KEMERALTI CADDESİ
İstanbul Karaköy Caddeleri: ilk olarak Kemeraltı caddesi gelmektedir.
Caddenin Kemeraltı ismini alması: 18’nci yüzyılda olur. St Benoit Fransız Lisesinin yanında bulunan bir manastırın kemeri, yolun karşı tarafına geçtiği için, sokak “Kemeraltı” ismiyle anılmaya başlamıştır.
20’nci yüzyılın ikinci yarısında, Kemeraltı bölgesinin çehresini değiştiren önemli imar faaliyetlerinden birisi de Menderes döneminde yapılan yıkımlar ve Kemeraltı Sokağının genişletilerek caddeye dönüştürülmesi olmuştur.
Menderes dönemi imar çalışmalarında, Kemeraltı sokağı yaklaşık 30 metre genişletilerek cadde haline getirilmiştir. Ancak bu genişletme çalışmaları sırasında, içinde çeşme, hamam, sebil ve cami bulunan birçok kültür varlığı değeri taşıyan tarihi yapı yıkılarak, kesilerek ya da taşınarak orijinal değerlerini kaybetmişlerdir.
1956 yıkımlarında Kemeraltı Caddesinin genişletilmesi amacıyla, bu cadde üzerinde bulunan St Saveur Kilisesine bitişik dükkanlar, St Benoit Manastır ve kilisesinin cadde tarafında bulunan binaları, caddenin karşısında bulunan Christos Kilisesinin tamamı, St Gregoire kilisesinin ise bir bölümü yıkılmıştır. Ayrıca yine aynı yıllarda İzmirlioğlu Han, Değirmen Han ve Paçacı Han da yıkılmıştır.
SAİNT BENOİT FRANSIZ LİSESİ-KİLİSESİ VE MANASTIR, OKUL VE DİSPANSERİ
Kemeraltı caddesinin uzun duvarlarının ardındadır. Yapı “L” şeklindedir.
İstanbul’un en önemli ve köklü Latin Katolik kurumlarındandır.
İstanbul şehri fetih edildikten sonra, Katolik misyonerler bu bölgeye varlıkları ve çalışmalarını sürdürürler.
1583 yılında 1 İtalya, 1 Raguza, 1 Grek soyundan, 2 Marsilyalı; Cizvit tarikatından 5 rahip: İstanbul’a geldikten hemen sonra 1460 yılından beri burada kalan Beneditlerin ayrılmasıyla boşalan Galata’daki Saint Benoit Manastır ve Kilisesine yerleşirler ve bu kilisede ya da manastırda veya çevresinde bir okul açarlar.
Saint Benoit Manastırı: 14’ncü yüzyılda Cenevizliler tarafından yapılmış ola St Marie de la Citerne Kilisesidir.
Beneditler buraya yerleşince manastırın ismini değiştirirler ve “Saint Benoit Manastırı” yaparlar.
Evet, bu okul, daha önceki kilise okulları gibi İstanbul’daki Latin topluluğu çocuklarına Hıristiyanlık, biraz da okuma yazma öğretmekle yetinmez. Öğrencilerine: Fransızca, Matematik, eski Grekçe, Latince ve serbest sanatlar okutur.
Evet, Saint Benoit okulu, Osmanlı ülkesindeki ilk Fransız Okuludur.
Kolej, 1585 yılında bir süre kapanır, çünkü kurucu papazlardan biri Avrupa’ya dönmüş, kalanlar ise salgın hastalık sonucu ölmüşlerdir.
1609 yılında 5 kişilik bir Fransız misyoner gurubunun gelmesiyle okul yeniden açılır.
1686 yılında büyük bir yangın çıkar ve bina büyük hasar görür.
1773 yılında Tarikatların yasaklanmasıyla, Cizvitler İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalırlar.
Onların boşalttığı Saint Benoit, 1783 yılında Lazarist kuruma dönüşür.
1831 yılında okul, Padişahın Türk ve Ermeni çocuklarının da devam edebilmelerine izin veren bir ferman yayınlamasıyla artık bir kolej olarak eğitime devam eder.
1839 yılında okul kompleksine bir kız okulu eklenmiştir.
Birinci Dünya Savaşında okul, eğitime İstanbul Lisesinde devam eder. 1919 yılında ise kendi tesislerinde “Saint-Benoit Koleji” olarak 594 öğrenciyle tekrar eğitim ve öğretime başlanır.
Bu kilisenin özellikle çan kulesi göze çarpar. Çan kulesi, 1427 yılında Benedit keşişlerinin St Benoit kilisesini kurdukları sırada yapılmıştır.
1987 yılında ise erkek ve kız okulları birleştirilmiş ve karma eğitime geçilmiştir.
1988 yılından itibaren Lazaristler Saint Benoit Lisesi yönetimini laiklere devretmişler ve okulda çağdaş eğitim başlamıştır.
Okulda eğitim dili Fransızca, yardımcı dil ise İngilizcedir. Matematik ve Fen dersleri Fransızca yürütülür.
Okula ait şapelin bulunduğu yerde bir mezarlık var. Burada Fransızlar tarafından Osmanlıya gönderilen ve burada ölen elçilerin mezarları bulunmaktadır.
SURP HİSUS PIRGİÇ KİLİSESİ
Kemeraltı Caddesinde St Benoit Lisesi yanındadır.
Bir Ermeni Katolik kilisesidir. Sultan II Mahmut tarafından 1830 tarihinde yayınlanan ferman üzerine Osmanlı imparatorluğu topraklarında yaşayan Katolik Ermeniler 1831 tarihinde burada bulunan ilk kiliselerini inşa ederler.
Kilise tarihinde ilginç bir olay vardır.
Şöyle ki, kilisenin inşası sırasında, Karaköy bölgesinde veba salgını çıkar, bunun üzerine kilise çalışanları tarafından Veba salgınına karşı sokaklarda İtalya’da yapılmış Meryem Ana ve Çocuk İsa tablosu dolaştırılır ve vebanın azaldığı görülür. Bunun üzerine Sultan II Mahmut, kiliseye “elmas taşlı bir hediye” verir. Aynı ikon halen kilisede muhafaza edilmekte ve Paskalya döneminde kilisedeki nişan üzerine konulmaktadır.
Evet bu kilise: 1850 ile 1928 yılları arasında Beyrut şehrine taşınana kadar, Patrikliğe ait bir yer olarak hizmet vermiştir. Cumhuriyet döneminde Patriklik makamı Beyrut’a nakledilmiştir. İstanbul ise bir piskoposluk olur. İstanbul şehrindeki Katolik Ermenilerin ruhani merkezidir ve günümüzde faal bir kilisedir.
Kilisenin içinde Lübnan Emiri Beşar Sıhabi’nin mezarı bulunmaktadır. 1958 yılında yol genişletme çalışmaları sırasında, kilisenin bir bölümü istimlak edilerek yıkıldı.
SURP KRİKOR LUSAVORİÇ ERMENİ KİLİSESİ
Hacımimi Mahallesi Kemeraltı caddesindedir.
Devasa binanın külah şeklindeki kubbesi ve çıkıntılı kemerleri, tipik Ermeni mimarisi özellikleridir.
Kilise: 1431 yılında yapılmıştır. Yani İstanbul şehrinin bilinen en eski kilisesidir.
Armaş Manastırı Kütüphanesindeki bir el yazmasına göre: Gozma isimli bir tüccar, 1391 yılında Gafa’dan İstanbul’a gelmiş ve Krikor Lusavoriç Kilisesini inşa ettirmiştir.
Kilisenin duvarlarında bulunan iki levha, kilisenin 1431 yılında varlığını ifade etmektedir.
1731 yangınında kilise tamamen yanar ve kül olur. 1733 yılında yeniden inşa edilir. 1771 yılında kilise yine yanarak kül olur. 1799 yılında yeniden yaptırılır. Aynı tarihte kilisenin yanına Surp Haç ve Surp Garabed şapelleri eklenir.1888 yılında üç ibadethane birleştirilir. 1958 yılında şehrin imar planı çalışmaları sırasında, kilise tamamen istimlak edilerek genişletilecek olan caddeye tahsis edilir. Kalan mevcut arsa üzerine: 1962 yılında bugünkü Surp Krikor Lusavoriç kilisesi inşa edilir. Yeni kilise, 1966 yılında ibadete açılır.
MERYEM ANA TÜRK ORTODOKS KİLİSESİ (İSTANBUL BAŞ EPİSKOPOSLUĞU ANADOLU ORTODOKS KİLİSESİ)
Ali Paşa Değirmeni Sokakta Karaköy ile Tophane arasındadır.
Kilise, 1475 yılında Kırım’dan buraya göç eden Rumlar tarafından inşa edilmiştir.
Günümüzde: Bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi olarak kullanılmaktadır.
Türk Ortodoks kilisesi: 1922 yılında Fener Rum Patrikhanesinin gücünü azaltmak için kurulmuştur.
Türk Ortodoks kilisesi cemaati: 1921yılında Kayseri’de Türk Bağımsızlık Mücadelesini destekleyen Pavlos Karahisaridis tarafından kurulmuştur. 23 Nisan 1920 tarihinde, Ankara TBMM de açılış duasını okuyan din adamları arasında, Papa Eftim’de vardır.
Partikhanenin 3 kilisesi vardır.
Bunlar: Meryem Ana Türk Ortodoks kilisesi, Aziz Aya Nikola Kilisesi, Aziz Yahya Kilisesi.
Bu 3 kilise, Kurtuluş Savaşı yıllarından bu yana, Türk Ortodoks Patrikhanesi kontrolündedir.
Ancak Fener Rum Patrikhanesi, bu 3 kilisenin Milli Mücadele yıllarında, zorla alındığını iddia ederek, bu 3 kilise üzerinde tekrar hakimiyet kurma mücadelesi vermektedir.
AZİZ AYA NİKOLA TÜRK ORTODOKS KİLİSESİ-HAGHİOS NİKOLAS TÜRK ORTODOKS KİLİSESİ
Karaköy ile Tophane arasındadır.
Kilisenin 1583 yılında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kilise: “denizcilere” ithaf edilmiştir. Bu yüzden daha çok Rus denizcilerin ibadet için tercih ettikleri bir yerdir. 1695 ve 1796 yıllarında iki kere yangın olur. Kitabesine göre: günümüzde görülen yapı 1804 yılında yeniden inşa edilmiştir. 1900’lü yıllarda restore edilen kilise, açılmayı beklerken, bilinmeyen bir nedenle çıkan yangın sonucu yanıyor ve hala bu yangın sonucunda restore edilmeyi beklemektedir.
BÜYÜK BALIKLI HAN
Müeyyedzade Mahallesi Kemeraltı Caddesindedir.
İstanbul şehrinin fetih edilmesinin ardından, Fatih Sultan Mehmet tarafından, hastane olarak yaptırılmıştır. Ancak İstanbul şehrindeki salgın hastalıkların buradan yayıldığı anlaşılınca, hastane 1753 yılında Zeytinburnu’nda bulunan Balıklı Rum Hastanesinin bulunduğu binaya taşınır. Çünkü o dönemde yoğun olarak gemilerle hastaneye gelenlerin taşıdığı veba gibi salgın hastalıklar vardır. Ardından buradaki bina yıkılır.
Günümüzde görülen yapı
1876 yılında ise bir Rum mimar tarafından, han, aslına uygun olarak tekrar yapılır ve “Büyük Balık Han” adını alır ve Balıklı Rum Vakfı Hastanesi Vakfına bağışlanır. Ardından, han, yörenin önemli bir ticaret merkezi olur. Galata Bankerlerinin birçoğu burada toplanır. Daha sonraki süreçte ise “Elektronikçiler Çarşısı” olur.
2010 yılında han, Balıklı Rum Hastanesi Vakfı tarafından bir Limited Şirkete kiralanır ve bu şirket tarafından han “Otel” olarak dönüştürülerek hizmete açılır. (Karaköy Oteli) Yapı 6 katlıdır ve büyük bir atrium üzerinde cam bir çatısı vardır. Bina, günümüzde korunmaya tabi tarihi yapı olarak tescil edilerek korumaya alınır.
Büyük avlusunun üstü, camla örtülüdür. Mermer döşeli avlunun ortasında fıskiyeli bir havuz bulunur. Zemin katta: iki sıra dükkan vardır. Üst katlardaki odalar ise, revaklar arasına dizilmiştir.
NECATİBEY CADDESİ
Karaköy-Tophane arasında, denize paralel uzanan yoldur. Bu yolun ilk ismi “Galata Caddesi” yani “Grand Rue de Galata” caddesidir.
Bu yol: Karaköy meydanı, Havyar Han, Perşembe Pazarı, Yeni cami caddelerine bağlanarak Azapkapı’ya kadar gider.
Daha sonra caddenin ismi “Necati Bey Caddesi” olmuştur.
1950’li yıllarda bölgede yapılan imar faaliyetleri öncesinde Tophane ve Karaköy arasındaki ana bağlantı yolu Necatibey Caddesidir. Ancak bu caddenin genişletilmesi büyük mali külfet yaratacağından, Karaköy ve Tophane arasındaki trafik sıkışıklığını gidermek için Kemeraltı Sokağının genişletilmesine karar verilmiştir.
Günümüzde Kemaraltı Caddesi ile Kemankeş Caddesi arasında kalır. Denize paralel uzanır.
MEHMET HİLMİ ÇINÇIN İŞHANI
Necatibey Caddesindedir.
Yedi katlı, tescilli sivil mimarlık örneği yapının zemin katı: dükkan, üst katları iş yeridir. Zemin katında altı farklı dükkan bulunur. Ön cephesi Necatibey Caddesine bakar. Arka cephesinde: Türk Ortodoks Patrikhanesine bağlı Meryem Ana kilisesine komşudur.
Cephesi sıva kaplıdır. Pencere kenarlarındaki söveler ve bina köşelerindeki dekoratif amaçlı öğeler taş malzemedendir. Katlar arasında da silmeler bulunur. Yapı: günümüzde “Galataport” olarak isimlendirilen projenin merkezindedir.
BAYAZİD-İ CEDİD CAMİİ
Kemankeş Karamustafa Paşa Mahallesi Necatibey Caddesindedir.
Sultan II Bayezıd Camii olarak da bilinir. 15’nci yüzyıl sonunda Sultan II Bayazıd zamanında yapılmıştır. Minberi Kızlarağası Beşir Ağa tarafından konulmuştur. Fazlaca bir mimari özelliği yoktur. Minaresi de herhangi bir mimari özellik göstermez. Günümüzde orijinal özelliklerini yitirmiş bina Beyoğlu Müftülüğü olarak kullanılmaktadır.
MUMHANE CADDESİ
Çevrede bulunan mezbahalar nedeniyle, Mumhane Kapısı civarında hayvansal yağ eritilerek mum imal edilmiş ve yöreye “Mumhane” ismi verilmiştir.
1905 yılında Galata Caddesine paralel surların yıkılmasıyla bu cadde genişletilmiştir. Caddenin ilk ismi “Kılıç Ali Paşa Caddesi” iken sonradan “Mumhane Caddesi” olarak değiştirilmiştir.
AYA PANTELEYMON RUS ORTODOKS KİLİSESİ
Mumhane Caddesinde Hoca Tahsin Sokaktadır. Kilise bir apartmanın 6’ncı katındadır. Diğer katlarda, buraya gelen kişilerin eskiden konakladığı odalar vardır.
Karaköy yöresindeki en olağanüstü ibadet yerlerindendir.
Çatıda bulunan 4 kilisenin bulunduğu yapılar: Rus hacılarının Yunanistan’daki Aynaroz Dağına veya Kudüs’e giderken, mola verdikleri dinlenme evleridir. Bu evlerin üstüne şapel olarak kiliseler yapılmıştır. Bunlar “Podvoriyes” olarak isimlendirilir.
Rahip: hemen şapelin altındaki katta, konuklar ise aşağı katlardaki odalarda kalırmış. Böyle bir düzen kurulmasının sebebi, elbette o dönemde yörede emlak fiyatlarının çok yüksek olmasıdır.
İlk olarak: 1870 yılında “Aya Andrea” yapılmıştır. 1878 yılında ise “Aya Panteleymon” ve 1879 yılında “Aya İlia” ve 1880 yılında “Triotskoye” yapılmıştır.
Bu şapeller, özellikle 1920-1924 yılları arasında Bolşevik ihtilalinden kaçarak şehre gelen Beyaz Ruslar tarafından kullanılmıştır.
1930’larda Beyaz Rusların İstanbul’dan gidişi, Aya Panteleymon Kilisesi için bir sıkıntı yaratmıştır. Çünkü onların gidişi nedeniyle ayinler düzenli olarak yapılmamaya başlamış ve hatta çoğu zaman din görevlisi bile bulunamamıştır.
Ancak bir süre sonra Sovyetler Birliğinin dağılması nedeniyle, bu birliğe üye ülkelerden İstanbul’a çalışmak için gelenlerin de bir kapısı bu kilise olmuştur. Ancak bu yeni gelenler için, kilise konukevi özelliğini kullanmamıştır. Çünkü yeterince oda yoktur.
Evet bu şapeller, günümüzde Fener Rum Patrikhanesine bağlıdır.
KEMANKEŞ CADDESİ
KEMANKEŞ KARA MUSTAFA PAŞA KİMDİR
Kendisi 1592 yılında Arnavutluk’da doğar. Genç yaşta Yeniçeri Ocağına girer ve savaşlara katılır. Ok atmadaki ustalığı nedeniyle kendisine “Kemankeş” Lakabı verilmiştir. 1634 yılında Sekbanbaşı olur. 1635 yılında Yeniçeri Ağası olur. Revan seferine katılır ve Revan’ın fethinde önemli rol oynar.
Bağdat kuşatmasına da katılır. Sultan IV Murat tarafından, Sadrazam Tayyar Mehmet Paşa’nın Bağdat seferi sırasında şehit olması üzerine, Kemankeş Mustafa Paşa, Sadrazam yapılır. Sultan IV Murat’ın ölümünün ardından yerine geçen Sultan İbrahim döneminde de Sadrazamlık görevine devam etmiştir.
Mustafa Paşa: gelir ve giderleri ayarlayarak Sarayda tasarruf yapılmasını sağladı. Ancak paşanın bu davranışları bazı kişilerin çıkarlarına dokundu. Kösem Sultan’ın entrikaları sonucu, Sultan İbrahim tarafından verilen emirler, 26 Ocak 1644 tarihinde idam edildi.
KEMANKEŞ CADDESİ
İlk olarak: yeni rıhtım inşaatının arkasından açılmış ve “Rıhtımlar Caddesi” olarak isimlendirilmiştir. 1948 yılında Rıhtımlar caddesinin ismi Kemankeş Caddesi olarak değiştirilmiştir.
Evet, Kemankeş Caddesi, Kemankeş Kara Mustafa Paşa Mahallesindedir.
KARAKÖY YERALTI CAMİİ
Kemankeş Caddesindedir. Karaköy Vapur iskelesi yakınındadır.
Burası: Bizans döneminde İmparator II Tiberios tarafından 578-582 yılları arasında, bir kule (Kastellion kulesi) ve hisarın mahzeni olarak yaptırılmıştır.
Ayrıca: burası yine İstanbul’un fethi öncesinde, Bizanslıların Haliç’e girişi engellemek için gerdikleri zincirin bağlandığı “Kastellion Bodrumu” dur. Bu zincirin bazı parçaları günümüzde “İstanbul Arkeoloji Müzesi” nde sergilenmektedir. Zincir, mahzenin içinde bulunan sütunlara takılmıştır.
Gelelim Osmanlı dönemine
Fetihten sonra ise, burası “Mahzen-i Sultani” olarak kaydedilmiş, silah, cephane deposu ve su sarnıcı olarak kullanılır. Hisar ve mahzenin üzerinde bulunan kule ise fetihten sonra bakımsızlıktan yıkılmıştır.
Günümüzde, yapı içinde yukarıda sözünü ettiğim sahabelere ait olduğu ileri sürülen 3 mezar bulunmaktadır.
Bunlardan bir tanesi müstakil türbe şeklinde düzenlenmiştir ve Sufyan İbn-i Uyeyne’ye aittir. Kendisi: MS 700’lü yıllarda Mesleme bin Abdülmelik komutasındaki İslam Ordusu ile İstanbul kuşatmasına katılmış, ancak kuşatma sonlanıp ordu geri çekilirken Bizanslılara esir düşmüştür.
Ardından Kastellion kulesinin zindanına yani buraya hapsedilir. Susuz bırakıldığında dua eder ve yerden su çıktığı rivayet edilir. Zindanda gördüğü işkenceler sonucu şehit olur. Mahzene gömülüp kabrin bulunduğu kapı kurşunlanarak kapatılır. Bu yüzden günümüzde camiye “Kurşunlu Mahzen Camii” de denir.
1750’li yıllarda, bu kabir hakkında çeşitli rivayetlerin insanlar arasında dolaşması üzerine: Sultan I Mahmut, buranın araştırılmasını emreder.
Mahzen açılır ve mahzende 3 sahabeye ait olduğu düşünülen kabirler bulunur.
Bunun üzerine, aynı yıl burası Sadrazam Çorlulu Köse Mustafa Bahir Paşa tarafından camiye çevrilir, bir de minare eklenir. Ancak bu kule şeklindeki minare daha sonra depremde yıkılır.
Ayrıca: mahzenin üstünde bulunan Padişahın yazlık köşkü boşaltılır.
Caminin giriş kapısı, kıbleye terstir. Yani camiden içeriye girilince, 180 derece dönünce kıbleye dönülmüş olur. Caminin genişliği kısa ama içeriye doğru derinliği uzundur. Bu yüzden bir zamanlar depo olarak kullanılması olasılığı büyüktür.
Cami, gün ışığını sadece deniz tarafındaki duvarda açılmış pencereden alır. Aslında yerin altında değil zeminle aynı doğrultudadır. Ancak üstünde büyük bir yapı bulunması nedeniyle yerin altında görünümü vermektedir. Yeraltı Camiinin üzerinde günümüzde “Sağlık Merkezi” bulunuyor.
Kitabesine göre: Sultan I Mahmut tarafından, 1752 yılında tamir ettirilmiştir. Ayrıca yıkılan minarenin yerine yeni bir minare eklenir.
Günümüzde, özellikle Kadir Gecesi, Eyüp Sultan Camiinden sonra en çok ziyaret edilen yer burasıdır. Çünkü sahabelerin kabir ve makamları bulunmaktadır.
KEMANKEŞ KOCA MUSTAFA PAŞA CAMİİ
Kemankeş Caddesinde katlı otoparkın karşısında Gümrük Sokaktadır.
Cami, 1642 yılında Kemankeş Mustafa Paşa tarafından yıkılan Ceneviz dönemi yapısı Saint Antonio kilisesi arsası üzerine yapılmıştır. Mustafa Paşa, 1643 yılında idam edilmiştir.
Cami: tek kubbelidir. Dört yanında ise yarım kubbeler bulunur. Minberi ahşaptır. Caminin altında dükkanlar vardır, camiye bir merdivenle çıkılır.
Kitabesine göre, cami 1766 yılında onarılmıştır.
Caminin giriş kapısının her iki yanında altı köşeli bir yıldız göreceksiniz. Bu işaret Hz Süleyman’ın mührüdür. Ancak bu işaret, Anadolu’ya ilk gelen Türkler tarafından da kullanılmış olup iki üçgenden oluşan bu yıldız “Yaradan” ve “Yaratılanı” ifade eder.
Camide avlu kapısının yanında, 1732 yılı tarihli bir çeşme bulunmaktadır.
REİSÜLKÜTTAP İSMAİL EFENDİ (KEMANKEŞ) SIBYAN MEKTEBİ VE ÇEŞMESİ
Gümrük Sokakta Kemankeş Mustafa Paşa Camisine bitişiktir.
Mektep, Kemankeş Mustafa Paşa Caminin avlusunda olduğu için genellikle Kemankeş Mustafa Paşa Camisine aittir diye düşünülür.
Ancak: Sıbyan Mektebini yaptıran: Reisülküttap İsmail Efendi” dir.
İsmail Efendi: Kastamonu Karayüzlü Köyüne mensuptur. Sadaret Mektupçuluğu görevini 14 yıl sürdürmüştür. Daha sonra Reisülküttablık (Sadrazama bağlı, bütün katiplerin reisliği ve Dışişleri Bakanlığı) görevine atandı ve 6 yıl bu görevi sürdürdü.
Mektep: 1742 yılında yaptırılmıştır. Avludan taş bir basamakla, yuvarlak kemerli dar ve alçak bir kapıdan girilen katta, hemen birinci kata çıkan taş merdivenler vardır. Buradaki holden 2 basamak daha çıkılarak dershaneye ulaşılır.
Binada: dershane odası, sofa ve küçük bir oda bulunur.
Mektebe: güney cephede bulunan yuvarlak kemerli ve taş söveli bir kapıdan girilir.
Yapı, günümüzde “Beyoğlu Din Görevlileri Derneği” olarak kullanılmaktadır.
Çeşme
Mektep binasının altında yine İsmail Efendi tarafından yaptırılan çeşme vardır. Ancak bu çeşme de, Kemankeş Kara Mustafa Paşa Çeşmesi diye bilinir.
Tek cepheli çeşme, kitabesine göre, 1722 yılında yaptırılmıştır. Kitabesi oldukça güzeldir. Kitabe, mihrap biçimini andıran görünüşe sahiptir.
Çeşmenin aynası: kabartma çiçekler ve süslemelerle bezenmiştir. Oldukça sağlam olarak günümüze ulaşmış çeşme, türünün güzel örneklerinden birisidir. Cephesi mermer kaplıdır. Süslemesi oldukça güzeldir. Günümüzde suyu akmaz.
FRANSIZ GEÇİDİ
Kemankeş Caddesindedir.
Karaköy Limanına yanaşan Fransız gemilerinin mallarını, Galata’da bulunan ticaret merkezine taşımak için 1860 yılında yapılmıştır. Karaya çıkan Fransızlar, Fransız geçidini kullanarak şehre giriyorlardı. Ancak kim tarafından yaptırıldığı bilinmez. Neoklasik mimari tarzı nedeniyle tarihi eser kabul edilerek tescil edilmiş ve koruma altına alınmıştır.
Geçit, uzun süre önce, Erzurumlu Narmanlı ailesi tarafından satın alınmıştır. 1992 yılında restorasyon yapılmıştır. Kemankeş Caddesi cephesinde bulunan girişindeki madalyon üzerinde orijinal “Cite Française” yazısı dikkat çeker.
Geçit, günümüzde Kemankeş Caddesi ve Galata Mumhanesi Sokağı birbirine bağlar. Günümüzde, geçitte, oldukça güzel kafeler bulunmaktadır.
TARİHİ KARAKÖY POLİS KARAKOLU
Kemankeş Caddesinde rıhtımı kapatan gümrük binasının arkasında kalmaktadır.
Eski ismi “Voyvoda Karakolu” dur. Çünkü Karaköy’de Bankalar Caddesinin eski ismi “Voyvoda Caddesi” dir.
Sultan Abdülmecid döneminde, Aziziye Karakolu kapatılıp Tophane Amire-i Beyi’nin konutu, Karaköy Karakoluna dönüştürülüyor. Ön cephesi taş kabartmalarla süsleniyor. Kabartmalarda özellikle kara kolluğunun arması dikkat çeker.
Bu arma: iki yana doğru birer Türk bayrağı, birer mızrak, bayraklar kırmızıya boyanmış, ay ve yıldız beyazdır. Tepedeki yerinden düştükten sonra bir ucu kırık şekilde, kapı girişince cam kutu içinde saklanan taş alınlığın çevresinde süngülü tüfek, balta, mızrak, tabanca, terazi ve madalya görülüyor. Terazi: asayişten sorumlu kara kolluğunun bir yandan da adalet dağıttığını anlatıyor.
Bina 2 katlıdır. Dışı arka cephe hariç taş, içi ve arka cephesi ahşaptır. İki kanatlı ağır demir kapısından geniş bir sofaya girilmektedir. Kapı girişinden sonra birkaç basamakla çıkılan sofanın karşı tarafı bahçeye açılır.
Giriş katında ön cephede iki, arka cephede iki ve toplam dört oda sofaya açılıyor. Tavan yüksekliği 6 metreye yaklaşıyor. Giriş ve ön odalardaki tavanlar sarı yaldız süslemelerle bezenmiştir. Üst kata, taş basamaklı merdivenlerden çıkılıyor.
Düzen alt kattaki gibi, burada da dört odanın kapısı, üst kat sofasına açılıyor. Üst kattaki sarı yaldız tavan süslemeleri de ön odalara ve sofaya yapılmıştır. Arka cephedeki odaların tavanları süslemesizdir.
Evet, yapı günümüzde Karakol olarak kullanılmaya devam ediliyor.