Diyarbakır Çüngüş

Diyarbakır Çüngüş

Diyarbakır Çüngüş, Diyarbakır arası uzaklık: 112 km. Çüngüş, Çermik arası uzaklık: 24 km. Çüngüş, Gerger arası uzaklık: 148 km. Çüngüş, Adıyaman arası uzaklık: 202 km. Çüngüş, Elazığ arası uzaklık: 155 km. Çüngüş, Ergani arası uzaklık: 57 km.

Diyarbakır Çüngüş

 

TARİHİ

Verimli toprakları olan, dağlık bir bölge bu yüzden uzun yıllar, çeşitli medeniyetler tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Çeşitli kaynaklara göre, 1475 yılında ilçede üç mahalle kurulmuş ve bir manastır yapılmıştır.

1596 yılında mahiyetiyle birlikte Çüngüş’e gelen Osmanlı Paşası Kapıkıran Mehmet Ali Paşa, yörenin kalkınması için büyük gayret göstermiş, dağınık Çüngüş yerleşkesine son vererek, yöreye toplu bir şehir görünüşü kazandırmıştır. Yöredeki yerli Ermeni ve Türklerle birleşerek yaptığı çalışmalar sonunda, içme suyu ve ulaşım şebekesi sorunlarını çözmüştür.

Kapıkıran Mehmet Ali Paşa, yöreyi Çün-Guş yani “tutarsız” olarak nitelendirmiş ve yöreye bu isim verilmiştir. İlçenin ismiyle ilgili bir diğer rivayet ise, Çüngüş kelimesinin “Çoban aldatan kuş” (Çınkuş) kelimesinden geldiğidir. Ermeni kayıtlarında da ilçeden “Çınkuş” olarak bahsedilmektedir.

Eski dönemlerde burada çok sayıda Ermeni yaşıyormuş. Bu durum, yöredeki birçok yerleşim biriminin isminin Ermenice oluşudur. Ermeniler ve Türkler uzun yıllar birlikte yaşamışlar ancak zaman içinde birçok isyan çıkaran Ermeniler, daha sonra Lübnan taraflarına göç etmişlerdir. Diğer bir kısım Ermeni ise, Ermenistan’a göç etmiştir ve orada yaşadıkları Nubaraşen şehrinin sokaklarından birisi de günümüzde Çınkuş ismiyle bilinir.

1880 yılında, İlçe Elazığ-Siverek ilçesine bağlı bir bucaktır. 1953 yılında ilçe olmuştur.

Diyarbakır Çüngüş

 

GENEL

İlçe Diyarbakır-Malatya-Elazığ ve Adıyaman illerinin kesişim noktasındadır.

Köklü bir kültürel geçmişe sahiptir. Ancak İpek yolu döneminde oldukça güçlü olan bölge, İpek yolunun devre dışı kalmasıyla önemini kaybetmiştir.

Denizden yüksekliği 1049 metredir.

Batısında Fırat nehri vardır. Çevresi dağlarla çevrilidir. En fazla yüksekliğe Karaoğlan dağlarında ulaşılır.(2200 metre) İlçenin en önemli akarsuyu olan Çüngüş çayı, Çüngüş dağlarından doğar ve Fırat nehrine akar. Fırat nehri üzerinde bulunan Karakaya Barajı, ilçenin en önemli yapısıdır.

Diyarbakır Çüngüş

 

GEZİLECEK YERLER

Diyarbakır Çüngüş Manastır-Sırahayyats Surp Asdvadzadtin

 

MANASTIR-SIRAHAYYATS SURP ASDVADZADTİN

Manastır, ilçe merkezinin 500 metre kadar doğusunda Adiş köyündedir.

Şehir dışında olmasının en önemli özelliği, öğrencilerin din eğitimi aldığı bir yer olmasıdır. Bizans dönemine ait olan tarihi Meryem Ana Manastırıdır. Manastırın Bizans döneminde 6 veya 7’nci yüzyılda inşa edilen ve uzunca bir süre faal olarak çalıştığı, 1915 yılından sonra tahrip olmuştur.

Manastırın önemli merkezini kiliseler oluşturur. 1313 tarihli bir belgede, hangi birimlerden oluştuğu yazılıyor. Bu belgede manastırın onarılması isteniyor. Ayrıca, belgede manastır bünyesinde mezarlık, şaraphane, fırın, hamam, öğrencilerin kaldığı odaların bulunduğu öğreniliyor. Günümüze ulaşın kısmı, manastırın kilise kısmıdır. Diğer kısımların hepsi tahrip olmuş, sadece temelleri günümüze ulaşmıştır. Mimari olarak bakıldığında, genelde düzgün kesme taş ve moloz taş malzeme kullanılmıştır.

Diyarbakır Çüngüş Surp Garabed Ermeni Kilisesi

 

SURP GARABED ERMENİ KİLİSESİ

Kilisenin cephe duvarlarında veya iç mekan duvarlarında kitabe yoktur.

Ermeni kilisesi olduğu bilinmesine rağmen, ne zaman yapıldığı bilinmez. Yöredeki Ermeni yapıları: 15-19’ncu yüzyıllar arasından kalmadır. (Çüngüş Manastırı: 15’nci yüzyıl yapısıdır)

Bishop Mgrditch: 14’ncü yüzyılda, Diyarbakır yöresinde bir dizi manastırda onarım yaptırmıştır. Bu dönemde bölgede bulunan manastırların hepsi “Meryem” e adanmıştır. Her biri aynı ismi taşıyan manastırları ayırt edebilmek için, Mgrdith, her manastıra sıfatlar vermiştir. Çüngüş’de bulunan bu kiliseye “sevgiyle bakan” sıfatı vermiştir.

Üç nefli, beşik tonoz örtülü, pastaforium odaları yapının kuzeydoğu ve güneydoğu dış cephe duvarlarına bitişik olarak yapıldığı görülür. Kilisenin güneybatı ve kuzeybatı cephe duvarlarına bitişik, kilisenin ihtiyacına binaen kiliseyi genişletmek için dikdörtgen planlı küçük odalar eklenmiştir.

Diyarbakır Çüngüş Surp Garabed Ermeni Kilisesi

 

Her iki dini yapının değerlendirilmesi

Surp Asdvadzadtin kilisesi ve Çüngüş Surp Garabed Ermeni kilisesi, aynı mimari özellikleri taşıdığından ve bölgede bulunan diğer yapılarla birebir örtüştüğünden, iki kilisenin de aynı dönemde yapıldığı tahmin edilmektedir. Ancak plan tipolojisi ve duvar dokusu bağlamında, Anadolu’daki diğer Ermeni kiliseleriyle karşılaştırıldığında, daha eski tarihli bir yapının yerine 19’ncu yüzyıl ortalarında yeniden inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bu arada, 1841 yılında, Manastır onarılmış, Garabed kilisesi ise yenilenmiştir.

Diyarbakır Çüngüş Kalesi

 

ÇÜNGÜŞ KALESİ

İlçe merkezinde Cami-i Kebir mahallesindedir.

İlçe içinden geçen çayın kenarında yükselen 150 metre yükseklikteki bir kaya üzerine kurulmuştur. Fırat nehrine bakmaktadır.

Diyarbakır Çüngüş Kalesi

Çevre ile bağlantısı eskiden asma köprü tarafından sağlanan bu kalenin günümüzde sadece su sarnıçları kalmıştır. Günümüzde mesire yeri durumundadır.

Diyarbakır Çüngüş Ali Bey Camisi

 

ÇÜNGÜŞ ALİ BEY CAMİSİ

İl merkezinin Kale mahallesindedir.

Kitabesine göre, cami, Yulad Oğlu Ali tarafından, 1681 yılında yaptırılmıştır. Yapıya ait diğer bir kitabe, caminin minaresindedir. Minare kitabesinde, minare camiden 22 yıl sonra 1703 tarihinde Kapıkıran Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1850 yılında bölgede meydana gelen bir deprem sonrasında yıkılan minaresi, daha sonra   yaptırılmıştır.

Cami: enine dikdörtgen planlı ve mihraba paralel üç neften oluşur. Osmanlı dönemi yapısı olan caminin Cumhuriyet döneminde yapılan izleri muhtelif yerlerde görülebilir. Cami, mihraba paralel üç sahınlı bir düzenlemeye sahiptir. Kuzey cephedeki son cemaat mekanıyla 18.40 x 16.10 metrelik bir alanı kaplamaktadır. Caminin üst kısmı, ahşap kirişleme sistemiyle kapatılmış ve üstten kırma saç kaplama ile kapatılmıştır.

Yapının kuzeyinde yamuk planlı küçük bir avlu vardır. Kuzeydoğuda yer alan anıtsal bir kapı ile cami avlusuna girilmektedir. Avlunun kuzey duvarının iç yüzeyine abdest muslukları dış yüzeyine de bir çeşme yerleştirilmiştir. Avlunun batı tarafında son cemaat mekanından bir kapıyla girilen ve depo olarak kullanılan küçük bir oda vardır. Cami düzgün dikdörtgen planlı bir harime sahip olup camiye iki sivri kemerli son cemaat yerinden sonra basık kemerli metal bir kapı ile giriş sağlanmaktadır. Son olarak 1963 yılında caminin iç kısmı yenilenmiştir.

Diyarbakır Çüngüş Tarihi Hamam

 

TARİHİ HAMAM

İlçe içinde bulunan hamam, ilçenin tek hamamıdır. 2004 yılında tescillenerek koruma altına alınmıştır.

Hamam, Çüngüş’ün merkezine, eğimli yaklaşık 250 metre karelik bir alana inşa edilmiştir. Günümüze büyük oranda tahrip olarak gelmiştir. Hamama ulaşım dar sokaklar vasıtasıyla sağlanmakta ve çevresinde haneler bulunmaktadır. Tarihi Çüngüş hamamında kitabe bulunmadığından, yapı hakkında kesin bilgiler yoktur. Kitabenin bulunmaması yanı sıra, bugüne kadar kapsamlı bir araştırma da yapılmamıştır.

Yapının plan ve mimari özelliklerine bakılarak, hamam hakkında tarihlendirme yapılabilir. Hamamın mimari üslubundan yola çıkılarak yapılan araştırmalar, inşa tarihinin 16’nci yüzyılın sonu ile 17’nci yüzyılın başı olduğunu düşündürür. Bazı kaynaklarda ise hamamın Mehmet Ali Paşa ardılları tarafından 17’nci yüzyılda yaptırıldığı bilgisi bulunmaktadır.

Çüngüş hamamı, üç eyvanlı ve köşe hücreli hamamlar gurubuna girer. Oldukça sade tutulan hamam, dışarıdan sağlam içeriden ise harabe bir şekilde günümüze ulaşmıştır. Klasik Osmanlı hamam plan şeması gösteren hamam, Çermik ilçesindeki Saray Hamamının bir tekrarı gibi inşa edilmiştir. Hamama giriş sade bir kapıyla sağlanır. Son dönemlerde girişin önüne, mahremiyet amaçlı odalar yapılarak hamamın girişi değiştirilmiştir.

Girişin batı duvarında günümüze gelemeyen bir çeşme bulunur fakat çeşme de sonraki dönemlerde yok olmuştur. Hamamın soğukluk bölümü alan ve hacim olarak en büyük mekandır. Yıkanılmayan, dinlenilen, beklenilen ve havlu değiştirilen bölümüdür. Hamamın bu bölümü, kare planlı olup pandantiflerle geçişi sağlanan bir kubbe ile örtülüdür. Bu kare mekan, kırık kemerli tromplarla sekizgene dönüştürülmüş ve yarım küre biçimli bir kubbe ile örtülmüş durumdadır. Kubbe dışarıdan sekizgen bir kasnağa oturmaktadır.

Kubbenin ortasında küçük bir aydınlanma feneri bulunur. Bu fener, kubbenin ortasında tek ışık deliği görevini görür. Bu fenerin açılmasının sebebi ışıklandırmayı ve havalandırmayı sağlamaktır. Yapı malzemesi olarak kolay işlenebilen sarı kalker taşının kullanıldığı yapıda herhangi bir süsleme öğesi yoktur. Plandaki etkin mekanların tek tek cepheleri hamamın tüm cephe düzenini bir parçasıdır. Mahalle hamamı niteliğinde olan bu hamam, şehrin merkezinde olan tek hamam olmasına rağmen herhangi bir süsleme unsuru kullanılmamıştır. Yapıda görülen tek süsleme unsuru, sıcaklık kısmının kubbeye geçişinde kullanılan testere dişi çıkıntılarla oluşturulmuş pandantiflerdir.

Diyarbakır Çüngüş Tarihi Köprü

 

TARİHİ KÖPRÜ

Çüngüş çayı üzerindedir.

Köprüde kitabesi yoktur.  Köprünün, Ali Bey camisi ile birlikte Kapıkıran Mehmet Ali Paşa tarafından, 17’nci yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Köprü tek gözlü, sivri kemerli, üstü düz köprüler gurubuna girer. Ana yapım malzemesi olarak, yöreden elde edilen sarı kalker taşı kullanılmıştır. Ayakları ise doğal kayalara oturtulmuştur. Köprünün uzunluğu: 18.72 metredir. Genişliği 5 metre, yüksekliği ise 15.20 metredir. Kemer açıklığı, ayakların kayalara oturduğu uçlardan 10 metredir. Köprü yakın zamanda onarılmıştır. Üst döşeme kilitli parke taşla kaplanmıştır.

HASAN DEDE TÜRBESİ

İlçedeki Kubbe mezarlığındadır. İlçeye giden yolun sağındadır.

Türbede: Fatih Sultan Mehmet zamanında kadılık yapan Hasan Dede’nin mezarı bulunur. Hasan Dede, 15’nci yüzyılda yaşamış bir derviştir. Betonarme olan türbe, 1965 yılında yapılmıştır. Eskiden sıtma hastalığına yakalananlar bu türbeyi ziyaret ediyorlarmış, ancak zamanla sıtma hastalığı azaldığından, türbeyi ziyaret edenler de başka dileklerde bulunmaktadırlar.

HİNDİBABA KÖYÜ

1515 yılında Diyarbakır Yavuz Sultan Selim tarafından fetih edildikten 3 yıl sonra 1518 yılında hazırlanan Tahrir Defterinde, köyün ismi geçer. Yani, köy 1518-1526 yılları arasında kurulmuştur. Kayıtlarda: köyde 5 dervişin bulunduğu ve köyün ziraat yerlerinin az olduğu, bu 5 dervişin 200 baş koyunu olduğu ve vergiden muaf tutulduğu yazılıdır.

Ayrıca, 1566 yılındaki Tahrir Defterinde de Hindibaba köyünden söz edilmiştir. Rivayete göre, Hindibaba köyü, Hindistan’dan göç edip gelen üç kardeş tarafından kurulmuştur. Başka bir rivayete göre ise, köyü kuran kardeşlerden birinin ismi “Hindi” imiş. Ona “Hindi Baba” deniyormuş. Onun adı köye verilmiştir.

SEYYİDLER BELDESİ

Peygamberimizin neslinden gelen Zeynel Abidin Hazretleri, Çaldıran savaşından sonra Şah İsmail’in zülüm ve işkencelerine dayanamayarak 3 oğlu ile birlikte Bağdat’tan Mardin’e göç etmiştir. Mezarı hala Mardin-Nusaybin ilçesinde bulunmaktadır. Oğulları ise, Çermik kazasına gelerek üç bölgeye yerleşirler. Büyük kardeşleri olan Şeyh Caferi Sıddık, 1514 yılında Yukarı Şeyhler köyünde ocak kurarak buraya yerleşmiştir. Köy, ismini bu kişiden almıştır.

Diyarbakır Çüngüş Karakaya Barajı

 

KARAKAYA BARAJI

İlçe topraklarından geçen Fırat nehri üzerinde kurulmuştur. Baraj ilçe merkezine 15 km uzaklıktadır. Türkiye’nin 3’ncü ve Diyarbakır’ın ise en büyük enerji santralidir. DSİ tarafından inşa edilen baraj, 1987 tarihinde faaliyete geçmiştir. Fırat nehri üzerinde, Atatürk Barajından sonra en büyük ikinci barajdır. Evet, burası elbette gidilip gezilip görülecek bir yer değil, ama Çüngüş ilçesi için önemli bir eserdir.

 

Diyarbakır şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Diyarbakır Silvan

Diyarbakır Silvan denilince, gayet büyük bir yerleşim yeri ve Malabadi köprüsü, ilk akla gelenlerdendir. Zaten tarihi süreç içinde, Bizans döneminde 300.000 kişilik bir başkent ve Mervaniler döneminde de başkent olarak kullanılmıştır. Ayrıca, Silvan doğu Anadolu bölgesine yapılan yolculuklarda, kara yolu ulaşımının geçtiği bir yer olarak da önem kazanıyor.

ULAŞIM

İlçe merkezinin Diyarbakır il merkezine olan uzaklığı, 78 km. dir. Silvan-Bitlis-Tatvan arasındaki uzaklık: 155 km. Silvan-Bitlis arasındaki uzaklık: 133 km.
Silvan: batı bölgelerinden, Tatvan-Van bağlantısının yapıldığı karayolu üzerinde bulunmaktadır. Silvan, öte yandan, Batman iline çok yakındır ki, bazen geceleri, Silvan ilçesinden, Batman şehrinin ışıklarının göründüğü olur.

TARİHİ

İlçe, MÖ.3000’li yıllardan itibaren, çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmaktadır. Ancak ilk kuruluşun Asurlular döneminde olduğu sanılmaktadır.
MÖ.78 yılında, Tigran imparatorluğunun hükümdarı Tigran, bölgede, Tikranakent isimli ve başkent olarak kullanılan bir şehir kurmuştur. Hatta, şehrin nüfusunun artması için, Klikya ve Kapadokya bölgesinden, buraya 300 bin kişi getirttiği söylenmektedir.

Şehir: MS.4’ncü yüzyılda, Roma imparatorluğunun hakimiyeti altına girer. Bu dönemde, şehirdeki tarihi figürlerden biri, dönemin tanınmış tabiplerinden biri olan ve Bizans ve İran saraylarında saygınlığı bulunan, Farginli Mar Marutha’dır. Bu ünlü tabip, özellikle, MS. 401 yıllarında İran yöresinde çok iyi tanınmakta ve bilinmektedir.

MS.410 yılında, İran şahı II. Şapur tarafından katledilen ve “Kırklar” olarak bilinen, 40 Hıristiyan şehidin kemikleri, büyük bir törenle “Mar Marutha” isimli bir şahıs tarafından getirilerek, bölgede yapılan kalenin kemerlerine gömülmüştür. Bu nedenle: şehre, o dönemde “Şehitler Şehri” anlamına gelen “Matryropolis” ismi verilmiştir.

6’ncı yüzyılda, Bizans egemenlik döneminde, Bizans imparatoru Justinianus’un, Silvan kalesini güçlendirdiği ve şehrin ve kalenin, sürekli savaş halinde bulundukları Perslere karşı bir askeri üst, önemli bir garnizon olarak kullanıldığı görülür.

639 yılında, Silvan, İslam orduları tarafından ele geçirilir. Hz. Ömer döneminde, İyaz bin Ganem komutasındaki, Müslüman Arap orduları, yöreyi ele geçirirler. Sonraki dönemlerde ise, yörede egemen olan toplumlar: Emeviler, Abbasiler, Hamdaniledir.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde ise, Silvan, Artuklu Beyliğinin ikinci başkenti olmuştur. 1259 yılında ise, Moğollar, yöreyi işgal eder ve harabeye çevirirler. 1514 yılındaki Çaldıran savaşından sonra ise, 1524 yılında, yöre Osmanlı egemenliğine girer.

GENEL

İlçe merkezinin denizden yüksekliği, 840 metredir. Genellikle düz bir arazi yapısı görülse de, bir kısım bölgenin dağlık olduğu da görülür. Diyarbakır ilinin en çok nüfus barındıran ilçesidir. Ayrıca, ilçe merkez nüfusu, kırsal alan nüfusundan fazladır.
İlçe sınırları içinde, Ambar çayı bulunmaktadır. Ormanlık alan, % 23 kadardır.
Yerleşim yerinin en önemli dağları: Albat dağlarıdır. Bunların yüksekliği, 1500 metreye kadar ulaşmaktadır.
Yörede: karasal iklim hakimdir ve buna bağlı olarak yazları çok sıcak, kışları ise pek şiddetli olmasa da soğuk geçer. Özellikle, Silvan barajı nedeniyle, nem oranı yükselmiş ve iklim, nispeten yumuşamıştır.
İlçede yaşayanlar: genellikle tarımla uğraşırlar. Ancak, sulanabilir alan azdır. Tarımsal faaliyetlerin başında: tütün, buğday, nohut, pamuk gelmektedir.

GEZİLECEK YERLER

Diyarbakır Silvan Malabadi-Batmansu Köprüsü

 

MALABADİ-BATMANSU KÖPRÜSÜ

Silvan ilçe merkezine 22 km. uzaklıkta, Diyarbakır-Batman karayolu üzerinde, Batman Çayı üzerindedir.

Meşhur “Malabadi” köprüsü, aslında her ne kadar mimari özellikleri nedeniyle muhteşem bir görünüm sunsa da, özellikle, bir dönem, bir şarkıda söz edilmesi nedeniyle, ülkemiz çapında ünlü olmuştur. Malabadi köprüsü şarkısı nedeniyle, Malabadi köprüsünü bilmeyenin çok az olduğunu sanıyorum.

Evet, gerçekten muhteşem bir mimari eserdir. Dünyadaki taş köprüler içinde, kemeri en geniş olanı olarak önem kazanmaktadır. Modern statik hesabının bulunmadığı bir dönemde, bu açıklıkta bir köprü yapılmış olması, hayranlık uyandırmaktadır. İstanbul-Ayasofya kubbesi, köprünün altına rahatlıkla sığabilir.

Köprünün: Balkanlarda bulunan “Mostar” köprüsünün bir benzeri olduğu söylenmektedir.
Tek kemerlidir. Köprünün üstündeki geçit bölümüne, iki yol ile ulaşılır. Ulaşım dışında, köprünün başka fonksiyonları olduğu da söylenmektedir. Çünkü, köprünün içinde: özellikle kışın zorlu günlerinde, yolcuların dinlenmesi ve dış tehlikelerden korunması için, iki özel odalar yapılmıştır.

Kemerin içindeki bu odalara, köprünün üzerinden, her iki yandan inilmektedir. Köprüde, 38 metre açıklıkta, çok büyük bir kemer ve sepet kulpu şeklinde, 3 metre açıklıkta, küçük bir kemer bulunmaktadır. Köprü: 150 metre uzunluğunda, 7 metre genişliğindedir. Yüksekliği, su seviyesinden, kilit taşına kadar 20 metredir.

Köprünün güney kısmında, oturan bir erkek figürü görülmektedir. Bu figürün hemen üstünde, bir çerçeve içinde, sivri külahlı ve ayakta duran birisinin, oturan birisine hediye takdimi sahnesi tasvir edilmiştir. Güney cephesinde ise, güneş ve aslan figürleri görülüyor.

Evliya Çelebinin yazılarına göre: bu köprü: Abbasiler döneminde yapılan bir mimari güzelliktir. Çünkü: köprüyü, Abbasi hanedanından zengin bir tüccar tarafından yaptırılmıştır. Ancak, bu meşhur köprünün, aynı zamanda, Artukoğulları döneminde, yani 1147 yılında, Timurtaş tarafından yapıldığı da söylenmektedir.

Diyarbakır Silvan Hasuni Mağaraları
Diyarbakır Silvan Hasuni Mağaraları

    

HASUNİ MAĞARALARI

Malabadi köprüsünün bulunduğu yol üzerinde, ilçe merkezinin 6 km. doğusundadır. Hasankeyf’e yakındır.
Diyarbakır yöresinin en büyük mağara topluluğudur. Burada, devasa kaya parçaları oyularak, apartman şeklinde yapılmış, toplam 300 mağara bulunmaktadır ve bunlar koridorlarla birbirine bağlıdır. Mağaralar arasında, ayrıca: su akışını sağlayan kanallar, hamam ve dokuma atölyeleri, kayalara oyulmuş kilise, merdivenler, sarnıçlar bulunmaktadır.
Ayrıca, mağaraların bulunduğu yerin en üstünde, kayalara oyulmuş merdivenlerle çıkılan bir sunak bulunmaktadır. Günümüzde de çıkılabilen bu sunak bölümüne mutlaka çıkmalısınız. Çünkü, çevrenin muhteşem güzel manzarasını izleyebilirsiniz.

SELAHİDDİN EYYUBİ-ULU CAMİ

İlçe merkezindeki cami, Eyyübi Hükümdarı Selahattin Eyyübi’nin adını taşımaktadır.
Bölgenin en eski ve en büyük camisidir. Yapı: burada bulunan Bizans bazilikasının sütunları kullanılarak, 1031 yılında, yapılmıştır. 1046 yılında, Silvan yöresini ziyaret eden, İranlı gezgin Nasırı Hüsrev, bu caminin muhteşemliğini yazılarında dile getirmiştir.
Özellikle, kapılardaki işçilik dikkat çekmektedir. Kubbenin kaidesinde, Artuklular’dan Necmeddi Alpi tarafından zemin üzerine beyaz taşlarla yazılmış bir kitabe görülmektedir. Caminin yıkılan kubbesi, 1913 yılında onarılmıştır.

KIRIK MİNARE

İlçe merkezinin 500 metre güneydoğusundadır.
Minarenin, Eyyübiler döneminde yapıldığı düşünülmektedir. 5 katlıdır. Ancak, daha fazla katlı olduğu ve zamanla bu katların bir kısmının yok olduğu ve bu nedenle “kırık minare” isminin kullanıldığı bilinmektedir.
Bir zamanlar, rasathane olarak da kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca, bir zamanlar bir kilisenin kulesi olduğu ve üzerinde çan bulunduğu da öğrenilmiştir.

Diyarbakır Silvan Kalesi
Diyarbakır Silvan Kalesi

    

SİLVAN KALESİ

Kale, MÖ.80’li yıllarda, Tigran krallığı tarafından yaptırılmıştır. Daha sonraki tarihi süreçte ise, Bizans imparatoru Justinianus döneminde, kale, büyük bir onarım görmüş ve günümüzdeki şekline kavuşmuştur. Bu dönemde, Justinianapolis ismini alan şehir, Bizanslıların, bölgedeki en önemli yerleşimlerinden biri olmuştur.

Evet, kale, dünya üzerinde dolgu sistemiyle yapılan tek kaledir. Yörede çokça bulunan kalker taşından, kareye yakın planda yapılmıştır. İç kale, dış sur, dış suru çevreleyen ikinci bir sur şeklinde yapılmıştır. Güney-kuzey yönünde, 500 metre ve doğu-batı yönünde 600 metre uzunluğundadır. Surların toplam uzunluğu ise, 2200 metredir. Surların yüksekliği: 25 metreyi bulur. Surlar üzerinde; 50 burç ve kule bulunmaktadır. Kalenin kapı sayısı ise, 9 dur. Bu kapıların, dört tanesi güney, ikisi kuzey, ikisi batı ve biri doğu yönündedir.

Bu surlar üzerindeki burçların en dikkat çekeni: Aslanlı burçtur. Bu burç: Eyyübiler’den Melik Evhad Eyüp tarafından yaptırılmıştır ve ilçe merkezinde, Gazi caddesi üzerindedir.
Burç: beşgen planlıdır ve ön yüzünde, birbirine dönük, aralarında güneş figürü bulunan, aslan ve kaplan kabartmaları ilgi çekmektedir.
Yine surlar üzerindeki “Kulfa kapı” ilgi çekmektedir. Bu kapı: Mervaniler döneminde yapılmış olup, surların güney kısmındadır. Kapının üzerindeki kitabe, Eyyübi Sultanı Melik Eşref’e aittir.
Surlar üzerinde, bütün yöre halkı tarafından bilinen “Zembilfiroş burcu” ise, efsanevi bir aşk ile bilinmekte ve tanınmaktadır. Kalenin kuzeydoğu köşesindedir. Bu aşk hikayesi şöyledir: “bir gün, yöre hükümdarının oğlu, av dönüşü, bir mezarlık yanından geçerken, zengininde, yoksulunda, bir gün aynı yazgıyı paylaşacağını yani öleceğini düşünür.

Bunun üzerine, eşiyle birlikte, saraydan ayrılır, dünya nimetlerinden elini çeker ve yaşamını “sepet satıcısı” yani “zembilfiroş” olarak sürdürmeye başlar. Bu yakışıklı genç, bu sırada, Silvan yöresindeki yerel bir hükümdarın karısının dikkatini çeker ve kadın ona aşık olur. Sepet alma bahanesiyle, onu saraya çağırır ve ona olan aşkını ilan eder. Ancak, zembilfiroş, onu reddeder ve bunun üzerine kadın, kendisini takip eder, yaşadığı evi bulur ve onun eşini ikna ederek, eşinin elbiselerini giyer.

Akşam olduğunda, zembilfiroş’u beklemeye başlar. Zembilfiroş, akşam olup eve gelip, yatağa girince, birlikte olduğu kişinin eşi olmadığını, kadının ayağındaki halhaldan anlar ve kadını, hemen yanından uzaklaştırır. Ancak, daha sonra, bu kadından kaçamayacağını anlar ve sarayın surları üzerindeki bu burçtan kendini aşağıya atarak intihar eder.

Diyarbakır şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Diyarbakır Lice

Diyarbakır Lice


Diyarbakır-Silvan karayolu üzerinde, ana yoldan ayrılarak, yaklaşık 50 km. ilerleyince, Lice ilçesine varılıyor. Ulaşım pek de kolay değil. Çünkü, güvenlik önlemleri nedeniyle, kontrol noktaları var.

ULAŞIM

İlçenin Diyarbakır il merkezine uzaklığı: 84 km. dir. Lice-Bingöl arasındaki uzaklık: 63 km. Lice-Genç/Bingöl arasındaki uzaklık: 46 km.
Lice-Diyarbakır arasındaki yol, asfalt ve bakımlı olup, genellikle her mevsimde açık bulunmaktadır.

TARİHİ

Tarihi süreç içinde, yörede ilk yerleşimin: Asur ve Urartu kaynakların göre, Nirbi Prensliği tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Ancak, genellikle, yörede Asur hükümranlığı görülür. Daha sonra ise, sırası ile, Med, Pers, Makedon ve Roma egemenlikleri görülür.

MS.622 yılına gelindiğinde ise, bu kez Bizanslılar, yörede görülürler. 1259-1302 yılları arasında, bölgede, Anadolu Selçukluları egemen olurlar. 1394 yılında, Timur işgali, 1401 yılında ise Karakoyunlular var. 1517 yılında ise, Osmanlılar bölgede hakimiyeti ele geçirirler.

Lice isminin ortaya çıkış söylentisi: “bir zamanlar, yörenin büyük aşiretlerinden biri olan “Zirki aşireti” kendi içinde sorunlar yaşar ve bu sorunlar sonucunda, 7 kardeşten biri, ailesini de yanına alarak, aşiretin bulunduğu yerden ayrılır ve günümüzdeki Lice yerleşim yerinin bulunduğu yere gelip yerleşirler.

Aradan aylar geçer ve diğer kardeşlerden biri, yanlarından ayrılan bu kardeşlerini merak eder ve oğlunu gönderip, onların durumuna bakmasını söyler. Çocuk: gider ve amcası ve ailesinin bugünkü Lice bölgesinde yerleşmiş olduklarını görür. Döndüğünde, babasına “yerlerindeler” anlamına gelen “evlicine” kelimesini kullanır ve bunun üzerine, amcanın yerleştiği günümüzdeki yere, Lice is mi verilir.

Tarihi süreç içinde, bu ilçemizin en büyük hatırası: Şeyh Sait isyanı sırasında, adı geçen kişinin, burada kalması ve isyanı buradan yönetmesidir. Bu nedenle, yöre, isyanın bastırılması sırasında, en azla can kaybı olan yerlerin başında gelmektedir.

Lice tarihindeki diğer önemli bir olay ise: 6 Eylül 1975 tarihinde olan ve 2367 kişinin hayatını kaybettiği Lice depremidir. Bu depremde, yörede bulunan 35 köyde büyük hasar meydana gelmiştir. Depremden sonra, ilçe merkezinin yeri değiştirilmiş ve yerleşim, Fis ovası doğusuna kaydırılmıştır.

GENEL

Diyarbakır il merkezinin, kuzeydoğu bölgesindedir.

İlçenin denizden yüksekliği, 1125 metredir. İlk olarak, Akdağ eteklerindeki Akı tepesinde kurulu bulunan ilçe merkezi, deprem sonrasında, aşağıda bulunan ova bölümüne yerleşmiştir.

Yörenin iklim özellikleri değerlendirildiğinde: kışların çok sert, soğuk ve yağışlı geçtiği görülür. Bölgenin en yoğun kar yağışı, burada görülür. Yaz mevsiminde ise, özellikle, Temmuz ve Ağustos ayları sıcak ve kurak geçer.

Tüm bunların dışında, bölgenin en önemli coğrafi özelliği, ülkemizin en uzun ikinci nehri olan, Dicle nehrinin, önemli iki kaynağından birinin, burada, yani Bırkleyn mağaraları bölgesinde bulunmasıdır. Bırkleyn suyu: Bırkleyn mağaraları bölgesinde doğar, bir süre güneybatı ve sonra batı yönünde akar ve çevredeki diğer dere sularını alarak güçlenir ve Gölcük civarında, nehrin diğer kolu ile birleşir.

Yöre halkı: genellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. İlçe merkezinde, son yıllarda açılan birkaç fabrika, yöre insanının işsizlik sorununa çözüm olmuştur. Bunun dışında, tarım faaliyetlerinin başında: tütün, pamuk, buğday, arpa gibi hububat ekimi gelmektedir.

Bunun dışında, yörede bağcılık da önem kazanmaktadır. Özellikle: Mart-Nisan ayları arasındaki dönemde bağların bakımı yapılır ve Ekim ayında ise bağ bozumu yapılarak ürün kaldırılır. Üzüm: suyu elde edilerek, bu su ile yapılan: pestil, sucuk, beyaz sucuk ve kesme denilen ürünler şeklinde tüketime sunulur.

GEZİLECEK YERLER

Diyarbakır Lice Birkleyn Mağaraları

BİRKLEYN MAĞARALARI

Diyarbakır-Bingöl kara yolunun doğusundadır.
Dicle nehrinin, toprak üzerinden gelerek ilerleyen iki ana kaynağından bir tanesi, bu mağaranın bulunduğu yerde toprak altına iner ve mağaranın içinden geçerek, bir tünelden ilerlemeye devam eder ve bir süre sonra ise, tekrar toprak üstüne çıkar.
Bu nedenle, buradan çıkan suya “Birkleyn suyu” ismi verilir.

Birkleyn suyu: Anadolu ve Kuzey Mezopotamya arasındaki antik bir yol üzerinde, Dicle nehrinin diğer kolu ile birleşene kadar, yer altında, doğal bir tünelden akarak gider. Tünelden sonra ise, yeniden yukarı, yani toprak üstüne çıkar ve Dicle nehrinin diğer kolu ile birleşerek, büyük Dicle nehrini oluşturur.

Burada, Asurlulara ait bir kısım kalıntı bulunmuştur. Hatta, antik dönemlerde, suyun yer üstünde kaybolup yer altına indiği bu yere “Dünyanın bittiği yer” ismi verilmiştir. Daha da ileri gidilerek “ölülerin yer altı dünyasına giriş yeri” olarak betimlenmiştir. 1899 yılında, burada yapılan arkeolojik araştırmalarda, biraz önce söylediğim gibi, Asurlulara ait çeşitli steller bulunmuştur.

Bunların en önemlileri: bölgedeki 3 mağara içinde, Birkley suyunun bulunduğu mağara içinde, Asur kralı Tiglatpileser tarafından hazırlanan “kabartma çivi yazılı tablet” ve yine Asur kralı Salmanassar tarafından hazırlanan, iki çivi yazılı tabletdir. Her üç mağarada, Kuzey Mezopotamya kültürlerine özgü çeşitli seramik parçaları bulunmuştur.

Evet, bölgede 3 mağara olduğunu söylemiştim. Bunlardan bir tanesinden, Birkley suyu geçiyor.

Diğer ikinci mağara: birinci mağaranın devamı gibi uzanıyor ve 15 metre genişliğinde, 12 metre yüksekliğindedir. Uzunluğu ise, birkaç kilometreyi bulmaktadır. Bu mağaranın girişinde: antik döneme ait çeşitli yapı kalıntıları, Asur kralı III. Salmansar’a ait iki kabartma yazılı kitabe ve bir kabartma bulunmaktadır.

Kaya üstüne işlenen bu kabartmada: ismi geçen Asur kralı, uzun başlığı ve işlemeli giysisiyle dikkat çekiyor. Figürlerin hepsi, doğuya bakıyorlar. Sağ ellerinde balta, sol ellerinde ise kılıç var.

Evet, üçüncü mağara: diğer iki mağaradan daha büyüktür. Mağara içindeki sarkıt ve dikitler görülmekte olup, mağara içindeki havanın özellikle “astım” hastalığı için iyi geldiği söylenmektedir.

 

ASHAB-I KEYF-YEDİ UYURLAR MAĞARASI

İlçe merkezinin 15 km. uzağında, Duru köyü yakınlarındadır.
Mağara, 650 metre yükseklikte bir tepenin üzerindedir. Burada bulunan iki mağaradan ikincisi, ashab-ı keyf olarak bilinen ve içinde “yedi uyurların bulunduğundan” söz edilen mağara olarak isimlendirilmektedir.

DAKYANUS ANTİK KENTİ

İlçe merkezinin 19 km. batısında, Fis ovasında, yüksek bir tepe üzerindedir.
Burada, Dakyanus isimli bir tiran idaresinde, bir yerleşim yeri olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, çevrede, resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılmadığından, net bilgiler edinilmemiştir.
Ancak, günümüze ulaşan kalıntılar arasında: İskender sonrası Selevkoslar ve Roma dönemine ait olabileceği düşünülen sütunlar, çevre duvarları ve bir saraya ait olabileceği değerlendirilen duvarlar, kemerler görülmektedir. Bu sütunlar arasında, özellikle 3-4 metre yükseklikte olan sütunlar ilgi çekmektedir.

Burası hakkında bilmenizi istediğim bir söylenti var: “Zalim bir puta tapan hükümdar olan Dakyanus: tek bir tanrıya inandığını öğrendiği 6 gence, inançlarını terk etmelerini ve yeniden putlara tapınmalarını, yoksa onları öldürteceğini söyler. Bunun üzerine, bunu kabul etmeyen gençler, saraydan kaçarak dağlara yönelirler ve yolda rastladıkları 1 çoban ve çobanın köpeği kıtmıri de yanlarına alarak, bir mağaraya sığınırlar. Tek tanrıya inanan 7 genç ve köpek, bu mağarada, 300 yıl boyunca uyurlar.

Uyandıklarında, içlerinden yaşı en büyük olanı, yiyecek almak üzere, şehre gönderilir. Dakyunus dönemi parasıyla yiyecek almak isteyen ihtiyar, tüccarların durumu bildirmesiyle kralın ve kahinin karşısına çıkarılır. Olup biteni anlatan ihtiyar, kralın askerleri eşliğinde, mağaraya gider, tek başına mağaraya girer ve arkadaşlarına, 300 yıl süresince uyuduklarını söyler. Daha sonra, mağaraya giren ihtiyarın dışarı çıkmaması üzerine, kralın askerleri mağaraya girerler, ancak içeride kimseyi göremezler. “

Evet, her yıl 28 Mayıs tarihinde, burada bir festival düzenlenir ve çevreden gelen ziyaretçiler, bu mağarayı ziyaret ederler.

Diyarbakır şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.