeler ve yüksek dağlarla çevrilidir. Yine, doğu bölümünde de yüksek dağlar görülür. Batı bölümde ise “Bakırçay” görülür. Burada, Ege bölgesinin sayılı ovalarından olan “Bakırçay ovası” bulunmaktadır. Batı yönünde, 15 km. kadar uzanan ovada, her çeşit tarım ürünü yetiştirilmektedir.
Yörede, yarı nemli Akdeniz iklimi egemendir. Kışları yağışlı, .yazları ise kurak geçer. Kış döneminde, yoğun kar yağışları görülür ve don olaylarına rastlanır.
Yörenin ekonomik etkinliklerinin başında ise, Türkiye Kömür İşletmeleri tesisleri gelmektedir. Bölgede yoğun “linyit kömürü” yatakları bulunmaktadır ve ülkemizde kullanılan kömürün yaklaşık % 22’lik bölümü buradan temin edilmektedir.
Soma Termik Santralı ise: Batı ve Kuzey Batı Anadolu bölgelerimizin elektrik ihtiyacını karşılamaktadır. Çift jeneratörlüdür. İlk bölümü 1957 tarihinde, ikinci bölümü ise 1958 tarihinde kurulmuştur. 1985 yılından sonra, 4 jeneratör daha devreye girmiştir. Ayrıca, bölgenin sosyal ve ekonomik kalkınmasında önem kazanmaktadır.
KARAELMAS KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ
Her yıl, Haziran ayının ilk haftasında, Belediye Başkanlığı tarafından; 4 yıldan bu yana düzenlenmektedir. Festivalde: Soma sevgisi ve kömürün önemi vurgulanmaktadır.
CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ SOMA MESLEK YÜKSEKOKULU
İlçe merkezinde, 2 yıllık eğitim vermek üzere, 1994 yılında kurulmuştur. Elektrik ve Maden programları yürütülmektedir. Daha sonra Makine programı da açılmıştır.
Günümüzde, halen 1150 civarında öğrenci eğitim görmektedir.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Buraya yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz “tahin helvası ve cevizli lokum” denemenizi öneririm.
NE SATIN ALINIR
Darkale köyünden, yöre kadınları tarafından işlenen “iğne oyaları” satın alabilirsiniz.
KONAKLAMA
Soma Öğretmenevi Kültür Park içi. 236-6133165
GEZİLECEK YERLER
EMİN HIDIR BEY CAMİSİ
İlçe merkezinde, Cuma mahallesinde, yörenin en eski ve en büyük camisidir.
Yapı: 16 x 18 metre boyutlarındadır. Yapılış tarihi bilinmemesine rağmen, Selçuklu Beylerinden Emin Hıdır Bey tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. 1786 yılında ise Süleyman Bey tarafından onarılmıştır.
DAMGACI CAMİİ
İlçe merkezinde, Karamanlı mahallesindedir.
Caminin 19’ncu yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Caminin adının kaynağı ise “Bergama yöresinden Soma yöresine, ölçü-tartı aletlerini damgalamaya gelen bir kişinin öncülüğünde yapılması” nedeniyle verildiği düşünülmektedir.
DARKALE-TARHALA KÖYÜ
İlçe merkezinin 3 km. güneyindedir.
Günümüzdeki Soma ilçesinin ilk yerleşim yeridir. 1980’li yıllara kadar gayet kalabalık olan bu yerleşim, daha sonra hemen yanı başındaki Soma’nın büyüyüp gelişmesi üzerine, Soma ilçe merkezine göç vermeye başlamıştır. Bunun sonucunda, Darkale evleri ve mimari yapıları terk edilmişliğin sonucunda, harabe haline gelmiş, birçoğu yıkılmış, birçoğu ise yıkılmaya yüz tutmuş, zamana karşı koymaya çalışmaktadır.
Yörenin isminin kelime anlamı ise “Trakhys” yani “taşlık, kayalık” demektir. Yani, taşlık ve kayalık bir yerdeki şehir anlamına gelmektedir. Şehrin, kuruluşu, MÖ.2’nci yüzyıl başlarına kadar gitmektedir ve şehrin ilk görüntülerine yörede bulunan sikkelerde ulaşılır. Aynı dönemde, yörede Bergama krallığının egemenliği görülür. Hatta, tarih araştırmacılarına göre, Bergama krallığının önemli şehirlerinden sayılan “Germe” buralarda bir yerlerde kurulmuştur.
Tarhala ismi
Selçuklular döneminde “Darkale” olarak değiştirilmiştir. Günümüzde, burada: set üzerine yapılmış, manzaralı evler, dar sokaklar, camiler, bedesten ve hamam görülmeye değerdir. Bu yapıların çoğu, hala, Osmanlı izleri taşımaktadırlar. Safranbolu, Kula ve Beypazarı evlerini görenler, bunlarla benzerlik kuracaklardır.
Soma yöresine yolunuz düşerse, mutlaka, bu tarihi köyü görmelisiniz. Hatta: Eylül ve Ekim aylarında buraya yolunuz düşerse, değişik bir manzarayla karşılaşabilirsiniz. Köyün içindeki sokaklarda ve çevredeki birçok yerde, nar ağaçlarında toplanan ekşi narların önce taneleri çıkarılır, sonra suyu sıkılarak kaynatılır ve “Nar ekşisi” yapılır, bu döneme rastlarsanız, satın almayı unutmamalısınız.
Çünkü, muhteşem bir lezzet ortaya çıkıyor. Bir zamanlar, burada dondurma yapımı da önem kazanıyormuş. Buzdolabı gibi teknolojik imkanların olmadığı dönemlerde, Darkaleli dondurmacıların yaptığı dondurma, gerek burada ve gerekse çevre yörelerde çok tercih edilirmiş. Darkaleli dondurmacılar, orman içinde yaptıkları taş çukurlar içinde, karları sıkıştırıp buz haline getirirler ve Temmuz-Ağustos aylarına kadar muhafaza ederlermiş. Daha sonra bu buzları ve yörenin lezzetli sütünü ve doğal orkiden elde edilen salep kullanarak, muhteşem lezzetli dondurmalar yaparlarmış.
DARKALE-LİNYİT OCAKLARI
Yöre, çevrede, kömür rezervleriyle de önem kazanmaktadır. İlk olarak, 1900’lü yılların başında, Osman Ağa isimli bir şahıs tarafından kömür bulunur ve maden ocağı açılarak işletilmeye başlanır. Ancak, hemen akabinde, I. Dünya savaşı ve köyün bütün erkekleri, Çanakkale cephesine giderler. Bunun üzerine, Darkaleli kadınlar, yer altındaki maden ocağını işletmeye başlarlar ve bu çabalar, Darkaleli kadınları, Dünya Madencilik tarihine yazdırır.
DARKALE-MİNARELİ CAMİ
Darkale köyündeki minareli tek camidir. Bu minare: 19’ncu yüzyıl yapısıdır ve camiden ayrı, özgün bir yapıdır. Özellikle minarenin yapımında, antik malzeme kullanılması ilgi çekmektedir.
DARKALE-CAMİ
Darkale köyü yolu üzerinde, 19’ncu yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Caminin minaresi yoktur. Şadırvan bölümü: 15’nci yüzyıla ait bir hamamdan sökülerek buraya getirilmiştir. Bunun hemen altından, dere geçmektedir. Yapının çeşmeleri ilgi çekmektedir.
DARKALE-HAMAMI
Darkale köyünde: köyün girişindedir. Hamam yapısının, değişik tip kurnaları ilgi çekmektedir. Ayrıca: yine büyük bir göbek taşı ve iki büyük halvet bölümü bulunmaktadır. Hamam yakın zamana kadar kullanılıyor olmasına rağmen, günümüzde kaderine terk edilmiştir.
SEVİŞLER BARAJI
Soma-Savaştepe kara yolu üzerindedir.
Soma Termik Santralının su ihtiyacının karşılanması ve Bakırçay ırmağının taşkınlarının önlenmesi için yapılmıştır.
Baraj toprak dolgusu yüksekliği: 60 metredir. 1981 yılında yapılan baraj gölü kıyısında: piknik alanları bulunmaktadır ve olta balıkçılığı yapılabilmektedir.
MENTEŞE KAPLICALARI
İlçe merkezine bağlı, 30 km uzaklıktaki, Menteşe köyündedir.
Termal suların sıcaklığı: 85 derecedir. Kaplıca sularının iyi geldiği söylenen hastalıklar: siyatik, romatizma, kadın hastalıkları.
Salihli denilince ilk akla gelenler: suyu, odun köftesi, kurşunlu kaplıcaları, Sart harabeleri. Manisa’nın en büyük ilçesi olmasına rağmen, burada yaşayanlar, nereli oldukları sorulduğunda “Salililiyim” şeklinde cevap verirler.
Dikkat, arada “h” harfi yok. Buradan geçerken; Sart antik şehrini birkaç kez gezme şansım oldu.
ULAŞIM
İlçenin Manisa il merkezine uzaklığı: 72 km. dir.
Uşak-İzmir karayolu üzerindedir. İzmir-Afyon demiryolu da buradan geçmektedir. Salihli-İzmir arasındaki uzaklık: 96 km. Salihli-Uşak arasındaki uzaklık: 120 km. Salihli-Balıkesir arasındaki uzaklık: 144 km. Salihli-Denizli arasındaki uzaklık: 110 km.
Çevredeki ilçelerle olan uzaklıklar ise şöyledir:
Salihli-Kula arasındaki uzaklık: 42 km. Salihli-Turgutlu arasındaki uzaklık: 42 km. Salihli-Alaşehir arasındaki uzaklık: 40 km. Salihli-Köprübaşı arasındaki uzaklık: 53 km.
TARİH
İlçenin tarihini anlatmaya: antik Sardes (Sart) kenti döneminden başlamak gerekir. Sardes kendi: Gediz havzasında, Sart çayı kıyısında ve Bozdağ’ın batısındaki tepelerin kuzey yamaçları üzerinde, Meles adlı bir kral tarafından kurulmuş.
MÖ.1200-1000 yılları arasında, önemli bir yerleşim yeri olmakla birlikte, özellikle, MÖ.7 ve 6.yüzyıllarda, büyük gelişme göstermiş ve Lidya devletinin başkenti olarak büyük ün kazanmıştır.
Tarihi süreç içinde: Sardes kentinde öne çıkan gelişmeler şöyledir: Endüstriyel buluşlar, para, ülkeler arası ulaşım, lirik şiir, müzik, felsefe, astronomi, coğrafya ve heykelcilik. Tüm bu gelişmeler: Sardes kentinde başlamış ve gelişerek, antik dünyanın diğer yörelerine dağılmıştır.
Sardes kenti: Lidya devleti yıkıldıktan sonrada varlığını sürdürmüştür. Persler döneminde: Satraplık merkezi, Romalılar döneminde eyalet merkezi, Bizans döneminde ise, piskoposluk merkezi olmuştur. Dünya ticaret yollarının değişmesi sonucunda ise, Bizans imparatorluğunun son zamanlarında, kent, önemini kaybeder.
1075 yılında, Selçuklu Türkleri, Sardes kentini ele geçirirler. Takip eden dönemde, kentin ismi: Sart olarak anılmaya başlanır. Sart kenti: 1098 yılında, Bizanslıların eline geçer. 1313 yılında ise, Germiyanoğulları tarafından alınır ve kesin olarak Türk egemenliği altına sokulur.
16.yüzyıldan sonra: Salihli kenti, Sart kentinin işlevlerini yüklenmeye başlar ve onun yerini alır.
Evet, bugünkü Salihli’nin güneyinde, Bozdağ eteklerindeki tepelerde ve Çakallar deresinde: antik dönemlerde kalma mezarlar bulunuyor. Son olarak: MÖ.6.yüzyıla ait olduğu anlaşılan bir Tümülüs mezar bulunmuş.
Bu mezarlar, genellikle yerleşim merkezleri çevresinde bulunduğuna göre, bugünkü Salihli’nin güneyinde, antik bir yerleşim merkezi daha bulunduğu sanılmaktadır.
Bugünkü Salihli ilçesi, 1518 yılı kayıtlarına göre, Sart kazasına bağlıdır. O zamanki ismi ise: Veled-i Salih (Salihoğlu) köyü olarak bilinmektedir. Köyün kuruluşunu: Salihlu (Salihler) adlı “Yörük” topluluğu tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Salihler: Yörüklerin yerleşmiş oldukları yere isimlerini vermişlerdir. Bu yüzden; 16. ve 17.yüzyıl kayıtlarında, Salihli’nin bulunduğu bölgede, birkaç Salihli köyü daha bulunduğu bilinmektedir.
Ancak: bunlar, daha önce sözünü ettiğim gibi, Sart kazasına bağlı değillerdi ve bu yüzden, bugünkü Salihli’nin çekirdeğini oluşturdukları düşünülmüyor.
GENEL
İlçe, bütünüyle Ege bölgesi ikliminin tesiri altındadır. Yazları yağışsız ve sıcak, kışları ise yağışlı ve ılık “Akdeniz iklimi” tipi görülmektedir.
Salihli ovasında, zaman zaman fayların oynaması ile temel de çökmeler meydana gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Salihli ovası, 1.derece deprem kuşağında bulunmaktadır.
Bozdağ: ilçenin güneyinde, 2159 metreye kadar çıkmakta ve heybetli bir görüntü oluşturmaktadır.
Jeotermal enerji: İlçe merkezine 6 km. uzaklıktaki Salihli-Kurşunlu jeotermal alanındaki enerji ile: İlçe merkezindeki 20 bin konutun merkezi olarak ısıtılması planlanmıştır. Halen bir kısım konut, bu enerji ile ısıtılmakta olup, çalışmalar devam etmektedir. Termal alanda: günümüzde 24 adet jeotermal kuyu var. Bunlardan: 6 tanesi konut ve sera ısıtmacılığı ve sağlık turizmi için kullanılıyor.
Tarım değerlendirildiğinde ise: Salihli’nin ülkemizin çekirdeksiz üzüm merkezi olduğu görülür. Kuru üzüm ihracatı ve pekmez üretimiyle, ülke çapında ilk sıralarda yer alır. Salihli’nin kirazı da çok ünlüdür.
İri taneli, küçük çekirdekli, çok tatlı ve üretilen miktarın tamamına yakını, yurt dışına ihraç ediliyor.
NE YENİR
Bu çevreye has damak tadı olarak; şevketi bostan, enginar dolması, semizotu, yalancı sarma, börülce tarator, simit ekmeği, mantar tatlısı, zerde.
Bu yemek ve tatlılar, yörede sevilerek tüketilmekte olup, sizlerde deneyebilirsiniz. Özellikle ve özellikle: odun köftesini tavsiye ediyorum.
NE SATIN ALINIR
İlçenin Gökeyüp kasabasında: güveç yapılmaktadır. İlginizi çekerse, satın alabilirsiniz. Erkekler tarafından, yakın çevreden getirilen, bu işe uygun topraklar dövülerek inceltildikten sonra, yoğrulup çeşitli pişirme kapları yapılıyor.
Kurutulduktan sonra, bahçelerde yakılan ateşlerde pişirilerek, satışa sunuluyor.
GEZİLECEK YERLER
KURŞUNLU KAPLICALARI
Salihli ilçesinin kaplıcaları meşhurdur. Çünkü: bölge, yer altı kaynaklarının etkin olduğu bir yer. Kurşunlu kaplıcaları da: İlçe merkezine, 5 km. uzaklıktadır. İzmir-Ankara kara yolunda, güneye dönen 2 km. lik bir yolla ulaşılmaktadır.
Kaplıca sularının olumlu etki verdiği rahatsızlıklar şunlardır: romatizma, cilt ve kadın hastalıkları, solunum yolu hastalıkları, sinirsel hastalıklar ve ameliyat sonrası eklem ve kireçlenme rahatsızlıkları.
Banyo ve içme kürü olarak kullanılan suların içeriği ise: kalsiyum sülfatlı, bikarbonatlı, sülfatlı ve hidrojen sülfür. Sıcaklık: 52-96 derecedir.
Konaklamaya gelince: kaplıca bölgesinde: Salihli Belediyesi tarafından işletilen; 3 tip ev seçeneği bulunmaktadır. Bu seçeneklerin birbirinden ayrılma nedenleri: içinde bulunan yatak sayısıdır.
Tesis, toplam: 86 ev ve 270 yatak kapasitelidir. Ayrıca: restoran, kafeterya, çay bahçesi, fırın, bakkal, kasap ve manav bulunmaktadır. Bunların dışında: tesislerde: fizyoterapist, doktor, sağlık memuru da bulunmaktadır.
Tesislerde: 2 kapalı havuz, 8 jakuzili banyo ve 2 sauna bulunmaktadır. Elbette buraya gitmeye niyetlenirseniz, gitmeden önce rezervasyon yaptırmanız şart.
SART KAPLICALARI
İlçenin bir diğer kaplıcaları ise: Bozdağ eteklerinde, Çamur hamamı köyü sınırlarındadır. Halk arasında: Çamur hamamları olarak bilinir. İlçe merkezine, 11 km. uzaklıktadır. Suların özellikleri: kalsiyum, sodyum, bikarbonat ve sülfür içermesidir. Sıcaklığı: 52 derecedir.
Suların iyi geldiği düşünülen rahatsızlıklar şunlardır: romatizma, nevralji, cilt ve kadın hastalıklarıdır. Konaklamaya gelince, bölgede: 150 yatak kapasiteli, 75 banyolu oda bulunmaktadır. Yine: buraya gitmeye niyetlenenler için, gitmeden önce rezervasyon yaptırmak şarttır.
FOSİL AYAK İZLERİ
Köprübaşı-Çarıklar köyü: Nebiler mevkiinde: günümüzden 15000-25000 yıl öncesine ait, fosil ayak izleri bulunmaktadır.
Killi, ıslak çamur tabakasında oluşan izler: sıcak volkan küllerine maruz kalmış ve sonuçta, tuğla gibi pişerek, binlerce yıldır şekillerini muhafaza ederek, günümüze ulaşmışlardır.
DEMİRKÖPRÜ BARAJI
İl merkezine 105 km. uzaklıktadır. Burada: çamlık ve bahçelik alanda, piknik yapılabiliyor. Tesis olarak ise: çalışanların lojmanları ve bir gazino bulunuyor.
BOZDAĞ KAYAK MERKEZİ
Buranın en büyük özelliği: Ege bölgesinde kayak yapılabilen bir yer olması. Evet, burada, kışın kayak yapılabiliyor.
İzmir-Torbalı mevkiinden 150 km. Salihli mevkiinden ise 130 km. uzaklıktadır. İzmir şehir merkezinden, Bozdağ kayak merkezine, otobüs veya özel aracınız ile ulaşmak mümkün. İzmir ve yöredeki kayak meraklıları için, yakın ve uygun bir yer.
Bozdağ kayak merkezi: ilçe merkezine 30 km. uzaklıktadır. Kayak merkeziyle, Bozdağ arasındaki uzaklık ise: 9 km. dir.
Bozdağ kasabasından çıkıp dağın zirvesine doğru kıvrılarak ilerleyen yol, Bozdağ kayak merkezine çıkıyor. Ancak, bu yol çok bozuk, özellikle dikkatli çıkmanızı öneriyorum. Veya, umarım bir yetkili okur da, bu yolu yaptırırlar.
Zirve: 2159 m. yüksekliktedir. Telesiyej ile, zirveye ulaşmak mümkündür. Kayak merkezinde, 2 adet teleski bulunmaktadır. Bunlar; 650 metre çıkış, 1200 metre iniş, 450 metre çıkış ve 900 metre iniş kapasitelidir. Ayrıca: biraz önce de söylediğim gibi, 1 adet telesiyej var. Telesiyej ile, 1549 metreye çıkılıyor ve saatte 1000 kişi taşınabiliyor.
Burada: Aralık-Mart ayı arasında, havanın durumuna göre, kayak yapmak mümkündür. Normal kış koşullarında: kar kalınlığı: 80-120 cm. civarındadır. Kayak alanları: 1700-2157 m. yükseklikler arasındadır. Özellikle: dağın, kuzeye bakan yamaçlarında: Alp disiplini kayak uygulamaları yapmak mümkündür.
Kayak merkezi: günübirlik ziyaretçilerin sıkça geldiği bir yer. Kendi aracınız ile giderseniz: 1500 araçlık otopark bulunuyor.
Konaklama imkanlarına gelince: Bozdağ kayak merkezi oteli: özel şirket tarafından işletilmektedir. Otelde: 4 suit olmak üzere, toplam 20 oda var. Toplam yatak kapasitesi ise: 60. Odalarda: televizyon, merkezi ısıtma, telefon ve duşa kabin bulunmaktadır. Ayrıca: 350 ve 450 kişilik olmak üzere, iki restoran bulunuyor.
Elbette, burada tek tesis bulunması: fiyatların da uçuk olmasına neden olmuş, haberiniz ola. Otel fiyatlarının uçuk olması dışında, telesiyej ve kayak aksesuarlarının kira ücretleri de uçuk.
Bu arada: mutlaka konaklama veya değişik bir ortam isterseniz, araç ile 15 dakika uzaklıktaki Bozdağ köyünü düşünebilirsiniz. Burada, güzel bir ortam bulacaksınız.
Ancak, unutulmaması gereken en büyük özellik: buradaki tesislerin yaz döneminde kapalı olduğu. Ayrıca: kış dönemi de olsa, gitmeden önce, mutlaka, kar bulamama ve kayak yapamama riskini göz önünde bulundurmanız şart.
Son bir ayrıntı: buradaki tesisler dağ yamacına yapılmış, buraya çığ düşme ihtimali yüksek olmalı diye düşünüyorum? Ama: kesin bir yargıda bulunmak mümkün değil. Umarım yetkililer bu konularda gerekli tedbirleri almışlardır.
SARDES (SART) ANTİK KENTİ
ULAŞIM
İlçe merkezine 7 km. uzaklıktadır. İzmir şehir merkezine uzaklığı ise 90 km. dir. Efes antik kentine uzaklık: 130 km. dir. Gediz vadisi içinde: Bozdağ’ın kuzey etekleri üzerindeki yalçın kayalıklar üzerine kurulmuştur.
RESTORASYONU VE ANTİK ŞEHRİN ÖNEMİ
Sardes antik kentinin restorasyonu: Amerikalılar tarafından yapılmış ve yapılmaya devam ediliyor. Amerika’daki Yahudi Lobisi, burada yapılan ve yapılmakta olan kazılar için tonla para harcamış ve harcıyor.
Aslında: burada Amerikalıların ismi, yıllar önce ilk kez ortaya çıkıyor. Çünkü, bu antik kentteki ilk araştırmalar: 1910-1914 yılları arasında Amerikalılar tarafından yapılıyor ve buluntular: Amerika’daki Metropolitan Müzesine kaçırılıyor. Ancak: olay yalnızca antik eser kaçakçılığı olarak görülmemeli.
Burada göreceğiniz Sinegog: Yahudiler için çok önemli. Çünkü: yapıldığı dönemlerde, burada bir Yahudi cemaatinin yaşadığının işareti. Aşağıda bu konuda ayrıntılı bilgi vereceğim.
Ayrıca: Hıristiyanlığın ilk kabul edildiği yıllarda, Ege bölgesinde bulunan 7 kiliseden biri yani Sart kilisesi burada. Bu özelliği nedeniyle de: bölge, yoğun ziyaretçi akımına uğruyor.
Bunları duyunca şaşırdığınızı düşünüyorum. Düşünün lütfen, siz bunları ilk kez duyuyorsunuz, hemen dibimizdeki bir antik kentin özelliklerini, ama başka insanlar, binlerce kilometre uzaklıklardan, bu özellikleri duyuyor, biliyor ve gelip, buraları ziyaret ediyorlar.
GENEL
Kentin orijinal ismi: Sardeis. Okunuz olarak da “Sardis” olarak biliniyor. Tarihi süreç içinde: bu yörede, Lydia(Lidya)’lılar tarafından büyük bir uygarlık kurulmuş. Bu insanlar: yüz yıllık zaman dilimi içinde, Anadolu’nun en güçlü devletlerinden biri olurlar.
Ünlü yazar Heredot’a göre: Lidya yöresinde, ardı ardına, üç krallık ailesi yaşar. Bunlar: Atyatlar, Heraklidler ve Mermadlar.
Bunlardan Atyatlar ile ilgili bilgiler çok sınırlıdır. Çünkü: MÖ.2000’lerin ilk yarısında yaşadıkları düşünülmektedir. Ayrıca: bu sülalenin, Lidya topraklarında yaşayıp yaşamadıkları da şüphelidir.
Ancak: Sardes kazılarında, yörede yaşamın, Tunç çağı sonlarında başladığına ve burada küçük bir köy yerleşimi bulunduğu öğrenilmiştir. Bu dönemde burada yaşayanlar: ölülerini yakarak, küllerini gömmüşler, ağaç dallarından, kamışlardan ve balçıktan yapılmış, yarım daire planlı evlerde yaşamışlardır.
Kazılarda ortaya çıkan: Geç Hellas ve Miken keramiklerinden, buraya da yaşayanların takip eden dönemlerde, Yunanistan ile kültürel bağlar kurduklarını kanıtlamaktadır. Özellikle: MÖ.1200-900 yıllarına tarihlenen bu keramiklerde: boyalı, geometrik üslup kullanılmıştır.
Evet, tarihte gezimize devam ediyoruz. Derken, Tunç çağının sonlarına doğru: Batı Anadolu ve Akdeniz kentlerinde olduğu gibi, Sardes bölgesi de, dış güçler tarafından gerçekleştirilen saldırıya uğrar ve yakılıp-yıkılır. MÖ.1200 yıllarında: Tharak göçü: Anadolu’ya kadar uzanır. Ve, bu yıkıntıda, bunların payı olduğu düşünülmektedir.
Heraklid sülalesi: Takip eden dönemde Lidya bölgesinde bunlar krallığı ele alırlar. Ancak, bunların biraz önce de sözünü ettiğim gibi: Tharak kökenli oldukları biliniyor. Bunlar: MÖ.1185 yılında, Tharak göçünden hemen sonra başa geçerler ve Demir çağ başlarına kadar, aralıksız 505 yıl, burada hüküm sürerler.
EN ZENGİN DÖNEM
Mermadlar sülalesi: Bu sülalenin sonuncu kralı: Kraisos. Evet: Sardes kentinin zenginliğinin ve kültürel gelişiminin doruğa ulaştığı dönem, bu kral dönemidir. MÖ.6.yüzyılda, Sardes kenti, Batı Anadolu’nun sanat ve kültür merkezi konumuna gelir.
Çünkü: bu dönemde: Sardes kentinin ortasından; Poktolos (Sart) çayı geçer. Poktolos: Zeus’un oğlunun ismidir. Ama, bu çayın en büyük özelliği: Bozdağ eteklerinden doğup, şehre gelirken, beraberinde altın tozları taşımasıdır.
Hem de, bu özelliğini: MÖ.7.yüzyıldan, MS.1.yüzyıla kadar yani 800 yıl boyunca sürdürmesidir. Lidyalılar: koyun postları ile, çayın suyu içindeki bu altın tozlarını toplarlar ve çayın kıyısındaki altın işleme atölyelerinde değerlendirirler.
Çeşitli eşyalar yaparlar, ayrıca ilk altın parayı basarlar. Daha önce, ticaret yapan tüccarlara: krallık tarafından verilen metal üzerine yazılı sertifikalar, zaten paranın kullanımı öncesi gerekli ön hazırlık olarak, Lidyalılar tarafından uzun süre uygulanmıştır.
Ama, yine de, kral Alyattes: MÖ. 600 yıllarında, ilk altın sikkeyi basan kişi olarak tarihe geçer. Onun ardından da: kral Kroisos (MÖ.560-547) saf altından sikke bastırarak, Sardes kentinin antik çağda, bu konudaki önderliğini sürdürür.
Bu arada: bir şey daha hatırlatmak istiyorum: ünlü Frigya kralı Midas: her dokunduğunun altına dönüşmesi lanetinden kurtulmak için, Pontolos nehrinde yıkanmıştır. Nehirdeki bol altının sebebi, belki de bu mu acaba?
Evet, parayı ilk olarak onlar basarlar, bunun sonucunda, ticarette büyük ün kazanırlar. Ayrıca: gerek ulaşım ve gerekse ticari açıdan büyük önemi olan: “Kral Yolu”, Susa’dan başlayıp, Sardes şehrinde sona ermektedir.
Kral Kroisos: krallığının ilk yıllarını: barış ve diğer ülkelerle uyum içinde geçirir. Ancak: yüzyılın ortalarına doğru, doğuda Pers tehlikesi baş gösterir. Bunun üzerine: kral Kroisos; MÖ. 547 yılında, Kappadokia bölgesine sefere çıkar.
Kızılırmak nehrini geçtikten sonra, Persler ile karşılaşır ve yapılan savaşı: Persler kazanır. Savaştan geriye kalan Lidyalılar ve kral Kroisos geri çekilerek, Sardes şehrine dönerler.
ŞEHRİN AKROPOL BÖLGESİ
Şehir halkı: Akropol bölgesine çekilir. Çünkü: Akropol: Sardes ovasına hakim, sarp ve ulaşılması güç olan bir yerdedir.
Daha önce, birçok saldırıda, kentin kurtulmasına neden olmuştur. Teraslar halinde yükselen tepede, Arkaik döneme ait kalıntılar bulunmuştur. Burada; çepeçevre saran surlar var.
Bu surlar: Likyalılar tarafından yaptırılmış. MÖ.5 ve 7. yüzyıllara tarihlenen bu surların arasındaki bölümde: MÖ. 223-187 yılları arasında, kral III. Antiochos tarafından yaptırılan tahkimat parçaları ve daha sonra yaptırıldığı düşünülen, Perslere ait başka bir savunma kalıntıları bulunmuştur.
Ancak: tepenin güneyinde, Bizanslıların yapmış olduğu duvarın büyük bir bölümü, günümüze ulaşmış olup görülebilmektedir.
Bu görülen duvar: Likya, Yunan ve Roma dönemine ait kalıntılar kullanılarak yapılmıştır. Tepenin orta teras bölümünde yapılan kazılarda: MS.5.ve 7. yüzyıllara ait Bizans dönemine tarihlenen evler bulunmuştur.
Tepenin altındaki küçük çukurun içinde bulunan Likya ve Yunan kap-kacakları ise, buradaki kalenin, MÖ.7. yüzyılda varlığını kanıtlamaktadır.
PERSLERİN ŞEHRİ ELE GEÇİRMESİ
Evet: Persler, başlarında kral Kyros ile birlikte: MÖ.547 yılında, Sardes şehrini ele geçirirler. Lidya devleti yıkılır. Zengin Lidya hazineleri ve kral Kroisos, İran’a götürülür.
Takip eden tarihi süreçte: kent, Perslerin, bölgedeki egemenliğinin kalesi rolünü üstlenir.
MÖ.334 yılında, Büyük İskender, Anadolu’nun diğer yörelerinde olduğu gibi, burada da, Persleri yenerek kenti ele geçirir. Takip eden dönemde ise, Seleukoslar, Bergama krallığı ve Roma hakimiyeti görülür.
MS.7.yüzyılın ilk yarısı içinde: bölgede, Kimmerler tehlikesinin ortaya çıkması üzerine, şehir, 20 metre kalınlığında ve 10 metre yüksekliğinde surlarla çevrilir.
SARDES ŞEHRİNİN YERLEŞİMİ VE GEZİLMESİ
Antik kent kalıntıları: karayolunun hemen kıyısından başlıyor. Ancak: köye gittiğinizde, kentin yapısını değerlendirirken: kent, iki bölge halinde düşünülmelidir.
Aşağı Sart ve Yukarı Sart. İzmir-Ankara karayolunun, Ankara istikametinde, solda kalan kısmı: Aşağı Sart. İzmir-Ankara karayolunun, Ankara istikametinde, sağda kalan kısmı: Yukarı Sart.
AŞAĞI SART (SARTMAHMUT)
Stadelin: batı ve kuzey eteklerindeki geniş alanlarda kurulmuştur. Kuzeyde bulunan, kireç taşından yapılmış, anıtsal teras duvarları: buranın, Lidyalılar açısından taşıdığı önemi ifade eder. Büyük olasılıkla, resmi yapılar burada idi. Ancak, bunlar günümüze parçalar halinde gelmiştir.
Burada: şehrin, gymnasium-hamam bölgesi var. Gayet güzel şekilde restore edilmiş durumdadır. Şehrin, Roma döneminde yapılmış anıtsal yapılarından biridir. Anadolu’daki benzerleri arasında, en büyük ölçülerde yapılmış olanıdır.
Yapıma; MS. 2’nci yüzyılda, Roma imparatoru Severius Simplicinius emriyle başlanır. 200 yılı aşkın bir süre süren çalışmalar sonucunda, MS 4’ncü yüzyılda tamamlanır. Bu bölgede, daha önceki dönemde yapılmış bir kısım yapının (nekropol ve bazı yapılar) ise, MS.17 yılındaki büyük depremde yıkıldığı biliniyor.
Yapı; 3 ayrı bölümden oluşuyor. Birinci bölümde: üstü kapalı, 8×12 metre boyutlarında bir hamam var. İkinci bölümde: hamam kısmına açılan ve törenlerin yapıldığı bir mermer avlu var. Bu avlu: 15×33 metre boyutlarında, iki katlı sütun sıraları ile, görkemli bir hale getirilmiş.
Büyük bir portal, bunu tamamlıyor. Üçüncü bölüm: doğudaki 80 metre karelik bir alanı kaplayan Palaestra (antreman alanı) ile, kuzey ve güney duvarına bitişik, birbirine simetrik, 2 holden oluşuyor. Özellikle, buradaki sütunlar, erken Bizans üslubu başlıkları ile dikkat çekiyor.
Son olarak: söylentilere göre: zamanın kralları, buranın geniş bahçesinde: memleketin genç erkeklerini çıplak olarak koşturup, pazardan mal seçer gibi, beğendiklerini satın alırlar ve haremlerine atarlarmış.
Evet, bu bölümde, günümüzde en çok ziyaret edilen yerlerde biri daha var. Burası, 1962 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan bir Sinegog. Dünyadaki ilk sinegoglardan biri olduğu düşünülüyor.
Mermerli caddenin kuzeyinde, MS.3.yüzyıla ait bir yapı. Bu yapının, ilk defa, MS.17 depreminde yıkılan Gymnasium’un bir bölümü olarak sonradan yapıldığı anlaşılmıştır. Burada ele geçen “İbranice” bir yazıttan: Roma imparatoru Licinius Valerianus’un ismi geçmektedir.
Yapı: türünün Anadolu’daki en eski örneklerinden birisidir. Yazının baş kısımlarında da söylediğim gibi: MS.3.yüzyılda, bölgede bir Musevi cemaati varlığını işaret etmesi açısından önem taşımaktadır. Zaten, bu yüzden Amerikan Yahudi Lobisi, buranın kazı çalışmaları için, tonla para aktarmış.
Ekonomik etkinlikler ise: daha çok batı yakada, kenti bu yönde sınırlayan: Poktolos çayı yöresinde toplanmıştır.
Bu yörede: Altın arıtma atölyeleri, mücevherci dükkanları ve Pazar yeri var. Özellikle: Artemis Tapınağına giden yolun batısındaki çukurda: Lidyalıların altın işleme atölyeleri bulunuyor. Beton çatılarla korunan atölyelerin ortasında: Kybele sunağı var.
Civa ile karışık altın, Poktolos çayından, koyun postları ile toplanıp, tuz ile ergitilerek, ayrıştırılıyormuş. Sonrasında ise, muhteşem sanat eserleri.
Halka ait konutlar: bunlar, oldukça sade ve yoksul görünümlüdür. Taş temel üzerinde, kerpiç duvar yükselir ve üst bölüm, sazdan bir dam ile örtülür. Evler: çok basit türde ve tek hücreli olarak yapılır. Boyutları ise: 8 x 3 metre boyutlarındadır. İç bölümde: ev halkının ihtiyaçlarına göre ayarlanmıştır.
Ancak: arada belirgin bir bölme duvarı yoktur. Tavana asılan bir perde benzeri şeyle, bölünmenin sağlandığı düşünülüyor.
İçerde: kiler bölümü ve ocak ile fırın var. 6.yüzyılın ikinci yarısında: konutların duvarları, dıştan boyalı kabartmalarla süslü, pişmiş toprak levhalarla kaplanmaya başlanmıştır. Çatılar da, bu dönemde kiremit ile örtülmeye başlanır.
Aşağı kentin en büyük sıkıntısı ise: susuzluk idi.
YUKARI SART (SARTMUSTAFA)
Burada: Artemis Tapınağı ve küçük bir arkeoloji müzesi var. Artemis Tapınağı: Helenistik dönemde inşa edilmiş.
Tapınak: yapıldığı dönemde, Artemis ve Kybele’ye tapınılmak için yapılmış. Tapınağın en büyük özelliği, günümüze sağlam ulaşan en iyi Artemis Tapınaklarının başında gelmesi. Devasa boyutlara sahip mermer sütunları var. Gördüğünüzde şaşıracaksınız.
Burada: Poktolos çayı boyunca uzanan: eskisinin yerine yapılan 20 bin kişilik Roma tiyatrosunu da görebilirsiniz.
SONUÇ
Sardes antik kentinin kralı, son yıllarda, artık Salihli yöresinin değil, Uşak yöresinin kralı gibi tanınıyor. Çünkü: kral Karun hazinelerinin Uşak yöresinde bulunması, sanki bu kralın hayatını orada geçirmiş gibi bir izlenimin insanlar üzerinde yerleşmesine sebep olmuş.
Halbuki, Lidya imparatorluğunun bu en büyük ve meşhur kralı; Sardes şehrinde yaşamıştır. Uşak yöresinde bulunan hazinelerin saklandığı Tümülüslerden, bu yörede 119 tane sayılmış. Ancak: define avcıları için belki kötü bir haber, bu Tümülüslerin tamamına yakını, Haçlı Seferleri sırasında, haçlı çapulcuları tarafından soyulmuş ve günümüze pek bir şey kaldığı söylenemez.
Anlatılanlara göre: Pers kralı, Lidya kralına hazinesinin yerini söyletemeyince, onu, kendi yanında İran’a götürür. Orada, hazinesinin yerini söyletmeyi umar. Çünkü: Perslerin, Sardes kenti ve yöresinden ele geçirdikleri, yalnızca, halkın ve sarayın günlük kullanımında bulunan ve üst-baş güzelliklerinin sergilendiği: altın eşyalar, süs objeleridir. Lidya kralı Kreisos’un ünlü hazinesinin bulunmuş olduğu tahmin edilmiyor.
Dolayısı ile, Pers kralı, kral Kreisos’u hazinesinin yerini söyletmek için yanında, İran’a kadar götürür ama daha sonraki gelişmeler bilinmiyor. Belki de, ünlü Kral Kreisos’un muhteşem hazinesi, hala Anadolu toprakları altında bulunuyor.
İstanbul’un Osmanlılar tarafından kuşatıldığında, ele geçirilmesi kesinleşince, tüm İstanbul halkı, Bizanslılar: haliç kıyısındaki surlara çıkarak, karanlıkta, ne kadar varlıkları varsa, hepsini haliç sularına atarlar.
Aradan yüzyıllar geçer, geçen yıllarda, Japonlar, Haliç’i temizlemeyi önermişlerdi. Yoksa, sırf bu kalıntılar için mi, çünkü haliç tabanında, şu an, metrelerce kalınlığında kil tabakası var ve bu tabakanın sahip oldukları; belirsiz ama kesinlikle muhteşem olduğunu düşünüyorum.