Elazığ Alacakaya, Elazığ arasındaki uzaklık 85 km. dir. Alacakaya, Maden arası uzaklık: 32 km. Alacakaya, Palu arası uzaklık: 48 km. Alacakaya, Arıcak arası uzaklık: 34 km.
TARİHİ
İlçe merkezinin bugün bulunduğu yerin tarihçesi, bölgede bulunan krom madeninin tarihçesiyle başlar.
Bölgede krom madeninin bulunması ilginç bir öyküyle anlatılır. Şöyle ki “Maden ilçesindeki bakır cevherinin eritilmesi için Ergani Bakır İşletmesine gereken odunu eşeğiyle taşıyan, Guleman köyünden bir kişi, gece hayvanın yükünü dengelemek için, yerden tesadüfen aldığı bir taş parçasını kullanır. Sabah erken saatlerde Ergani Bakır İşletmesine varır. Hayvanın yükünü indirirken, ağırlığı dengelemek için koyduğu taşı bir kenara atar. Tesadüfen o sırada oradan geçmekte olan Maden Yüksek Mühendisi Hüsrev Bey, incelediği bu taşı nerede bulduğunu sorar ve yerini öğrenir. Ardından köylü ile birlikte, Guleman köyü yakınındaki Saisi mevkiine gelir. Buradan topladığı taş parçaları ile Maden ilçesine geri döner, yapılan incelemeler sonucunda1935 yılında Guleman yöresinde zengin krom yatakları bulunduğu anlaşılır. Hatta: Hüsrev Bey sonradan Guleman soyadını alır.
Evet, buradan itibaren Alacakaya ilçesinin kuruluşuna gelelim. 1935 yılında bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yerde Şark Kromları TAŞ kurularak maden çıkarılmaya başlandı. Krom Müessesesi: 1939 yılında burada idari binalar kurmuş, çalışan personelin barınması içinde konut ve sosyal tesisler yapmıştır. Gidiş geliş yollarının da yapılmasıyla, yöreye büyük oranda işçi akını olmuş ve Etibank tesislerinin civarında bir yerleşim birimi oluşmuştur.
Bu yerleşim birimi: 1987 yılında, bugünkü ilçe merkezine 2 km uzaklıktaki Guleman köyü ile birleştirilmiş ve Alacakaya ismiyle bir Belediye kurularak Maden ilçesine bağlanmıştır.
1990 yılında ise, Alacakaya, ilçe olmuştur.
GENEL
İlçe merkezi tepeler arasında bir düzlüğe kurulmuştur. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 1150 metredir. Yörede karasal iklim hüküm sürer. Kışları karlı ve soğuk, yazları kurak ve sıcak geçer.
Alacakaya ilçesinin en özel ürünlerinden birisi de “Elazığ Vişnesi” adı verilen ve dünya çapında kalitesi ve rengi ile önem kazanan bir tür mermerdir. Bu mermer, Alacakaya ilçesindeki yataklardan elde ediliyor.
GEZİLECEK YERLER
MURAT HANI-DEMİRKAPI HAN
İlçe merkezine bağlı Çakmakkaya köyünün 1 km güneybatısındadır.
Han, Osmanlı döneminde Sultan IV. Murat döneminde; 1638 yılında Bağdat seferi sırasında yaptırılmıştır. Çünkü: Bağdat üzerinden gelip, Çakmakkaya köyü üzerinden geçip, Gülek Boğazından Karadeniz’e ulaşan kervanların konaklaması için yaptırılmıştır. 2 dönümlük arazi üzerinde bulunan hanın yapısı: iki büyük bölme halindedir. Kervansaray şeklindedir. Dışta kesme düzgün taşlar, içte ise poligonal taşlar kullanılmıştır. Sivri tonoz tavanlar, sivri kesme taştandır. Doğu bölmesi, kuzey-güney istikametinde büyük bir tonozdur. Buradan han yapısına kemerimsi bir kapıdan girilir. Doğu bölmesi esas konaklama yeridir. Batı bölmesi ise iki kat büyüklüktedir ve eşya deposu olduğu tahmin edilmektedir.
Yapıda kullanılan harç: söylentilere göre oldukça ilginçtir. Dağ sırtındaki sürülerden sağılan süt: Han inşaatına getirilmiş ve kireç, kum ile karıştırılarak harç yapılmıştır.
Ancak: her ne kadar Osmanlı dönemi denilse de, yapılan yüzey araştırmalarında toprak yüzeyine taşmış, dikdörtgen kiremit tuğlalar, taş ve hareli kemerimsi kalıntılar, Osmanlı döneminden öncede burada bir yerleşim bulunduğunu kanıtlar.
Sonuç: yapı duvarlarda ve çeşitli yerlerde ve tavanda kimi yerlerde hasar görmüş, tahrip edilmiştir. Bu tahrip edilen yüzey kalıntılarından, muhtemelen batıda ve kuzeyde hanın genişlediği anlaşılmaktadır.
Elazığ Arıcak, Elazığ il merkezi arası uzaklık 77 km dir. Bu yol kara yolu ile olan uzaklıktır. 2015 yılında Ağın-Elazığ kara yolunda Keban baraj göleti üzerinde Türkiye’nin 4’ncü büyük asma köprüsü yapılarak kara yolu ulaşımı sağlanmıştır. Ama Keban baraj gölü üzerinden Ağın ile Elazığ arasında feribot ulaşımı da vardır. Ağın, Keban arası uzaklık: 38 km.
TARİHİ
Yörede, Keban barajı öncesinde yapılan kurtarma kazılarında: Yontma Taş devrinden Bizans dönemine kadar birçok medeniyete ait kalıntılar bulunmuştur. Romalılar bölgede kale karakolları kurmuştur. Böylece bölgeyi denetlemişlerdir. Malazgirt zaferinden sonra, bölge Mengüceklerin eline geçmiştir. 1220 yılında Anadolu Selçukluları, 1514 yılında Osmanlı hakimiyeti görülür. Osmanlı döneminde Ağın, Kemaliye’ye bağlı bir ilçedir. Cumhuriyet döneminin ardından ise, Keban ilçesine bağlı bir bucaktır ve 1954 yılında İlçe olmuştur.
Peki neden “Ağın” ismi ? Toprağının beyaz olması nedeniyle AĞ YURT anlamına geldiği ifade edilir. Türkçede: akıcı, cereyan anlamına gelir.
GENEL
İlçe Elazığ il merkezinin kuzey batısındadır. İlçenin en büyük özelliği: topraklarının üç tarafının bir hilal şeklinde Keban Baraj gölü ile çevrili olmasıdır. Keban baraj gölünde 70 km kıyı şeridi vardır. İlçe engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Büyük dağlara rastlanmaz. Rakımı ortalama 955-1005 metre arasındadır. Ormanlık saha yoktur. Yörede Keban baraj gölü nedeniyle yumuşak bir iklim görülür. Buna göre yazlar kurak ve sıcak, kışlar ise ılıman geçer. Ağın sürekli dışarıya göç vermiş ve vermektedir. Çünkü yörede tarım alanları ve hayvancılık sahaları atıl durumdadır. Ayrıca tarım alanlarının büyük kısmı, Keban baraj gölünün altında kalmıştır. Yazın ilçenin nüfusu aşırı şekilde yükselir.
NE YENİR
Buralara yolunuz düşerse, mutlaka “Ağın Leblebisi” tadın ve hatta gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik olarak alın, buradaki leblebi gerçekten ilginçtir.
GEZİLECEK YERLER
SÜLÜK GÖLÜ
İlçe merkezine bağlı Balkayası köyüne 3 km uzaklıktadır. İlçe merkezine uzaklığı ise 16 km dir.
Burada iki göl vardır. Göllerin doğallığı ve güzelliği ilgi çeker. Sülüklü göl, içinde bulunan Sülükler nedeniyle bu ismi almıştır. Tektonik göl, yeraltı kaynaklarından ve dağdan gelen sularla besleniyor. Derinliği 4.5 ile 6.5 metre arasında değişiyor.
Gölde: aynı zamanda karabatak, angut, sığırcık kuşları ve yaban ördekleri bulunuyor. Sülük gölü kıyısında: dinlenme alanları bulunur. Bu alanlara: Ağın Kaymakamlığı tarafından çeşmeler yapılmış, banklar ve barbeküler yerleştirilmiştir. Göl kıyısında çadırlı kamp yapmak ta mümkündür. Bence buralara yolunuz düşerse mutlaka gidin ve bu saklı cenneti görün.
AĞIN NEKROPOLÜ
Keban baraj gölü suları altında kalan, Ağın’ı Pağnikköy’e bağlayan vadinin ucundaki “Nekropol” sahasında 1968-1971 yılları arasında kurtarma kazıları yapılmıştır.
Kazılarda yamacın kalkerli yüzeyine oyulmuş mezarlar açığa çıkarılmıştır. Uzun süre kullanıldığı anlaşılan mezarlar, kayaya oyulduktan sonra üzerleri ayrıca plaka taşlardan parçalı kapaklar yapılarak örülmüştür. Mezar buluntuları olarak değişik tipte gözyaşı şişeleri, oval karınlı, ince boyunlu gözboyası şişeleri, altın bilezik, küpe, yüzük, diadem yaprakları ve Traianus, Antoninus Pius ve Commmodus dönemlerine ait sikkeler bulunmuştur. MS 2’nci yüzyıla tarihlenen Nekropol’ün zenginliği vadi boyunca uzanan yerleşim yerinin önemli bir Roma dönemi yerleşimi olduğuna işaret etmektedir.
HASTEK KALESİ
İlçe merkezine bağlı Yenipayam köyündedir. Kalenin büyük bölümü Keban Baraj gölü altında kalmıştır. Bu yüzden: kaleye sadece kayıkla göl üzerinden ulaşmak mümkündür.
Kale hakkında net bilgiler yoktur. Ancak kalenin bazı araştırmacılara göre muhtemelen MS 1’nci yüzyılda yapıldığı, Roma imparatorluğunun doğu sınırındaki bir karakolu olduğu tahmin edilmektedir. Bir başka tahmin de, kalenin 1018 yılında, yöre halkı tarafından Türk akınları ya da Bizans saldırılarından korunmak için yapıldığı yönündedir.
Burada kale ile ilgili ilginç bir özellikten söz etmek gerek, zaten bu hikaye nedeniyle kaleye duyulan ilgi daha da artıyor. Bu yazıt: 118 yıl önce Hastek kalesi ile ilgili ilk araştırmayı yapan Berlinli Eski Çağ tarihçisi Haunt tarafından kale içerisinde bir kaya bloku üzerinde kazınmış olarak bulmuştur. Yazıt Latincedir ve 11 satırdan oluşur. Yazıtı tercüme eden Haunt: dönemin yerel kralının, ölen eşine duyduğu sevgiyi Hastek kalesinde hüzünlü bir mektup ile ortaya çıkardığını vurgulamıştır. Bu vezinli yazıt: bir prenses ya da kontese yazılmıştır. Prenses ya da kontesin muhtemelen, Orta Anadolu’dan Hastek bölgesine getirilmiş bir gelin olduğu düşünülmektedir.
Yazıt şöyledir “ Burada vaktiyle evlenerek memleketime getirdiğim; iyi duygular taşıyan Athenais yatıyor. Bu mezarın önünden gelip geçenlerden, onu bir gül ile ya da başka bir çiçekle onurlandırana, tüm göksel güçler bağışlayıcı olsun. Fakat eğer bir başkası mezara zarar vermek amacıyla gelirse, tüm yer altı tanrıları ona kötülük yapsın.”
Evet bu yazıtı: babasıyla aynı adı taşıyan Aeimaries’tir. Kendisi kısa bir hayat sürmüş olan eşini çok sevmiştir.
Sonuç nedir derseniz, ben bu kaleye gidemedim, kayıkla ulaşım oldukça zor, kaleye gidemediğim gibi bu yazıt hala kalede duruyormu, varmı yokmu onu da bilmiyorum, yazıtın bir fotoğrafı bile yok, umarım bu satırları okuyan birileri kaleye gider, o yazıtı bulur, resmini çeker ve bizlerle paylaşır. Gerçekten, tarih sahnesinde oldukça büyük aşklar var ama bu tür bir yazıt, büyük bir aşkın kanıtı olması nedeniyle ilgi ve merak çekiyor.
Gelelim kalenin yapısına
Kale, baraj gölüne inan kayalıkların, alttan itibaren kat kat oyulmasıyla yapılmıştır. 3 katlıdır. Bu katlar birbirine gizli geçitlerle bağlanmıştır. Her katta: geniş bir salon ve depoyu andırır odalar ve bunları birbirine bağlayan dar galeriler vardır. Ayrıca: yer yer havalandırma bacaları, ışık alma veya korunma için yapılmış mazgal delikleri bulunur.
ROMA DEVRİNDEN KALMA MEZARLAR
İlçe merkezine bağlı Bademli köyü çevresindedir.
Roma dönemine ait olduğu bilinen yüzlerce oyma kaya mezar vardır. Kaya mezarların genişliği 2 ile 2.5 metre arasındadır. Stil olarak: Urartu kaya mezarlarına büyük benzerlik gösterir. Mezarların girişleri, 90 x 60 cm ebatlarındadır. Yükseklikleri ise yaklaşık 1.90 metredir. Mezarların Roma döneminden kaldığı düşünülüyor.
Çünkü Roma döneminde burada bir yerleşim yeri varmış. Bölge Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır, umarım en kısa zamanda resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılır.
TARİHİ YAPI KALINTISI
İlçe merkezine bağlı Beyelması köyünün yaklaşık 2 km kuzeybatısındadır.
Ağın-Beyelması köy yolunun 200 metre kuzeyindedir. Eğimli bir yamaç üzerindedir. Yöre halkı tarafından yapı: “Köşne Kilisesi” diye tanınıyor. Yapının üst yapısı tamamen çökmüş, sadece kuzey duvarı ayaktadır. Güney duvar tamamen yıkılmıştır. Doğu ve batı duvarları ise kısmen sağlam kalabilmiştir. Kuzey duvarında 4 adet kemerli pencere boşluğu bulunur. Muhtemelen giriş kapısı batı duvarındadır. Ancak tarihi yapı içinde kilise özelliklerini yansıtan herhangi bir buluntu görülmemiştir.
Elazığ Palu, Elazığ arası uzaklık 77 km. dir. Palu, Kovancılar arası uzaklık: 8 km. Palu, Bingöl arası uzaklık: 100 km. Palu, Tunceli arası uzaklık: 98 km.
TARİHİ
Palu, ilk çağlardan beri, bölgenin önemli bir yerleşim yeri olmuştur. MÖ 5000 yıllarına ait bölgede yerleşim bulguları vardır. Palu kalesinin çevresindeki kalıntılara göre, yerleşim yeri, üç kere değişmiştir. İlk yerleşim yeri, günümüzdeki ilçenin 1.5 km kadar doğusundaki kale içindedir. Daha sonra genişleyerek, kale eteklerine yayılan Palu, yangın ve heyelan nedeniyle iki kere daha yer değiştirmiştir. Palu, Cumhuriyetin ilanına kadar Diyarbakır iline bağlı bir yerdir. 1953-1954 yılları arasında ise bugünkü yerine yerleşmiştir.
GENEL
İlçenin ortasından Murat nehri geçmektedir. Çukur bir sahada yer alır. Murat nehrinin sağ sahilinde, vadi tabanı düzlüğü ile demiryolu çevresinde kurulmuştur. İlçe merkezi yüksek tepelerle çevrilidir. Deniz seviyesinden ortalama 844 metre yüksekliktedir.
GEZİLECEK YERLER
PALU (ŞEMŞAT) KALESİ
Eski Palu’da eski adı Haraba, yeni adı Örencik olan köyün 400 metre doğusunda Gülüşkür denen mıntıkadadır. Toprak bir tepe üzerindedir. Keban baraj gölünün içine uzanan iki tepelik bir uzantının üzerinde kuruludur. Dolayısıyla günümüzde kalenin üç tarafı, Keban baraj gölünün sularıyla çevrilidir. Kaleye halk dilinde “Karalar Kalesi” de denir.
Urartular döneminde yapılmıştır. Kalenin; Urartu kralı Manaus (MÖ 9-10’ncu yüzyıllar) yaptırdığı tahmin ediliyor. İç kale Urartular tarafından, dış kale ise Selçuklular tarafından yapılmıştır. Çünkü: Murat nehrinin iki yakasını birleştiren köprünün korunması amaçlanmıştır.
Kaleye: Bizanslılar Asmosata, Ermeniler Aşmuşat, Araplar Şimşat ismini vermiştir.
Kalenin güney bölümündeki düzlükte, eski bir yerleşim yeri kalıntıları görülmektedir.
Kale dikdörtgeni andırır. Doğu ucu, su seviyesinden yaklaşık 50 metre kadar yükselir. İç alanın kuzeybatı ucu, takriben 100 metre yükseklikte, askeri bölge olarak düzenlenmiştir. Çünkü burası hem sur yönünden hem de yükseklik bakımından önemlidir.
Kalenin kapısı yıkıldığı için yeri ve şekli bilinmez. Ancak girişin güney yönünde olduğu tahmin edilmektedir.
Kalenin dış surlarının büyük kısmı, temel kalıntısı olarak göl sularının altında kalmıştır. Dış kalenin hem içinde, hem de dışında bulunan ev temelleri, kireçli duvar taşlarından anlaşılır. Dış surların batı duvarı, yaklaşık 1 metre yükseklikte varlığını sürdürür. Dış surlar düz alandaki şehri çevreler, iç kale ise tepenin üzerindedir.
İç surların bulunduğu yerde, kalenin batı ucundaki askeri yerleşim yeri üzerinde daha yüksek bir yerde kale sarayı kalıntıları vardır. Sarayın duvarlarındaki şekilsiz taşlar, kireçle kaynatılmıştır.
Yazıt
Yine kale içerisinde hamam yıkıntısı ve Urartu kralı Manias’a ait çivi yazılı taş kitabe görülmeye değerdir. Çivi yazısıyla yazılmıştır. Kalenin kuzeybatı köşesindedir. Bir oyuk içinde, iki bölümden oluşur. Boyutları 3.40 x 1.50 metredir. Kalınlığı 30 cm. dir.
Yazıtta: Urartuların batı seferleri hakkında bilgiler yazılıdır. Kitabede Palu’nun ismi “Şebeteria” diye geçer. Kral yazıtta: Asurluların elinde bulunan Alziyurdunu ele geçirdiğini, Şebeteria’da bir tapınak yaptırdığını anlatmıştır. Evet, bu yazıtı önemli hale getiren durum, Van kalesinde bulunan Urartu yazıtlarının tahribat nedeniyle okunamaması, bu yazıtın okunmasından kaynaklanmaktadır.
Gelelim günümüze
Kalede tünel, sur duvarları, Urartu kaya yazıtı, tahıl çukuru, kaya mezarları, savunma hendekleri, çeşitli yapılar ve bazı bina temelleri görülebilir. Kaleye su ve erzak taşımak için açılmış, iki gizli geçit vardır. Bunlardan biri 16 metre uzunluğunda bir düzlükte uzanır. İkinci galeri, kalenin güneyinde doğrudan Murat nehrine inmektedir. Murat nehrine bakan kale yamacındaki kilise yakıntısı da görülmelidir.
KİNDİK KİLİSESİ
Eski Palu’dadır. Kare planlıdır. Yapının boyutları 11.5 x 13.91 metredir. Yüksekliği 5.15 metredir. Giriş kapısının büyük bölümü yere, yani toprağa gömülü iki kemerle ayrılan çatısı ve kimi duvarları yok olmuştur. İki odası vardır. Odaların tavanının tonozlu olduğu görülür. Taşlar profil veren yerlerde düzgün kesmedir. Diğer yerlerde poligonal olup, taşlar tutturulmuş ve harçlıdır. Kilisenin sadece naos kısmı ayaktadır. Kare planlı naos kısmının üstü kubbe ile örtülüdür. Kubbe tamamen yıkılmıştır, sadece kubbe konağı kalmıştır. İçinde Meryem ve İsa’ya ait olduğu sanılan frizler bulunur. Bugün hayli yıkık durumdadır.
ALACALI MESCİT
Kitabesi yoktur. Selçuklu mimari özellikleri taşımaktadır. Siyah-beyaz kesme taşlardan yapıldığı için “Alacalı” ismini almıştır. Mescidin üstü sivri külahlıdır. Kuzey ve doğusu, toprak altında kalmıştır. 2017 tarihinde restore edilmiştir.
KÜÇÜK CAMİ
Eski Palu’ya girişte bulunan bu caminin kitabesi yoktur. Ancak Ulu Camiden önce yapıldığı düşünülmektedir. Günümüze sadece yan duvarları ve minarenin bir kısmı ayaktadır. Şerefesi yıkık durumda olan minarenin alt kısmında iki sıra halinde yeşil sır kalıntıları dikkat çeker.
ULU CAMİ
Eski Palu’da Çarşıbaşı mahallesindedir. Halk arasında “Kırklar Camisi” diye de isimlendirilir. Kitabesine göre, 1852 yılında yaptırılmıştır. Küçük Camiyi yapan ustanın kalfası tarafından yapılmıştır. Cami dikdörtgen planlı ve üzeri düz dam örtülüdür. Kubbesi yoktur. Üst kısmı yer yer yıkık durumdadır. Damı tamamen çökmüş durumdadır. Siyah Beyaz taştan örülmüş kemerleri vardır. Taştan yapılmış mihrabın bir kısmı yıkık olup yan kısımlarında rozet motifleri bulunur. Minare kaidesi kare olup üst kısmı yuvarlaktır. Minaresin şerefeden yukarı kısmı yıkıktır. Batı girişinde şadırvan vardır.
PALU TARİHİ KÖPRÜSÜ
İlçe merkezinin doğusunda Murat nehri üzerindedir.
Kitabesi yoktur. Söylenenlere göre Roma döneminde yapılmıştır. Ancak kemer şekilleri bakımından Selçuklu dönemini yansıtmaktadır. Artuklular döneminde de yapılmış olabilir. Ancak Roma döneminde yapıldığı, Selçuklu ve Artuklu döneminde ise onarıldığı tahmin edilmektedir. Zamanın güney-kuzey bağlantısını sağlayan tek geçiş yeridir. Tarihi kaynaklarda: İstanbul’u Bağdat’a bağlayan köprü olarak geçmiştir. Köprü 156.50 metre uzunluğunda ve 3.5 metre genişliğindedir. Orijinal yapıdan arta kalan iki kemer ve orta ayak burunları, yapı üslubu açısından diğer Selçuklu köprülerine benzemektedir. Köprü, 2010 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
KARACİMŞİT BEY TÜRBESİ VE KÜLLİYESİ
Palu kalesinin yaklaşık 700 metre kadar yakınındadır. Bir söylentiye göre, kaleden atılan bir okun düştüğü yere yapılmıştır. Cemşit Bey; Palu yöresinin Osmanlı topraklarına katılmasında büyük emeği vardır. Yavuz Sultan Selim’in sipahi beylerinden Palu beyidir. Külliyeyi: 1500’lü yıllarda, kendi adına yaptırmıştır. Mescit ve türbeden meydana gelir. Külliyenin çevresi taş duvarlarla çevrilidir. Bir bahçe içindedir.
Mescit
Giriş kapısı: mermer ve kemerlidir. Bu kapının yanında, yazıları ters biçimde konmuş bir kitabe bulunur. Kare planlıdır. Tek katlıdır. Üzeri kubbe ile örtülüdür. Minaresiz durumdaki mescit, büyüklü küçüklü 17 pencere ile aydınlatılıyor. Mihrabı taştan dilimli kemeri üzerinde üçgen alınlık vardır.
Türbe
Türbe: Palu’nun en dikkat çeker türbesidir. Yapısı bozulmadan günümüze gelebilmiştir. Mescide bitişiktir. Kubbeli iki kapıdan içine girilir. İçinde oldukça güzel süslenmiş 8 mezar vardır. Mezar sandukaları taştandır. Mezar taşlarındaki yazı işçiliği çok güzeldir. Mezarların üzerlerinde, Çemşit Bey’in akrabalarına ait olduğu yazılıdır. Dıştan kesme, içten moloz taşla yapılmış olan türbe, onarım görmüştür.
HAMAM
Eski Palu, Çarşıbaşı Mahallesindedir. Küçük cami ile Ulu cami arasındadır. Kapı üzerindeki kitabesine göre: 1619 yılında yaptırılmıştır. Yapı şekli olarak Klasik Osmanlı hamamlarına benzer. Üstü tonozla örtülüdür. Bir dehlizle soyunmalık bölümüne girilir. Ilıklık kısmı kare planlıdır. Üstü kubbeyle örtülüdür. Kubbe üzerinde aydınlatma feneri bulunur. Hamam yapısı restore edilmektedir.