Çorum Bayat ilçesinin, il merkezi Çorum’a uzaklığı 83 km dir. Bayat, Çankırı arası uzaklık 96 km. Bayat, İskilip arası uzaklık 31 km. Bayat, Ankara arası uzaklık 21 km.
TARİHİ
İlçe ismini, Oğuzların 24 boyundan birisi olan Oğuz-Han’ın büyük oğlu Gün Han’ın Kayı’dan sonra ikinci oğlu olan “Bayat” tan alır. Bayat boyu, kendilerini Türkmenlerin en soylusu sayarlar. “Devleti ve Milleti bol” anlamına gelir. Anadolu’ya Azerbaycan ve Türkmenistan dan yayılmıştır. Evet, ilçenin kuruluşuyla ilgili herhangi bir yazılı bilgi ve belge yoktur. Ancak: Hacı Bektaş-ı Veli’nin yanında yetişen ve Bayat halkını aydınlatmakla görevlendirilen Hasan Çelebi’nin ilçe merkezi Dere Mahallesindeki mezar taşında ölüm tarihi olarak 1494 yılı yazılıdır yani ilçedeki ilk yerleşimin bu yıllarda olduğu söylenir.
1530 ve 1576 yıllarına ait tapu defterleri ve çeşitli Osmanlı belgelerinde yörenin ismi bazen Bayat bazen de Bayat Divanı olarak geçer. Kastamonu ve Ankara salnamelerinde Bayat, İskilip’e bağlı bir köy olarak geçer. 1911 yılında nahiye olmasına karar verilir ve Alagöz ismi verilerek nahiye yapılır. Cumhuriyet döneminde, İskilip ilçesine bağlı “Alagöz” adında bir nahiye iken, 1958 yılında ilçe olmuştur.
GENEL
İlçe Orta Karadeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesinin kesiştiği yerde, Köroğlu Dağlarının doğuya uzantısı ile İç Anadolu’nun Orta Kızılırmak bölümündedir. İlçenin rakımı 625 metredir. İlçenin kuzeyi dağlık, güneyi küme halinde tepeler ve kısmen ovaların bulunduğu düzlüklerdir. Dağlık kesimler genellikle çam ve meşe ormanlarıyla kaplıdır.
Ovalık kesimde ise bozkırlar bulunur. İlçede en önemli akarsu Karatepe ve Öbek Tepesinden çıkan ve Kızılırmak nehrine dökülen Bayat çayıdır. Bayat çayı, ilçe topraklarında 45 km lik bir vadi boyunca uzanır. İlçede yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Bayat ilçesinin Derekutuğun köyünde, Kalkolitik dönemden kalma bir bakır madeni bulunmuştur. Dünyanın en eski maden ocağı olma özelliğine sahiptir.
NE YENİR
Bayat yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz “Bayat dolması” önerebilirim.
NE SATIN ALINIR
Eskialibey beldesindeki halı ve kilimler ile Yoncalı köyündeki yolluk dokumaları: farklı tasarımları ve motifleriyle sevgi, bereket ve soyun devamlılığı gibi duyguları aktarıyor. En çok kullanılan motifler: çiçek ve insan figürleriyle geometrik desenlerdir. Yoncalı’da rengarenk, upuzun yollukların dokunduğu tezgahları görebilirsiniz. Kadınlar, yün bulamayınca eski kazakların sökülmesiyle elde edilen iplikleri dokuduklarını söylüyorlar.
BAYAT TEKNİK BİLİMLER MESLEK YÜKSEK OKULU
Hitit Üniversitesine bağlıdır. Okul 2017 yılında eğitim-öğretime başlamıştır.
GEZİLECEK YERLER
BAYAT YAYLALARI
İlçenin en önemli yaylaları: Kuşçaçimen, Kunduzlu ve Çerkeş’tir. İlçe merkezine 25 km uzaklıktadır. Yaylalar, ilçenin kuzeyinde dağlık Karatepe mevkiinde yer almaktadır. Özellikle Kuşçaçimen yaylasında yaz aylarında kamp amaçlı çadır kurulabilir. Zengin bitki örtüsü ile kaplı yaylalarda sarıçam, köknar ve karaçam ağaçları yoğundur. Çam kokusu soluyacağınız bu mekanlara Bayat-Çerkeş, Bayat-Kunduzlu yoluyla ulaşabilirsiniz.
KAYA MEZARI
İlçe merkezinden Yukarı Yoncalı tarafına giderken yol kenarındadır. Maalesef tüm uğraşıma rağmen, bu kaya mezarları hakkında herhangi bir bilgi edinemedim. Sonra da insanlar diyorlar ki, bu tür kalıntılar var niye turist gelmiyor, sanırım tanıtım eksikliği var.
Çorum Boğazkale: Boğazkale, il merkezi Çorum’a 87 km uzaklıktadır. Boğazkale, Sungurlu arası uzaklık 30 km. Boğazkale, Yozgat arası uzaklık 40 km Boğazkale, Ankara arası uzaklık 197 km. Boğazkale, İstanbul arası uzaklık 644 km.
TARİHİ
İlçenin tarihi MÖ 5000’li yıllara kadar gitmektedir. Çünkü ilçe merkezinin hemen yanı başındaki Hitit İmparatorluğunun başkenti olan Hattuşaş bunun en büyük kanıtıdır. Bölgede ilk yerleşim Kalkolitik çağda başlamış, ilk Tunç Çağında Hattiler ve sonra Asur ticaret kolonileri tarafından yerleşilen bölge, Hititler döneminde başkent olmuştur. Hititlerden sonra bölgeye Frigler, Medler, Galatlar, Romalılar ve Bizanslılar hakim olur. 1071 Malazgirt zaferinin ardından ise, Melik Ahmet Gazi komutasındaki Danişmendli ordusu tarafından Çorum bölgesi fetih edilince, bölgeye Türk göçleri başlar. 16’ncı yüzyılda Boğazköy’ün 3 km kuzeyindeki Yekbaş bölgesine bir gurup Dulkadiroğlu yerleşir, 17’nci yüzyılın sonunda ise buradan Eski Hitit Başkentinin eteklerine taşınırlar.
Hattuşaş ve Yazılıkaya, 1834 yılında keşfedilmiş ve 1835-1894 yılları arasında çeşitli yabancı arkeologlar tarafından araştırmalar yapılmıştır. İlk planlı araştırma ise 1904 yılında Alman Doğu Kültürleri Araştırma Merkezi tarafından yürütülmüştür. 1939 yılından sonra ise, kazılar aralıksız sürdürülmektedir. Hattuşaş ve Yazılıkaya ören yerleri, 1998 yılında “Milli Park” statüsüne alınmıştır. Unesco tarafından da 1986 yılında “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilmiştir. İlçenin ismi Cumhuriyetin ilk yıllarında Boğazköy iken, 1936 yılında “Boğazkale” olarak değiştirilmiştir. 1967 yılında Belediye kurulmuş ve 1987 yılında ise İlçe olmuştur.
GENEL
İlçe arazisinin büyük kısmı dağlıktır. İlçenin rakımı 1036 metredir. Bitki örtüsü, genel olarak steplerdir. İlçede karasal iklim hakimdir. İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılık üzerine kuruludur denebilir. Ancak bölgenin en büyük ekonomik etkinliği turizmdir, çünkü Hattuşaş, Alacahöyük ve Müze, birçok turist tarafından ziyaret edilmektedir. Yine de, buranın yeterince tanıtılmadığı kesindir, çünkü buraya yolunuz düşerse kesinlikle turist olarak göreceğimiz toplulukların büyük çoğunluğunun yabancı olduğunu öğreneceksiniz, neden se, uzun yıllar büyük bir imparatorluğun başkentliğini yapan bu mekanlar gereken veya hak ettiği ilgiyi görmüyor, tanıtım şart. Yoksa hemen yanı başında böyle bir tarihi ve kültürel zenginlik varken, hala geçim kaynağı tarım ve hayvancılık demek ne kadar uygun, turizm burayı gerektiğinden fazla kalkındırır.
GEZİLECEK YERLER
Yukarıda sözünü ettiğim gibi, burası Boğazköy adı altında küçük bir yerleşim yeri iken, Hattuşaş ve Yazılıkaya bölgelerinin turizme açılmasıyla, idari bakımdan geliştirilmesi düşünülmüş ve Boğazkale adı altında ilçe yapılmıştır. Dünyanın birçok yerinde bilinen Hattuşaş ve Yazılıkaya maalesef ülkemizde tanınmıyor, bilinmiyor veya ilgi çekmiyor. İnanıyorum ki, gereken tanıtım yapıldığında ve burayı ziyaret eden turistlere gereken ilgi ve alaka gösterildiğinde, alt yapı oluşturulduğunda, Boğazkale, hak ettiği kalkınmayı sağlayacaktır. Bu arada, Boğazköy ilçesinde Hattuşaş ve Yazılıkaya’dan başka anlatabileceğim gezilecek yer yok.
HATTUŞAŞ VE YAZILI KAYA
Hattuşaş ve Yazılıkaya hakkındaki ayrıntılı gezi yazımı, yine bu sitede bulabilirsiniz. (Hattuşaş Yazılıkaya yazarak arattırınız)
Çorum Alaca: Alaca, Çorum il merkezi arasındaki uzaklık 50 km. Alaca ilçesi, Yozgat-Çorum, Sungurlu-Tokat karayollarının kesiştiği noktadadır. Alaca, Yozgat arası uzaklık 53 km. Alaca, Sungurlu arası uzaklık 43 km.
TARİHİ
İlçenin tarihi MÖ 5000 yıllarına kadar gider. Eskiçağ döneminde ilçenin bulunduğu yer “Etonia” olarak isimlendirilmişti. Eski çağlarda, ilçenin doğu-batı ticaret yolu üzerinde bulunması, onun önemini arttırmıştır. 19 ve 20’nci yüzyıllarda ise yörenin ismi “Hüseyinova” dır. Daha sonra “Hüseyinabad” adını almış ve 1919 yılında ilçe olmuştur. 1932 yılında ilçenin ismi “Alaca” olur.
GENEL
İlçenin rakımı 950 metredir. Karasal iklim hakimdir ve buna bağlı olarak yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlı geçer. Alaca, turizm özellikleri yönüyle öne çıkar. Eskiyapar ve Mahmudiye köylerindeki tarihi kalıntılar ve Alacahöyük’te bulunan Hitit dönemi eserleri, Kalınkaya ve Pazarlı ören yerleri, bölgenin başlıca turizm mekanlarıdır. Gerdekkaya mezarı ve Koçhisar mağarası da turistik destinasyonlardır.
NE YENİR
Alaca yöresine yolunuz düşer ve yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz, öncelikli önerim: hingal ve tulumba tatlısı olacaktır. Ayrıca: kömbe, düğül aşı, tatar aşı da deneyebilirsiniz.
ALACA AVNİ ÇELİK MESLEK YÜKSEKOKULU
Hitit Üniversitesine bağlıdır. 2011 yılında kurulmuştur. Ön Lisans düzeyinde sanayinin ihtiyaç duyduğu yetişmiş ara teknik eleman ve teknikerleri ülkemize kazandırmayı hedef seçmiştir. Okulun ismi, 2015 yılında Alaca Avni Çelik Meslek Yüksekokulu olarak değiştirilmiştir.
GEZİLECEK YERLER
ESKİ CAMİ
İlçe merkezinde 1763 yılında Ömer Osman Paşa tarafından yaptırılmıştır. 2011 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon yapıldı. Bu restorasyonda: 1930 yılında eklenen ayakkabılık bölümü yıkılarak, yerine aslına uygun olarak son cemaat yeri eklendi. Ayrıca, ilk yapıldığı dönemdeki gibi ahşap asma kat yapıldı. Eskiyen çatı da tamamen yenilenerek tarihi yapıya uygun şekilde düzenlendi. Şerefe korkulukları da yenilenen caminin minaresi boyandı.
YENİ CAMİ
İlçe merkezinde Çorum caddesindedir. Osmanlı döneminde, 1893 yılında Ardahan göçmeni Şeyh Efendi tarafından yaptırılmıştır. Batı tarafında kitabesi vardır. Camiye taş söveli, yuvarlak kemerli ahşap kanatlı bir kapıdan girilir. İbadet ve son cemaat yerinden oluşan camide, ibadet mekanı dört sütun üzerine tromplar vasıtasıyla oturtulmuş tek merkezi kubbe ile örtülüdür. Kubbenin dört tarafı ahşap tavanla çevrilidir. Mihrabı alçıdandır. Minberde, batı cephede ve minarede kitabeler vardır. Halen kullanılmaktadır.
EVCİ KÖYÜ CAMİ
Evci köyünde bulunan cami, Osmanlı dönemi yapısıdır. Moloz taş ve kesme taş kullanılarak yapılmıştır. Kare planlı caminin, kuzeydoğu köşede bulunan minaresi tuğladan yapılmış ve tek şerefelidir. Caminin tavanı yüksektir, halen kullanımdadır.
PAZARLIHÖYÜK
İlçe merkezinin 22 km kuzeyinde Mustafa Çelebi, Dağ Karapınarı ve Çikhasan arasındadır.
1937-1938 yılları arasında Ziya Koşay ekibi tarafından yapılan kazılar sonucunda: Kalkolitik dönemle birlikte, üst tabakada Frig dönemine ait buluntular ele geçirilmiştir. En önemli buluntular: MÖ 7-6’ncı yüzyıllara ait Frig katlarından elde edilmiştir. En önemli özelliği, ev ve tapınak duvarlarının pişmiş topraktan kabartmalı levhalarla kaplanmış olmasıdır. Kabartmalarda, savaşçılar, aslan, dağ keçisi, sfenks ve boğalar resmedilmiştir.
GERDEKKAYA MEZARI
İlçe merkezinin 18 km uzağında Camili köyündedir. Köyün eski ismi “Gerdekkaya” köyüdür ve bu isim, Hititlerden kalan “Taşoda” dan gelir. Mezarın MÖ 2’nci yüzyılda Helenistik döneme kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Üç sütunlu mezar, kaya üzerine oyulmuştur. Mezarın bulunduğu yerden: Alaca vadisinde konumlandırılmış tarihi su kanalları görülebilmektedir.
Yine burada özel bir yer vardır. Köyün aşağı kısmında bulunan Taşoda denen yerde, bir çeşit “taht” a benzer yapı vardır. Bu kısım oturmaya ve aşağıdakilere seslenmeye imkan verir. Bu yüzden bu taht benzeri yapının, Hitit döneminde önde gelen bir şahıs için yapıldığı düşünülmektedir.
YEŞİLYURT KAYA MEZARI
İlçe merkezine bağlı Yeşilyurt köyünün yaklaşık 1.6 kilometre güneydoğusunda bulunan Buzağılık mevkiindedir. Yörede yaşayanlar tarafından “Culfalık Kayası-Çomar höyüğü” de denir. Köylülerin Culfalık kayası dediği kaya, aslında kaya mezarıdır. Mezar ağzını kapatan kaya, kuzey yönde sökülmüş, boş kaya mezarın 50 metre güneyinde, meşeler arasında sunak taşı vardır. Bu alanda, zemin üzerinde bulunan bir kaya bloğunda, kare biçimli bir giriş görülür. Girişten sonra kaya içerisi “U” biçiminde oyularak, girişin iki yanında ve karşısında sekiler oluşturulmuştur. Kaya mezarı yapım tekniği açısından Roma dönemi özellikleri gösterir. Kaya mezarın 50 metre güneyinde bulunan sunak taşı ile mezar arasında, küçük vadinin 150 metre yamacında, 200 metre kuzey-güney yönünde tahminen 100 metre eninde eski bir yerleşim alanı bulunmaktadır. Burada Roma dönemine tarihlenen seramik parçaları bulunmuştur.
KALINKAYA TAŞ OCAĞI
İlçe merkezine bağlı Kalınkaya köyünün, Sekili mevkiinde bulunan Kalınkaya Taş Ocağı: Hitit mimarisinde yoğun şekilde kullanılmıştır. Taş ocağı, Alaca höyük’ün 3 km kuzeydoğusundadır. Taş ocağı: büyüklü-küçüklü kayalardan yapılmış ve kuzeye doğru yükselen bir yapıdır. Hitit dönemine ait yapıların: taş sütunları, blokları ve kesme taşları burada yapılmıştır. Hititlerden sonra Romalılar tarafından da kullanılmıştır. Günümüzde, Kalınkaya taş ocağında, hala taşınmak üzere hazırlanmış kaya blokları görebilirsiniz.
HÜSEYİN GAZİ MEDRESESİ-TÜRBESİ
İlçe merkezine 3 km uzaklıkta güneyde Söğütlü beldesindedir.
Hüseyin Gazi Medresesi
Kesin yapım tarihi bilinmeyen yapı için 13’ncü yüzyıl ortaları tahmin edilmektedir. Açık avlulu, eyvanlı ve tek katlı medrese plan özelliğindedir. Medresenin ön yüzündeki kitabede okunabildiği kadarı ile “Pilavhozzade Ali Said Baba’nın asarı vakfiyesidir” yazılıdır. Medresenin kuzey bölümünde bitişik, ikinci yapı imaret yani aşhanedir. Bu yönü ile, Anadolu ve bölgedeki diğer medrese gurupları arasında ayrıcalık sunar. Yani, iç içe geçen, iki kısım halinde inşa edilmiştir. Beyaz ve siyah mermerden yapılmış portal, binanın doğusundadır. Portalden medresenin giriş holüne geçilir. Bu hol, 8.30 metre boyundadır. Portalin arka duvarı üzerinde görülen izlerden, aslında üstü tonozla örtülü olduğu anlaşılan bir mekandır. Giriş holünün kuzeyinde iki kademeli olarak dışarıya doğru çıkıntı yapan bir kanat bulunur. Bu kanadın köşeleri ve pencere söveleri muntazam kesme taştan yapılmış, doğu cephesindeki iki pencere sonradan moloz taşla doldurulmuştur. Giriş holünde olduğu gibi, eyvan biçimindeki iki kademeli hacmin de üst yapısı çökmüştür. Kuzey duvarının ortasında bulunan ocak yeri buranın imaret yani aşhane olduğunu kanıtlar.
Giriş holünün batı duvarında, kesme taştan örülmüş, basit ve kemerli bir kapı, medresenin takriben 11 x 7.5 metre ölçüsündeki avlusuna açılır. Avlunun iki yanında talebe hücreleri vardır. Ancak gerek binanın tabii döşeme seviyesinin bir metreden fazla toprakla dolu olması, gerekse üst yapının bütünüyle yıkılmış olması burasının planı hakkında net bilgi vermemektedir.
Medresenin bugün mevcut ve sanat tarihi açısından en değerli elemanı “portal” dir. 4.80 metre genişliğindeki mermer portali, basit bir bordür çevreler. Kapı nişi derin ve kemeri altı sıra mukarnas dolguludur. Mukarnasın altında, üzerinde yazı bulunmayan, siyah mermer bir kitabe levhası, levhanın yanlarında iki oymalı kabara bulunur. Üstünde ucu yukarı kalkık bir kemer bulunan kapının sövesi, bir sıra beyaz bir sıra siyah mermerden geçmeli olarak yapılmıştır. Portalin yanlarında mukarnas mihrabiyeler, kapı nişinin köşelerinde ise süs kolonları vardır. Süs kolonlarından soldaki düşmüştür, fakat sağdakinin bitkisel motiflerle süslü yüksek başlığıyla gövdesinin üst kısmı yerinde durmaktadır. Medresenin portalinde kitabe yoktur.
İmaret-Aşevi
Medresenin kuzey duvarının ortasında bulunan ocak yeri, bu mekanın külliyeye ait imaret olduğunu göstermektedir.
Havuz
Portalin kuzeyinde bugün üzeri kapatılmış bir havuz bulunur. Geçmiş dönemlerde havuzda balık bulunduğu tahmin edilmektedir. Ancak günümüzde havuzun üzeri kapatılmıştır. Yakın bir zaman önce kapatılan havuzun hemen ilerisinde orijinal havuzun yaklaşık 4 katı büyüklüğünde bir havuz yapılmıştır.
Çeşme
Avlunun kuzeyinde, duvarın dış kısmında, tuğla örgülü, sivri kemer nişli, mermer kurnalı bir çeşme vardır. Günümüzde medresenin çeşmesi, medreseyi kuşatan bir duvar yapıldıktan sonra, çeşme de avlu dışına alınmıştır.
Misafirhane
Türbenin kuzeybatısında, kuzey-güney istikametinde uzanan, dikdörtgen planlı, alaturka kiremit örtülü yapı, orijinalinde misafirhane olarak inşa edilmiş, günümüzde ise depo olarak kullanılmaktadır. Binaya taş çerçeveli yuvarlık kemerli bir kapı ile doğu istikametinden girilir. Kapı üzerinde lale, ay yıldız ve türbe giriş kapısı üzerindeki gibi renkli mermerden yapılmış 12 köşeli yıldız motifi bulunur. Ayrıca kapının üst kısmında dikdörtgen şeklinde mermerden bir kitabe bulunmaktadır. Kitabe üzerindeki yazı okunamayacak şekilde silinmiştir. Dış kapıdan girildikten sonra bir salon, salonun kuzey ve güneyinde yuvarlak kemerli kapılarla girilen iki oda vardır. Oda kapılarının üzerinde ay yıldız motifi bulunur. Ayrıca duvarlarda bitkisel ve geometrik motiflerin olduğu süslemeler de bulunmaktadır. Pencereler dikdörtgen şeklinde olup, taş çerçeveli, dikdörtgen aralıklı, demir şebekelidir. Pencereler sonradan iptal edilmiştir.
Hüseyin Gazi Türbesi
Medresenin avlusunda “Hüseyin Gazi Türbesi” bulunur.
Ancak: Roma kaynaklarında Hüseyin Gazi’nin ölüm yeri olarak “Ameryum”: Arap kaynaklarında ise Hüseyin Gazi’nin ölüm yeri olarak “Amoryum” ve “Angora” gösterilmektedir. Sir Charles bu yeri kilise olarak tanımlar. Hamilton ise 1837 yılındaki seyahatinde bu yerin Selçuklu Tekkesi olduğunu va ayrıca Konya Medresesi şeklinde planlandığını ifade eder.
Tüm bunların yanında, günümüzde burada bir türbe bulunmaktadır ve türbe, 13’ncü yüzyıla tarihlenir. Birbirine geçme iki bölümden oluşan medrese kompleksi içinde yer alan Hüseyingazi Türbesi, Selçuklu mimari özellikleri taşır. Türbenin dışarıdan görülen kubbesi yalancı olup, sonradan yapılmış olmalıdır. İnşa malzemesi olarak alt kısımlarda taş, üst kısımlarda az da olsa tuğla kullanılmıştır. Tuğla ve taş araları horasan harçlıdır. Türbeye üzeri kornişli, yarım daire kemerli, taş çerçeveli işlemeli ahşap bir kapı ile giriş sağlanır. Bu ahşap kapı 100 x 185 cm ölçülerindedir. Kapının üstünde, renkli mermerden yapılmış, 12 köşeli yıldız motifi, “Teslim Taşı” ve bu motifin biraz üstünde yine mermerden yapılmış 4 sıra Osmanlıca yazı bulunan türbenin kitabesi yer alır. Türbe kapısının hemen üzerinde bulunan ve renkli mermerden yapılmış 12 köşeli bu taş, Bektaşi pirlerinin ve mürşitlerinin boyunlarına taktığı “Teslim Taşı” dır. Aynısı külliyenin misafirhane kapısının üzerinde de bulunmaktadır. Teslim taşının 12 köşeli olması, tarikatta muhtelif anlamlara gelmekle birlikte, en önemli özelliği 12 imamı ve onlara bağlılığı sembolize etmesidir. Türbeye kapı önündeki, iki basamaklı taş bir merdivenle girilir. Türbenin çarpraz tonoz örtüsünde, iç içe dairevi çizgilerden meydana gelen, mavi zemin üzerine, beyaz çiçek motifli bir göbek kısmı vardır. Pencerelerden ikisi üzerinde, içinde 5 köşeli yıldız motifi bulunan niş kısmı vardır. Tavanda bir adet delik mevcuttur. Taban, tahta döşeme olup türbe içinde bir adet mezar bulunmaktadır. Mezarın baş kısmında 12 dilim sarıklı mermerden bir mezar taşı mevcuttur.
GÖLPINAR SU BENDİ
Alacahöyük ören yerinin yaklaşık 1.5 kilometre güneydoğusunda, Alacahöyük’ten Karamahmut Köyü’ne giden yolun güneyindedir. Baraj alanının kuzey doğusunda su kaynağı vardır. Güneyde 110 metre uzunluğundaki bent kısmı, iki duvar arasına yaklaşık 6 metrelik bölümün toprakla doldurulmasıyla oluşturulmuştur. Buradaki ilk çalışma, 1935 yılında Oğuz Arık tarafından yapılmıştır. Hitit dönemine tarihlenen bir su bendidir. Burada ayrıca daha geç dönemlere tarihlendirilen Köşk Yeri olarak bilinen bir yerleşme daha vardır.
ESKİYAPAR ARKEOLOJİK ALANI
Eskiyapar: Alaca-Sungurlu yolu üzerinde, ilçe merkezine 5 km uzaklıktadır. Höyükte ilk kazılar 1968 yılında başlamıştır. Ancak: höyüğün üzerine sonradan yerleşen köy nedeniyle uzun süre ayrıntılı kazılar yapılamamıştır. 1980’li yıllarda köyün bugün bulunduğu yere taşınmasıyla, höyüğün yani kazı alanının çevresi dikenli telle çevrilerek emniyete alınmış ve ayrıntılı kazılar başlamıştır.
Höyükte yapılan kazılarda, İlk Tunç Çağından Bizans dönemine kadar uzanan kesintisiz bir yerleşme saptanmıştır. İlk Tunç Çağı katmanında elde edilen altın, gümüş, elektron, süs eşyaları çağdaşı Troya II Hazineleri ve Alacahöyük kral mezarlarının buluntularıyla benzerlik gösterir. Eski Hitit Krallığı dönemine tarihlenen çanak, çömlek, ev ve sokak kalıntıları önemli buluntulardır. Burası, Hattuşaş yani başkent kadar olmasa da Hitit tarihi açısından önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Özellikle kazılarda bulunan bir çivi yazılı tablet, oldukça büyük ilgi görmüştür. Çivi yazılı tabletler kilden yapılıyor. Hititçe yazılı bu tabletler, dönemin siyasi, kültürel ve güncel yaşamına ait bilgiler aktarıyor. Bu tablet, burada çıkan ilk tablet olmuştur. Yani, Eskiyapar, tablet çıkan merkezlerden birisi haline gelmiştir. Şehrin ismi “Taupra” olarak tahmin ediliyordu, bu tablette de Taupra ile ilgili bilgiler olması, şehrin ismiyle ilgili iddiaları güçlendirmiştir. Ayrıca burada bulunan yerleşimin siyasi ve ekonomik yaşamıyla ilgili bilgiler sağlamıştır. Yani kazılardaki tüm buluntular, burada orta Hitit döneminde idari bir yapılanmanın varlığını ortaya koymuştur.
Öte yandan, kazı ekibine göre, daha aşağı tabakalarda tabletlerin toplu halde saklandıkları bir arşiv ve kütüphane gibi mekanların bulunması ihtimali güçlüdür. Evet bu ören yerinde kazılar halen sürdürülmektedir.
ÖRÜKAYA BARAJI
İlçe merkezine bağlı Örükaya köyündedir. Antik Baraj, MS 2’nci yüzyıldan bugüne kadar gelmiştir. Mimari açıdan örneğine bugüne kadar rastlanılmamıştır. Çünkü Örükaya barajı, 16 metre yüksekliğiyle en iyi korunan barajlardan birisidir. Barajın yüksekliği, büyük bir su toplama kapasitesine işaret eder. Su bendi, iki kaya arasına örülmüş bir benttir. Genişliği 40 metredir. Arkada üzerinde duran derenin suyunu toplamak için yapılmış bir benttir. Bu suyun toplanması, buradan kontrollü şekilde salınması, çok büyük bir mühendislik bilgisinin olduğunu ifade eder.
Roma’da bütün barajların kullanım amacı çok açık olmamakla birlikte, Romalıların kontrolü altındaki alanlarda tarımsal üretimin devamlılığını sağlamak ve ekonomiyi dengede tatmak amacıyla inşa edilen barajların, binlerce d önüm alanda sulu tarım yapmaya imkan verdiği bilinmektedir. Romalılar, gerek içme suyu, gerekse sulama ihtiyacı için baraj ve kemerli su yolları inşa etmişler, belli inşa teknikleriyle barajların ve göletlerin tuttuğu suları sağlıklı bir şekilde halka ulaştırmışlardır. İçme suyu ihtiyacını karşılayan barajlar için kemerli su yollarına ihtiyaç bulunmaktaydı. Örükaya’daki sistem daha çok sulama amaçlı görülmektedir. Ancak yapılacak kazılarla daha sağlıklı sonuçlara ulaşılacaktır.
Evet, antik su bendinin sahip olduğu özellikler: Anadolu’da bulunan diğer antik bentlerde bulunmuyor. İki ana kaya bloğunun arasının bosajlı kesme taşlarla örülmesiyle inşa edilen bendin görkemli bir görünümü bulunuyor. Bu yapı, bilinen baraj sistemlerinden farklı olarak, bendin ortasında yer alan kemerli su tahliye bölümüyle bir çeşme binası olarak da kullanılmış gibi görünüyor.
Antik bendin rezervuar kısmı, antik dönemden günümüze kadar geçen zaman içinde toprak dolmuştur. Toprak dolgunun da, iklimsel değişikliklerin tespiti açısından önemli bir veri kaynağı olduğu açıklanmıştır.
KALEHİSAR KÜLLİYESİ-BEHRAMŞAH
İlçe merkezinin 20 km, Alacahöyük ören yerinin 6 km kuzeyinde yükselen Mahmudiye köyü yakınlarındaki Kalehisar, antik dönemden beri yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.
Kalehisar (Mahmudiye) Kalesi
Köyün 1 km batı istikametinde, yaklaşık 100 metre yüksekliğinde ve 150-200 metre çaplı tabandan tepeye doğru daralan ve sivrileşip iki çatala ayrılan 15-20 metre eteğinde moloz taşla, temel üzerine ve kaya yüzeyine örülmüş sur temelleri ve yer yer duvar temel kalıntıları vardır. Hitit, Frig, Bizans, Selçuklu ve Beylikler dönemine ait izler taşıyan bu yapı, 1926 yılında Alacahöyük kazıları sırasında Kalınkaya ile birlikte Kalehisar olarak incelenmiştir. Kale, 40 km uzaklıktaki Hattuşa tepelerinden görülmektedir. Kalenin doruklarında Frig ve Bizans, eteklerinde ise Selçuklu yerleşimleri bulunur. Zirve noktasında Frig dönemine ait kalıntıların bulunduğu yapının aşağısındaki düzlükte, Selçuklu yapımı Behramşah Külliyesinin kalıntıları vardır. Medrese, hamam, türbe ve handan oluşan tarihi kalıntılar moloz taştan yapılmıştır. Muhtemelen Anadolu Selçuklu döneminde kalenin içine bir mescit yapılmıştır. Yapılar topluluğu, kalenin güneyindedir. Kuzeyinde yerleşim izi yoktur.
Kalehisar yerleşimi; askeri ve stratejik özelliği yanında; alım-satım gibi ticaret özelliği de taşır. Yani önemli bir Anadolu Selçuklu kenti olması yanında, aynı zamanda bir çini merkezidir. Cami, medrese, han gibi çeşitli yapıların görüldüğü kent üzerinde, farklı yapı tiplerinin belirlenmesi için kent üzerindeki çalışmalar sürdürülmektedir.
Medrese ve han yapısı günümüze gelebilmesine rağmen, cami, hamam, çini fırınları ve mezarlık alanlarının yerleri belirlenebiliyor. Yüzeyde çeşitli özellikte seramik parçalarına rastlanmaktadır.
Kalehisar Medresesi
Kalenin yaklaşık 500 metre güneydoğusundadır. Kalehisar veya Hüsamiye Medresesi olarak bilinir.
Kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Muhtemelen 13’ncü yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır. Açık avlulu, iki eyvanlı ve tek katlı medrese yapısıdır. Kaliteli bir işçilik yansıtmaz. Yapının bazı sorunları bulunmaktadır. Güney yönüne doğru daralması, batı yönündeki bölümlerin uzatma yapması ve bazı mekanların büyük tutulmasının sebebi bilinmez. Buna karşın, Çorum bölgesinde az rastlanan Selçuklu Medreselerinden birisi olması nedeniyle önemlidir.
Kalehisar Kervansarayı
Burada kervansaray varlığı, 1965-1966 yılında yapılan kazılarda öğrenilmiştir. Planı: kuzey-güney doğrultusundadır. Üç bölümlü, uzun bir dikdörtgen şeklindedir. Kapalı ahır bölümü, kare biçimlidir ve iki sıra halindeki altı paye ile üç sahına ayrılmıştır. Açık avlu bölümünün girişi yandandır. Avlunun iki yanında altı sıra halinde iki yönlü üstü beşik tonozlu alanlar bulunur. Yapısal taş işçiliği yönünden yakınındaki yapılarla benzerlik gösterir.
Kalehisar Hamamı
Yine Kervansaray gibi, kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Medrese ve kalenin doğusunda yaklaşık 300 metre uzaklıktadır. Sadece dört eyvanlı sıcaklık kısmı belirlenmiştir. Yapının üst örtüsü hakkında bilgi yoktur. Düzgün taş işçiliği göstermez, böylece yakınındaki yapılarla benzerlik gösterir, buna istinaden aynı yıllarda yapıldığı düşünülmektedir.
ALACAHÖYÜK ÖREN YERİ VE MÜZESİ
Alacahöyük ile ilgili ayrıntılı gezi yazım, yine bu sitede “Alacahöyük” adı altında bulunmaktadır.