Haliç bölgesinin kuzeyinde, Kasımpaşa Deresinden Boğaziçi Tophaneye kadar uzanan bölgeye “Galata” denir. Galata: Galatasaray ve Beyoğlu’nun bulunduğu tepeyi de içine alır.
Bizans Dönemi
Galata yöresine ilk çağda “Sykai” yani “İncirlik” ismi verilmiştir.
Esas şehirde: Haliç ile ayrılmış bölge, eski Grek diliyle “karşıdaki Sykais” anlamına gelen “Peran en Sykasi” olarak isimlendiriliyordu. Yani “karşıdaki incirlik” anlamındadır. Evet bu “Sycae” ismi 7’nci yüzyıla kadar kullanılmıştır.
Buradaki “Peran” kelimesi, önce Cevevizliler tarafından Galata’yı ifade etmek için kullanılmıştır. Levantenler ise Beyoğlu’nu ifade etmek için “Pera” ismini kullanmışlardır.
Galata kelimesinin anlamı ise, bir görüşe göre, İtalyanca “İskeleye inen merdivenli veya yokuşlu yol” anlamına gelen “Calata” kelimesinden gelir.
Bir diğer görüşe göre, Galata kelimesi “Galatialının Mahallesi” anlamına gelen “tou Galatou” dan gelmektedir.
Bizans imparatoru I Justinian (324-337) bölgedeki tiyatroyu, şehir surlarını ve kiliseyi restore ettirdikten sonra burayı “Justinianopolis” olarak adlandırdı. Ancak İmparatorun ölümünden sonra yörenin eski ismi tekrar kullanılmaya başlandı.
Galata isminin kaynağı:
Söylentilere göre “Burada bulunan hamam, kilise, tiyatro ve değirmen gibi yerleri korumak üzere 34 muhafızdan oluşan “Collegiatos” denen bir birlik varmış ve bu birliğin ismi zaman içinde değişerek “Galata” ya dönüşmüştür.”
Diğer bir söylenti de, Bizans döneminde burada süthaneler varmış ve semtin ismi Yunanca “Gala” yani süt kelimesinden geldiğidir. Evliya Çelebi, yöre hakkında, bu görüşü destekleyecek yazılar yazmıştır.
Son bir rivayetten söz etmek gerekir. Galata isminin, burada yerleşik Kelt kökenli ve Galatlar olarak isimlendirilen kavimden kaynaklandığıdır.
İmparator I Manuel Komnenos (1143-1180) döneminde, Bizans’tan elde ettikleri imtiyazlar ile Haliç kıyılarına Cenevizliler yerleşir.
Bizans, 1204 yılındaki Latin istilasının ardından, 1261 yılında Konstantinopolis şehrini geri alınca, gösterdikleri tutum nedeniyle Cenevizlilere, bu kez, Galata bölgesinde yerleşme imtiyazı verir.
Ceneviz Galatası, 1303 ile 1453 yılları arasında hızla gelişir.
1300’lü yıllarda 6 hektarlık bir alanı kaplayan Ceneviz yerleşkesi, 1453 yılında 37 hektara ulaşır. Bu dönemde, Cenevizliler evler ve kiliseler inşa etmişlerdir.
Ancak, Cenevizlilerin sur ve hisar yapmalarına Bizans tarafından müsaade edilmemiştir. Cenevizliler, konut yapımı bahanesiyle, hendek kenarlarına sağlam kagir burçlar yaparlar ve zaman içinde bunların arasına duvar örerler.
1348-1349 yılları arasında ise, kuzeyde Galata kulesi ve çevre surlarını yaparlar.
1453 yılında şehrin fetih edilmesinden önce, buradaki Ceneviz kolonisi özerk hareket edebilecek güçteydi. İstanbul kuşatması sırasında, tarafsızlık ilan ederler.
Böylece özerkliklerini koruyacaklarını düşünmüşler ancak şehrin fetih edilmesinin ardından Fatih Sultan Mehmet, Cenevizlilerin özerkliklerini kabul etmemiştir. Bunun yerine, Galata’ya yerleşmiş olan Cenevizlilere, mal, can ve ticari serbestlik garantisi verilmiştir.
15’nci yüzyılda İspanya’dan kaçarak Osmanlıya sığınan Arap ve Yahudi ailelerin de buraya yerleşmesiyle Galata bölgesi hızla kalabalıklaşır ve gelişir.
Nüfusun artması nedeniyle, Sultan I Süleyman, Fransız Sefaretine, Pera bağlarına yerleşme izni verir. Böylece 16’ncı yüzyıldan itibaren, Haliç kuzeyindeki yerleşim, Galata surlarını aşar ve Pera’ya doğru genişlemeye başlar.
GALATA KULESİ
Galata denince elbette ilk akla gelenlerden biri olan Galata kulesi hakkındaki ayrıntılı tanıtım yazımı yine bu sitede “Galata Kulesi” adı altında aratırsanız bulabilirsiniz.
TÜNEL
Asmalı Mescit Mahallesinde, Karaköy ile Beyoğlu’nu birbirine bağlamak için yapılmıştır. Tünel ile birlikte, insanlar Yüksek kaldırım Yokuşunu çıkmaktan kurtuldular.
Fransız Mühendis Eugene Henri Gavand, 1867 yılında İstanbul’a gelir.
Burada bulunduğu sürede, bölgeyi gezerken, Galata ve Beyoğlu arasında, Yüksek Kaldırımın üzerinde çok sayıda insanın gidip geldiğini görür.
Yüksek kaldırım caddesi yüzde 25 eğimli olmasına rağmen, günde ortalama 40 bin kişinin gelip geçtiğini fark eder.
Galata ve Pera arasındaki bu yoğun insan akışına rağmen, ulaşım imkanları yetersizdir.
Bunun üzerine, mühendis Gavand: iki bölge arasındaki ulaşımın sağlanması için asansör tipi, yeraltı demiryolu projesi hazırlar ve 1868 yılında bu projeyi Sadrazam Ali Paşa’ya sunar. Ardından Sultan Abdülaziz’den gerekli imtiyazı alarak çalışmalara başlar.
Projenin sermayesi için İngiltere ile temas kurar ve 1871 yılında “The Metropolitan Railway of Constantinople from Galata to Pera” isimli şirketi kurar.
Tünel hattı inşaatı başlar ve 1874 yılı sonunda: hattın büyük bölümü biter ve 1875 yılında Tünel hattının açılışı yapılır. Tünel, Londra’dan sonra dünyanın ikinci metrosudur.
Tünelle ilgili bilgiler
Evet tünelin uzunluğu 573 metredir. Vagonlar, 150 CV gücündeki iki buhar makinası ile çalışmaktadır. Vagonlar ise David Desouche ve ortaklarınındır. Tünel hattı; iki kompartman ile faaliyete geçmiştir.
İlk açıldığında, tünelde teleferikle çekilen arabalarla ulaşım sağlanıyordu. Bu ahşap lake arabalar, 1970’lerde modern metal arabalarla değiştirildi.
Bunlardan birinci mevki kompartımanda 40 kişi ve ikinci mevki kompartımanda ise 50 kişi taşınıyordu. Yük taşınmadığında ise, kompartımanlarda 150 kişi taşınabiliyordu. Vagonların iki tarafı açıktı, elektrik olmadığı için gaz lambaları ile aydınlatma yapılıyordu.
Tünel ilk açıldığında bir ay içinde 111 bin yolcu taşınmış, aynı yılın Haziran ayında ise 225 bin yolcu taşınmıştır.
Tünel istasyonu ve teknik birimler “Cer Binası” nda bulunur.
1908 yılında İngiliz şirketi Tünel’i “Tramvay Şirketi” ne devreder.
1911 yılında Belçikalı “Sofına Şirketi” tüm işletmeleri satın alır.
1971 yılına kadar buhar gücü ile çalışmıştır.
Gelelim günümüze:
Tünelde 350 beygir gücünde elektrik sistemi vardır. Bu sistemle: 16 metre boyunda, 2 vagon ile Galata-Beyoğlu arasında, yer altında, 170 kişi, 90 saniyede taşınır.
TÜNEL GEÇİDİ İŞ HANI
Asmalı Mescit Mahallesinde, Tünel Geçidi Sokağındadır.
Bina muhtemelen 1883-1885 yılları arasında inşa edilmiş olup, burada daha önce 1874 yılında yapılan ilk metro binası bulunuyordu.
Üç kapısı olan iş hanının kesin yapım tarihi ve mimarı bilinmemektedir.
Ancak çatı katı pencerelerinde “1883-1885” tarihleri yazılıdır.
5 katlı binanın zemin katı dükkanlar için, üst katlar ise konut olarak düzenlenmiştir.
Bu nedenle yapıya uzun yıllar “Tünel Apartmanı” ismi verilmiştir.
Ancak: 1960-1970 yılları arasında yapılan restorasyonda, konutlar dükkan şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Günümüzde iş hanının zemin katında: müzik aletleri ve hediyelik eşya satan dükkanlar vardır.
Üst katlardaki ofislerde ise, sigorta acenteleri, hukuk büroları ve mali müşavirlikler vardır.
METRO HAN VE TÜNEL CER BİNASI
Günümüzde Metro Han: İETT Genel Müdürlüğü ve Cer Binası ise Tünel Hattının teknik yapısı olarak kullanılmaktadır.
Cer Binası
Cer binası: Asmalı Mescit Mahallesi Tünel Meydanı Sokaktadır.
Bulunduğu yerde, 1883 yılında yapılan Tünel Pasajı da vardır.
Tünel meydanı sokağı ve sonrasında Metro Han vardır.
Bina: iki cephelidir. Bur cephesi Tünel Meydanı Sokağa ve diğer cephesi Ensiz Sokağa bakmaktadır.
Yapının girişleri, Tünel Meydanı Sokağa bakan güney cephededir.
Yapının 30 metreyi aşan bacası bulunmaktadır. Neden bu baca neden yapılmıştır? Tünel hattı ilk yapıldığında sistem buhar makinası ile çalışmaktadır.
Cer binasının bodrum katında bulunan makine dairesi, yapıldığı tarihte buhar makinası düşünülerek tasarlanmıştır. Baca da bu buharlı sistemin dumanını uzaklaştırmak için tasarlanmıştır. 1968 yılında ise elektrikli sisteme dönüştürülmüştür. Elektrikli sistem buhar ve duman üretmediği için yapının bacısını sistemde boşa çıkarmıştır. Baca, Galata silüetinde önemli bir etkiye sahiptir ve simgesel önem taşır. Ancak birçok kimse bu bacanın işlevini bilmez, evet, burayı bu yüzden özellikle belirttim.
Devam edelim.
Metro Han
Cer binası ve Tünel Meydanı sokağın güneyinde bulunmaktadır.
Şirket: idari merkez ihtiyacını gidermek için “Metro Han” ı inşa ettirir.
Han inşaatı, 1914 yılında tamamlanır ve hizmete açılır.
1939 yılında Elektrik, Tramvay ve Tünel işletmeleri millileştirilir. İstanbul Elektrik, Tramvay ve Tünel İşletmeleri (kısa adı İETT) adı altındaki şirket, genel müdürlük binası olarak “Metro Han” ı kullanır.
Yapının iki girişi vardır. 7 katlıdır. 7’nci kat, 1928 tarihinde eklenmiştir.
TÜNEL PASAJI
Tünel meydanında, Tünel binasının hemen karşısındadır.
1886 yılında, Metro Han karşısında, konut olarak 3 ana blok yapı yaptırılır.
Bunların isimleri o dönemde “Asmalı Mescit Pasajı” dır.
Apartman sakinlerinin çoğunluğu Musevilerden oluşmaktadır.
Galatasaray’daki Hacopulo Pasajının Akdeniz havalı mimarisine karşılık, burası tam bir Parisli ya da Londralıydı. Bina ciddi suratlıdır. Altındaki dükkanlar, hemen her dönemde, öyle cıvıl cıvıl değil, ağırdan alan konuludur. Tünele göre girişte, sol köşede bir optik aletleri mağazası, sağda korseci-sütyenci bulunurdu. İçeride ise bir antikacı, hatıra eşya mağazası, seyahat acentası vardı.
Ancak kitap dostları için de “Kohen Kardeşler” (Cohen Soeurs) dükkanı vardı ki halen varlığını sürdürmektedir. Az ileride ana cadde üstündeki eski yerlerinden buraya taşınan bu Musevi kız kardeşler, yabancı kökenli kitap satıyorlardı ancak turistleri de çeken bir yanları, kitaplardan kesilmiş gravürler köşesiydi. Pasaj, sola bir sapış yapar, orada görülen “Beyoğlu Resmi” hala bozulmadan duran tablolardan birisidir.
Binanın üst cephe silmesinde iki ayrı madalyon içinde 1883 ve 1885 tarihleri yazılıdır.
Cumhuriyet dönemi sonrasında, İstanbul’un ünlü lokantalarından Macar “Çardaş Lokantası” buradaydı.
1940 yılında Moralı ailesi binayı satın aldı.
1955 yılında binanın mülkiyeti “Sosyal Sigortalar Kurumu” na geçti.
1980’li yılların başında buradaki binaya “Beyoğlu Adliyesi” taşınır.
Pasajın ana girişini: Tünel meydanına bakan cephedeki kapı girişi oluşturur.
Binanın bodrum katları: Tünel makine sistemine verilmiştir.
Binanın en dikkat çeken yeri: zemin kat girişinin iki yanında bulunan dükkanların üzerine gelen katların, üçgen çıkmaları ve ikiz konsollarıdır.
Ayrıca: mermer zemin döşemesi ve merdiven basamakları da dikkat çeker.
Günümüzde bölgedeki birçok apartman işyerine dönüşmüştür.
SAN PİETRO VE SAN PAOLO KİLİSESİ-SEN PİYER KİLİSESİ
Galata kulesi sokağındadır. (Sokağın eski ismi Kuledibi Sokağıdır.) Günümüzdeki kilisenin arka duvarı, Galata eski Ceneviz surlarının bir bölümüne inşa edilmiştir.
Halk arasında “Sen Piyer Kilisesi” olarak tanınır.
Dominikenler, 1200’lü yılların başında İstanbul şehrine gelirler ve bir manastır kurarlar. Ancak kurdukları bu manastır, İstanbul’un fethinin ardından camiye dönüştürülür. (Arap Camii)
Bunun üzerine, 1475 yılında: San Paolo kilisesine geçerler.
Kilise: 1705 yılında Fransa elçiliği himayesine geçer ve Saint Pierre kilisesi olarak isimlendirilir. Ancak 1731 yılında yapılan bu kilise, ahşaptır ve Galata’da çıkan büyük yangında yanar, yerine, 1841-1843 yılları arasında yapılmış ve günümüzde görülen kilise yapılır. Günümüzde yapılan bu kilisenin mimarı Gaspare Fosettidir.
Kilise yapısının dış cephesi nispeten sade iken iç cephesi oldukça renkli ve süslemelidir. Kubbe koro üzerinde, altın yaldızlarla çivili gök mavisi görüntüsü vardır.
Kilisede: daha önce Kırım Caffa’daki bir Dominik kilisesinde bulunan “Hodegetria tipi Meryem Ana ikonu” bulunmaktadır. Ayrıca: kilisede Aziz Thomas, Aziz Dominik ve Aziz Peter ile Paul’un kalıntıları bulunmaktadır.
Kilisenin hemen yanında bir manastır binası bulunmaktadır. 1837 yılında yapılan bu bina bir süre İtalyan okulu olarak kullanılmış ve 1950 yılında ise boşaltılmış, halen kilise çalışanları tarafından kullanılmaktadır.
Ayrıca bu kilisenin akustiği oldukça güzeldir ve bu yüzden kilisede konserler düzenlenmektedir.
ST GEORGE KİLİSESİ
Galata: Bankalar Caddesi, Kartçınar Sokağındadır. Galata’nın ortasında bir tepede bulunmaktadır. Neden Kartçınar Sokak: Çünkü burada bir zamanlar bir çınar ağacı varmış.
Burada daha önce mevcut olan kilise, 1660 yılındaki büyük yangında yanarak yok olur.
Ardından, Fransız hükümeti, kilisenin bulunduğu arsayı, Osmanlı hükümetinden satın alır.
1675 yılında ise gerekli izinler alındıktan sonra burada bir kilise yaptırılır ve 1677 yılında ibadete açılır. Söylentilere göre, kilise bir pagan ayazması üzerine yapılmıştır.
Kilise: 1783-1853 yılları arasında papa vekilliği olarak hizmet vermiş ve 1853 yılında Boşnak Fransiskenlere satılmıştır ve onlar da burayı Avusturya-Macaristan denizcileri için bir hastaneye dönüştürmüştür. Ayrıca: 1809 yılında Kırım savaşı sırasında, Fransızlar tarafından askeri hastane olarak kullanılır.
1831 yılında yine yangın çıkar ve kilise binası büyük zarar görür.
1882 yılında Avusturyalı Lazaristler buraya yerleşir ve Almanca konuşan Katolik çocukları için bir ilkokul ve yetimhane açarlar, bu okul günümüzdeki “Avusturya Lisesi” binasında hizmet vermiştir. Okulun yönetimi de Avusturya’daki Lazaristlerden “Schwestern” isimli bir dini kuruluştur. Lazaristler buradaki binaları restore ederken, Avrupa mimari tarzını kullanmışlardır.
1963 yılında kilisede büyük bir restorasyon yapılır. Bu restorasyonda, binanın içindeki aşırı süslemeler kaldırılmış ve yeni bir dekorasyon yapılmıştır. Bu dekorasyon Ressam Anton Lehmden ve Oitzinger tarafından yapılmıştır. Kilise ve okul, günümüzde de İstanbul şehrinde yaşayan Katolik Avusturyalıların merkezidir.
YÜKSEK KALDIRIM CADDESİ
Bankalar caddesinin kuzeyindedir ve Pera’ya doğru çıkar.
Önceleri, bu cadde 118 basamaklı bir merdiven ile Galipdere Caddesine bağlanıyormuş. Günümüzde basamaklar, yerini asfalta bırakmıştır.
Daha sonra “Funiküler” yani “Tünel” yapılmıştır. Funiküler yapılınca, caddeden gelip-geçenlerde azalmıştır.
Aslında, Funiküler bağlantı açısından insanların yoğun tercih ettiği bir ulaşım aracı olmuştur. Çünkü: Yüksek Kaldırım caddesinde ilginç dükkanlar ve ara sokaklarda genelevler bulunmaktadır.
YÜKSEK KALDIRIM AŞKENAZİ SİNAGOGU
Yüksek Kaldırım çıkışındadır.
Döneminde aristokrat eğilimli ve Avusturya kökenli Aşkenazlar tarafından inşa ettirilmiştir.
Burada ilk dini yapı, 1866 yılında “Österreichsicher” diye yapılmış tahta bir yapıdır.
1900 yılında ise Sultan II Abdülhamit’in fermanı ile yeni bir Sinegog yapılmıştır. Yapı Venedikli Mimar Gabriel Cornaro tarafından yapılmıştır. Yeni Sinegog 23 Eylül 1900 günü ibadete açıldı.
Sinegog mimari yapısında İslam mimarisi motifleri kullanılmıştır ve dışarıdan bakınca tipik bir Osmanlı Kasrı izlenimi vermektedir. Dış cephesi oldukça görkemlidir.
Yıldızlarla süslü, parlak renkli geniş kubbesi ve Viyana’dan getirilen görkemli avizeleri ilgi çeker. Parlak ve geniş kubbenin yıldızlarla süslü olmasının bir anlamı vardır.
Bir rivayet:
Bir rivayete göre tamamen bir söylenti “Bu Sinegog bir uzay gemisi olarak inşa edilmiştir. Çünkü: Sinegog inşa tarihinden 300 yıl sonra (yani 2200 yılında) mesih yeryüzüne inecek, tam 33 gün boyunca bu sinegog’ta kalacak, bu sırada seçilmişlerin seçilmişleri olan 299 kişi bu sinegog’a doluşacaktır. Mesih 33’ncü günün gecesi sinegog’da bulunan gizli bir düğmeye basacak ve Sinegog yerden havalanacaktır.
Dünya yok olacak, ancak bu 300 kişi (yarısı kadın, yarısı erkek) kişi bir başka gezegende insan yaşamını devam ettireceklerdir. Hatta: yapının kubbesinin bir kumanda merkezi ve kubbesindeki işlemelerin de dokunmatik kontrol paneli olduğu ileri sürülmektedir. Evet, ilginç bir söylenti, duydum sizlerle paylaşmak istedim.
Evet sinegog ilk yapıldığında, özellikle Bolşevik ihtilalinde Rusya’dan kaçan Beyaz Ruslara hizmet vermiştir.
Aşkenaz Sinegogu halen ibadete açıktır. Düğün ve cenaze törenleri burada yapılmaktadır.
GALATA MEVLEVİHANESİ
Şahkulu Mahallesi Galip Dede Caddesindedir. Beyoğlu semtinden, Yüksek Kaldırıma inen yokuşun başındadır.
Diğer ismi “Kulekapı Mevlevihanesi” dir. Sultan II Beyazıt döneminde, ağaçlarla kaplı ve ıssız buradaki büyük arazi, Beylerbeyi İskender Paşa’ya tahsis edilir. Mevlana torunlarından Sema-i Mehmet Dede, İskender Paşa’dan burada bir Mevlevihane yapmak için yer ister ve bu isteği uygun görülür, bir süre sonra 1491 yılında Galata Mevlevihanesi yapılır.
Yüzyıllar boyunca musiki ve bilimi bir arada kaynaştıran Mevlevihanelerin Türk kültürüne büyük etkileri olmuştur. Mevlevihanelerin çevresinde toplananlar güzel sanatların çeşitli dallarında eğitim görmüşler ve bilimsel alanlarda kendilerini yetiştirmişlerdir.
Galata Mevlevihanesi, 1766 yılında yangın geçirir ve Sultan III Mustafa tarafından aynı tarihte, günümüzde görülen Mevlevihane binası yaptırılır. Daha sonraki süreçte: Sultan III Selim, Sultan II Mahmut ve Sultan Abdülmecid dönemlerinde onarım görmüştür.
Gelelim yapının mimari özelliklerine:
Mevlevihane külliye şeklinde inşa edilmiştir. Yapıda: semahane, derviş hücreleri, şeyh dairesi ve hünkar mahfeli, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler ve hazire bulunmaktadır. Binanın cephesi üç bölüme ayrılmıştır. Bina: 2 katlıdır. Binanın üst katı: kütüphane ve mektep olarak düzenlenmiştir. Binanın alt katı ise, muvakkıthane ve sebildir. Alt katta pencereler sebil görevi görürler.
Bina: uzun yıllar Karakol olarak kullanılmıştır. 1946 yılında bina “İstanbul’u Sevenler Gurubu” tarafından restore edilmiştir. Yine aynı yıl “Mevlevihane” müze yapılınca boşaltılmıştır. Günümüzde burada 1975 yılında ziyarete açılan: “Galata Mevlevihanesi Müzesi” bulunmaktadır.
PATTERSON PASAJI
Şahkulu Mahallesinde, Kumbaracı Yokuşu ve İsveç Başkonsolosluğu arasındadır.
Pasaj, uzun bir koridor ile bahçeye bağlanır. Geçidin ön tarafından Botter Apartmanı vardı. Bu apartmanın 1900’de ve daha sonraki yıllarda Terzi Botter oturuyordu. Geçit ile geçilen arka taraftaki Patterson binasında ise, o dönem Dr Patterson oturuyordu. Ondan önce ise burada Humbaracı Ahmet Paşa oturuyormuş.
1920 yılında Dr Patterson yerine, Avukat Dr Rizo ve Tüccar Samuel geldiler.
Günümüzde apartmanın sadece arka bahçeye çıkışı vardır. Ancak arka bahçeden Kumbaracılar Caddesine çıkış kapatılmıştır.
Arka taraftaki Paterson Apartmanı oldukça bakımsız durumdadır. Halen bu apartmanın 3 katı da konut olarak kullanılıyor.
Pasajın bulunduğu bina, neo-klasik üsluptadır. Yapı zemin üstü 3 kattan oluşur. Pasajın arka cephesi, İstiklal caddesine bakan cephesine göre daha basit görünür.
KENESSET (APOLLON) SİNEGOGU
Şahkulu Mahallesinde, Büyük Hendek Caddesindedir.
1923 yılında Zülfaris Sinegogu ihtiyaca cevap vermeyince yeni bir sinegog yapılmasına karar verilir.
Büyük Hendek Caddesi üzerinde bulunan Ünion Sineması kiralandı ve Sinegoga dönüştürüldü. Sinegog girişi, Büyük Hendek Caddesi üzerindeki Apollon Apartmanındandır. Bu yüzden Sinegog ismi “El Kal de Apollon” oldu. Sinegogun bir diğer ismi “Kenesset Israel” dir ve 1923 tarihinde ibadete açılmıştır.
Ancak yaklaşık 59 yıl ibadete açık tutulan Sinegog, bölgede bulunan Yahudi nüfus azalınca eski işlevini kaybetti ve 1982 yılında kapatıldı. Sinegogun yerinde, günümüzde bir iş hanı vardır.
NEVE ŞALOM SİNAGOGU
Şahkulu Mahallesi Mahallesi Büyük Hendek Caddesindedir. Galata kulesinin hemen aşağısındadır.
1938 yılında Yahudi Okul binasından topluluğun genişlemesi üzerine: Birinci karma Musevi İlkokulu tören salonu sinegoga dönüştürülmüştür.
Tören salonu, zaman zaman ibadete tahsis edilmeye başlanır.
Salonun tamiri için 1949 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinden yeni mezun iki Yahudi mimar Elio Ventura ve Bernard Motola görevlendirildi.
Yapının kubbesinde asılı olan avize 8 tondur. Kubbe bu ağır avizeyi taşıyabilecek şekilde inşa edilmiştir.
Vitraylar, Güzel Sanatlar Akademisinde çizildi, özel camları İngiltere’den getirildi.
Yeni yapılan Sinegog, 1951 tarihinde ibadete açıldı.
Sinegog yapıldığında, Büyük Hendek Caddesine cephesi yoktu ve bu yüzden dar bir geçitten girilip çıkılıyordu. Ardından sinegog önündeki 4 katlı kagir bina satın alındı ve 1960 yılında yıktırılarak ön cephe inşaatı tamamlandı.
Gelelim günümüze: halen dini yapının bir kısmı “Müze” olarak kullanılmaktadır. Çünkü içeride çok sayıda özel eser bulunmaktadır. Her yıl “Yahudi Avrupa Kültür Haftası” etkinlikleri burada düzenlenmektedir.
FRANSA SARAYI
Tomtom Mahallesinde, Nur-i Ziya Sokaktadır.
Fransızlar, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Osmanlı ile ilişkiler kurmuş ve 1535 yılında elçilik açma izni almışlardır. Bunun üzerine, Beyoğlu bölgesine ilk yerleşen Fransızlar. Bir zamanlar Osmanlı astronomu Takiyeddin Rasathanesi bulunan bu geniş alana: ilk Fransız elçisi Jean de la Forest zamanında “Palais de France” adını verdikleri “Fransa Sarayını” kurmuşlardır.
Yapılan ilk bina, 1767 yılındaki yangında zarar görür. Daha sonra 1774 yılında yeni bir elçilik binası yapılır. Ancak bu bina da yangınlar sonucu hasar görür ve tahrip olur.
Günümüzde de görülen yeni elçilik binası, 1839-1847 yılları arasında yapılır. Mimar Parisli Pierre Leonard Laurecisque’dir.
Evet, yapının en büyük özelliği, cephesinde kullanılan Malta Taşı malzemedir. Bu malzeme, cepheye pastel bir görünüm verir.
Ayrıca: taşın özelliği gereği yapı kışın sıcak, yazın serin olur. Ancak en önemli özelliği, yangına karşı dayanıklı olmasıdır.
Sarayın bahçesinde: Humbaracı Ahmet Paşa büstü bulunuyor. Ahmet Paşa: 1729 yılında İstanbul’a gelmiş ve Osmanlı ordusunu modernleştirmek için görevlendirilmiştir. Kendisi aslında bir Fransız asilzadesidir ve gerçek ismi “Comte de Bonneval” dir.
Fransızlar, 1920 yılında elçiliği Ankara’ya taşıyınca bu binayı, Fransız Büyükelçisinin İstanbul’daki rezidansı olarak kullanmaya başladılar ve yanında ise Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü merkezi bulunuyor.
UNİON CHURCH
Tomtom Mahallesinde, Postacılar Sokaktadır.
Hollanda Konsolosluğuna bağlı bir Protestan kilisesidir.
Hollanda Şapeli olarak da isimlendirilen bina, 1711 yılında inşa edildi.
1857 yılına kadar olan süreçte, depo ve hapishane olarak da kullanıldı.
1857 yılından sonra ise Hollanda şapeli, sadece bina bakımı ile ilgilenen Birlik Kilisesi tarafından kullanılmaktadır.
Çünkü Hollanda Büyükelçiliği, Cumhuriyet dönemi başında Ankara’ya taşındı ve buradaki mekan, Hollanda Konsolosluğu olarak kullanılmaya başlandı. 1923 yılında yeni Cumhuriyetin kurulması kilisenin işleyişini ciddi şekilde etkilemedi. 1930’lu yıllarda İskoç papazların görev süreleri sırasında belirgin bir İngiliz etkinliği olan cemaat, bu yıllarda daha fazla Amerikalı ve diğer milletler tarafından tercih edilmeye başlandı.
1956 yılında “Pera Evanjelist Birlik Kilisesi” isim değiştirdi ve “İstanbul Birlik Kilisesi” oldu.
HERİTİA
Asmalı Mescit Mahallesi, Meşrutiyet Caddesinde 79 numaradadır. Pera Palas otelinin karşısındadır.
Mağazanın konsepti: yüzyıllardır kültürümüzün bir parçası olan nadide el sanatları ve geleneksel tatların unutulmasının önlenmesi ve bunların gelecek nesillere tanıtılmasıdır.
Burada: sedef işlemeli sehpalar, tespih ve takı kutuları, dolaplar, altın-sim-gümüş ve ipek ile elde işlenmiş masa örtüleri, duvar panoları, gümüş ev objeleri ve özgün el sanatlarından örnekler sunulmaktadır.
Ayrıca: geleneksel tatlar sunuluyor. Bunlar: lokum, badem ezmesi ve glukozsuz akide şekerleridir. Lokumların her ay farklı seçenekleri ekleniyormuş.
İSTANBUL BAROSU
Asmalı Mescit Mahallesi, Orhan Adlı Apaydın Sokaktadır.
Orhan Arsal başkanlığı döneminde Baroya merkez bina satın alınması kararlaştırılmış ve 1962 yılında İstanbul Barosu Yardımlaşma Sandığı tarafından bu bina satın alınmıştır.
Yapının eski ismi “Metropol Han” dır. Günümüzde ise “Baro Han” olarak tanınır.
Ancak eski yapı 2014 yılında yıkılmış ve yerine yapılan 5 katlı yeni bina, 2017 yılında tamamlanmıştır. Bina günümüzde “Baro Han” olarak isimlendirilmekte ve “İstanbul Barosu” tarafından kullanılmaktadır.
FRANZ LİSZT
Franz Listz, 1840-1847 yılları arasında Portekiz’den Rusya’ya kadar tüm Avrupa’yı kapsayan bir turneye çıkar. Bu turne kapsamında 8 Haziran 1847 tarihinde İstanbul’a gelir. Ancak Agoult Kontesi Maria Duplesis ile sıra dışı bir ilişki yaşamakta iken, 1847 yılı Şubat ayında, Maria Paris’de iken ölür. Dolayısıyla, bu turne Listz için bir yas gezisine dönüşür.
Listz: gemi ile İstanbul’a geldiğinde, Donizetti Paşa kendisini gemide karşılar ve Çırağan Sarayına götürür.
Liszt: İstanbul’da Çırağan Sarayında, Sultan Abdülmecid huzurunda piyano resitali verdi. Hatta bu resitalde, cam bir koltuk ve cam bir piyano kullandığı söylenir. Bu koltuk ve piyano, günümüzde Çırağan Sarayının Camlı Köşkünde sergilenmektedir.
Bu resitaller için, Paris şehrinde Sebastian Erhand tarafından ikinci bir piyano üretilmiş ve bu piyano, ünlü Rum Mihail Beltazzi tarafından satın alınmıştır. Ayrıca: o sırada Müzika-i Hümayun Başkanı Don-İzzet Paşa (Donizetti) nın bestelediği Mecidiye Marşına eklemeler yaptı.
Ayrıca: 18 Haziran 1847 tarihinde, Büyükdere’de, Franchini Köşkünde (Büyükdere koyunda çayıra yakın olan bu bina daha sonra Hubch Evi olur) muhteşem bir konser verir.
İstanbul’da kaldığı 5 hafta boyunca: Galatasaray’dan Tünele inerken, sol tarafta bulunan bir evde kalır. Bu 19 numaralı ev: o zamanki adıyla Polonya, bugünkü adıyla Nuru Ziya Sokaktadır.
Piyano ve nota basım ticaretiyle uğraşan Alexander Commendingerler’e ait bu ev yangın sonucunda yanarak yok olur. Yerine bir apartman yapılır. Günümüzde bu apartmanın cephesine Franz Listz’in bir zamanlar burada kaldığı hakkında bir plaket bulunmaktadır.
Listzt: İstanbul’da kaldığı sürece verdiği resitaller nedeniyle, Sultan Abdülmecit tarafından 4’ncü dereceden Mecidiye Nişanı ve 12500 altın değerinde elmaslarla süslenmiş bir enfiye kutusu ile ödüllendirildi.
REŞİT PAŞA APARTMANI
Asmalı Mescit Mahallesinde, İstiklal Caddesi Tütün Çıkması Sokak köşesinde, Aznavur Pasajı sağ yanındadır.
Kitabesi yoktur, bu yüzden yapım yılı ve yaptıran bilinmez.
Hatta, Apartman isminin Osmanlı dönemi son Hariciye Nazırı Reşit Paşa ile ilgisinin bulunmadığı söyleniyor. Ancak Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, 1857-1858 yıllarında, bölgedeki ilk kentsel tadilat ve reformların yapılmasında önemli rol oynamıştır.
Apartman, zemin ve üstünde toplam 5 kattan oluşmaktadır.
BARNATHAN APARTMANI
Şahkulu Mahallesi Tımarcı Sokaktadır.
Apartman, Galata kulesine oldukça yakındır ve kulenin tepesinden Barnathan Apartmanının arka cephesi görülebilmektedir.
Yapı, 1892 yılında inşa edilmiştir. Apartmanın ismi mülk sahibi “Barnathanlar” ın aile ismidir.
Ancak aile üyeleri, 19’ncu yüzyıldan sonra çeşitli ülkelere dağılmıştır.
Evet Barnathan Apartmanı, yapıldığı tarihte, İstanbul’da apartman mimarisinin ilk örneklerinden birisidir. Özellikle blok apartman olarak Pera ve Galata bölgesinde o tarihte sadece birkaç apartman vardı. Bunların içinden en büyüklerinden birisi Barnathan apartmanı idi. Ancak, Doğan apartmanı kadar ilgi görmemiştir.
Çünkü Doğan apartmanında avlu mimarisi vardı. Barnathan apartmanında ise avlu yoktu ve daha sade kalıyordu. Ancak Barnathan apartmanının en dikkat çeken detayı “balkonları” dır. Bu balkonlarda; klasik Fransız Balkonu işlemelerinin ve tarzının yansıtılmış, herhangi bir şekilde bir beton destek kullanılmamıştır.
1875 yılında yapılan tünel, Barnathan apartmanının altından geçiyordu.
Büyük olasılıkla yabancı olan sahipleri yukarıda belirttiğim gibi, İstanbul’u terk ederken, binayı da Halit ve Hamit kardeşlere satmıştır.
Hatta: Barnathan ailesi böyle büyük bir apartmana sahip olmasına rağmen, genellikle Kadıköy ve Moda gibi yerlerde ikamet ediyorlardı. Bu apartman kiraya verilmek suretiyle gelir getirecek bir mülk olarak inşa edilmişti ve binanın ilk kiracıları, Osmanlı döneminin yeni orta sınıfıydı. Apartman sakinlerinin tamamı, Levanten ya da Gayrimüslim Osmanlılardan oluşuyordu.
Apartmanın bölünmesi
Yukarıda belirttiğim gibi, apartmanı satın alan Halil ve Hamit kardeşler bir süre sonra apartmanı üçe bölerler. Apartmana ait 30 hissenin yarısı Hamit Karaorman’a ve 14 hisse ise Halil Ethem Arda’ya aittir. Her ne kadar Halil ve Hamit kardeşler denilse de, bu iki avukatın farklı ailelerden geldikleri de iddia edilmektedir.
Geriye kalan 1 hisse ise, Diyonis kızı Eleni’ye aittir. Bu yüzden, 1960 yılından sonra Barnathan Apartmanı, “Halil Hamit Apartmanı” olarak isimlendirilmeye başlanır. İkinci blok ise “Demir Apartmanı” olarak isimlendirilmiştir.
Apartmanın kapısında “Musevi tarihi olarak 5652” yazılıdır. Buna göre apartman 1892 yılında yaptırılmıştır. Günümüzde Barnathan Apartmanından geriye kalan tek şey, apartmanın girişinin üzerine kazınmış “Barnathan Han” yazısıdır.
HAHAMBAŞILIK BİNASI
Asmalı Mescit Mahallesi, Yemeniçi Sokaktadır.
Türkiye Hahambaşısı, Musevi Türk vatandaşlarının ruhani lideridir.
1835 yılında Sultan II Mahmut tarafından, fermanla resmen ihdas olunan Osmanlı Hahambaşısı sıfatını taşıyan ilk kişi Rav Avram Levi’dir. (1835-1836)
Yemenici Sokakta bulunan bu bina: bazı zenginlerin maddi katkılarıyla satın alınmış ve 1909 yılında Hahambaşı Nahum döneminde hizmete girmiştir.
Hahambaşı Rav Moşe Becerano, aynı binanın en üst katında otururdu.
Ölümünden sonra (1935) ikametgah katı: bazı hayır dernekleri tarafından dernek merkezi ve irtibat bürosu olarak kullanıldı.
Çünkü yeni seçilen Hahambaşı, ikamet için Şişli’de bir dairede oturmaya karar verdi, bu bina ise, Hahamlık Makamı olarak kullanılmaya başlandı.
GALATASARAY PANAYİA KİLİSESİ
Asmalı Mescit Mahallesinde, Emir Nevruz Sokaktadır. Girişi Hazzopulo Pasajı yan kapısındandır.
Hz Meryem’İn “Tapınağa Takdimine ithaf edilen Panayia, Pera bölgesinin en eski Rum kilisesidir.
Rum Ortodoks kilisesi, Osmanlı döneminde Sultan III Selim’in onayı yani fermanıyla 1804 yılında inşa edilmiştir. Mimarı Hacı Komninos Kalfadır.
Kilise, 1851 ve 1860 yıllarında genişletilmiş ve 5 nefli büyük bir bazilika haline gelmiştir.
Kilisede bulunan tasvir ve bezemeler, 1945 yılında yenilenmiştir. Kilise, Kariye Müzesindekilere benzeyen ikonaların bulunduğu ahşap templon ve freskleriyle dikkat çekmektedir. Özellikler: 15’nci yüzyıldan kalma Meryem İkonası, kilisede güneydoğu köşede korunmaktadır. İkonanın en büyük özelliği Türkiye’deki tek esmer Meryem Ana ikonası olmasıdır. Bu ikona, Ortodoks Rumlar tarafından Kaffa (Rusya) dan getirilmiştir.
Kilisenin, İstiklal Caddesi yönünde, güzel bir çan kulesi bulunmaktadır.
Kilise, yakınındaki İngiliz konsolosluğuna 2003 yılında yapılan bombalı saldırıda hasar gördü ve köklü yenileme çalışmalarının ardından 2009 yılında yeniden ibadete açıldı.
Günümüzde kilise ziyarete açık değildir.
GALATA İOANNİS PRODROMOS KİLİSESİ
Hacı Mimi Mahallesinde Sakızcılar Sokaktadır.
Kilise, 1583 yılında Rus Çarı adına İstanbul’daki Rum Ortodoks kiliselerinin listesini hazırlayan Tryphon Karabeinikov’in listesinde bulunmaktadır.
1652 yılında İstanbul’a gelen Antakya Patriği katibi Paulus, kilisenin iki kez yandığını ve daha sonra yeniden yapıldığını yazmıştır.
Kilise, 1696 yılında yine yanar ve 1699 yılında yeniden yapılır.
Kilisenin güney köşesinde bulunan Ayios Nikolaos ikonası, 1731 yılında kiliseye bağışlanmıştır.
1734 yılında yapılan yenileme çalışmaları Sakızlı tüccarlar tarafından yapıldığından Patrikhane tarafından alınan bir kararla kilise “Sakızlıların Kilisesi” olarak anılmaya başlamıştır.
1771 yılında kilise yine yanar ve harap olur. 1773 yılında yeniden inşa edilir. Günümüzde görülen kilise yapısı, 1773 yılında inşa edilen bu kilisedir.
1836 yılında kilise onarılır, 1850 yılında zemin mermer döşenir ve ikonostasion altın yaldız kaplanır. Çan kulesi, 1855 yılında yapılır.
OR HODEŞ SİNEGOGU
Yüksek Kaldırım Caddesindedir.
1895’li yıllarda: Polonya, Romanya ve Rusya’dan kaçan ve daha sonra ise, Rusya’da Bolşevik ihtilalinden kaçan Yahudiler: Türkiye’ye sığındıklarında Yüksekkaldırım ve Kemeraltı Semtlerine yerleştiler. Ancak bunlar arasında fakirlik ve sefalet korkunç düzeydeydi. Birçok Yahudi kadın, genelevlere düştü.
Bunun üzerine, Hahambaşılığın müracaatı üzerine, 1896 yılında Bereketzade Mahallesi Zürafa Sokakta bir bina yapıldı. Bu bina: yıllarda Aşkenaz Cemaati mensupları tarafından ve hayat kadınları tarafından kurulan İhtiyarlar Yurdu olarak kullanıldı.
Aşkenaz nüfusu azaldığında ise, Sinegog Gürcü kökenli Sefaradlara tahsis edildi ve daha sonra tamamen terk edildi, bina satıldı.
BEREKETZADE ÇEŞMESİ
Galata Meydanındadır.
Bereketzade Mescidi yanında iken, 1957 yılında bugünkü yerine taşınmıştır.
Çeşmenin taş işçiliği muhteşem güzelliktedir.
Ortada büyük bir çeşme ve yanlarda ise küçük çeşmecikler bulunmaktadır.
Çeşme çeşitli tarihlerde yenilenmiş ve onarılmıştır.
Burada ilk çeşme, Fatih Sultan Mehmet’in müezzin başısı tarafından yaptırılmış, daha sonra Defterdar Mehmet Emin Efendi tarafından 1732 yılında yenilenmiştir. 1844 yılında ise, Hazinedar Azmicemal Kalfa ve 1910 yılında ise Ziya Bey tarafından tamir ettirilir.
Beyoğlu ilçesi gezi planı için bakınız. Beyoğlu