Türkiye’nin en güney ucunda, Torosların eteğinde kurulmuş küçük ve tipik bir Akdeniz ilçesi. Kalabalık şehirlere ve tatil merkezlerine uzak olması nedeniyle, kitle turizmi ulaşamamış ve sakinliği bozulmamış. Yani, tam bir cennet.
ULAŞIM
Mersin-Antalya kara yolu üzerinde, Mersin’e 220 km. uzaklıktadır. Anamur ile arasında ise, gayet geniş bir yol bulunmakta olup, 14 km. dir. Ulaşım: gerek Alanya üzerinden gelirken ve gerekse Mersin üzerinden gelirken: doğanın yarattığı zor ve sıkıntılı bir yol. Aslında: ormanlık alanların içinden ilerlerken, gerek yeşil rengin büyüsü ve gerekse orman kokusu sizi mest ediyor.
Bunun yanında: bazen uzaktan ve bazen de yakından, denizin mavi rengini görebiliyorsunuz. Ancak: tüm bu güzelliklere, özellikle araç sürücüsünün kapılmaması gerekir. Çünkü: yol dar, virajlı ve iniş-çıkışlı. Bazı bölgelerde, iki aracın karşılıklı geçişine dahi uygun olmayan bir yol.
Ben Ankara’dan Bozyazı’ya giderken, zor bir yol üzerinden yani Konya üzerinden gittim. Özellikle: Konya’dan sonra yol biraz sorunlu. Aslında: Bozyazı-Antalya arası daha problemli. Yani: hani sürekli söyleniyor ya, buraların bu kadar bakir kalmasının en büyük nedeni ulaşımın problemli olması.
GENEL
Bozyazı ilçesi, adını ilçenin ilk yerleşim yeri olan Gürlevik yöresinin güneyindeki ovanın, sulu tarım yapılmadan önce, halk tarafından “Çorak Düzlük” anlamında, “Boz alan”, “Bozova” şeklinde isimlendirilmesinden almıştır. Buraya vardığınızda, elbette çok miktarda yazlık siteler göreceksiniz.
Ama gerek ulaşımın problemli olması ve gerekse sıcak ve nem oranı, buranın Ege kıyılarındaki turizm merkezlerine nazaran biraz daha geride kalmasına neden olmuş. Bir de, malum Akkuyu denilen ve buraya nispeten yakın olan bölgede: Nükleer Santral yapılıyor ve bu da, buraya olan ilgiyi azaltıyor.
Yine de: ne kadar sıcak, ne kadar nemli olursa, ne kadar yolu problemli olursa olsun, burası güzel bir yer. Özellikle: ilçeyi ikiye bölen ırmağın denize döküldüğü yerde, kumsalda, festival coşkusu ve tertemiz bir deniz, ama dalgalı ve hatta dalga seslerini, kıyıdaki yazlık konuttan duymak mümkün. Bilmiyorum değişik bir güzellik, ama herkese hoş gelmeyebilir, sonuçta tercih önemli.
Yaklaşık 25 km. sahil şeridine sahiptir. Kumtepe mevkiinde, yat limanı yanındaki bölge, mavi bayrak almıştır. Zaten: nesli çok ciddi tehlikede olan “Akdeniz Foklarının” önemli bir kolonisini barındırması, denizinin temizliğinin göstergesidir. Denize gireceğiniz yer önemli değil, çünkü her tarafı kumsal ve dalgaların fazla olmadığı, adeta sahili yaladığı bir yerdir. Ama en uygun yer: adanın bulunduğu bölgedir.
Mersin’in en modern ve en büyük balıkçı barınağı burada bulunmaktadır.
İlçe, uzaktan bakıldığında, sanki bir beyaz örtü altına alınmış gibi görülebilir. Çünkü: seracılık çok yaygındır. Son yıllarda seracılığın geliştiği ilçede, muz seracılığı önem kazanmıştır. Bunun yanında: çok sayıdaki yazlık konut dikkati çeker.
İlçe içinden geçen, Bozyazı Çayı, İstanbul’daki Göksu deresini anımsatır. Düzenli ve bakımlı kıyı bandı ile dere yöresi, huzurlu bir yerleşimdir.
İklim derseniz: evet, sıcak ve nemli bir hava hakim. Bölgede hüküm süren Akdeniz ikliminin genel karakteristik özellikleri gereği: yazlar aşırı sıcak ve nemli geçiyor.
NE YENİR
Bozyazı’da: gölevez, keşkek, maş çorbası, batırık, tantuni ve heleş gibi yöresel yemekleri tadabilirsiniz. Ayrıca: yörenin en meşhur meyvesi olan, muz. Hatta: yol boyunda ilerlerken, yol üzerinde tahta tezgahlarda, muz satan köylülerle karşılaşacaksınız. Yalnız: bu muz salkımlarını, kesinlikle yeşil olarak almanızda yarar var. Aksi halde: olgun muz salkımı aldığınızda, kısa sürede, bozulup, çürüdüğünü görebilirsiniz.
TARİH
Antik çağda: Nagidos ismiyle anılmıştır. Tarihi; çok eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Sisamlı Nagidos tarafından, MÖ.5’nci yüzyılda kurulduğu sanılan Nigidos, bu günkü Paşabeleni olarak bilinen tepenin üzerindedir.
Hakkında, çok az bilgiye sahip olduğumuz kentte, günümüze, Paşabeleni tepesinin zirvesine yakın yerlerdeki surlar kalmıştır. Arkeolojik araştırmalar günümüzde de sürdürülmektedir.
İlçe: tarihte Hititler, Asurlar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Memlukler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar hükümranlığında kalmıştır. İlçe; Fatih Sultan Mehmet zamanında, Karamanoğulları Beyliğinin Osmanlı hakimiyetine dahil edilmesiyle, Osmanlı topraklarına katılmıştır.
GEZİLECEK YERLER
NAGİDOS KELENDERİS ANTİK KENTİ
Bölgenin en eski kentlerinden biridir. Kalıntılar, Bozyazı ilçesinde, kıyıya yakın bir tepe üzerindedir. Hakkında çok az bilgiye sahip olunan kentten, günümüze ulaşan kalıntılar, bu tepenin zirvesine yakın yerdeki surlardan ibarettir. Ayrıca: Bozyazı çayı üzerindeki köprünün ilk biçiminin, Roma çağında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, bir su yolu kalıntısı ile, bir hamamın temelleri, yine Geç Roma, Bizans çağı kalıntıları arasında sayılabilir.
SUR DUVARLARI
Nagidos’un tarihine açıklık getirirler. MÖ.5’nci yüzyıllarda, Paşabeleni tepesinin zirvesini çevreleyen sur duvarları, son derece özenli ve başarılı bir mimari tarz izler. İç sur ve dış sur arasında yapılan kazı çalışmalarında, bu erken surun, izleyen 200 yıl içinde, üç evre geçirerek, suru sağlamlaştırma veya teras oluşturma amaçlı, tamir ve destekleme evreleri geçirdiği anlaşılmıştır.
Yerleşim, MÖ.5’nci yüzyıldan, MÖ.3’ncü yüzyılın sonuna kadar iskan görmüş, sonra dış güçlerin ilgi odağı olmaktan çıkarak, görkemini kaybetmeye başlamıştır.
AGORA
Tepenin güney yamacında yapılan çalışmalarda, on basamaklı bir geçiş alanı ve yanında mekanları bulunmuştur. Basamakların ve mekan duvarlarının bu alanda yoğunlaşması, ayrıca buluntuların niteliği, tepenin bu kısmını agora olarak nitelemeyi mümkün kılıyor. Buluntular, ağırlıklı olarak sikke (40 adet) ve ticari amforalardır.
KERPİÇ YAPI
Yoğun olarak erken dönem seramiklerinin ve figürlerinin ele geçtiği bu alanda bulunan kerpiç duvarlar, bir depoya işaret etmektedir. Burada, kazının en erken malzemesi olan, MÖ.8’nci yüzyıla ait pişmiş toprak figürleri ele geçmiştir. Bunlar: adorant, savaşçı-binici veya kutsal alanlara bırakılan, boğa gibi, hayvan figürleridir.
En yakın paralelleri: Samos’da bulunmuştur. Bu şaşırtıcı değildir. Çünkü: Nigodos’da, MÖ.8’nci yüzyılda, bir Samos kolonisi olarak kurulmuştur. Bu tarihlemeyi destekleyici bir diğer buluntu grubu da, yine aynı mekanda ele geçmiş olan, siyah ve kırmızı boyalı konsantrik veya spiral daireler ile bezenmiş seramik parçalarıdır.
KÜNK SİSTEMİ
Tepenin kuzey yamacında yapılan kazılarda, harçlı bir tekne ve buradan su tahliye eden, son derece kaliteli bir künk tesisatına rastlanmıştır. Künklerin, MÖ.4-3’ncü yüzyıllara tarihlenmesi mümkündür.
KİLİSE BURNU
Bozyazı’ya 14 km. uzaklıkta, Akaya köyü sınırları içindedir. Halk arasında, Kilise Burnu olarak bilinen, Geç Roma ve erken Bizans dönemine ait bir ören yeridir. Burada: sur, sarnıç, bir kilise ve diğer yapılara ait kalıntılar bulunmaktadır. Surun dışında, kuzeybatı yönünde, ikisi yan yana, biri arkada olmak üzere, üç adet 1 ve 2’nci yüzyıllara ait Memurium mezarlarına benzer yapıda mezarlar görülebilir.
MARAŞ TEPESİ (ARSİONE)
Bozyazı’nın, 2 km. doğusunda, Maraş Tepesi üzerinde kurulu olan bu kent, Mısır kralı Ptolemaios’un eşi Kraliçe Arsinee adını taşıyan, antik bir liman kentidir. MÖ.3’ncü yüzyılda kurulduğu sanılan kentin görülebilen en önemli kalıntıları: iki katlı mozaik döşeli mezarlar ve öteki yapı kalıntılarıdır.
SOFTA KALESİ
İlçenin, 10 km. doğusunda, Mersin yolu üzerinde, “Fıdık” olarak isimlendirilen tepede bulunan kalenin, kuruluş tarihi kesinlik kazanmamıştır. Bununla birlikte, antik çağlarda, kalenin yapıldığı sanılmaktadır. Bizanslılar, kaleyi kullanmış ve eklerle de genişletmişlerdir. Osmanlı döneminde de kullanılan kale: kesme ve moloz taşlardan yapılmıştır. Sur duvarları ile su sarnıçları, hamam kalıntıları, günümüze kadar gelebilmiştir.
SU PARKI
Bozyazı’ya yaklaşık 30 km. uzaklıkta olan ve yaylaya yakın, su parkına mutlaka gitmenizi öneriyorum. Bozyazı’yı sıcak kavururken, bu parkta öyle bir su var ki, muhteşem soğuk. Buz gibi bu suya girmek biraz zor. Ama girince de çıkmak istemeyeceğiniz bir su.
Devasa ağaçların altında, serin bir hava. Bu ortamda, bir de alabalık yetiştiriciliği yapılmakta. Balığı canlı seçiyorsunuz. Ustalar, kiremitte pişirip ağzınıza layık veriyorlar. Bu bölgeyi mutlaka ziyaret etmenizi öneriyorum.
SONUÇ
Bozyazı: Akdeniz kıyısında, denizin mavisi ile, ormanlık alanın yeşilinin birleştiği bir yer. Ancak: çileli yol, sizi sıkmasın, güzel bir tatil geçirebilirsiniz. Bir de, yaz aylarının sıcak günlerinde, sıcak hava ve neme dayanmanız şartı ile.
Anadolu’nun en güney noktasında, bir doğa bahçesi. Ulaşım için gidilmesi gereken çileli yolu olan bir yer.
ULAŞIM
Anamur: Antalya’dan 265 km. uzaklıkta olup, 4 saatte ulaşılmaktadır. Otobüs ile: 5 saatte alınmaktadır. Anamur, Alanya arası uzaklık: 129 km. olup, bu uzaklık 2 saatte gidilmektedir. Anamur-Silifke arasındaki uzaklık: 140 km. dir.
Anamur-Mersin arasındaki uzaklık: 230 km. olup, Mersin-Erdemli-Silifke-Aydıncık üzerinden gidilen yol, 5 saatte alınmaktadır. Otobüs ile 6 saat sürmektedir. Anamur’a Konya üzerinden ulaşım, iki yolla yapılmaktadır. Konya-Karaman-Mut-Gülnar-Aydıncık üzerinden gelinebilir. Ayrıca: Konya-Seydişehir-Akseki-Alanya-Gazipaşa yolu ile de gelinir.
Anamur-Karaman arasındaki uzaklık: 230 km. dir. Anamur-Girne arasında çalışan deniz otobüsleri, Kıbrıs’tan Türkiye’ye, denizyolu ile ulaşımı, 2 saatin altında bir sürede alabilirsiniz. Yani: Anamur-Girne arasındaki uzaklık: 76 km. dir.
Özel aracınız ile yola çıkarsanız, yollar biraz virajlı da olsa, o muhteşem manzaranın tadına doyamayacaksınız. Gerek Alanya yönünden ve gerekse Mersin yönünden gelirken: muhteşem ormanlık alanların içinden geçeceksiniz.
Bu ormanlık alanlarda; çevrenizde yeşil rengin hakim olduğu çam ağaçları bulunurken, uzaklarda ve yer yer de olsa yakınlarda, denizin masmavi renginin egemenliğinin yarattığı güzel görüntülere esir olacaksınız.
Aracınızın camlarını açın, yavaş yavaş, çevrenin güzelliklerini seyrederek ve ormanın güzel havasını teneffüs ederek ilerleyin ve Anamur’a ulaşın. Ancak: muhteşem bir dikkat göstermeniz şart. Bazı virajlar da, karşılıklı iki aracın dahi geçmesi olanaksız.
Zaten: Anamur denildiğinde, bu güzel beldede, turizmin artmamasının tek nedeni, bu yol çilesi. Yaz aylarında bu kadar sıkıntılı olan yolları, yağışlı havalarda ve kışın düşünmek dahi istemiyorum, çok zor.
NE YENİR
Anamur’da, yöresel lezzet olarak, tatmanızı önerebileceğim yemekler şunlar: susam ve pekmezden yapılan Samsıra, Tantuni, kurutulmuş incir, pekmez, badem ve cevizden yapılan Heleş ve son olarak Tarhana Çorbası. Bunun yanında: mevsimi uygun ise: çilek ve muz da, Anamur’da mutlaka tatmanız gereken tatlar.
GENEL
Yetersiz ulaşım koşulları nedeniyle, yabancı turistler tarafından çok fazla ilgi çekmiyor. Yerli turizm açısından gelişmiştir. İlçenin bir çok yerinde, yerli turistlerin, yılın belli aylarında ikamet ettikleri siteler bulunmaktadır. Özellikle: Ankara ve Konya’dan gelenler yaygındır.
Anamur: Türkiye’nin sayılı uzun sahili şeridine sahiptir. Bu nedenle: İlçenin her yanından, denize girmek mümkündür.
Anamur’da seracılık: 1995 yılından sonra yaygınlaşmaya başlar. Özellikle: Türkiye’nin çilek ihtiyacının % 40 gibi büyük bir kısmı, buradan sağlanır. Bunun yanında: buraya has, küçük tipi ve kokulu muz üretimi var.
Anamur’da: çeşitli resmi kurumların tesisleri bulunuyor. Özellikle: tam merkezde bulunan askeri kamp, bulunduğu mahal ve güzelliği ile dikkati çekiyor. Hemen merkezde. Kıyı çizgisinde uzun ve dar bir genişlik alanda kurulmuş. Masmavi ve temiz denizi ve kumsalında güzel kumu ile dikkati çekiyor.
Anamur kumsallarında tespiti yapılan 500 caretta caretta kaplumbağa yuvasından, 45000 yavrunun yumurtadan çıkarak denize ulaştığı saptanmıştır. Ayrıca: Türkiye kıyılarında bulunan 70 adet deniz fokundan, 25 tanesi: Anamur, Bozyazı, Aydıncık ilçelerinin kıyılarında yaşamlarını sürdürmektedirler.
GEZİLECEK YERLER
ANAMUR EVLERİ
Anadolu’da, bölgelerdeki kentlerin aynı karakterleri taşıyan ev yapı teknikleri vardır. Yapı tekniği, bölgelere göre çok az farklılıklar gösterir. Anamur’da ise, durum farklıdır. Dar bir alanda, üç ayrı tipte mesken gözlenir.
Kazı bilimi: Roma döneminden bu yana, Anamur’da, daimi yerleşim merkezlerinin yanında, yayla kesiminde ikinci konutun var olduğunu gösteriyor. Bunlardan: Kırkkuyu ve Elbalak yaylalarına, mil taşı da konulan döşeme yollarla ulaşılırken, buralarda yumuşak taşlara oyulmuş, antik sarnıçlar ve kaya mezarları görülür. O dönem insanlarının, günümüzde yaylaya göçen insanların bir bölümünün ev olarak kullandığı Evcikler de mi oturdukları geliyor insanın aklına?
Abanoz, Şıhardıcı, Demiroluk, Güğül Tepesi, Domuz Beleni ve Çandır yaylalarında, Roma dönemi kalıcı yerleşim gözleniyor. Genelde: kiremit örtülü yapılar, sosyal tesisler, kut tören alanları ve kaya mezarlarının oluşturduğu Nekropoller.
ANAMUR MÜZESİ
Anemurium antik kentinde, Amerikalı ve Kanadalı bilim adamları tarafından, 1960 yılında başlatılan arkeolojik kazılar, yöredeki tüm kültürel kalıntıların değerlendirilmesi amacıyla, Anamur ilçesine bir müze yapılması fikrini ortaya atarlar. Müze binasının ilk temeli: 1976 yılında atılır.
1990 yılında, inşaat işlemlerinin tamamlanmasından sonra, 1992 yılında, teşhir ve tanzim çalışmaları sonuçlandırılır. Alanya ve Silifke Müzelerinden getirilen, Anamur kaynaklı eserlerin yanı sıra Erdemli Müzesinden getirilen eserler ve Anamur halkının, büyük bir duyarlılıkla getirdiği eserlerin sayısı, bu gün için 9000 adete yaklaşmış.
Müze binasında: üst katta: idari odalar, kütüphane, fotoğrafhane, konferans salonu var. Alt katta: kafeterya, etnoğrafik ve arkeolojik seksiyonlar, eski eser depoları ve laboratuvar bulunuyor.
Etnografik seksiyonda: göçebelik dönemi ile yerleşik döneme geçinceye kadar ki tarihsel süreç içinde, bu yörelerde ele geçirilen folklorik eşyalar sergileniyor. Ayrıca: yörede: Bönce, Çiğni Düşük, Ala Aynalı ve Boncuklu olarak tanınan kilim örnekleri ile üzeri çizgi kazıma ile dekorlanmış ahşap kahve değirmeni, kahve soğutucusu, kahve kutusu, aynalık, sedef kakmalı çekmece, ahşap kaşıklık, barutluk, ahşap urup, dibek, aşık sopası gibi sayısız eser bulunuyor.
Arkeolojik seksiyonda: Anemurium, Nagidos ve Kelenderis’ten gelen eserler ve her döneme ait sikke örnekleri yanında, çeşitli amforalar sergileniyor.
ÇUKUR PINAR MAĞARASI
Anamur’un kuzey batısında, Çamurlu yaylasından sonra, 4 saatlik bir yürüyüşle, 1890 metre yükseklikteki; Çukur pınar adlı düden mağarasının ağzına ulaşabilirsiniz. Anamur’a 46 km. uzaklıkta.
Mağara, dünyanın en derin mağarası olan, Fransa’daki mağaradan sonra, ikinci sırada yer alıyor. Boğaziçi Üniversitesi tarafından: 1420 metre derinliğine kadar, keşifler tamamlanmış. Mağarada biriken sular: su gözünde ortaya çıkıyor ve Dragon çayına karışıyor.
KÖŞEKBÜKÜ MAĞARASI
Anamur’un 15 km. kuzey batısında bulunan Ovabaşı köyünü geçtikten sonra, Köşekbükü mağarasına ulaşabilirsiniz. Toplam 500 metre genişliğindeki mağara, ışıklandırılarak turizme açılmış.
Çevresinde, tabaklanmış kaya dokuları bulunuyor. Mağara içinde; sayısız sarkıt ve dikitler var. Astım hastalığına iyi geldiği iddia edilen mağaranın içi: üç bölüm halinde. Bu bölümler ise: dilek, şifa ve huzur bölümleri olarak isimlendirilmiş.
MAMURE KALESİ
Antalya-Mersin kara yolu üzerinde, Anamur’a 8 km. uzaklıktaki Bozdoğan köyü sınırları içinde. Birçok Anadolu kalesinde olduğu gibi, antik temeller üzerine kurulmuş. 1988 yılında, Anamur Müzesi Müdürlüğünce yapılan kurtarma kazılarında, MS.3 ve 4’ncü yüzyıllar arasındaki dönemde; Geç Roma kentine ait bir evin tabanları mozaik döşeli yapı kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.
Mamure kalesi, 14’ncü yüzyılda, Karamanoğulları tarafından önemli ölçüde onarım gördüğünden, adı “Mamure” olarak değiştirilmiştir. Kale, daha sonra 15 ve 16’ncı yüzyıllarda, küçük onarımlar görmüş, 18’nci yüzyılda Osmanlılar tarafından yeni eklentiler yapılmıştır.
Yapıda: mazgal ve siperleriyle, üst yapı, alt kısımları etek gibi genişleyen duvarlar görülür. Üç bölümden oluşan kalenin, 39 kulesi, camisi ve hamamı bulunuyor. Bu bölümler: dış kale, iç avlu ve iç kale. Bu bölümler, birbirlerinden yüksek duvarlarla ayrılır.
Güneydeki sahil kenarında: 5 kule ve köşe burcunun yanında ise, üst örtüsü tamamen yıkılmış bir fener kulesi bulunuyor. İç avlunun yüksek surun da: değişik şekilli, 7 burç var. Bunlardan: kuzeydoğu tarafındakiler, duvarla birlikte yıkılmış. Dış kale bölümünde: çeşme, depolar, su sarnıçları ve işlevleri hale çözülememiş bazı yapı kalıntılarını görmek mümkün.
Kaleden, zamanımıza gelmiş tek yazıt: batı cephe duvarı üzerinde. Yazıtta: özetle “Karamanoğlu Alaaddin oğlu Sultan İbrahim inşa etti. Bu tarih; Mükerrem Şevval ayında yazıldı” yazmaktadır. Kale komutanının veya dizdarının konutu, iç kale girişinin karşısında bulunuyor.
MAMURE KALESİ CAMİSİ
Mamure kalesi içindedir. Yapıya basık kemerli taş kapıdan girilir. Camide, duvarlarda taş ve tuğla sıraları, uyum içinde örülmüş kubbeye geçişte ve saçaklarda tuğladan tırnak süsleri yapılarak etki yaratılmış.
16’ncı yüzyıl Osmanlı mimarisinin klasik ögelerini taşıyan caminin ilk yapılışı zamanı: Karamanoğulları dönemine aittir. Caminin önünde yer alan küçük kemerlerle dekore edilmiş sarnıç, beşik tonozludur.
ANEMERİUM ANTİK KENTİ
Anemurium kentinin kalıntıları: Nagidos’un yaklaşık 30 km. batısında, Anadolu’nun güneydeki en uç noktasında bulunan Anamur burnunun doğuya bakan yamaçlarındadır. Bu antik kente rüzgarlar hayat vermiştir.
Antik dönemde güneyin en önemli liman kentlerinden biriydi. Coğrafi konumu sayesinde diğer kentlerle doğrudan ilişki kurdu. Özellikle Akdeniz’e yelken açan ticaret gemileri, Anemurium’dan şarap ve zeytin yağı taşır. Bu ürünler amforalar içinde diğer kentlere ve ülkelere satılırdı.
Ayrıca: Anemurium halkı, gerek kendi ihtiyacı için ve gerekse bölgesel ihtiyaca yönelik çanak-çömlek üretimine sahipti.
Kıbrıs-Suriye ve Yunanistan ile bağlantısı bulunan kentte, liman çok önemliydi. Çeşitli ülkelerden gelen gemiler ihtiyaçlarını gidermek için buraya limana gelirlerdi.
Kentin ne zaman kurulduğu hakkında: herhangi bir bilgi yok. En erken yapı kalıntısı Helenistik döneme aittir. O da MÖ 3’ncü yüzyıla aittir. Bu da Akropol’de görülür. Yani kentteki ilk yerleşim Akropol’de başlamıştır.
Ancak, Roma imparatorluğu çağı öncesine giden kalıntılar oldukça azdır.
Yani: şehrin Roma dönemine ait olduğu ve MÖ.4’ncü yüzyılda kurulu olduğu biliniyor. Amerium adının “rüzgarlı yer” anlamında kullanılmış.
MS.1’nci yüzyılda, kentin çevresinde ilk surların yapıldığı ve bir süre Kommageneli Antiochos’un (MS.38-72) yönetimine bırakıldığı belirlenmiş.
Kıbrıs’a yakın olması yüzünden, özellikle Romalılar zamanında, bir ara istasyon konumunda olan şehir, aynı zamanda kara yoluyla, Toroslardaki en önemli Roma kentlerinden biri olan Germanikopolis ile bağlantılıymış.
Böylece, bu bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuş.
MS 2 ve 3’ncü yüzyıllarda kentte önemli ve hızlı bir imar çalışmasına başlanmış ve 5 ile 6’ncı yüzyıla kadar sürekli bir imar faaliyeti olmuştur.
Roma döneminde kendi adına sikke basabilen kentlerden birisi olması kentin önemini ortaya koymaktadır. Kazılarda bulunan Anemurium sikkeleri oldukça önemlidir. Bu sikke sadece kendi içerisinde, şehir içinde geçerli olan bir sikkedir.
Şehir, MS.260 yılında, Sasaniler tarafından işgal edilmiş. MS. 4 ve 5’nci yüzyıllar arasındaki dönemde: Toroslardan gelen korsanlar, kenti tahrip ederler.
Ayrıca MS 580 yılında burada büyük bir deprem olur. Ondan sonra ekonomik toparlanma sağlanamamıştır. Bu depremde, kente hayat veren su kaynakları yıkılmıştır.
MS. 650 yılında, Arap akınlarına uğrayan kent, bu tarihten sonra, terk edilir. 12 ve 13’ncü yüzyıllarda, Selçuklular ve Karamanoğulları hakimiyetine giren kent, Türk egemenliğine geçer.
MS 8’nci yüzyıldan itibaren terk edilen kentin üzerine hiçbir modern yapı inşa edilmemiştir. Bu yüzden hem araştırmacılar için tam bir hazine olmuş, hem de mimari yapılar bozulmadan günümüze kadar ulaşmıştır.
Kent; yukarı ve aşağı kent olmak üzere iki bölüme ayrılır. Burada pek çok kentte görülmeyecek kadar çok mimari kalıntı bulunmaktadır.
Kentte toplam 5 tane hamam vardır. Farklı dönemlerde inşa edilmiştir. 5 tane kilise, 1 bazilika, 1 tiyatro kalıntısı ve 1 odeon bulunmaktadır. Ayrıca: kısmen ayakta olup ta henüz fonksiyonu belirlenmemiş yapılar bulunmaktadır. Ama en önemlisi 350 tane tonozlu mezarı var, Anadolu’nun en zengin nekropollerinden bir tanesidir.
En göz alıcı yapıları Aşağı Kenttedir. Bunlar: surlar, 3 hamam, 60 metre genişliğinde tamamlanmamış tiyatro, 900 kişilik oturma yeri bulunan Odeon (konser salonu) ve Paelastradır. Halk hamamının arkasındaki kamusal alanda, geniş bir yerleşim görülür.
Zemin Mozaikleri:
Antik kentin zenginliği ve mimarisine yansıyan çarpıcı detayları en iyi vurgulayan öğelerden biri zemin mozaikleridir.
Liman caddesinin her iki yanında kaldırımların belirli bölümlerinde yer yer zemin mozaikleri bulunmuş olup, bunların bir kısmı müzede sergilenmektedir.
Anamur müzesinde sergilenen mozaikler içerisinde: “ barışçıl kral Isaah adına düzenlenmiş mozaikte, palmiyenin iki yanında yer alan leopar ve oğlak betimlemesi” ; nekropol kilisesinin tabanında bulunmuştur.
Deniz tanrısı Gaya’nın 12 çocuğundan biri olan Tetis, deniz tanrıçası Okeanus’un kız kardeşidir. Tetis mozaiğinde detaylı bir çalışma yürütülmüştür. Mozaik 40 metre kare büyüklüktedir.
Nekropol-Mezarlık Alanı
Kentin surları dışında kalan mezarlığı, Anadolu’nun en iyi korunmuş nekropol alanını oluşturur. Nekropol alanı: Klikya bölgesinin en büyük ve en zengin mezar tiplerine sahiptir.
Buradaki mezar sayısı: 350 tanedir.
Kentin kuzeyine doğru yayılan ve MS 1’nci yüzyıldan 4’ncü yüzyıla kadar tarihlenen Nekropolün genelinde beşik tonozlu mezar hakim olup çoğunun tonozları hala ayakta duruyor.
Mezarların; tek ve iki katlı örneklerinin bir kısmının duvarlarında freskler ve mozaikler bulunmaktadır. Bu durum o dönemde kentin ne kadar zengin olduğunu göstermektedir.
Genel olarak mezarlarda lahit odası, ziyaret ve diğer eklenti mekanları bulunuyor.
En eski mezarların temelleri büyük kireç taşlarından inşa edilmiştir. Nekropol’de görülen ikinci mezar tipinde geleneksel plana eklenti mekanlar oluşturulmuştur. Üçüncü mezar tipi ise, bir bahçe içerisinde eski tip mezarlara yeni bir ünite olarak eklenmiş yapılardan oluşmaktadır.
Mezar alanları arkeolojik çalışmalar açısından çok önemlidir. Mezarlar ait oldukları toplumların inanç ve ölü gömme gelenekleri açısından önemli ipuçları verir. Özenle süslenen mezar odalarının içleri, hayat ve ölüm kavramlarının insanların yaşamlarında son derece önemli olduğunun altını çiziyor.
Mezarlarda rastlanan isler, bazı ailelerin özel kompleks mezarlar inşa ettiğini, bu mezarlarda anma törenleri, özel festivaller ve yemek toplantıları yaptıklarına işaret ediyor.
Anemurium halkı, ölülerinin bu etkinliklere ruhlarıyla eşlik ettiğini ve geride kalanlara hayat verdiğini düşünürdü. Yaşama ve ölüme getirdiği masalsı bakış açısı, bugün nekropol alanında bulunan küçücük detaylar sayesinde ortaya çıkıyor.
Kentin içme suyunu sağlayan su kemerleri dışında, erken Hıristiyanlık dönemine ait birkaç kilise kalıntısı da saptanmıştır.
Müzede sergilenen BULUNTULAR
Müzede sergilenen Anemurium buluntularının en ilginç gurubunu, pişmiş toprak insan yüzlü yağ kandilleri oluşturur. Bunun dışında, süs eşyalarından oluşan bronz ve kemikten yapılmış bazı mezar armağanları, Roma çağına ait olan tunçtan yapılmış tanrıça Athena biçimli bir kantar ağırlığı, Bizans çağına ait halk sanatını yansıtan ve çeşitli malzemelerden yapılmış objeler diğer önemli buluntular arasında yer alır.
TİTİOPOLİS ANTİK KENTİ
Anamur’un batısında, Kalınören köyü üzerinde, 5 km. sağda, köy içinde ve kuzeyindeki hakim tepeler üzerinde, çok geniş bir alana yayılan, Kalınören köyü kalıntılarının bulunduğu yere gelinir. Bu alan: Titiopolis antik kenti alanıdır.
Ören yeri içinde: Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerini içine alan kalıntılar var. Titiopolis: antik çağlarda, Anemurium’a bağlı olmayan bir site konumunda idi. Antik kentte, bugün görülemeyen: boluleuterion, nimfeun, odeon, tiyatro gibi yapılar, büyük bir olasılıkla, köy yerleşmesinin altında kalmıştır.
Kenti düzenli olarak çeviren sur duvarları: kabaca yontulmuş, irili-ufaklı çok köşeli taşlardan yapılmıştır. Köy girişinde: solda, bahçeler içerisinde, sert gri renkli taştan burmalı sütun’un; çok önemli bir yapıya ait olması gerekmektedir. Bahçeler içindeki mozaik tabanlı mekanların işlevlerinin ne olduğu dahi anlaşılamamıştır. Tepelere doğru çıkıldıkça, ilk önünüze çıkan hamam yapısı, büyük bir olasılıkla, bir gimnazyum yapısı olmalıdır. Hamamın batısında, narteksi belirgin üç sahınlı bazilika var.
Yapıda: sintronon basamakları bulunuyor. Apsisin sağ ve solunda, diakonion odaları bulunuyor. Bu odalar: apsisin arkasında: revakla desteklenmiş çok amaçlı bazilika tipini gösteriyor.
Köy yerleşmesinin kuzeyinde, surlarla çevrili akropol kalıntıları içerisinde, bazilika, hamam ve nekropol sahalarının bulunuşu, buranın bir şehir gereksinimine yanıt verecek biçimde ele alındığını gösterir. Yukarı şehirde bulunan: batı ve doğu bazilikaları, tamamen tahrip olmuştur. Yapıların zeminleri, gri ve beyaz renkli mozaiklerle geometrik ve bitkisel süslü olarak dekore edilmiştir.
Dini yapıların doğusunda, görkemli mezarların bulunduğu nekropol alanı var. Buradaki kesme taştan, iki katlı tonozlu mezarların yüceltilmiş birkaç ayrıcalıklı kişinin anıtsal mezarlarıdır. Akropol’ün doğu yamacında, kapakları gri renkli sert taştan dikdörtgen formunda oyularak yapılmış sarkofaj’ın cephesinde: kanatlarını açmış kartal figürü, yanlarında girlandları taşıyan bukranion ve medusa başları görülüyor. Bu lahdin hemen yanında ön yüzünde, elinde asa tutan sehpa üzerinde oturan erkek figürlü lahdin ön yüzüne işlenmiştir.
Kalınören’deki ilginç yapılardan biri de, akropolün kuzey ucunda yer alan tonoz örtülü üç ayrı mekanlı tylos tipli hamamdır. Hamamın su gereksinimi ise, 20 metre ileriden sağlanıyormuş.
ABANOZ YAYLASI
Anamur-Ermenek-Karaman kara yolunun 50’nci km. dedir. Anamur’dan minübüs ile gidilebilir. Anamur’un en kalabalık yaylasıdır. Torosların 1500 metre yüksekliğinde, denizden 50 km. içeride, çevresi kafran ve ladin ağaçları ile çevrili bir bölge. Dünyanın bilinen bitki türlerinin, hemen hemen % 70’ne sahip, şifalı bitkiler cennetidir.
İki tepe yamacında ve dere yatağında kurulan yaylada: ahşap ve taş yayla evlerinin yanında, yazlık evler de bulunmaktadır. Anamur halkının yoğun olarak kullandığı yaylada, yaz aylarında, bakkallar, kır kahveleri ve et yemekleri sunan kır lokantaları hizmet vermektedir.
Asırlık köknar ve ardıç ağaçları ile kaplı olan yaylada, Bicikli mağara diye anılan yer altı mağarası ile Kaletepe’de bulunan kale kalıntısı gezilecek yerler arasındadır. Suyu bol bir yayladır. Evlere kadar, borularla su gelmektedir.
Modern binalar ve villalar bulunmaktadır. Yaz mevsiminde, sayfiye yeri olarak da çıkılmaktadır. Bunun dışında: tarihi süreçte, ilk altın para burada basılmıştır. Darphane: İğdi mevkiindedir. Ayrıca: ilk rüzgarla elektrik üretimi, Tahtalı İn ya da Ayı Günnüğü denilen yerde gerçekleştirilmiştir.
SONUÇ
Anamur; güzel bir yer. Ancak: Akdeniz ikliminin klasik özellikleri olan: aşırı sıcak hava ve nem, burada da etkili. Yani: burada tatil düşleyenlerin: gerek ulaşımda karşılaşılan yol çilesi ve gerekse havanın aşırı sıcak ve nemli oluşu özelliklerini göz önünde bulundurmaları şart.
Yine de; Akdeniz’in güzelliği, tarihi kalıntıların orijinalliği ve tabiatın yeşili, buranın çekiciliğini hiçbir zaman olumsuz etkilemeye yetmiyor.
Anamur’da: bir tatil düşlerseniz, sokaklarında ve çarşısında gezebilir ve sıcak denizine girebilir, kumsalında, ince kumunda güneşlenebilirsiniz.
Akdeniz kıyısında, şirin bir ilçedir. Burada özellikle, ilçe merkezindeki dört ayak anıt mezarını mutlaka görmenizi öneriyorum.
ULAŞIM
Aydıncık, bağlı bulunduğu il merkezi olan Mersin’e 170 km. uzaklıktadır. Aydıncık-Bozyazı arasındaki uzaklık: 38 km. Aydıncık-Silifke arasındaki uzaklık: 140 km. Aydıncık-Antalya arasındaki uzaklık: 325 km.
TARİH
Burası, antik dönemlerde, Kıbrıs adasına yakın konumdaki bir liman kenti olması nedeniyle önem kazanmıştır. Kelenderis olarak isimlendirilen yerleşimin, ilk olarak, denizcilikte ve ticarette çok ilerlemiş Fenikelilerden Sandakos tarafından 3000 yıl önce kurulduğu düşünülmektedir.
Daha sonraki dönemlerde ise: Persler, Selefkoslar, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. İlçe merkezi ve çevresinde yapılan araştırmalarda bulunan kalıntılar arasında. Sefefkoslar dönemine ait seramik parçaları, Roma dönemine ait tiyatro ve anıt mezar yapıları, Bizanslılar dönemine ait ise, yine seramik parçaları, staterler bulunmuştur. Aydıncık: 1915 yılında ilçe statüsü kazanır. 1987 yılında ise, Gülnar ilçesinden ayrılarak, müstakil ilçe olur.
GENEL
İlçe merkezi: kıyıda Toros dağlarının denize paralel uzanan bir kolunun yamacında kurulmuştur. Yani, bir anlamda, dağlar ile deniz arasında sıkışmıştır ve bu nedenle, arazi yapısı son derece dağlık ve engebelidir. İlçenin kıyı kesimindeki tepeler, en yüksek noktalara doğru zirve yaparlar. İlçe merkezinde, tarıma elverişli alanlar: kıyı kesimindeki 3-5 km. lik şerittedir. İlçenin kıyı uzunluğu ise, 38 km. dir. Yerleşim yerinin, kıyı uzunluğu ise, 9 km. dir. Yörede: Akdeniz iklimi egemendir. Yöredeki insanların başlıca geçim kaynağı: tarım ve hayvancılık üzerine kuruludur. Özellikle, yörede, seracılık geçmişi, uzun yıllara dayanmaktadır. Bu seraların büyük bölümünde, domates, salatalık ve patlıcan üretimi yapılmaktadır. Denizdeki, Gemidurağı ve Yelkenliada arasındaki bölge: Akdeniz foklarının yaşama alanı bulunan mağaralarla doludur. Aydıncık ilçesinin, Akdeniz kıyısında 4 ada bulunmaktadır. Yılanlıada: bu dört adadan, en uzakta olanıdır. Bu ada ve çevresinde: sualtı dalışları yapılmaktadır. Çünkü: deniz altında, bir kısım batıklar tespit edilmiştir. Bu nedenle, Yılanlıada, 1’nci derece Sit alanı olarak seçilmiştir.
KONAKLAMA
Aydıncık Öğretmenevi Merkez Mah. Atatürk Caddesi.No.127 324-8413267
GEZİLECEK YERLER
Kelenderis denilen bölgede bulunan seramik vazolar: Doğu Akdeniz bölgesinde ele geçirilen ilk eserler olmaları açısından önem kazanmaktadırlar. Leythos denilen bu seramik vazolar: beyaz zeminli-siyah figürlü Haimon gurubu ve figürsüz-siyah gövdeliler olmak üzere, ikiye ayrılırlar.
BÜYÜKALAN PLAJI-SOĞUKSU MEVKİ
Aydıncık yöresinde denize girmek isterseniz, ilçe merkezinde 7 adet plajı kullanabilirsiniz. Akdeniz sahilinin en temiz denizi ve kumsalını burada bulabilirsiniz. Özellikle: Yenikaş köyünde bulunan Soğuksu denilen derenin denize döküldüğü boğazdaki Büyükalan Plajı, yaz aylarında ilgi çekmektedir. Çünkü, burada, denizin suyu soğuktur. Burası aynı zamanda, antik kalıntılar ile de öne çıkmaktadır. Çünkü, burada birçok kalıntı göze çarpmaktadır ve bunlar nedeniyle, buranın Arsinoe limanı olduğu düşünülmektedir.
DÖRT AYAK- ANIT MEZAR
İlçe merkezinde, ilçenin en ilgi çeken antik yapısı: büyük kesme kireç taşlarından, harç kullanılmadan yapılmış ve halk arasında “Dört ayak” olarak isimlendirilen, anıt mezardır. Oldukça iyi korunarak, günümüz ulaşmıştır. 8 metre yüksekliktedir. Piramidal çatılı bu anıt mezarın, MS. 2 veya 3’ncü yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Kaptan Chelindreh: liman haritasında, Cenotaph yani ölüp de başka bir yere gömülmüş olan bir kişi anısına yaptırılan boş bir mezar yeri olarak burayı belirlemiştir.
SU KEMERLERİ
Aydıncık-Gülnar yolu üzerinde, 15’nci kilometrede, orman içindeki kaynaktan, şehre su getirmeye yarayan su kemerleri görülmektedir.
KELENDERİS ANTİK KENTİ
Şehrin, kim tarafından ve ne zaman kurulduğu belli değildir. Ancak, kazılarda ele geçirilen kalıntıların en eskisi, MÖ.8’nci yüzyıl sonlarına tarihlenmektedir. En son yerleşme katı ise, MÖ.6’ncı yüzyıla tarihlenen, zemin mozaiğidir. Şehrin, tarihi süreç içinde, ismine ilk olarak, MÖ.5’nci yüzyıla tarihlenen sikkelerde rastlanmaktadır.
Akdeniz’in doğu bölgesinin ve batısının ve Kıbrıs adasının deniz yolu üzerinde bulunması, şehrin, tarihi süreç içindeki önemini arttırmıştır. Batı Anadolu ve yakın adalardan, buraya gelen İonyalılar, buraya, ticarete yönelik ilişkileri güçlendirecek iskeleler kurarlar.
MÖ.5 ve 4’ncü yüzyıllara gelindiğinde ise: Atinalılar öncülüğünde, Perslere karşı kurulan Attik-Delos deniz birliğinin doğudaki üyesi: Kalenderisliler olur.
Yine aynı dönemlerde: şehirde yaşayanların, batı dünyası ile yakın ilişkiler kurarlarken, doğu kültüründen de kopmadıklarına ait zengin mezar buluntuları ortaya çıkarılır.
Ancak: MÖ.1’nci yüzyıla gelindiğinde, bölgeyi etkileyen korsanlar, burayı da tehdit etmeye başlarlar. Korsan baskınları sonucu, şehirdekiler çok zorluklar yaşarlar. Romalıların bölgedeki korsanları etkisiz hale getirmeleri sonucu, şehir, yine eski ihtişamlı günlerine geri döner. Takip eden dönemde ise, şehirde: Bizans ve daha sonra Selçuklu ve Osmanlı egemenlikleri görülür.
Romalı 2 vali: Pison ve Sentinus: MS.9’ncu yüzyılda, burada, kalede savaşmışlardır. Ünlü Osmanlı denizcisi Piri Reis: 1521 yılı tarihli haritasında: Kalenderis koyundaki burnun üzerinde bir kale göstermektedir ki, burası olduğu aşikardır. Cem Sultan: Rodos adasına, buradan hareket etmiştir.
İstanbul-Konya üzerinden Kıbrıs adası ile ticaret bağlantısının bulunduğu yol üzerinde, önemli bir Osmanlı limanı olarak görev yapmıştır.
Ancak: zamanla Mersin limanının ortaya çıkmasıyla, bu şehrin, önemi azalmıştır.
Evet, günümüzde, burayı ziyaret ederseniz görebilecekleriniz şunlardır:
Liman Hamamı
Şehirde, ayakta kalabilmiş en önemli antik dönem yapılarının başında gelmektedir. Hemen liman girişindedir. Yapının, 3 ana mekanı, günümüze sağlam olarak ulaşmıştır. En göze batan özelliği, 6’ncı yüzyılda yapıldığı düşünülen taban mozaiğidir. Bu mozaiği mutlaka görmelisiniz.
1992 yılında bulunan bu mozaik: 7×3 metre boyutlarında, 21 m. Karedir. Bu mozaikte, Kelenderis şehrinin, MS.5’nci yüzyıldaki panoramik görüntüsü görülmektedir. Bu manzarada, iki yelkenlinin bulunduğu liman da betimlenmiştir.
Yapının duvarlarının inşaatında, moloz taşlar kullanılmıştır. Dış yüzey sıvasızdır. İç yüzey ise, yer yer tuğla kaplamalıdır ve bunun üzerinde sıva görülür. Bazı bölümler ise, mermer plakalar ile kaplanmıştır. 1962 yılında, Antalya-Mersin karayolu yapılırken, bu hamam yapısının bir kısmı yıkılmıştır.
Tiyatro
Buranın: aynı zamanda, yöresel bir meclis binası olduğu düşünülmekte olup, henüz ayrıntılı kazı çalışmaları yapılmamıştır. Yani, toprakla kaplıdır. Tiyatro olduğunun kanıtı: moloz taşlarla örülen sırt duvarının oluşturduğu yarım daire biçimindeki kavistir.
Nekropol Alanı
Burada, çok çeşitli mezar kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bu nedenle, yani farklı mezar tiplerinin bulunması nedeniyle, şehir, diğer antik dönem şehirlerinden farklılık kazanmaktadır. Bu mezar tipleri arasında en ilgi çekeni: beşik tonozlu mezarlar, çukur mezarlar, yer altı oda mezarları, dört ayak tipi mezarlar, lahitler, mezar taşlarıdır. Ancak, tüm bu mezar yapılarına rağmen, bir zamanlar, özellikle Helenistik dönemde, ölülerin yakılıp, küllerinin muhafaza edildiği bir tür uygulamanın da varlığı ortaya çıkarılmıştır. İlçe merkezinde, Antalya-Mersin karayolunun hemen kıyısında, Jandarma Karakolu yakınlarında ve Karaseki caddesinde, tonozlu mezar örnekleri görülebilmektedir.
SUSANLIK KALESİ
İlçe merkezine 3 km. uzaklıkta, Denizciler Mahallesindedir. Burada, özellikle Roma dönemine ait yapı kalıntıları görülmektedir. Ancak, Geç Hitit, Roma ve Bizans dönemlerinde burada yerleşim bulunduğu anlaşılmıştır. Antik bölgenin, batısında: en yüksek noktada: gözetleme kulesi vardır.
Kale surları ise, yay şeklinde, tepeyi çevirmektedir. Doğu yönünde, üst örtüsü tamamen yok olmuş bir şapel kalıntısı görülmektedir. Kuzeyde ise, yine iki yapı görülür ancak bunların mahiyeti anlaşılamamıştır.
Tam ortada ise, taşa oyulmuş oyuklar ve taş merdiven görülüyor. Yörede yapılan yüzey araştırmalarında: devetüyü renginde, boyasız kalın ve ince çizgilerle bezenmiş ya da kabartmalarla süslenmiş seramik örnekleri görülür. Ayrıca, cam eşya örnekleri de ele geçirilmiştir.
GİLİNDİRE MAĞARASI- AYNALI GÖL
Burası, ilçe merkezinin doğusunda, Gemi Durağı mevkiindedir. Mağara, 2000 yılında, yöredeki çobanlar tarafından bulunmuştur. Buraya ulaşmak için, deniz yolu kullanmak gerekir. Yani, limandan, balıkçı teknesiyle, yaklaşık 1 saatlik bir yolculuk yapmak gereklidir. Mağara girişi, deniz seviyesinden 45 metre yüksekliktedir.
Uzunluğu 550 metre olan mağaranın içinde, her türden damlataşı bulunmaktadır. Genişliği yer yer 100 metre ve tavan yüksekliği 19 metreye kadar ulaşan ana galeri, dev boyutlu damlataşı yüzünden, çok sayıda salon ve odaya ayrılmıştır.
Mağaranın sonunda ise, genişliği: 20-30 metre, uzunluğu ise, 150 metre ve tavan yüksekliği: 35-40 metre ve derinliği: 5-47 metreye ulaşan büyük bir göl bulunmaktadır. Gölün kıyısında, sarkıt ve dikitler görülür. Göl, deniz ile aynı seviyededir.
Deniz seviyesinden 47 metre daha derin olan ve denizden yatay olarak 250 metre uzakta olan gölün, ilk bölümleri acı su ve sonraki derin bölümlerinde ise tuzlu su bulunur. Mağaranın ağzı dar ve basıktır ve dışarıyla hava alışveriş yoktur ve bu nedenle, mağaranın içindeki hava yaz ve kış değişmemekte ve sıcak ve nemlidir. Ancak, girişten itibaren sıcaklık azalmakta, nem artmaktadır.
Son zamanlarda, buraya kara yolu ulaşımı için çalışmalar yapılmaktadır. Aydıncık-Silifke kara yolunda, 10’ncu km. den sapınca, 3 km. daha gidildiğinde, bu mağaraya ulaşım hedeflenmektedir. Işıklandırma çalışmaları da düşünülen mağara için, duyduğuma göre, gerekli ödenekler gelmemiş ve bu yüzden, henüz tam olarak turizme açılamamıştır.