Kocasinan ilçesinde müstakil bir tarihi yapılanma yoktur, çünkü Kayseri ilinin tarihi yapısı içindedir. Kocasinan ilçesi, 1989 yılında Kayseri Büyükşehir Belediyesinin bir ilçesi olarak merkezde kurulmuştur.
Kayseri Kocasinan Mimar Sinan
MİMAR SİNAN
Kayseri’nin bu güzel ilçesinin isminin kaynağı: yine Kayseri’nin yetiştirdiği en ünlü ve önemli bir isimdir “Mimar Sinan” Mimar Sinan: Melikgazi ilçesine bağlı Ağırnas Mahallesinde doğmuştur. Osmanlı döneminde, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III Murat dönemlerinde tam 49 yıl baş mimarlık yapmıştır.
Bu dönemde: 11 ülkede, 375 eser bırakmış olup bunlardan 48 tanesi hamamdır. Mimar Sinan, 9 Nisan 1588 tarihinde vefat etmiştir. Sinan’ın Kayseri’de ayakta kalarak günümüze ulaşan tek eseri Kurşunlu Camisidir ve 1573 yılında yapılmıştır. Bu camiyi de içine alan park alanına “Mimar Sinan Parkı” ismi verilmiştir.
Kayseri Kocasinan
GENEL
Sivas tarafından gelen devlet yolunun şehir içinde Sivas caddesini takiben Düvenönü ve Osman Kavuncu caddesini takip ederek Ankara çevre yolu ile Boğazköprü’ye kadar kısmın kuzeyinde kalan bölüm, Kocasinan ilçesinin sınırlarını belirlemektedir. Kayseri ilinde: hem nüfus hem de yüzölçümü bakımından en büyük ilçedir.
İlçe merkezi bir ova üzerine kurulmuştur. Ortalama rakımı 1330 metredir. İlçede step iklimi görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Sanayinin gelişmiş olması, ticaret faaliyetlerinin yoğunluğu, İlçeyi Türkiye’nin en önemli ticaret merkezlerinden biri haline getirmiştir.
Şehir merkezindeki konutlaşma durumu, modern bir görünüm arz eder. Şehir merkezinde yaşayanların bağ evleri en çok Talas, Hisarcık ve Erkilet civarındadır. Bu insanlar, yaz aylarında bağ evlerine giderler ve şehir merkezi nüfusu oldukça azalır. Şehirdeki sosyal yaşam oldukça gelişmiştir.
Kayseri Kocasinan
GEZİLECEK YERLER
Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi
SERÇEÖNÜ MAHALLESİ
Sahabiye Medresesi
Medresenin taç kapısı üzerinde, beyaz mermerden dikdörtgen şeklindeki kitabesine göre: Selçuklu Sultanı 3’ncü Keyhüsrev zamanında, Selçuklu veziri Sahib Ata Fahrettin Ali tarafından 1267 yılında yaptırılmıştır.
Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi Sahabiye Medresesi
Bir külliye şeklinde düzenlenmiş olup, medrese ile birlikte çeşme ve mescit bulunur. Ancak sonraki süreçte mescit yıkılmış, Kayseri’nin en eski çeşmesi olan “Sahabiye Çeşmesi” ise yol planlaması nedeniyle bulunduğu yerden sökülmüş, yapının giriş cephesinin doğu bölümüne taşınmıştır.
Anadolu Selçuklu taş işçiliğinin en önemli eserlerinden biridir. Tamamen kesme taştan inşa edilmiştir. Dikdörtgen planlı, açık avlulu ve tek katlıdır. Medresenin ön yüzü, orta boy bir kervansaray görünümündedir. Medresenin dışarıya taşan taç kapısı, geometrik şekilli işçiliği, dış kenarlarındaki zikzaklı süslemeleriyle dikkat çeker.
Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi Sahabiye Medresesi
Yapı: zamanla çevresindeki yolların 1 metreye yakın yükselmesi nedeniyle, aşağıda kalmıştır. Günümüzde Büyükşehir Belediyesinin halka açık tesisi olarak kullanılmaktadır.
Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi Sahabiye Çeşmesi
Sahabiye Çeşmesi
Medresenin doğu kenarındadır. Halk arasında “Mıhlım Çeşmesi” olarak da bilinir. Çeşmenin mermer kitabesine göre: 1266 yılında Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Hüseyin oğlu Sahip Ata tarafından yaptırılmıştır. Çeşme kemerinin yukarısında ve iki yanında, yıldız kabartmalı mermer iki göbek bulunur. Çeşme günümüzde hala kullanılmaktadır.
Erken Roma dönemine ait olduğu düşünülmektedir. Yani, 2 veya 3’ncü yüzyıl yapısıdır. Birkaç basamakla inilmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Duvarlar siyah kesme taş kaplıdır. İki katlıdır. Üçgen alınlı çatısı ve batıya açılan bir kapısı vardır.
Mezar odasına: kuzey yönden, ortada bulunan dikdörtgen şeklinde, düz lentolu bir kapıdan girilir. Roma mezarı içindeki mezar taşlarından bir ara Selçuklu Türbesi olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mezarın içerisinde 1317-1318 yıllarında vefat eden Mesut ve Ayşe Hatun’un mezarları bulunmaktadır.
Serçeoğlu Camisi
Sahabiye Medresesi yakınındadır.
Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmez. Ancak bir kayıtta, caminin 12 Eylül 1817 tarihinde yapıldığı ifadesi vardır. Serçeoğlu Hacı Ali Efendi tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca Hacı Ali Efendi, caminin inşa edildiği mahallede Serçeoğlu Medresesi adıyla bir medrese yaptırmıştır. Bağdat Valisi Gözlüklü Mehmet Paşa, 1852 yılında camiyi onarıp genişletmiştir. 1855 yılında cami Akçakayalı Hacı Mehmet Ağa tarafından yeniden tamir edilmiştir.
Hacı Kılıç Camisi
İstasyon caddesindedir. Caminin hemen bitişiğinde bir medrese bulunmaktadır.
Selçukluların son dönemlerinden kalmadır. Kitabesine göre: 1249 yılında Selçuklu Sultanlarından II Gıyaseddin’in oğlu Sultan İzzeddin Keykavus bin Keyhüsrev emriyle Tuslu Ali oğlu Ebul Kasım tarafından yaptırılmıştır.
Caminin planının Anadolu’da başka bir örneği yoktur, bunda en önemli husus, avlunun plandaki yeridir. Anadolu’da diğer cami-medrese komplekslerinde cami ve medrese ayrı ayrı planlanmış, ama burada medrese caminin avlusu görevini yapacak şekilde biçimlendirilmiştir.
Zaten günümüzde buraya dikkatli bakılmazsa burada bir medrese bulunduğu anlaşılamaz. Cami ve medresenin taç kapıları her ikisinin de dışa taşkındır. Taç kapılarda: alçak kabartma tekniğiyle bitkisel ve geometrik bezemeler yapılmıştır. Caminin mihrabı orijinaldir.
Taç kapılarda görülen bezeme burada da tekrarlanmıştır. Minare sonradan eklenmiştir. Minare Hunat camisi minaresine benzediği için bu minarenin de Sultan II. Abdülhamit döneminde yaptırıldığı düşünülür. 1547 yılında yeniden inşa edilmiş ve yakın tarihte kapsamlı restorasyondan geçirilmiştir.
YALMAN MAHALLESİ
Kayseri Kocasinan Yalman Mahallesi Kurşunlu Camii
Kurşunlu Camisi
Asıl ismi “Hacı Ahmet Paşa Camisi” dir.
Çünkü caminin banisi yani yaptıran: Rumeli, Şam ve Karaman Beylerbeyi Kızıl Ahmedli Hacı Ahmet Paşa’dır. Ahmet Paşa: Şam Beylerbeyi iken emekli olarak İstanbul’a yerleşen ve soyu Halid Bin Velid’e dayanan bir devlet adamıdır.
Kendisine Tomarza ve havalisi tahsis edilmiştir. Caminin kubbesi ve üzerine kurşun döktürdüğü için “Kurşunlu Camisi” olarak bilinir. Mimar Sinan tarafından 1573 yılında yapılmıştır. Kubbe, dört büyük fil ayağı üzerine oturmaktadır.
Kubbeyi, kalem işi bezemeler süslemektedir. Kayserili olan Mimar Sinan, şehirde 3 eser yapmış, ancak bunlardan sadece Kurşunlu camisi ve Şadırvan günümüze ulaşmıştır. Cami: iç süslemeleri, minberi ve avluda bulunan kubbeli şadırvanı ile dikkat çeker.
Caminin pencerelerinde bulunan renkli taş, camiye hareketlilik kazandırmıştır. Kalem nakışları ve süslemeleri, görülmeye değerdir. Zaten camiyi diğer camilerden ayıran en büyük farklılık bunlardır. Özellikle: caminin iç kısmında ana kubbenin ortasında “Halim 1941” imzalı celi sülüsle yazılmış bir göbek yazısı güzeldir. Bu yazı Cuma Suresinin 9’ncu ayetidir ve siyah zemine oksit sarısıyla yazılmıştır.
HASBEK (KADI) KÜMBETİ VE ÇEŞMESİ
Çavdar Mahallesi Saat sokaktadır.
Kadı Mesut Gülzar Kümbeti olarak da bilinir. Selçuklu dönemine ait en eski kümbetlerden birisidir. Kitabesinde: “1184-1185 yıllarında haksız yere öldürülen Nisan oğlu Ali’nin oğlu Mesud’un şehitliğidir.” yazılıdır.
Bu olay ile ilgili olarak İbnül Esir tarafından yazıldığına göre, 1184 yılı sonbaharında Selahaddin Eyyubi’nin Diyarbakır’ı muhasarası sırasında, Bahaeddin Mesud mallarını ve ailesini alarak şehri terk eder. Sonradan Aksaray’a neden gittiği ve oradan neden katledildiği, öldükten sonra Kayseri’ye neden getirildiği ve kümbeti kimin yaptırdığı bilinmemektedir.
Evet gelelim kümbetin mimari özelliklerine:
Sekizgen planlıdır. Dış duvarlar kesme taş kaplıdır. Tek katlıdır. Üzeri sekizgen piramit külahla örtülüdür. Sekizgen gövdenin her yüzeyinde, dairevi takviye kemeri bulunur. Kuzeydoğu ve doğu yüzlerinde, üç parça halinde ve bir satırlık Arapça iri yazılar vardır. Kümbetin içerisindeki sandukalar günümüze gelememiştir.
Hasbek Çeşmesi
Hasbek çeşmesi, kümbetin yanındadır. Düzgün kesme taştan yapılmıştır. Çeşmenin inşa kitabesi yoktur. 1920 tarihli bir kitabesi mevcut olup büyük olasılıkla onarım kitabesidir.
YALMAN MAHALLESİ MİMAR SİNAN PARKI
Şifalı (Avgun) Kümbet
Mimar Sinan Parkındadır.
Kitabesi ve hakkında herhangi bir yazılı kaynak yoktur. Bu yüzden kesin inşa tarihi bilinmez. Gövde üstü sekiz köşelidir. Duvarlar kesme taş kaplıdır. İki katlıdır. Kümbet: 13’ncü yüzyıl Selçuklu yapısıdır. Adını yanındaki medrese içinden çıkan şifalı su (avgun)dan alır.
“Çifte Medrese” adıyla da bilinir. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev yapıyı: kız kardeşi Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine, 1204 yılında yaptırmaya başlamıştır.
Melike İsmetüddin Gevher Nesibe: Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından, II. Kılıçarslan’ın kızı, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in küçük kardeşi ve I. Alaeddin Keykubad’ın halasıdır.
Kayseri Kocasinan
1167-1206 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Kayseri’de yaşamış, abisi Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanatı sırasında veremden ölmüştür. Mezartaşı bulunmadığı için kesin ölüm tarihi bilinmiyor.
Yapımla ilgili bir rivayet var. “Gevher Nesibe Sultan, aşık olduğu Sarayın Baş sipahisi ile evlenmek ister, ancak Hükümdar (abisi Gıyaseddin Keyusrev) izin vermez ve bir süre sonra kumandan şehit düşer, Sultan da üzüntüsünden vereme yakalanır.
Ölüm döşeğinde: abisi Gıyaseddin Keyhusrev ondan özür diler, son arzusunu sorar. Gevher Nesibe de, kendisi gibi çaresiz hastaları tedavi edebilecek hekimlerin yetişecekleri bir medrese yapılmasını istediğini söyler.
Bütün servetini bu iş için bağışlar. Gıyaseddin Keyhusrev, ikinci defa tahta çıktığında kız kardeşinin vasiyetini yerine getirmek üzere, sonradan kendi adıyla anılan medreseyi (Gıyasiyye), arkasından da darüşşifayı (Şifaiyye) yaptırır ve inşaat iki yılda tamamlanır.
Gevher Nesibe Sultan da medresenin içindeki türbeye defnedilir. Birbirine bitişik olan iki bina, bu konumlarından dolayı halk arasında “Çifte Medrese” veya “İkiz Medreseler” adıyla da anılır.
Kayseri Kocasinan Tıp Medresesi
Yapı: tıp medresesi (tıbbiye), şifahane (hastane) ve Bimarhane bölümlerinden oluşur.
Medrese: Anadolu’nun ilk uygulamalı Tıp medresesi olması açısından önemlidir.
Eski Türklerde: akıl hastalarının su ve müzik sesiyle tedavi edilmesi yöntemleri, burada Bimarhane denen bölümde uygulanmıştır. Ayrıca hastaların düzenli yıkanabilecekleri hamam da yapılmıştır.
Her iki yapının (medrese ve Şifahane) girişi güneye açılmıştır ve bugünkü dış görünüşün bütün ağırlığı soldaki darüşşifanın taç kapısında toplanmıştır. Ön cephe sarımsı kesme taşlarla kaplanmıştır. Duvarların iç dolgusu bol kireç harçlı kırma taştır.
Taç kapı: abidevidir. Geometrik süslemeli ve sivri kemerli bir kuşakla çevrelenen mukarnaslı kavsarası, üç taraftan örgü motifli bordür ve en dışta enli bir silme ile kuşatılmıştır.
Üst köşe yüzeylerine geometrik desen dolgulu, iki büyük kabartma rozet yerleştirilmiştir. Bunların ortasında, dikdörtgen bir taş üzerine oyulmuş, 8 şeklinde tıbbı temsil eden karşılıklı iki yılan figürü ve aralarında, 12 dilimli bir çarkıfelek madalyonu bulunur.
İki yapı: birbirine bir koridorla bağlıdır. Her ikisinde de havuzlu bir avlu, sivri kemerli ve tonoz örtülü revaklar vardır. Ayrıca yine tonozlu çeşitli boyutlarda odalar bulunur. Kapıların hepsi küçüktür ve revaklara açılır. Odalarda ocak ve baca yoktur. Mutfak tipinde bir mekana rastlanmamıştır. Çünkü yemekler dışarıdaki bir imaretten getiriliyordu.
Osmanlı döneminde külliye birkaç kez onarım görmüştür. İlk onarım 1669 yılında İsmail Efendi tarafından Mimar Ömer Beşe’ye, Sultan Hamamı ile birlikte yaptırılmıştır. 1955-1956 yıllarında ise, 750’nci yıl münasebetiyle büyük tamir gerçekleşmiştir.
Yapı: günümüzde Selçuklu Medeniyetinin her yönüyle ele alındığı ve Bimarhane bölümündeki uygulamaların canlandırmalarla sunulduğu, Selçuklu Uygarlığı Müzesi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca: Erciyes Üniversitesi Tıp Tarihi Müzesi olarak da isimlendirilir. Çünkü Gevher Nesibe Şifahanesi: 14 Mart 1982 tarihinde Erciyes Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsüne tahsis edilmiştir.
13’ncü yüzyılda, bu tıp kurumundaki eğitim: Gıyasiyle yani medresede teorik ve Şifaiyye’de pratik olarak sürdürülmüştür. Binaların yakındaki bir hamamdan getirilen buharla, alttan merkezi bir sistemle ısıtıldığı düşünülmektedir.
Müze iki bölümden oluşur.
Gıyassiyye-Tıp Medresesi bölümü
Revaklara açılan küçük odalarda, öğrencilerin kaldığı, derslerin yazın büyük eyvanlarda yapıldığı, ayrıca bu eyvanların dışarıdan gelen hastaların muayeneleri için de kullanılmış olduğu tahmin edilmektedir.
Binanın kuzey köşesinde bulunan kışlık dershane, yüksek tonozlu olup iki pencerelidir. Kapısı istiridye motifli dolgulu kavsara ve rozetlerle süslenmiştir.
Diğerlerinden farklı olarak, doğrudan avluya açılan ve önünde revak bulunmayan büyük eyvan, medresenin yazlık dershanesidir. Bina buradan başlayan yüksek tonozlu bir koridorla Şifaiyye’ye bağlanır.
Şifahane-Dürüşşifa bölümü
Taç kapasında Selçuklu taş işlemeciliğinin güzel bir örneği vardır. Taç kapısında yer alan kitabeye göre: inşa tarihi 1205-1206 yıllarıdır. Şifahane içinde: cerrahlar, göz doktorları, ruh hastalıkları koğuşları, akıl hastanesi bölümü ve eczane kısmı vardır.
Klinik eğitimler burada hasta başında yapılmıştır. İleri sınıflardaki öğrencilere “danişmend” denildiği ve bunlara diğer öğrencilerden farklı ödeme yapıldığı bilinmektedir. Burası mimari olarak Gıyasiyye’ye benzer, ancak avlu ve ortasındaki havuz kare biçimindedir.
Kuzey ve güney eyvanlarının eksende olmasına karşılık, hastaların güneş almaları için kullanıldığı sanılan doğu ve batı eyvanlarından, batıdaki biraz güneye kaydırılmıştır. Büyük eyvanın kuzeye ve doğuya açılan iki penceresi vardır.
Bu eyvanın doğusunda, iç içe iki oda bulunur ve bunlardan içeridekinin tamamen karanlık olduğu görülür. Bu karanlık odada, ışığa karşı hassas olan ilaçların hazırlandığı tahmin edilmektedir.
Büyük eyvanın batısında, süslü bir kapıdan girilen uzun dikdörtgen şeklindeki bir mekan ve ona açılan kare şeklinde üç küçük oda vardır. Bunlardan uzun mekanın “ameliyata hazırlık odası” ve diğerlerinin ise “ameliyat odaları” olduğu tahmin edilmektedir.Ameliyata hazırlık odası, beşik tonoz örtülüdür. Tonozun ortasında yükseklik ve ferahlık hissi uyandıran, kademeli bir kemer bulunur. Bu odada, kuzeye açılan lokma demirli bir pencere, ameliyat odalarında ise içeriye loş bir ışık sağlayan küçük birer tepe penceresi vardır.
Avlunun güney batı köşesinde hasta odaları kısmı bulunur. Bu kısımlar toprak altında iken, temelleri bulunarak kısmen yeniden yapılmıştır. Bu odalar: kuzey güney istikametinde uzanan bir orta koridorda, sağlı sollu dizilmiş hücrelerden oluşur. İki tarafta, dokuzardan 18 tane hasta odası bulunur.
Hamam
Bu bölümden geçilen koridorun karşısındaki ilk odadan (soyunmalık odası) hamama girilir. Hamam: tuğladan yapılmıştır. Kare planlıdır. Hamamın hastalara, tıp öğrencilerine ve çalışanlara ait olduğu düşünülür.
Bimarhane-Akıl Hastalıkları Bölümü
Şifahanenin batısında bulunan bu bölümün, 1956 yılında yapılan tamirat sırasında temelleri bulunmuş ve yeniden yapılmıştır. Bimarhane: 9 x 41 metre boyutlarındadır. Buraya şifahane avlusundan, dar ve tonozlu bir koridordan girilmektedir.
Burada bir orta koridor ve sağlı-sollu küçük hücreler yani odalar vardır. Hasta odalarının eyvan kavislerinde, karşılıklı ikişer delik bulunmaktadır.
Bunlar o zaman uygulanan musiki veya telkin tedavisi amacıyla yapılmış olmalıdır. Bu ses koridorları, dünyanın ilk primitif hoperlörleri gibidir. Odaların tonozlarının birçoğunda ışık ve havalandırma için oluşturulmuş açıklıklar görülür.
O dönemde Batı dünyasında hastaların toplumdan uzaklaştırılması için, son derece kötü şartlara sahip binalarda, ölüme terk edildikleri bilinmektedir. Bu yüzden, buradaki yapının çarpıcılığı daha belirgindir. Aynı dönemde Selçuklu Şifahanelerinde hastalar musiki ve su sesi ile tedavi edilmekteydi.
Gevher Nesibe Kümbeti-Türbesi
Medresenin içindeki kümbette: Gevher Nesibe’nin kabrinin bulunduğu tahmin edilmektedir.
Türbe, sekizgen planlıdır. İçten tromplu kubbe, dıştan çokgen kasnağa oturmuş sivri külah örtülüdür. Üst mekana: iki taraftan dörder basamaklı merdivenle çıkılır. Sanduka kaybolduğu için mescit olarak kullanılan bu mekan: dikdörtgen nişlerle genişletilmiştir.
Türbenin damı üstünde kalan kısmına: insan boyu yüksekliğindeki bir hizada, çepeçevre Selçuklu sülüsü ile Ayetel Kürsi ve bunu takip eden ayetler yazılmıştır. Ölü mahzeninin kapısı dikdörtgen olup, tavanı tonoz örtülüdür. Mezar: 1980 yılındaki onarımda, Selçuklu genç kız mezarı tipinde yenilenmiştir.
Gevher Nesibe Çeşmesi
Mimar Sinan Parkındadır.
Çeşme: Gevher Nesibe Medresenin güneybatı köşesindedir. İnşa kitabesi yoktur. Onarım kitabeleri ve mimari özellikleri dikkate alındığında 16’ncı yüzyılda yapıldığı düşünülür. Tek kemerli ve bağımsız olarak yapılmıştır. 11.5 metre derinliğindeki çeşme nişi, yanlarda duvar içerisine gömülü olan sütunlar ile sınırlandırılmıştır.
Kayseri Kocasinan Beşparmak Türbesi
BEŞPARMAK TÜRBESİ
Sümer Mahallesi Beşparmak mevkiindedir.
Kayseri Erkilet yolu üzerinde, askeri lojmanların bahçesindedir. Kitabesi yoktur. Mimari özelliklerinden dolayı, 13’ncü yüzyıla tarihlenir. Dikdörtgen planlı olup kesme taşlardan yapılmıştır. Gövdesi tek bir eyvandan ibaret olan türbeler sınıfına girer.
Türbe: ceset mahzeni ve eyvandan ibaret olmak üzere iki katlıdır. Üst kata, cepheden iki yandan merdivenlerle çıkılır. Alt katta mumyalık kısmı, üstte ise sandukaların bulunduğu zemin kat vardır.
Türbenin üstü, sonradan konik bir çatı ile örtülmüştür. Merdivenlerde ve yapının bazı bölümlerinde yenilemeler görülür.
Kayseri Kocasinan Askeri Hastane Giriş Kapısı
ASKERİ HASTANE GİRİŞ KAPISI
Yıldırım caddesinde Orduevi binasının batısındaki askeri hastane giriş kapısı dikdörtgen planlıdır.
Kapının kitabesinde “1891-1892 tarihleri” yazılıdır. Kapı ve kitabe günümüzde bir ulu çınar ağacının altındadır. Kesme taştan inşa edilmiştir. Geniş dairevi kemerli cephesi, uzun dikdörtgen taşlardan oluşan kemer ayakları tarafından taşınır.
Genişliği 4 metre, yüksekliği 3.5 metredir. Kapının kitabesi, kemerin üzerindedir. Ancak halen “Kayseri Arkeoloji Müzesi Deposunda” muhafaza edilmektedir.
Kayseri Kocasinan Gazi Paşa İlköğretim Okulu
GAZİPAŞA İLKÖĞRETİM OKULU
Bina, 2 katlıdır ve kesme taştan yapılmıştır. Üst örtüsü kırma çatılı ve Marsilya kiremit çatılıdır. Yapı 1914-1918 yılları arasında yapılmış. Binanın temeli 1914 yılında Tavlusunlu Salih Usta tarafından atılmıştır. Bina: tam olarak bitirilmeden: 1’nci Dünya Savaşı başlamış ve savaşta yaralanan askerlerin tedavisi için kullanılmıştır.
Öte yandan: 1918 yılında bina tam olarak bitmemiş olmasına rağmen hastaneye dönüştürülmüş, binanın bazı pencereleri taşla örülmüş, diğer pencerelere çerçeve takılarak, Askeri hastaneye dönüştürülmüştür. 1918-1926 yılları arasında Askeri Hastane olarak kullanılmıştır. 1926 yılında askeri hastane buradan çıkmış ve başka bir binaya taşınmıştır.
Boşalan bina kapsamlı bir onarımdan geçirilerek eskiyen ve yıpranan tarafları tamir ettirilmiş, boyanmış ve “Darül İrfan” ismiyle “Öğretmen Okulu” olarak açılmıştır. 1927 yılında ise okulun ismi “Numune Mektebi” olmuştur. 1928 yılında “Gazi Paşa İlkokulu” ismini almıştır.
ARGINCIK MAHALLESİ
Kayseri Kocasinan Argıncık Mahallesi Haydar Bey Köşkü
Haydar Bey Köşkü
Kayseri-Sivas İpekyolu üzerinde Pervane yazılı denen mevkide bir tarlanın içerisindedir.
Selçuklu dönemi eseridir. Büyük ölçüleriyle anıtsal bir etki yaratmaktadır. Kitabesi yoktur. 1249 yılında vefat eden Eretna Beyi Haydar Bey’e ait olduğu tahmin edilmektedir. Ancak köşk, Selçuklu Veziri Muinettin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır. Dış görünüşü anıtsaldır, kale görünümündedir. Cephelerde mazgal pencereler vardır. Yapı: dikdörtgen şeklinde bir salon ve odalardan oluşur. Halen burada düğün düzenleniyor.
Kayseri Kocasinan Erkilet Kasabası
ERKİLET KASABASI:
Kayseri Kocasinan Erkilet Kasabası Hızır İlyas Köşkü
Hızır İlyas Köşkü
Hızır İlyas köşkü: kasabanın kuzeyinde bulunan bir tepe üzerindeki düzlük alanda, yaklaşık 200 metre çapında, 50-60 metre yükseklikte, Roma devrine ait bir Tümülüs üzerinde oluşturulmuştur.
Köşkün zemininde bulunan Tümülüs, Kapadokya Krallığının en büyük Tümülüslerinden biridir. Kapadokya krallarından birinin mezarı olduğu tahmin edilmektedir. Yapının kitabesi daha önce okunmuş ancak sonrasında kırılmış ve yok olmuştur. Yapının 1241 yılında yapıldığı bilinmektedir.
Bazı araştırmacılara göre: şehir dışında yapılan bu yapı: Çifte Medresede bulunan Şifahanenin göğüs hastalıkları bölümü olarak kullanılmıştır. Bir kısım başka araştırmacıya göre ise, burası Selçuklu Sultanlarının bir dinlenme alanıdır. Köşke giriş güneydendir. Mermer bloklardan yapılmış üzerleri tezyinatlı bir portalı bulunmaktadır.
Yapı: düzgün yontma taştan ve kalın duvarlı olarak yapılmıştır. Köşkün önünde bir merdiven vardır, buna istinaden köşkün zemin yüksekliği görülebilir. Köşkün duvarları, ön cephelerde yuvarlar, yanlarda ve arkada, köşeli kulelerle desteklenmiştir. Köşkün giriş portali: mermer kaplamadır. Ana duvarlardan dışarıya taşan anıtsal bir görünüm hakimdir.
Burada, birbiri içerisine geçmiş, geometrik geçmeler ve aynı şekilde geometrik bordürler dikkat çeker. Girişten sonra “L” şeklinde bir avluya geçilir. Avlunun üstü yuvarlak tonozla örtülüdür. Avlunun sağ tarafında kare planlı küçük bir mescit vardır.
Girişin solunda, yuvarlak tonozla üstü örtülü birbirine bitişik aynı ölçüde iki oda bulunur. Bu odaların karşısında da avluya açılan yuvarlak kemerli bir mutfak vardır.
Erkiletli Mehmet Paşa Camisi
1718 yılında Erkiletli Mehmet Paşa tarafından, depremde yıkılan bir caminin yerine yaptırılmıştır. Caminin kuzey cephesinde bütünüyle son cemaat mahalli bulunmaktadır. Caminin giriş kapısı, basık kemerli olup, kapı üzerinde kitabesi vardır. Cami kare planlı olup, tek bir kubbeyle örtülmüş ve kubbeye geçişlerde tromp kullanılmıştır.
İkiz Çeşme
Cami Kebir Mahallesindedir.
Etkiletli Mehmet Paşa Camisinin kuzeydoğusundadır. Çeşmelerin üst kısmında iki kemer arasında bulunan kitabeden, 1671 yılında Hacı Ömer tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Düzgün kesme taştan yan yana iki adet sivri kemerli olarak inşa edilmiştir. İkiz çeşme, iki gözlü olup, her gözde bir oluk bulunmaktadır. Çeşmenin önünde, suyun depolandığı büyük bir havuz vardır.
YUVALI KÖYÜ
Kayseri Kocasinan Yuvalı Köyü Tekgöz Köprüsü
Tekgöz Köprüsü
Eski Kayseri-Kırşehir arasında bulunan Ortaçağ yol güzergahında, Kızılırmak ovasında boğaz üzerinde yapılmıştır.
Köprü kitabesine (günümüzde Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezinde teşhir edilmektedir.) göre: Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman Şah zamanında ve Hüseyin oğlu Kayserili Hacı Alişir tarafından 1203 yılında yaptırılmıştır.
Dik bir köprüdür. Köprünün uzunluğu 114 metredir. Tabliye genişliği 5.80 metredir. Sivri kemerli iki göz vardır. Kuzey yöndeki su aşan büyük kemer gözü, 11 metre açıklığındadır. Köprünün memba cephesinde, ana açıklığı oluşturan kemerin güney kanadındaki ayağında, üçgen pirizmal gövdeli ve piramidal külahlı bir selyaran vardır.
Köprünün inşaatında, sarımtırak renkte düzgün kesme taş ve kaba yontu taş kullanılmıştır. Taş örgüleri arasında kimi yerlerde devşirme malzeme kullanıldığı görülür.
Kayseri Kocasinan Yuvalı Köyü Yamula Barajı
Yamula Barajı
İlçe merkezine 25 km uzaklıkta, Kızılırmak nehri üzerinde Yemliha köyü yakınlarındadır.
2003 yılında su tutulmaya başlanmıştır. Baraj gölünde: her yıl yelkenli, kürek, yüzme ve off shore ve kano yarışları düzenleniyor. Ayrıca: Yamula barajı kıyısında, şehrin sosyal yaşantısını renklendirecek bungalov evlerde bir “Tatil köyü” yaratılmıştır, ismi Kuşçu Marinadır.
KEYKUBADİYE SARAYI
Keykubat dağı eteğinde, Şeker mahallesindedir.
Şeker gölünün doğu kısmındadır. Alaaddin Keykubat sarayı olarak 13’ncü yüzyılın ilk çeyreğinde yapılmıştır. Saray bugün neredeyse tamamen yok olmuş durumdadır. Günümüze iki tane yapı kalıntısı kalmıştır.
Birincisi: iki tonozlu iki tarafı açık, iki tarafı kapalı kesme ve moloz taşlardan ibarettir. İkincisi: birincisine 100 metre uzaklıkta, 6 kemerli kare köşk kaidesinin alt kısımlarının toprak içinde kaldığı görülür. Burası, birincisi gibi kesme ve moloz taştan yapılmıştır.
Kayseri Melikgazi hakkındaki gezi yazım için Melikgazi
Melik Gazi (Emir Gazi): Danişmentlilerin 2’nci Hükümdarı ve kurucusu olan Danişmend Gazi’nin oğullarından biridir.
Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük payı vardır. Zamantı kalesi yakınlarında hükümdarlığını sürdürürken: Kayseri, Konya, Çankırı, Kastamonu, Antalya ve Urfa illerinin fetih edilmesini sağlamıştır. Kendisi Haçlı ordularına karşı da büyük başarılar göstermiştir. Bu yüzden Abbasi Halifesi ve Büyük Selçuklu Sultanı Sencer “Melik” unvanı vermişlerdir.
Kendisi 1086 yılında Kayseri’yi fetih eder ve Kayseri Fatihi unvanını alır.
Melik Gazi, Kayseri’de Pınarbaşı ilçesinde Melikgazi köyünde: eşi tarafından yaptırılan “Melikgazi” türbesinde yatmaktadır.
TARİHİ
İlçe şehir merkezinde olduğu için ilçenin tarihi geçmişi, Kayseri il tarihiyle birlikte değerlendirilir. Melikgazi, 1988 tarihinde İlçe olmuştur.
GENEL
Melikgazi ilçesi, merkez şehrin yarısını kapsamaktadır. İlçenin kuzeyinde Kocasinan ilçesi bulunmakta olup Sivas-Malatya kara yolu sınır teşkil eder. İlçenin güneyinde Erciyes dağı yükselir, en yüksek yeri 3916 metredir. Çeşitli dönemlerde lav ve tüf püskürtmüştür.
Bölgede karasal iklim hakimdir, buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Bölgede bozkır bitki örtüsü hakimdir. İlçenin en önemli ekonomik özelliği ve geçim kaynağı ticarettir.
Kayseri Organize Sanayi Bölgesi, Mimarsinan Organize Sanayi Bölgesi, Serbest Bölge ve Teknopark: ilçede bulunmaktadır.
MELİKGAZİ ASKERİ BİRLİKLERİ
Melikgazi ilçesinde: Köşk Mahallesinde: 1’nci Komando Tugay Komutan Yardımcılığı ve Hava İndirme ve Komando Eğitim Tabur Komutanlığı bulunmaktadır.
NE YENİR
Kayseri’de yerel lezzetleri sanırım ülkemizde birçok kişi bilir. Kayseri’de özellikle: sucuk, pastırma ve elbette mantı yemelisiniz. Develi cıvıklısı da denenebilir. Son bir öneri “yağlama” olur.
GEZİLECEK YERLER
Kayseri Melikgazi Cami Kebir-Ulu Cami
CAMİ KEBİR (ULU CAMİ)
Şehir merkezinde Kapalıçarşı’nın yanındadır.
Değişik kaynaklarda: Ulu cami, Cami-i Kebir veya Sultan Cami olarak da tanınır. Caminin yapım kitabesi yoktur. Ancak kaynaklara göre, cami: 1135 yılında Danişmendli Hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından yaptırılmıştır. Melik Mehmet Gazi, şehri ikinci defa fethettikten sonra: burada medrese, cami ve kendisi için bir türbe yaptırmıştır. Medrese sonraki yıllarda yıkılır, türbe günümüze ulaşmıştır.
Evet, cami Kayseri’de Selçukluların ilk eseridir.
Kayseri Melikgazi Cami Kebir-Ulu Cami
Caminin kuzeye açılan kapısının yanında ise onarım kitabesi vardır. Cami, 1206 yılında Melik Mehmet Gazi’nin yeğenlerinden Yağıbasanoğlu Muzaffereddin Mahmud tarafından onartılmıştır. Cami: 1716 yılındaki depremde zarar görür, bir süre harap halde kullanılmadan kaldıktan sonra 1732 yılında Matbah-ı Amire Emini (yani Saray mutfak görevlisi) Kayserili Hacı Halil Efendi tarafından onarttırılır.
Gelelim mimari özelliklerine
Caminin dış görünüşü oldukça sadedir. İçeride: Roma ve Bizans mimarilerine ait sütunlar dikkat çeker. Bunlara bakarak, buranın eski bir kiliseden veya saraydan dönüştürüldüğü düşünülür.
Ancak mimari planı ve sivri kemer uygulamaları ile İslam mimarisine uygundur. Kullanılan sütunların devşirme malzeme olduğu düşünülür.
Caminin iki kubbesi vardır. Orta kubbe büyük bir ihtimalle sonradan ilave edilmiştir. Cami mimarisi ve minare mimarisi farklıdır. Buna göre minare sonradan yapılmış olmalıdır. Ancak minarenin ne zaman yapıldığı bilinmez. Bu minare Kayseri’nin en eski minaresi olarak kabul edilmektedir.
Minarenin taştan, dört köşe kaidesi vardır. Şerefeye kadar tamamen tuğladan örülmüştür. Yüksekliği 47 metredir. Şerefenin altında, çini üzerine nefis bir Kufi yazı ile yazılmış fakat henüz okunamamış bir ayet bulunur.
Günümüzde cami, çevresinin inşaat atıklarıyla doldurulması sonucu normal koddan aşağıda kalmıştır. Yaklaşık 3 metrelik bir derinlik bulunur. Bu derinliğin üzeri ağaçla örtülmüştür.
Kayseri Melikgazi Kayseri Lisesi
KAYSERİ LİSESİ
İlçe merkezinde Kiçikapı semtindedir.
Bina: Sultan II Abdülhamit tarafından yaptırılmış ve 13 Eylül 1793 tarihinde “Derece Ula Mektebi Külliyesi İdadisi” adıyla kurulmuştur. Rüştiye yani Ortaokul kısmı: 1870 yılında Kayserili Ahmet Paşa tarafından açılmıştır.
1927 yılında ise “Kayseri Lisesi” ismini almıştır. Burada ilginç bir durum var. Lisenin hatıra defterinde, Liseyi ziyaret edenler tarafından tutulan notlar bulunmaktadır. Bu notların bulunduğu defterin 1’nci Sayfasında “Kazım Karabekir Paşa” ve 8’nci Sayfasında “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” izlenimleri yazılıdır.
Kayseri Melikgazi Kayseri Garnizon ve Hava Şehitliği-Kartal Şehitliği
KAYSERİ GARNİZON VE HAVA ŞEHİTLİĞİ-KARTAL ŞEHİTLİĞİ
İlçe merkezinde Erciyes Bulvarındadır ve 1946 yılında yapılmıştır.
1970 yılında ise, Kayseri Garnizon Şehitliği olarak kullanılmaya başlanmıştır. Şehitlikte çeşitli tarihlerde görev başında şehit olan askerlerin mezarları bulunmaktadır. 2’nci Hava İkmal Bakım Merkez Komutanlığına bağlıdır.
Kayseri Melikgazi Seyyid Burhaneddin Hazretleri Türbesi
SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİ TÜRBESİ
Türbe: Talas caddesi üzerinde, kendi adıyla anılan büyük mezarlığın içindedir. Türbe 1892 yılında yaptırılmıştır. Giriş kapısının üstünde kitabesi vardır.
Ömrünün son yıllarını Kayseri’de geçiren Mevlana Celaleddin Rumi’nin hocasıdır. 9 yıl boyunca Konya’da Mevlana’nın hocalığını yapmıştır. Sonra Kayseri’ye dönmüş ve ölümüne kadar 9 yıl burada yaşamıştır.
Ölümüne yakın zamanda Kayseri Moğollar tarafından işgal edilip, yağmalanmıştır. 1244 yılında ölmüştür. Ölümünün ardından, Mevlana’ya mektup gönderilir, Mevlana saygı göstererek ulu arkadaşlarıyla birlikte Kayseri’ye gelir, Seyyid’in kabrini ziyaret eder.
Türbe: kare planlıdır. Kesme taştan yapılmıştır. Üzeri kubbeyle örtülmüştür. Türbenin güneyinde ve bitişiğinde de Emir Aydoğmuş’un türbesi bulunur. Türbenin mimari üslubu Selçuklu’dur. Türbe içinde, kubbe altında yarım silindir şeklinde Seyyid Burhaneddin’in sandukası bulunur.
Sandukanın başında Mevlevi Şeyhlerinden Kayserili Ahmet Remzi Dede’nin, Seyyid hakkında yazdığı manzum eseri bulunmaktadır. Türbede ayrıca, 1414 yılında Kayseri’de ölen Seyyid Zeynelabidin’in mezarı da bulunmaktadır ki, kendisi Peygamberimizin torunlarındandır.
Türbenin yönetimi 1981 yılından sonra Kayseri Müze Müdürlüğüne devredilmiştir. Kayseri il merkezinde en çok ziyaret edilen türbelerden biridir.
Kayseri Melikgazi Güpgüpoğlu Tarihi Konak ve Etnografya Müzesi
GÜPGÜPOĞLU TARİHİ KONAK VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ
Cumhuriyet Mahallesindedir.
Konağın orijinal bölümleri, 1419 ve 1497 yılları arasında yapılmış, ekleme ve değişikliklerle 18’nci yüzyıla kadar devam etmiştir. 1976 yılında Konak Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış ve tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
Daha sonra yapılan restorasyon çalışmalarının ardından, konak 18 Mayıs 1995 günü müze olarak ziyarete açılmıştır. Daha önce Hunat Medresesinde bulunan ve toplam 2270 parçadan oluşan Etnoğrafya Müzesi 18 Mayıs 1998 günü konağın doğu kısmı, ikinci katına taşınmıştır.
Konak: Haremlik ve Selamlık olmak üzere iki bölümden oluşur.
Haremlik bölümü
Girişte: sağ tarafta olan Haremlik bölümü, günümüzde “Müze Ev” olarak düzenlenmiştir. Konağın bu bölümü Osmanlı evlerini yansıtan düzende sergileniyor. Burası üç bölümden oluşur. Bu bölümler: sofa, harem odası ve Tokana’dır. (ana mutfak) Sofa, ana mekan gibi düşünülmüş ve diğer odalar bunun çevresinde yerleşmiştir. Sofanın doğusunda “Harem odası”, batısında ise “Tokana” bulunur.
Kayseri Melikgazi Selamlık Bölümü
Selamlık bölümü
Girişte: sol tarafta olan Selamlık bölümü ise: “Etnoğrafya Müzesi” olarak düzenlenmiştir. Haremlikten daha sonra eklenmiştir. Doğuda, dış kale duvarlarına yaslanır. İki katlıdır. Alt kat: hayvanlara ve onların yiyeceklerinin depolanması için ayrılmıştır.
Üst kat: dışarıdan çıkılan, ağaç korkuluklu taş bir merdivenle ulaşılır. Bir orta hol çevresinde düzenlenmiştir. Burada bulunan odaların duvar ve tavanları, ahşap süslemelerle süslenmiştir.
Gelelim müze olarak düzenlenmesine
Hol kısmının doğusunda büyük odada: cam, çini, ahşap ve madeni eserler sergileniyor. İkinci odaya giriş koridorunda: ateşli, kesici ve delici silahlar ile erkek kıyafetleri bulunuyor. İkinci küçük odada ise: kadın süs eşyaları ve kadın kıyafetleri sergileniyor.
Hol kısmının güneyinde: girişte bulunan büyük odada: İslam devletlerine ait sikkeler görülüyor. Diğer küçük odada: el yazma Kuran-ı Kerimler, yazı takımları ve icazetnameler bulunuyor. Holün batısındaki büyük odada bakır ev eşyaları, halı ve kilimler sergileniyor. Konağın bahçesinde: İslami döneme ait mezar taşları sergileniyor.
Kayseri Melikgazi Arkeoloji Müzesi
ARKEOLOJİ MÜZESİ
1930 yılında, Hunat Hatun Medresesi, resmen müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1938 yılında ise, ziyarete açılmıştır. Ancak, Kayseri yöresindeki eserlerin yoğunluğu ve Kültepe kazıları sonucunda bulunan eserler: Hunat Hatun Medresesine sığmamaya başlar. Bunun üzerine, Gültepe Parkı yanındaki, eski Hastane binasına ait arsa kamulaştırılır ve burada 1965 yılında müze binası yapılmaya başlanır.
Evet, Arkeoloji Müzesi, İlçe merkezinde Gültepe Mahallesi, Kışla caddesindedir.
Müze binası 1965-1969 yılları arasında yapılmış ve 26 Haziran 1969 tarihinde ziyarete açılmıştır. Müze 2 katlıdır. İki büyük salon, bir koridor ve çalışma odaları ve depolar bulunur. Eserler 2 büyük salon ve bahçede sergileniyor.
1.Salon
Hemen girişte: MÖ 5500 yıllarına kadar uzanan devre yani Eski Tunç çağına ait , boyalı ve boyasız seramikler ile su mermeri idoller ve Ana Tanrıça Heykelleri sergileniyor.
Girişten sonra büyük salon bölümünde: Kültepe ören yerinde, 1948 yılından sonra yapılan düzenli kazılarda ortaya çıkarılan, Asur Ticaret Kolonileri devrine ait buluntular sergileniyor.
Bunlar arasında: çivi yazılı tabletler, pişmiş topraktan yapılmış yuvarlak gaga ve yonca ağızlı testiler, çömlekler, vazolar, meyvelikler, silindir ve damga mühürler, hayvan biçimli içki kapları, madeni eşyalar ve kalıplar bulunur.
Bunların yanında yine büyük salonda, Asur ticaret kolonilerinin eserleri ve MÖ 2000’li yıllara tarihlenen, Hitit eserleri vardır.
Kültepe, Kululu ve diğer merkezlerden getirilen Geç Hitit (MÖ 1200-700) dönemine ait heykeller, kabartma ve hiyeroglif steller sergileniyor.
Çeşitli madenlerden yapılmış objeler, silahlar, damgalar ve silindirik mühürler de onları tamamlıyor.
Küçük buluntulardan ayrı bir bölümde ise, Geç Hitit dönemine ait taştan yapılmış Kululu Kral Heykeli, Sfenks başı, yazıtlar ve aslan kabartmaları da dikkat çekiyor.
Birinci salon ile ikinci salon arasında geçişi sağlayan koridorda: Kültepe bölgesinden çıkarılan Frig devri (MÖ 730-300) eserleri olan boyalı ve boyasız seramikler görülüyor.
2. Salon
Salonda ise, Helenistik (MÖ 330-30), Roma (MÖ 30-MS 395) ve Bizans (MS 395-1071) dönemlerine ait, Kayseri çevresinde bulunmuş eserler sergileniyor. Bunlar arasında: kıymetli madenlerden yapılmış ziynet eşyaları, cam, şişe ve kolyeler, mermer heykel ve heykel parçacıkları, bronz figürler ve Herakles Lahdi vardır. Ayrıca: kadın-erkek heykelleri, sunaklar ve mezar buluntuları ile süs eşyaları dikkati çekiyor.
Kayseri Melikgazi Herakles Lahdi
Herakles Lahdi
Kayseri Arkeoloji Müzesinin hemen yanındaki Kültür Sitesinin temel hafriyatı sırasında, 1991 yılında, mermer bir Herakles Lahdi bulunmuştur.
Bu lahitte: “Herakles’in 12 işi” sırasıyla anlatılıyor. Bu betimlemelerde, Herakles’in hayatı boyunca yaşadığı fizyolojik değişimler de kademeli olarak gözlenmektedir.
Bu lahit müzenin en çarpıcı eseridir. Bu yüzden, bu lahdi incelerken, kullanmanız açısından biraz ayrıntıya girmek istiyorum.
Herakles, Yunan mitolojisinin en sevilen ve en ünlü kahramanlarından birisidir. Roma Mitolojisinde ise, Herkül olarak bilinir. Homeros efsanelerine göre: Thebai’de doğmuştur. Babası Zeus ve annesi Tiryns kralı Amphitryon’un karısı Alkmene’dir.
Herakles, gençliği ve tüm yaşamı boyunca, birbirine zıt iki etki altında kalmıştır. Zeus’un hoşgörüsü ve sevgisi ile Zeus’un karısı Hera’nın düşmanlığı, hatta nefreti.
Herakles, doğduğu günden itibaren, tanrısal bir kuvvete sahiptir. Hera’nın gönderdiği iki büyük yılanı öldürdüğünde, henüz birkaç günlük bebekti. Üstün bir eğitim gördü. En iyi yaptığı işler: ok atmak, araba kullanmak ve güreşmek idi.
18 yaşına geldiğinde, Kitharion ormanında yaşayan, ünlü canavarı öldürdü. Kendisine ödül olarak, Thebai kralının kızı Megara verildi. Bu kızdan 3 oğlu oldu. Hera: işe karışarak, Herakles’i çıldırttı.
Herakles’te karısını ve çocuklarını öldürdü. Suçlarından arınması için, Miken kralı Eurystheus’un hizmetine girip, onun her dediğini yapması gerekti. Kral, Herakles’e 12 işi yaptırdı, mitolojide, Herakles’in 12 görevi veya işleri denir.
İşte bu lahitte, Herakles’in 12 görevi yani 12 işi betimleniyor. Daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Bu 12 iş, yani lahit üzerinde göreceğiniz tasvirlerin ifade ettikleri şunlardır:
Nemean aslanını öldürüp derisini yüzmek, Lerna gölündeki Hydra’yı öldürmek, Artemis’in kutsal hayvanlarından Kyreneia geyiğini yakalamak, Erymanthiam dağında yaşayan büyük yaban domuzunu ağla tutmak, Augias’ın ahırlarını bir günde temizlemek (iki büyük ırmağın yataklarını değiştirip ahırlardan geçirerek), Stymphalos’da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran kuşları Athena’nın yardımıyla kovmak, Girit’e gidip Poseidon’un Minos’a verdiği azgın Girit Boğasını getirmek, Truva kralı Diomedes’in insan eti yiyen kısraklarını yakalamak, Amazon kraliçesi Hippolyta’dan kemerini almak, Okeanos’un bir adasında bulunan üç gövdeli dev Geryoneus’un sığırlarını çalmak, Hades’in ölüler ülkesini koruyan Cerberus adlı köpeğini yeryüzüne çıkarmak, Hesperidler’in altın elmalarını getirmek.
Bahçe
Müzenin bahçesinde: Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mermer heykelleri, mezar stelleri, lahitler ve pişmiş topraktan iri küpler sergileniyor. Bunlar arasında, Kale Tepe’de bulunmuş Kululu eserleri, İmamkulu Kaya Kabartması vardır. Bunlar, müzede bulunan Hitit dönemi eserleri arasında ayrı bir öneme sahiptir.
Kayseri Melikgazi Atatürk Müzesi ve Beş Tepeler Kayseri Evi
ATATÜRK MÜZESİ VE BEŞTEPELER KAYSERİ EVİ-İMAMZADE RAŞİT AĞA KONAĞI
İlçe merkezinde Cumhuriyet Mahallesinde, Tennuri Sokaktadır. Raşit Ağa Konağı olarak da tanınır. Müzeye giriş ücretsizdir.
Konak: 19’ncu yüzyıl sonunda geç Osmanlı döneminde, Raşit Ağa tarafından ev olarak yaptırılmıştır.
Sivil mimarinin ve Kayseri evlerinin en güzel örneklerinden birisidir. Aynı malzeme ve işçilikle yapılmış birçok Kayseri evinden, günümüze ayakta gelebilmiş, yerel evlerden birisidir. İlginç mimari özelliklere sahiptir, el işçiliği fazladır.
Binanı dışı kesme taşlarla kaplıdır. Çatı uçları ve cumbanın alt saçakları ağaçtan motiflerle süslüdür. Binanın girişi, güney cephede bulunan iki basamaklı kesme taş merdivenli demir kapı ile sağlanır. Ev iki katlıdır.
Birinci kattan üst kata, ahşap bir merdivenle çıkılır. Girişin sağında ve solunda iki oda vardır. Sağdaki odadan başka bir odaya geçilir. Üst katta: sağda, duvara bitişik mermer işlemeli bir çeşme ve her iki yanda da ikişer oda bulunur.
Kayseri Melikgazi Atatürk Müzesi ve Beş Tepeler Kayseri Evi
Atatürk ve arkadaşları, Aralık 1919 tarihinde Kayseri’ye gelirler. Kayserililer, Çift Kümbetlere kadar, yolun sağını ve solunu doldurmuş, yüzlerce atlı, onu uzaklardan karşılamak üzere yollara dökülürler. 19 Aralık 1919 Cuma günü, akşama doğru, arabası ve yanında arkadaşları ile görülen Atatürk, Kayserililer tarafından coşkun gösterilerle karşılanır.
Kendisi, Kayseri’nin en görkemli konağı olan İmamzade Raşit Ağa’nın evinde misafir edilir. Geceyi bu evde geçiren Atatürk, ertesi günü, Kayseri ileri gelenleriyle görüşmeler yapar. O gece de konakta kalır ve 21 Aralık 1919 günü sabahı da Kayseri’den ayrılır.
Yapı: 1978 yılında tescil edilerek koruma altına alınmış ve kamulaştırılmıştır. Daha sonra restorasyon çalışmaları yapılmış ve 19 Aralık 1988 tarihinde binanın ikinci katı tekrar düzenlenerek “Atatürk Müzesi” olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Binanın birinci katında ise, Bakanlığa bağlı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sergi salonu bulunur. Mustafa Kemal Atatürk, Kayseri ziyaretinde burada ağırlanmıştır. Günümüzde, burası ziyarete açıktır. Özellikle balmumu heykellerle yapılan canlandırmalar ilgi çekiyor. Ayrıca sinevizyon gösterisi vardır.
Konağın ikinci katı: 1983 yılında ise “Atatürk Evi” olarak ziyarete açılmıştır. Atatürk’ün kaldığı oda: ikinci katta ve evin güneydoğusundadır. Odanın tavanının ortasında, yıldızlı bir göbek süslemesi ve doğu duvarına yaslanmış bir sedir vardır. Evin bu katında, ayrıca bir plaka asılmıştır.
Günümüzde, bu odada: Atatürk’ün Kayseri’de yayınladığı beyanname, çekilmiş fotoğraflar, 1’nci dönem Kayseri milletvekillerine ait resimler sergileniyor. Soldan ikinci odada: Atatürk’ün gece konakladığı oda ve aynı zamanda çalışma odası bulunur. Sağdan ikinci oda: yemek ve istirahat odasıdır. Sağdan birinci oda: Atatürk’ün arkadaşlarının kaldığı misafir odasıdır.
Kayseri Melikgazi Zeynel Abidin Hazretleri Türbesi
ZEYNEL ABİDİN HAZRETLERİ TÜRBESİ
Cumhuriyet meydanında, Sivas Bulvarı istikametindedir.
Zeynel Abidin, 15’nci yüzyılda günümüzde türbenin bulunduğu mevkide tekke, cami ve çeşme yaptırmıştır. Kendisi Kayseri’de “İmam Süleyman” olarak bilinmektedir ve 1414 yılında Kayseri’de vefat etmiştir.
Mezarının üzerine; Sultan II. Abdülhamit tarafından 1885 yılında bu türbe yaptırılmıştır. Türbe kare planlıdır. Kubbesi içten dört kemer üzerine oturtulmuştur. Yapının tüm pencerelerinin üzerinde, iki satırlık beyitler dolanır.
Türbe mekanının ortasında Zeynel Abidin’in sandukası bulunur. Giriş kapısı üzerinde bulunan inşa kitabesinde ise, oval madalyon içinde Sultan II Abdülhamit’in tuğrası işlenmiştir.
Kayseri Melikgazi Kayseri Kalesi
KAYSERİ KALESİ
İlçe merkezinde, Cumhuriyet Mahallesi, Nazmi Toker caddesindedir.
Kaleye ait ilk bilgiler MS 3’ncü yüzyılda, İmparator Gordianus (MS 238-244) dönemindeki sikkelerde rastlanır. Ancak günümüzdeki kale, Selçuklular döneminde yapılmıştır. (1224 yılında Selçuklu Sultanlarından I. Alaettin Keykubat)
Romalılardan başlayarak, Bizanslılar, Danişmentliler, Selçuklular, Dulkadiroğulları, Karamanoğulları ve Osmanlılar: Kayseri kalesinin iç ve dış surlarını tamir ettirerek kullanmaya devam etmişlerdir. Tarihi kale: birisi dış şehir ve burçların meydana getirdiği dış kale, diğeri de muazzam bir yapı özelliği taşıyan iç kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır.
Dış surların bir bölümü ve iç surların önemli bir bölümü günümüze ulaşmıştır. İç kale, günümüzde yoğun ticari faaliyet yapılan bir bölgedir.
Dış kale
Yukarıda belirttiğim gibi, kalenin İmparator Gordianus tarafından yani MS 238-244 yılları arasında yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Öte yandan: Bizanslı Tarihçi Prokopius: Kayseri’nin kuruluşunda yapılmış olan surun: birbirinden uzak tepeleri, bahçeleri ve meraları çevirmiştir. Şehrin evlerinin burayı dolduramadığı, Bizans İmparatoru Justinian (MS 527-565) tarafından, şehri koruyabilmek için eskiye nazaran surları daha dar yaptırdığını, yani esas suru daralttığını belirtir.
Kalıntılardan da anlaşılacağı üzere, sığınma yerleri, gözetleme kuleleri, burçları bulunan bu surlar, döneminde şehri kuşatıyordu. O yıllarda saldırılardan zarar görseler de, sonraki dönemde, bunları Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat onarttırmıştır.
Dış surlarda, 5 kapı vardır. Kuzeybatıdaki kapıya “Boyacı kapı”, güneyindeki kapıya “Kiçi kapı”, güneydoğusundaki kapıya “Sivas kapısı”, Kapalıçarşı önündeki kapıya “Demir kapı” ve kuzeydoğudaki kapıya “Yeni kapı” denir.
Yeni kapı: Sultan II Selim zamanında tadilat yapılarak genişletilmiştir.
Dış surların kalıntıları: Düvenönü meydanından başlayarak, Cumhuriyet meydanına doğru uzanır ve kalenin kuzey cephesinde birleştikten sonra Talas caddesi boyunca uzanıp Yoğunburç’ta tekrar Düvenönü’ne yönelir ve burada noktalanır.
Bugün, modern bir şehrin kurulduğu bu surlar içerisinde, eskiden 19 mahalle varmış. Surların güney köşesindeki Yoğunburç, o dönemdeki tabiriyle “Pasban” (bir karakol) ve kuzey köşesinde ikinci bir Pasban varmış. Günümüzde surların sadece kuzey ve doğu cephelerinde bazı kalıntıları görmek mümkündür.
Kayseri Melikgazi Kayseri Kalesi iç kale
İç Kale
Surların içerisinde, müstakil bir yapı durumundadır. Kuzeyden güneye doğru 800 metre, doğudan batıya 200 metre uzunluktadır. Kalenin dikdörtgen planlı 18 burcu vardır. Burçlar 3 metre genişlikteki duvarlara yaslanırlar.
Bu burçların altından, devriye yolu geçer. İç kalede de 2 kapı vardır. Bunlardan bir tanesi: kuzeydoğudadır. Diğer kapı ise Kazancılar çarşısına bakan güneybatıdadır. İki kapının da önünde: ilk hücumu önleyecek birer mazgal gözü vardır.
Yine emniyet amacıyla, kalenin dış çevresine su hendeği kazılmıştır. Ancak bu su hendeği, son yıllarda yeşil alan yapılmak üzere doldurulmuştur.
Kalede, uzun yıllar Kayseri halkı oturur, yaklaşık 600 kadar aile ikamet eder. Yani şehrin birkaç mahallesi, kale içinde imiş. Cumhuriyet döneminde, burası sebze pazarı olarak kullanılmış. 1982 yılında ise tamamen tahliye edilmiş, son olarak “sarraflar” burayı çarşı yapmışlar, ancak çalışmayacağını düşünerek, daha sonra yerleşmekten vazgeçmişlerdir.
Cami
Bu zarif cami, kalenin iç kısmında, sur duvarına bitişik yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1467 yılında Gedik Ahmet Paşa’nın nezaretinde yaptırılmıştır. Bu cami ile birlikte bir de çeşme yaptırılmıştır, ama çeşme günümüze ulaşmamış yok olmuştur.
Kayseri Melikgazi Ahi Evran Esnaf ve Sanatkarlar Müzesi
AHİ EVRAN ESNAF VE SANATKARLAR MÜZESİ
Müze ilçe merkezine bağlı Tacettinveli Mahallesindedir. Müze haftanın 6 günü ücretsiz gezilebilmektedir.
Ahi Evran: 13’ncü yüzyıl başlarında, Horasan’dan Kayseri’ye gelmiştir. Anadolu Türk insanının: ekonomik, sosyal ve kültürel durumu ile ilgilenmiştir. Esnaf ve sanatkarları, meslek ve ahlaki planda örgütlemiştir. Bunları bir araya getirerek, sosyal teşkilatlanmayı oluşturmuştur. Oluşan bu teşkilatlanma sistemi: daha sonra “Ahilik” adı altında sürdürülmüştür. Kendisi burayı dergah olarak kullanmış ve dericilik yapmıştır.
Kayseri Melikgazi Ahi Evran Esnaf ve Sanatkarlar Müzesi
Müze: Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilmiştir. Yapıda 4 oda ve 500’den fazla eser sergileniyor. Müzede: Ahi Evran tarafından kullanılan deri terbiye taşı ve tarihin derinliklerinde kaybolmaya yüz tutan çeşitli mesleklere ait araç ve gereçler ile mahalli eşyalar sergileniyor.
Ayrıca: 1178 yılında Ramazan ayında Ahi Evran dostlarından ve Kayseri alimlerinden Hasan Efendi’nin yazdığı: Peygamberimiz ve halifelerin: iş, yaşam ve ticaret ahlakından bahseden sözlerine ait el yazması eseri sergileniyor.
Müzede sergilenenlerin bazıları parayla satın alınmış, bazıları da emekliye ayrılmış usların kendileri ve yakınları tarafından müzeye bağışlanmıştır.
SAAT KULESİ
Cumhuriyet meydanındadır.
Kare planlı saat kulesi, 1908 yılında Sultan II Abdülhamit’in fermanıyla, bütün büyük şehirlerde birer saat kulesi ve muvakkithane inşa edilmiştir. Saat kulesinin yapım masrafları, İl Özel İdaresi tarafından karşılanmıştır. Sahil usta tarafından yapılmıştır. Ancak mimarı bilinmemektedir.
Kuleye bitişik olarak bulunan küçük bir oda vardır. Bu oda yapıldığı dönemde muvakkithane (yani güneşe bakılarak namaz vakitlerinin belirlenmesi) olarak kullanılmıştır.
Kule kare planlı ve 10 metre yüksekliktedir. Silmeler 3 kata bölünmüştür. Üstü de pramidal çinko külah ile örtülüdür. Kesme taştan yapılmıştır. İçeriye, doğu yönünde, yuvarlak kemerli bir kapıdan girilir. İçerisi, silindir şeklindedir.
Ortadaki helezonik bir merdiven ile saatin bulunduğu bölüme çıkılır. Merdiven ortasında 30 cm çapında yuvarlak bir açıklık bırakılmıştır. Buradan, saatin kurularak çalışmasını sağlayan, silindir şeklindeki madeni ağırlık sarkmaktadır.
Kulede: dört yöne bakan saat kadranları vardır. Saat kulesinin üzerinde, dört tarafta, yönleri gösteren dört çubuk bulunur. Bunun ortasında, rüzgarı yönünü gösteren bir ok işareti vardır.
Kulenin kuzeybatı köşesine bitişik olarak yapılan ve kuzeyden bir kapı ile muvakkithane içerisine girilen saatçi odasının yanlarında, sivri kemerli pencereler vardır. Muvakkithanenin dört yan duvarının üzeri, üçgen alınlıklar üzerine oturmuş çinko çatı ile örtülmüştür. Kesme taştan yapılan bu yapının duvarları arasında, siyah taş bordürler yerleştirilmiştir.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Kayseri şehrini ziyaret ettiğinde, buradan halka hitap etmiş, halkın şikayet ve dileklerini burada dinlemiştir. 13 Ekim 1924 tarihinde Atatürk karatahta önünde ilk olarak alfabemizin kabulünden sonra ders anlattığı yer burasıdır.
Bina, bir dönem de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kayseri Şubesi olarak kullanılmıştır. Daha sonra yakınındaki Askerlik Dairesinin mübayaa işlemleri için ve daha sonra da Turizm Bürosu olarak kullanılmıştır.
Kayseri Melikgazi Alaca Kümbeti
ALACA KÜMBETİ
İlçe merkezinde Talas caddesindedir.
Kümbetin kitabesinde, bu kümbetin Emir Cemaleddin Bin Muhammed adına, 1280 yılında yaptırılmıştır. Alaca kümbet: kesme taştan, kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri taştan piramit şeklinde örtülüdür.
Türbenin giriş kapısı: kuzey yöndedir. Üzeri düz lentolu, mukarnaslı ve sivri alınlıklıdır. İç kısmın güneyi ve doğusunda sivri kemerli nişler, batı tarafında da dıştan çerçeve içerisine alınmış iki pencere vardır. İç kısımda demir mihrap bulunur.
Kayseri Melikgazi Kazancılar Çarşısı
KAZANCILAR ÇARŞISI
Kazancılar çarşısı: Millet Caddesi, Bankalar Caddesi, Kapalı Çarşı, Düvenönü ve Kıcıkapı bölgelerini de kapsamaktadır.
Kazancılar çarşısının bulunduğu bu bölgede: 16’ncı yüzyılın ortalarında: Şeyh İbrahim Tennuri soyundan Hacı Muslihiddan tarafından bir cami ve çeşme yapılmıştır. Ancak büyük depremde bu iki yapı büyük zarar görür ve onarılmayacak şekilde harabe haline gelir.
Bunun üzerine 1935 yılında buraya Kayseri’nin en modern çarşılarından biri olan “Kazancılar Çarşısı” yapılır. Çarşı son olarak 1995 yılında restore edilmiştir. Bu yüzden çok geniş bir ticaret ve alışveriş merkezinin odağını oluşturur.
Kazancılar Çarşısının dükkanları küçük olmasına rağmen ekonomik açıdan büyük işler yapıyor ve Kayseri’de para piyasasına yön veriyor. Tarihi kapalı çarşının hemen yanında bulunan çarşı: kuyumcuların, döviz bürolarının ve bankaların bulunduğu finans merkezidir.
Kayseri’de kuyumcular ağırlıklı olarak buradadır. Hatta, buranın İstanbul’un tahta kalesi benzeri Kayseri’nin tahta kalesi olduğu söylenir.
Kayseri Melikgazi Kapalı Çarşı
KAPALI ÇARŞI
Kapalı Çarşı: 1497 yılında Kayseri Sancak Beyi Mustafa Paşa tarafından: kapalı çarşı ve bedesten olarak inşa ettirilmiştir.
İlk yapıldığı dönemde, 15 bölümden oluşmaktadır. Ancak 1700’lü yıllarda büyük bir yangın geçirmiş ve günümüze sadece 3 bölümü ulaşmıştır. İstanbul’daki kapalı çarşıdan sonra Türkiye’nin ikinci büyük kapalı çarşısı olarak bilinmektedir.
1844 yılında Urgancılar Çarşısına paralel olarak ve Kapalı çarşıya ilave olarak “Hacı Efendi Çarşısı” yapılmıştır. 302 dükkandan oluşan bu çarşı: Güpgüpzade Hacı Efendi tarafından yapılmıştır. Ancak 14 Eylül 1870 günü çıkan ve bütün Kapalı çarşıyı enkaz haline getiren yangından, Hacı Efendi çarşısı zarar görmeden kurtulmuştur.
Ancak bu yangında, biraz önce belirttiğim gibi, kapalı çarşının büyük bir kısmı yanmıştır. Çünkü çarşı o dönemde ahşaptır ve çarşının neredeyse tamamı yok olmuştur.
Daha sonra, Maraşlı Osman Paşa’nın gayretleriyle, kapalı çarşı, yangından önceki şekline sadık kalınarak ve taş malzeme kullanılarak, 1804 dükkan şeklinde yeniden yapılmıştır.
1907 tarihli Ankara Vilayeti Salnamesinde, “Kayseri Kapalı Çarşısının 2000’den fazla dükkan ve mağazayı içine alan muntazam kagir bir çarşı” olduğu yazılıdır.
1935 yılında üzerindeki tonozların büyük kısmı açılmıştır. Ancak bu durum çarşının tahribatını hızlandırmıştır. Ağır kış şartlarında burayı korumak mümkün olmadığı gibi, çarşıdaki yıkılmalar artmıştır. Bunun üzerine, 1987-1990 yılları arasında ise, kapalı çarşı bütünüyle ele alınmış, eski Osmanlı mimarisi tarzında yeniden yapılmıştır.
Günümüzde, kapalı çarşı, 600 esnafı ile, Kayseri ticaretinin merkezi konumundadır.
Kayseri Melikgazi Vezirhan
VEZİRHAN
Kapalı çarşının bir bölümünü oluşturan Urgancılar çarşısının girişindedir. Hana giriş doğu cephedendir.
Yapı: Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın, Nevşehir’de bulunan külliyesine gelir getirmesi için 1727 yılında yarısında yapılmıştır. Kaynaklarda: burada sadece abacı, kumaşçı, kuyumcu, çuhacı gibi itibarlı mesleklerin faaliyet sürdürdüğü yazılıdır.
Yapı: geniş bir avluyu çevreleyen 72 odalı bir yapıdır. Daha önce, han içinde dericiler nedeniyle kötü kokular vardı. Ancak yakın zaman önce, han içinde bulunan mekanlarda deri alım-satımı yasaklanmıştır. Böylece kötü koku ve çirkin görüntüler önlenmiştir.
Ayrıca dericilerin kullandığı tuz, binanın taş duvarlarına zarar veriyordu. Günümüzde de iş hanı olarak kullanılmaktadır. Vezirhan içinde günümüzde: kayseri mantısı yiyebilirsiniz, ayrıca antika eşyalar, halı ve kilimlerin satıldığı yerler bulabilirsiniz.
ŞEYH İBRAHİM TENNURİ
Akşemsettin’in, Fatih Sultan Mehmet ile birlikte müridi olup, Kayseri’de onun halifesi iken 1482 yılında vefat etmiştir.
Camisi
Cami, Emir Sultan Mahallesindedir.
Cami: 1466 yılında, Şeyh İbrahim Tennuri tarafından yaptırılmıştır. Ancak, caminin onun ölümünden sonra onun adına yaptırıldığı da söylenir. Kesin olan, cami ve çeşmeyi bizzat Tennuri’nin kendisinin yaptırmış olmasıdır. Ayrıca, İbrahim Tennuri ve oğlu Lütfullah Tennuri adına, Vakıflar Genel Müdürlüğündeki vakıf tescil defterinde her ikisinin de vakfıyesi bulunduğu, bu iddiayı doğrular niteliktedir.
Söylentilere göre: “Karaman oğullarından Pir Ahmet Bey, 1466 yılında Fatih Sultan Mehmet’e olan bağlığından kopar ve Uzun Hasan’a sığınır. Ardından Kayseri ve Konya, Osmanlı topraklarına katılır. Bu sırada: Fatih Sultan Mehmet, Kayseri’de yaşayan Şeyh İbrahim Tennuri’ye birçok ihsanlarda bulunur, hatta kendisi öşür ve ağnam vergilerinden muaf tutulur ve şeyh Tennuri bu camiyi, Fatih Sultan Mehmet’in verdiği ihsanlarla yaptırmıştır.
Plan bakımından klasik Kayseri mescitleri tarzında, direk ve ahşapla örtülmüş toprak damlıdır. Moloz ve kısmen taş duvarlıdır. Caminin mihrabı kesme taştan inşa edilmiştir. Minare: kesme taştan yapılmış olup sekiz köşeli ve tek şerefelidir.
Cami günümüze kadar birçok tamirat görmüştür. Son onarım 1815 yılındadır. Bu onarımla ilgili caminin giriş kapısında mermer bir kitabe bulunur.
Türbesi
Cumhuriyet mahallesinde, Şeyh Camisi olarak bilinen caminin batı bitişiğindedir.
Kitabesinde: yapının Sultan II Beyazıt tarafından 1484 yılında yapıldığı yazılıdır. Türbenin: İbrahim Tennuri’nin halifesi İskilipli Şeyh Yavsi tarafından, Sultan II Beyazıt’a tavsiyesi üzerine yaptırılmıştır. Çünkü Sultan II Beyazıt, Şeyh Yavsi’nin müridi olmuştur. Böyle olunca, Temmuri, Sultan II Beyazıt’ın hocasının hocası olur.
Önce türbenin kapısı, kuzey kısımda iken daha sonra camide yapılan bir tamiratla bu kapı kapatılmış, caminin içinden bir kapı açılmış, eski kapı da pencereye çevrilmiştir. Eski kapının üzerinde üç satırlık Arapça mermer bir kitabe vardır.
Cami ve türbenin çevresi, önceleri mezarlık iken, sonraları mezarlık kaldırılarak yeri, cami ve türbeye bahçe yani yeşil saha olarak bırakılmıştır. Türbe, klasik Selçuklu devri kümbetlerinin son örneklerindendir. Selçuklu tipi türbelerden Osmanlı tipi türbelere geçişin ilk örneklerindendir. Kesme taştan, altı köşe olarak yapılmıştır. Üzerinde de altı köşeli bir sivri külah bulunur.
Türbe içinde 3 ahşap sanduka vardır. Bunların ait oldukları kişiler: girişte sağdan sola Şeyh İbrahim Tennuri, Şeyh Lütfullah Tennuri, Şeyh Ali Sultan’dır.
Kayseri Melikgazi Hunat Hatun Külliyesi
HUNAT HATUN KÜLLİYESİ
Hunat Hatun kimdir?
Selçuklu Hükümdarı I Alaeddin Keykubat’In karısı ve Sultan II Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mehperi Hanat Hatun’dur. Selçuklu döneminde: Saray ailesine “Huvand” ünvanı verilirdi. Mahperi Hatun’da bu unvanı kullandığı için yaptırdığı camiye “Hunat Cami” ismi verilmiştir. Cami, medrese, türbe ve hamamdan oluşan külliye: 1238-1246 yılları arasında yaptırılmıştır. Anadolu’da bulunan Selçuklu eserlerinden en güzel ve en önemlilerinden birisidir.
Kayseri Melikgazi Hunat Hatun Külliyesi Cami
Cami
Külliyenin merkez yapısıdır. Kayseri’de Selçuklulardan günümüze kalan en büyük camidir. Caminin 3 tane kapısı vardır. Ana kapı batıdadır. Batı cephesinde bulunan giriş kapısı, güzel bir arabesk süsle bezenmiştir.
Caminin mihrabı ve minberi görülmeye değerdir. Tonoz şeklindeki tavan: 48 büyük ayakla beslenen kemerler üzerine oturtulmuştur. Ortadaki kubbesi daha sonra yapılmıştır. Minare ise, Sultan II Abdülhamid döneminde 1726 yılında inşa edilmiştir.
Çünkü külliyede bulunan cami, Selçuklu mimarisine sadık kalınarak minaresiz olarak inşa edilmiştir. Caminin arka bölümü, Selçuklu döneminde “yazlık” olarak kullanılıyordu. Daha sonra tamamı kapatılarak bugünkü hale getirilmiştir.
Türbe
Caminin batı giriş kapısının sol tarafında, caminin kuzey ucunda, Mahperi Hatun’un türbesi bulunur. Türbeye, medrese kısmının içerisinden girilir. Kümbetin içindeki en büyük sanduka Hunat Hatun’a ve diğeri ise Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in kızı Selçuki Hatun’a aittir. Üçüncüsünün ise hanedandan bir hanıma ait olduğu düşünülmektedir.
Hamam
Külliyenin hamamı çifte hamamdır. Hamamın her erkekler bölümünde hem de kadınlar bölümünde kubbesi vardır. Kubbeler tuğladan yapılmıştır. Hamam bölümünde yapılan son restorasyon çalışmalarında, bazı çiniler ortaya çıkmıştır.
Medrese
Şehrin tam merkezindeki medresenin içi günümüzde çarşı olarak kullanılmaktadır. Yapı dıştan kale görünümündedir ama zamanla burçları yıkılmıştır. Medreseye, geometrik Selçuklu motifleriyle süslenmiş bir taç kapıdan girilir. Kare planlı bir avlunun çevresinde sıralanmış talebe odaları ve doğuda ana eyvan bulunur.
1751 yılında Hacı Halil Efendi tarafından bir kütüphane kurulmuştur. 1917 yılında Medrese eğitimi bitince, buradaki 433 kitap Raşit Efendi Kütüphanesine taşınmıştır. Medrese: 1929 yılından sonra müze olarak kullanılmaya başlanmıştır ve uzun yıllar Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmıştır.
Ancak 1969 yılında Gültepe’de inşa edilen yeni Arkeoloji Müzesi hizmete girince, burası Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1998 yılında Etnoğrafya Müzesinin Güpgüpoğlu Konağına taşınmasının ardından, medrese bakım ve onarıma alınmış daha sonra Vakıflar Bölge Müdürlüğüne devredilmiştir. Günümüzde medrese hediyelik eşya çarşısı olarak kullanılmaktadır.
Kayseri Melikgazi Emi Ali Türbesi
EMİR ALİ TÜRBESİ
Talas caddesi ve Hisarcık yolunun kesiştiği yerde, Kartal Hava Şehitliğinin hemen yanındadır.
Kitabesine göre: 1350-1351 yılları arasında, Emir Ali tarafından yaptırılmıştır. 2 satırlık kitabe, kapının kemeri üzerindedir. Bu türbeye aynı zamanda “Pişrev Ali Türbesi” ismi de verilmektedir. Türbe eskiden mezarlık alanı içerisinde iken, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1955 yılında restore edilmiştir.
Evet, biraz türbenin mimarisi: türbe kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üzeri tonozla örtülüdür. Türbenin altında: mumyalık, üzerinde de mescit kısmı bulunur. Mescit bölümüne: kuzey duvarının ortasındaki merdivenle çıkılır.
Giriş kapısı: sivri kemerli bir niş içeresinde basık kemerlidir. Türbe içinde iki mezar vardır. Bunlardan bir tanesi, Emir Pişrev diye tanınan Ömer oğlu Ali’nindir.
Kayseri Melikgazi Ali Cafer Kümbeti
ALİ CAFER KÜMBETİ
İlçe merkezinde Melikgazi Belediyesi binası karşısındadır. Halen mülkiyeti Kayseri Belediyesine aittir.
Kitabesi yoktur. Bu yüzden inşa tarihi kesin bilinmiyor. Ancak mimari stiline bakıldığında Selçuklu eseri olduğu ve 14’ncü yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Kare kaide üzerine oturtulmuş, sekizgen planlı bir yapıdır.
Üst örtüsü, sekiz kenarlı bir piramit şeklindedir. İçeriyi, yuvarlak bir kubbe örter. Yapı, aynı zamanda mescit olarak da kullanılmaktadır. Yapının altında bir mumyalık, üst kısmında ise dikdörtgen bir giriş odası ve sekizgen planlı mescit kısmı vardır.
Giriş kapısı süslemelidir. Kapı mukarnaslı bir tacın altında açılmıştır. Anadolu’daki Türk yapı sanatının güzel örneklerinden olan Ali Cafer Kümbetinin giriş mekanının bütünü yıkılmış durumdadır. Ayrıca, külahın yarısının taşları dökülmüş ve il dolgu meydana çıkmıştır.
İlginçtir, buraya türbe mi demek lazım (öyle olsa gerek alt kısmında mumyalık bölümü vardır) yoksa kümbet mi, türbedeki sandukalar göremeyeceksiniz, çünkü yok, neden, çalınmış veya alındığı tahmin edilmektedir.
DÖNER KÜMBET
Şah Cihan Hatun kümbeti, halk arasında “Döner Kümbet” olarak tanınır. Talas caddesi üzerinde Seyyid Burhaneddin Mezarlığı karşısındadır.
Kayseri’de en güzel Selçuklu eserlerindendir. Kümbet kitabesine göre: Prenses Şah Cihan Hatun adına yaptırılmıştır. Ancak tarih yoktur. Yapılış tarihinin muhtemelen 1275 yılı olduğu düşünülmektedir.
Türbenin gövdesi çevresinde kaval silmelerin meydana getirdiği, 12 sivri kemerden her birinin çevirdiği yüzeyler, farklı süslemelerle işlenmiştir. Oturmalıkta giriş ve herhangi bir hava deliği yoktur, buna istinaden türbenin cenazelik kısmının mevcut olmadığı düşünülmektedir.
Ayrıca taç kapının solunda bir hurma ağacı üstünde, çift başlı kartal ve iki yanında birer aslanı gösteren harap bir kabartma bulunur.
Kapının sağında da diğer bir hurma ağacı kabartması vardır, burada küçük bir hurma yaprağı, vazoya konmuş gibidir. Bu motifin altında da tahrip edilmiş, iki kuş ve aslan başı vardır.
Konik külah örtülü gövdede: sivri kemerlerle biten kaval silme çerçeveli panolar görülür. Bu panolarda geometrik motifli kabartmalar bulunur.
KAYABAĞ
İlçe merkezine 15 km uzaklıktadır. Gesi bölgesine ise 1 km uzaklıktadır.
Köyün eski ismi “Darsiyak” tır. Bu kelime, Rumca da “dar vadi” demektir. Bu ismi, köyün ortasındaki vadiden almıştır. Köy, bu vadinin her iki yakasında bulunmaktadır.
Burada: Cumhuriyetin ardından mübadele sonucu Yunanistan’a gönderilen Rumlar yaşıyorlarmış. Bugün, burada çok sayıda yazlık villa tipi ev bulunmaktadır.
Kayseri Melikgazi Kayabağ Yanartaş Manastırı
Yanartaş (Taksıarhıs) Manastırı
Manastır, Darsiyak (günümüz Kayabağ) köyünün merkezindedir. Darsiyak kelimesi başmelek anlamına gelen “Taksıarhıs” kelimesinin bozulmuş halidir. Yani, başmelekler Gabriel ve Mikael, manastır kilisesi ve adıyla ilişkilidir. Yapının kitabesi çalınmıştır. Ancak kilise içindeki freskolardan birisinin yanında 1849 yazılıdır.
Neden Yanartaş ismi kullanılmıştır?
Bir söylentiye göre: “İmparator Konstantin’in annesi Helena (İmparatoriçe Helena, Hıristiyanlık resmen kabul edilince, İstanbul’dan yola çıkarak Kudüs’e kadar gitmiş, ne kadar kutsal emanet varsa toparlamış ve İstanbul’a götürmüştür, bu kutsal emanetlerin büyük kısmı, takip eden dönemde İstanbul’u işgal eden Latin haçlılar tarafından çalınıp İtalya’ya götürülmüştür.) : kilisenin bir duvarında, yüksek bir noktada bulunan “lapis specularis” türü değerli bir taşı, kilisenin inşa edildiği yerde bulmuştur.”
Lapis specularis, cam üretiminde, günümüz teknolojisinin olmadığı dönemde, pencere açıklıklarında kullanılan bir taş olarak bilinir. 19’ncu yüzyılda, cam üretimi bilindiğinden, kilisenin açık olduğu dönemde, yapıda bu tip bir taşın varlığı, devşirme bir taş yani başka bir yerden getirilen bir taş olduğunu düşündürür.
Kilisenin doğu cephesinde, apsisin üzerine denk gelen, iki yanında Mikael ve Gabriel’in temsil edildiği oval bir boşluk vardır. Bu boşluk söz konusu taşın yeri olabilir. Kiliseye adını veren bu taş, günümüzde yerinde yoktur. Bir başka gezgin Cuinet: bu taşın kubbede bulunduğunu ve yakınlarda bulunan yıkılmış başka bir manastırdan getirildiğini, kızıl renkli “kornalin” taşı olabileceğini öne sürmüştür.
Evet kilise, Rum ve Ermeni ahali tarafından ibadet için kullanılmıştır. Manastır: düzgün kesme taş bloklar kullanılarak, yığma tekniğiyle inşa edilmiştir. Üç nefli bazilikal planlıdır. Batıda: beşik tonoz örtülü, narteks bulunmaktadır. Galerinin doğu ucundaki iki mekan, muhtemelen rahiplerin kullanımı için düzenlenmiştir.
Kilisenin kubbe pandantiflerinde İncil yazarlarının betimlemeleri görülür. Kubbenin güney ve kuzey duvarlarında tasvirler dikkat çeker. Ana apsis kemerinin yukarısındaki duvar yüzeyinde, baş melekler Cebrail ve Mikail anıtsal ölçülerde resmedilmiştir.
Ana apsisin nişinin yüzeyinde de muhtemelen Kutsal Ruh betimlemesi vardır. Tüm bunların yanında, kilisenin içinde okunamamış Rumca bir kitabe bulunmaktadır.
1835 yılındaki depremde hasar görmüş, Sultan III Selim zamanında verilen bir fermanla İstanbul’daki Rus elçiliğinin gönderdiği para ile yeniden inşa edilmiştir. Cumhuriyetten sonra, mübadele nedeniyle Yunanistan’a giden Rumlar bölgeden ayrılınca kilise bir süre boş kalmış, sonra 1948 yılına kadar askeri depo olarak kullanılmıştır.
Gelelim günümüze
Günümüzde manastırın iki büyük kapısından biri, arkasına konulan kayalarla kapatılmıştır. Manastırın içi bir süre muhtar evi olarak kullanılmış, günümüzde ise Gesi Kayabağ Derneği binası olarak kullanılmaktadır. Ancak oldukça bakımsız durumdadır. Duvarlarına yazılar yazılmış, hayvanlar için ahır olarak kullanılmıştır.
Kayseri Melikgazi Kayabağ kaya oyma kilisesi
Kayabağ Kaya Oyma Kilisesi
Mahalle merkezine 500 metre uzaklıkta, Şehit İzzet Büyükbaş caddesindedir. Kilise: tepenin kuzey tarafında ana kayaya oyularak yapılmıştır. Kuzey yöne bakan değişik formda olan iki tane açıklıktan giriş kısmına geçilir. Giriş kısmı yaklaşık 8 x 4 metre ölçülerindedir. Buradan kiliseye geçiş sağlanır.
Giriş kısmının güney tarafında, kiliseye girişi sağlayan yaklaşık 1.60 metre ölçülerinde bulunan biri dikdörtgen, diğeri yuvarlak olan ve üzerlerinde kemer formları bulunan iki tane açıklıktan geçilir. Kilisenin içi, toprakla yarıya kadar dolmuş durumdadır.
Doğu yönünde apsis vardır. Kilisenin batı yönünde, çatı kısmında doğal veya beşeri etkenlerle açılmış bir açıklık bulunur. Kilise doğal etkenler veya beşeri etkenler sonucu, çok fazla tahrip edilmiştir.
Ayrıca kilisenin batı kısmında muhtemelen güvercinlik olduğu düşünülen bir mekan bulunur. Mekanın duvarlarında niş şeklinde açılmış güvercin yemlikleri bulunur.
Kayseri Melikgazi Germir-Konaklar Köyü
GERMİR (KONAKLAR) KÖYÜ
Bu köyde: yöreye has kesme taştan yapılmış eski evler, 3 tane kilise bulunmaktadır. Köyün bir diğer önemli özelliği ise, ünlü film yapımcısı Elia Kazan’ın burada doğmuş olmasıdır.
Germin’in 18’nci yüzyılda kurulduğu düşünülür. Garmin ismini binaların yapımında kullanılan “kırmızı” toplardaki taşlardan almıştır. Bu dönemde: üç kültür (Ortodoks Rumlar, Apostolik ve Ortodoks Ermeniler ve Müslüman Türkler) bir arada ve dostça yaşamıştır.
Kurtuluş Savaşından sonra Cumhuriyet döneminde ise: bölgede sadece Türkler kalmıştır ve mübadele sonucu Yunanistan’dan gelmiş soydaşlarımız yerleşmiştir.
Kayseri Melikgazi Germir-Konaklar Köyü Kiliseler
Kiliseler
Bölgede 3 tane kilise bulunuyor. Bu kiliselerden bir tanesi Ermeniler, diğerleri Rumlara aittir. Bu kiliselerden bir kısmı: yerli halk tarafından ev olarak kullanılmaktadır. Harabe olan kiliseler: iç ve dış olarak fiziksel hasar görmüştür.
Bu kiliselerden: Ermenilere ait olanı “Surp Stephanos Ermeni Apostolik Kilisesi” dir. Kiliselerden Rumlara ait olanlar ise: Agio Theodoroi ve Panagia kiliseleridir. Germin’de bulunan bu kiliseler: 1940’lı yıllarda tapuları şahıslara verilmiştir.
Elia Kazan
Üç kere Oscar ödülü kazanan, beş kere de aynı ödüle aday gösterilen dünyaca ünlü Yunan asıllı Amerikalı yönetmen, aktör, senarist ve yazar Elia Kazan: 1 yaşına kadar İstanbul’da yaşadıktan sonra, ebeveynlerinin doğup büyüdüğü yer olan Germin’e taşınmışlardır.
Kazan, o dönemde köy olan Germin’de Aliye Kazancıoğlu adıyla anılmıştır. 4 yaşında ise zorunlu olarak New York’a göç etmiştir. Ardından, ileriki yıllarda yaşamı boyunca hemen hemen her yıl Garmin bölgesini ziyaret etmiştir.
Sonuç
1960 yılından sonra köyün ismi mimari ve mühendislik harikası konaklarından dolayı “Konaklar” olarak değiştirilmiştir. 2000 yılında ise köyün ismi geri verilmiş ve “Garmin” olmuştur.
Günümüzde ise, Germin, yarı harabe haldedir. Konaklar ise, aslında eski köyün yukarısında bulunan ve tarihi binalardan çok modern apartmanlar barındıran komşu bir mahallenin ismi olmuştur.
GESİ EVLERİ
İlçe merkezinin 17 km kuzeydoğusunda Erciyes dağının volkanik faaliyetleri sonucu oluşmuş vadi üzerindedir.
Eski kaynaklarda Gesi yöresi “Giscissa” diye geçer. Danişment Beyliği döneminde “Gassi” olarak bilinir.
Darsiyak, Deri ve Salkuma derelerinin aktığı, birbirine kesen vadilerin bulunduğu Gesi: kaya yerleşimleri, kaya kiliseleri, yeraltı şehirleri, manastırları, tarihi camileri, taş kemer köprüleri, yöre mimarisini yansıtan taş evleri ve güvercinlikleriyle önemli bir turizm merkezidir.
Aslında çevre kıraçtır. Ancak kasaba içerisinden geçen çay nedeniyle, çevrede yeşil alanlar, meyve bahçeleri ve bağlar vardır. Bunun sonucunda: bu bölge, zaman içinde bir dinlenme yeri olmuştur.
Anadolu sivil mimarisinin başlıca öğelerinden olan: dar parke taş kaplı sokaklar, avlulu evler, kemerler ve mahalli taş malzeme ile yapılmış evler dikkat çeker.
Evler: blok taşlardan yapılmıştır.
Kayseri Melikgazi Sarımsaklı göleti piknik yeri
SARIMSAKLI GÖLETİ PİKNİK YERİ
İlçe merkezine 32 km uzaklıktadır.
Burada “Sarımsaklı Barajı Sosyal Tesisleri” bulunuyor. Piknik ve kamp sevenler için, uygun bir yer haline getirilmiştir. Ayrıca amatör balıkçılar burada balık tutmaktadırlar. Bahar ve yaz aylarında büyük ilgi görmektedir.
Kayseri Melikgazi Koramaz Vadisi
KORAMAZ VADİSİ
Koramaz vadisi, Kayseri şehir merkezine 20 km uzaklıktadır.
Vadi yaklaşık 12 km uzunluğundaki bir deprem kırığından oluşur. Vadinin en doğu ucunda taban rakımı 1500 metredir. En batı ucunda ise 1165 metredir. Bu kod farkı nedeniyle, Koramaz çayı, vadi tabanında akmaktadır.
Vadide halen yaşam sürmekte olup 7 tane yerleşim yeri bulunmaktadır. Bu köylerin isimleri: Bağpınar, Vekse, Turan, Ağırnas, Küçük Bürüngüz, Subaşı, Büyük Bürüngüz köyleridir.
Kiliseler
Koramaz vadisinde tespit edilen kaya kilise sayısı 38’dir. Ayrıca 2 tane de modern kilise vardır. Bu tarihi kaya kiliselerinin çoğunluğu Bizans döneminden kalmadır. Kiliseler, içlerindeki benzersiz fresklerle ilgi çeker.
Kayseri Melikgazi Koramaz Vadisi Ermeni kilisesi
Ermeni Kilisesi
İlçe merkezine bağlı Bağpınar köyünde bulunan Ermeni kilisesi “Beşaret Kaya Kilisesi” olarak tanınır. Koramaz vadisinin giriş kısmında bulunmaktadır. Ermeniler bölgede yaşarken yapılan kilise, defineciler tarafından tahrip edilmiştir. Duvarlarda bulunan freskler de tahrip edilmiştir.
Ağırnas Karşı Kaya Kilisesi
Kilisenin gerçek ismi bilinmemektedir. Kaya kiliseleri, genellikle Vadinin batı duvarında bulunurlar. Bu kilise ise, tek başına doğu duvarındadır. Doğu duvarında kayalara oyularak açılmış bir avludan girilir. Avluda 3 tane mezar vardır. Kilise, dikdörtgendir, nal şeklindeki apsisinde ana kayaya oyulmuş altar ve kuzey duvarında niş bulunur. Kilise duvarlarında fresk yoktur.
Isbıdın Kaya Kilisesi. 1 Numara
Isbidin bölgesinde 9 tane kaya kilisesi vardır. Isbidin köyünün güneybatısında köye 3 km uzaklıktadır. Vadiyi geçen köprünün yanındaki kayalık sırttadır. Yol seviyesinden 15 metre yükseklikteki yamaçtadır. Kilise: tipik haç planı şeklindedir. Kuzeyinde narteks bulunur. Kilisenin kuzeydoğu ve kuzeybatı bölümlerindeki köşelerde odalar vardır. Kilisenin duvar ve örtü sistemlerinde, freskler vardır. Ancak, bu freskler muhteşem güzellikleriyle dikkat çekerken, defineci tahribatları nedeniyle günümüzde yok olmuşlardır.
Ağırnas Mimar Sinan Evi
Mimar Sinan, Kayseri il merkezine 27 km uzaklıktaki Ağırnas köyünde doğmuştur. Mimar Sinan’ın doğduğu ve 22 yaşına kadar yaşadığı ev: yapılan restorasyonlardan sonra gezginler ve seyahat acentaları tarafından gezi rotasına dahil edilmiştir. Ev, halen Müze yapılmak için düzenleniyor.
Ağırnas Yeraltı Şehri
Aşağı Pınar mevkiinde bulunan yeraltı şehri, Milattan önceki yıllara tarihlenir. Aynı zamanda kasabadaki diğer kalıntılar gibi, ilk Hıristiyanlık dönemi eserlerindendir. Yeraltı şehrinin, MS 1 ile 13’ncü yüzyıllar arasında kullanıldığı bilinmektedir. Son yıllarda büyük bir titizlikle temizlenerek ziyarete açılmıştır.
Isbıdın Kaya Kilisesi. 2-3-4 Numara
1 Numaralı kilisenin kuzeyinde, köprünün tam karşısındaki yamaçtadır. Kiliseler birbirinden 10-15 metre ile ayrılırlar. Mimari açıdan birbirlerine çok benzerler. 2 ve 4 numaralı kiliselerin ana gövdesiyle 3 numaralı kilisenin narteksi, bir dönem güvercinlik yapılmıştır. Bu amaçla, girişleri örtülmeye çalışılmış ve tavanlara bacalar açılmıştır. 2 Numaralı kilisenin zemininde defineci çukuru görülür, bunların açtığı harfiyat, kilisenin tüm nef bölümünü kaplamaktadır.
Subaşı köyü bölgesi
Subaşı kaya kilisesi ve diğer yapılar
Subaşı köyünün 100 metre batısında, kayalık bir sırttaki yapılar kompleksinde, bir de kaya oyma kilise bulunmaktadır. Yapı kompleksinin merkezinde “Tören Salonu” ya da “Salon” olarak nitelendirilen bir yer bulunur. Kuzeyde ise kilise vardır. Kilise serbest haç planlıdır. Yapı kompleksinin kuzeyinde ahır, mutfak, kiler, yaşam birimleri ve güvercinlik vardır. Bu yapı kompleksinin, küçük bir topluluğa ait olduğu düşünülür.
Vekse köyü bölgesi
Vekse köyünün 400 metre güneydoğusunda, vadi dışında kalan kayalık bir tepenin üzerinde oldukça büyük bir kaya kilisesi vardır. Bu kaya kilisesi, oldukça farklı bir mimariye sahiptir. Girişin tam karşısında, güney duvarına kazılmış, önünde bir mezar bulunan küçük apsis görülür. Kubbe nispeten sağlam durumdadır. Kilisede herhangi bir fresk mevcut değildir.
Antik Yerleşimler
Vadi içinde, Bizans döneminde kullanıldığı tahmin edilen muhtelif yapı kalıntıları bulunmaktadır.
Yurdumuzun; merkezi yerinde, tarihsel geçmişi, Erciyes dağı, mantı, pastırması ile öne çıkan, birçok kez bulunduğum bir şehir.
Kayseri
ULAŞIM
Hava yolu: Erkilet hava alanı var. Şehir merkezine: 6 km. uzaklıktadır. Düzenli uçuş seferleri yapılmaktadır.
Kara yolu ise: Kayseri; konumu ile, yurdumuzun merkezi bir yerindedir. Bu nedenle: belli başlı merkezlere yakındır. Kayseri-Ankara arası uzaklık: 320 km. Kayseri-İstanbul arası uzaklık: 773 km. Kayseri-İzmir arası uzaklık: 848 km. Kayseri-Bursa arası uzaklık: 691 km. Kayseri-Konya arası uzaklık: 304 km. Kayseri-Antalya arası uzaklık: 619 km. Kayseri-Sivas arası uzaklık: 195 km.
Kayseri
TARİHİ
Kayseri çevresindeki en eski yerleşim: şehrin 20 km. kuzeydoğusunda bulunan Kaniş Höyüğüdür. Burada: MÖ.2800 yılından, Helenistik çağa kadar yerleşim bulunmuştur. Özellikle: Asur ticaret kolonileri ve Hitit çağlarına ait burada, birçok belge bulunmuştur.
Hititlerden sonra, bölgede Frig egemenliği görülür. Daha sonraki dönemde ise, Kızılırmak havzasındaki Mazaka ön plana çıkar. MÖ.676 yılında, Anadolu’ya gelen Kimmerler: Kaniş ve Mazaka’yı tahrip ederek, Frig hakimiyetine son verirler.
Sonraki dönemde, Kaniş bir daha toparlanamaz. Bölgenin kutsal dağı olarak kabul edilen (Erciyes) Argalos’un kuzey eteğindeki Mazaka, Lidya ve Mad hakimiyetine girer ve devrin önemli bir ticaret merkezi olur.
MÖ.590 yılında, Pers kralı Kyros’un Lidya kralı Krisos’u ir ticaret merkezi olur. MÖ.590 yılında, Pers kralı Kyros’un Lidya kralı Krisos’u yenmesi sonucu ise, bütün Anadolu ile birlikte, Mazaka da Pers hakimiyetine girer.
İran’dan bölgeye göç eden halk: kendi ülkelerine benzettikleri, Argaios (Erciyes) ve çevresine yerleşirler.
MÖ. 332 yılında; Ararathes I. İlk Kappadokia kralı olarak bağımsızlığını ilan eder. MS.17 yılına kadar ,yani 349 yıl, hüküm süren bu krallığın başkenti: Mazaka iken, kral Arirathes V. Zamanında, şehrin adı: Eusebia olarak değiştirilir.
MÖ. 8 yılı içinde ise: yine bir değişiklik yapılarak şehrin adı, Roma İmparatoru Ceasar’a izafeten “Ceasarea” olur. Bu isim; MÖ. 8 yılı içinde ise: yine bir değişiklik yapılarak şehrin adı, Roma İmparatoru Ceasar’a izafeten “Ceasarea” olur. Bu isim; 2000 yıllık tarihi süreçte, değişerek, günümüze “Kayseri” olarak ulaşmıştır.
Evet tarih içinde yolculuğumuza devam ediyoruz. MS. 193-211 yılları arasında: şehirde önemli Roma şehirlerinde olduğu bir çok bir çok yapılaşma görülür. Özellikle: büyük bir stadyum yapılır ve burası birçok önemli yarışmanın merkezi haline gelir.
Şehir surları ise, Roma imparatoru Gordianus III. zamanında (MS.241) yaptırılır. Tüm bunların yanında, 4. yüzyılın başında, şehirde yaşayan halk, tamamen Hıristiyanlaşır. Hatta, Kayseri, Hıristiyanlığın bir dini merkezi haline gelir.
Roma imparatorluğunun bölünmesinden sonra, Kayseri, bir Bizans şehri olur. Ancak: Bizans zamanında, Arap ve İran ordularının İstanbul seferleri sırasında, şehir defalarca işgal edilir.
1085 yılından itibaren, Kayseri artık bir Türk ve Müslüman şehri olarak görülmektedir. Bu sırada: şehirdeki Rum ve Ermeniler, birer mahallede toplanırlar. Şehir: yapılan: cami, han, medrese, hamam ve çeşmeler ile, kısa sürede tam bir İslam kentine dönüşür.
Bir süre: Danişmendlilerin de egemen olduğu şehirde, gerek Danişmendliler ve gerekse Selçuklular zamanında; çok görkemli yapılar yapılır.
Bunlar: Cami Kebir, Güllük Cami ve hamamı, Hunat Külliyesi, Şifaiye-Gıyasiye Medresesi, Hacı Kılıç Külliyesi, Lala Muhlisiddin Camisi, Sabahiye Medresesi, Kale surları, Yoğunburç.
1243 yılında, Selçuklu ordusu; Kösedağ savaşında, Moğol ordusuna yenilince: Anadolu Moğol hakimiyetine girer. Moğollar; 150 yıl boyunca: Anadolu ve Kayseri’nin tüm kaynaklarını yağmalarlar.
Fatih Sultan Mehmet zamanında: Gedik Ahmet Paşa tarafından; Karaman, Konya ve Kayseri bölgeleri, Osmanlılara bağlanır. Kayseri: 1476 yılında Karaman, 1839 yılında Bozok Eyaletine bağlı iken, 1867 yılında bağımsız bir sancak merkezi olarak Osmanlı idari taksimatında yerini alır.
Cumhuriyet döneminde: 1924 tarihinde, Kayseri, İl yapılır ve şehirde, devletin öncülüğünde sanayileşme başlatılır. Sırasıyla: Sümerbank, Dokuma Fabrikası, Tayyare Fabrikası, Askeri Ana tamir Bakım Fabrikası, Askeri Dikim evi kurulur.
GENEL
Kayseri’nin de içinde bulunduğu bölgeye: Kapadokya adı veriliyor. Bu bölge: Kızılırmak’ın güneyinden, Tuz gölünden, Fırat nehrine kadar uzanıyor. İpek yolu da buradan geçiyor. Bu nedenle: tarih boyunca, tüm ulusların ilgisini çekmiş olan bölge, pek çok uygarlığın beşiği olmuştur.
İlin bir çok yerinde, bozkır iklimi özellikleri görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Yüksek yerlerde ise, yayla iklimi hüküm sürer.
Kayseri
İlin en önemli ve en yüksek dağı: 3916 metre ile, Erciyes Dağıdır. Erciyes dağı: birçok volkan tepeleri bulunan, sönmüş bir küme volkandır. Dağcılık sporu ve kış turizmi açısından önemli bir yeri vardır.
Kayseri
Sakarya Savaşından önce, TBMM’nin taşınması için, Kayseri de Kayseri Lisesinde hazırlıklar yapılmıştır. Bu yönü ile de, Kayseri yurdumuzun önemli şehirlerinden biridir.
Kayseri
Tüm bunların yanında, ünlü Mimar Sinan; Kayserilidir.
NE YENİR
Kayserinin zengin bir mutfak kültürü vardır. Kayseri adıyla adeta bütünleşmiş olan: pastırma ve sucuğun ünü, yurt dışına taşmıştır. Nefis yemek çeşitleri arasında, mantının da özel bir yeri vardır.
MANTI
Araştırmalara göre, 36 çeşit mantı pişirilmektedir. Bunların arasında en yaygın olanı: etli mantıdır. Üzerine sarımsaklı yoğurt ve sumak ekilerek nefis bir yemek halini alır.
AŞMAKARNA
Evlerde en çok tüketilen yiyecek türüdür. Çorba: erişte ve makarnadan oluşur. Pişirilirken baharatla zenginleştirilen çorba çok lezzetlidir.
ARABAŞI
Hem yapılması hem de yenilmesi marifet isteyen bir yemektir. Oldukça fazla biber ve limonlu olarak hazırlanmış olan tavuk etli çorba, belirli bir kıvamda hazırlanmış ve soğutulmuş hamur ile içilir.
GÜVEÇ
Kayserinin en gözde yemekleri arasındadır. Toprak güveçte, özellikle yaz aylarında, sebzeden yapılan bir yemektir. Ana malzemesini: patlıcan, domates, biber, sarımsak ve et oluşturur. Buna patates de ilave edilebilir.
Pastırmayı ilk yapanların, Orta Asya’da Hun Türkleri olduğu bilinmektedir. Çeşitli yazarlara göre: “Hun Türkleri yemek tanımazlar, yaban etleri ve atın sırtında: baldırları arasında ezdikleri, yarı pişmiş eti yerler”.
Ancak: bu yazılı bilgilerin tam da gerçeği yansıttığı düşünülemez. Çünkü: Macar Müzelerinde bulunan, Hunlara ait bir at eyerinin cepleri görülür ve kurutulmuş etlerin, bu ceplere sokulduğu ve atın baldırına, vücuduna değmediği anlaşılmaktadır.
Sonuçta: Orta Asya’dan batıya akınlar yapan Hun Türkleri: eyerlerinin ceplerinde getirdikleri, kuru et konservesi: Anadolu’ya gelerek yerleşen Oğuz Türklerinde, pastırmacılık bilincinin yerleşmesine neden olmuştur.
Türkler: sonbaharda kışa hazırlık olarak: tuzlu, kuru ve dumanlı et konserveleri yaparlar. Bu yiyecek kültürünün de, Orta Asya’dan geldiği bellidir.
Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde yazdıklarına göre, 17’nci yüzyılda Kayseri de pastırma üretilmektedir. Pastırmanın Kayseri’de bu kadar güzel üretilmesinin en büyük sırrının: Kayseri’de gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının çok fazla olmamasından kaynaklanıyormuş.
Günümüzde pastırma nasıl yapılıyor? Merak edenler olabilir; Etler, kemikten ayrılıp, basdırma olacak kısımlar çıkarılır. Bastırmalık etler, bıçakla delinip, buralara kaya tuzu yerleştirilip, leğenlere istif edilir. Ertesi gün, çıkan su dökülür, etler bir güzel yıkanır. Tuzu iyice temizlenince, üst üste dizilir ve üzerine ağırlık konularak, suyunun çıkması sağlanır.
Buna: denge koyma denir. Bu durum: “Yekte yavrum yekte, bastırmalar denkle” şeklinde, türkülere de girmiştir. Evet, 2-3 gün sonra: etler yine yıkanır ve sergilere asılıp güneşte kurutulur. Daha sonra, çemene yatırılarak hazır hale gelir.
20 tür pastırma yapıldığı söylenmektedir. Bunlar. Sırt, kuşgömü, kenar mehle, eğrice, omuz, dilme, şekerpare, kürek, kapak, döş, etek, bacak, ortabez, kavrama, meme,kelle, kanlıbez, arkabas ve tütünlük bunlardan bazılarıdır. Bu çeşit pastırmalardan: “sırt” öncelikli sırada bulunur.
Bunu tercih edin. Ardından: kuşgömü ve sonra da kenar (dilme) gelir. Sırtın uç kısmı olan tütünlük denilen yerinden yapılanın: Beylere layık olduğu söylenir. Bir hayvandan: 1 kilo tütünlük ya çıkar ve çıkmaz. Şekil olarak gösterişsiz olan “Kuşgömü” tüm pastırmaların tadını taşır. Dil ile damak arasında yerken eriyiverir.
Etek, kavrama, meme, kellegömü türündeki pastırmaların fiyatları, nispeten daha ucuzdur. Pastırma alırken: dikkat edin, içinde sinir ve yağ görüyorsanız, bunun birinci kalite olduğu söylenemez. Fiyat aralığını ona göre belirlemek gerek.
Bu arada: bir de “Pastırma Yazı” deyimi var. Bunu da merak edenler olabilir. Pastırma: 29 Ekim ve 1 Aralık tarihleri arasında yani “pastırma yazı” olarak isimlendirilen dönemde yapıldığında: muhteşem bir tat bulurmuş. Bu döneme: bu nedenle, pastırma yazı deniliyormuş.
Biraz önce de söylediğim gibi, bu dönemde, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok aza iniyormuş. Son olarak: pastırma yediğinizde, bütün vücudunuzun bir süre o çemen kokusunu taşıyor olması, maalesef dezavantaj.
NE SATIN ALINIR
Kayseri’de bulunduğunuz sürede: gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için, ilginizi çekerse, pastırma alabilirsiniz.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
1978 yılında, Kayseri Üniversitesi adı ile kurulmuştur. 1982 yılında ise, Erciyes Üniversitesi adını almıştır. Bugün: Kayseri merkez olmak üzere, Develi ilçesinde de faaliyet gösteren Üniversite: toplam 14 fakülte, 5 yüksek okul, 6 meslek yüksek okulu, 5 enstitü, 5 bölüm, 16 araştırma merkezi, 1350 yataklı gelişmiş bir eğitim, araştırma ve uygulama hastanesi ile hizmet vermektedir.
Üniversitede, halen 26 bin üzerinde öğrenci eğitim görmektedir. Öğretim elemanları ise: 234 profesör, 138 doçent, 297 yardımcı doçent, 179 öğretim görevlisi, 185 okutman, 51 uzman, 712 araştırma görevlisi olmak üzere, toplam 3237 personel görev yapmaktadır.
Erciyes Üniversitesinde, alt yapı ve hizmet binalarının önemli bir kısım, yörenin hayırsever iş adamları tarafından yaptırılıp, tefriş ve donanımı tamamlandıktan sonra, Üniversiteye bağışlanmıştır.
Kayseri Kadir Has Şehir Stadyumu
KADİR HAS ŞEHİR STADYUMU
UEFA’nın dört yıldızlı stadyumlarından biridir. Yaklaşık 33.000 kişilik koltuk kapasitesi bulunmaktadır. 8 Mart 2009 tarihinde hizmete girmiştir.
Oyun alanı hariç, tamamı kapalıdır. Çelik tavanlara: toplam 384 radyan ısıtıcı yerleştirilmiş ve seyircilerin soğuk hava ortamlarından asgari derecede etkilenmesi amaçlanmıştır.
Stat: estetik yapısı ile de dikkat çeker. Alttan ısıtmalı ve otomatik olarak artı 4 dereceye sabitlenen zemini, karın erimesini sağlamakta ve soğuk havalarda sahanın donmasını engellemektedir.
Drenaj sistemi sayesinde: zeminde su birikmesin engellenmiştir. Stadın dış cephesinin önemli bir bölümü: LED ışıklandırma ile ışıklandırılmıştır. Böylece: dış cephenin istenilen renklere bürünmesi hedeflenmiştir.
Stadyumun bulunduğu: Atatürk Spor Kompleksinde: stadyum dışında, Olimpik yüzme havuzu, 1000 kişilik spor salonu, 1500 koltuk kapasiteli çim yüzeyli futbol sahası, Atletizm pisti ve 3 adet tenis kortu var.
Stadyumun çatısı: ilk kez, 600 ton ağırlığında ve 232 metre uzunluğunda, bir çelik aks monte edilerek yapılmıştır. Stadın, 4 tarafında bulunan ve yine ara akslara bağlanan sistemin üzerine, ışıklandırma araçları, ısıtıcılar ve dış kaplama malzemesi yerleştirilmiştir.
Sahanın ölçüleri: 68 x 105 metredir. Türbün saha uzaklığı: kale arkasında 9 metre, yan türbünlerde ise, 7 metredir. Stadın çevresinde: 1500 araçlık otopark bulunmaktadır.
Hemen yakınından geçen raylı sistem sayesinde; şehir merkezinden buraya çok kolayca ulaşım mümkündür.
Kayseri
GEZİLECEK YERLER
Kayseri il merkezi ve yakın çevresinde gezi planlarken: Merkez ilçeleri olan Melikgazi ve Kocasinan ilçelerine göre ayrıntılı gezi yazılarımı, yine bu sitede bulabilirsiniz.
Kayseri Kent Ormanı
KENT ORMANI
Burası: Kayserilerin sıcak yaz günlerinde özellikle tercih edip gittikleri bir yer. Siz de gidebilirsiniz, çünkü gece ve gündüz, doyumsuz Erciyes ve şehir manzarası var. Bu manzara: ziyaretçileri büyülüyor. Burada; barbekülü kamelyalar, yürüyüş yolları, spor sahaları, sosyal tesisler, otoparklar ve restoranlar var.
Kayseri Beştepeler Mehmet Çalık Parkı
BEŞTEPELER MEHMET ÇALIK PARKI
200 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor. Orta Anadolu’nun en büyük parkı. Şehir seviyesinden 110 metre daha yüksekte. 2001 yılında düzenlenmiş. İsim: Kayseri’nin merhum ve unutulmaz eski belediye başkanlarından birinin adı.
Burada: piknik alanları, Kayseri evi, kır kahvesi, döner restoran, Açık hava tiyatrosu, gölet, hayvanat bahçesi, kaykay pisti, gözetleme kulesi gibi bölümler var.
Geleneksel Kayseri evlerinin mimarisinde inşa edilen, 2 katlı Kayseri evi, vatandaşların ziyaretlerine açık tutuluyor. Tavan süslemeleri, merdivenleri, trabzanları, perdeleri ve yer döşemeleri gibi iç mimarisini oluşturan ögeleri ile insanı geçmişe götürüyor. Parkın girişinde, hemen sağda. Biraz dinlenmek isterseniz, kır kahvesi tam size göre.
Çam ağaçlarının altında, dinlenmek için ideal bir mekan. Nezih bir ortamda yemek yemek isterseniz, döner restoran tam size göre. Zemine yerleştirilen raylı sistemle, 45 dakikada bir tur atan restoranda, her türlü yemeği bulmanız mümkün.
Ayrıca: Erciyes Ekspresi denilen, tekerlekli bir mini tren, çocuklar için park içinde tur düzenliyor. Evet, burayı, yılda yaklaşık 1.5 milyon insan ziyaret ediyormuş. Kayserinin en gözde mekanlarından biri olarak, mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer.
Kayseri Fuar Kültür Park
FUAR KÜLTÜR PARK
Fuar alanında, yaklaşık 150 bin metrekare alana kurulmuştur. İçinde bulunanlar: dev şelale, barbekülü kamelyalar, otopark, çocuk oyun alanları, basketbol sahaları. Günlük ortalama 50 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Parkın hemen yanında: Kadir Has Müzesi var.
Müzenin hemen üstünde, bir kule restoran var. Kültür parkı, oradan daha güzel görünüyor. Ayrıca: Parkın hemen yanında, fuar alanı var. Kayseri Fuarı, bu alanda yapılıyor. Yakın zamanda, Kayseri’nin büyüyen sanayi ve ticaretine bağlı olarak, fuarın kapalı alanı genişletilecekmiş.
ÇARŞI
Şehrin en işlek ticaret merkezi olan Çarşı içinde, 5 cadde trafiğe kapatılarak, yeniden düzenlenmiş. Düzenleme sonucu: trafik karmaşasından ve gürültü kirliliğinden uzak, sessiz ve sakin ortamda alışveriş yapma imkanı sağlayan mekanlar oluşturulmuş. Gezinti alanları, oturma gurupları, gösteri ve seyir platformları oluşturulan çarşı içi, bu özellikleriyle tercih edilen bir yer haline gelmiş.
Kayseri Bedesten
BEDESTEN
Bedesten ne demektir? Bedesten “çarşı, borsa, ticaret merkezi” anlamına gelir. Arapça ve Farsça’da kullanılan “bezzasistan, bezistan” (bez kumaş alınıp satılan yer) kelimesinden türemiştir. Bedestene, kale içi anlamına gelen “kayseriyye” de denilmektedir.
Kayseri Emiri Mustafa Bin Abdullah tarafından, 1497 yılında yaptırılmıştır. Cami Kebir yakınında bulunan bu tarihi yapı: uzun süre: sakatatçılar tarafından kullanılmıştır. Daha sonra ise, tahliye edilerek tamir edilmiştir. Şimdi: halı ve kilim çarşısı olarak hizmet vermektedir.
Vezir Hanı, Pamuk Hanı ve Kapalı çarşının Sipahi Pazarı bölümünün arasındadır. 9 kubbeli, dört köşe planlıdır. Kayseri Bedesteninin içinde: 1552 yılında, Kayseri Kadısı Bedrettin Mahmut tarafından, bir de kütüphane yaptırılmıştır.
Kesme taştan inşa edilen yapıya, dört yöndeki kapılardan girilir. İçten içe : 19 x 19 metre ölçülerinde, kare planlı bir yapıya sahip olan bedestenin, üzeri dokuz kubbeyle örtülmüştür. Bedestenin batı girişi, eyvan şeklinde düzenlenmiştir.
Dikdörtgen planlı çarşının üst örtüsünde, ortada pandantif geçişli kubbe, kubbenin doğu ve batı taraflarında ise, tonoz kullanılmıştır.
HUNAT KÜLLİYESİ
Külliyenin kurucusu Hunat Hatun:
Selçuklu Hükümdarı I. Aladdin Keykubatın karısı ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesidir. Hunat Hatun: güzelliğinin yanı sıra son derece narin ve kültürlü ve geniş kalpli cömert ilim irfan sahibi ve hayırsever bir kimse olarak tanınmıştır.
Bu meziyetlerinden dolayı kendisine bilgin ve büyük anlamına gelen “Hunat” ismi verilmiştir. Prenses, Sultan, hanım payesine vermek için de Hunat ismine “Hatun” eklenmiştir. Hunat Hatun: Alanya şehrinin son hükümdarı olan tekfurun kızıydı.
Alaeddin, 1220 yılında Alanya şehrini almak için aylarca uğraştığı sıra rüyasına giren güzel bir kız: … Ona ne karadan ne denizden kimse yetişemez. Ancak Allah’ın yardımıyla sana Fetih müesser olacaktır” müjdesini vermiştir.
Bu rüyadan aldığı cesaretle kuleye hücum eden Alaeddin Keykubat Alanya kalesini teslim alır. Tekfurun kızıyla da evlenir.
Düğün töreninde daha öncesinde rüyasına giren göz kamaştırıcı güzelliği sahip olan Prensesi görünce hayret ve heyecanla “Mahperi Mahperi” diye seslenmiş ve karısını böylece isimlendirmiştir.
Mahperi Hunat Hatun, kısa zamanda halkın saygı ve itimadını kazanmış, İslam dinine de kuvvetle inanmıştır.
Mahperi Hatun (Hunad) Kümbeti:
Kümbetin bir tarih ve bani kitabesi yoktur. Üst katta yer alan Mahper: Hatunun beyaz mermerden sade sandukasının üst bölümünün bir tarafında Ayetel Kürsiden bir bölüm, diğer tarafına üç satından ibaret kabir kitabesi kabartma olarak yazılmıştır.
“Bu Kabir Keykubat oğlu, dünya ve dinin koruyucusu merhum (şehid) Sultan Gıyaseddin Keyhüsrevin annesi, namuslu, saadetli, şehide, takva sahibi, ibadet ehli, dindar, mücadeleci, korunmuş, günahsız, adalet sahibi, dünyada yüzakı, hanım (kadın) hanımefendi, Mahperi Hatundur-Allah cümlesine rahmet eylesin Amin.
Diğer bir sanduka II. Keyhüsrevin kızı Selçuki Hatuna aittir. Mart 1284 tarihini taşır. 3. mezar ise isimsizdir.
GÜLÜK CAMİ
1210 yılında, Yağıbasan oğlu Mahmud’un kızı Elti Hatun tarafından onartıldı. Anıtsal bir çini mihrabı var. Mihrap, firuze ve lacivert çiniler hanesi yıldız örneklerine göre sıralanmıştır. Dış kenarda çiçekli nesih ile bir ayet yazılıdır.
Mihrabın üst tarafında, yatık müstakil bir çerçeve içinde, örgülü ve çiçekli küfi ile yazılmış bir kelime-i şahadet, umumi görünüşü kuvvetle canlandırmaktadır.
Asıl giriş kapısının iki kenarın birleşim noktasında olması çok ilginçtir. Cami, kare planlıdır. 16 ayak üzerine oturtulmuştur. Girişe göre, en sağda, ışıklı bir bölmenin aydınlattığı mahfil, burasının medrese ile camiyi içeren bir yapı olduğunu akla getirir. Çünkü, bu bölümde odalar vardır, iki katlıdır ve içeriden merdivenle çıkılır.
Türkuvazın neden “ Türk Mavisi “ olduğunu anlamak için, bu cami mihrabını mutlaka görmek gerekir.
Gülük Cami, zaman içinde geçirdiği onarımlara karşın, 1996 ya kadar özgünlüğünü korumuştur. Ancak, kitabesinden 1996 tarihinde, bir hayırsever tarafından yaptırıldığı anlaşılan minaresinin, bu caminin estetik özgünlüğünü bozduğunu açıkça görülüyor.
ULU CAMİ
1.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, 1205 yılında , Bağbanoğlu Muzafferüddin Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Avlusu içeriye açık, mihrap önünde kubbesi olan yapı tipindedir. Caminin 1716 depreminde ağır hasar gördüğü ve 1722 yılında onarıldığı kuzey kapısı üstündeki kitabeden anlaşılıyor.
Minaresi, Osmanlı mimari tutumunu açığa vurur. Selçuklular döneminde böylesine yüksek minareler yoktu. Dolayısıyla yakın dönemde, bazı Selçuklu camilerine yüksek minareler kondurmak, özgün mimari dokuyu bozmak anlamına gelir. Osmanlı zamanında yapılan minareler de artık tarihi eser kapsamına girdiği için, bunlara söylenecek söz yok.
Ulu caminin 46 sütun üzerine oturan yapısı, şematik olarak bakıldığında, bazilikal tipte ve hatta haç planlıdır. Sütun başlıkları eski çağlardan esinlenmiştir.
Sekiz sahınlıdır ve enine 5 kemer dizisi vardır. Geleneksel olandan kopuşun başlangıcı sayılan caminin, tam ortaya rastlayan bölümünün, önceden açık olduğu ve bunun geleneksel avlunun son derece küçültülmüş, niteliğini yitirmiş bir anısı sayılması gerektiği düşünülmektedir.
Kayseri Kadir Has Kent ve Mimar Sinan Müzesi
KADİR HAS KENT VE MİMAR SİNAN MÜZESİ
Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulmuştur. Fuar alanı içindedir. 6 katlı olan tesisin girişinde: Kent Müzesi, 1. katında ise: Mimar Sinan Müzesi bulunmaktadır. Üst katlarda ise: Yönetim katı, restoran ve kafe olarak kullanılmaktadır.
Kent müzesi: yaklaşık 400 metre karelik bir alana kurulmuştur. 12 ayrı bölümde: 82 ekran monitörlerle Kayseri ile ilgili video prodüksiyonlar sunuluyor.
Kayseri Erciyes Dağı
ERCİYES DAĞI
Kayseri İlinin; 25 km. güneyindedir.
Yaz tırmanışları için: en uygun zaman: Mayıs-Ekim ayları arasındadır. Sönmüş, genç bir volkan olan dağ; Orta Anadolu’nun en yüksek dağıdır. Dağın kuzeyinde: 700 metre uzunluğunda, bir dağ buzulu vardır. Dağın yüksek kısımları: yılın her mevsiminde kalıcı karlarla örtülüdür.
Doğu yönünde 2100-2900 metre yükseklikte bulunan Tekir Yaylası, kış sporları merkezi olarak öne çıkıyor. Kayak alanları: yüzde 30 ile yüzde 10 arasında değişiklik gösteren eğime sahiptir.
Bunun dışında: Erciyes bölgesinin en büyük özelliği: bağlar. Erciyes dağının 1500 metre yüksekliğe kadar olan kesimleri, bağlarla kaplıdır. Bu bağlar: Kayseri’de yaşayanların sıcak yaz günlerinde en büyük dinlenme ve piknik mekanlarıdır.
Kayseri Erciyes Dağı Kayak Merkezi
KAYAK MERKEZİ
Erciyes kayak merkezi; Tekir yaylası üzerinde bulunmaktadır. 3916 metre yüksekliktedir. Türkiye’nin kayak öğrenme ve yapmaya en elverişli ve düzgün pistine sahiptir. Ayrıca: kayak yapmanın zevkini en güzel veren toz kar; Erciyes’te bulunmaktadır.
Kayak mevsimi: Kasım-Mayıs ayları arasındadır. Kayak alanları: 1800-3000 metre arasında bulunan toplam 12 km. uzunluğundaki pistlerden oluşur. En uzun pist: 3.5 km. dir.
Evet, burada: 8 adet mekanik lift var. Bunlardan: 3 tanesi teleski ve 2 tanesi ise, telesiyejdir. 1. telesiyej: 1500 metre uzunluğunda olup, 2215 metre rakımdan başlayıp, 2550 metre yüksekliğe kadar gider. Her biri 4 kişiliktir. 2. telesiyej ise, daha çok profesyonel kayakçılara hitap eder.
Uzunluğu: 1600 metre olup, 3000 metre rakıma kadar gider. Her biri 2 kişiliktir. Saatte; 850 kişi taşır. Kayak için hızlı bir çıkış sağlaması nedeniyle tercih edilir.
KONAKLAMA
Erciyes kayak merkezinde: birçok resmi ve özel konaklama tesisi bulunmaktadır. Resmi konaklama tesislerinin başlıcaları: Gençlik Spor İl Müdürlüğü Kayak Evi, Erciyes Üniversitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri Eğitim Merkezidir. Bunların dışında: özel konaklama tesisleri de bulunmaktadır.
Kayseri Kültepe Höyüğü
KÜLTEPE HÖYÜĞÜ
Kayseri-Sivas kara yolunun 20. kilometresinde bulunmaktadır. Karahöyük köyü yakınındadır. Anadolu’nun en büyük höyüklerinden biridir.
Burada: 4000 yıl önce, Kuzey Mezopotamya’da yaşayan Asurlu tüccarların, Anadolu’da kurdukları, yaklaşık 150 yıl süren, uluslar arası ticaret ilişkilerinin bulunduğu, burada ortaya çıkan tabletlerden öğrenilmiştir.
Burası: Kaniş krallığının merkezi ve Anadolu’daki Asur ticaret kolonileri sisteminin başkentidir.
Eski adı: Kaniş veya Neşa’dır. Erciyes in eteğinde, bereketli bir ovanın ortasında, Sivas’tan gelen doğu-batı, Malatya’dan gelen güneydoğu-batı ve güneyden kuzeye ulaşan tarihi ve doğal ana yolların birleşim noktasında kurulmuştur.
Doğanın sağladığı bu avantaj; eski dünya ticaretinde ve siyasetinde, buranın önemini arttırmıştır. MÖ.3. binin sonlarından itibaren ve özellikle 2. binin ilk çeyreğinde, Anadolu-Suriye-Mezopotamya arasında, önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmasını sağlamıştır.
MÖ 18’nci yüzyılda, Kuşşaralı Pithana adında bir adam ve oğlu Anitta: Karadeniz’deki Zalpa dahil bir dizi beyliği egemenliği altına aldı. Sonunda bu Kuşşara hanedanı: Hatti ülkesinin güneyindeki Kaneş ya da Hitit metinlerinde geçen adı ile Neşa kentini ele geçirdi.
Neşa, yukarıda değindiğim gibi Asur ticaret ağının merkeziydi ve Kuşşara hanedanı, hazır bulduğu alt yapıyı ustaca değerlendirerek Neşa şehrini başkent yaptı. Sonradan yapılan arkeolojik araştırmalarda: Neşa kentinin kalıntıları içinde, bir tunç hançer bulunmuştur.
Üzerinde: Anitta’ya ait olduğu hakkında yazılar bulunan bu hançer nedeniyle, Anitta’nın yaşadığı kanıtlanmıştır. Hançer günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.
24,8 cm uzunluğundaki bu tunç hançerin üzerinde, “Kral Anitta’nın Sarayı” yazar.
Ardından Anitta Zalpuwa son kralı Huzkiya ve Hatti Kralı Piyusti’yi yendi ve gelecekte Hitit başkenti olacak Hattuşa’yı fetih etti. Daha sonra şehri yok etti, toprağı yabani otlar ekti ve bölgeye lanet koydu.
Evet, günümüzde Kültepe, iki bölümden oluşmaktadır.
Kaniş/Tepe/Höyük
Çevresindeki ova seviyesinden 21 metre yüksekteki höyük: yaklaşık 550 x 500 metre çapındadır. Orta Anadolu höyüklerinin en büyüklerinden biridir. 1893 yılından 1925 yılına kadar, çeşitli aralıklarla yapılan sistemsiz kazılar ve köylüler tarafından höyük toprağının tarlalara gübre olarak taşınması nedeniyle, büyük ölçüde tahribata uğramıştır.
Karum/Aşağı Şehir
Asurluların: Karum-liman dediği Aşağı şehir; Tepe’yi çeviriyor. Yerleşim katlarının yüksekliği, Karum’un bazı kesimlerinde, ova seviyesinden itibaren 2 metreyi bulmaktadır.
Tüm eski yerleşim alanının Tepe ile beraber çapı da 2.5 km. ye varmaktadır. Tepe: uzun ömürlü, Karum ise kısa, en çok 300 yıl süre ile iskan edilmiş bir alandır.
CIRGALAN HANI
Kayserinin batısında 10 km. uzaklıktadır. Cırgalan köyünün kuzey ucunda bulunan han, harabe halindedir. Ayakta, yalnızca kuzey eyvanı kalmıştır. Yerleşim alanı olarak, orta büyüklüktedir.
Bu hanın en önemli özelliği: inşaatta kullanılan taşlar üzerinde, yapı ustalarının armalarını işlemiş olmalarıdır. Duvar malzemesi, çevreden çıkartılan yumuşak taşlardan oluşmaktadır. Oldukça iyi bir işçilik var.
Üzerlerinde, Uygur alfabesindeki harflere benzeyen ve bugün Anadolu kilimlerinde rastlanılan, geometrik çizgilerden oluşan işaretler bulunmaktadır.
Bu han: Kayseri’ye doğudan gelen yolcuların, şehre girmeden önce, burada konaklamaları için yapılmıştır. İnşa tarihi kesin bilinmemekle birlikte, 13. yüzyıl yapıldığı düşünülmektedir. Hanın kitabesi kaybolmuştur. Kim tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir.
Yanındaki Haydarbey Köşkü’nün de, han ile birlikte aynı tarihlerde yapıldığı düşünülmektedir.
Kayseri Sultan Hanı
SULTAN HANI
Kayseri-Sivas kara yolu üzerindedir. Kitabesine göre: Sultan I. Alaettin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Yapımına: 1232 yılında başlanmış ve 1236 yılında tamamlanmıştır.
Büyüklük olarak, Aksaray Sultanhanı’ndan sonra gelir. 3900 metre karelik bir alanı kapsamaktadır.
Avluya giriş portalı dışa taşkın olup, geometrik süslemelidir. Yapıda: portaller kadar, köşk mescit ve kışlık kısım da dikkat çekicidir.
Avlunun kuzey/batı köşesinde, hamam bulunur. Kütlesel duvarları ve çeşitli takviye kuleleriyle, dış görünüştü kale manzarası hakimdir.