İstanbul Beyazıt Kulesi

İstanbul Beyazıt Kulesi

Beyazıt Kulesi, bugün, İstanbul Üniversitesi Merkez kampüsü içinde bulunuyor. Fatih devrinde, dünyanın ilk tıp fakültesinin kurulduğu Beyazıt kampüsü içinde. Meraklı turistlerin ilgisini çekiyor, ancak, yasak nedeniyle üniversitenin kapısından girmek mümkün değil. Umarım bir gün burası da turizme açılır. Şu an için, yalnızca uzaktan görebileceksiniz.

GENEL BİLGİLER

İstanbul Beyazıt Kulesi: Sultan II. Beyazıt zamanında (1509) “Küçük Kıyamet” olarak isimlendirilen ve İstanbul’u baştan başa yıkan depremin ardından; kentte ahşap binaların ve dolayısı ile yangınların sayısında artma başlar. Çünkü: halk, deprem korkusuyla, ahşap bina yapımına ağırlık verir. Ancak; elbette, bunlarda da, yangınlar artar. Bunun üzerine, bu yangınları gözetleyebilmek için; 1750 yılında; Ağa kapısında, bir gözetleme kulesi yaptırılır, ama ahşap bu kule de; 1756 yılında, Cibali yangınında yanar. Bunun üzerine; 1808 yılında, bugünkü kulenin yerine; yenisi yaptırılır. Ama; bu kulenin de sonu aynı olur, 1824 yılında çıkan yeniçeri isyanında çıkarılan yangında yanar. Son olarak; Sultan II. Mahmut tarafından, 1828 yılında yeni haliyle inşa edilir. Mimarı: Senerekim Balyan. Tasarım olarak; yukarı doğrultulmuş, savaş topuna benzetiliyor. Bunun da; barışı simgelediği söyleniyor. Bakın bakalım, siz nasıl göreceksiniz?

Kulenin yüksekliği 85 m. ve bayrak direğiyle birlikte: 100 m. ye ulaşıyor.

Kuleye: toplam 249 basamakla çıkılıyor. 179 basamakta; kule gövdesinin çanak biçimindeki katına ulaşılıyor. 50 metre karelik bir gözetleme katı burası. Dairesel şekilde yapılmış. 13 adet pencereyle çevrili. Her bir pencereden; İstanbul’un bir semti görünüyor. Yapının: bu ana bölümü; Osmanlı Barok üslubunun çizgilerini taşıyor.

Gözetleme katının üstünde, genişletilmiş bir tabla ve teras var. Sonradan eklenen katlar; aynı plan ve biçimde. Oranlı bir küçülme ile üst üste yinelenmiş. Bu küçük katlara ulaşmak için, 80 basamak daha tırmanmak gerekiyor. Toplam: 4 kat var.

Yangın olduğunda: Beyazıt kulesinden; gündüz sarkıtılan sepetlerle, gece ise fener yakılarak haber verilirdi. Ayrıca; kuleden haberleşme için; kuleye bayrak ve fener asılıyormuş. Kule görevlilerine; köşklüler deniyormuş. Köşklüler; top atışları ile, yangını diğer semtlere duyuruyorlarmış.

1972 yılına kadar, halka açık bulunan kule; o yıldan sonra ziyarete kapatılır ve uzun süre boş kalır. Sonuçta; zamanla harap hale gelir. Neden yasaklanmış? Sanırım; kulenin özellikle iç bölümü ahşap, hani yeniden kulede yangın çıkıp yanmasın diye yasaklandığını sanıyorum. Ama; günümüzde teknoloji o kadar ileri ki; gerekli önlemler mutlaka alınabilir.

Yoksa; yangın çıkacak diye; bütün tarihi eserleri kapatamayız ki? Yok hayır, kapatılma sebebi İtfaiye Teşkilatının çalışması ise; o na da çözüm bulmak kolay. Çünkü; yine gelişen teknoloji, İtfaiye Teşkilatının yangın gözetlemesi için, burayı kullanmanın ötesinde, birçok yeni çözüm yolu yarattığı kesin. İlla ki; buradan yangın gözetlemek şart mı?

Bu aradaki dönemde: yani 1966 yılında; bir Amerikalı girişimci ortaya çıkar. Türkiye’ye gelen Amerikalı iş adamı: kulede, yaklaşık 60 kişilik bir restoran kurmak istediğini ve o zaman için, yüksek miktarda kira vermeye razı olduğunu söyler. İleri görüşlü Amerikalı girişimce, kuleden kesin İstanbul’u seyretmiş olmalı. Çünkü, o tarihlerde kule halka açıktı.

1997 yılında restorasyon çalışmalarına başlanır ve sonuçta kule; yine eskiden olduğu gibi; gözetleme, meteoroloji ve yol durumunu bildirmek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Kule; İstanbul İtfaiye Daire Başkanlığı tarafından, Kule Müfreze Amirliği olarak kullanılıyor. Evet, daha önce söylediğim gibi, kule: 4 katlı. Bugün; bu dört kattaki yerleşim ise şöyle. Nöbetçi katı, işaret katı, sepet katı ve sancak katı.

Nöbet katı: İtfaiyecilerin kenti gözetlediği yer. Kule katı: yangın gözetlemenin yanında, meteorolojik bildirimler için de kullanılacak. Meteorolojik amaçlı kullanılacak olan katın adı; işaret katı. İstanbul halkı: kulenin ışıklarına bakarak, ertesi günkü hava durumunu öğrenecek. Kule ışıkları; İstanbul’un her noktasından görülebilecek.

Sepet katı: yangın işaretlerinin verileceği, sancak katı ise: Türk bayrağının ve İtfaiye bayrağının asıldığı yer olarak kullanılacak. Kulenin üzerinde çok miktarda obje var. Elbette; cep telefonu vericileri. Bu arada: Kuzey-Güney yönünü gösteren yön çubukları var.

Evet, sonuç olarak: bu kulenin turizme açılmasının gerekliliğine inanıyorum. Yoksa: günümüzde elbette ki İstanbul İtfaiye Teşkilatı, gelişen teknolojiyi kullanarak, yangınları önceden tespit etmek yönünde, başka tedbirler alabilir. Ama; bu tarihi yerin, turizme kazandırılmasının gerekliliğine inanıyorum. Sonuçta; bu kule, konumu itibarı ile, turizme açıldığında, gerçekten çekim merkezi olabilecek kapasitede bir yer.

Amerika’da Şikago kentinde, dünyanın en yüksek binası, “Sears Tower”; çık en üst katına, şehri seyret. Güzel de; çıkış, kişi başı 15 dolar. Beyazıt Kulesini yapın aynı şekilde, turizmden kazanmak aslında çok kolay.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

İstanbul Kapalıçarşı hakkındaki yazım için.

İstanbul Sultanahmet Meydanı hakkındaki yazım için. 

İstanbul Huber Köşkü

İstanbul Huber Köşkü


İstanbullu olup ta, Tarabya’yı bilmeyen olur mu? Peki: Tarabya denilince, burada yemyeşil tepenin sırtları üzerine yayılmış “Huber Köşkü” nü bilmeyen, önünden geçmeyen, uzaktan görmeyen veya duymayan olur mu? Yani, burayı bir anlamda gezginlerin gezme-görme şansı yok, ama ben yine de merak ettim ve biraz araştırdım, gezmesek de görmesek de, bilgi sahibi olalım anlamında, Tarabya ile Yeniköy sahili arasındaki Huber Köşkü nü merak edenler için, aşağıda kısa bir yazı yazdım.

Evet, İstanbul Boğaziçi’nin en gösterişli yapısını birlikte gezmesek, görmesek te öğrenelim. Hani, Boğaziçi’nde tekne gezisi yaparken, uzaktan bu güzelliği görünce, nedir-neredir demeyelim, bilelim.

Boğaziçi’nin en geniş (34 hektar) yeşil alanı olan koruluk içindeki burası: 20. Yüzyıl başında (yapılış tarihi net olarak bilinmemektedir ama bazı söylentilere göre II. Abdülhamit döneminde inşa edilmiştir): İstanbul şehrinde yaşayan Alman Mauser ve Krupp firmalarının temsilciliğini yapan, silah komisyoncusu Huber kardeşler tarafından yaptırılmıştır ve bu nedenle ismi “Huber Köşkü” dür. Ancak, yapım tarihi gibi, yanının mimarı da bilinmemektedir. Huberler: İstanbul’daki Alman Elçilik binasına yakın olması nedeniyle; kendilerine yaptıracakları konut için burayı seçmişlerdir. Özellikle: Madam Huber: bahçe işlerindeki olağanüstü becerisiyle, muhteşem ve el değmemiş bir mekan, koruluk bırakmıştır.

Biraz daha ayrıntıya girmek gerekirse: 1877-1878 yılları arasında Osmanlı-Rus savaşı sonrasında dağılan Osmanlı ordusunu yeniden düzenlemek için, Almanya’dan askeri danışmanlar talep edilir. Ancak, bu askeri danışmanlar ile birlikte, Alman Silah Endüstrisi de ülkeye girer. Bunların başında ise: “Krupp” gibi büyük alman silah firmaları gelmektedir ve bunlar: Osmanlı ordusunun top ve tüfek başta olmak üzere, birçok askeri ihtiyacını karşılamaya başlarlar. Bu firmaların temsilcileri ise: 1898 yılından itibaren: Joshep ve Aguste Huber kardeşlerdir. Bunlar, İstanbul’da kaldıkları kısa sürede, aldıkları komisyonlarla bir hayli zengin olmuşlar ve bu arada, bu köşkü yaptırmışlardır.
Ardından: Huberler, burada 20 yıl kadar yaşadıktan sonra: I. Dünya savaşı ardından, İstanbul işgal edilince, 1922 yılında şehri terk etmek zorunda kalmışlar ve ülkelerine geri dönmüşler ve küçük bir kaleyi andıran köşkü: dönemin Maliye Nazırı Necmeddin Molla satın almıştır. Köşk daha sonraki yıllarda ise; Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan gelen Mısırlı Prenses Kadriye Sultan ve eşi Mahmut Hayri Paşa’ya satmışlardır. Ancak: Prenses Kadriye, burada uzun süre oturamaz. Çünkü: boğazın nemli havası sağlığına dokunur. Bunlar: 1928 yılına kadar burada kalmışlar ve yine bu dönemde: ana binaya bazı eklemeler yapılmış ve bunlarda özellikle İtalyan mimar Raimondo D’Aranco’nun katkıları olmuştur. Bunun sonucunda: köşkte, günümüzdeki anıtsal görünüm ve eşsiz perspektif ortaya çıkmıştır.

Evet: Prenses Kadriye ve çevresi: 1928 yılında burayı terk ettikten sonra: köşk Fransız Katolik Lisesi “Notre Dame de Sion Okulu”na kiralanmış ve bu durum 1970 yılına kadar sürmüştür.

Okul ve rahibeler tarafından yazlık konuk olarak kullanılan köşkün tapusu: 1932 yılında, rahibe Therese Clement ve Marie Aimeme Odent’e geçer. Çünkü: Mısır’a dönen Prenses Kadriye ve rahibeler ile yapılan yazışmalar sonucunda, köşk, değerinin çok altında bir fiyatla bu rahibelere satılmıştır.
Takip eden süreçte, bu kişilerin varisleri tarafından: köşk ve arazisi: 1973 yılında Boğaziçi İnşaat-Turizm Şirketine satılmıştır. Ardından: 1985 yılında bölge kamulaştırılarak, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine tahsis edilmiştir. Çünkü: İstanbul şehrinde Cumhurbaşkanları tarafından kullanılan Florya Deniz Köşkü’nün eskimesi nedeniyle ihtiyaca yanıt vermediği düşünülmektedir.

İstanbul Huber Köşkü; Ardından ise: köşk ve arazisi, Cumhurbaşkanlarının İstanbul çalışmalarında kullanılmak üzere 1986-1988 yılları arasında büyük bir onarım ve tadilat faaliyetine sokulmuştur. Köşkün ilk ziyaretçisi ise, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren olmuş, kendisi her yıl yaz aylarında 2 ay burada ikamet etmiştir.
Evet: bölgedeki inşaat ve yenileme çalışmaları sürdürülmüş, 1987 yılında tarihi bahçeye havuz yapılmış, 1988 yılında, yine burada görevli personel için lojman binası ve asker-polisler için hizmet binası yapılmıştır. 1993-2000 yılları arasında ise, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel zamanında yapılan düzenlemeler ile, yine burada yabancı devlet başkanlarının konuk edileceği ve büyük resepsiyonların yapılacağı salonlar düzenlenmiştir.
Burada bir husustan söz etmek istiyorum. Ülkemizin makus talihi: 1994 yılında, burada restorasyon yaptırılmasına karar verilir. Proje yapılır ve restorasyon “Tasarımevi” isimli bir firmaya verilir. Firmanın sahipleri ise: “Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu” başkanının kızı ve damadıdır. Bunun üzerine, kurulda görevli Profesör, görevinden alınır.
Şimdi, bu bölümde, gelelim arazi üzerinde bulunan yapılara:

Cumhurbaşkanı Konutu


1000 metre karelik alanı kapsayan burası: bölgenin güneybatı bölümünde bulunan bir tepe üzerindedir. Burada: dört blok ve bunları birbirine bağlayan merkezi bir hol bulunmaktadır. Bu hol bölümü: orta avlu ve bu avlunun önünde bulunan oval yemek odası ile Boğaziçi yönüne açılmaktadır. Yine, burada bulunan servis merdivenleri ile alttaki bahçe katına ve mutfakların bulunduğu bodrum bölümüne geçilmektedir. Ayrıca, yine burada bulunan merdivenler ile çatı terasına çıkılmaktadır.
4 blok bulunduğunu söylemiştim. Bu bloklardan iki tanesi “Kabul Salonları” bölümüdür. Bu salonlar, iki kata yapılmıştır ve bunlar arasında merkezi merdiven ve asansör bulunmaktadır. Salonların ön cephesi: Boğazın Anadolu yakası manzaralıdır. Diğer cepheleri ise: yüksek ağaçlarla süslenmiş avlulara bakmaktadır. Bu kabul salonları: ağaçlar arasından geçen bir köprü ile, çalışma odasına ve ön cephe merkezinde bulunan yemek salonuna bağlanmaktadır.
Diğer bir blok ta, ana yatak odaları bulunmaktadır. Bunun hemen yanında ise, Cumhurbaşkanının yakınları için tasarlanmış yatak odaları bulunur.
Son blok ise: çalışma bloğudur ve burası yabancı konuklarla görüşmelerin yapılacağı salon ile bağlantılıdır.

Yabancı Devlet Başkanları Konukevi


Arazinin güneybatı cephesinde, 600 metre karelik bölümü kapsamaktadır. Burası, yabancı devlet başkanlarının konuk edilmesi için, Cumhurbaşkanı konutunun bir uzantısı olarak tasarlanmıştır. Cumhurbaşkanı konutunda bulunmayan, konferans ve basın odaları burada dikkat çeker. Yine burada, konuk devlet başkanı için çalışma yeri ve yatak odası bölümleri bulunmaktadır.

Resepsiyon Alanları


Cumhurbaşkanlığı konutu ve konuk evi arasındaki bu bölüm: 3-4 bin kişilik resepsiyonlar düzenlenecek şekilde tanzim edilmiştir.

Sosyal Merkez Binası


Kalender Tepesinde, Cumhurbaşkanı köşkünün ana girişinin hemen solundadır. Burası: Cumhurbaşkanlığı üst düzey personelinin sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için yapılmıştır. Yapının çevresinde: dairesel planlı açık ve kapalı birer kafe, yönetim yeri ve spor salonu bulunmaktadır.

Misafirhane


Cumhurbaşkanı ve yabancı devlet başkanlarına eşlik eden üst düzey yetkililer için tasarlanmıştır. Yapı: merkezi bir hol ve bunun çevresine yerleştirilmiş galerilerde bulunan 12 süit oda ve 4 tane iki kişilik odadan oluşmaktadır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için. 

İstanbul Tarabya tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

 

 

İstanbul Atatürk Arboretum

İstanbul Atatürk Arboretum


Ülkemizin en büyük metropol illerinden İstanbul’da: yalnızca trafik, kalabalık, beton yığınları mı var? Sanırım özellikle bu şehri dışarıdan ziyaret edenlerin genelinde ve hatta bu şehirde yaşayan birçok İstanbullu’da şehirle ilgili bir şeylerden söz etmek gerektiğinde, ilk söyleyecekleri bu sıkıntılar olacaktır. Halbuki, öte yandan: bu büyük şehir, içinde bazı gizli güzellikler barındırmaktadır.


İşte bunlardan birisi: her ne kadar ismindeki kelimenin telaffuzu biraz zor da olsa “Atatürk Arboretumu” dur. Burası nedir, özellikleri nelerdir, nasıl gidiler, niye gidilmelidir; işte tüm bu sorularınızın yanıtları aşağıda, yaptığım bir yarım günlük gezinin ardından aldığım notlarda gizli, inanıyorum ki, bu notları okuduğunuzda, mutlaka buraya gitmeyi düşüneceksiniz, bir yandan da, burayı bilenler, buranın başkaları tarafından bilinmesini istemiyorlar, çünkü Bolu-Yedi göllerde olduğu gibi, buranın bilinmesiyle binlerce kişinin burayı ziyaret edeceği ve buranın güzelliklerinin yok olacağını düşünüyorlar, ama bu güzellikler hepimizin, yeter ki sahip olmasını bilelim ve bu güzellikleri hep birlikte yaşayalım.


Evet, arboretum

Biraz önce sözünü ettiğim gibi, bu işin uzmanları için kolay bir kelime, ama gezginler ve ziyaretçiler için ilk anda değişik ve zor bir kelime. Kelimenin anlamı “ağaç ev” ve “ağaçlıklı yer” anlamına geliyor.
Peki: büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ile bağlantı, yani neden “Atatürk” ismi verilmiş. Bunu açıklamak için, buranın kısacık tarihine bir göz atmak gerek.


1949 yılında yani günümüzden 55-56 yıl önce

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyelerinden Profesör Hayrettin Kayacık: Orman Genel Müdürlüğüne başvurarak, burada bir arboretum kurulmasını teklif eder. Çünkü, üniversite öğrencileri burada meslekleriyle ilgili uygulama çalışmaları yapabileceklerdir. Zaten: arboretum kurulmasının ana amacı: halkın ziyareti yanında, Orman Fakültesi öğrencilerinin burada çalışmalar yapmasıdır.

Ardından, bu teklif kabul edilir ve Kemerburgaz asfaltı yanındaki, 38 hektarlık bu bölüm, arboretum kurulması için tahsis edilir. O dönemde, bu konuda, yani arboretum kurulması konusunda uzman olan Sorbon Üniversitesi öğretim üyelerinden Camille Guinet ülkemize davet edilir.

Guinet: 1959-1961 yılları arasında İstanbul’da yaptığı çalışmalar sonucunda: arboretum içindeki yol ağını, yollar ile ayrılmış bölümlerdeki dünya bitkileri bölgelerini ve bu bölgelere dikilecek ağaç türlerini ve bunların latince isimleri bulunan bir liste hazırlar.

Ancak, tüm bu çalışmalara rağmen, gerekli ödenek sağlanamaz ve proje askıya alınır, Guinet, ülkesine döner.

Devam eden süreçte: 1982 yılına kadar olan 20 yıllık süreçte, buradaki alt yapı ve dikim çalışmaları: Orman Fakültesi ve Bahçeköy Orman İşletmesi Müdürlüğü tarafından kendi olanaklarını kullanarak yürütülür.

Bölgedeki çalışmalar, Guinet’in bıraktığı liste doğrultusunda büyük oranda tamamlanınca: Orman Bakanlığı, burada en küçük şeflik bölgelerinden biri olan İşletme Şefliğini faaliyete sokar ve aynı yıl büyük önder Atatürk’ün “100. Doğum yılı” etkinlikleri kutlandığından, buraya “Atatürk” ismi verilir.

Evet: bu girişten sonra, gelelim, nerede olduğuna. Atatürk Arboretumu: Sarıyer-Bahçeköy-Kemerburgaz caddesindedir. Yani: Belgrad ormanlarının güneydoğu bölümündedir.

Ancak, öncelikle bir uyarıda bulunmak istiyorum: burası, piknik yapmak için uygun bir yer değil, daha doğrusu öyle mangallı cinsinden piknik yapmaya izin verilmiyor, bu yüzden yanınızda mutlaka bir şişe su ve birkaç parça kraker cinsinden yiyecek bir şeyler götürmelisiniz, aksi halde, burada ne yiyecek, ne de içecek bulmak mümkün olmamaktadır.

Ancak, yine uyarmakta yarar var: içeriye paket paket, sepet sepet yiyecek sokmak yasak. Hani saklı saklı sokarım derseniz, bu kez içeride ki kameralara yakalanırsınız, çünkü bölge tamamen kameralar ile denetim altına alınmıştır. Tüm bunların neticesinde, içeride tertemiz bir ortam göreceksiniz.


Yine, en başta bir öneri: burayı mümkünse, hafta içinde ziyaret etmenizdir.

Çünkü: hafta sonlarında aşırı kalabalık oluyor ve ortam, tüm büyüsünü kaybediyor. Buranın en büyük özelliği: muhteşem havası ve huzur veren sessizliğidir. Ancak, hafta sonu giderseniz, çok kalabalık olduğunu ve özellikle gelin-damat ve bunların peşinden gelen davullu zurnalı kalabalıklar olduğunu görebilirsiniz.
Burayı tam olarak gezmek için 3-4 saat zaman ayırmalısınız.

Otobüs ile gitmek isteyenler için öneri: Bahçeköy otobüslerine bindiğinizde, Kemerburgaz yolu durağında inip, durağın önündeki trafik ışıklarını takiben içeriye yani Kemerburgaz yoluna ilerleyin ve yalnızca 200 metre yürüdükten sonra, buraya ulaşabilirsiniz. Zaten, yürürken, yolun yarısından itibaren, burada bulunan büyük göleti görmeye başlayacaksınız. Özel aracınız ile giderseniz, hemen ön tarafta ücretsiz otopark vardır.


Evet gelelim giriş ücretlerine: hafta arasında tam 7.5 TL ve öğrenci 2.5 TL, hafta sonunda ise tam 20 TL ve öğrenci 5 TL dir. DÜĞÜN VE NİŞAN FOTOĞRAF ÇEKİMİ 472 TL. FİLM VE REKLAM ÇEKİMİ İSE 8850 TL dir.


İstanbul Atatürk Arboretum; Bilet gişesinin de bulunduğu sütunlu girişten sonra: bir göbekle karşılaşacaksınız ve buradan 5 tane yol çevreye ayrılıyor. Bu yollar: alanda 7 kıta için ayrılan 7 bölgeye gidiyor. Yani: bölgeler arasında yollar düzenlenmiş ve mükemmel bir iç düzen yaratılmış.

İstanbul Atatürk Arboretum
İstanbul Atatürk Arboretum
İstanbul Atatürk Arboretum
İstanbul Atatürk Arboretum

 

345 hektarlık alanda: 1500 bitki türü bulunduğu söyleniyor. Bunlar arasında, zaten 450 tanesi: söylenenlere göre Belgrad Ormanlarının doğal türü olarak bilinmektedir. Başta da belirttiğim gibi, alan zaten Belgrad ormanlarının güney kanadında kurulmuştur. Her bitkinin üzerinde: gerek Latince ve gerekse Türkçe isimleri, bitkinin nereden geldiği, ailesi ve özelliklerini belirten küçük tabelalar bulunuyor.

Öte yandan: burada büyük bir soğanlı bitkiler koleksiyonu bulunuyor. Hatta: İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi tarafından: soğanlı bitkileri, burada tohumdan üretmek üzere çalışmalar yapılıyormuş. Odunsu bitkilere gelince, içeride: zengin bir meşe ve akçaağaç koleksiyonu da bulunuyor.


İstanbul Atatürk Arboretum; Alan içinde 3 tane gölet bulunuyor. Bunlardan en büyük olanı: hemen sol yanda bulunan gölet: kıyısındaki renkli yapraklı ağaçların suya yansıyan görüntüsü ve göl üzerinde yüzen ördekler ve kuğular ile, muhteşem bir manzara ortaya çıkarıyor.
Evet: bu görüntüler eşliğinde, yemyeşil bir ortamda: yürüyüşler yapabilirsiniz.

Hatta: bir tepenin üzerine doğru, yürüyüş yolunu takip ettiğinizde “fazla uzaklaşmayın, kaybolabilirsiniz” şeklinde bir uyarı tabelası bile görmeniz mümkün olacaktır. Çünkü: bu yolu takip ettiğinizde, orman içinde, uzunca bir süre yürümek mümkün olacaktır. Orman içinde, özellikle yazın yapılacak yürüyüşlerde “sineklerin” aşırı çok olduğu ve yürüyüş sırasında rahatsız ettiğini duydum.

SONUÇ


Özellikle: yağmurlu ve sisli bir İstanbul sabahında, gerçekten muhteşem olan burayı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Hatta: özellikle bitkilerin çiçek açtıkları, bahar dönemini tercih etmelisiniz.

Fotoğraf çekmeyi sevenler, burada birçok fotoğraf çekebileceklerdir, ancak bir uyarı da daha bulunmak istiyorum yanınızda tripot götürmeyin çünkü yasak, görevliler, içeride profesyonel fotoğraf çekilmesinin yasak olduğu bahisle, içeriye tripot sokulmasına izin vermiyorlar.

Öte yandan: gelin-damat fotoğrafları denildiğinde ise onların içeriye girmesi için büyük giriş ücretleri (225 TL) ödedikleri belirtiliyor.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.