İzmir Selçuk Artemis Tapınağı

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı

Evet; dünyanın yedi harikasından biri. Selçuk’ta, Efes Müzesinin hemen arkasında. Selçuk’tan, Kuşadası yolunda ilerlerken, sağ yanda, uzakta görünüyor. Ancak; elbette, yalnızca kalıntıları.

Zaten; bu tapınak, 5 kez yapılmış, 5 kez yanmış veya yıkılmış. En son olarak ise, yine yalnızca kalıntıları kalmış.

Neyse; isterseniz, önce bu tapınağın ortaya çıkarılışını anlatalım. Sonra; tapınakla ilgili ayrıntılı bilgi verilim.

TAPINAĞIN ORTAYA ÇIKARILIŞI

Şirince’de yaşam sürüp giderken; bir gün İzmir’den bir haber gelir. İzmir ve Aydın arasında demirden bir yol yapılacak ve bunun üzerinde, koca vagonlar gidip gelecek, yük ve insan taşıyacak, bu yolun bir durağı da Ayasuluğ olacak.

Bunu duyan, yöre insanı sevinir. Ovadaki arazilerinin değerleneceğini düşünür. Peki, ya tren hattını döşeyenler ne düşünür, bence, Efes harabelerinden çalacakları antik eserlerin, limana daha kolay nakliyesini. Bir düşünün bakalım, belki bu fikre sizde katılırsınız, çünkü buradan çıkarılan eserlerin onda dokuzu çalınmış ve yurt dışına götürülmüş.

Evet, devam ediyoruz. Derken, demir yolu inşaatı başlar. Hızla Ayasuluğ’a doğru ilerler. Demir yolunun yapımını İngilizler yürütür. Bunlardan mühendis Wood, bu yöreye yalnız demir yolu çalışması için gelmiyordu, bu İngiliz’in büyük bir arkeoloji tutkusu vardı ve her gelişinde yıkıntılar içine girerek, büyük bir merak içinde onları inceliyordu.

Onun için en büyük tutku ise, dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Artemis Tapınağını bulup çıkarmak idi. Nihayet, mühendis Wood, bir gün İngiltere’deki British Museum ile anlaşarak, kazı için sponsor sağlar. Bir de, kraliyet kanalıyla Osmanlı padişahından bir ferman çıkarınca, her şey tamam olur.

Wood; 1863 tarihinde kazılara başlar. Böylece: Efes’te ilk arkeolojik kazılar başlamış olur. Artemis Tapınağını bulmak için; antik dönem yazarlarının yazılarını inceler. Özellikle; Philostratos’un yazdıklarını takip etti.

Şöyle yazıyordu: ” Damianus adındaki zengin bir Romalı, Magnesia Kapısından tapınağa giden yola, bir Stadion (190 metre) uzunluğunda, bütünü taştan olan bir portik (Ston) yaptırmıştı. Amacı; kentten tapınağa giden rahiplerin, yağmurdan ve güneşten korunmasını sağlamaktı.”

Acaba; Magnesia kapısı neredeydi? Bu kapıyı bulursa, tapınağı da rahatlıkla bulacağını umuyordu. Wood; sık sık Panayır Dağına çıkarak bunları düşünüyordu. Yapılacak tek şey, kapıyı bulmaktı. Sabırsızlıkla kent kapılarını aramaya başladı. Düzlükte, surların gedik verdiği bölgeleri araştırdı. Nihayet, Magnesia kapısını buldu.

Kapı: Doğu Gymnasium’un arkasındaydı. Ancak; kapıdan itibaren, 190 m. çevrede, herhangi bir tapınak kalıntısı yoktu. Günler sonra; Stadium yanındaki öbür kapıyı da buldu. Gerçekten, Panayır dağının güneyinden ve yedi uyurlar mağarasının önünden geçerek, iki kapıyı bağlayan bir antik yolun bir yerinde, Ayasuluğ tepesine doğru uzanan başka bir yol vardı.

Yol; Ayasuluğ tepesine doğru gittiğine göre, tapınak orada olmalıydı. Bu arada; bölgedeki kazılarda çıkarılan tüm eserlerin, sandıklara konularak Londra’ya gönderildiğini, sanırım söylemesem de, tahmin ettiniz.

Bunlardan sadece bir iki parça, İstanbul’a, o yıllarda depo olarak kullanılan müzeye gönderilmişti. Bir ülkede çıkarılan eserlerin, o ülkenin müzesine, sanki bir armağan gibi sunulmasının ne derece saçmalık ve kötülük olduğunu, lütfen düşünün.

Wood, tapınak yolunu takip ederek, günün birinde, bir duvara rastlar. Burada, bulduğu bir yazıt; bunun tapınağın dokunulmazlık alanının etrafındaki duvar (Temenos) olduğunu açıklamaktadır.

Buna göre, tapınak, bu duvardan yaklaşık 400 m. ileride olması gerekiyordu. Tapınağın içinde bulunduğuna inanılan alan, büyük bir toprak parçası ile örtülüydü. 1896 yılında; bu alan metrelerce kazıldı. Ama, ortada bir şey bulunamadı. Üstelik, 4-5 metreden sonra su çıkmıştı.

Fakat, suyun içinde de kazıya devam ettiler. Nihayet, 1896 yılının son günü: bir tapınak döşemesi buldular. Çukur genişletildi, tapınak kalıntıları, gün geçtikçe çıkmaya başladı.

Tapınak bulunduğunda: birçok bilimsel sonuçta elde edildi. Tapınak; antik yazarların dediği gibi, en az 5 kez yıkılıp, yeniden yapılmıştı. Tapınağın 220 yılda inşa edildiği söylencesi ise; yapının son üç aşamasını kapsıyordu. Yani yıkılıyor, zaman geçiyor, tekrar yapılması da zaman alıyordu.

Kazılar sonucu oluşan büyük çukura, Wood’un İngiliz olması nedeniyle, halk; ” İngiliz çukuru ” adını takmış olup, bu isim günümüze kadar ulaşmıştır.

EFES ARTEMİSİ VE TAPINAĞIN YAPIM AŞAMALARI

Artemis, yunan mitolojisinde, ünlü bir tanrıça olarak bilinmektedir. Romalıların Diana dedikleri ve Zeus’un kızı, Apollon’un kardeşi olan bu tanrıça ile Efes Artemis’i arasında çok belirgin farklar vardır. Yani: Efes Artemis’i, yunan mitolojisinde sözü edilen Artemis değil.

Kentin; antik tarihi her yönüyle ve sürekli olarak onunla ilişkiliydi. Artemis siz Efes düşünülemezdi. O, kentin her şeyiydi. Zaten; Efes’i üne kavuşturan en önemli nedenlerden birisi de, Artemis ve onun adına yapılan ünlü tapınaktı. Antik tarihçiler; tapınakta duran esas heykelin, asma ağacından yapılmış olduğunu yazarlar.

İddiaya göre, bu heykel çürümesin diye, her yıl yağlanırmış. Şimdiye dek, altından veya bronz gibi değerli madenden yapılmış heykel bulunamadı. Fakat, toprak altında daha nelerin saklı olduğu bilinmez.

Artemis tapınağındaki heykellerin, halk üzerinde büyük etki yarattıkları söylenir. Öyle ki, tapınak bekçileri, meraklılara, bakarken gözlerini sakınmalarını tavsiye ederlerdi. Çünkü, heykellerin mermerleri, göz kamaştırıcı derecede parlaktı.

Efes, Artemis Tapınağı, en az tanrıça kadar ünlüydü. İlk inşa edildiği tarihten itibaren, birkaç defa yıkılıp yapılmış, fakat sonradan öyle görkemli bir şekilde inşa edilmiş ki, bu haliyle, o çağın insanları, tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul etmişler. Yine de, tapınağın geçmişinde, öyle bir macera var ki inanamazsınız.

Şöyle: ” Efes yönetimi çevrede egemenlik kuran Persler ile iyi geçinmeye çalışıyordu. Ancak, yönetimleri demokratik değildi ve Efes halkı, eşitlik istiyordu, haksız imtiyazlara karşı çıkıyorlardı. Bunun doğal sonucu olarak, şehirde sık sık anarşik olaylar, yağmacılık rezaletleri yaşanıyordu.

Çünkü, şehirde, bir yığın soyulacak zengin ve kuyumcu olduğu düşünülüyordu. Ama yağmacılara göre, Artemis Tapınağının hazineleri, hepsinden daha ilginçti. Bunlar; Artemis’e saygı duymuyorlardı.

O yıllarda, Efes’te saf bir adam yaşıyordu. Bu adamın ismi; Herostratos;  Kunduracılık yaparak geçiniyordu. Kimseye zararı dokunmazdı, ama ünlü olmak gibi bir zaafı vardı. Çevresinde ise, onun bu zaafını çok güzel kullanabilecek, bir yığın maceracı, soyguncu, politikacı insan vardı.

Sonunda, bir gün, ona; ” Artemision’u yakalayabilirsen, ünlü olabilirsin, adın tarihe geçer ” dediler. Herostratos; bu sözler üstüne, adını tarihe yazdırmak adına, önce korkup ürktüğü bu planı gerçekleştirmekten yana tavrını koydu. Mevsim yazdı. Yaz yangınları kolay söndürülemiyordu.

Tapınağın içinde, kandiller için saklanan zeytinyağları vardı, bunlar yangını körüklerdi. Sonunda: MÖ.356 yılının, 21 Temmuz günü gecesi, Herostratos, tapınağı ateşe verdi. Bina, için için yandı ve tapınağın hazinesi, şehirdeki tüm çapulcular tarafından yağmalandı.

Ertesi gün, duman ve sis bulutları arasında kalan ünlü yapının, ayakta kalabilmiş harabesi çok hazindi. Kent halkı, çok sevdikleri tanrıçalarının tapınağını, yangından kurtaramadılar.

Yalnız, başka bir gerçek daha ortaya çıktı. Tanrıça, kendi tapınağını koruyamamıştı, kentlilerin suçu yoktu. Çünkü, aslen tapınağın esas koruyucusu kendisiydi. Ama, Artemis, o gece başka bir şeyle meşguldü.

Yangın günü, yıldızlar, ona büyük bir kişinin doğacağını önceden haber vermişlerdi. Bu kişi, doğup büyüdüğü zaman, ünlü bir kral, hatta imparator olacak, o çağ dünyasının her yönüne akınlar yapacak, ülkeleri ele geçirecek ve yeni çağ yaratacaktı.

O halde, onun doğumunun bizzat Artemis tarafından yaptırılması gerekiyordu. Bu olay, tapınaktan önemli olduğu için, tanrıça 21 Temmuz gecesi, Efes’ten Makedonya’nın Pella kentine gitti. Evet, belki de, tahmin ettiniz, doğan çocuk, Büyük İskender.

Evet, tapınak yandı. Efesliler Herostratos’u en korkunç cezaya çarptırdılar. Hatta, onun adını anan herkes için ölüm cezası vermeye başladılar. Bu olaydan sonra, yüzyıllarca, şan ve şöhret tutkunu kişilere, “Herostratik” denmiştir. 

Düşünebiliyor musunuz, adam gerçekten tarihe geçmiş, meşhur olmuş.

Her ne kadar tapınak yandı ise de, bu insanlar Artemis siz yaşayamazlardı. Yöneticiler ve halk birleşerek, yeni bir tapınak yapmaya karar verirler. İnşaata hemen başlanır.

Bir yandan mimarlar, bir yandan yüzlerce, binlerce esir durmadan çalışır. Yeni tapınağın baş mimarı: Kheirokrates.

Efesliler varlarını yoklarını tapınağa verirler. Kadınlar bile, mücevherlerini paraya çevirirler. Yapı öyle büyüktür ki, yayıldığı alan 6000 metre kareyi aşar.

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Roma çağının ünlü tarihçisi Plinius (MS.79)un, bu muhteşem yapıya ait gözlemleri şöyledir.” Efes’teki Artemis tapınağı, gerçekten hayranlık uyandıran görkemli bir yapıttı. Bütün Asya’nın gayretiyle 220 yılda inşa edilmiş, yer sarsıntılarından zarar görmesin diye, bataklık bir yere yapılmış.

Bataklığın üzerine, kömür ve yün döşenmiş ve tapınak bunların üzerine oturtulmuş. Yapının uzunluğu 136 m. genişliği 7 m. civarındadır. Çeşitli krallar tarafından yaptırılıp armağan edilen 127 sütun vardı. Bunların her birinin boyu 19 m. ve 36 tanesi ise kabartmalı idi. Kabartmalı sütun kaidelerinden birini, ünlü heykeltıraş Skopas yapmıştı.

Yıllarca süren bu yorucu ve zorlu çalışmalar sonuçlanmak üzeredir. Ne var ki, tapınağın alınlığına öyle bir taş koymak gerekiyordu ki, ne baş mimar, ne de diğerleri buna bir çare bulamazlar. Bu yüzden baş mimarın uykuları kaçar. Sürekli düşünmektedir, fakat bu taşı yerine koymak için bir yöntem bulamaz.

Yine, uykusuz bir gece biraz dalar ve rüyasına giren Artemis; ” Artık düşünmemesi gerektiğini, o taşı kendi elleriyle yerleştireceğini ” söyler. Baş mimar, ertesi günü sabahı, büyük bir şaşkınlık ve sevinçle uyanır ve hemen tapınağa koşar, evet, taş yerine konulmuştur.

Aradan yıllar geçer. Büyük İskender, Pers’leri yenerek, bölgedeki tüm şehirlerde egemenliği ele geçirir. Sonunda, Efes’e gelir. Doğumunda Artemis’in ebelik yaptığı inanışını daha önce duydu mu bilinmez, ama Efeslilerin inancına saygı duyarak, tanrıçaya ve bu kente borçlu olduğunu düşünür.

Büyük bir tören düzenler ve tapınak sunağında kurbanlar keserler ve Artemis heykelleri ellerinin üzerinde taşırlar. Panayır dağı etrafındaki kutsal yolda, büyük bir ihtişamla yürürler. Dağın etrafını dolaştıktan sonra, yine tapınağa gelirler.

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Efesliler, daha önce böylesine bir tören görmemişlerdir. Sonraki yıllarda, bu kutsal yol, bir güzergah olarak, Efes tarihinde, her zaman önemli rol oynar.

Kent halkı; tapınağın mükemmel olması için, devrin en önemli mimar, heykeltıraş ve ressamlarını çağırır. Bu sanatçıların yaptıkları muhteşem eserler, henüz bulunamamış olmasına rağmen, bunların nitelikleri antik dönem yazarlarınca belirtilmiştir. İskender, tapınağın bütün masraflarını karşılamak ister, ancak bir tek şartı vardır. Yaptığı bu iyiliğin, tapınak üzerine yazılmasını ister.

Ancak, Efesliler bunu kabul etmez. Bir iyilik yapılacaksa, bunun karşılığının beklenmemesi gerektiğini düşünürler. Ama, bu teklif karşısında, halkın heyecan ve hevesi kaybolur. Ancak, İskender’e çok politik bir yanıt verirler.

“Nasıl olurda, bir tanrı, diğer bir tanrıya tapınak yaptırabilir? ” Büyük İskender, bunu üzerine, Efeslilerin daha önce Perslere verdikleri vergiyi kaldırır. Buna karşılık, o paranın tapınak inşaatında harcanmasını ister. Konu böylece çözümlenir.

İşte; tapınağın yapım aşamasındaki, çeşitli anlatılan öyküleri, burada sizlere aktarmaya çalıştım.

ARTEMİS TAPINAĞI

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Evet: dünyanın yedi harikasından biri. Antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı. Büyüklüğü:130 X 68 m. ve ön cephesi diğer Artemis (ana tanrıça) tapınakları gibi, Batı’ya dönük. 127 tane sütunu var.

Cephesindeki 36 sütunu kabartma. Yüksekliği ise; 25 m. 6000 metre karelik bir alana yayılmış. Yalnız, elbette bu rakamlar, varsayılan değerler.

Efeslilerin gündelik hayatında, tapınağın büyük önemi var. Hatta; çevre bölgelerde bile, tapınağın ünü çok yayılmış. Özellikle, tapınağın çevresinde bulunan koruma alanı ilginç.

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Buraya sığınan insanlara; herhangi bir müdahale, yakalama, öldürme söz konusu olamıyor. Tarihin birçok döneminde, birçok ünlü veya ünsüz insan, buraya sığınarak ölümden kurtulmayı denemiş.

En son olarak: MS.263 yılında, Got’lar tarafından saldırıya uğramış, yakılmış, yıkılmış ve yağma edilmiş.

Efesliler, Hıristiyanlığa geçince de, bu sefer tapınağın kalıntıları, başka yapıların inşaatlarında kullanılır.

Tapınaktan günümüze sadece temel kalıntıları bulunmakta. Bataklık üzerinde, tek bir sütun ve birkaç taş parçasından ibaret.

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Yine de, Selçuk-Efes bölgesine gittiğinizde, bu tapınağın bulunduğu alana mutlaka gidin, bir zamanlar o insanların ayak bastığı topraklara, yerlere basıyor olmanın heyecanını yaşayın. Bugün, burada o muhteşem tapınak olmasa da, kurulu olduğu yerde bulunmanın heyecanını yaşamak bile değer. Mutlaka gidin, görün.

Selçuk tanıtımı.

Şirince tanıtımı.

Efes tanıtımı.

İzmir Efes Yamaç Evler

İzmir Efes Yamaç Evler

Yamaç evler, Efes antik kenti içinde, ilave ücret ödeyerek girilen bir bölümdür. Çünkü, buranın restorasyonu için çok büyük paralar ödenmiştir. Öyle ki yamaç evlerin üstünün kapatılması maliyetinin 10 milyon dolar olduğunu duydum. Ama Efes antik kentini ziyaret ettiğinizde, bence kesinlikle ilave bir ücret ödeyerek burayı da mutlaka gezin ve görün, inanılmaz güzel, inanılmaz orijinal yerler.

Evet şimdi Yamaç Evler hakkında ayrıntılı tanıtıma başlıyorum.

Kuretler caddesi üzerinde, Hadrian tapınağının karşısında, Bülbül dağının kuzey yamacına konuşlandırılmış bulunan bu 7 ev ve içlerinde yaşayan aileler, Efes’in en işlek semtinin merkezindeydiler.

Antik şehrin tam merkezinde bulunan bu evler, yaklaşık dört bin metre kareye yayılmıştır.

öNEMİ:

Efes şehrindeki zengin ve ünlülerin evleri, Efes’teki yamaç evler, antik çağın en zengin vatandaşlarının bazılarının özel hayatına benzersiz bir bakış açısı sağlar. Bu evler, zengin Efeslilerin belediyeye misafir ağırlama ve günlük işlerinde kullanılması için verdikleri evlerdir. Yüksek rütbeli Roma ordusu subayları, valiler ve zengin tüccarlar ve daha fakir Efeslilerin tüm aileleriyle birlikte yaşadığı tek kişilik odalara kıyasla, çok büyüktüler.

 

öNCESİ

Yamaç evler bölgesi, Romalılar tarafından yaşam alanına dönüştürülmeden önce, Helenistik dönemde (MÖ 6’ncı yüzyıldan MÖ 4’ncü yüzyıla kadar) mezarlık olarak kullanıldı. Yeni yerleşimciler evleri inşa ederken, kendilerinden öncekilerden kalan malzemeleri de kullandılar.

Kuruluş Aşaması

MÖ 200 yıllarında Kuretler caddesine açılan dar sokaklar, masif taş duvarlar kullanılarak üç teras oluşturuldu. Bu üç terasın her bölümüne dikilmiş ikişer ev vardı. Yani, üç terasta, orijinal olarak altı tane bitişik ev yapılmıştır.

Ara sokaklar çok dardı. Bazı ev sahiplerinin evlerini tonoz çatı ile kapattıklarına  dair kalıntılar vardır. En kuzeydeki terasta, MS 1’nci yüzyılda, bir mesken inşa edildi. Diğer teraslarda ise bir el sanatları mahallesi gelişti.

İzmir Efes Yamaç Evler

EVLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

En yüksek noktadaki ev ile, en alt noktadaki ev arasında 27 metrelik yükseklik farkı vardır.

Evler üçü bir katta ve ikisi iki katta ve üç katta olmak üzere, üç ayrı teras üzerine inşa edilmiştir ve sadece ara sokakları ve geçitleri paylaşırlar.

Evler, hemen hemen aynı ölçülerde (400-600 metre kare) olan, sütunlu avlulu şekildedir.

Evlere, ara sokaklardan bir dizi basamakla girilir. Yani, evlerin her birinin doğrudan sokak erişimi vardır.

Bu teraslar, ilk olarak MÖ 1’nci yüzyılda sığınak olarak kullanılmış olsa da, bugün görülebilen evler MS 1’nci yüzyılın sonuna kadar inşa edilmemiştir.

 

Ana girişler:

Ana girişler, dar taraflı koridorlar tarafında konuşlandırılır. Mermer yüzlü portrelerle çevrelenmiştir.

 

Kutsal Amaçlı Yerler

Giriş bölgelerinde ve iç bahçede, görünüşleri, amaçları ve aile gelenekleri doğrultusunda değişiklik gösteren kutsal amaçlı yerler vardır. Bu bölgelere küçük ibadet oyukları, bu oyuklarda epiksi kahraman sahneleri veya ölenlerin anısına buketler konulmaktaydı.

 

Zemin Katlar:

Avlular-Peristil:

Evler, dört sütunla çevrili, açık bir prestil etrafından ortalanmıştır. Merkezdeki avlular 25-50 metre arasındadır.

Büyük mermer avlu/salonlar, ince sütunlara sahiptir. Avlu, oldukça lüks şekilde dekore edilmiştir. Avlular, iletişim merkezi ve misafirler için prestifli yer olma konumunu korumuştur.

Çok iyi işçilikli mozaikler, duvarlara gömülü kuyular ve çok yüksek kalitede duvar süslemeleri vardır. Küçük figürlü konsantrasyonları ile yapılan dekorasyonlardan, avluların evleri temsil eden yerler olduğu anlamı çıkar. Avlular aynı zamanda ışık kaynağı olarak hizmet vermekteydi.

Zemin katta bulunan diğer mekanlar:

Salona açılan oturma ve yemek odaları, üst katta ise yatak odaları ve misafir odaları bulunuyordu.

Pencereler:

Evin tüm odalarında pencere yoktu, sadece açık salondan gelen ışıkla aydınlatılıyordu. Bu yüzden odaların çoğu loştu ama bu sayede hırsızların pencerelerden eve girmesi de engelleniyordu. Pencereler, genellikle kapıların üstünde, yüksek seviyelere yapılmış, bunlardan bazıları demir çubuklarla çevrelenmiş, ekstra ışık sağlamak için metal ve camdan oluşan meşaleler konmuştur. Fakat bunların sürekli açıkta olan ateşleri, her zaman bir tehlike oluşturuyordu.

İzmir Efes Yamaç Evler

İlham Perileri Odaları:

Bunlar muhtemelen misafir kabul odaları olarak kullanılmıştır. Ancak bu odaların aslında ne için kullanıldıkları net değildir. Ama duvarlardaki dekorasyon, odaların misafir kabul odaları olabileceğini gösterir. Öyle ki, odaların kenarlarında şarap amforaları bulunmuştur.

Yemek Odası:

En önemli odalardan biriydi. Rahatlığına ve ruhu iyileştirdiğine inanılan müzik çalınırdı. Konuklar kanepelerde yarı yaslanmış olarak oturur, ayakları cömertçe süslenmiş mermer veya bronz masalarda yemek yerlerdi.

Üretimle ilgili Odalar:

Misafir ağırlama salonları ve oturma odaları hariç, evlerde üretimle ilgili odalar da vardı. Bu odalar, genelde evin girişine yakın olarak konumlandırılırdı. Merdiven ya da koridorla ulaşılabilen üretim odasının birçok ev tarafından kullanılacak şekilde oluşturulması ilginçtir.

Mutfak:

Gömme mutfak genelde bulunmazdı. Duvardaki resimlerden, yemeklerin genellikle dışarıdan sağlandığı anlaşılmaktadır.

Banyolar;

Bu evlerin ayrıca zeminin altından ve duvarların içinden geçen kil borularla sağlanan sıcak ve soğuk su akan özel banyoları vardı.

 

Isıtma Sistemi:

Evlerin merkezi ısıtma sistemlerinde kil borular kullanıldı. Evler kaplıcalarda kullanılanlara benzer bir sistemle ısıtılırdı.

İzmir Efes Yamaç Evler

Su Sistemi:

Peristilin yani avlunun yukarısında temiz hava için bir açıklık vardı ve yağmur yağdığında yağmur suyu avlunun ortasında bir havuzda veya kuyuda toplanırdı. Her evin içindeki özel kuyularda su toplanabilirdi. Evlerin su ihtiyacı, kuyulardan ve genellikle giriş bölgelerinde avlularda bulunan çeşmelerden sağlanıyordu. Ayrıca sıcak ve soğuk su vardı.

Tuvaletler:

Tuvaletler, gelen ziyaretçilere kolaylık olması için ön bölgelerdeydi. Kanalizasyon, bölümlere ayrılmış bir kanal sistemiyle kurulmuştu.

İzmir Efes Yamaç Evler

Üst Katlar

Üst katlara sütunlarla çevrili bir merdivenden ulaşılırdı. Depremden sonra ulaşılan yığınlarda bulunan duvar parçaları ve mozaik zeminler, üst katlardaki odaların da zengin şekilde dekore edildiğini gösterir.

İzmir Efes Yamaç Evler

Duvarlardaki sanat eserleri:

Evlerin en inanılmaz kısmı zemin ve duvarlardaki güzel sanat eserleridir. İç odaların duvarları, özellikle mitolojik konular tasvir eden fresklerle süslüydü. Duvarlar, mitolojik sahneleri tasvir eden muhteşem alçı heykeller ve resimlere sahipti.

Yamaç evlerin birkaç duvar resmi, sakinlerinin günlük yaşamlarına dair bir fikir veren çizimler ve grafitlere sahiptir. Çizimler ağırlıklı olarak gladyatörleri, karikatürleri ve hayvanları gösteriyor. Graffiti, kişilerin adlarını, şiirleri ve aşk beyanlarını içerir.

Özellikle ilgi çekici olan, fiyatları da dahil olmak üzere (örneğin: soğan, 3 eşek, kimyon-1/2 eşek, termal banyolara giriş 12 eşek) günlük hayatın mallarına ve gerekliliklerine atıfta bulunan 30 listeden oluşan bir guruptur.

Ayrıca ev sahipleri, birçok özel portrede resmedilmişti. Evlerin ana mekanlarında sergilenen bu portrelerin aile bireylerine ait oldukları düşünülmektedir.

İzmir Efes Yamaç Evler

 Şimdi günümüzde ziyarete açılan bazı evlerle ilgili bilgiler:

Doğu Külliyesi: 

Doğu külliyesi, 2500 metre karelik bir alanı kapsar ve üç teras üzerine inşa edilmiş müstakil evlerden oluşur.

Külliyenin başlangıcı MS 1’nci yüzyıla kadar uzanır ve bu evler MS 7’nci yüzyıla kadar iskan edilmiştir.

Günümüzde tüm alan, değerli iç mekanları havanın zararlı etkilerinden korumak için masif çatı ile kaplanmıştır.

Kuzey yolundaki caddede Kuretler caddesine açılan dükkan vardır. Bu sıra binalar, dükkan (taberna) veya bar olarak kullanılmıştır. Taberna yani dükkan ve caddenin arasındaki tören yolunda, geç Helenistik döneme ve İmparatorluk zamanına ait olan anıtsal eserler sıralanmıştır.

Roma dönemi ev tipleri

Geç Roma-Erken Bizans konutları iki ana formda yapılıyordu. İnsula (apartman) tipi konutlar ve Domus (özel) konutlardır. Yamaç evler, her iki yapı tipinin de özelliklerini göstermesine rağmen, büyüklükleri ve özel konutlar olması nedeniyle Domus sayılır.

 

Domus Evi:

En göze çarpan bina, varlıklı kişilerin yaşadığı bir villa ve orta sınıf vatandaşlara ait birkaç ev olan “Domus” olarak adlandırılır. Domus, varlıklı bir aileye ait iki katlı bir evdi. Bu evde: bir avlu, bir salon, bir yemek odası ve özel bir bazilika da dahil olmak üzere, birkaç odası korunarak günümüze ulaşmıştır.

Avlu (peristil) sütun dizileriyle çevriliydi. MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiştir. MS 37 yılındaki depremden sonra restore edilmiştir. MS 300 civarında renkli mermer kaplamala ve peristil yani avlunun güney kısmına bir çeşme eklenmiştir.

İzmir Efes Yamaç Evler Bazilika

Salonun güneyindeki oda, özel bazilika olarak düzenlenmiştir. Bazilika, konuklara büyük bir zenginlik ve önem izlemini vermek için özel olarak tasarlanmıştır. Bu bazilika, yaklaşık MS 160 yılında inşa edilmiştir. Duvarlar mermerdir ve beşik tonoz fresklerle süslenmiştir.

İzmir Efes Yamaç Evler

Batı Külliyesi

Günümüze kadar mükemmel bir şekilde korunarak gelmiştir. Burada peristilli yani avlulu veya iç avlulu, en az beş lüks villa bulunur. Odaların çoğu, freskler ve sanat eserleriyle dekore edilmiştir. Ayrıca, bu bölümde tüm evlerde akan su ve küvetli banyo izlerine rastlanmıştır. Bu bölüm, Anadolu’nun batısında, Roma dönemine ait en büyük antik mozaik zemin koleksiyonunu barındırır.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

 

Bu mozaikler, MS 1’nci yüzyıl başlarından MS 3’ncü yüzyılın ilk yarısına kadar uzanan dönemde yapılmıştır. Mozaiklerin çoğu: İtalya’dan gelen mozaiklerle bağlantılı olan, küçük siyah ve beyaz taşların kullanıldığı geometrik desenlerdir.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

Çok az sayıda renkli ve figüratif mozaik bulunmaktadır. Bunlar: Triton, Nereids, Dionysos, Medusa ve bir aslan.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

Nereid ve Triton mozaiği, evin oturma birimindedir.

Görüntü stilistik olarak MS 3’ncü  yüzyıla tarihleniyor. Gorgon’un başı, Roma dönemine özgü bir şekilde, boğazına Herakles düğümüyle bağlanmış iki yılanın kuyruklarıyla gösterilmiştir. Yılanların vücutları, kanatlı kafasının yanlarında kıvranıyor ve başları yukarıda, birbirine bakıyor gibi görünüyor.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri Medusa Başı

Medusa’nın yuvarlak yüzü oldukça insani, kadınsı ve güzeldir.

X şeklindeki arka plan, muhtemelen Aegis’i temsil eden gri pullardan oluşan bir desene sahiptir.

İnce bir şekilde uygulanan görüntü, kesişen dairelerin tekrar eden siyah ve beyaz deseninden oluşan büyük bir dikdörtgen mozaik alanla çevrilidir.

Daha ince siyah dörtgen bir çerçeve içinde siyah oval bir çerçeveye sahiptir.

Aynı odada, bu mozaiğin solunda, Dionysos’un bir büstünü içeren bir amblemi olan, aynı boyut ve stilde başka bir mozaik daha vardır.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

En büyük villa (Ziyarete açıktır)

Bu villaya Kuretler caddesinin ortasından basamaklı bir yolla ulaşılır.

Batı kompleksinin en büyük villalarından birisi, MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiş ve MS 2’nci yüzyılda değiştirilen, iki katlı ve avlulu bir evdir.

Evin çift kanatlı kapısı vardır. Eve girince, sağda görülen merdivenler, ikinci kata çıkmayı sağlar. İkinci kat, tamamen yıkılmış durumdadır. Yaygın bir geleneğe göre, ikinci katta yatak odaları bulunmaktadır.

Giriş kapısından birkaç basamakla zemin kata inilir.

Merdivenlerin bittiği giriş holünde: avlu görünümündeki orta bölümün ortasında, akan su sistemi ve olukları olan bir şadırvan vardır ve eve girenlerin temizlenmesi içindir.

Oradan karşıdaki peristile yani avluya geçilir.

Peristilin ortasında avlu benzeri göğe açılan bir bölüm ve bu bölümün çevresinde mozaik zeminli koridorlar ve bunların arkasında odalar ve holler bulunur.

Bunun güneyindeki alçak tonozlu mekan, ev sahibinin sıcak yaz günlerinde istirahat ettiği yerdir.

Zemin katında 12 oda bulunur. Toplam yaşanabilir alan sayısı 900 metre karedir. Korunarak günümüze ulaşmış odalar: hol, mutfak ve küvetli banyodur.

Bu villanın zemin ve duvar mozaikleri arasında: Herakles, Ariadne, Eros, tavus kuşu ve çiçek motifleri vardır.

İzmir Efes Yamaç Evler Duvar süslemeleri

Salondaki odalardan biri, fresklerin konularından dolayı “tiyatro odası” olarak adlandırılır. Oldukça büyük olan giriş açıklığının solunda Euripides’in “Orestes” oyunundan bir  sahne tasvir edilmiştir. Roma dönemi tiyatro oyuncularının tamamı maske kullanan erkeklerdir.

Bu nedenle, fresklerdeki oyuncular maske takmış olarak gösterilmiştir. Sağda komedi yazarı Menander’in Sikyonios adlı oyunundan bir sahne var. Soldaki geniş duvarın üst kısmında ise, Herakles ile Akhilleus arasındaki mücadele temsil edilmektedir.

Yunanistan’ın en büyük nehir tanrısı olan Akhilleus, Calydon Kralının kızı Deianeira ile evlenmek ister. Ama Deianeira, Aşil’in ejderha ya da boğa gibi varlıkların şeklini alabileceğini bildiği için onunla evlenmek istemez.

Bunun üzerine Herkül araya girer ve kavga çıkar. Freskte çömelmiş olarak gösterilen kız, kavganın konusu olan kızdır.

Efes Yamaç Evler

Peristilin yani avlunun kuzey cephesi, MS 4’ncü yüzyılda değiştirilmiş ve burada duran evin ana odası, iki küçük odaya bölünmüştür. Bu bölümde bulunan yangın izleri de aynı döneme aittir.

Peristilin yani avlunun açık bölümünün üst kısmı, benzer malzemelerle eski modellerine benzetilerek yeniden yapılmıştır.

Girişin sağındaki açıklığı geçtikten sonra, sağdaki oldukça geniş alan, evin hamamıdır. Hamamın sadece alt yapısı korunmuştur. Duvarlarda kışın soğuk havalarda evi ısıtmak için sıcak havanın dolaştığı görülen bacalar vardır.

İzmir Efes Yamaç Evler

2’nci villa-B Evi (Ziyarete açıktır)

Tarih, bilim ve kültür için mükemmel bir referans olan bu ev, restorasyonu ve muhafaza edilmesi zorlu bir yapıdır. 2000 yılında ziyarete açılan Yamaç evler-2’nin kazılmış bölümlerinde bir de müze açılmıştır. Restorasyonu halen devam eden bina, 2011 yılından bu yana, yüz binden fazla kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

Ev, güneyde Yamaç evler caddesi ve kuzeyde Kuretler caddesiyle sarılmıştır.

İnsulan tipi yani çok kişiye kiralanan ev, üçgen alt planlıdır. Kenarları, iki basamaklı giriş yollarıyla çevrilidir. Bu yollardan, müstakil evlere de giriş yapılmaktadır. Girişler, 27 metrelik açıklığın üstünden gelir.

Villa, MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Yapıda önce “Muses Salonu” na girilir. Salon, duvarlarında Musa freskleri olduğu için bu ismi almıştır.

Başlangıçta evin girişi diğer tarafta olmasına rağmen, restorasyon sırasında bu şekilde yapılmıştır.

İlham perileri salonundan son derece güzel olan peristile yani avluya girilir.

Peristil yani avlu, ortadaki açık bölümün daha büyük ve daha dekoratif olması dışında, A evindekine benzer. Korint sütunları ince ve zariftir. Ortada görülen kuyu, suların kesildiği zamanlarda kullanılıyordu.

Cam Tonozlu İstirahat Odaları:

Avlunun güney tarafında, genellikle kayadan oyma serin odalar vardır. Bu odalardan bazıları: döşeniş biçimlerine göre sınıflandırılmış, efendilerin bölgeleri olarak değişik cam mozaiklerle süslenmiş, duvarlar ve yer döşemesi mermer yüzle kaplanmıştır.

Ev sahibinin istirahat ettiği bölümün tonozuna cam mozaik işlenmiştir. Cam mozaikler, antik dönemde sanatın en üstün biçimi olarak kabul edilir. Bu cam mozaiklerin, MS 5’nci yüzyıla ait olduğu düşünülüyor.

Dionysos ve Ariadne figürlerinin bulunduğu ilüzyonik bir şarap evi ile çevrelenmiş ortadaki mozaik “cenneti” tasvir eder.

Mozaikler “Hıristiyanlık” tan önce olduğu gibi Dionysos ve Ariadne, merkezde bir daire içinde ve çevrelerinde cennette var olduğu düşünülen tavus kuşu, ördek, horoz vb. var.

Efes Yamaç Evler

Bu bölümün zemini, sepet örgü desenli siyah-beyaz mermer kaplıdır.

Buradan evin avlusuna girilir. Atriumun batı duvarı da yapım tarzından anlaşılacağı üzere geç bir döneme aittir. Evin orijinal girişi bu duvarla kapatılmıştır.

Evet, B evi 900 metre karelik bir alanı kaplar. Atriumlu, hiçbir noktası eksik planlanmamış eksiksiz bir evdir. Atrium, dar bir avlu şeklindedir. Köşelerde sütunlar, sütun aralarında ise ahşap kirişler vardır. Ahşap kirişlerin montaj ve demontajını kolaylaştırmak için kolonlarda uygun prizler sağlanmıştır.

Tuvalet:

Batı köşesinde evin çok kişilik tuvaleti bulunur. Tuvaletin girişinde, günümüzdeki helalara benzer bir hela bulunmaktadır. Buradaki duvarlar da tamamen fresklerle kaplıdır.

Mutfak:

Batıdaki son boşluk evin mutfağıdır. Tuvaletin yanındaki oda, MS 1’nci yüzyıla ait olduğu sanılan evin birinci katının mutfağıdır. Oldukça dar olan mutfağın batı duvarındaki kemerli ocaklar, benzerleri arasında en iyi korunmuş olanlardır.

Efes Yamaç Evler Yemek Odası

Yemek odası: 

Avludan çıkıldığında, soldaki oda yemek odasıdır. Bu odada, prestile bakan taraf, çubuk şeklinde düzenlenmiştir. Hane halkının yemeklerini burada birlikte yediği varsayılır.

Salon ve Yemek Masası:

Bunun bitişiğindeki salon gibi görünün boşluk ise, ana oda denilen evin en önemli odasıdır. Ev sahibi, misafirlerini burada karşılamıştır. Bu odanın zemini yanlarda düz, ortada renkli mozaiklerle kaplıdır.

Kenarlar, bu kısımlara sedirler konulduğu için tek renkli ve sadedir. Odadaki kırmızı masa yerinde keşfedilmiştir. Masanın oldukça yüksek olan ayağı; yarı yatay pozisyondaki kanepenin üzerine gerilmiş ve yemek yiyenlere çirkin görünmemesi için fazla oyulmuştur.

Efes Yamaç Evler

FLAVİUS FURİUS EVİ-ÜNİTE 6

Evler arasında en etkileyici olandır. MS 3’ncü yüzyılda dönemin konsülü Gaius Glavius’a ait saray tipi evdir. Bu ev, Yamaç evlerin en görkemlisidir. Mermer salonun tamamı, çeşitli ithal renkli mermerler ile geniş kaplama alanları vardır.

Evin yemek salonu: üç katlıdır ve taban alanı 178 metre karedir. Bu yemek salonunda, Anadolu ve Ege adalarından getirilen 22 farklı tür mermer, granit ve oniks taşlarla kaplanan 350 metre karelik duvarlar, MS 270-280 yılları arasında gerçekleşen büyük depremde yerle bir olmuştur.

Deprem sonucu, yıkılan duvarlar ve diğer kıymetli kalıntılar, yıllar içinde toprağa gömülerek, evlerde yer alan eserlerin günümüze kadar korunması sağlanmıştır. Bu salonda dağılmış halde bulunan 120 bin parça mermerin, bir araya getirilme çalışmaları adeta bir puzzle çözer gibi devam ediyor.

Prestil ev ve diğer evler;

Bu evde, MS 450 yıllarına tarihlenen freskler vardır.

Efes Yamaç Evler Sokrates Firizi (Selçuk Efes Müzesi)

Başka bir evde, kompleksin kuzeydoğu köşesinde, mükemmel durumda “Sokrates” i tasvir eden bir fresk bulunmuştur. Sokrates’i bir bank üzerinde otururken gösteren fresk, oldukça iyi durumdadır. Sokrates (MÖ 469-399) yılları arasında Atina’da yaşamıştır.

Modern Batı felsefesinin kurucularından biri olarak kabul edilen bu hatip ve filozof, tartışma metodu yoluyla, akıl, mantık, ahlak ve demokratik ilkenin genel pratiğine dair fikir ve söylevleriyle tanınır.

Yamaç evlerdeki fresk, Yamaç evlerin genel olarak MS 2-5’nci yüzyıllar arasında yapıldığı göz önüne alındığında, Sokrates’in ölümünden en az 500 yıl sonra bile Ege havzasında bilinen bir figür olarak resim ve heykellerinin yapıldığını gösteriyor.

Evet, bu fresk günümüzde Selçuk Efes Müzesinde sergileniyor.

Günümüz

Evler, MS 262 yılındaki büyük deprem ve tusunami tarafından olumsuz etkilendi. MS 7’nci yüzyılda ise bir dizi yıkıcı Arap akını ve limanın sürekli dolmasıyla Efesliler Ayasulluk Tepesine taşındıklarında bu evler terk edildi.

Terk edildikten sonra, heyelan ve çamur kaymaları nedeniyle evler toprak altında kaldı. Ancak toprak evleri iyi korumuştur.

Efes Gezi Planı

Gezi Planı

Kuruluş Öyküsü

 

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar

Yedi uyurlar; yüzyıllar boyunca, Anadolu’da yaşayan ve din kitaplarına girmiş, çeşitli e yazmalarına da konu olmuş bir öyküdür. Kur-an da, 110 ayetten oluşan “kehf” suresinde, 8 ve 25’nci ayetler arasında anlatılmıştır. İşte; bütün İslam ve Hıristiyan dünyasının ” Efes’in Yedi Uyurları ” (Eshab-ı Keyf) dediği, azizler işte bunlar.

Bu öyküde mucizevi bir olay anlatılır.

Şöyle ki: ” MS 250 yılları gibi, Geç Roma dönemi imparatorlarından Decius zamanında; çok tanrılı din yani putperestlerin inanışları, kentte hüküm sürmektedir. O sırada, kenti yöneten kral; zalim ve bir o kadar da; pagandı.

Yani: tek tanrıya değil, putlardan oluşan çok tanrılığa inanıyordu ve kentte yaşayanların, tüm dinsel özgürlüklerini kontrol altına almıştı.

Ancak; 6 genç adam, Hıristiyanlığa ve tek tanrıya inanmışlardı. Dinsel baskılara dayanamayan gençler; bir gün kentten çıkarlar. Yolda; bir çobana rastlarlar ve ona dertlerini anlattıklarında, çobanında aynı inançta olduğunu öğrenirler.

Çoban; ” Bende sizinle beraber gelmek istiyorum, hem bildiğim bir mağara var, beraberce, orada saklanırız.” der.

Gençler, buna çok sevinirler. Yanlarına çobanı da alarak, bugünkü Panayır Dağı’nın güney tarafındaki mağaraya gitmek üzere, yola koyulurlar. Fakat, çobanın köpeği Kıtmir, bir türlü peşlerini bırakmaz.

Bunun üzerine; köpeği de alarak, hep birlikte mağaraya girerler. Ve, tanrının emriyle, yıllar süren derin bir uykuya dalarlar.

Bir süre sonra; gençlerin kaçtığını öğrenen kral, peşlerine askerler gönderir. Askerler; onların uyuduğu mağarayı bulur ve çıkmalarını önlemek yani onları ölüme terk etmek için, mağaranın kapısını duvarlar örerler.

Hatta; mağara üzerine, yedi uyurların adlarını ve öykülerini yazarlar. Maksimianus, Malkus, Martinianus, Konstantinus, Dionisios, İoannes ve Serapion.

Bu geçen sürede, yörede yaşayan bazı hayvan sahiplerinin, mağaranın ağzındaki duvarı yıktıkları, ancak içeride uyuyan insan görmedikleri rivayet edilir.

Yedi genç; bir inanışa göre 200 yıl, başka bir inanışa göre ise, burada 300 yıl uyumuşlardır. Kuran’da Kehf Suresinde: ” Onlar, mağaralarında 309 yıl kaldı derler ” yazılıdır.

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar: Evet; öyküyü anlattıktan sonra; tarihi süreçte, Efes’te geçen olayları kısaca inceleyelim. MS. 263 yılında, kuzeyden gelen Got’lar; Artemis Tapınağını ve kent limanını yağma ederek, yakarlar.

Bundan sonra, tapınak eski görkemine asla erişemez ve Efes Artemis’i inancı büyük darbe yer. Hıristiyanların yapamadığını Got’lar yapmıştır.

MS. 4’ncü yüzyılın başlarında ise; Efes, aynen İskenderiye ve Antakya gibi, önemli bir piskoposluk merkezi haline gelir. Bu yüzyılın sonunda ise; Hıristiyanlık tamamen şehirde egemen olur. Bu kez, inanç kavgaları başlar.

Hatta; Efes deki Hagia Maria Kilisesi’nde, MS.431 yılında, konsül toplanır. Bu toplantıya, 200 civarında piskopos katılır. Bu toplantıda yaşanan olaylardan sonra; Roma imparatorluğu, MS.395 yılında, dinsel olarak ikiye ayrılır. Doğu Roma kesiminin başkenti; İstanbul olur. Ayrıca; devlet, Hıristiyanlığı, imparatorluğun resmi dini olarak kabul eder.

Bu arada; mağarada uyuyan gençler; 200 yıla yakın uyuduktan sonra; bir sonbahar günü (22 Ekim) uyanırlar. Mağarada ne kadar uyuduklarının farkında değildiler. Birbirleriyle konuştuklarında, bir veya yarım gün uyuduklarını hatırlarlar. Fakat; hepsi, acıktıklarını hissediyorlardı.

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar: Nihayet içlerinden; Yemliha’yı, ekmek almak üzere, fırına göndermeye karar verirler. Yemliha, kente doğru yürüyerek yaklaşırken, onu gören herkes, kendisine garip garip bakıyordu.

Çünkü; giysisi ilginçti. Kent kapısına vardığında, kapı üzerindeki haç işaretini görünce, Yemliha’da şaşırdı. Bir günde, ne kadar çok şeyin değiştiğine hayret ediyordu. İnsanlar, inanışlar ve hatta yapılar bile değişmişti.

Fazla oyalanmadan, bir fırına girdi. Ekmek aldı ve elindeki, 200 yıllık gümüş parayı uzattı. Fırıncı; kendi kendine ” bu adam benimle alay mı ediyor? ” diye düşündü.

Paranın üzerinde, imparator Decius’un resmini görünce; ” bu adam bir hazine bulmuş ” diye, ortalığı birbirine kattı. Parayı, götürüp, görevli memura teslim etti.

Memurlar; zavallı Yemliha’yı, parayı nereden bulduğu hakkında sıkıştırmaya başladılar.

Yemliha; söylediklerine kimseyi inandıramadı. Bitkin ve çaresiz kalınca, olanları, arkadaşlarını, mağarayı anlattı.

Bunun üzerine; halk, hatta kent piskoposu, anlattıklarının doğru olup olmadığını öğrenmek için, mağaraya gittiler ve her şeyi gözleriyle görüp, askerlerin bıraktıkları yazıtı da okuyunca, yedilerin önünce secde ettiler.

Böylece; insanların öldükten sonra tekrar dirileceğine olan inanç, doğrulanmış oluyordu. Yedi uyurlar, takip eden dönemde, öldükten sonra, yine aynı yere gömüldüler. Mezarlarının üstüne, bir kilise yapıldı.

Evet; öykü böyle. Tabii, inandırıcılığı tartışmalı, yani bugünün bilimsel yöntemleriyle, bu olayın bir açıklaması mümkün değil. Ama; dedik ya, öykü, efsane. 1442 yılına kadar, burası kutsal yer kabul edilerek, sürekli ziyaret edilmiş. Ancak; bu tarihte, büyük olasılıkla, bir deprem sonrası, mağara ağzı kapanmış.

Neyse; yapılan bilimsel kazılarla, mağara tekrar ortaya çıkarılmış. Günümüze gelmeden önce, yakın tarihlerde; Panayır Dağı Efsanesinden de söz etmek istiyorum. O günlerde, yılın belli zamanlarında; Ayasuluğ yöresine, birçok Ermeni geliyordu.

Gelenlerin; çantaları, sepetleri doluydu. Trenden iner inmez, eşeklerin sırtında, hemen eski adı Pion olan Panayır Dağına gidiyorlardı. Dağa varınca: çadırlar kuruyorlar, çantalar, sandıklar açılıyor, ateşler yakılıyordu.

Ayasuluğ’lular; buna “Ermeni Panayırı” diyorlardı. Zaten, bu yüzden de dağın adı ” Panayır Dağı” olmuştu.

Fakat, bu gerçekten bir panayır mıydı? Elbette, hayır. Ermenilere göre, bu dağ; kutsal bir dağdı. Burayı; İsa’nın çarmıha gerildiği yerle ilgili buluyorlardı. Fakat, bu inanışın geçmişini, kendileri de bilmiyorlardı.

Dağda toplandıkları yer ise; bugünkü Yedi Uyurlar Mağarası’nın üzerindeki, düzlük alandı. O zamanlar, burada, üzerinde haç işareti işlenmiş, büyükçe bir mermer taş vardı. Bu taşın çevresinde ayinler yapıyorlar, adak adıyorlar, tanrıya dileklerde bulunuyorlardı.

Bu haliyle: toplandıkları yer, bir açık hava tapınağından farksız oluyordu. Evet, bölgeye gittiğinizde, bu taşı aramayın, bugün bu taş yerinde yok, nerde mi? meçhul.

Evet; gerek yedi uyurlar ve gerekse buranın bulunduğu Panayır Dağı ile ilgili efsaneler, öyküler, inanışlar bunlar.

Şimdi; günümüze gelelim. Yedi Uyarlar ile ilgili; Selçuk’taki mağaranın yanı sıra, Anadolu’da: Diyarbakır’da Lice İlçesine 15 km. uzaklıktaki İnceburun Dağlarında da aynı ismi taşıyan mağara bulunmakta. Ayrıca: Afşin-Elbistan, Eskişehir ve Tarsus’ta da, yedi uyurlar mağarası olarak betimlenen yerler var.

Selçuk’taki mağara ise: Efes antik kenti dışında, Vedius Gymnasium’nun yanından, doğuya doğru sapan yolun sonunda, yürüyerek gidiyorsunuz. Bu mezarları; Avusturyalı Arkeoloji Enstitüsü Ekibi; 1927-1928 yılları arasındaki çalışmaları sonucu ortaya çıkarmış.

Ancak: burada, yedi mezardan daha fazla sayıda mezarla karşılaşılmış. Mezarların bazıları mahzen mezar, bazıları mezar odası, bazıları ise bölge şeklinde mezarlardır. Yapımlarında ise; bazılarında kayalar oyulmuş, bazılarında moloz taş ve tuğlalar kullanılmış.

Günümüzde; bazıları yıkık, bazıları harap olmuş olan bu mezarların ve şapelin duvarlarında çeşitli fireskolar bulunmakta.

Bezemelerde; Helenistik çağ süsleme sanatının unsurları ve ilaveten çiçek bezemeleri görülmekte. Büyük olasılıkla, bu resimler, MS.4 ve 5’ncü yüzyıllarda yapılmış. Görmenizde yarar var, ilginç bir yer. Özellikle; üstteki öyküleri okuduktan sonra, sanırım ilginizi çekecek bir yer.

Selçuk tanıtımı.

Efes tanıtımı.

Meryem Ana tanıtımı.

Artemis tapınağı tanıtımı.

Efes müzesi tanıtımı.