İzmir Efes Yamaç Evler

İzmir Efes Yamaç Evler

Yamaç evler, Efes antik kenti içinde, ilave ücret ödeyerek girilen bir bölümdür. Çünkü, buranın restorasyonu için çok büyük paralar ödenmiştir. Öyle ki yamaç evlerin üstünün kapatılması maliyetinin 10 milyon dolar olduğunu duydum. Ama Efes antik kentini ziyaret ettiğinizde, bence kesinlikle ilave bir ücret ödeyerek burayı da mutlaka gezin ve görün, inanılmaz güzel, inanılmaz orijinal yerler.

Evet şimdi Yamaç Evler hakkında ayrıntılı tanıtıma başlıyorum.

Kuretler caddesi üzerinde, Hadrian tapınağının karşısında, Bülbül dağının kuzey yamacına konuşlandırılmış bulunan bu 7 ev ve içlerinde yaşayan aileler, Efes’in en işlek semtinin merkezindeydiler.

Antik şehrin tam merkezinde bulunan bu evler, yaklaşık dört bin metre kareye yayılmıştır.

öNEMİ:

Efes şehrindeki zengin ve ünlülerin evleri, Efes’teki yamaç evler, antik çağın en zengin vatandaşlarının bazılarının özel hayatına benzersiz bir bakış açısı sağlar. Bu evler, zengin Efeslilerin belediyeye misafir ağırlama ve günlük işlerinde kullanılması için verdikleri evlerdir. Yüksek rütbeli Roma ordusu subayları, valiler ve zengin tüccarlar ve daha fakir Efeslilerin tüm aileleriyle birlikte yaşadığı tek kişilik odalara kıyasla, çok büyüktüler.

 

öNCESİ

Yamaç evler bölgesi, Romalılar tarafından yaşam alanına dönüştürülmeden önce, Helenistik dönemde (MÖ 6’ncı yüzyıldan MÖ 4’ncü yüzyıla kadar) mezarlık olarak kullanıldı. Yeni yerleşimciler evleri inşa ederken, kendilerinden öncekilerden kalan malzemeleri de kullandılar.

Kuruluş Aşaması

MÖ 200 yıllarında Kuretler caddesine açılan dar sokaklar, masif taş duvarlar kullanılarak üç teras oluşturuldu. Bu üç terasın her bölümüne dikilmiş ikişer ev vardı. Yani, üç terasta, orijinal olarak altı tane bitişik ev yapılmıştır.

Ara sokaklar çok dardı. Bazı ev sahiplerinin evlerini tonoz çatı ile kapattıklarına  dair kalıntılar vardır. En kuzeydeki terasta, MS 1’nci yüzyılda, bir mesken inşa edildi. Diğer teraslarda ise bir el sanatları mahallesi gelişti.

İzmir Efes Yamaç Evler
EVLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

En yüksek noktadaki ev ile, en alt noktadaki ev arasında 27 metrelik yükseklik farkı vardır.

Evler üçü bir katta ve ikisi iki katta ve üç katta olmak üzere, üç ayrı teras üzerine inşa edilmiştir ve sadece ara sokakları ve geçitleri paylaşırlar.

Evler, hemen hemen aynı ölçülerde (400-600 metre kare) olan, sütunlu avlulu şekildedir.

Evlere, ara sokaklardan bir dizi basamakla girilir. Yani, evlerin her birinin doğrudan sokak erişimi vardır.

Bu teraslar, ilk olarak MÖ 1’nci yüzyılda sığınak olarak kullanılmış olsa da, bugün görülebilen evler MS 1’nci yüzyılın sonuna kadar inşa edilmemiştir.

 

Ana girişler:

Ana girişler, dar taraflı koridorlar tarafında konuşlandırılır. Mermer yüzlü portrelerle çevrelenmiştir.

 

Kutsal Amaçlı Yerler

Giriş bölgelerinde ve iç bahçede, görünüşleri, amaçları ve aile gelenekleri doğrultusunda değişiklik gösteren kutsal amaçlı yerler vardır. Bu bölgelere küçük ibadet oyukları, bu oyuklarda epiksi kahraman sahneleri veya ölenlerin anısına buketler konulmaktaydı.

 

Zemin Katlar:

Avlular-Peristil:

Evler, dört sütunla çevrili, açık bir prestil etrafından ortalanmıştır. Merkezdeki avlular 25-50 metre arasındadır.

Büyük mermer avlu/salonlar, ince sütunlara sahiptir. Avlu, oldukça lüks şekilde dekore edilmiştir. Avlular, iletişim merkezi ve misafirler için prestifli yer olma konumunu korumuştur.

Çok iyi işçilikli mozaikler, duvarlara gömülü kuyular ve çok yüksek kalitede duvar süslemeleri vardır. Küçük figürlü konsantrasyonları ile yapılan dekorasyonlardan, avluların evleri temsil eden yerler olduğu anlamı çıkar. Avlular aynı zamanda ışık kaynağı olarak hizmet vermekteydi.

Zemin katta bulunan diğer mekanlar:

Salona açılan oturma ve yemek odaları, üst katta ise yatak odaları ve misafir odaları bulunuyordu.

Pencereler:

Evin tüm odalarında pencere yoktu, sadece açık salondan gelen ışıkla aydınlatılıyordu. Bu yüzden odaların çoğu loştu ama bu sayede hırsızların pencerelerden eve girmesi de engelleniyordu. Pencereler, genellikle kapıların üstünde, yüksek seviyelere yapılmış, bunlardan bazıları demir çubuklarla çevrelenmiş, ekstra ışık sağlamak için metal ve camdan oluşan meşaleler konmuştur. Fakat bunların sürekli açıkta olan ateşleri, her zaman bir tehlike oluşturuyordu.

İzmir Efes Yamaç Evler

İlham Perileri Odaları:

Bunlar muhtemelen misafir kabul odaları olarak kullanılmıştır. Ancak bu odaların aslında ne için kullanıldıkları net değildir. Ama duvarlardaki dekorasyon, odaların misafir kabul odaları olabileceğini gösterir. Öyle ki, odaların kenarlarında şarap amforaları bulunmuştur.

Yemek Odası:

En önemli odalardan biriydi. Rahatlığına ve ruhu iyileştirdiğine inanılan müzik çalınırdı. Konuklar kanepelerde yarı yaslanmış olarak oturur, ayakları cömertçe süslenmiş mermer veya bronz masalarda yemek yerlerdi.

Üretimle ilgili Odalar:

Misafir ağırlama salonları ve oturma odaları hariç, evlerde üretimle ilgili odalar da vardı. Bu odalar, genelde evin girişine yakın olarak konumlandırılırdı. Merdiven ya da koridorla ulaşılabilen üretim odasının birçok ev tarafından kullanılacak şekilde oluşturulması ilginçtir.

Mutfak:

Gömme mutfak genelde bulunmazdı. Duvardaki resimlerden, yemeklerin genellikle dışarıdan sağlandığı anlaşılmaktadır.

Banyolar;

Bu evlerin ayrıca zeminin altından ve duvarların içinden geçen kil borularla sağlanan sıcak ve soğuk su akan özel banyoları vardı.

 

Isıtma Sistemi:

Evlerin merkezi ısıtma sistemlerinde kil borular kullanıldı. Evler kaplıcalarda kullanılanlara benzer bir sistemle ısıtılırdı.

İzmir Efes Yamaç Evler

Su Sistemi:

Peristilin yani avlunun yukarısında temiz hava için bir açıklık vardı ve yağmur yağdığında yağmur suyu avlunun ortasında bir havuzda veya kuyuda toplanırdı. Her evin içindeki özel kuyularda su toplanabilirdi. Evlerin su ihtiyacı, kuyulardan ve genellikle giriş bölgelerinde avlularda bulunan çeşmelerden sağlanıyordu. Ayrıca sıcak ve soğuk su vardı.

Tuvaletler:

Tuvaletler, gelen ziyaretçilere kolaylık olması için ön bölgelerdeydi. Kanalizasyon, bölümlere ayrılmış bir kanal sistemiyle kurulmuştu.

İzmir Efes Yamaç Evler
Üst Katlar

Üst katlara sütunlarla çevrili bir merdivenden ulaşılırdı. Depremden sonra ulaşılan yığınlarda bulunan duvar parçaları ve mozaik zeminler, üst katlardaki odaların da zengin şekilde dekore edildiğini gösterir.

İzmir Efes Yamaç Evler

Duvarlardaki sanat eserleri:

Evlerin en inanılmaz kısmı zemin ve duvarlardaki güzel sanat eserleridir. İç odaların duvarları, özellikle mitolojik konular tasvir eden fresklerle süslüydü. Duvarlar, mitolojik sahneleri tasvir eden muhteşem alçı heykeller ve resimlere sahipti.

Yamaç evlerin birkaç duvar resmi, sakinlerinin günlük yaşamlarına dair bir fikir veren çizimler ve grafitlere sahiptir. Çizimler ağırlıklı olarak gladyatörleri, karikatürleri ve hayvanları gösteriyor. Graffiti, kişilerin adlarını, şiirleri ve aşk beyanlarını içerir.

Özellikle ilgi çekici olan, fiyatları da dahil olmak üzere (örneğin: soğan, 3 eşek, kimyon-1/2 eşek, termal banyolara giriş 12 eşek) günlük hayatın mallarına ve gerekliliklerine atıfta bulunan 30 listeden oluşan bir guruptur.

Ayrıca ev sahipleri, birçok özel portrede resmedilmişti. Evlerin ana mekanlarında sergilenen bu portrelerin aile bireylerine ait oldukları düşünülmektedir.

İzmir Efes Yamaç Evler

 Şimdi günümüzde ziyarete açılan bazı evlerle ilgili bilgiler:

Doğu Külliyesi: 

Doğu külliyesi, 2500 metre karelik bir alanı kapsar ve üç teras üzerine inşa edilmiş müstakil evlerden oluşur.

Külliyenin başlangıcı MS 1’nci yüzyıla kadar uzanır ve bu evler MS 7’nci yüzyıla kadar iskan edilmiştir.

Günümüzde tüm alan, değerli iç mekanları havanın zararlı etkilerinden korumak için masif çatı ile kaplanmıştır.

Kuzey yolundaki caddede Kuretler caddesine açılan dükkan vardır. Bu sıra binalar, dükkan (taberna) veya bar olarak kullanılmıştır. Taberna yani dükkan ve caddenin arasındaki tören yolunda, geç Helenistik döneme ve İmparatorluk zamanına ait olan anıtsal eserler sıralanmıştır.

Roma dönemi ev tipleri

Geç Roma-Erken Bizans konutları iki ana formda yapılıyordu. İnsula (apartman) tipi konutlar ve Domus (özel) konutlardır. Yamaç evler, her iki yapı tipinin de özelliklerini göstermesine rağmen, büyüklükleri ve özel konutlar olması nedeniyle Domus sayılır.

 

Domus Evi:

En göze çarpan bina, varlıklı kişilerin yaşadığı bir villa ve orta sınıf vatandaşlara ait birkaç ev olan “Domus” olarak adlandırılır. Domus, varlıklı bir aileye ait iki katlı bir evdi. Bu evde: bir avlu, bir salon, bir yemek odası ve özel bir bazilika da dahil olmak üzere, birkaç odası korunarak günümüze ulaşmıştır.

Avlu (peristil) sütun dizileriyle çevriliydi. MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiştir. MS 37 yılındaki depremden sonra restore edilmiştir. MS 300 civarında renkli mermer kaplamala ve peristil yani avlunun güney kısmına bir çeşme eklenmiştir.

İzmir Efes Yamaç Evler Bazilika

Salonun güneyindeki oda, özel bazilika olarak düzenlenmiştir. Bazilika, konuklara büyük bir zenginlik ve önem izlemini vermek için özel olarak tasarlanmıştır. Bu bazilika, yaklaşık MS 160 yılında inşa edilmiştir. Duvarlar mermerdir ve beşik tonoz fresklerle süslenmiştir.

İzmir Efes Yamaç Evler
Batı Külliyesi

Günümüze kadar mükemmel bir şekilde korunarak gelmiştir. Burada peristilli yani avlulu veya iç avlulu, en az beş lüks villa bulunur. Odaların çoğu, freskler ve sanat eserleriyle dekore edilmiştir. Ayrıca, bu bölümde tüm evlerde akan su ve küvetli banyo izlerine rastlanmıştır. Bu bölüm, Anadolu’nun batısında, Roma dönemine ait en büyük antik mozaik zemin koleksiyonunu barındırır.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

 

Bu mozaikler, MS 1’nci yüzyıl başlarından MS 3’ncü yüzyılın ilk yarısına kadar uzanan dönemde yapılmıştır. Mozaiklerin çoğu: İtalya’dan gelen mozaiklerle bağlantılı olan, küçük siyah ve beyaz taşların kullanıldığı geometrik desenlerdir.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

Çok az sayıda renkli ve figüratif mozaik bulunmaktadır. Bunlar: Triton, Nereids, Dionysos, Medusa ve bir aslan.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

Nereid ve Triton mozaiği, evin oturma birimindedir.

Görüntü stilistik olarak MS 3’ncü  yüzyıla tarihleniyor. Gorgon’un başı, Roma dönemine özgü bir şekilde, boğazına Herakles düğümüyle bağlanmış iki yılanın kuyruklarıyla gösterilmiştir. Yılanların vücutları, kanatlı kafasının yanlarında kıvranıyor ve başları yukarıda, birbirine bakıyor gibi görünüyor.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri Medusa Başı

Medusa’nın yuvarlak yüzü oldukça insani, kadınsı ve güzeldir.

X şeklindeki arka plan, muhtemelen Aegis’i temsil eden gri pullardan oluşan bir desene sahiptir.

İnce bir şekilde uygulanan görüntü, kesişen dairelerin tekrar eden siyah ve beyaz deseninden oluşan büyük bir dikdörtgen mozaik alanla çevrilidir.

Daha ince siyah dörtgen bir çerçeve içinde siyah oval bir çerçeveye sahiptir.

Aynı odada, bu mozaiğin solunda, Dionysos’un bir büstünü içeren bir amblemi olan, aynı boyut ve stilde başka bir mozaik daha vardır.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri
En büyük villa (Ziyarete açıktır)

Bu villaya Kuretler caddesinin ortasından basamaklı bir yolla ulaşılır.

Batı kompleksinin en büyük villalarından birisi, MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiş ve MS 2’nci yüzyılda değiştirilen, iki katlı ve avlulu bir evdir.

Evin çift kanatlı kapısı vardır. Eve girince, sağda görülen merdivenler, ikinci kata çıkmayı sağlar. İkinci kat, tamamen yıkılmış durumdadır. Yaygın bir geleneğe göre, ikinci katta yatak odaları bulunmaktadır.

Giriş kapısından birkaç basamakla zemin kata inilir.

Merdivenlerin bittiği giriş holünde: avlu görünümündeki orta bölümün ortasında, akan su sistemi ve olukları olan bir şadırvan vardır ve eve girenlerin temizlenmesi içindir.

Oradan karşıdaki peristile yani avluya geçilir.

Peristilin ortasında avlu benzeri göğe açılan bir bölüm ve bu bölümün çevresinde mozaik zeminli koridorlar ve bunların arkasında odalar ve holler bulunur.

Bunun güneyindeki alçak tonozlu mekan, ev sahibinin sıcak yaz günlerinde istirahat ettiği yerdir.

Zemin katında 12 oda bulunur. Toplam yaşanabilir alan sayısı 900 metre karedir. Korunarak günümüze ulaşmış odalar: hol, mutfak ve küvetli banyodur.

Bu villanın zemin ve duvar mozaikleri arasında: Herakles, Ariadne, Eros, tavus kuşu ve çiçek motifleri vardır.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

Salondaki odalardan biri, fresklerin konularından dolayı “tiyatro odası” olarak adlandırılır. Oldukça büyük olan giriş açıklığının solunda Euripides’in “Orestes” oyunundan bir  sahne tasvir edilmiştir. Roma dönemi tiyatro oyuncularının tamamı maske kullanan erkeklerdir.

Bu nedenle, fresklerdeki oyuncular maske takmış olarak gösterilmiştir. Sağda komedi yazarı Menander’in Sikyonios adlı oyunundan bir sahne var. Soldaki geniş duvarın üst kısmında ise, Herakles ile Akhilleus arasındaki mücadele temsil edilmektedir.

Yunanistan’ın en büyük nehir tanrısı olan Akhilleus, Calydon Kralının kızı Deianeira ile evlenmek ister. Ama Deianeira, Aşil’in ejderha ya da boğa gibi varlıkların şeklini alabileceğini bildiği için onunla evlenmek istemez.

Bunun üzerine Herkül araya girer ve kavga çıkar. Freskte çömelmiş olarak gösterilen kız, kavganın konusu olan kızdır.

Efes Yamaç Evler

Peristilin yani avlunun kuzey cephesi, MS 4’ncü yüzyılda değiştirilmiş ve burada duran evin ana odası, iki küçük odaya bölünmüştür. Bu bölümde bulunan yangın izleri de aynı döneme aittir.

Peristilin yani avlunun açık bölümünün üst kısmı, benzer malzemelerle eski modellerine benzetilerek yeniden yapılmıştır.

Girişin sağındaki açıklığı geçtikten sonra, sağdaki oldukça geniş alan, evin hamamıdır. Hamamın sadece alt yapısı korunmuştur. Duvarlarda kışın soğuk havalarda evi ısıtmak için sıcak havanın dolaştığı görülen bacalar vardır.

İzmir Efes Yamaç Evler
2’nci villa-B Evi (Ziyarete açıktır)

Tarih, bilim ve kültür için mükemmel bir referans olan bu ev, restorasyonu ve muhafaza edilmesi zorlu bir yapıdır. 2000 yılında ziyarete açılan Yamaç evler-2’nin kazılmış bölümlerinde bir de müze açılmıştır. Restorasyonu halen devam eden bina, 2011 yılından bu yana, yüz binden fazla kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

Ev, güneyde Yamaç evler caddesi ve kuzeyde Kuretler caddesiyle sarılmıştır.

İnsulan tipi yani çok kişiye kiralanan ev, üçgen alt planlıdır. Kenarları, iki basamaklı giriş yollarıyla çevrilidir. Bu yollardan, müstakil evlere de giriş yapılmaktadır. Girişler, 27 metrelik açıklığın üstünden gelir.

Villa, MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Yapıda önce “Muses Salonu” na girilir. Salon, duvarlarında Musa freskleri olduğu için bu ismi almıştır.

Başlangıçta evin girişi diğer tarafta olmasına rağmen, restorasyon sırasında bu şekilde yapılmıştır.

İlham perileri salonundan son derece güzel olan peristile yani avluya girilir.

Peristil yani avlu, ortadaki açık bölümün daha büyük ve daha dekoratif olması dışında, A evindekine benzer. Korint sütunları ince ve zariftir. Ortada görülen kuyu, suların kesildiği zamanlarda kullanılıyordu.

Cam Tonozlu İstirahat Odaları:

Avlunun güney tarafında, genellikle kayadan oyma serin odalar vardır. Bu odalardan bazıları: döşeniş biçimlerine göre sınıflandırılmış, efendilerin bölgeleri olarak değişik cam mozaiklerle süslenmiş, duvarlar ve yer döşemesi mermer yüzle kaplanmıştır.

Ev sahibinin istirahat ettiği bölümün tonozuna cam mozaik işlenmiştir. Cam mozaikler, antik dönemde sanatın en üstün biçimi olarak kabul edilir. Bu cam mozaiklerin, MS 5’nci yüzyıla ait olduğu düşünülüyor.

Dionysos ve Ariadne figürlerinin bulunduğu ilüzyonik bir şarap evi ile çevrelenmiş ortadaki mozaik “cenneti” tasvir eder.

Mozaikler “Hıristiyanlık” tan önce olduğu gibi Dionysos ve Ariadne, merkezde bir daire içinde ve çevrelerinde cennette var olduğu düşünülen tavus kuşu, ördek, horoz vb. var.

Efes Yamaç Evler

Bu bölümün zemini, sepet örgü desenli siyah-beyaz mermer kaplıdır.

Buradan evin avlusuna girilir. Atriumun batı duvarı da yapım tarzından anlaşılacağı üzere geç bir döneme aittir. Evin orijinal girişi bu duvarla kapatılmıştır.

Evet, B evi 900 metre karelik bir alanı kaplar. Atriumlu, hiçbir noktası eksik planlanmamış eksiksiz bir evdir. Atrium, dar bir avlu şeklindedir. Köşelerde sütunlar, sütun aralarında ise ahşap kirişler vardır. Ahşap kirişlerin montaj ve demontajını kolaylaştırmak için kolonlarda uygun prizler sağlanmıştır.

Tuvalet:

Batı köşesinde evin çok kişilik tuvaleti bulunur. Tuvaletin girişinde, günümüzdeki helalara benzer bir hela bulunmaktadır. Buradaki duvarlar da tamamen fresklerle kaplıdır.

Mutfak:

Batıdaki son boşluk evin mutfağıdır. Tuvaletin yanındaki oda, MS 1’nci yüzyıla ait olduğu sanılan evin birinci katının mutfağıdır. Oldukça dar olan mutfağın batı duvarındaki kemerli ocaklar, benzerleri arasında en iyi korunmuş olanlardır.

Efes Yamaç Evler Yemek Odası

Yemek odası: 

Avludan çıkıldığında, soldaki oda yemek odasıdır. Bu odada, prestile bakan taraf, çubuk şeklinde düzenlenmiştir. Hane halkının yemeklerini burada birlikte yediği varsayılır.

Salon ve Yemek Masası:

Bunun bitişiğindeki salon gibi görünün boşluk ise, ana oda denilen evin en önemli odasıdır. Ev sahibi, misafirlerini burada karşılamıştır. Bu odanın zemini yanlarda düz, ortada renkli mozaiklerle kaplıdır.

Kenarlar, bu kısımlara sedirler konulduğu için tek renkli ve sadedir. Odadaki kırmızı masa yerinde keşfedilmiştir. Masanın oldukça yüksek olan ayağı; yarı yatay pozisyondaki kanepenin üzerine gerilmiş ve yemek yiyenlere çirkin görünmemesi için fazla oyulmuştur.

Efes Yamaç Evler
FLAVİUS FURİUS EVİ-ÜNİTE 6

Evler arasında en etkileyici olandır. MS 3’ncü yüzyılda dönemin konsülü Gaius Glavius’a ait saray tipi evdir. Bu ev, Yamaç evlerin en görkemlisidir. Mermer salonun tamamı, çeşitli ithal renkli mermerler ile geniş kaplama alanları vardır.

Evin yemek salonu: üç katlıdır ve taban alanı 178 metre karedir. Bu yemek salonunda, Anadolu ve Ege adalarından getirilen 22 farklı tür mermer, granit ve oniks taşlarla kaplanan 350 metre karelik duvarlar, MS 270-280 yılları arasında gerçekleşen büyük depremde yerle bir olmuştur.

Deprem sonucu, yıkılan duvarlar ve diğer kıymetli kalıntılar, yıllar içinde toprağa gömülerek, evlerde yer alan eserlerin günümüze kadar korunması sağlanmıştır. Bu salonda dağılmış halde bulunan 120 bin parça mermerin, bir araya getirilme çalışmaları adeta bir puzzle çözer gibi devam ediyor.

Prestil ev ve diğer evler;

Bu evde, MS 450 yıllarına tarihlenen freskler vardır.

Efes Yamaç Evler Sokrates Firizi (Selçuk Efes Müzesi)

Başka bir evde, kompleksin kuzeydoğu köşesinde, mükemmel durumda “Sokrates” i tasvir eden bir fresk bulunmuştur. Sokrates’i bir bank üzerinde otururken gösteren fresk, oldukça iyi durumdadır. Sokrates (MÖ 469-399) yılları arasında Atina’da yaşamıştır.

Modern Batı felsefesinin kurucularından biri olarak kabul edilen bu hatip ve filozof, tartışma metodu yoluyla, akıl, mantık, ahlak ve demokratik ilkenin genel pratiğine dair fikir ve söylevleriyle tanınır.

Yamaç evlerdeki fresk, Yamaç evlerin genel olarak MS 2-5’nci yüzyıllar arasında yapıldığı göz önüne alındığında, Sokrates’in ölümünden en az 500 yıl sonra bile Ege havzasında bilinen bir figür olarak resim ve heykellerinin yapıldığını gösteriyor.

Evet, bu fresk günümüzde Selçuk Efes Müzesinde sergileniyor.

Günümüz

Evler, MS 262 yılındaki büyük deprem ve tusunami tarafından olumsuz etkilendi. MS 7’nci yüzyılda ise bir dizi yıkıcı Arap akını ve limanın sürekli dolmasıyla Efesliler Ayasulluk Tepesine taşındıklarında bu evler terk edildi.

Terk edildikten sonra, heyelan ve çamur kaymaları nedeniyle evler toprak altında kaldı. Ancak toprak evleri iyi korumuştur.

Efes Gezi Planı

Gezi Planı

Kuruluş Öyküsü

 

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar

Yedi uyurlar; yüzyıllar boyunca, Anadolu’da yaşayan ve din kitaplarına girmiş, çeşitli e yazmalarına da konu olmuş bir öyküdür. Kur-an da, 110 ayetten oluşan “kehf” suresinde, 8 ve 25’nci ayetler arasında anlatılmıştır. İşte; bütün İslam ve Hıristiyan dünyasının ” Efes’in Yedi Uyurları ” (Eshab-ı Keyf) dediği, azizler işte bunlar.

Bu öyküde mucizevi bir olay anlatılır.

Şöyle ki: ” MS 250 yılları gibi, Geç Roma dönemi imparatorlarından Decius zamanında; çok tanrılı din yani putperestlerin inanışları, kentte hüküm sürmektedir. O sırada, kenti yöneten kral; zalim ve bir o kadar da; pagandı.

Yani: tek tanrıya değil, putlardan oluşan çok tanrılığa inanıyordu ve kentte yaşayanların, tüm dinsel özgürlüklerini kontrol altına almıştı.

Ancak; 6 genç adam, Hıristiyanlığa ve tek tanrıya inanmışlardı. Dinsel baskılara dayanamayan gençler; bir gün kentten çıkarlar. Yolda; bir çobana rastlarlar ve ona dertlerini anlattıklarında, çobanında aynı inançta olduğunu öğrenirler.

Çoban; ” Bende sizinle beraber gelmek istiyorum, hem bildiğim bir mağara var, beraberce, orada saklanırız.” der.

Gençler, buna çok sevinirler. Yanlarına çobanı da alarak, bugünkü Panayır Dağı’nın güney tarafındaki mağaraya gitmek üzere, yola koyulurlar. Fakat, çobanın köpeği Kıtmir, bir türlü peşlerini bırakmaz.

Bunun üzerine; köpeği de alarak, hep birlikte mağaraya girerler. Ve, tanrının emriyle, yıllar süren derin bir uykuya dalarlar.

Bir süre sonra; gençlerin kaçtığını öğrenen kral, peşlerine askerler gönderir. Askerler; onların uyuduğu mağarayı bulur ve çıkmalarını önlemek yani onları ölüme terk etmek için, mağaranın kapısını duvarlar örerler.

Hatta; mağara üzerine, yedi uyurların adlarını ve öykülerini yazarlar. Maksimianus, Malkus, Martinianus, Konstantinus, Dionisios, İoannes ve Serapion.

Bu geçen sürede, yörede yaşayan bazı hayvan sahiplerinin, mağaranın ağzındaki duvarı yıktıkları, ancak içeride uyuyan insan görmedikleri rivayet edilir.

Yedi genç; bir inanışa göre 200 yıl, başka bir inanışa göre ise, burada 300 yıl uyumuşlardır. Kuran’da Kehf Suresinde: ” Onlar, mağaralarında 309 yıl kaldı derler ” yazılıdır.

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar: Evet; öyküyü anlattıktan sonra; tarihi süreçte, Efes’te geçen olayları kısaca inceleyelim. MS. 263 yılında, kuzeyden gelen Got’lar; Artemis Tapınağını ve kent limanını yağma ederek, yakarlar.

Bundan sonra, tapınak eski görkemine asla erişemez ve Efes Artemis’i inancı büyük darbe yer. Hıristiyanların yapamadığını Got’lar yapmıştır.

MS. 4’ncü yüzyılın başlarında ise; Efes, aynen İskenderiye ve Antakya gibi, önemli bir piskoposluk merkezi haline gelir. Bu yüzyılın sonunda ise; Hıristiyanlık tamamen şehirde egemen olur. Bu kez, inanç kavgaları başlar.

Hatta; Efes deki Hagia Maria Kilisesi’nde, MS.431 yılında, konsül toplanır. Bu toplantıya, 200 civarında piskopos katılır. Bu toplantıda yaşanan olaylardan sonra; Roma imparatorluğu, MS.395 yılında, dinsel olarak ikiye ayrılır. Doğu Roma kesiminin başkenti; İstanbul olur. Ayrıca; devlet, Hıristiyanlığı, imparatorluğun resmi dini olarak kabul eder.

Bu arada; mağarada uyuyan gençler; 200 yıla yakın uyuduktan sonra; bir sonbahar günü (22 Ekim) uyanırlar. Mağarada ne kadar uyuduklarının farkında değildiler. Birbirleriyle konuştuklarında, bir veya yarım gün uyuduklarını hatırlarlar. Fakat; hepsi, acıktıklarını hissediyorlardı.

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar: Nihayet içlerinden; Yemliha’yı, ekmek almak üzere, fırına göndermeye karar verirler. Yemliha, kente doğru yürüyerek yaklaşırken, onu gören herkes, kendisine garip garip bakıyordu.

Çünkü; giysisi ilginçti. Kent kapısına vardığında, kapı üzerindeki haç işaretini görünce, Yemliha’da şaşırdı. Bir günde, ne kadar çok şeyin değiştiğine hayret ediyordu. İnsanlar, inanışlar ve hatta yapılar bile değişmişti.

Fazla oyalanmadan, bir fırına girdi. Ekmek aldı ve elindeki, 200 yıllık gümüş parayı uzattı. Fırıncı; kendi kendine ” bu adam benimle alay mı ediyor? ” diye düşündü.

Paranın üzerinde, imparator Decius’un resmini görünce; ” bu adam bir hazine bulmuş ” diye, ortalığı birbirine kattı. Parayı, götürüp, görevli memura teslim etti.

Memurlar; zavallı Yemliha’yı, parayı nereden bulduğu hakkında sıkıştırmaya başladılar.

Yemliha; söylediklerine kimseyi inandıramadı. Bitkin ve çaresiz kalınca, olanları, arkadaşlarını, mağarayı anlattı.

Bunun üzerine; halk, hatta kent piskoposu, anlattıklarının doğru olup olmadığını öğrenmek için, mağaraya gittiler ve her şeyi gözleriyle görüp, askerlerin bıraktıkları yazıtı da okuyunca, yedilerin önünce secde ettiler.

Böylece; insanların öldükten sonra tekrar dirileceğine olan inanç, doğrulanmış oluyordu. Yedi uyurlar, takip eden dönemde, öldükten sonra, yine aynı yere gömüldüler. Mezarlarının üstüne, bir kilise yapıldı.

Evet; öykü böyle. Tabii, inandırıcılığı tartışmalı, yani bugünün bilimsel yöntemleriyle, bu olayın bir açıklaması mümkün değil. Ama; dedik ya, öykü, efsane. 1442 yılına kadar, burası kutsal yer kabul edilerek, sürekli ziyaret edilmiş. Ancak; bu tarihte, büyük olasılıkla, bir deprem sonrası, mağara ağzı kapanmış.

Neyse; yapılan bilimsel kazılarla, mağara tekrar ortaya çıkarılmış. Günümüze gelmeden önce, yakın tarihlerde; Panayır Dağı Efsanesinden de söz etmek istiyorum. O günlerde, yılın belli zamanlarında; Ayasuluğ yöresine, birçok Ermeni geliyordu.

Gelenlerin; çantaları, sepetleri doluydu. Trenden iner inmez, eşeklerin sırtında, hemen eski adı Pion olan Panayır Dağına gidiyorlardı. Dağa varınca: çadırlar kuruyorlar, çantalar, sandıklar açılıyor, ateşler yakılıyordu.

Ayasuluğ’lular; buna “Ermeni Panayırı” diyorlardı. Zaten, bu yüzden de dağın adı ” Panayır Dağı” olmuştu.

Fakat, bu gerçekten bir panayır mıydı? Elbette, hayır. Ermenilere göre, bu dağ; kutsal bir dağdı. Burayı; İsa’nın çarmıha gerildiği yerle ilgili buluyorlardı. Fakat, bu inanışın geçmişini, kendileri de bilmiyorlardı.

Dağda toplandıkları yer ise; bugünkü Yedi Uyurlar Mağarası’nın üzerindeki, düzlük alandı. O zamanlar, burada, üzerinde haç işareti işlenmiş, büyükçe bir mermer taş vardı. Bu taşın çevresinde ayinler yapıyorlar, adak adıyorlar, tanrıya dileklerde bulunuyorlardı.

Bu haliyle: toplandıkları yer, bir açık hava tapınağından farksız oluyordu. Evet, bölgeye gittiğinizde, bu taşı aramayın, bugün bu taş yerinde yok, nerde mi? meçhul.

Evet; gerek yedi uyurlar ve gerekse buranın bulunduğu Panayır Dağı ile ilgili efsaneler, öyküler, inanışlar bunlar.

Şimdi; günümüze gelelim. Yedi Uyarlar ile ilgili; Selçuk’taki mağaranın yanı sıra, Anadolu’da: Diyarbakır’da Lice İlçesine 15 km. uzaklıktaki İnceburun Dağlarında da aynı ismi taşıyan mağara bulunmakta. Ayrıca: Afşin-Elbistan, Eskişehir ve Tarsus’ta da, yedi uyurlar mağarası olarak betimlenen yerler var.

Selçuk’taki mağara ise: Efes antik kenti dışında, Vedius Gymnasium’nun yanından, doğuya doğru sapan yolun sonunda, yürüyerek gidiyorsunuz. Bu mezarları; Avusturyalı Arkeoloji Enstitüsü Ekibi; 1927-1928 yılları arasındaki çalışmaları sonucu ortaya çıkarmış.

Ancak: burada, yedi mezardan daha fazla sayıda mezarla karşılaşılmış. Mezarların bazıları mahzen mezar, bazıları mezar odası, bazıları ise bölge şeklinde mezarlardır. Yapımlarında ise; bazılarında kayalar oyulmuş, bazılarında moloz taş ve tuğlalar kullanılmış.

Günümüzde; bazıları yıkık, bazıları harap olmuş olan bu mezarların ve şapelin duvarlarında çeşitli fireskolar bulunmakta.

Bezemelerde; Helenistik çağ süsleme sanatının unsurları ve ilaveten çiçek bezemeleri görülmekte. Büyük olasılıkla, bu resimler, MS.4 ve 5’ncü yüzyıllarda yapılmış. Görmenizde yarar var, ilginç bir yer. Özellikle; üstteki öyküleri okuduktan sonra, sanırım ilginizi çekecek bir yer.

Selçuk tanıtımı.

Efes tanıtımı.

Meryem Ana tanıtımı.

Artemis tapınağı tanıtımı.

Efes müzesi tanıtımı.

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi

Selçuk yöresine geldiğinizde; antik kent bölgesi içinde değil de, Selçuk İlçesine 9 km. uzaklıktaki Bülbül Dağında bulunan; Meryem Ana Evini de mutlaka görmelisiniz. Burası; Hıristiyan inancına göre kutsal sayılmakta. Ancak, Meryem Ana’dan Kur-an da söz edilmektedir.

Meryem Ana Evini anlatmadan önce; önce: aradan binlerce yıl geçmesinden sonra Meryem Ananın burada yaşadığını söyleyen bir Alman rahibesinden ve sonra ise, yazılı kaynakların büyük bölümünde açıklandığı üzere; Meryem Ananın buraya nasıl geldiğinden söz etmek istiyorum. Evet, buyurun tarih yolculuğuna, sonra ise Meryem Ana Evini gezmeye.

ALMAN RAHİBESİ ANNE CATHARİNE EMMERİCH

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi: Almanya’nın, Flamsk adlı küçük bir köyünde, 1774 yılında küçük bir kız çocuğu dünyaya gelir. Ailesi çok yoksuldur. Uslu, dürüst, doğruyu gören ve dinsel konulara büyük ilgi gösteren bir çocuktu. Geceleri, saatlerce dua ederdi. Onun bütün emeli; kendini dine adamak ve bir manastıra kapanmaktı.

Zira; içinde, gün geçtikçe büyüyen, doğaüstü duygular hissediyordu. Nihayet, 29 yaşında, arzusu yerine geldi ve rahibeler okuluna girerek, kendisini artık tümüyle Tanrı’ya adamak imkanı buldu.

Burada mutlu yaşantısını sürdürürken; 1811 yılında okul kapandı, köy rahibi ona küçük bir ev sağladı. Ancak; gün geçtikçe, içindeki garip duygular artıyor, başkalarının duymadığı sesleri duyuyor, arada bir kimsenin görmediği dinsel sahneler, gözlerinin önüne seriliyordu. Bunlar olurken de, o durmadan dua ediyor ve Hz. İsa’nın kendisini takdis etmesini diliyordu.

29 Aralık 1812 tarihinde, hasta kadının yatağı çevresine toplananlar, büyük bir mucizeye tanık oldular. Anne Catherine; küçük odasında, yatağının üzerinde, ellerini öne doğru uzatmış dua ederken, birdenbire sarsılır ve her yanını ateş basar.

Tam o anda; yukarıdan gelen parlak bir ışık, ona doğru alçalır ve dokunmasıyla, hasta kadının elleri, ayakları ve sağ yanı; kanlar içinde kalır. Kendini kaybeder. Hz. İsa; onun arzusunu yerine getirmiştir. Bununla da; onu, kendisi çarmıha gerilirken çektiği azaba ortak etmiştir.

Yani; Catherine; “Stigmatize” bir rahibe olmuştu. Hıristiyanlık tarihinde, bu tip olaylar bilinmesine rağmen, çok azdır. Tıp tarihi ise, bunu açıklayamaz.

Anne Catherine; gün geçtikçe daha çok hastalanır. Artık yatalak olmuştur. Herkes tarafından büyük saygı görmektedir. Avuçlarında, bu olaydan sonra haç işaretleri oluşmuştur.

1818 yılında, kendinden geçmiş, trans halinde iken söylediklerini; bir yazar olan C. Brentano, kaleme alır. Rahibe, gözlerini yumduğunda, gözünün önünden geçen dinsel olayları, öyle büyük bir doğrulukla söylemektedir ki, bunların tanrının isteği ve desteğiyle olduğundan, kimse şüpheye düşmez.

Azizlerin ve Meryem Ananın hayatını, bütün ayrıntılarıyla anlatır. Bu çalışma; hastanın ölümüne kadar sürer.

Böylece; bütün Hıristiyan alemi; pek yakında Meryem’in son günlerini, Efes yakınlarındaki bir evde geçirdiğini ve orada öldüğünü duymuş olur. O güne kadar ise, herkes, İsa’nın annesinin Kudüs’te öldüğünü sanıyordu. Fakat, bu iddianın da herhangi bir dayanağı yoktu.

Evet; aradan yüzyıllar geçtikten sonra; Meryem’in yaşadığı ve öldüğü; Bülbül dağındaki ev böylece tescilleniyor. Rahibenin söyledikleri kitap olarak yayınlandıktan sonra; 27 Haziran 1891 tarihinde, Henry Jung başkanlığındaki 4 kişilik bir ekip, Meryem Ananın evini aramaya başlarlar.

İki günlük bir araştırmadan sonra, 29 Haziran günü, ellerinde Catherine’nin algılarının bulunduğu kitapla birlikte, Bülbül Dağında, yıkık manastırı bulurlar ve kitaptaki algıları değerlendirerek, buranın Meryem Ananın evi olduğunu tescillerler.

Şimdi; tarihte daha gerilere, binlerce yıl öncesine gidip, Meryem’in buraya gelişi ve yaşamına ait anlatılanları kısaca görelim.

İsa’nın annesi Meryem; İsa öldükten sonra, St. Jean ile birlikte Efes’e gelir. Hayatının son yıllarını burada yaşar. Ancak Kitab-ı Mukaddes’te anlatıldığı gibi: Meryem’in mezarının, dönemin Selefko şehrinde yani bugünün Silifke’sinde olduğu rivayet edilmektedir.

Neyse, Bülbül dağı üzerinde; Hıristiyanların kutsal anası, Meryem’in evi var. Hıristiyanlarca; ” Panaya Kapulu” olarak adlandırılan kutsal yerin, MS.4’ncü yüzyılda inşa edildiği sanılmakta.

Hz. İsa yakalanıp çarmıha gerilmesinden kısa bir süre önce, annesini, arkadaşı ve havarisi olan St. Jean’a teslim etmiş. St. Jean; İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra, Meryem’in Kudüs’te kalmasını sakıncalı gördüğünden, onu da yanına alarak kaçmış ve buraya gelmişler.

Hıristiyanlık dinini yaymak gibi bir görev üstlenmiş olan St. Jean: o zamanlarda, çağın en büyük kenti durumunda bulunan Efes’i, kendisine hedef seçmiş. Efes’teki putperestlerin diyarına sokmak istemediğinden, Meryem’i ise, Bülbül Dağı eteklerinde sık ağaçlarla kaplı bir köşede yaptırdığı kulübede gizlemiş. St. Jean’ın her gün gizli gizli onu ziyarete gittiği ve yiyecek-içecek götürerek yokladığı bilinmektedir.

Meryem’in 101 yaşına kadar, Bülbül Dağındaki bu evde yaşadığı ve burada öldüğü kabul edilmektedir. St. Jean, Meryem’i, yine bu dağda, kendisinden başka hiçbir kimsenin bilmediği bir yere gömmüştür. Hıristiyanlığın yayılmasından sonra, Meryem’in bulunduğu ve yaşadığı kabul edilen yere; Hıristiyanlarca, haç şeklinde bir kilise inşa edilir.

MERYEM ANA EVİ

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi: Evet, işte Meryem Ananın yaşadığı farz ve kabul edilen yer, burası. Yani; Selçuk’tan Bülbül dağı istikametine, tabelaları takip ederek gittiğinizde, 9 km. uzaklıkta.

Güzel bir yol, çam ağaçları arasında ilerliyorsunuz. Yükseklik; 420 m. Bahçe bölümünde, uygun otopark var. Tek sorun, Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen (örneğin 15 Ağustos günü) günlerde, buraya gitmeyin, aşırı kalabalık.

Bülbül Dağı üzerindeki bu bölge, Hıristiyanlar tarafından ” Panaya Kapulu ” olarak adlandırılıyor. Yani; resmen ” Meryem Ana Evi ” olarak. Buranın; MS.4’ncü yüzyılda inşa edildiği sanılmakta.

Buranın; kutsal hiç yeri olarak ilan edilmesinden sonra, buradaki Meryem Ana Evinin kalıntıları üzerine, küçük bir şapel yapılmış. Eski yapı ile sonradan yapılan şapelin duvarlarının birbirinden ayrılması için ise; her ikisinin arasına, kırmızı renkte bir boya ile çizgi çekilmiş.

Evet; yapıya girince, iki tarafında tonozlu nişler bulunan bir sahanlığa geliyorsunuz. Buradaki apsiste: Hz. Meryem’in heykeli bulunmakta. Nişler içinde, mumluk dikilmiş, yakılı yüzlerce mum var. Bu heykelin; 19’ncu yüzyılda buraya konulduğu sanılmakta. Bunun önünde; gri renkli taban mermerlerinden ayrılan bölümün, ocak olduğu saptanmış.

Nitekim, burada yapılan kazılarda, MS.1’nci yüzyıla tarihlenen ev temel kalıntıları ile, kömür parçaları bulunmuş. Bu bölümün güneyindeki küçük odanın doğusunda, bir niş var. Bu odada; Müslümanlar tarafından namaz kılınabiliyor. Duvarlarında; Kur-an da da ismi geçen Meryem Ana ile ilgili sureler var.

Bazı araştırmacılar tarafından, bu odanın, Meryem Ana’ya ait yatak odası olduğu iddia ediliyor. Bu şapel; 1967 yılında Papa 6’ncı Paulus ve 1979 yılında ise Papa II. Johannes tarafından ziyaret edilmiş.

Burayı gezerken, hani belki Meryem’in burada nasıl yaşadığını, nasıl öldüğünü, nereye gömüldüğünü merak edebilirsiniz. Bu soruların yanıtlarını, yine Alman rahibe Anne Catherine’nin anlattıkları vahiylerden öğrenmek mümkün.

Onun anlattıklarına göre: ” Bu ev; pencereleri yüksek ve kare şeklindeydi. Arka tarafı, yuvarlaktı.

Kapıdan girildiğinde; hemen karşıda, ateş yakılan bir şömine vardı. Bu yüzden, duvarlar biraz kararmıştı. Meryem Ana’ya hizmet eden yardımcısı, burada otururdu. Şöminenin iki yanındaki kapılardan; evin, dip tarafındaki mihraplı ikinci bölüme geçilirdi.

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi: Meryem Ana, boş zamanlarında, mihrabın önüne çekilen bir perdenin karşısına oturarak: okurdu. Yatak odası ise; bu bölümün sağında. Evin bazı eşyaları ile Meryem’in giysileri de, bu odanın karşısındaki, sol tarafta, küçük bölmede dururdu.

Meryem; tek başına yaşıyordu. Yanında; kendisine yardım eden ve ona yiyecek-içecek getiren genç bir kadın vardı. Yaşamı: derin bir sessizlik ve huzur içinde geçiyordu. Evde; erkek yoktu. Yalnızca; sık sık St. Jean, eve girip çıkardı.

Evet; yine aynı vahiylere devam edelim. Meryem, 64 yaşında hayata gözlerini yumdu. Çevresindeki: aziz ve azizeler ona cenaze töreni yaparlar. Özel olarak hazırlanmış tabutunu, eve 2 km. uzaklıktaki bir mağaraya yerleştirirler.

Aradan geçen bir süre sonunda: havari Thomas, azizenin sağlığına yetişemediğini, hiç değilse mezarını ziyaret etmek istediğini söyler. Bunun üzerine, gece vakti, meşaleler yakılır ve mağaraya götürülür. Mağaraya gelince, secde eder. Mağara girişinde, içeri girerek, cenazenin önünde diz çöker.

O sırada, Jean bir kısmı çukurun dışında kalan tabuta yaklaşarak, tabutun bağlarını çözer ve kapağı açar.

Hep birden tabuta yaklaştıklarında hayretle donup kalırlar. Meryem’in cesedi, kefenin içinde yoktur.

Fakat, kefen gene de bozulmamıştır. Bunu şöyle değerlendirirler. ” Tanrı, Meryem’i göğe kaldırmıştı.”

Olaydan sonra, mezarın bulunduğu mağaranın ağzı kapatılır. Ev kiliseye çevrilir. Bu mağara, günümüzde bilinmiyor, yeri meçhul.