İstanbul Üsküdar

İstanbul Üsküdar

İstanbul’un Anadolu yakasında; Paşalimanı ile Salacak arasındadır. Gerek siyasi ve gerekse ticari açıdan, büyük önem taşıyor. Osmanlı döneminde, idari açıdan dört kadılığa bölünen İstanbul’un kadılarından biri: Üsküdar’da oturuyormuş. Bu durum: semtin önemini ortaya koyması açısından önemli.

İstanbul Üsküdar

Evet: Üsküdar, tarih boyunca Anadolu ile organik bir bağın başlangıç noktası olmuş. Hac ve doğuya yapılan askeri seferler gibi büyük yolculukların çıkış noktası, hep Üsküdar olmuştur. Ancak: Anadolu-Bağdat demir yolunun yapımından sonra, Anadolu ticaret yolunun son noktası olma özelliğini de; Haydarpaşa’ya kaptırmıştır. Bu uç noktada: Barok ve Neo-klasik mimarinin çok güzel örneklerinden biri olan: Haydarpaşa Garı bulunuyor.

İstanbul Üsküdar Haydarpaşa Garı

HAYDARPAŞA GARI

Alman mimarlar: Otto Ritter ve Helmuth Cuno tarafından yaptırılan ve 1908 yılında hizmete giren yapının dış cephesi, yakın zamanda restore edilmiş. Yapımına: 30 Mayıs 1906 yılında başlanılan bina, 19 Ağustos 1908 tarihinde bitirilerek hizmete açılmış. Neo-Rönesans stilinde olup, klasik bir Alman mimarisi örneğidir. Denize bakan yönünde, iki başta tabandan çatıya doğru, kademeli olarak daralan kuleler var. Garda: 7 yol ve 4 peron bulunuyor.

Gar lokantası: kendine has müdavimleri olan tarihi bir restoran. Haydarpaşa garı bir süre önce bir yangın sonucu hasar gördü ve şu an kullanılmıyor, tarihe ışık tutan bu muhteşem güzel mimari yapıyı sadece uzaktan görebilirsiniz.  Bir zamanlar, birçok kişinin İstanbul’a ilk ayak bastığı bu tren garının umarım en kısa zamanda, yine tren garı olarak hizmete açarlar.

İstanbul Üsküdar İskele

İSKELE

Haydarpaşa Garının hemen yanında. Mimar Vedat Tek tasarımı. 1915-1917 yıllarında Denizcilik İşletmeleri (Seyr-i Sefain) için yapılmış. İskele binasının dış cephesinde: çini süslemeler ve eski yazı ile yazılan “Haydarpaşa” yazısı görülüyor.

İstanbul Üsküdar

ÜSKÜDAR GEZİ PLANI

Evet, gezimize, Üsküdar Meydanından başlıyoruz. Üsküdar Meydanının önündeki İskeleden, Eminönü ve Beşiktaş’a kalkan şehir hatları vapurları ile biraz ilerideki iskeleden, Beşiktaş’a çok yüksek sayıda yolcu taşıyan dolmuş motorları var. A sınıfı 25 metre ve B sınıfı 18 metre olmak üzere, 40 tekneden oluşan modern bir filo var. Saat: 06.00 ile 02.00 arası, sürekli olarak Üsküdar-Beşiktaş arasında yolcu taşınıyor.

Evet: gezimize devam edelim. Biraz da tarihi sürece ait bilgiler vermekte yarar var. Üsküdar’da: çok sayıda saray, cami, mescit, tekke, hamam, kervansaray, imaret ve han bulunuyormuş. Ancak, bunların birçoğu günümüze ulaşamamış. 1873 ve 1921 yıllarında büyük yangınlar çıkıyor. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan köşkler ve özellikle sarayların hepsi yok oluyor.

İstanbul Üsküdar III Ahmet Çeşmesi

Üsküdar. 18’nci yüzyılda yeniden yapılandırılıyor. İskele meydanında bir çeşme göreceksiniz. Bu çeşme: Sultan 3’ncü Ahmet Çeşmesidir.

III. AHMET ÇEŞMESİ

Günümüzde: Üsküdar İskele Çeşmesi olarak da anılıyor. 1728 yılında yapılmış. Yapıldığında deniz kenarında imiş. Sonradan, meydan açılırken, çeşme ve haziresi, sökülerek bugünkü yerine getirilmiş. Mermer yalakları, sebilleri, sulukları kırılmıştı. Suyu kesilmişti. Geri çekme işi yapılırken, bunlar tamir edilmiş.

İstanbul Üsküdar III Ahmet Çeşmesi

Bu çeşme: çeşme mimarisindeki değişimlerin habercisi, anıtsal bir mekan. İşlevsel olmaktan öte, dekoratif değer taşıyan bir çeşme. Ahşap çatılı. Osmanlı Barok tarzının en güzel örneklerinden biri. Hattatlık, taş işçiliği ve şiir sanatının bir şahaseri. Çeşmenin dört yüzünde: dönemin şairlerinden: Nedim, Rahmi ve Şakir’in şiirleri var.

Ön cephesindeki kitabesinin ise: Sultan III. Ahmet ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın müştereken hazırladıkları ve iyi bir hattat olan Sultan Ahmet tarafından yazıldığı söylenmekte. Köşelerde: gömme halinde işlenmiş burma sütuncuklar görülür. Muslukların yanlarını: içlerinde güller bulunan kabartma vazolar, geometrik şekiller süslüyor. Çeşme: günümüzde, İstanbul’un en güzel çeşmelerinden biri olarak öne çıkıyor.

Çeşmenin hemen arkasında, İskele Meydanında: bölgenin çok önemli ve o derece de muhteşem görsel yapısı olan: Mihrimah Sultan Külliyesi var.

İstanbul Üsküdar Mihrimah Sultan Külliyesi

MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ

Mimar Sinan tarafından, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan için yapılmış. Yapıldığı dönemde: hemen deniz kıyısında, bir set üzerinde planlanmış: cami, medrese, imaret, misafirhane ve handan oluşuyormuş. Ancak: günümüzde, imaret ve han artık yok. Medrese ise, bir tıp merkezi olarak kullanılıyor. Bu yapılar topluluğu içinde bulunan Mihrimah Sultan Cami, Sinan’ın sürekli yenilik arayışına, güzel bir örnek oluşturuyor. Ana kubbe: üç yarım kubbe ile çevrili. Ön tarafta, pencereler kullanılmış.

Evet, bunları gördükten sonra: sahil yolundan yürümeye devam edin. Şemsi Paşa Burnunda bulunan tütün fabrikası kaldırılarak, Harem’e kadar olan Üsküdar-Harem Sahilyolu ile, Üsküdar ve Harem birleştirilmiş. Tam bu burunda; deniz kıyısında, Mimar Sinan’ın bir başka yapıtı: Şemsi Paşa Külliyesi var. Yolun hemen karşısında ise: Şemsi Paşa Caddesi üzerinde, yamaçta bulunan: Rum Mehmet Paşa Cami ve Türbesi, en eski Osmanlı yapılarından biri olması nedeniyle önem taşıyor.

Üsküdar sahilinden görülebilen bir cami var: Ayazma Camii.

İstanbul Üsküdar Ayazma Camii

AYAZMA CAMİ

1760 yılında, III. Mustafa tarafından annesi Mihrişah Emine Sultan ile kardeşi Şehzade Süleyman adlarına yaptırılmıştır. Mimarbaşı Mehmet Tahir Ağadır. Caminin bulunduğu yerde, daha önce Ayazma Sarayı ve bahçesi olduğundan, bu ismi almıştır. Kız kulesinin arkasındaki yamaçta, İstanbul’u seyrediyor.

Gözden ırak değil ama yoldan uzak. Kız kulesinin arkasındaki yamacın üstünde, bu cami güzel bir görüntü veriyor. Üsküdar iskelesinden, Doğancılar caddesi geçilerek, imrahor’a gelindiğinde, Ayazma Mahallesini sorun ve buraya ulaşabilirsiniz.

Yapının dış yüzeyinde görülen aşırı süslemeler, Barok tarzının belirgin özelliklerini yansıtıyor. İç mekan da ise, çini yerine renkli panolar kullanılmış. Kubbe, dört kemer üzerine oturtulmuş. Dış duvarlarda ilginç kuş evleri ile bir de güneş saati bulunuyor. Bu güneş saati de ilginç.

Zamanında, zamanı belirleyen kişilere “Muvakkit” deniliyormuş. Genellikle, büyük camilerin yanında, muvakkitlerin çalıştığı ve aletlerinin bulunduğu ve Muvakkithane denilen yerler de yapılıyormuş. Günümüzde, bu güneş saati işlevini yitirmiş, dış duvarda asılı duruyor, kim bilir hangi muvakkit bunu yaptı?

Üç kapılı avludan, camiye merdivenle çıkılıyor. Minaresi tek şerefelidir. Tabanı mermerle döşenmiştir. Güney cephesinde: Sultan III. Mustafa’nın türbesi var.

Bu caminin en büyük özelliklerinden biri de şu: Antik çağın Aspendos Tiyatrosu gibi, Ayazma Camisi de, olağanüstü bir akustiğe sahip. Elinizdeki bir kağıt parçasını, parmaklarınızın arasında kırıştırın, avucunuzun içinde buruşturun, kağıdın hışırtısı caminin duvarından geri dönüyor. Çıtınız çıksa, duvarlar “çıt” diyor. İnanılmaz bir ses düzeni. Hesaplanarak mı yapılmış bilinmiyor. Böyle bir hesap tutsa, sanırım her cami de yapılırdı. Nasıl olmuş, anlamak mümkün değil.

Meydanın aşağısında: Uncular ve Hakimiyet-i Milliye Caddeleri arasında kalan bölümde: Yeni Valide Külliyesi var.

İstanbul Üsküdar Yeni Valide Külliyesi

YENİ VALİDE KÜLLİYESİ

Sultan III. Ahmet’in annesi Emetullah Gülnuş Valide Sultan adına yaptırılan külliye, 1708-1710 yılları arasına tarihleniyor. Avluda: Valide Sultan’ın türbesi, zarif bir sebil ve Barok bir şadırvan görülüyor. Avlu duvarını süsleyen kuş evleri de, muhteşem güzellikte.

Hakimiyet-i Milliye Caddesinin çatallaştığı yerden, bu kez Topbaşı Caddesinden yukarı doğru yürüyün. Burada karşınıza: Atik Valide Cami gelecek.

İstanbul Üsküdar Atik Valide Camii

ATİK VALİDE CAMİİ

Sultan II. Selim’in karısı ve III. Murat ile III. Ahmet’in annesi, Nurbanu Sultan adına yaptırılan cami, Sinan’ın belki de en güzel külliyelerinden biridir. Dört duvar payesi ile iki sütun üzerine oturan, altı sivri kemerin taşıdığı kubbenin örttüğü mekan, ana kubbeyi taşıyan beş yarım kubbeyle de genişletilmiştir. Çok güzel süslemelere sahip olan yapı, ayrıca çok geniş bir sundurmaya sahip.

İstanbul Üsküdar Selimiye Kışlası

Evet, Üsküdar’ın diğer önemli yapılarını: sıradan anlatmak istiyorum. İlginizi çekecek yapıları, gidip görecek şekilde kendinize bir rota çizebilir, plan yapabilirsiniz.

SELİMİYE KIŞLASI

Sultan III. Selim’in Nizam-ı Cedit için, Harem sırtlarında, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan eski Kavak Sarayını yıktırarak yaptırdığı kışladır. O dönemde, bölgenin askeri ve stratejik önemini vurgulamaktadır. Nizam-ı Cedit Ordusu için: talim ve barınma yeri olarak yaptırılmıştır. Yapı: kesme taş bir kaide üzerinde ahşap olarak inşa edilmiştir.

Yapıldıktan kısa bir süre sonra, yeniçeri isyanı sonucunda, Nizam-ı Cedit dağılır ve 1807 yılında kışla da yakılır. Bugün görülen yapı: Sultan II. Mahmut döneminde, mimar Krikor Balyan tarafından kagir olarak yeniden yapılır. Sultan Abdülmecid zamanında ise iki defa yenilenen kışlanın, dört köşesine, yedişer katlı birer kule ilave edilir.

Buranın büyüklüğü konusunda bir rivayet var. Söylentiye göre: Baba-oğul, aynı yerde askerliğini yapmış, askerlik süreleri boyunca, birbirlerini hiç görememişlerdir.

İstanbul Üsküdar Selimiye Kışlası

Selimiye Kışlası, Kırım savaşında: kışla İngilizler tarafından hastane olarak kullanılmıştır. Modern hemşireliğin kurucularından olan lambalı kadın lakabıyla anılan Florence Nightingale, 1854 yılında kışlaya gelerek altı ay boyunca yaralı İngiliz askerlerinin tedavisinde görev alır. Florence Nightingale ve beraberindeki hemşirelerin kaldığı kulelerden birindeki oda, günümüzde müzeye dönüştürülmüş.

Cumhuriyet döneminde bir süre tütün deposu olarak kullanılan bina; 1959-1963 yılları arasında: Selimiye Askeri Ortaokulu olarak kullanılır. 1963 yılında, büyük bir onarımdan geçirilmiş ve sonrasında 1’nci Ordu Komutanlığı Karargahı Merkez Binası olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kışlanın ortasında: 200 x 267 metre ölçülerinde, büyük bir avlu bulunmaktadır. Boğaza doğru eğimli bir arazi üzerinde kurulduğundan, her yönden bodrum katı sayısı değişiktir. Bodrum katlarının üzerinde, üç kat bulunuyor.

SELİMİYE CAMİİ

Selimiye Kışlasının hemen bitişiğindedir. III. Selim’in adını taşıyan bu cami, Barok mimarinin güzel örneklerinden biridir.

İstanbul Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi

ZEYNEP KAMİL HASTANESİ

Kavalalı Mehmet Ali Paşanın kızı Zeynep Hanım ile eşi Sadrazam Yusuf Kamil Paşa tarafından, 1860 yılında yaptırılmıştır. Yapı: 1898 yılında yenilenir. Yapılış amacı: hastalara ücretsiz hizmet vermek. Sağlık hizmetini günümüze kadar sürdürebilmiş, en eski sağlık kuruluşudur.

Bir diğer özelliği de, İstanbul’un ilk özel hayır kurumu olmasıdır. Zeynep Hanım ve Kamil Paşa, ölümlerinden sonra, Hastanenin bahçesinde yaptırdıkları türbeye defnedilmişlerdir. Hastane günümüzde, kadın ve çocuk hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.

İstanbul Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı

KARACAAHMET MEZARLIĞI

Üsküdar’ı anlatırken, burayı es geçmek mümkün değil. 14’ncü yüzyılda oluşmaya başlamış ve İstanbul’un fethinden sonra da, tamamen Müslüman mezarlığı olmuş bir yer. Yüzyıllar boyunca, buraya çok fazla insan gömülmüş. Türkiye’nin en büyük, dünyanın sayılı büyük mezarlıklarındandır.

750 dönümlük arazi kaplar. İstanbul’un yalnız en büyük değil, aynı zamanda en eski mezarlığıdır. İlk olarak: İstanbul’un Araplar tarafından kuşatılması sırasında, şehit olan askerlerin buraya gömüldükleri sanılıyor. Mezarlık adını: İstanbul’a Hacı Bektaş-ı Veli tarafından, İslam dinini yaymak üzere gönderilen Karaca Ahmet’ ten alır.

Mezarlıkta: şahideler ve lahitler, değişik türdeki başlıklarıyla önemli bir sanat özelliğidir. Şahidelerin üzerindeki kitabeler, eğer bir hattatın elinde hazırlanmışsa, sanat değeri taşımaktadır. Başlıklar mezarda yatan kişinin: cinsiyeti, mesleği, rütbesi, sosyal mevki, ailesi, felsefi ve dünya görüşü, ölüm şekli ve yaşadığı dönemle ilgili bilgiler verir. Bu özelliği nedeniyle, şahideler, birinci dereceden belge niteliği taşımaktadırlar.

Mezarlığın tam ortasında bulunan: Karacaahmet Sultan Türbesi, saray mutfağı memuru Ziya Bey tarafından, karısı için 1866-1867 yıllarında yeniden yaptırılmıştır. Türbenin içinde: Alevi-Bektaşi büyüğü olduğuna inanılan, Karacaahmet yatmaktadır. Son zamanlarda, yanına bir de Cemevi yaptırılmıştır.

İstanbul Üsküdar Kız Kulesi

ÜSKÜDAR KIZ KULESİ

Yine bu sitede, ayrı bir başlık altında bulabilirsiniz.

İstanbul Kız Kulesi tanıtımı hakkındaki yazım için. 

İstanbul Paşabahçe

geziyorum-pasabahce-2
İstanbul Paşabahçe

Çubuklu’yu geçince, Paşabahçe’ye inerken, deniz kenarında toprak bir yol ayrılır. Boğazın en güzel yeri olan bu yol üzerinde bulunan ve antrepolar boşaltılıp restore edilerek turizme kazandırılmıştır. İstanbul’un en ünlü eğlence yerlerinden biri, burada faaliyettedir.

geziyorum-pasabahce-sise-cam-fabrikasi
İstanbul Paşabahçe
geziyorum-pasabahce-sise-cam-fabrikasi-cesmi-bulbul-1
İstanbul Paşabahçe

 

Paşabahçe semtinde eski eserler, yok denecek kadar azdır. Dünyaca tanınan cam ürünleri, 1933 yılından beri burada hizmet veren Şişe-Cam Fabrikasında üretilmektedir.

Semtin adındaki “Paşa” eki: Sadrazam Hezarpare Ahmet Paşa’dan gelmektedir. Bu paşa: Osmanlı İmparatorluğunun en çalkantılı dönemlerinin başı olarak bilinen 17 yüzyılda görev yapmıştır. Sultan “Deli İbrahim” in sadrazamı olan Ahmet Paşa, 1647-1648 yılları arasında 11 ay görev yapmış ve bu lakabı öldükten sonra almıştır.

Çünkü “Hezarpare” parça parça edilmiş demektir. Ahmet Paşa da, önce azledilerek, daha sonra da Yeniçeriler tarafından parçalanarak öldürülmüştür. Bir yeniçeri de, paşanın parça parça olmuş cesedinin etlerini, daha da ufak doğrayarak “ölünün eti, romatizmaya iyi gelir” diye, on akçeye, gelen geçene satmıştır. Ahmet Paşanın bir zamanlar, burada bir konağı ve oldukça geniş arazileri bulunuyormuş.

geziyorum-pasabahce-4
İstanbul Paşabahçe

geziyorum-pasabahce-5

geziyorum-pasabahce-2

 

Günümüzde Paşabahçe

Sanayileşme köylerinden biri olan Paşabahçe’de: Paşabahçe Cam Fabrikası ve fabrika satış mağazası görülmektedir. Satış mağazası her gün açık olup, burayı mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Makine ve el işçiliğiyle üretilmiş ve Beykoz işi denen cam mamuller ve özellikle “Çeşm-i Bülbüller” burada uygun fiyatla satışa sunulmaktadır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

İstanbul Beykoz tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

 

 

İstanbul Kandilli

kandilli-genel-0
İstanbul Kandilli

Burası: Vaniköy ve Küçüksu arasındaki bir semttir.

Bizans dönemindeki isminin “Perrion” olduğu söyleniyor. Kandilli isminin ise, 17 yüzyılda burada yapılan ve kandillerle donatılan bir yapıdan kaynaklandığı düşünülüyor. Ancak yörenin ismi konusunda başka söylentiler de bulunmaktadır.

Şöyle ki: Osmanlı sultanlarından birinin, sevdiği kadına jest yapmak için denizi kandillerle donattığı ve bir başka söylentiye göre: Osmanlı sultanlarından birinin, düşmanı olan kişinin kellesini kestirip “kanlı dilini” denize attırmasıyla ilgilidir.

Semtin ismiyle ilgili son bir söylenti “Sultan IV. Murat’ın Revan seferine çıkarken: bu bölgeye bir saray yapılmasını ister, 1632 yılında ise seferden dönüşünde, burada yapılan ve inşaatı biten sarayı gezerken, orada şehzade Mehmet dünyaya gelir. Bu doğum: 7 gece kandiller yakılarak kutlanmış ve yöreye kandillerin bolluğu ve güzelliği nedeniyle “Kandilli” ismi verilmiştir.

Öte yandan, “Kandilli” isminin kelime anlamı, Osmanlıca da “Sarhoş olmak “ anlamındadır.

kandilli-camii-1
İstanbul Kandilli Camii

Kandilli Cami

Hemen iskelenin yanındaki caminin yapım tarihi 1632 yılıdır. İki katlı ve ahşap çatılıdır. Günümüzde görülen yapı 1751 yılında inşa edilmiştir. Camiyi yaptıran Sultan I. Mahmut’dur. Caminin kitabesi günümüze ulaşmamıştır. Yapı: dikdörtgen ve taş planlıdır. Çatısı ahşap ve kiremit kaplıdır.

Yapının sağındaki minaresi: kesme taştır ve tek şerefelidir. Minarenin alemi kurşun kaplıdır. Yapıda çok fazla sayıda pencere bulunması nedeniyle iç mekan fazlaca aydınlıktır. Mihrap çini kaplıdır. Yapı: 1931 yılında yangın geçirmiş ve yangından sonra yeniden restore edilmiştir.

sira-evler-sokagi-2
İstanbul Kandilli Sıra Evler Sokağı

 

Sıra Evler Sokağı

Kandilli’deki Sıraevler Sokağında, eski Osmanlı tarzı mimari stildeki evler görülmektedir. Zaten Kandilli tarihi Sit alanıdır ve buradaki bütün evler, Anıtlar Kuruluna kayıtlıdır. Ayrıca yine bu sokakta boğazın muhteşem manzarası izlenebilir.

edip-efendi-yalisi-1
İstanbul Kandilli Edip Efendi Yalısı

Edip Efendi Yalısı

Boğaziçi’nin, en dar ve akıntının en hızlandığı yerlerden olan Akıntıburnunda’dır.

Bizans döneminde, Edip Efendi Yalısının hemen arkasındaki alanda bir akıl hastanesi varmış. Çünkü, inanışa göre Kandilli’de esen sert rüzgarlar, burada bulunan akıl hastalarına iyi geliyormuş. Ancak zamanla bu inanışın yanlış olduğu anlaşılınca, hastane terk edilmiş ve Kandilli sahilleri: Bizans soyluları ve ardından Osmanlı saray çevresinin güçlü çevreleri tarafından işgal edilmiştir.

Bu yalı: 1750 yılında Mehmet Emin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Paşa: Lale Devrinin ünlü ismi Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın danışmamı ve damadı olan Kethüda Mehmet Paşanın emrinde görev yapmış ve Kethüda Mehmet Paşanın kızı ile evlenince paşa ve zengin olmuştur.

Ancak kayın pederi, Kethüda Mehmet Paşa: Patrona Halil isyanında idam edilmiş ve Mehmet Emin Paşa, kurnazlığı sayesinde bu olaylardan kurtulmuş ve 1750 yılında sadrazam olmuştur.

Ancak sadrazamlığı dönemi: tarih sayfalarına, acımasız ve altındakileri hep azarlayan bir yönetici olarak geçmiştir.

1752 yılında görevden alınıp sürgüne gönderilmiştir. Ardından affedilmiş, Mısır’a vali olarak atanmış, ancak Kahire’ye varmadan vefat etmiştir.

Paşa sadrazamlığı sırasında bu yalıyı yaptırmıştır. Ancak yalının keyfini sürememiştir. Yalının tarihi geçmişindeki önemli bir detay: İngiltere Başkonsolosunun kızı, 1881 yılında İstanbul’a gelen Lady Neave, 26 yıl şehirde bu yalıda yaşamış ve gördükleri, yaşadıkları ve duyduklarını kitaplara aktarmıştır.

II. Dünya savaşının başlangıcında, İngiliz hükumeti, askeri amaçlarla kullanmak üzere evine el koyunca, Lady Neave sokakta kalmış ve hayatta tutunmaya çalışırken, muhtaç bir halde 1940 yılında ölmüştür.

Kandilli Tepesi

Vaniköy ve Kuleli Askeri Lisesinin bulunduğu vadileri ayıran ve geçmişte Kenan Tepesi ve günümüzde İcadiye Tepesi olarak bilinen yerdedir. Buraya, bir zamanlar “Kaf Dağı Tepesi” de denilmiştir. Bu bölgede, bir zamanlar, Sultan II. Mahmut döneminde inşa edilen ve İcadiye Kasrı olarak isimlendirilen bir yapı bulunuyormuş.

Bu kasır: Kırım savaşı sırasında, İstanbul şehrine gelen yabancı subayların kalması için tahsis edilmiştir. Ancak, yine savaş sonunda, yapı, yapıyı boşaltan İngiliz subayları tarafından kasıtlı olarak yakılmıştır. Bu yapıdan kalan harabeler, sonraki yıllarda uzun süre, İstanbul’un yangın haberleşmesi için kullanılan bir istasyona dönüşmüştür.

rasathane-1
İstanbul Kandilli Rasathanesi

 

Kandilli Rasathanesi

1910 yılında ilk rasathane kurulması çalışmaları başlandığında, rasathanenin kuruluşu için İcadiye Tepesi uygun bulundu. O zamanlar bu tepede: eski İcadiye Kasrı’nın arazisinde bulunan Boğazlar Komutanlığına bağlı bir topçu birliği ve yangın haber veren memurlar tarafından kullanılan bir kagir kule ve iki odadan oluşan bina bulunuyordu.

Eylül 1910 tarihinde, buranın bu sakinleri bölgeyi boşaltmaya başladılar ve mevcut binaların tanzimine başlandı. 1 Temmuz 1911 tarihinden başlanarak meteorolojik faktörlerin sürekli ve sistematik takibine başlandı. 1920 yılında, ahşap olan meteoroloji binasına 3 oda eklendi ve bahçenin çevresi duvarlarla çevrildi.

Tesis: 1940’lı yıllarda ise “Kandilli Astronomi ve Jeofizik Rasathanesi” adını aldı. Evet, yörenin en önemli tesislerinden olan burası, aslında tarihi ve turistik açıdan bir anlam ifade etmiyor olsa da, yöreyi gezerken uzaktan gördüğünüzde, tarihi geçmişi hakkında bir nebze bilgi sahibi olmanız için kısaca geçiyorum.

adile-sultan-sarayi-2
İstanbul Kandilli Adile Sultan Sarayı-Kandilli Kız Lisesi

 

Adile Sultan Sarayı-Kandilli Kız Lisesi

Osmanlı tarihinde, divan sahibi tek kadın şair olan Adile Sultan: Sultan II. Mahmut’un kızı ve Sultan Abdülmecit’in kız kardeşidir. 1826 yılında doğmuş ve 1899 yılında ölmüştür.

1856 yılında Sultan Abdülmecit tarafından burada bulunan konak çok sevdiği kız kardeşi Adile Sultan için satın alınmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde ise, harap durumdaki bu konak yıktırılmış ve yerine şimdiki saray yaptırılarak Adile Sultana yazlık ikametgah olarak verilmiştir. Sarayın mimarı Serkis Balyan’dır.

Düzgün biçimli olmayan saray arsasının ön yüzü: sahile, arka yüzü ise Sıraevler sokağına bakmaktadır. Yapı: batı, doğu ve merkez olmak üzere 3 bölümlüdür. Zengin bezemelere sahiptir, rokoko mimari stille inşa edilmiştir.

Adile Sultan: zaman içinde Kandilli yöresinin imarına çok katkıda bulunmuş, yoksullara yardım etmiş ve eğitim konularına ilgi duymuştur. Ancak: çok sevdiği eşini ve dört kız çocuğunu erken yaşlarda kaybedince: bu güzel sarayda oturmak istememiş ve 1868 yılında yapıyı terk etmiştir.

Adile Sultan Sarayı: Adile Sultanın ölümünden sonra vasiyeti üzerine 1899 yılında, kız okulu olarak düzenlemesi istenerek Milli Eğitime bağışlanmıştır.

Ardından: Meclis-i Mebusan Başkanı Ahmet Rıza Bey ve kız kardeşi Selma Hanımın gayretleriyle 1916 yılında burada “Kandilli Kız Lisesi” adıyla yatılı kız lisesi açılmış ve saray da lisenin yatakhanesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. 

Ancak 6 Mart 1986 gecesindeki yangında yapı yok olmuş ve ardından, Sakıp Sabancı’nın bağışı ile 2007 yılında restore edilmiştir. Günümüzde burası özel bir restoran ve düğün salonu olarak kullanılmaktadır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

Boğaziçi Anadolu yakası gezi planı hakkındaki yazım için.