İstanbul Çarşamba

çarşamba.genel.2
İstanbul Çarşamba

Fatih ilçesine bağlı bir semttir. Bizans döneminde, bölgenin ismi “Deuteron” dur. Constantinus surunun hemen dışında kalıyordu. Bizans döneminin en büyük su haznelerinden olan “Aspar Su Haznesi” buradaydı. Bizans döneminde, burada çok sayıda manastır ve kilisenin varlığı bilinmektedir. Bunlardan St Notaire kilisesinin bulunduğu yere, Mehmet Ağa Cami ve hamamı kurulmuştur. Osmanlı döneminde: şehrin ilk yerleşimlerinden birisidir. 1875 yılındaki şehir haritasında, bu bölgede çok sayıda medrese ve tekkenin bulunduğu görülmektedir.

Fetihten sonra, Karadeniz kıyısında Çarşamba’dan getirilen bir gurup insan buraya yerleştirilir. Ayrıca: burada eski dönemlerden bu yana, şehrin en büyük pazarı kurulur. Bu Pazar, çok kalabalık ve her türlü insanla dolu olduğu için “Çarşamba pazarı” deyimi ortaya çıkmıştır.

Çarşamba semtine gitmek için, Fatih külliyesinin batı kanadından çıkıp, Haliç caddesi takip edilmelidir. Günümüzde Çarşamba semti ilginç bir yerdir. 20 bin kişinin yaşadığı semt sakinlerinin çoğunun cemaat üyesi olduğu, geri kalanların ise muhafazakar oldukları söyleniyor.

Yani: burada ev kiralamak, kot pantolonla gezmek, açık kıyafetle gezmek mümkün değildir. Neyse, bizim amacımız İstanbul’un tarihi ve turistik yerlerini gezmek, tanıtmak olduğuna göre, bu konulara fazla girmeden gezimize başlayalım.

mehmet ağa türbesi.1
İstanbul Çarşamba Mehmet Ağa Külliyesi

MEHMET AĞA KÜLLİYESİ

Fatih Çarşamba’da, Hatip Muslihiddin Mahallesi Mehmet Ağa camii sokağındadır.

Külliyeyi yaptıran Hacı Mehmet Ağa: Sultan III. Murat döneminde, harem ağalığı yapmış, ilk Habeş asıllı kişidir. Kendisi III. Murat’a yakınlığı sayesinde nüfusunu arttırmış, Akağalara (Osmanlı sarayında hizmet eden hadım ağalarının unvanıdır) nazaran daha büyük kudrete ulaşmıştır. Akağaların idaresindeki Haremeyn Şerifeyn ve selatin vakıflarının nazırlıklarına atanmasıyla birlikte, gücü daha da artmıştır.

Bu külliye dışında: Üsküdar’da 2 mescit ve Divanyolu’nda medrese, mektep ve sebil yaptırmıştır.

Büyük bir araziye yayılan külliye, 1585 yılında mimar Sinan’ın çırağı mimar Davut Ağa tarafından yapılmıştır. Çünkü külliye çevre duvarının doğu kapısının üstünde bulunan kitabede Davut Ağanın ismi yazılıdır. Ancak Sinan eserlerinin listesini veren “Tuhfet ül Mimarin” de, Sinan cami ve türbenin adını zikretmiştir ve bu yüzden her iki eser de Sinan’ın eseridir diye kabul edilmektedir.

Külliye, Sinan’ın Mekke’de olduğu 1585 yılında tamamlanmıştır. Dolayısıyla Mimar Sinan tarafından katkıda bulunulduğu düşünülmektedir. Çünkü genel olarak Sinan dönemi mimari ayrıntıları korunmuştur. Bu arada bir not, caminin mimarı Davut Ağa, 1619 yılında kötü itikat töhmetiyle Vefa meydanında öldürülmüştür.

Külliye: cami, tekke, medrese, çeşme, türbe ve hamamdan meydana gelir. Medrese ve tekke, günümüze ulaşmamıştır. Külliyenin doğu ve batıda olmak üzere iki kapısı vardır. Bu kapıların yanlarında, sivri kemerli iki çeşme bulunur. Abdest muslukları, son cemaat yeri revağının karşısına, ön avlunun kuzeyindeki çevre duvarına yerleştirilmiştir.

mehmet ağa camii.1
İstanbul Çarşamba Mehmet Ağa Camii

Mehmet Ağa camisi

Giriş mekanının, iki yanına yapılmış ahşap mahfil, tarihi belli olmasa da klasik dönemi çağrıştıran ayrıntıları ve yapım tekniğiyle ilginç bir örnektir. Cami kare planlıdır. 8 ayakla taşınan kubbesinin çapı 11.80 metredir. Kubbe doğrudan beden duvarı üzerine oturmayıp, mukarnas başlıklı, duvarlara bitişik sekiz payenin üzerine oturur. Kubbe tavanına ayet hattı işlenmiştir.

Kubbeyi taşıyan kemerler, her duvarda ikişerden toplam sekiz adet duvar payesine oturmaktadır. 180 metrekarelik kapalı alanı bulunan camide, aynı anda 350 kişi ibadet edebilmektedir. Mihrap: mermerdir, dışarıya taşkındır ve yarım kubbe ile örtülmüş, çevresi çini kaplanmıştır. İç mekandaki pandiflerde bulunan çini rozetler ilgi çekicidir. Bu çiniler: 16 ve 18’nci yüzyıl çinilerinin en güzel örnekleridir.

Sır boyama tekniğiyle yapılmış çinilerin bazıları İznik ve Kütahya, bazıları ise Tekfur sarayı çinileridir. Alt pencerelerin üstünde, çini üzerine hat sanatının güzel örnekleri işlenmiştir. Minber: mermerdir ve geometrik geçmelerle süslüdür. Vaaz kürsüsü: ahşap ve sadedir. Beyaz taşlı minare: yanının sağındadır. Cami: 1744, 1938 ve 1982 yıllarında restore edilmiştir.

mehmet ağa türbesi.12
İstanbul Çarşamba Mehmet Ağa Türbesi

Mehmet Ağa Türbesi

Külliyenin güneydoğu köşesindedir. Kare planlıdır. Türbenin üstü, sekizgen kasnağa oturan bir kubbeyle örtülüdür. Kesme küfeki taşından inşa edilen türbe, taş ve tuğla dizileriyle oluşan almaşık duvarlı camisine kıyasla daha imtiyazlı bir tasarım gösterir. Kuzeydeki basık kemerli kapı, sade olmakla birlikte bir kitabesi bulunmamaktadır.

Türbenin giriş cephesinde, bir zamanlar var olan ahşap direkler günümüze ulaşmamıştır. Türbenin giriş cephesinde kapı, onun iki yanında birer alt pencere, daha yukarıda üç adet tepe penceresi bulunur. Günümüzde badana ile kapatılan iç mekanda, yapıldığında kalem işleri bulunuyormuş. Türbede: 1590 yılında ölen Mehmet Ağanın kabri buradadır. Türbe çok yıpranarak günümüze ulaşmış, yıkılmaması için geçici demir profillerle desteklenmiştir. Kubbesi kurşun kaplıdır.

Mehmet Ağa Kütüphanesi

Kütüphane bölümü, parmaklıklarla harimden ayrılmıştır. Bu kütüphanede bulunan eserler: son olarak 1949 yılında Süleymaniye Kütüphanesine nakledilmiştir. Kütüphane koleksiyonu: Tayfur Ağa, Pertevniyal Sultan ve Mahpeyker Kösem Sultan vakıf kitapları eklenerek oluşturulmuştur. Kütüphane kitapları en son olarak 1949 yılında Süleymaniye kütüphanesine taşınmıştır.

Mehmet Ağa Darul Hadisi-Medresesi

Mehmet Ağa camisinin güneyinde, iki sokağın birleştiği yerdedir. Darul Hadis: içinde hadis ilminin okutulduğu medresedir. En yüksek medrese sınıfındadır. Banisi Haşebi Mehmet Ağa’dır. 10 odalı bu medreseden, günümüzde sadece bazı duvarları ulaşmıştır ve halen odun deposu olarak kullanılmaktadır.

Mehmet Ağa hamamı

Camimin kuzeybatısında bulunan ve Sinan eseri olmayan hamam, 1585-1586 yıllarında eklenmiştir. Bu çifte hamamın ismi tezkirelerde bulunmaz. Hamam, cami içinden parmaklıklarla ayrılmış kısımdadır.

ismail ağa camii.0
İstanbul Çarşamba İsmail Efendi Camii-Medresesi

İSMAİL EFENDİ CAMİİ-MEDRESESİ

Çarşamba semti, bu cami ve medrese çevresinde kümelenmiştir. Bu küçük cami: Manyasızade caddesinde, iki dar sokağın çakıştığı köşededir. Hani küçük kelimesini kullandım da bu kelime aslında büyük anlam ifade etmektedir. Çünkü bu gösterişsiz caminin en büyük özelliği: dünyada “Kabe” ölçülerine göre yapılmış tek cami olmasıdır. Caminin boyutları Kabe ölçülerine göre yani 9 x 11 metre olarak yapılmıştır. Her bir yüzeyin ölçüsü, Kabe gibi farklıdır. Cepheler: 11.68 m, 12.04 m, 10.18 m ve 9.90 m. dir.

Hatta: caminin, camiyi yaptıran Şeyhülislam İsmail Efendinin evi iken camiye dönüştürüldüğü söylenir. Ebu İshak İsmail Efendi: 1645 yılında burada doğmuş ve 18’nci yüzyılda Şeyhülislamlık yapmış ve ardından Şeyhülislamlıktan azledilmiş Osmanlı din adamıdır.

Cami: 1723 yılında yaptırılmıştır. Ancak bu camiyi yaptırırken, buranın farklı bir şekilde olmasını istemiştir ve bunda başarılı olmuştur. Çünkü cami birçok yönden diğer camilerden farklıdır. Kagir ve kubbeli cami, Lale devri Osmanlı mimarisinden barok üsluba geçiş dönemi örneklerindendir. Fevkani olduğundan merdivenlerle çıkılır. İki katlıdır. Caddedeki kemerli kapıdan geçilerek avluya girilir. Avludan merdivenle beş gözlü, üzeri beş küçük kubbeli son cemaat yerine girilir.

Ana kubbenin iyi yanında, küçük üçer kubbe bulunur. Caminin içinde, cemaat bölümünde, sekiz mermer sütunun üstünde, kadınlar mahfili bulunur. Buranın üstünde, beş küçük kubbe vardır. Cami: 1894 yılındaki büyük İstanbul depreminde harap olur, minaresi yıkılır. Ardından bir süre: yöredeki bakırcı ve kalaycılara mekan olur. 1952 yılında ise Vakıflar İdaresi tarafından aslına sadık kalınarak onarılır ve yeniden ibadete açılır.

Bu yenileme sırasında, son cemaat yerinin yanına, harim büyüklüğünde betonarme bir bina yapılarak cami genişletilmiştir. Eski şadırvanın yerine de bugünkü mermer hazneli, barok kabartmalı şadırvan yapılmıştır. 1988 yılında, son cemaat yerinin arkasına, betonarme, tavanı beton, iki katlı, geniş bir ilave daha yapılarak namaz kılma mahalli büyütülmüştür.

Minare: caminin sağ tarafındadır, kesme taştan örülmüştür ve tek şerefelidir. Girişi kadınlar mahfilindendir. Caminin kuzeyinde bulunan, iki katlı ve cephesi dışa taşkın Sıbyan Mektebi, günümüzde misafirhane olarak kullanılmaktadır. 1748 yılında Şeyhülislam Esat Efendinin yaptırdığı bina da günümüzde Kur-an Kursu olarak kullanılmaktadır.

İsmail Efendi, 1723 yılında cami inşaatı bittiğinde hastalandı ve 8 Ağustos 1725 tarihinde öldü. Ertesi günü, cami haziresine defnedildi. (etrafı çevrili, girilmesi yasak bölümde) Bu sülaleden daha sonraki Osmanlı döneminde Şeyhülislamlık yapmış 4 kişinin daha mezarı cami haziresindedir.

darüşşafaka lisesi.0
İstanbul Çarşamba Darüşşafaka Lisesi

DARÜŞŞAFAKA LİSESİ

Darüşşafaka cemiyeti, 1868 yılında Türk tarihinin okul amaçlı ilk binasının inşaatına başladı. Çünkü okul olarak genellikle eski konak ve kışla binaları kullanılıyordu. Okul binası: İtalyan mimar Barironi tarafından tasarlandı ve Dolmabahçe Sarayı mimarbaşı Ohennes Balyan tarafından yapıldı. 29 Haziran 1873 tarihinde okul parasız yatılı ve özel stütü ile kapılarını açtı.

Kız ve erkek öğrenciler aynı çatıda eğitim yapacak şekilde düzenlendi. 1993 yılında Darüşşafaka Lisesi, öğrenci sayısındaki artış nedeniyle, yüzyılı aşkın süredir kullandığı binadan, Maslak kampüsüne taşındı. Okul binası da, yüksek okul yapılmak üzere Ziraat Bankasına satıldı. Aradan geçen sürede, yüksek okul yapılmadı, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığına devredilen bina, günümüzde İmam Hatip Lisesi olarak kullanılacaktır.

molla murat kütüphanesi.1
İstanbul Çarşamba Murat Molla Kütüphanesi

MURAT MOLLA KÜTÜPHANESİ

Tevfik Cafer mahallesi, Murat Molla Sokaktadır. Rumeli Kazaskeri Damatzade Şeyh Murat Molla: ilk olarak Sultanselim civarında 1769 yılında önce tekkesini yaptırmıştır. (Bu tekke yangında yanarak yok olmuştur.) Daha sonra: yani tekke bittikten sonra, 1775 yılında kütüphaneyi yaptırmıştır. 1773 yılından itibaren tekke ve kütüphanenin masraflarının yazıldığı olduğu Evkafının hesap defteri bulunur. Kütüphanenin tekke binasıyla yakın ilişkisi vardır. 1896 yılındaki bir sayıma göre, kütüphanede 1836 kitap bulunmaktadır.

1910 yılında bazı vakıf kütüphaneleri binaları yenilenmesi durumunda kitapları buraya taşınmıştır. Çarşambadaki Esad Efendi ve Ali Paşa civarındaki Saliha Hatun kütüphaneleri de buraya taşınmıştır. Cumhuriyet yıllarında da bazı kütüphaneler buraya nakledilmiş, tekke ve zaviyelerin kapatılması nedeniyle daha fazla bağış alınmış ve buradaki kitap sayısı 10.825 olmuştur. 1949-1954 yılları arasında, kütüphanedeki diğer koleksiyonlar Süleymaniye Kütüphanesine devredildi ve burada sadece Murat Molla koleksiyonu bırakıldı.

Bu koleksiyonda 1856 kitap bulunuyor. Kütüphaneyi oluşturan iki binadan, biri küçük diğeri büyüktür. Binalar kare planlıdır. Kapıdan içeri girildiğinde sol yanda: kütüphane memurunun oturması için kubbeli bir büyük oda görülür. Hatta kütüphaneye girilince, insana bir mabet haşmeti ve duygusu verir. Asıl kubbe, 60 cm çapında, dört büyük beyaz mermer sütuna istinat ettirilmiştir. Bu sütunlar da eski Bizans binasından alınmıştır.

Düz devam edildiğinde ise, üstü tonozla örtülü bir Bizans binasının zemin katı üzerine yapılan, kütüphane bulunur. Kütüphanenin üstüne yapıldığı Bizans binası, Bizans yapılarını tetkik eden araştırmacı Mortman’a göre, Aya-Lorya denen bir dini yapıdır. Tekke yıkıldıktan sonra: bahçede bulunan ve uzun zamanın ardından yıkılan Bizans yapısının temelleri üzerine, gerek bu yapının taşları kullanılarak ve gerekse dışarıdan getirilen taşlarla kütüphane inşa edilmiştir.

Kütüphane 12 metre kare civarındadır. Türk-İslam mimarisinin erken dönem örneği olarak önem taşır. Karahanlılar camilerinden başlayarak, ardından Anadolu’da 15’nci yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı cami tasarımında geliştirilen, merkezi kubbeli ve dört yarım kubbeli şemayı yansıtır. Kitapları rutubetten korumak için yapıda küçük pencereler açılmıştır.

Binanın kapısı üzerinde bulunan kitabenin metni, dönem şairi Fitnat Hanıma (Murat Mollanın eşidir) aittir. 1999 depremde yapı hasar görünce, buradaki kitaplar Süleymaniye kütüphanesine taşınmıştır.

Lokmacı dede türbesi.0
İstanbul Çarşamba Lokmacı Dede Türbesi

LOKMACI DEDE TÜRBESİ

İsmail Ağa camisi yakınında, Lokmacı Dede sokağındadır. İsmi: Seyyid Şeyh Ahmet İzzet Efendidir. Ahmet İzzet Efendi: Sultan II. Mahmut döneminin önemli kişilerinden Emin Efendinin oğludur. Çocukluğunda gördüğü bir rüya üzerine: Sineklibakkal’daki, Kuşadalı Halveti hazretleri tekkesine katılmış ve onun gözde halifelerinden biri olmuştur. Ahmet İzzet Efendi: ömrünün son yıllarını imamlık ve şeyhlik yaparak geçirir. Fakirlere ve öğrencilere destek verir, yedirip içirirdi. Önemli özelliklerinden birisi de hastalara bakıp dertlerine deva olmasıdır. Çaresiz insanlara yol gösterirdi.

KOVACI DEDE CAMİİ

Yavuz Selim ilköğretim okulunun yanındadır. Halveti Şeyhi Sevindik Şucaaddin tarafından 15’nci yüzyıl sonlarında yapılmıştır. Aslında zaviye iken 17’nci yüzyılda Vardarlı Kovacızade Şeyh Mehmet Efendi tarafından minber koydurulmuştur. Zamanla harap olan yapı, 1984 yılında tekrar inşa edilmiştir.

aspar.1
İstanbul Çarşamba Aspar Sarnıcı-Çukurbostan

ASPAR SARNICI-ÇUKURBOSTAN

Çarşamba semti içindeki burası “Çukurbostan Parkı” olarak isimlendirilmiştir. Kuzeyinde Sultan Selim caddesi, güneyinde Yavuz Selim caddesi vardır.

Burası İstanbul şehrinde Bizans döneminden kalma açık bir sarnıçtır. Osmanlı döneminde halk arasında açık hava sarnıçlarına “Çukurbostan” denilmiştir. Bu sarnıca Bizans kaynakları “Xerokipion” ismini vermişlerdir. Çünkü: bu sarnıçların üstü açık bırakıldığında, o zamanlar açık havanın suyu temizlediğine inanılıyordu. Ancak yine bazı varsayımlara göre, sarnıçların üstünün açık bırakılmasının sebebi: bu sarnıçlarda, tarlaları sulamak için gereken suyun toplanmasının sağlanmasıdır.

Ancak Belgrad Ormanlarında bazı bentlerin yapılmasının ardından, bu sarnıçlar kullanılmamaya başlanmıştır. Öte yandan, yapılan bazı araştırmalara göre, bu tesislerin su sarnıcı değil, askeri kışla olarak kullanıldıkları da iddia edilmektedir. Bu iddiayı destekleyen ise: bu sarnıçlar yapılırken, suyun dışarıya sızmaması için iç yüzeyleri ve sarnıcın tabanının su geçirmez bir sıva ile kaplanmamış olmasıdır. Duvarların iç yüzeyinde, sıva izine rastlanmamıştır.

Ayrıca su toplama havuzu olarak yapılan tesislerde, tabanda, suyu tutacak şekilde, büyükçe taş plakalar kaplanıyordu. Su sızdırmazlığı için taş plakaların arasına özel bir derz dolgusu yapılıyordu. Ancak günümüzde, bu tür su sarnıcı olarak nitelendirilen yerlerin tabanlarında sadece toprak dolgu vardır ve taş plakalarla kaplanmamıştır. Bu yüzden, bu tesislerin su sarnıcı değil, bir askeri kışla olarak kullanıldığı ileri sürülmektedir. Son bir not, Çarşamba Çukurbostan olarak anılan tesiste, çok önemli bir yapının kalıntılarına rastlanmıştır. Tesisin kuzeydoğu köşesinde bulunan harabenin Geç Roma dönemine ait bir hamam olabileceği düşünülmektedir.

Sarnıcın İmparator Leon I (457-474) yılları arasında General Aspar tarafından yaptırılmıştır. Germen kökenli bir ordu komutanı olan General Aspar, İmparator Leo I emriyle 471 tarihinde idam edildiğinden, sarnıcı yapım tarihi bu tarihten öncedir yani muhtemelen 459 veya 460 yılı olduğu düşünülmektedir. Bizans kayıtlarına göre, sarnıcın çevresinde: Manuel ailesine ait bir saray ve Kaioma ve St Thedosie ailelerine ait manastırlar bulunuyordu. Sarnıcın uzun kenarı 151 metredir. Dikdörtgendir. Derinlik 10.80 metredir. Zemin zamanla toprakla dolduğu için günümüzdeki derinlik 8 metre civarındadır. Duvar kalındığı 5 metredir. Duvar yapımında tuğla ve küçük taş dizileri bir sistem dahilinde kullanılmıştır.

Sarnıç, Bizans’ın son dönemlerinde önemini kaybederek kurumuştur. 1540 yılında İstanbul’a gelen gezgin Gylles’in yazdıklarına göre, o tarihte burası bir bahçedir. Çünkü Osmanlı kültüründe, akan suyun temizliğine, duran suyun pisliğine olan inanış vardır ve bu sarnıçlar kullanılmamıştır. Fetihten sonra, içine evler yapılmış ve bir mahalle oluşturulmuştur. Ama yerleşim yerleri, bir yangında yok oluştur. 1940 yılında burada bir kısım ahşap evler ve bir mescit bulunuyordu.

1950’li yıllarda ise bu ahşap evler ve mescit yıkıldı. Betonarme binalar yapıldı. 1985 yılında buradaki tüm binalar istimlak edildi ve yıkıldı. Sarnıcın zeminine beton döküldü ve bir süre semt pazarı olarak kullanıldı. Ancak pazarcılar bulundukları yeri terk edip buraya gelmediler. Ardından günümüzde buraya basketbol sahası, park ve büyükçe bir otopark yapıldı.

sultan sarnıcı.0
İstanbul Çarşamba Sultan Sarnıcı

SULTAN SARNICI

Aspar sarnıcının karşısında, Darüşşafaka Lisesinin köşesindedir. Ancak burası kapalı sarnıçtır. İstanbul’un en büyük kapalı sarnıcıdır. Yapım tekniği ve bezemeleri değerlendirildiğinde muhtemelen İmparator I. Theodosios (379-395) döneminde yaptırılmıştır. Şehrin 4’ncü tepesinin su ihtiyacı karşılanıyormuş. Ana mekan, düzenli aralıklarla yerleştirilmiş, 7 granit ve 21 beyaz mermer olmak üzere toplam 28 sütunludur.

Bu sütunlarla birbirine paralel beş dikdörtgen bölüme ayrılmıştır. Kalın taşıyıcı duvarlar üstünde, birbirinden farklı olan özenle işlenmiş korint tarzında başlıklar vardır. Birkaç sütun gövdesinde ve başlıkların taşıdığı tuğla kemer ayaklarında haç monogramları ve yapan ustaya ait olduğu düşünülen bazı harfler vardır. Sarnıcın ölçüleri: 29 x 19 metredir. Bizans dönemi için çok önemli olan bu sarnıç, daha sonra uzun yıllar boş kalmış, iplik bükücüler ve marangozlar tarafından kullanılmıştır. Bu esnada yapı tahrip edilmiş ve doğal dokusu kaybolmuş, burası atık malzemelerin depo edildiği bir yer haline dönüşmüştür.

2000 yılında sarnıçta büyük bir restorasyon çalışmasına girişilmiştir. 260 kamyon çöp ve moloz çıkarılmıştır. 7 yıl süren restorasyon çalışmaları sonucunda burası kongre, seminer, konferans gibi toplantılar ve özel organizasyonlara ev sahibi yapacak bir mekan haline dönüştürülmüştür. Ayrıca burada bir restoran hizmet vermektedir.

İstanbul Avcılar

İstanbul Avcılar

İstanbul Avcılar; Şehir merkezine 27 km uzaklıktadır.

TARİHİ

Osmanlının Bizans’ı yenmesi sonucunda bölgeye Türkler yerleşmeye başlar. Türkler, özellikle Büyükçekmece ve Küçükçekmece bölgelerine yerleşirler. Gofla deresinin ağzında ise deniz kenarında Rumlar oturmaktadırlar. Osmanlının son dönemlerinde, gemilerle getirilen mallar Küçükçekmece ve Gofla deresine boşaltılıyordu.

Burada bulunan Rum köyünde, bu mallar için bir depo vardı. 1924 yılında burada yaşayan Rumlar, mübadele nedeniyle ayrılınca Rumlardan boşalan yerlere askere ambarlar yerleştirilmiş ve bu yüzden bölgeye “Ambarlı” ismi verilmiştir.

Yunanistan’ın Ömberiya köyünde yaşayan Türkler, Rumların bıraktığı Ambarlı’ya yerleştirilirler. 1929 yılında Bulgaristan’dan göçen Türkler, Amindos çiftliğini satın alırlar. Daha sonra Amindos çiftliğinde oturanların bulunduğu alan “Avcılar Köyü” olur.

1934 yılına gelindiğinde Ambarlı ve Avcılar köyleri birleşir ve bu iki köye “Avcılar köyü” ismi verilir. Günümüzde İstanbul Üniversitesi kapısı önünde, kavşakta bulunan çeşmeye “Çobançeşme” denir ve avcılar burada konaklardı.

Zenginler av mevsiminde bu bölgeye gelirlerdi. Sabahın erken saatlerinde bölgeye gelen avcılar, avlanmaya çıkarlardı. Zaman içinde, buradaki avcılar, av bayramı düzenlemeye başladılar. Avladıklarını, köylüler ile birlikte, burada pişirir, çalgılar eşliğinde eğlenilirdi.

Avcılar köyü ismini, burada avlanmaya gelen avcılardan almıştır. 1970 yılından sonra Avcılar çok hareketli bir dönem geçirdi.

Bölgede çok hızlı bir nüfus artışı ve büyük konutlar yapılmaya başlandı, yeni yeni mahalleler oluştu, Avcılar çok geniş bir alana yayıldı.

Avcılar, 1992 yılında Küçükçekmece ilçesinden ayrılarak müstakil ilçe olmuştur.

Mahalleleri: Merkez, Denizköşkler, Ambarlı, Cihangir, Mustafa Kemal Paşa, Firuzköy, Üniversite, Gümüşpala, Yeşilkent ve Tahtakaledir.

İstanbul Avcılar

KONUMU

Güneyinde Marmara denizi bulunmaktadır. Doğusunda ise Küçükçekmece gölü vardır. TEM otoyolu ve E-5 karayolu, ilçe sınırları içinden geçer ve ilçeyi üç parçaya böler.

İstanbul Avcılar Ambarlı

AMBARLI

Avcılar ilçesinin kıyı mahallelerinden birisidir. Ambarlı limanı, Türkiye’nin en büyük limanıdır. Ambarlı’nın batısında yakıt dolum tesisleri ve elektrik üreten termik santral vardır.

İstanbul Avcılar Atatürk Müze Evi

Atatürk Müze Evi

Ambarlı Mahallesindedir. 2000 yılında açılmıştır.

İstanbul Avcılar Atatürk Müze Evi

Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanikte’ki evinin birebir kopyası olan müze evde: salon, misafir odası, mutfak, hizmetli odası ve kiler bulunur. Odalardan birisi, Atatürk anısına “Çalışma odası” olarak düzenlenmiştir. Bir yatak odası ise “Zübeyde Hanım” anısına düzenlenmiştir.

İstanbul Avcılar Firuzköy

FİRUZKÖY

Avcılar ilçesinin Küçükçekmece gölünün kıyısındaki mahallesidir. İstanbul il merkezine uzaklık yaklaşık 22 km dir. Avcılar ilçe merkezine olan uzaklık ise 4 km dir. Rakımı ortalama 63 metredir. Firuzköy yarımadası, 4.5 x 1.5 km ölçülerindedir. Ağaçsız bir tarım alanıdır.

İstanbul Avcılar Firuzköy

 

Arazinin büyük kısım 1’nci derece Sit alanıdır. Çünkü tarihi geçmişi oldukça renkli bir yer. Tahminlere göre, burada ilk yerleşim ilk çağlarda Dorlar tarafından kurulmuş bir balıkçı köyüdür.

Daha sonra Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlı döneminde burada yerleşim bulunmuştur. Son yapılan arkeolojik kazılarda, göl kıyısında antik bir fener kalıntısına ulaşılmıştır.

Bu da antik dönemde burada yerleşim bulunduğunu kanıtlamaktadır. Bathonea kazıları halen sürdürülmektedir. Firuzköy yolunun sağında ve solunda sanayi tesisleri vardır.

İstanbul Avcılar Atatürk Stadyumu

Atatürk Stadyumu

2012 yılı Mayıs ayında Firuzköy Spor Kompleksi olarak açılan tesislere, 2014 yılında “Atatürk Stadyumu” ismi verilmiştir. Spor Kompleksinde: futbol sahası, fittnes salonu, güreş salonu, atletizm pisti, kulüp odaları ve dinlenme alanı vardır. Stadyum, 6 bin seyirci kapasitelidir.

İstanbul Avcılar Bathonea Antik Liman Kenti

Bathonea Antik Liman Kenti

Küçükçekmece gölü kıyılarında Firuzköy mahallesindedir. E-5 ve E-6 otoyolları arasındadır.

İstanbul Avcılar Bathonea Antik Liman Kenti

 

Milattan önce 2 bin yılına ait izler bulunan antik Liman kenti Bathonea antik kentinde, Küçükçekmece gölü kıyısında 6 yıldır sürdürülen kazıların, İstanbul’un deprem tarihini aydınlatması beklenmektedir.

Kazılarda, 7 Mayıs 558 tarihinde İstanbul’u vuran depremin izleri bulunmuştur. Deprem Bizans İmparatoru Justinianus zamanında yaşanmıştır.

Hatta bu depremde Ayasofya’nın kubbesinin yıkıldığı, İmparator Justinianus’un döneminde yaşamış Prokopius isimli bir tarihçi bu deprem için “Küçükçekmece gölü çevresinde bütün yapılar temellerine kadar yıkılmıştı” diye yazmıştır.

Kazılarda, gerçekten temellerine kadar yıkılmış yapı kalıntılarına rastlanılmıştır. Hatta çöken bir kubbenin altında, iki kişiyi, birbirine sarılmış olarak bulmuşlardır.

Kubbe taşlarının altında ezilerek kalmışlar ve yanlarında da o dönemin sikkesi bulunmuştur.

Bu yüzden, dönemi tarihlemek mümkün olmuştur. Bunun dışında, İstanbul’da 11’nci yüzyılda bir deprem daha yaşanmıştır.

Bu depremin izleri de belirlenmiştir. Burada bulunan bir sarnıç yapısındaki kırılmalar, deprem ve ardından yaşanan heyelan hakkında bilgi vermektedir.

İstanbul Avcılar Bathonea Antik Liman Kenti

Ayrıca: bölgedeki sarsıntıların tahmin edilmesine da katkı sağlayacaktır.

Kazılar sonunda, bugüne kadar: antik liman yapıları, İmparator Konstantin tarafından yaptırıldığı düşünülen bir dev açık sarnıç, bir kale kalıntısı ve tabanları mozaik kaplı büyük bir saray veya manastır kompleksi ile, yer altı su kanalları ve antik yollar ortaya çıkarıldı.

Ayrıca: 2014 yılında bulunan ve MÖ 1800’lü yıllara tarihlenen Erken Hitit veya Hurri dönemine ait 2 figür, kalay kalıntıları ve seramik parçaları bulunmuştur.

Sonuç: Kanal İstanbul güzergahında bulunan 2700 yıllık Bathonea antik kenti dünyanın en büyük 10 keşfinden birisi olarak kabul edilmektedir. Tarihi kalıntıların bulunduğu alanın Arkeoloji Parkına dönüştürülmesi çalışmaları sürdürülüyormuş.

İstanbul Avcılar Gümüşpala

GÜMÜŞPALA

Namı diğer “Muşpula”; Avcılar ilçesinin hemen girişinde, E-5 karayolunun kenarında, Küçükçekmece gölünün kıyısındadır. Avcılar ilçesinin en güzel mahallesidir.

İstanbul Avcılar Gümüşpala

 

Manzarası, yürüyüş yolları ve piknik alanları ile sessiz ve huzur dolu bir yer olarak önem kazanır. Ancak, tüm bu güzelliklerin yanında, 1999 yılındaki depremde, İstanbul bölgesinde en çok hasar bu bölgede yaşanmıştır. Depremden sonra, Avcılar Olimpiyat Evi: Gümüşpala Mahallesine kurulmuştur.

İstanbul Avcılar Gümüşpala Çoban Çeşmesi

Çeşme

Çoban çeşmesi ismiyle de tanınır. Paşaeli piknik alanına giden yolun üzerindedir. 16’ncı yüzyıl Osmanlı döneminden kalma çeşme, Mimar Sinan eseridir.

İstanbul Avcılar Gümüşpala Paşaeli Parkı

Paşaeli Parkı

İstanbul şehrinde, en yakın ve en büyük piknik alanlarından birisidir. Burada Küçükçekmece manzarasına karşı oturup mangal keyfi yapabilirsiniz. Hafta içi sakindir, ancak hafta sonu mangal dumanından nefes almak mümkün olmaz.

Son aldığım bilgiye göre, Avcılar Belediyesi, burada barbekü bölümlerini kaldırarak mangal yakılmasını yasaklamıştır. Kaldırılan barbekü bölümlerinin yerine, yeni piknik masaları konulmuştur. Evet, park alanında konserler ve çeşitli şenlikler düzenleniyor.

İstanbul Avcılar İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörlüğü Avcılar Kampüsü

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörlüğü Avcılar Kampüsü

Gümüşpala mahallesindedir. İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüs alanı, 2’nci Dünya Savaşında buraya konuşlanmış olan 66’ncı Topçu Tümeni arazisidir. Yine burada eskiden bir askeri havaalanı vardı. Yerleşke 1978 yılında kurulmuştur.

Çünkü: İstanbul Üniversitesi, Beyazıt ve Vezneciler yerleşkelerine sığmamıştır. Kampüste Mühendislik, İşletme ve Veterinerlik Fakülteleri vardır. Burası, Merkez yerleşke olmamasına rağmen en büyük araziye sahip yerleşkedir.

 

MARMARA CADDESİ

Avcılar ilçe merkezinde bulunan cadde her zaman çok kalabalıktır. Sadece sabah erken saatlerde gezilebilir. Canlı bir yürüyüş alanı, bazı akşamlar burada konserler düzenleniyor.

İstanbul gezi planı, İstanbul-Günlük Gezi Planı-Gezi Yazısı

İstanbul Cihannüma

cihannuma-2
İstanbul Cihannüma

Mahalle, Bahçeşehir Üniversitesinden yukarı doğru, Barbaros Bulvarı üzerinden ilerler, Yıldız Sarayını içine almaz. Tarihi çeşmeleri ve camileriyle tanınır.

suleyman-aga-camisi-2
İstanbul Cihannüma Hazinedarbaşı Cami-Serhazin Süleyman Ağa Camii-Amberağa Camii

 

Hazinedarbaşı Cami-Serhazin Süleyman Ağa Cami-Amberağa Cami

Serencebey yokuşundadır. Apartmanlar arasında sıkışıp kalmıştır.

Caminin girişindeki tabelaya göre: 1701-1703 yılları arasında yapılmıştır. Sultan II. Mustafa döneminde sarayın hazinedar başı olan Süleyman Ağa tarafından yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir.

Külliye: mescit, hamam, Sıbyan mektebi ve bir çeşmeden oluşuyordu. Süleyman Ağa: mescidin yanındaki hazirede gömülüdür. Çeşme günümüzde yaklaşık bir metre kadar zemin altında kalmıştır. İlk yapım tarihi bilinmemekle birlikte, Kitabesine göre: Sultan II. Mahmut döneminde yani 1808 yılında, Amber Ağa tarafından tamir ettirildiği bilinmektedir.

amber-aga-cesmesi-1
İstanbul Cihannüma

Mescit: 1860 yılında Dursu Saaadet Ağası Amber ağa tarafından yenilenmiştir. Bu yüzden “Amber Ağa Camisi” olarak da bilinir.

Yapı: düzgün olmayan bir plandadır. Kiremit örtülü ahşap çatılı ve kagir duvarlıdır. Kadınlar mahfili: tahta bölmelerle ayrılmış olup son cemaat yerinden ahşap bir merdivenle ulaşılır. Kesme taştan yapılmış minare: klasik ögeler taşır.

Avlu duvarının üzerindeki çeşme, Süleyman Ağa tarafından yaptırılmıştır. Ancak, Süleyman Ağa tarafından yaptırılan hamam ve Sıbyan mektebi, zaman içinde yok olmuştur.

Cihannüma Panayia Rum Ortodoks Kilisesi

Çırağan caddesindedir.

Bu kiliseye, Patrikhane Listesinde “Cihannüma” yani “Tüm dünyayı gösteren, manzaralı” sanı verilmiştir, ancak bunun sebebi bilinmemektedir. Kilise 1669 yılı yapımıdır. Hz Meryem’in doğumuna adanmıştır.

18 yüzyıl sonunda, bu yörede bulunan iki Rum kilisesinden biri olarak kayıtlarda görülür. Ancak günümüzdeki kilise, kitabesine göre: 21 Ocak 1830 yılında tersane işçileri tarafından yapılmış ve kullanılmıştır. Yunanistan’dan gelen rahipler, bu kilisede ayin yaparlar.

Çırağan caddesinde, caddeye dik bir merdivenle bağlanan küçük bir avludadır. Avlu duvar ve yapılarla çevrilidir. Kilise, avlunun kuzeyinde, doğu-batı doğrultusunda, kuzeyden güneye daralan yamuk planda inşa edilmiştir. Doğu cephesi caddeye açıktır. Dıştan sıvalı olan binayı: ikiyüzlü kırma çatı örter. Doğu cephede: tek pencereli apsis yarım yuvarlak çıkıntı yapar. Bu çıkıntıyı, yarım konik çatı örter. Yapının yüksekliği 8 metredir. Apsis yarım kubbesi, çok güzel bir “Meryem Ana” tasviriyle süslüdür.

Kiliseye, sonradan eklenmiş, dikdörtgen planlı kapıdan girilir. Bölümün batısında: Paraskevi Ayazması vardır.

İkona Panosu: İkonostasis beyaz boyalı tahtadandır. Panoda göz alıcı, delik işi tekniğinde motifler, silmeler, bezeme kuşakları, bezemeli panolar, değişik renkte aplike motifler görülür. Üstte küçük çerçevede: Kutsal Kitaptan sahneler, alttaki büyük çerçevelerde Hz Meryem’in doğumu, Hz Meryem ve çocuk İsa, Hz. İsa, İoannes Prodromos ikonları vardır.

cihannuma-kosku-1
İstanbul Cihannüma Yıldız Sarayı Cihannüma Köşkü

 

Yıldız Sarayı Cihannüma Köşkü

Yıldız Sarayı müze kompleksi içindedir. Yıldız Sarayının doğuya bakan yönünde, Şale köşkünden başlayıp Cihannüma kasrına kadar uzanan havuzun kenarındadır. Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır.

Köşk: Marmara, Haliç ve Boğazı gören geniş bir perspektife sahip olduğu için bu ismi yani Cihannüma ismini almıştır. Osmanlı döneminde Yıldız Sarayı yapılırken, seyir ve dinlenme köşkü olarak düzenlenmiştir.

Sultan II. Abdülhamit, bu köşkün üst katını, dürbünle, İstanbul ve Boğazı izlemek için kullanmıştır. Ancak: ahşap yapı ve süsleme elemanları bakımından Yıldız Sarayının en önemli yapılarından birisidir. Kasrın ahşap dış cephesi, 2005 yılında restore edilmiştir.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.