İsfanbul Tema Park: bir zamanlar “Vialand” olarak hizmete giren eğlence merkezinin yeni ismidir.
Evet ülkemizdeki ilk “Tema Parkı”: Eyüp ilçesinde Yeşilpınar Mahallesi Şehit Metin Kaya Sokaktadır.
İsfanbul bünyesinde: Alışveriş Merkezi (Avm), Otel, Tema Park ve gösteri merkezi bulunmaktadır.
Yani burası alışveriş merkezi olmasının yanında, eğlence ve yaşam konseptidir.
Park 2013 yılında hizmete açılmıştır. Açılmasının ardından, Avrupa’da bulunan 800 Tema Park arasından, en iyi ilk 10 Tema Parktan birisi olarak seçilmiştir. Ayrıca, açılışından sonra birçok ödül de kazanmıştır.
Evet ülkemizin ilk “Tema” parkı açıldı ve parkı ziyaret ettiğimde gördüklerimi ve yaşadıklarımı aşağıda sizlerle paylaşacağım. Öncelikle: park, tabii AVM de birlikte olması nedeniyle, şehrin içine yapılmış ve çevresindeki yerleşim alanlarını büyük ölçüde etkilemiş, keşke daha şehir dışına bir yerlere yapılsaydı.
Zaten, yurt dışında bu tür parklar genellikle şehir merkezi dışına yapılmaktadır. Çünkü: parkın konsepti gereği, bu tür parklar ziyaretçilerini gerçek dünyadan alıp, hayal dünyasına götürürler.
Yani, park alanı dışarıdaki hayattan izole olmalı, dışarıdan içeri girince dışarıdaki hayatla bağlar koparılmalıdır, bunun için de, bu tür parkların şehir merkezi ve yerleşim yerlerinin dışında olmasına ve/veya dışarıdan bağların koparılması için ağaçlandırma veya büyük setler çekilmesine dikkat edilmektedir.
Ama, bizim bu temalı park alanımız, tam şehir merkezinde ve yerleşim yerlerinin arasında konuşlandırılmıştır, yani bu tür bir gerçek hayattan izolasyon mümkün olmuyor. Hatta, duyduğuma göre, Alibeyköy semtindeki temalı park alanı olmadan önce, buradaki ev kiraları ucuz iken park alanı ve AVM bittikten sonra, çevre şenlenmiş ve kiralar hızla yükselmiştir.
Sonuç olarak, keşke, şehir merkezinin dışına yapılsaydı dememek mümkün değil. Zaten: yörenin insanı, buraya doluşmaya başlarsa, büyük olasılıkla İstanbul’un büyük bölümü ve yurt dışından gelenler ve Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelenler, buraya girmekte zorlanacaklardır.
Çünkü, park alanı gerek konumu ve gerekse giriş ücretlerinin nispeten düşük olması sebebiyle, bu söylediğim büyük olasılıkla kısa zamanda gerçekleşecektir.
Park alanı: yaklaşık 100 futbol sahası genişliğindedir. Yani, toplam 600 bin metre karedir. Bir dönem taş ocağı olarak kullanılan park alanı: daha sonraki dönemde, Haliç’i kurtarma çalışmalarında gündeme gelmiş, Haliç’ten buraya petrol hattı gibi boru hattı döşenmiş ve Haliç’in çamuru buraya akıtılmıştır.
Yani, tema parkının yapıldığı alan, Haliç’in çamurundan oluşturulmuş 650 bin m. Karelik alanda kurulmuştur.
Alanda çimlendirme ve ağaçlandırma çalışmaları sürdürülmektedir. Yakın gelecekte, buranın daha da yeşilleneceği söyleniyor. Çünkü, şu an için park alanında gölgelik bir yer yok, gölgede biraz oturayım derseniz yalnızca lokanta var.
Lokanta demişken, park alanında lokanta ve büfeler bulunuyor ve bunlar park alanının çeşitli yerlerine dağılmışlar. Ancak, bunlar da henüz inşaat çalışmaları gibi tamamen açılmamışlar, belki de ramazan nedeniyle açılmadılar. Tuvaletlere gelince, park alanının çeşitli yerlerindeki tuvaletlerin temiz olduğu görülüyor.
Park: günde 10 bin kişiye hizmet verebilecek şekilde düzenlenmiştir. Yılda ise, 30 milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor. Park alanında, 4 bin kişinin istihdam edildiği söyleniyor.
İSFANBUL AVM
Tema parkın hemen yanında “İsfanbul AVM” bulunuyor ve burada: oyuncaktan giyime, dekorasyondan çeşitli yemek ünitelerine kadar birçok mekan bulunuyor. 110 bin metrekarelik kiralanabilir alanda: alışveriş caddeleri üzerinde, 109 farklı cephe, 250 mağaza bulunmaktadır.
Üst kat mağazaları ise: üstü açık sokaklarda bulunuyor.
Ancak siz bu üstü açık sokakları görüyorsunuz ve derken bir den yağmur yağıyor. Yağmur yağdığında bu üstü açık sokakların üstüne garip şemsiyeler yerleştiriyorlar, ancak yine de yağmur sularını engelleyemiyorlar.
Üstü açık sokaklarda nostaljik bir tramvay geziniyor.
Alışveriş merkezinin önünde, bir de suni göl bulunuyor. Görsel olarak, İstanbul’daki en iyi alışveriş merkezlerinden biri olmaya adaydır. Alışveriş merkezinin tam ortasında ise, büyük bir havuz var ve havuzda kurbağalar görünüyor.
Alışveriş merkezinin yeme-içme alanında ise, Türk ve dünya mutfağının eşsiz lezzetleri yan yana sunuluyor. İsfanbul Sineması ise “Cinemeximum” tarafından çalıştırılıyor. Burada, son teknolojiyle donatılmış ve dijital ekranlı 11 salon, I-MAX teknolojisi ve toplamda 1650 koltuk kapasitesiyle sinema keyfi yaşayabilirsiniz. Sinema salonunda 3d filmlerde: koltuklar oynuyor, havalanıyor.
İSFANBUL HOLİDAY HOME SUİTS
İsfanbul Alışveriş ve Eğlence Dünyası içinde bulunan otel, eğlence ve alışveriş merkezinin sunduğu tüm etkinliklerin hemen yanındadır. Ayrıca, yine çevredeki birçok turistik mekana oldukça yakındır. 5 yıldızlı bu otelde, 250 oda ve 12 suit bulunmaktadır.
AÇIKHAVA KONSER VE ETKİNLİK SAHNESİ
100 bin metre karelik büyüklükteki “Gösteri Merkezi” içinde: 10 bin kişilik konser salonu, geniş yeşil alanlar ve daha birçok aktivitenin yürütüleceği aktivite alanı bulunuyor. Yine burada, Türkiye’nin en büyük açık hava ekranı bulunuyor. Burada: konserler, maçlar, turnuvalar ve festivaller düzenleniyor.
KONUMU-YERİ
İsfanbul : Eyüp-Alibeyköy’de : Yeşilpınar Mahallesi Şehit Metin Kaya Sokaktadır. Arazinin kuzeyinde “TEM Otoyolu” ve güneyinde ise “E-5 karayolu” bulunmaktadır.
ULAŞIM
İsfanbul Tema Parkına; kendi özel aracınız ile ulaşabilirsiniz. Özel araçlar için, park alanında 5000 kapalı ve 3000 açık alanda otopark bulunuyor ve ücretsizdir.
BİLET ÜCRETLERİ
Giriş bileti satın aldıktan sonra: İsfanbul Park’a giriyorsunuz, Park girişinde aldığınız günlük bilet ile, içeride tüm ünitelerde, kapanış saatine kadar sonsuz binebilirsiniz. Günlük bilet ücretleri: 3-14 yaş arası çocuk için 99 TL, 14-60 yaş üstü için 99 TL dir.
Ayrıca 1 yıl geçerli “Yes Clup Kart” satın alabilirsiniz. Yes kart satış fiyatı, yıllık 399 TL dir.
Yine park alanında sıraya girerek kuyruklarda beklememek isteyenler için “Fast Pass” bileklikleri satılmaktadır.
Yani, Avrupa ve Amerika’nın çeşitli yerlerinde olduğu gibi, girişte yalnızca bir bilet satın alıyorsunuz ve park alanı içindeki tüm ünitelere, istediğiniz kadar ayrı bir ücret ödemeden binebiliyorsunuz, ancak: elbette o ünitelerin önündeki uzun kuyrukları-sıraları unutmayın.
Sonuç olarak, burada normal bir bilet satın alıp girdiğinizde oyuncakların önünde uzun kuyruklarda sıraya girmeniz gerekiyor ama sonuçta Avrupa ve Amerika’da benzeri park alanlarında da girişte belli bir ücret ödedikten sonra park alanı içinde oyuncaklarda ve etkinliklerde sıraya girip beklemek gerekiyor. Yani 2 dakikalık bir oyuncağa binmek için 45 dakika sıra beklemek zorunda kalacağınızı unutmayınız.
AÇILIŞ-KAPANIŞ SAATLERİ
İsfanbul “Tema Park” bölümü: her gün saat 11.00 de açılmakta, hafta içinde 20.00 ve hafta sonunda ise 22.00 de kapanmaktadır.
İsfanbul “Alışveriş Merkezi” bölümü ise: her gün saat 10.00-23.00 arasında açıktır.
Park alanında, ziyaretçileri bu şato karşılıyor. Şatonun içinden geçerken, park alanında karşılaşacağınız eğlence dünyasına ait bilgiler veriliyor. Şato: 2000 m. Karelik bir alanda tüm görkemiyle yükselmektedir. Ancak: bu tür şatolar genellikle yurt dışında “Disneyland” türü yerlerde bulunmaktadır çünkü Disneyland kültüründe bu tür şatolar bulunmaktadır. Ama, İsfanbul, Disneyland kültürüyle yapılmamıştır, bence keşke burada böyle bir şato yerine, bir Türk mimari kültürünü anımsatan saray yapılsaydı. Evet, Şatodan çıkınca, eski İstanbul’un günlük yaşamını günümüze taşıyan ana cadde, farklı mimari özelliklerle ilgi çekiyor.
Evet, Şatodan çıkınca ise, ziyaretçileri “atlı karınca” karşılıyor.
MACERA DÜNYASI
Burada: tünellerden geçebilir, şelalelerden düşebilir, hız limitlerini zorlayan ve yükseklere çıkmaya hazır olan ünitelere binip, macera dünyasını yaşayabiliyorsunuz.
Nefeskesen-Speed Coaster
Bu Avrupa’nın altıncı hızlı trenidir. Hız treni: 3 saniyede 110 km. hıza ulaşmaktadır. Yani, yolculuğa başlamak için muhteşem bir hız sağlanıyor.
Maceraperest
Bu bir roller coaster dır.
Saatte 80 km. hızla yapılan yolculukta: 30 metre yüksekliğe çıkılıyor. Bu 30 metre yüksekliğe çıkılması ,saniyeler sürüyor. Ancak: elbette buna binebilecek olanların belli bir boy standardının üstünde yani 120 cm. den uzun olmaları gerekiyor, ama parka gittiğimde, buna pek uyulmadığını gördüm, umarım burada bir sıkıntı çıkmaz çünkü yolcuların hareket sırasında güvenlik kemerinden kayıp uçmamaları için en az 120 cm. uzunluğunda olmaları gerekiyor.
Viking-Splash Coaster
Sulu eğlence sevenlerin tercihi, 15 metreden aşağıya beklenmedik bir anda düşüş ve sonucunda biraz ıslanıyorsunuz, ama adrenalin doruklarda. Evet, bir tekneye biniyorsunuz ve su dolu bir kanalda ilerliyorsunuz. Tekneler 20 kişiliktir. Yolculuk sırasında, 45 derecelik bir eğimle: 10 ve 15 metrelik iki ayrı bölümden aşağıya kayıyorsunuz ve ıslananlar için çıkışta özel kuruma bölümleri bulunuyor. Burada kurumadan çıkarsanız ve hatta “maceraperest” e binerseniz, ıslak ıslak rüzgarın çarpmasına tahammül etmeniz gerekir.
Viking’in toplum uzunluğu 480 metredir. Maksimum hızı saniyede 15 km. kadar ulaşıyor. Ünitenin yapımında, 500 metre ray ve 2800 m. Küp su kullanılmıştır.
360
28 metre yükseklikte, İsfanbul parkının tersten nasıl göründüğünü merak edenler için. Alet, oturanları kendi çevresinde döndürüyor ve biraz önce de söylediğim gibi, 28 metre yükseklikten, park alanını 360 derece izlemek mümkün oluyor.
Evet bu ünite, meraklılarını bir hortum gibi gökyüzünde evire çevire savuruyor.
Çılgın Nehir-Rafting Ride
700 metrelik bir parkur boyunca: coşkuyla çağlayan bir şelalenin ortasında, 9 kişilik botlarla yapılan muhteşem bir nehir yolculuğu.
King Kong
Yerden 15 metre yüksekte, bir Hollywood efsanesi canlanıyor. Çocukların hayal dünyasının bu kahramanı: ağzından dumanlar çıkararak sizi bekliyor.
Otobüsün içine giren ziyaretçiler, otobüsle birlikte havada King Kong tarafından sallanıyorlar. Yani, bir anlamda filmdeki sahneler gerçekleşiyor. King Kong maketinin yüksekliği 12.7 metre, genişliği ise 11.5 metredir. Toplam kütle ağırlığı ise 35 tondur. Otobüs her seferde 35 yolcu kaldırma kapasitesindedir.
Safari Tüneli
Karanlık bir tünel, saatte buraya 500 kişi girebiliyor ama karanlık olması nedeniyle, yalnızsınız ve yolunuza çıkabilecek sürprizlere hazırlıklı olmanız gerekiyor. Evet vahşi bir ormanda, arkadaşlarınızla birlikte oyun oynayabileceğiniz eğlenceli bir yer.
Zindan
Burası korkuya meydan okumak isteyenlerin girebilecekleri bir yer. Tünelin derin karanlıklarında sizi nelerin beklediğini görmek isterseniz ve korkmayacağınıza emin iseniz, buraya girin.
Hayal Perdesi
Burası bir sinema salonu ve 5D film gösterimi sırasına, kendinizi filmin içinde hissediyorsunuz.
Jet Ski
İstanbul’da şehrin ortasında jet-ski yapmak mümkün. Bunlara çocuklar aileleriyle birlikte binebiliyorlar ve direksiyona geçtiklerinde, dönen araçların yönünü çocuklar belirleyebiliyorlar, istedikleri hızda ve yönde gidebiliyorlar.
OYUN DÜNYASI
Burada: tüm aile bireylerinin birlikte zaman geçirebilecekleri oyun aletleri bulunuyor.
1. Minik kaşifler (burası hemen girişte, atlı karıncanın karşısındadır. Yanınızda çocuk olmasa da, burayı mutlaka deneyin, etkileneceğiniz kesin)
2. Minik yarışçılar
3. Gelin oynayalım
4. Neşeli çiftlik
5. Mini kule
6. Kahraman itfaiyeciler
7. Küçük madenciler
8. Hayal makinası
9. Atlı karınca
10. Çarpışan arabalar
11. Uçan çocuklar
EFSANELER DÜNYASI
Fatihin Rüyası
Burada: İstanbul’un fethi canlandırılacakmış ve henüz bu bölüm açılmamıştır. Söylenenlere göre, burada biraz önce söylediğim gibi, Fatih Sultan Mehmet tarafından, İstanbul’un nasıl fethedildiği uygulamalı olarak gösterilecekmiş.
Saray Salıncağı
Burada: 20 metre çapında bir daire çizerek uçan salıncakta, aynı anda 40 kişi bulunabiliyor.
Adalet Kulesi
İsfanbul tema parkı içinde, ziyaretçilere en büyük adrenalin yaşatan yerlerden birisi de burasıdır. 12 yaşından büyük ziyaretçiler buraya kabul edilmektedirler.
Burada, ziyaretçileri bir kadı ile katip karşılıyor. Çünkü, kulenin hikayesi gereği: cezanıza karar veren kadının sizi aşağıya bırakarak cezalandıracak olması.
Burada: ziyaretçilerin bindiği ünite, yerden 50 metre yükseğe çıkıyor ve çevrenin muhteşem manzarası izlenirken, 10 saniye sonunda, hızla yani serbest düşüşle, ünite yere düşüyor, bu düşüş yaklaşık 3 saniye sürüyor.
Bu düşüşün bir diğer özelliği, düşüş sırasında “4G”kuvvetine maruz kalınmasıdır.
Bir Zamanlar İstanbul
Burada, geçmiş yılların İstanbul’undaki yaşanmışlıklara ve olaylara, bir yolculuk yapılıyor.
Balcı Yokuşundadır. Sol tarafında Kızıl Mescit, köşede ise Sokulla Mehmet Paşa Çeşmesi vardır.
Tekke: Mehmet Abdün Naff Efendi tarafından: 1844 yılında kendisi ve annesi Afife Hatun adına yaptırılmıştır. Bir tür anneye vefa tekkesidir. Afife Hatun, 1834 yılında vefat etmiştir. Günümüzde mezarı şahidesi yoktur, muhtemelen toprak altında kalmıştır. Tekkeyi annesi adına yaptıran Mehmet Naif efendi ise 1857 yılında ölmüş ve tekkenin haziresine gömülmüştür. Ancak günümüzde kabir taşı yoktur.
İki katlı yapı: bir tekke ve bir Sıbyan mektebinden oluşur.
Alt katta; mutfak, sandık odası ve su sarnıcı vardır. Üst katta ise: tevhidhane, şerbethane, abdesthane ve harem bulunur.
Tekke yapısının arka tarafında haziresi vardır.
Yapı, yakın zaman öncesine kadar çatısı olmayan, sadece dört duvardan oluşan bir durumda iken, Eyüp Belediyesi tarafından restore edilmiştir.
Günümüzde tekkenin sadece Semahanesi durmaktadır.
2014 yılından bu yana, burada: hanımlara özel: kültür, sanat, edebiyat, tarih konulu etkinlik ve eğitim programları verilmektedir.
BALÇIK TEKKESİ TÜRBESİ
Feshane Caddesi Cezri Kasım Akar Çeşme Sokaktadır.
Tekkenin tarihi İstanbul’un fethine kadar gitmektedir. Önceleri Dar ül Hadis olarak kurulan tekke, sonradan Halveti Tekkesine dönüşmüştür.
Tekkenin kurucusu Vezir Tiryaki Hasan Paşa’dır. Tiryaki Hasan Paşa, 1459 yılında Darülhadis olarak yaptırılan ve zamanla harap olan yapıyı yeniden yaptırmıştır.
Tekkeye “Balçık Tekkesi” isminin verilme sebebi, daha önce burada 250 civarında çömlekçinin faaliyet göstermesidir. Ayrıca burada Balçık İskelesi bulunuyordu. İskele tekkeye, 170 metre uzaklıkta olup eskiden daha yakın idi. Balçık iskelesi bir süre Defterdar Mensucat Fabrikasının özel kayık iskelesi olarak kullanılmış ve sonra kaldırılarak bugünkü rıhtım yapılmıştır.
Tekke: 1836 yılında Sultan II Mahmut emriyle, yeniden inşa edilmiştir.
1839 yılında yangın geçirerek harap olan tekkeden günümüze iki duvar kalıntısı kalmıştır.
Cumhuriyetten sonra kapatılan tekke daha sonra Mensucat Fabrikası içinde kalmıştır. Daha sonra yıkılan fabrika yıkıntılarının kaldırılması sırasında Molli Lütfü’nün kabri ve Balçık Tekkesi ortaya çıkmıştır.
Tekke günümüzde harap haldedir, sadece arsası bulunmaktadır.
Ancak tekke aslına olarak yeniden inşa edilip, Eyüp Sultan Tanıtım ve İletişim Merkezi olarak kullanılacaktır.
İSLAMBEY MAHALLESİ
ALEMDAR MUSTAFA PAŞA ÇEŞMESİ
Önce birkaç satır Alemdar Mustafa Paşa: Kendisi, 1808 yılında Sultan III Selim’i tahta çıkarmak için İstanbul’a gelir, ancak Sultan III Selim’in cenazesiyle karşılaşır. Sonra tahta çıkan Sultan II Mahmut, kendisini Sadrazam yapar. 1808 yılında Temmuz ayında Sadrazam olur, Kasım ayında ise Yeniçeri isyanında, Bab-ı Ali’de bulunan barut deposunu infilak ettirir ve şehit olur. Cenazesi: Gülhane Parkı kapısı karşısında Zeynep Sultan Camisi haziresindedir.
Evet, Alemdar Mustafa Paşa çeşmesi: Tahta Minare Caddesi ve Tahta Minare Bostan Sokağı kesişimindedir. Çeşmenin arkasındaki Tahta Minare camii günümüzde yoktur, yerine büyük beton bloklar-konutlar yapılmıştır.
Çeşmenin karşısında ise, güzel bir park vardır.
Çeşme: cephesi mermer kaplamalı ve süslüdür. Ayna taşı istiridye kabuğu şeklindedir. Ayna taşının iki yanında, oluklu iki mermer sütun yükselmektedir. Bunların başlıkları büyük bir taç şeklinde kabartmalarla süslü kitabeyi taşımaktadır. Çeşme, Fazıl Hüseyin Bey tarafından yazılan kitabesine göre 1808 yılında Alemdar Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış ve suyu akıtılmıştır.
1970’li yıllara kadar üzerinde ahşap, bir saçaklı çatısı var iken, sonradan kaldırılmıştır.
Çeşme toprağa gömülü iken, restorasyon yapılarak yol seviyesi üstüne çıkarılmış ve suyu akıtılmıştır.
NİŞANCA MAHALLESİ
FESHANE
Yavedut caddesindedir.
Burası, ülkemizde gerçek anlamda ilk tekstil sanayi kuruluşudur.
1851 yılında Belçika’dan getirilerek monte edilen kolonlarla, çelik konstrüksiyon olarak yapılan yapı: dünyadaki ilk örneklerinden birisidir. Yapı tarzı yanında buharlı dokuma tezgahları da buranın dönemin en gelişmiş dokuma fabrikalarından birisi olmasını sağlamıştır.
Osmanlıda, Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla oluşturulan yeni ordunun üniformaları için kurulmuş olan tesiste, yeni Osmanlı ordusunun üniformaları dikilirdi.
Feshane’de dokunan yünlü kumaşlar ve fesler: 1855 yılı Paris 3’ncü Uluslararası Sergisinde, 1863 yılı İstanbul Sergisi “Sergi-i Umum-i Osmanlı” ve 1893 yılı Amerika Chicago Uluslararası Sergisinde sayısız madalya kazanarak ödüllendirilmiştir.
Ancak, bir süre sonra üniformalar Avusturya’dan temin edilmeye başlanmıştır.
Bunun üzerine, Feshane, sadece fes üreten bir tesis haline gelmiş ve Feshane ismini almıştır.
Burada: deniz kıyısındaki üretimhane ve hemen arka sırada Cumhuriyet sonrasında yaptırılan Feshane Kreşi ve 2 tane dikimevi bulunuyordu.
1939 yılında o zamanki adıyla “Feshane Mensucat A.Ş.” kapatılarak Sümerbank Defterdar Fabrikasına dönüştürülmüştür.
1986 yılında ise Haliç çevre düzenlemesi çalışmaları sırasında tahliye edilen fabrikanın, 8 bin metre karelik büyük okuma salonu, aslına sadık kalınarak restore edilmiştir. Boşaltılan fabrikanın Konfeksiyon bölümü, Bakırköy sanayi işletmesine taşındı. Fabrika, büyük dokuma salonu dışında yıkıldı.
Ardından: Büyükşehir Belediyesi tarafından, fabrika özel bir kuruluşa verildi ve “Çağdaş El Sanatları Müzesi” ne dönüştürüldü.
Ancak, müzenin Haliç yönünde bulunan Cümle Kapısı, Haliç’te suların yükselmesiyle sular altında kalınca ve sular müzenin içine kadar girince, bina kullanılmaz hale geldi. Çünkü daha sonraki dönemde yapılan araştırmalara göre, Feshane, Haliç suyu kodundan 27 cm daha aşağıda kalıyordu. Feshane ve Haliç arasında kalan saha, dolgu olması nedeniyle tamamıyla geçirgendi. Tüm bunların engellenmesi yani binayı su basmasının engellenmesi için İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yapılan çalışmalar sonucunda, drenaj sistemi uygulaması yapılmış ve Feshane’ye dolan sular engellenmiştir.
1998 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni bir proje yapıldı.
Günümüzde: burada restore edilen feshane binası kültür merkezi yapılmıştır. Ayrıca feshane bölgesi yeşillendirilmiş, çevre düzenlemesi yapılmıştır. Feshane’nin Haliç’e açılan, kendine özel bir iskelesi de bulunmaktadır.
Ancak Feshane binasının dünyanın en büyük “Tasavvuf ve Medeniyet Müzesi” olarak düzenlemesi yapılmaktadır.
Feshane Uluslararası Fuar Kongre ve Kültür Merkezi
Feshane binasının restore edilip yeniden düzenlenmesiyle açılmıştır. Haliç kıyısındaki tesis, uluslararası her türlü fuar, organizasyon, toplantı, seminer, konser, gala, davet, sergi ve kültür etkinlikleri yapılabilen bir mekandır.
CEZR-İ KASIM PAŞA CAMİİ
Zalpaşa Caddesindedir.
Cezr-i Kasım Paşa: 16’ncı yüzyılda Sultan II Beyazıt döneminde saray hizmetlerine girmiş ve Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde vezirlik yapmıştır. Cizre’den yani o dönemdeki ismiyle el-cezeri’den Kahire’ye göç eden ailesi nedeniyle “Cezeri” olarak tanınır.
Daha sonra yaş haddinden emekliye ayrılmış, Bursa şehrine yerleşmiş ve orada vefat etmiş, Emir Sultan kabristanına defnedilmiştir.
Bu cami, Cezeri Zade Nişancı Kasım Paşa tarafından 1515 yılında yaptırılmıştır. İlk yapıldığında caminin yanında ahşap bir medrese ve fevkani bir Sıbyan Mektebi bulunuyordu. Ancak bunlar günümüze ulaşmamıştır. Mimar Sinan imzalıdır.
Camide günümüzde bulunan kitabe, 1822-1823 tarihlidir yani muhtemelen caminin onarımında konulmuştur.
Evet cami, tuğla hatıllı olarak kesme taştan yapılmıştır. Bir avlu içine inşa edilmiş, kare planlı bir binadır. Tek kubbelidir. Önündeki revakı ise, üç kubbelidir. Minaresi: sağ bölümdedir, taştandır ve şerefesinin altı şekilli (istiridye kabuğu şeklinde) süslemelidir.
Caminin avlusunda bulunan Şadırvan: Mehmet Efendi tarafından 1849 yılında yaptırılmıştır.
Caminin mihrabının sağ tarafında pencere üstünde bulunan çini panoya “Kabe” resmedilmiş ve altında 1726 tarihi ve İznikli Mehmet Oğlu Osman yazısı vardır. Pano, her biri 25 x 25 cm ölçülerinde 6 çiniden meydana gelir. Pano içinde çiçekli bir çerçeve içinde, Kabe tasviri vardır. Tasvirde çevredeki binalar da gösterilerek perspektif yaratılmıştır.
Aynı tarihte yani 1726 yılında caminin minaresi de yenilenmiştir.
Camide, mihrabın içinde ve duvarda görülen bu muhteşem güzel çiniler, İznik veya Tekfur Sarayı yapımıdır. İmzalı ve tarihli olması nedeniyle, ayrıca önemli ve değerlidir. Tüm bu güzellikleri, oldukça güzel bir şekilde anlattıktan sonra gelelim sonucu, bu “Kabe” kabartmalı çini pano, Ağustos 2003 yılında çalınmıştır. Yapılan soruşturma neticesinde, parasal değeri oldukça fazla olan çini panonun çalınmasıyla ilgili olarak iki müezzin tutuklanmıştır.
Evet, camide şu anda, bu panonun yerinde, eserin kopyası bulunmaktadır. Eserin yani panonun orjinali ise, 2008 yılında Londra’da bulunarak ülkemize getirilmiş ve halen Ankara Vakıf Eserleri Müzesinde sergilenmektedir.
EBU DERDA TÜRBESİ
Zalpaşa Caddesindedir. Arka tarafından Şah Sultan Türbesi vardır.
Kendisi Hz Muhammed’in en yakın sahabelerinden birisidir. Kuran-ı Kerimi ezbere bilen 4 sahabeden biridir. Hz Ömer döneminde Şam Kadılığı yapmıştır. Kendisinin bir diğer kabri ise, 652 yılında Şam’da vefat etmiştir. Şam Surlarında, bir burcun içerisinde kabri vardır.
Kapının üstünde Sultan II Mahmut tarafından yapılan onarıma ait 1835 tarihli kitabe vardır.
Türbe: dikdörtgen ve kesme taştandır. Cadde yönünde iki hacet penceresi ve kapısı bulunur. Türbe içinde 2 kabir vardır. Ancak şahideleri yoktur. Muhtemelen biri türbe sahibi Ebu Derda ve diğeri ise türbedara aittir. Ancak, Ebu Derda’nın başka yerlerde de makamı bulunduğu bilinmektedir.
KIZIL MESCİD CAMİİ
Zalpaşa Caddesindedir.
Yaptıranı: Kiremitçi Süleyman Çelebi tarafından inşa ettirilmiştir. Vakfiyesi 1531 yılı tarihlidir. Süleyman Efendinin kabri, mescidin bahçesindeki hazirededir.
Mabedin duvarları: iki sıra tuğla hatıllı olarak muntazam kesme taştan yapılmıştır. Çatısı ve minberi ahşaptır.Yapının sağ tarafında bulunan minaresi, ince kırmızı tuğladan yapılmıştır ve bu yüzden yapı “Kızıl Mescit” ismini almıştır. Avlusundaki taş tekneyi, 1865 yılında Yusuf Daniş Bey yaptırmıştır. Caminin haziresinde 1748 tarihli mezar şahidesi görülür.
NİŞANCI MUSTAFA PAŞA CAMİİ
Nişanca Caddesindedir.
Nişancı Mustafa Camii de denir. Caminin bitişiğinde: Rami Mehmet Paşa Mektebi ve Sultan II Mahmut çeşmesi bulunur. Nişancı Mustafa Paşa Camii, Nişancı Celalzade Mustafa Paşa tarafından 1543 yılında inşa edilmiştir. Duvarları yığma taş ve dört cepheli çatısı ahşaptır. Dikdörtgen şeklindedir. Son cemaat yeri 1975 yılında yeniden yapılmıştır. Minaresinin kaidesi ve şerefesi kesme taştır. Şerefeye kadar olan bölümü orjinaldir. Yüzyılların şekillendirdiği klasik ve son dönem Osmanlı eserlerine ev sahipliği yapan Nişancı Paşa Camii restore edilmektedir.
KAPTAN PAŞA CAMİİ
Kızıl Mescit Sokağının Karşısındadır.
Çevri Kalfa ve Hacı Mahmut Ağa Camii de denir.
Cami, 16’ncı yüzyılda Mahmut Ağa tarafından, minbersiz ve minaresiz yapılmıştır. Zaman içinde yenilenen mescide, Eyyubi İzzet Efendi tarafından minber eklenmiş ve Hasan Hüsnü Paşa da minaresini tamamlamıştır.
Eyüp İskelesi Caddesi ile Hünkar İskelesi Mahallesine giden iki yolun arazisi; 1984-1985 yılları arasında istimlak edildiğinde cami ortada kalmıştır. Yapı: küfeki taş kaplıdır. Kare planlıdır. Ahşap çatılıdır. İçeriden basık kubbelidir. Mescide iki taraflı taş merdiven çıkılarak girilir. Kaptan Paşa olarak meşhur olan Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa’nın yadigarı cami restore edilmektedir. Restorasyon bittikten sonra yapının altındaki atıl dükkanlar geleneksel el sanatları atölyesi olarak hizmete açılacaktır.
SEKBANBAŞI RAMAZAN AĞA SIBYAN MEKTEBİ
Zal Caddesindeki caminin bahçesine, 1586 yılında Sekbanbaşı Ramazan Ağa tarafından inşa edilmiştir.
Yapı: Selçuklulardaki Köşk Mescid formundadır. Yapı, 2 katlıdır. Tuğla hatıllı ve kesme taştan yapılmıştır. Çatısı ahşaptır. Kare planlıdır. Alt katı türbe, üst katı ise Sıbyan Mektebidir. Türbede Sekbanbaşı Ramazan Ağa kabri vardır. Taş bir merdivenle, doğrudan üst kattaki dershaneye çıkılır. Kitabesine göre 1586 yılı yapımı bir Mimar Sinan eseridir. Yapının kitabesi, Mimar Sinan’ın arkadaşı Mustafa Sai Çelebi (ünlü bir nakkaş ve şairdir) tarafından yazılmıştır. Yapı, restore edilerek “İlim, irfan Merkezi” olarak yeniden işlevlendirilmiştir.
AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA SOSYAL TESİSİ, PARK ALANI VE SEYİR TERASI
Zal Caddesi üzerindedir.
Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü ailesinin son sadrazamıdır. Kendisi II Viyana kuşatmasına katılmış, yenilgi sonrasında tutuklanmış ve 1690 yılında ise Sedaret Kaymakamlığına getirilmiştir. Daha sonra ise Kaptan-ı Derya olmuştur.
Eyüp Zal Paşa Külliyesi sırtlarındaki geniş vakıf arazisi: Amcazade Hüseyin Paşa’nın vakıflarına bağlıdır. İslam öncesi dönemde Romalıların “Kozmaz Damyan” kültünün de burada bulunduğu tahmin edilmektedir.
Günümüzde boş olan arazi, Eyüp Belediyesi tarafından “Sosyal Tesis ve Park alanı ile Seyir Terası” olarak projelendirilmiştir.
PİR AHMET EDİRNEVİ TÜRBESİ
Feshane Caddesindedir. Sol tarafında Zal Mahmut Paşa Medresesi ve camisi vardır.
Pir Ahmet Edirnevi: Sultan II Selim ve Sultan III Murat dönemlerinde yaşamıştır. Bayrami Tarikatına mensuptur. Edirne’de ne kadar kaldığı bilinmez. Kapısında Hattat Hamid imzalı bir kitabe bulunur.
Kitabeye göre 1592 yılında vefat etmiştir. Türbenin çevresi mezarlıktır. Yapı, kare planlıdır. Tuğla ve kesme taştan yapılmıştır. Çatısı ahşaptır. Kapısı mermer sövelidir. Cadde tarafında demirli bir hacet penceresi vardır. Türbede bir kabir bulunur. Türbe, 1957 yılında restore edilmiştir.
MEHMED VUSULİ EFENDİ TÜRBESİ
Feshane Caddesindedir.
Kapıcıbaşı Abdullah oğludur. Kendisi İstanbul, Konya ve Kütahya Kadılığı yapmıştır. İstanbul kadılığına 4 kez seçilmiştir. Ayşe Hubbi Hatun ile evlidir. Eşinden bir yıl sonra vefat etmiştir. Eşi az ileride bir türbeye defnedilmiştir.
1590 yılında vefat etmiştir. Türbenin kitabesi yoktur. Türbe tek kubbelidir ve kubbe üstü kurşun kaplıdır. Kesme taştan yapılmıştır. Kubbesi basık ve ovaldır. Pencereleri renkli camlıdır. Kubbe içi kalem işi süslemelidir. Türbede: 4 ahşap sanduka/kabir vardır. Bunlardan, Mehmet Vusuli Efendi’ye ait olanların dışındakiler, Şemsettin Efendi (1615 yılında ölmüştür, Konya ve Varna mollasıdır.) ve diğer sandukada Şemsettin Efendi’nin oğlu Vusuli Efendinin torunu Mehmet Efendiye (1650 yılında vefat etmiştir.) aittir. Son kabir ise, Mehmet Efendi’nin oğlu Mustafa Efendiye (1694 yılında vefat etmiştir.) aittir. Türbenin haziresinde ise 20 mezar bulunmaktadır.
AYŞE HUBBİ HATUN TÜRBESİ
Feshane Caddesi ve Kızıldeğirmen Sokağının birleştiği yerdedir.
Sol tarafından, eşi Mehmet Vusulı Efendi Türbesi ve Kadiri Tekkesi vardır.
Ayşe Hubbi Hatun: Yahya Kemal Efendi’nin torunudur. Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazmıştır. Yani önemli bir kadın şairdir.Kocası 1551 yılında hac yolunda ölünce, Molla Mehmet Vusuli Efendiyle evlendirilmiştir. Ayşe Hubbi Hatun, muhtemelen 1589 yılında ölmüştür. Ancak türbenin önündeki hazirede, 1583 tarihli bir kabir bulunmaktadır ve bu yüzden türbenin 1583 yılı veya öncesinde yapıldığı düşünülmektedir.
Türbenin kitabesi yoktur. Muhtemelen Mimar Sinan eseridir. Türbe yapısı: kesme taştan yapılmıştır. Kubbelidir. İç süslemeleri tarihi süreç içinde yok olmuştur. Türbede, sadece 1 tane ahşap sanduka vardır. Türbe, 1942 tarihinde onarılmıştır.
ÇİNİLİ ÇEŞME
Çinili çeşme sokağı üzerindedir.
Çeşme: dik bir yokuşta bulunmaktadır. Çeşmenin arkasında: Davut Ağa camii ve Sertarik Tekkesi vardır. Çeşmenin mimari üslubu: Klasik Türk çeşmesi mimarisine uygundur. Çeşmenin kemeri üstünde: çini ile hazırlanmış kitabe bulunmaktadır. Kitabede tarih yazılı değildir, bu yüzden çeşmenin yapılış tarihi bilinmez. Ancak tahminlere göre, çeşmenin 1725 yılında vefat eden Ahmet Efendi’nin ruhu için, yakınları tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Çeşmede, kitabenin sağ ve sol yanlarında, oldukça güzel çini panolar bulunmaktadır. Bu panolardan bir tanesinde: vazo içinde lale ve karanfiller görülür. Diğer panoda ise: servi ağacı motifi vardır ki, bu ağacın motifi her devirde “uğurlu” sayılmıştır. Ancak: bu satırları okurken, elbette bu güzel çini panoların çalınıp çalınmadığını merak ettiniz. Evet, sağdaki pano yerinden sökülerek çalınmıştır. Çeşmede: günümüzde tas gözlerinde bulunan beyaz üzerine mavi desenli çiniler orjinaldir. Ancak bunlar da zaman içinde hasar görmüştür.
Kitabenin çevresindeki klasik Türk çinileri, zaman içinde çalınarak yok edildiğinden, sonradan restorasyonda bunların yerine İtalyan çinileri yerleştirilmiştir.
Sonuç: bu çeşme, İstanbul ilinde bulunan tek çinili çeşme olması nedeniyle son derece önemlidir ve daha fazla hasar görmemesi için, mutlaka tedbir alınmalıdır. Hatta, yerinden sökülerek daha göz önünde bir yere götürülmesi bile düşünülmelidir.
NAKKAŞ HASAN PAŞA TÜRBESİ
Zal Paşa Caddesindedir. Zal Mahmut Paşa Medresesinin arkasındadır.
Enderun çıkışlı Nakkaş Hasan Paşa: hem idareci ve hem de sanatçı (minyatür ustası) olarak tanınır. Yeniçeri Ağalığı ve Rumeli Beylerbeyliği yapmıştır. Ayrıca: Sultan III Murat ve Sultan III Mehmet dönemlerinde Saray Nakkaşlığı yapmıştır. Sultan III Murat’ın “Surnamesi” ve Sultan III Mehmet’in “Eğri Seferi minyatürleri” ni yapmıştır. Sanat tarihinde son derece önemli yere sahip 20 kadar yazmanın resimlendirilmesinde çalışarak verimli bir sanat hayatı sürdürmüştür. 1590 yılından itibaren Nakkaşhanede etkili olmaya başlamış ve Siyer-i Nebi minyatürlerinden de anlaşılacağı üzere 1595 yılında Nakkaş Hasan’ın üslubu; hazırlanan tarih ve edebiyat konulu tüm eserlere yansımıştır. Sultan I Ahmet’in tuğrasını tezhiplendirmekle de görevlendirilmiştir.
1623 yılında vefat etmiştir.
Türbe: Dalgıç Ahmet Ağa tarafından yapılmıştır. Ancak yapılış yılı yazılı değildir ve bilinmemektedir. Muhtemelen 1606-1607 yılı arasında yapılmış olmalıdır.
Klasik Osmanlı mimarisi özelliklerini yansıtır. Oldukça değişik bir mimari gösterir. Bu mimari özelliği ile İstanbul’da diğer birçok türbe yapısından farklı, daha güzeldir.
Türbenin iki yanında mezarlık bulunur. Bu mezarlığın önünde, cadde tarafından pencereli bir duvar vardır.
Türbe kare planlıdır. Tek kubbelidir. Yüksek bir kasnakta oturan türbe, 2 katlı izlenimi verir.
Türbede, 6 ahşap sanduka ve 6 mermer lahit vardır.
Bunlardan bir tanesi, Nakkaş Hasan Paşa’ya aittir. Bir tanesi Mostarlı Mustafa Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’e aittir ve ölüm tarihi 1714 yılıdır. Babası Mostarlı Mustafa Paşa’nın kabri Edirne şehrindedir. Diğer mezarlar: muhtemelen, Nakkaş Hasan Paşa’nın çocukları ve eşlerine aittir.
Türbenin haziresinde ise, 9 mezar taşı bulunmaktadır.
NAKKAŞ HASAN PAŞA ÇEŞMESİ
Zal Paşa caddesinde Nakkaş Hasan Paşa Türbesinin yanındadır. İki pencere arasına yerleştirilmiştir. Çeşmenin, türbenin inşa tarihi olan 1606-1607 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Çeşmenin ayna taşı üstünde: kabartma şadırvan kubbesi vardır. Ayna taşında kitabe bulunur. Ancak kitabede yapım tarihi yazılı değildir. Eyüp Belediyesi tarafından restore edilen çeşmenin günümüzde suyu akmaktadır.
EYÜP DEBBAĞHANELERİ
Eyüp yöresinde bulunan debbağhaneler, 5 ocak tabir edilen debbağhanelerin kapasite açısından üçüncü sırasını teşkil etmekteydi. Bu debbağhaneler: Eyüp’de medfun sahabelerden Halid bin Zeyd adına yaptırılan Eba Eyyüp el-Ensari Vakfına bağlıydı. Eyüp İskelesindeki debbağhanelerin toplamı 39’u buluyordu. 1791 yılında ise 12 debbağhane vardı. Evet, bu debbağhaneler, kasaplardan aldıkları koyun derilerini işliyorlardı.
EMİNE SULTAN (DEBBAĞHANE) HAMAMI
Eyüp Debbağhanesi: Feshane binası ve Eyüp Vapur İskelesi arasında, Haliç sahilinde bulunuyordu. (Debbağhane: deri işleme yeri)
Emine Sultan’ın ise, Eyüp Feshane Sahilinde bir yalısı vardı. Hamam muhtemelen yalının yakınlarındadaydı. Emine Sultan kimdir? Kendisi Sultan II Mustafa’nın kızıdır. 1739 yılında vefat etmiştir. Mevlanakapı semtinde Mimar Acem Camii haziresinde gömülüdür.
Hamam, Eyüp Debbağhanesine yakınlığı nedeniyle, Debbağlar Hamamı olarak bilinir. Orta büyüklükte ve işlek bir hamam olduğu tahmin edilen yapı, günümüzde yoktur.
HACI BEŞİR AĞA ÇEŞMESİ
Baba Haydar Camisi sokağında, eğimli bir arazidedir. Sıbyan Mektebinin Balcı Sokağa bakan doğu cephesine yerleştirilmiştir.
Kitabesine göre, 1738 yılında Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Hacı Beşir Ağa, 1717-1746 yılları arasında 29 yıl Osmanlı Hareminde Kızlar Ağalığı yapmıştır. İstanbul’da 16 tane çeşme yaptırmıştır. Ancak bunlardan sadece 9 tanesi günümüze ulaşmıştır. Beşir Ağa, 1746 yılında ölmüştür, türbesi Eyüp Sultan külliyesi içindedir.
Kitabesine göre 1734-1735 yılları arasında yaptırılmıştır.
Çeşme yapısı tek cephelidir. Tek kemerli su depolu çeşme tipindedir.
Nişi, yanlardaki yekpare ayaklara oturan sivri kemerle örtülüdür. Su yalağının önünde mezar yapılarında görülen, şahide dikmeye yarayan mezar üstü taşlara benzeyen mermer bir taş vardır.
Arkasındaki su deposuyla birlikte inşa edilmiştir, ancak su deposunun içine girilemiyor. Deponun üstü tuğla tonozla örtülüdür. Evet, çeşme oldukça sadedir, süsleme unsuru olarak sadece silmeler ve ayna taşı bulunmaktadır.
DEFTERDAR MAHALLESİ
PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
Pertevniyal Valide Sultan: Sultan II Mahmut’un kadını ve Sultan Abdülaziz’in annesidir. Abdülvedüd’ün türbe ve camisini restore ettirmiştir.
Gelelim çeşmeye: Çeşme: Yevedut Caddesindedir.
Çeşme Haliç köprüsü yapılırken orijinal yerinden sökülmüş ve köprünün ayağı yanına yeniden monte edilmiştir.
Çeşme: Türk Barok mimarisinin güzel bir örneğidir. Cephesi mermer kaplıdır. Haznesi oldukça büyüktür. Ayna taşı: kabartma motiflidir. İki tarafı oluklu sütunlarla süslenmiştir. Sütunlar üzerinde, İyonik başlıklar görülür.
Çeşmenin alnında: “Besmele” ve onun altında “Su Ayeti” yazılıdır.
Musluk: zarif bir vazo kaide üzerine geçirilmiştir.
Kemerin altında, daire şeklindeki bombeli kabartmanın içinde 1856 tarihi yazılı bir “Hadis-i Şerif” bulunur. Bu Hadis-i Şerif: Hafız Mehmet Emin El-Eyvani tarafından yazılmıştır. Kendisi Sütlüce Sadiye Tekkesi Şeyhiydi.
Çeşme: 1899 yılında tamir ettirilmiştir. Daha sonraki süreçte. 6 Temmuz 1905 günü, Defterdar yangınında mahallede 35 ev yanmış, bu sırada çeşmenin cephesindeki mermerler de hasar görmüştür.
ABDÜLVEDÜD SULTAN TÜRBESİ VE MESCİDİ
Yevedut Caddesindedir.
Abdülvedüd Sultan, Buhara’dan İstanbul’un fethine katılmak üzere gelen büyük bir alimdir. 15’nci yüzyılda yaşamıştır.
Fetih sonrasında Ayasofya civarına yerleşerek burada öğrenci yetiştirmiştir.
Vefatı sonrasında Fatih Sultan Mehmet tarafından, burada bulunan zaviyenin bahçesine defnedilmiştir. Burada yolun karşısında bir de mescidi bulunmaktadır.
MOLLA LÜTFİ TÜRBESİ
Defterdar Caddesindedir. Defterdar Mensucat Fabrikası içinde kalmıştır.
Molla Lütfi, Tokatlıdır.
Fatih Sultan Mehmet devrinde, büyük alimlerden Sinan Paşa ve Ali Kuşçu’dan ders almıştır.
Fatih Sultan Mehmet’in özel kütüphanesinde: Hafız-ı Kütüp’luk yapmıştır.
Sultan II Beyazıt döneminde ise, çeşitli medreselerde ders vermiştir. 1495 yılında “zındıklık” yani “Allahın varlığına inanmamak” suçundan idama mahkum edilir ve başı kesilerek idam edilir.
Ancak kendisinin kabri uzun yıllar bulunamamıştır.
1987 yılında Defterdar Mensucat Fabrikası yıktırıldığında, kayıp kabri fabrikanın içinden çıkmış ve yeni düzenleme ile restore edilmiştir.
DEFTERDAR NAZLI MAHMUD EFENDİ KÜLLİYESİ: CAMİİ, TÜRBE VE HOKKALI MİNARESİ
Feshane’nin karşısında, Defterdar Caddesi ve Çömlekçiler Sokak arasındadır.
Nazlı Mahmut Efendi
Mahmut Efendi: 16’ncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman döneminde Saray Defterdarı olarak görev yapmıştır. Aynı zamanda ünlü bir hattatdır. Devrin hat üstadı Şeyh Hamdullah’dan icazet almıştır. 1546 yılında ölmüştür.
Külliye
1541 yılında yapılan külliyenin mimarı Mimar Sinan’dır. Külliyenin: cami, türbe, mektebi, medresesi ve çeşmesi aynı yıl yapılmıştır. Ancak mektep ve medrese günümüze ulaşmamıştır.
Cami
Caminin kapısında kitabe vardır. Kitabeye göre caminin yapılış tarihi, 1541 yılıdır. Kare planlı yapı, kesme taştan yapılmıştır. Çatısı ahşaptır. Minaresi, tek şerefelidir.
Mahmud Efendi, camiyi inşa ettirirken: minarenin genelde hilal biçimli yapılan alemini, ikiz hilal şeklinde yaptırmış, iki hilalin birleştiği yere “madeni bir hokka ve içine madeni bir kalem” koydurmuştur. Bu durum, Mahmud Efendi’nin bir hat sanatçısı olmasıdır.
Bu hokka ve kalem hakkında bir rivayet vardır.” Nazlı Mahmud Efendi, Devlet-i Aliye’nin defterdarıdır. Fakat, lakabı gereği “Nazlıdır.” Her isteyene bolca para dağıtan bir defterdar değildir. Bu nedenle, Mahmut Efendi, Hazineden nemalanamayan kişiler tarafından düşman ilan edilir. Rüşvetle suçlanır. Mahmut Efendi, kendini savunmak istemesine rağmen, başarılı olamaz. Düşmanları “Rüşvetin belgesi mi olur” diye, saldırıyı arttırırlar. Bunun üzerine, Mahmut Efendi, düşmanlarına bir teklifte bulunur “Elimdeki hokka ve kalemi halkın huzurunda, sırtım camiye dönük olarak fırtalacağım, hokka ve kalem minarenin tepesindeki aleme konmazsa suçlu olmayı kabul ederim. Eğer tersi olursa, hokka ve kalem alemin üstünde durursa, suçsuzum” der.
Mahmud Efendi, halkın ve devlet erkanının önünde, dediğini yapar, hokka ve kalem minarenin tepesinde durunca, herkes Mahmut Efendi’nin suçsuz olduğuna inanır.
Evet, alemlerin ortasındaki hokka ve kalemin hikayesi budur.
Ancak bu orijinal alemde bulunan hokka ve kalem, 1980’li yıllarda kaybolmuştur. Söylenenlere göre, bir fırtına çıkmış, hokka ve divit yerinden düşmüş ve yok olmuştur.
2007 yılında yapılan yenileme çalışmaları sırasında, Eyüp Belediyesi tarafından alemlerin ortasına bunlar tekrar konulmuştur, ama elbette orijinal değil, yeni yapımlıdır.
Türbe
Dış mimariye karşı, iç mimarisi süslemesizdir. Yapı kubbeli ve çevresi açıktır. Tüm yanları açık olmasına rağmen, haremine bir kapı ile girişi bulunur.
YEŞİLPINAR MAHALLESİ
İSFANBUL TEMA PARKI
Eski “Vialand” ve yeni “İsfanbul Tema Park”; Yine bu sitede aynı isim altında arattırıp ayrıntılı gezi ve tanıtım yazısını bulabilirsiniz.
EMNİYETTEPE MAHALLESİ
SANTRAL İSTANBUL
Kazım Karabekir Caddesindedir.
Eski Silahtarağa Elektrik Santralıdır. Bu santral yapısı, Osmanlı devletinin ilk kömürlü elektrik santralıdır. 1911 yılında Bulgarlar tarafından kurulmuştur.
Santral, Haliç bölgesinde 1914-1983 yılları arasında kente elektrik sağlamak üzere faaliyette bulunmuştur. Santralda üretilen elektrik, ilk olarak İstanbul tramvaylarına ve Dolmabahçe sarayına verildi. 1920 yılından sonra ise santralde üretilen elektrik cadde ve sokak aydınlatmasında kullanılmaya başlandı.
Santralda kullanılan kömür ise deniz yolu ile Zonguldak’tan getiriliyordu. 1915 yılında Rus donanması, kömür taşıyan Şirket-i Hayriye gemilerini batırınca, santral için İstanbul’un kuzeyindeki linyit ocaklarından, buraya dekovil tren hattı kuruldu.
1983 yılında kapatıldıktan sonra 20 yıl metruk kaldı. Daha sonra 2004 yılında 20 yıllığına İstanbul Bilgi Üniversitesine kiralandı.
2004-2007 yılları arasında yapılan restorasyon çalışmalarının ardından: bir kültür, sanat ve eğitim merkezi olarak düzenlenmiş ve 8 Eylül 2007 tarihinde hizmete açılmıştır.
İstanbul’un önemli konser mekanlarından birisidir. Ayrıca burada ulusal ve uluslararası sergiler düzenlenmektedir.
Santral binasında, eski Ana Galeri Binası, tamirhanesi ve depo binaları: dönüştürülerek yeme içme mekanları ve İstanbul Bilgi Üniversitesi eğitim binalarına dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm sonucu yapı tasarım ödülü almıştır.
Enerji Müzesi
Santralistanbul bünyesinde, santral yapısının eski makine dairesi korunarak Türkiye’nin ilk endüstriyel arkeoloji müzesi oluşturulmuştur. Müze: hergün saat: 09.00-18.00 arasında ücretsiz gezilebiliyor. Sadece resmi tatil günlerinde kapalıdır.
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ HALİÇ SANTRALİSTANBUL KAMPÜSÜ
Haliç kıyısında 118 dönümlük arazide kuruludur. Kampüs bünyesinde, Türkiye’nin ilk elektrik santralı ve bugünkü haliyle “Enerji Müzesi” ni barındırmaktadır. Kampüs, Santralistanbul kampüsüne 4 dakikalık yürüme mesafesindedir. Kampüste günümüzde 3000 öğrenci eğitim görmektedir. Kampüste ayrıca çeşitli restoran ve kafeler vardır.
Kayıkhane
Santralistanbul kampüsü içindeki tarihi elektrik santralına kömür taşıyan gemilerin, Haliç’te yanaştıkları bir asırlık rıhtımdır. Burası günümüzde yelken ve kürek merkezi olarak kullanılmaktadır. Tarihi rıhtım ve 28 metrelik iskelesi, ulusal ve uluslararası yelken ve kürek etkinliklerine ev sahipliği yapıyor.
GÖKTÜRK MAHALLESİ
GÖKTÜRK GÖLETİ TABİAT PARKI
İstanbul Caddesindedir.
Göktürk Tabiat Parkı, Belgrad Ormanlarına yakındır. Eyüp sınırları içinde olmasına rağmen, Mesire alanının işletmesi Esenler Belediyesine verilmiştir. Giriş ücretlidir.
Göl, yapay bir göldür. Çevresinde yapılmış beton kanallar yardımı ile orman ve dağdan gelen sular buraya akıtılıyor.
Gölün çevresini yürüyerek yarım saatte dolaşabilirsiniz. Göletin önünde 200 metrelik bir beton set var, bunun üzerinde yürüyüş yapılabiliyor. Göl kenarında ve ağaçların arasında masa ve hazır mangal yerleri bulunmaktadır. Park alanı içinde, 2 tane Esenbahçe isimli tesis bulunmaktadır. Bunların bir tanesi restoran ve diğeri ise kafe tarzındadır. Ancak, özellikle hafta sonlarında son derece kalabalık olduğunu unutmamak gerekir, mümkün olduğunca hafta içinde gidilmesi önerilir.
MİMARSİNAN MAHALLESİ
AZİZ PAŞA MESİRE ALANI
Kemerburgaz-Cendere yolundadır. Giriş ücretlidir.
Mesire alanı oldukça büyük ve fazla piknik masaları bulunmaktadır. Ve piknik masaları birbirine uzaktır. Mesire alanının girişindeki düzlüklerde piknik masaları bulunuyor. Ama isterseniz, daha ileri yani tepelere doğru gidebilirsiniz. Tepe bölümünde özellikle gurup aktiviteleri, gurup piknikleri için uygun alan bulunmaktadır.
Burada kafeterya var. İsterseniz kafetaryada yemek yiyebilirsiniz veya kafeteryadan piknik için malzeme satın alabilirsiniz.
MİTHATPAŞA MAHALLESİ
AYVAT BENDİ MİLLİ PARKI
Ayvad Bendi Mesire Yerindedir.
Belgrad ormanları içindeki mesire yeri, 2011 yılında Tabiat Parkı olarak ilan edilmiştir.
Park: Kağıthane deresinin kollarından olan Ayvat deresi kenarındadır. Burada ayrıca 1765 yılında Sultan II Mustafa döneminde yapılan tarihi bir bent bulunmaktadır. Bendin yüksekliği 13 metredir. Düz hat olarak uzunluğu ise 63 metredir. Küçük yükseltilerin arasında, su toplama havzası Belgrad ormanlarındaki en güzel manzaralardan birini yaratır. Evet, park alanı bu bendin göletinin kıyısındadır. Park alanında. Piknik ve dinlenme alanları yanı sıra yürüyüş ve bisiklet yolları bulunmaktadır. Park alanında: Sosyal Tesisler bulunuyor. Burada yemek mümkündür.
RAMİ MAHALLESİ
Mahalle adını Sultan II Mustafa döneminde Sadrazamlık yapan Rami Mehmet Paşa’dan alır. Yörede, Rami Mehmet Paşa’ya Sultan tarafından hediye edilen arazi zaman içinde “Rami Çiftliği” diye anılmaya başlanır.
RAMİ MEHMET PAŞA
Eyüplü Hasan Ağa oğludur. 1696 yılında Reis ül kütlab (Dış işleri Bakanı) olmuştur. 1703 yılında Sadrazam olur. 1707 yılında Rodos’ta vefat etti.
TARİHİ RAMİ KIŞLASI
Rami Kışlası, Mehmet Paşa’nın çiftliği arazisine yapılmıştır. Arazinin büyüklüğü 220 bin metre karedir.
Kışla ilk olarak: Sultan III Mustafa döneminde 1757-1774 yılları arasında yapılmıştır.
Sultan II Mahmut döneminde ise, kışla genişletilmiş ve yenilenmiştir, ardından Kışla’ya Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırılmasının ardından “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adı verilmiştir.
Böylece yeni kurulan ordunun askerleri buraya yerleştirilmiştir.
1836-1837 yılları arasında “Mekteb-i Harbiye” öğrencileri de buraya taşınmıştır.
Kırım Savaşı sırasında, Sultan Abdülmecid tarafından karargah olarak kullanılmıştır.
Cumhuriyet döneminde de askeri yer olarak kullanılan bölge, 1980’li yılların başında İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredilmiş, Kışla boşaltılmıştır.
Ancak: dinlenme ve istirahat alanı yapılmak şartı ile Belediyeye teslim edilen arazi, Belediye tarafından 1986 yılında geçici olarak Gıda Toptancılarına tahsis edildi.
Kışlada bulunan tarihi binada, uzun yıllar gıda toptancıları bulundu.
2004 yılına gelindiğinde ise, bölge müze, kütüphane ve yeşil alan olarak projelendirildi.
Halen, restorasyon çalışmaları devam etmektedir.
HACI ALİ PAŞA
Hacı Ali Paşa, Sultan II Abdülhamit döneminde, 1890 yılında vezir oldu.
1917 yılında vefat etti.
Paşanın: Cuma Camii Sokak ve Mahmudiye Sokağın birleştiği yerde: güzel bir cami ve mektebi vardır.
Hacı Ali Paşa Camii
1886 yılında yaptırmıştır. Cuma Camii ve Hamidiye Camii isimleriyle de bilinir. Yapı, yığma taştan, ahşap çatılı olarak yapılmıştır. Sağ yanında, kısa bir minaresi vardır.
Hacı Ali Paşa Sıbyan Mektebi
1892 yılında yaptırmıştır.
MEHMET PAŞA SIBYAN MEKTEBİ
Kitabesi yoktur. Yapıyı Sadrazam Rami Mehmet Paşa 1701 yılında yaptırmıştır.
Yapıya sağ tarafında bulunan taş merdivenden çıkılır.
Mektebin bulunduğu yerde, daha önce başka bir okul bulunduğu ve Mehmet Paşa’nın o okulda okuduğu rivayet edilmektedir.
Mektep binasının altında, Sultan II Mahmut kızı Mihrişah Sultan tarafından yaptırılmış bir çeşme vardır.
EYÜP SULTAN KÜLLİYESİ, EYÜP SULTAN TÜRBESİ, EYÜP SULTAN CAMİİ
İstanbul Eyüp Sultan Merkez: (Ayrıntılı tanıtım yazısı yine bu sitede “Eyüp Sultan Külliyesi” başlığı altında bulabilirsiniz.)
İstanbul Eyüp Sultan Merkez Piyer Loti Tepesi
PİYER LOTİ TEPESİ
(Ayrıntılı tanıtım yazısı yine bu sitede “Piyer Loti” ve “Piyer Loti Tepesi” başlıkları altında bulabilirsiniz.)
Pierre Loti Tepesinden, Eyüp Camiine giderken birçok tarihi yapı bulunmaktadır.
MİRMİRAN MEHMET PAŞA TÜRBESİ
Camii Kebir Caddesi ve Beybaba Sokak arasındadır. 1583-1584 yılları arasında ise Yeniçeri Ağası olmuştur.
Sultan Selim zamanında, 1584-1585 yılları arasında Rumeli Beylerbeyi oldu ve Beylerbeyi semtinde bir yalı yaptırdı ve semtin ismi “Beylerbeyi” oldu. Ölümü oldukça hazindir. Sikke ayarlarının düşürüldüğü gerekçe gösterilerek Yeniçeriler tarafından başı kesilmiştir. Padişahın görünürde haklı bir gerekçe yokken böyle bir infaza engel olamadığı bilinmektedir. 1589 yılında yaşanan bu olay “Beylerbeyi Vakası” dır.
Kitabesine göre, türbe 1589 yılında yapılmıştır. Dıştan ve içten onikigen plan tipindedir. Önünde 4 ve yanlarda 2 sekizgen sütunlu ve üstü tonoz kubbeli bir revak altından türbeye girilmektedir.
Tek kubbeli türbe, kesme taştan yapılmıştır. Geniş bir avlu içindedir. Türbe kapısı önünde: dört köşe mermer sütunlu bir revak vardır. Avlu da bir kuyu vardır. Türbenin içinde pencereler arası doluluklara dolap gözleri açılmıştır. Dışarıda altta düz atkılı ve üstünde biraz yüksek tutulmuş, sivri kemer içinde petekli beş pencerenin aralarındaki düz cephelerde, sadece kör pencereler var. Türbenin içerisinde 2 tane ahşap sanduka vardır. Bunlar Mehmet Paşa ve onunla birlikte öldürülen Mahmut Efendi’ye ait olduğu tahmin edilmektedir.
ZAL MAHMUT PAŞA KÜLLİYESİ
Zalpaşa Caddesindedir. Defterdar Caddesine ve Zal Paşa Caddesine açılan iki tane kapısı vardır.
Zal Mahmut Paşa kimdir
Zal Mahmut Paşa: Boşnak asıllıdır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Beylerbeyi ve vezir olarak görev yapmıştır. Sultan II Selim’in (Yavuz Sultan Selim) kızı Şah Sultan ile evlenmiştir. Eşi ile birlikte, aynı gün vefat etmiştir. Bu külliyenin alt avlusundaki türbelerine defnedilmişlerdir.
Zal Mahmut Paşa Külliyesi
Bölgede Eyüp Sultan Külliyesinden sonraki en büyük külliyedir. Mimar Sinan’ın özgün eserlerinden birisidir. Mimar Sinan, yaptığı yapılarda bulunduğu araziyle uyumlu, mekânsal bütünlüğe riayet eden, çevreyi gözeten, insanları önceleyen bir prensip sahibidir. Külliyenin yanına gelinceye kadar külliyenin varlığı anlaşılmaz. İhtişam, yapının dışında değil içindedir.
Külliye:
1-Cami,
2-Medrese (2 tanedir.)
3-Türbe
4-Çeşmeden oluşur.
Külliye: Zal Mahmut Paşa ve hanımı Sultan II Selim’in kızı Şah Sultan tarafından 1577 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.
Burada araya bir söylenti girmekte yarar var. Söylentilere göre: Mimar Sinan, sevdiği kızı Zal Mahmut Paşa alınca, yapının kubbesini bir küp üzerine kondurmuştur. Yaptığı ahenksiz yapı ile bu durumu kendince protesto etmiştir. Mimar Sinan, bu külliyeye özen göstermemiştir. Paşa, bu durumu gördüğünde, Mimar Sinan’ı uyarmış, bunun üzerine Sinan, caminin içini değerli çinilerle süslemiştir.
(Aşağıda yazdım, bu değerli çinilerin bulunduğu mihrap bölümü, sanki bitirilmemiş yarım bırakılmış gibi bir görüntü var.)
Külliye: yapıldığı arazideki kod farkının, muhteşem kullanımı ile dikkat çeker. Üst ve alt seviyede, 2 tane medrese bulunmaktadır. Defterdar caddesine açılan avlu kapısından külliyeye girildiğinde: sağ tarafta medrese odaları, sol tarafta ise Zal Mahmut Paşa Türbesi, haziresi ve ortada kitabesiz bir kuyu vardır. Buradan taş bir merdivenle 8 sütunlu şadırvan avlusuna çıkılır. Avlunun üç tarafından, medrese odaları vardır.
Zal Mahmut Paşa Camii
Camiyle ilgili de bir söylenti, rivayet bulunmaktadır. Zal Mahmut Paşa, Şehzade Mustafa’nın katli hadisesinde etkili olunca, o dönemde halkın büyük nefretini kazanmış ve adına yaptırılan camiye kimse gitmez. Zal Mahmut Paşa’nın çadırda, cellatların kement atmasına yardımcı olduğu, yeni Padişahın abisinin ölüp kendisine taht yolu açılmasında parmağı olan bu kişiyi ikbale boğsa da halk yaptırdığı camiye, uzun süre hiç uğramamıştır.
Günümüzde de, Eyüp yöresinde oturanlar, bu camiye gitmeyi tercih etmezler. Camiye, sadece dışarıdan gelenler ve buraya yolu düşenler gitmektedirler. Caminin cemaati oldukça azdır.
Külliye, başlangıçta sadece: medrese, türbe ve çeşme şeklinde planlanmıştır. Daha sonra; Zal Mahmut Paşa’nın Şah Sultan ile evlenmesinden sonra 1574 yılında yapılmasına karar verilmiştir.
Cami inşaatı, 1580 yılında tamamlanmıştır. Evet kare planlı cami, son derece mütevazi bir yapıdır. Haliç kıyısında bulunan bir yamaç kenarında, meyilli bir arazide, muhtemelen çevresi konaklarla çevrili bir arazide bulunan cami, daha ilk bakışta dikkati çekebilmesi için kübik bir kitle olarak düzenlenmiştir.
Cami kareye yakın bir planlıdır. Yapı: kesme taştan, tuğla hatıllı olarak yapılmıştır. Tek kubbelidir. 4 kemer büyük kubbeyi taşır. Caminin son derece yüksek duvarları, kasnaksız ana kubbesi görülmeye değerdir. Caminin minber ve mihrabı muhteşem güzelliktedir.
Mihrabın çevresinde: paha biçilmez İznik çinileri vardır. Bitirilmeden bırakıldığı izlenimi verse de, çinilerin desen ve teknik kalitesi oldukça yüksek düzeydedir. Minberin itinalı taş işçiliği dikkat çeker. Şadırvan: Avlu ortasında sekiz sütunludur.
Caminin tek minaresi: yekpare kesme taştan yapılmıştır. Yapıya bitişik minare kalın gövdeli, tek şerefelidir. 1894 yılındaki depremde yıkılmıştır. Sonra yeniden yapılmıştır.
Cami, 1955-1963 yılları arasında onarılmıştır.
Zal Mahmud Medreseleri
Medreselerin inşaatının 1582 yılında bittiği tahmin edilmektedir. İki tane medrese vardır. Ayrı medreseler gibi görünmekle birlikte, vakıf kayıtlarına göre medreseler tek olarak planlanmıştır. Ayrı inşa süreçlerini işaret ederler. Medreselerden birisinin banisi Zal Mahmut Paşa’nın hanımı Şah Sultan’dır.
Medrese hücreleri alt yapı üzerine oturtulmuştur. Simetrik olmayan bir yapı düzeni vardır.
Alt Kotta
Türbe ile aynı avluda bulunan medrese “L” şeklinde düzenlenmiştir. Alt kattaki avluda: değişik biçimde üst örtüleriyle dikkati çeken, kuzey tarafında 6, bunun sağında da 4 oda bulunmaktadır. Bunlar, simetrik olmayacak şekilde yerleştirilmiştir. Doğu tarafında, üzeri kubbeli 3 oda, tonozlu bir büyük oda ve yüksek kubbeli bir dershane vardır. Odaların önünde de sütunlu bir revak var.
Üst Kotta
Camiyle aynı avluya sahip medrese, 14 birimlidir. Medresenin üst katındaki avlusu, merdivenle aşağı kottaki avluya bağlanmıştır. Dershane odaları, caminin alt kısmına kadar uzanmaktadır. Mekan maksimum düzeyde kullanılmıştır.
Alt kat, günümüzde “Eyüp Mehterhanesi” olarak kullanılmaktadır. Mehter takımı, haftanın bir günü (Perşembe) çalışmalarını burada yapmaktadır. Yine haftanın bir günü (Cuma) ise Eyüp Meydanında icra yapmaktadır.
Zal Mahmut Paşa Türbesi
Zal Mahmut Paşa ve eşi Şah Sultan, 1580 yılında birer saat ara ile vefat etmişler ve bu türbeye gömülmüşlerdir. Alt medrese avlusunun ortasındadır. Kesme taş ve iki sıra tuğla ile görülmüştür. Uzaktan bakıldığında kırmızı renklidir. Rivayetlere göre, Mimar Sinan, burada yine bir mesaj vermek istemiştir. Yukarıda da değindiğim gibi, 1553 yılında Konya Ereğli’de Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın boğdurularak ölümünden, Zal Mahmut Paşa’yı sorumlu tutmaktadır.
Önünde revak vardır. Sekizgen plan üzerine yükselen sekizgen gövdeli bir yapıdır. Üstü çift kubbe ile örtülüdür.
Kapı karşısı ve çapraz aksında diagonal, ikişer pencere altlı üstlü açılmıştır. Öteki yüzleri birer kafa pencerelidir. Alt kısmı ise sağır duvardır. Bu cepheleri dik köşeli pilastrlar ile belirsiz bir durum arz etmekte, bitmemiş izlenimi bırakmaktadır. (Bitmemiş izlenimi önemlidir.) Türbe içinde: Zal Mahmut Paşa ve Şah Sultan’ın ahşap sandukaları var. Üçüncü sandukanın ise kime ait olduğu bilinmemektedir.
ZAL MAHMUT PAŞA ÇEŞMESİ
Defterdar caddesine açılan avlu kapısının sağ yanındadır. Külliyenin son yapısıdır. Yol seviyesi sonradan yükseldiğinden çeşme günümüzde çukurda kalmıştır. Kemeri içinde kitabesi vardır. Kitabesine göre 1590 yılında yaptırılmıştır. Çeşme, küçük ayna taşında bulunan tamir kitabesine göre, 1824 yılında tamir ettirilmiştir. Zal Mahmut Paşa ve eşi Şah Sultan: 1580 yılında vefat ettiklerine göre, çeşme daha sonra yaptırılmıştır. Kitabe üzerinde yazılı 1590 rakamında, 9 rakamının aslında 5 olduğu ve çeşmenin 1551 yılında yaptırıldığını ileri sürerler.
ŞAH SULTAN KÜLLİYESİ
Feshane caddesindedir. Burası ayrı bir külliye olmasına rağmen, Zal Mahmut Paşa külliyesinin tamamlayıcı bir unsurudur.
Şah Sultan Medresesi
Zal Mahmut Paşa külliyesindeki iki tane medreseden birinin banisi Şah Sultan’dır. Medrese Zal Mahmut Paşa külliyesindeki medrese bahsinde anlatılmıştır.
Şah Sultan Sebili
Feshane Caddesinde, Şah Sultan Türbesinin sağ yanında, Şah Sultan Sıbyan Mektebinin altındadır. Şah Sultan: Sultan III Mustafa ve Mihrişah Sultan’ın kızıdır. Zal Mahmut Paşa Külliyesinin yanına bir Sebilküttap yaptırmıştır. Tamamen mermerden yapılmıştır.
Üç şebekeli penceresi var. Pencereler üstünde ve geniş saçağın altında kitabesi vardır. Kitabeye göre, yapı 1800 yılında yaptırılmıştır. Bu yapı: İstanbul’daki nadir örneklerden biridir. Alt katındaki kafesli yapının içinden: gelen geçenlere su ve şerbet dağıtılırdı. Üst katında ise: Sıbyan mektebi vardı. Mektebin altındaki “Kuş Evi” görülmeye değer güzelliktedir.
SİLAHTAR MEHMET BEY CAMİİ
Zalpaşa Caddesi üzerinde, Zal Mahmut Paşa Camisi karşısındadır.
Camiye birçok isim verilmektedir. Bu isimleri “Selahi Mehmet Bey Camii, Bey Camii, Silahşör Mehmet Bey Mescidi, Sürahi Mescidi”
Silahtar Mehmet Bey 15’nci yüzyılda yaşamış, Fatih Sultan Mehmet’in silahtarlarından birisidir.
İstanbul’un en eski binalarından birisidir.
Yapılış tarihi bilinmemektedir. Muhtemelen 15’nci yüzyılda Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır.
Kesme taş ve tuğladan yapılan yapının dörtgen planı vardır. Caddeden merdivenle caminin avlusuna ulaşılır ve buradan mekana girilir.
Caminin minaresi şerefesizdir. Bu tür orijinal minare, İstanbul şehrinde sadece birkaç yerde var. Minare ana yapıdan bağımsız olarak kapı girişinin yanındadır. Minarenin köşk şerefesi, oldukça güzel ve dikkat çeker.
HATİCE CANAN HANIM TÜRBESİ
Bu kabir yapılırken: Çivizade Mehmet Efendi’nin kabri yok olmuştur.
Hasan Hüsnü Paşa’nın oğlu Mustafa Süreyya Bey’in ikinci eşidir.
Türbesi, nefis hat yazılarıyla süslenmiştir.
Türbenin arka kısmında: Canan hanımın kabrine ait mermer kitabe vardır. Kitabede, Canan Hanım’ın 23 yaşında (1907 yılında) öldüğü yazılıdır.
HALİL RIFAT PAŞA TÜRBESİ
Bostan İskelesi sokak ve Boyacı sokağın kesiştiği yerdedir.
Halil Rıfat Paşa: 1827 yılı Selanik doğumludur. Sultan II Abdülhamit döneminde Sadrazamlık yapmıştır. 1901 yılında vefat etmiştir.
Türbenin kitabesi yoktur. Bu yüzden yaptıran belli değildir. Tam köşedeki türbe Tophane Müşiri Damad Halil Rıfat Paşa’ya aittir. Bunun arkasındaki türbe ise, Halil Rıfat Paşa’nın oğlu Adliye Nazırı Damad Mahmut Celalettin Paşa’nın türbesiyle bitişiktir. Her iki türbe ise, Hüsrev Paşa tarafından tahsis edilmiştir. Çünkü: Halil Rıfat Paşa, Hüsrev Paşa’yı yetiştiren kişidir.
Türbe: cephe bütün olarak mermer kaplı ve tek kubbelidir. Kapının sağ tarafından türbedar odası bulunmaktadır. Yuvarlak kemerli, 6 tane penceresi vardır. Türbenin içinde 3 tane ahşap sanduka vardır. Büyük sanduka Halil Rifat Paşa’ya aittir. Sanduka levhaları yoktur. Bu yüzden diğer iki sandukanın kime ait olduğu bilinmiyor.
MAHMUD CELALETTİN PAŞA TÜRBESİ
Halil Rıfat Paşa’nın oğludur.
1853 yılında İstanbul’da doğmuştur. Halil Rıfat Paşa’nın oğludur.
1876 tarihinde, Sultan Abdülmecid’in kızı Seniha Sultan’la evlenmiştir. Bu evlilikten: Sabahattin ve Lütfullah Beyler dünyaya geldi.
Mahmud Celalettin Paşa daha sonra Vezir ve ardından Adliye Nazırı oldu.
Daha sonra görevden azledildi. Çünkü Abdülhamit’i tahttan indirmek üzere örgütlenmiş Skelyeri-Aziz Bey komitesiyle ilişkisi olduğu anlaşıldı.
1899 yılında Sultan II Abdülhamit’e olan muhalefeti nedeniyle, oğulları Lütfullah ve Sabahattin Beyleri de yanına alarak 1899 yılında Avrupa’ya kaçtı.
17 Ocak 1903 yılında kışı geçirmek için getirildiği Brüksel şehrinde vefat etti ve Paris’te defnedildi. Mezarı başındaki cenaze töreni Jön Türklerin mitingine dönüştü ve yapılan konuşmalar Osmanlı gazetelerinde yayınlanır.
1908 yılında ise Meşturiyetin ilanının ardından, kemikleri oğulları tarafından Marsilya’dan vapurla İstanbul’a getirildi.
Ardından büyük bir törenle, kemikleri, 3 Eylül 1908 tarihinde babası Halil Rıfat Paşa Türbesinin yanındaki türbesine gömüldü. Her iki türbe birbirine bitişiktir.
Paşanın türbesinde bulunan sandukalardan birisi Paşanın oğlu Prens Sabahattin’e aittir. (Ancak, Seniha Sultan’ın büyük oğlu Sultanzade Mehmet Sabahattin Bey (1878-1848) hanedana mensubiyeti sebebiyle, yanlış olarak “Prens Sabahattin” diye meşhur olmuştur. Halbuki bu tabir sadece Şahzadeler için kullanıldı. )
Evet devam edelim, Cumhuriyetin ilanı ve Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılmasının (1924 yılı) ardından, 1948 yılında 71 yaşında İsviçre’de ölmüş, cenazesi ise 1951 yılında İstanbul’a getirilerek babasının yanına gömülmüştür.
Annesi Seniha Sultan ise, parklarda sefalet içinde yatıp kalkarken Nice şehrinde 1912 yılında vefat etti ve İstanbul’da dedesi Sultan Mahmut türbesine gömüldü.
EYÜP MEZARLIĞI-EYÜP SULTAN MEZARLIĞI
Balıkçı Bakkal Sokaktadır. Pierre Loti’ye ulaşmak için mezarlık içindeki yoldan geçilir. Ayrıca yine Pierre Loti’ye giden teleferik mezarlığın üzerinden geçer.
Haliç manzaralı mezarlık ismini: Ebu Eyyüp el-Ensari’den alır.
Kendisi: 7’nci yüzyılda Konstantinopolis şehrine düzenlenen seferde (MS 674-678) Emevi ordusunda sancaktarlık yapmaktadır ve İstanbul surları önünde şehit düşmüştür. Daha sonra buradaki mezarı üzerine türbesi yapılmış ve takip eden süreçte kendisine yakın olmak isteyenlerin buraya gömülmesiyle Eyüp Mezarlığı ortaya çıktı.
Mezarlığın bulunduğu alan, Bizans döneminde koruluk ve mesire alanıdır.
Günümüzdeki mezarlık: Eyüp Sultan Camii çevresinde: Camii Kebir haziresi, Kırkmerdiven, İmaret, Gümüşsuyu ve Bahariye bölümlerinden oluşur. Bunlardan: Camii Kebir haziresi bölümüne Bakanlar Kurulu kararı ile gömü yapılmaktadır. Diğer bölümlere ise, Eyüp Belediyesinin izni ile gömü yapıldı.
Camii Kebir bölümünde: devlet ricalinden birçok ünlü kişinin açık ve kapalı türbe halindeki mezarları bulunmaktadır.
Evet: Eyüp mezarlığı, hat sanatı ve mezarlık mimarisi yönünden oldukça önemlidir. Tüm mezarlık bölümleri, Osmanlı klasik mezar taşı çeşitleriyle doludur. Ayrıca, mezar alanında bulunan türbelerin plan tipleri, iç süslemeleri, çini ve kalem işleri oldukça güzeldir.
Son bir not: burada 7 sahabe mezarı bulunduğu söylenmektedir.
SULTAN I AHMET SEBİLİ
Eyüp Sultan Camii iç avlusunda ve Eyüp Sultan Türbesi giriş kapısının sağ yanındadır.
Üç cephelidir. Pencereleri demirlidir. Pencereler arasına mermer dört sütun yerleştirilmiştir.
Sebilin kitabesi: pencerelerin üzerinden başlar ve kapının üzerinde biter. Kitabesine göre: Sebilin Mimarı Mehmet Ağa’dır. Yapılış tarihi ise 1613 yılıdır. Mehmet Ağa, “Sultan Ahmet Camii” mimarıdır.
Bu kitabenin üstünde: oyma mermer şebekeli ve kemerli ikinci bir pencere vardır.
Çatısı kurşun kaplıdır. Alçak kubbelidir. Yerden 1 metre yüksekliğe kadar mermer kaplıdır. Pencerelerinde çiçek motifli şebekeler vardır. Sebilin içinde: büyük bir çeşme vardır. Yer altındaki bir dehlize açılan merdivenli yol var. Burada: Kızlar ağası Mustafa Ağa’nın kabri vardır. Kendisi 1623 yılında ölmüş ve sebil içinde bulunan set üzerine gömülmüştür. Sebile “Mustafa Ağa Sebili” de denilmektedir.
1922 yılından önce; Ramazan ayında, bu sebil içindeki kısmet kuyusundan alınan su ile oruç açılırdı.
KANUNİ ÇEŞMESİ
Balaban Yolu Sokaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman, Eyüp yöresinde 3 tane çeşme yaptırmıştır. Bu çeşmelerden iki tanesi, Eyüp Camiinden Piyer Loti tepesine çıkan yokuştadır. Diğeri ise buradaki çeşmedir.
Kitabesi yoktur. Öte yandan, şehirde “Kanuni “ tarafından yaptırılan hiçbir çeşmede kitabe yoktur.
Mimari üslubu, klasiktir ve hazneli olarak yapılmıştır. Muntazam kesme taştan yapılmıştır. Yan yana iki çeşme bulunmaktadır. Büyük kemerli ve oldukça güzel görünüşlüdür. Günümüze ulaşan ayna taşının alt bölümünde, musluk yeri görülmektedir. Sol tarafında: tuğladan su terazisi vardır.
Çeşmenin üstü mezarlıktır. Bir zamanlar buranın namazgah olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Çeşmenin sol yanından, üst kısma çıkan taş bir merdiven vardır.
Çeşme 1997 yılında restore edilmiş olup, halen suyu akar.
ESKİYENİ HAMAMI
Eski-Yeni Caddesi üzerinde, Eyüp Hamamı çıkmazı ile Kemikçi çıkması arasındadır.
Fatih Sultan Mehmet tarafından, Eyüp Camiinin yapımı sırasında, ona gelir sağlamak için yaptırılmıştır. 1582 yılında Sultan III Murat zamanında toplanan vakfiyede “Yeni Hamam” adı ile kayıtlıdır. Yakınlarına başka bir yeni hamam yapıldığından, burası “Eskiyeni” hamam olarak isimlendirilmiştir. Yakınındaki Bali Hoca Camisi nedeniyle, “Bala Hamamı” olarak ta bilinir. Hamam, günümüzde şeker imalathanesi ve satış yeri olarak kullanılmaktadır.
EYÜP SULTAN HAMAMI
Eyüp Sultan Camii yakınlarında Balaban Yolu Sokaktadır.
“Camii Kebir Hamamı” ve “Fatih Sultan Mehmet Hamamı” isimleriyle de tanınır. Fatih Sultan Mehmet tarafından çifte hamam olarak yaptırılmıştır.
Hamamla ilgili bilgiler Evliya Çelebi kayıtlarından alınmıştır. Evliya Çelebi kayıtlarında, hamam, İstanbul’un fethinden sonra yapılan ilk hamam olarak önemlidir. Evliya Çelebi, hamam için “hastalar girse şifa bulurmuş” yazmıştır.
1451-1481 yılları arasında yaptırılan Eyüp “Türbe Hamamı”: büyük olasılıkla, 14 Eylül 1510 tarihinde meydana gelen Büyük İstanbul Depreminde (Küçük Kıyamet) yıkılmıştır.
Daha sonra Mimar Sinan tarafından yeniden yaptırılmış ve günümüzdeki görüntüsüne kavuşur.
Evet, vakıf malı olan hamam günümüzde faaldir. Dışarıdan bakıldığında hamam yapısı, bir evi andırır. Hamam yapısına: dar bir kapıdan girilir. Camekan kısmının sağ ve sol tarafındaki dükkanlar küçültülmüştür. Üst katta, soyunma odaları var. Soyunma odaları, bu dükkanların üzerine yerleştirilmiştir. Ilıklık üstünde: büyük bir kubbe var. Orta yerde dikdörtgen göbek taşı vardır. Bunun üzerinde kubbe var. Hamam, bir süre sonra “Su Medeniyeti Müzesi” olarak ziyarete açılması planlanıyormuş.
EYÜP MÜZİSYENLER KAHVESİ
Haliç kıyısındadır.
Kahve: Sultan III Selim annesi Mihrişah Sultan tarafından, Bostan iskelenin yanına yaptırılmıştır. 20’nci yüzyıl başlarında kahvehanede hem önemli bestekarlar buluşuyor hem de meşk yapılıyor ve musiki dersleri veriliyordu.
Itri’den, Dede Efendiye, Mehmet Şevki Beyden, Eyyubi Mehmet Beye kadar, bütün üstatların bestelerinin yaptığı, Klasik Türk Musikisinin en önemli mekanlarından biridir.
Bu mekan, 1986 yılında Haliç Kamulaştırma çalışmalarında yol yapımı sırasında yıkılarak yok edilmiş ve buraya adaklık kurban kesim satış yeri yapılmıştır.
Müzisyenler kahvesi, yeniden yapılarak “Fikir, Sanat Atölyesi” olarak kültür dünyasına yeniden kazandırılmıştır.
ZÜBEYDE FİTNAT HANIM TÜRBESİ
Asıl ismi Zübeyde’dir ve Divan şiiri tarzında şiirler yazmıştır. İstanbul doğumludur.
Babası: Sultan I Mahmut döneminin Şeyhülislamlarından Ebu İshakzade Mehmet Esat Efendidir. Baba, dede, amca ve ağabeyi de şairdir. Küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilenmiştir. Şaire Fitnat Hanım: 1780 yılında vefat etmiştir. Mezarı: Eyüp Sultan Türbesi, arkasında, Şadırvan avlusu tarafında, cüzhane binasının hemen yanındadır. Mezar taşı hala ayaktadır.
ZARO AĞA TÜRBESİ
Eyüp Sultan Camii arkasında, Kaşgari dergahından çıkarken, yolun ikiye ayrıldığı yerde, sol taraftadır. Mezar taşı: Osmanlı dönemine aittir. Mezar taşının üstünde: 160 yaşında ölen Bitlisli Şemsi Ağa oğlu Zaro Ağa yazılıdır. Tabii, bu mezar taşında yazanlardan ilk dikkat çeken “160 yaşı” olur. 160 yaş imkansız bir rakamdır. Bu durumda, Zaro Ağanın hayat hikayesi incelenmelidir: Şemsi oğlu Zaro Ağa: 1774 yılında Bitlis-Mutki ilçesinde Meydan köyünde doğmuştur. İstanbul’a gelmiş ve hamallığı tercih etmiştir. Doğduğu yıl, Sultan I Abdülhamit tahttadır.
Hayatı boyunca: 10 padişah, 28 veziriazam, 1 cumhuriyet, 2 cumhurbaşkanı, 5 başbakan görmüş ve 10 evlilik yapmıştır. Dünyanın en uzun yaşayan insanı olarak, dünyanın çeşitli ülkelerini ziyaret etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk ile iki kez karşılaşmıştır. Zaro Ağa: 28 Haziran 1934 tarihinde ölmüştür.
KARA AHMET MEZARI
Bulgaristan sınırları içindeki Deliorman Razgrad şehri Omurbey köyünde doğmuştur.
Dönemin ünlü pehlivanlarının çırağı olarak yetişmiştir. 1897 yılında Hocası Hergeleci İbrahim Efendi ile birlikte gittiği Avrupa’da tüm müsabakaları kazandı. 1899 yılında Paris’te düzenlenen İlk dünya güreş şampiyonasına katıldı. Dünya şampiyonu oldu. İstanbul’a dönünce, Sultan II Abdülhamit tarafından “Osmani Nişanı” ile taltif edildi. 1902 yılında vefat etti. Mezarı: Eyüp Sultan Camii arka kısmında, KAşgari Dergahına giderken, yolun hemen başında, sol taraftadır.