Çorum Alacahöyük

DSC_0078
Çorum Alacahöyük

Burayı ziyaret edenler, genellikle Yazılı kaya, Hattuşaş ve Alacahöyük olarak gezi planı yapıyorlar ve bence bir gün içinde bu planı yani geziyi yapmak yeterli geliyor. Burası: tarih kokan bir açık hava müzesidir. Zaten: buraya ulaştığınızda bir müze kapısından bilet alarak içeri giriyorsunuz, yaklaşık 50 metre doğru ileride kapalı müze alanı ve hemen sağ yanda ise, açık kazı ve gezi alanı görülmektedir.

Bölgede özellikle kral mezarlarında ele geçen buluntular öne çıkmıştır. Bu buluntular inanılmaz güzelliktedir ve her ne kadar ülkemizin sayılı müzelerinde ve özellikle Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilense de, bu eserlerin kullanıldığı ve bulunduğu mekanlar, işte burası yani Alacahöyük’tür.

Burada kral mezarlarında ele geçen buluntular: yani “Güneş kursu” bir zamanlar, ülkemizin başkenti Ankara tarafından, şehir simgesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise, Güneş kursu, Çorum ilinin yani bulunduğu toprakların ilinin simgesi olarak kullanılmaktadır. Yine, Ankara’da Sıhhiye meydanında, her gün önünden binlerce kişinin gelip geçtiği: büyük Güneş kursu yine buraları anımsatmaktadır.

Çorum Alacahöyük

Ulaşım

Hattuşaş-Alacahöyük arasındaki uzaklık: 32 km. dir. Sungurlu’dan ana yoldan sapıp Hattuşaş istikametine gidiliyor, sonra aynı yoldan geri dönülüp, sağa yani Alacahöyük bölümüne sapılıyor. Bu sapak yaklaşık 22 km dir ve yol güzel, herhangi bir ulaşım sorunu bulunmuyor.

Alacahöyük istikametinde ilerlerken, tabelalar sizi buraya rahatlıkla ulaştırıyor. Müze alanının hemen önündeki geniş alana aracınızı park edebilirsiniz. Hatta: yine burada bulunan ve altında “Stres atan su” yazısı ilgi çeken çeşmeden su içmeyi unutmayın.

Alacahöyük-Çorum arası 45 km, Alacahöyük-Ankara arası 160 km. dir.

Genel

Alacahöyük: Hamilton tarafından 1835 yılında keşfedilmiş ve buradaki ilk kazılar, 1907 yılında İstanbul Müzeler Müdürlüğü adına, Mc Ready tarafından yürütülmüştür.

En ilginç olanı ise, buradaki ilk kazıların, Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatlarıyla başlatılmış olmasıdır. Alacahöyük bölgesindeki ilk araştırmalar, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kendi cebinden verilen 500 TL. ile başlamıştır. Büyük dehanın öngörüsü sonucu, buluntular ortaya çıkınca, dünya da büyük ilgi çekmiştir.

Tarihi Süreç

Alacahöyük: Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir kült ve sanat merkezi olarak önem kazanmıştır.

Burada yapılan çalışmalarda: 4 uygarlık bulunmuştur.

En eski uygarlık çağı olan “Kalkolitik” çağda: MÖ 5’binde, doğal bir yükselti üzerine kurulan köy yerleşkesi: zamanla üst üste 14 yapı evresinin oluşmasıyla, yaklaşık 15 metre yükseklikte, 277 x 315 metre ölçülerinde bir tepe haline dönüşmüştür.

Yapı evrelerinde genellikle kerpiç kullanıldığından: herhangi bir yangın, deprem veya savaş sonucu yıkılan yapılar, kerpiç nedeniyle tamamen dümdüz hale gelmekte ve bir sonraki evre, bunların üzerine rahatlıkla kurulabilmekteydi.

Bölgenin doğu-batı yönünde, önemli bir yol üzerinde konuşlanmış olması da sürekli yerleşim görmesinin en büyük sebebidir.

Höyüğün, Kalkolitik çağda bulunan 5-6-7 ve 8’nci yapı evrelerinde: eski Tunç çağı yerleşkeleri ve mezarlar bulunmuştur.

Alacahöyük’te: köy olarak başlayan bu yerleşkeler, 4-3 ve 2’nci yapı evrelerinde, yani Hitit döneminde, MÖ 13’ncü yüzyılda: ihtişamlı sur kapıları ve düzenli büyük binalardan oluşan bir şehre dönüşmüştür.

MÖ 650 yıllarında ise, yani geç Frig döneminde: 1’nci yapı evresinde, höyüğün her tarafı iskan edilmiştir. Aynı yapı evresinde, Frig çağını takip eden dönemde, burada: Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yerleşkeleri görülmektedir.

DSC_0079
Çorum Alacahöyük

KAZILAR VE HÖYÜKTEKİ YERLEŞİM EVRELERİ

Höyük, 1835 yılında W. G. Hamilton tarafından keşfedilmiştir. Bu yıllardan itibaren, höyük Orta Anadolu’yu ziyaret eden bilginlerin uğrak yeri olmuştur.

Sistemli kazılara 1935 yılında Türk Tarih Kurumu adına H. Z. Koşay ve R. O. Arık tarafından başlanmıştır. 1937 yılında, höyüğün üzerinde bulunan köy istimlak edilerek, hemen yanı başında bulunan uygun boş yere nakledilmiştir.

1948 yılından 1962 yılına kadar 14 yıl süren durgunluktan sonra, 1963 yılında, Alacahöyük’te yeniden kazılara başlanmıştır. H. Z. Koşay ve M. Akok’un 1963-1967 yılları arasındaki 5 yıllık çalışmaya ilişkin kazı raporu, 1973 yılında yayınlanmıştır.

M. Akok, bu süreçte onarım çalışmalarında bulunmuş, Mabet-Saray binasının bugünkü görüntüsü, Akok’un çalışmaları sonucu ortaya çıkmıştır.

1983’den 1997 yılına kadar, Alacahöyük’te bilimsel nitelikli çalışma yapılmamıştır.

Kazılar sonucunda, Alacahöyük’te 4 kültür katı ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan: 1.Kültür katı: Demir devri, 2.Kültür katı: Hitit dönemi, 3. Kültür katı: Eski Tunç çağı ve 4. Kültür katı: Geç Kalkolitik çağa tarihlenmektedir.

Kazılarda açığa çıkarılan Mabet, şehir suru, biri ortostadlarla süslü sfenksli diğeri poternli (tünel) olmak üzere iki anıtsal kapı, Hitit imparatorluk çağına (MÖ 1400-1200) tarihlenmektedir.

1’NCİ KAT

En üst bölümde, en yeni bu yapı evresinde: geç Frig dönemi iskanı görülür. Bu katta: döneme ait yollar, kaldırım döşemeleri ve yol boyunca sıralanmış taş evlerin temel kalıntıları vardır.

2’NCİ KAT

Bu dönemde, höyükte, Hitit imparatorluk dönemine ait büyük bir kentin kalıntıları bulunmuştur. Bu kalıntılar arasında: bir mabet, büyük yapılar, özel blok evleri, sokaklar, su kanalları, şehir suru, iki anıtsal kapı vardır. Bu kapılardan;  bir tanesi kabartmalarla süslü, sfenksli kapı ve diğeri ise poternlidir. (yani tünelli) Bu dönem: büyük bir yangın sonucu yok olmuştur.

Tapınak

Bu tapınakta: üstü açık bir avlu, avluyu çevreleyen salonlar, odalar, taş tabanları yerde bulunan çift sıralı sütunlar ve heykel tabanları vardır. Bunlar: Hitit dini yapılarının genel özelliklerini taşıyan kalıntılardır.

3’NCÜ KAT

En muhteşem kalıntılar, bu katta bulunmuştur. Bu kat: eski Tunç çağında yerleşim görmüştür. Bu döneme ait 13 kral mezarı: özel olarak ayrılmış bir alanda bulunmuştur. Biçimleri bakımından, Anadolu’nun ve hatta Ön Asya’nın eşsiz mezar örnekleri olarak gösterilir.

DSC_0087
Çorum Alacahöyük

GEZİ

Müze kapısından içeriye girince, önce sağa dönerek höyük alanını gezmelisiniz. Burada ilk olarak “Sfenskli kapı” görülüyor.

Ancak, daha önce, hemen sol yanda, kapıdan önce bir kısım tren rayları ve vagonlar göreceksiniz.

Vagon-Dekovil

Bu vagonlar, Alaca Höyük kazı çalışmalarının ilk yıllarında toprağın taşınması için kullanılmıştır. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ile Alaca Höyük kazıları için 1936 yılında Nafia Vekaletince (Bayındırlık Bakanlığınca) 30 adet hibe edilen ilk kazı araçlarındandır.

O dönemde devlet bütçesinin son derece zayıf olduğu düşünülürse, Atatürk’ün 30 adet vagonu hibe etmesi kültüre ve Alacahöyük’e verdiği önemin bir göstergesidir. Bu vagonlardan sonraki yıllarda diğer kazılara da dağıtılmıştır.

Evet kapı ile devam ediyoruz

Bu kapı ve burada görülen diğer anıtsal kapı ve mimari taş temel parçaları: Hitit imparatorluk dönemine (MÖ 1450-1200) aittir. Dışı bakan yüzü girişin sağında ve solunda kabartmalı ostostatlarla süslenmiştir ve bu özelliğiyle Hattuşaş’taki Aslanlı kapı ve Kral kapısından farklıdır.

Çorum Alacahöyük Sfenksli Kapı
Çorum Alacahöyük Sfenksli Kapı

 

SFENKSLİ KAPI

Alacahöyük ören yerinin girişini, Hitit dönemine ait erkek sfenksler oluşturur.

Alacahöyük’te saray girişini koruyan sfenkslerde ve saraya uzanan yolda, Mısır sanatının etkileri görülür.

Sfenksli kapı, 10 metre uzunluğunda bir yol ile, büyük mabede bağlanıyor. Yani, burası büyük bir mabedin anıtsal giriş kapısı olarak yapılmıştır.

Sfenksli kapının genişliği 10 metredir.

Girişin iki yanındaki büyük andrezit söve bloklarının dış yüzleri: 2 metre yükseklikteki sfenks protomları ile süslüdür.

Sfenkslerin özellikle baş bölümleri dikkat çeker. Dışarı taşkın, şişkin gövdeli sfenksler, ayrık ve kısa bacaklar üzerinde durur. Bu sfenksler, Mısır’daki sfenkslerden farklı olarak dişidirler.

Bu iki sfenksin ayaklarının altında yine güzel kabartmalar görülür. Bunlarda: akrobatlar, din adamları, Hitit kral ve kraliçelerinin katıldığı, Fırtına Tanrısına ibadet etmek için yapılan tören ve festivaller betimleniyor.

Girişin iki yanındaki büyük blok taşların dış yüzleri, sfenks kabartma resimleriyle süslüdür.

Ancak, buradaki ortostatlar, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesine taşınmış ve yerlerine kopyaları konmuştur.

Ancak, bunların tarihlenmesi tartışmalıdır. Bu kabartmaların, İmparatorluğun geç dönemlerinde yapıldığı düşünülür.  Yani Alacahöyük kabartmaları, genel görüşün aksine, MÖ 14’ncü yüzyıl yerine (İnandık Tepe vazosu ile konu benzerliği doğrultusunda) MÖ 15’nci yüzyılda ve hatta MÖ 16’ncı yüzyıl son dönemlerinde yapıldığı varsayılmaktadır.

İnandık Tepe vazosundaki sahne: buradakilere benzer bir şekilde, sıranın sağında kült faaliyetleri, sol kenarında ise hokkabaz ve akrobatların şenlikleriyle tamamlanır.

Kuleler

Sfenksli kapının doğu ve batı yanlarında, kuleler var. Bu kulelerin altında bulunan kabartmalarda, alçak kabartma tekniği kullanılmıştır. Kulelerin dış ve iç yüzleri, kabartma ostostlarla bezelidir.

Batı kulesi-Sol kule

SERİNİN ALT SIRASINDAKİ TASVİRLER

En solda:

İki tekerleğin üzerinde ayakta duran boğa tasviri: tekerlekli bir boğa ritonu olarak tanımlanır ve “Göklerin Fırtına Tanrısı” nı temsil eder. Sırtındaki bardak görüntüsü, bu fikri yani onun bir kült objesi olduğu fikrini destekler. Ancak net olarak bilinmemektedir.

Hemen yanında ve onun yanındaki iki blok:

Bu iki blok üzerinde, omuzunda maymun benzeri bir hayvan tutan bir hizmetkar var. Sakin, barışçıl ve zengin bir yaşam tarzı sürenler, hayvanlara olan düşkünlüklerine bağlı olarak güneyin uzak yörelerinden maymun gibi hayvan getirtebiliyorlardı.

Yine bu blokta: biri elindeki kılıcı yutar pozisyonda, bir başkası ise merdiveni dengeleyerek tırmanmaya çalışırken betimlenmiştir. Merdiveni tutan ve arkasındaki figürün saç stili farklıdır. Hitit metinlerinde, dans ve akrobasi gibi uygulamalar yapan yerel gurupların varlığı bilinmektedir. Burada: akrobatik hareketler yapan görevliler tasvir edilmiş olmalıdır. Hitit kült törenlerinin başlıca amacı: tanrıları eğlendirmek ve meşgul etmek, böylece gazaplarından korunmaktır.

Dördüncü Blok:

Uzun giysili muhtemelen tapınak görevlileri, elleriyle kutsal jest yaparak yürür pozisyonda tasvir edilmiştir. Kulakları küpeli, yere kadar uzanan giysileri ve ucu kıvrık ayakkabıları var.

Beşinci Blok:

Üç görevli önünde, kurbanlık hayvanları götüren, bir koçu boynuzundan yakalamış çeker pozisyondadır. Koçların kuyruğu, yere değecek kadar uzun yapılmıştır. Muhtemelen bu bir üslup özelliğidir. Çünkü başka yerlerde de görülür.

Altıncı Blok:

Buradaki merkez sahnede, bir dini tören tasvir edilmektedir.

Kral ve kraliçe, önlerinde bir altar var. Sonrasında bir boğa heykeli var.

Bazen, Fırtına Tanrısının kutsal hayvanı olan boğa, tanrıyı temsilen tek başına betimlenirdi.

Bu sahne, muhtemelen bir festival kutlamasına aittir.

Büyük Kral Tawananna, boğa biçimde betimlenen Fırtına Tanrısına, sıvı adak sunar.

Kraliçenin giysisi farklıdır. Sol eliyle: piliseli eteğini tutar. Ancak sol kolu ve eli, sanatçı tarafından acemice yapılmıştır. Tüm tasvirlerde olduğu gibi, kraliçe ucu kıvrık Hitit ayakkabısı giyer. Önündeki kralın tipik yuvarlak başlığı var. Her ikisinin de kulaklarında küpe takılı. Kral yere kadar uzanan giysi giyer, sağ elinde “litusu” unu yani kraliyet asasını tutar.

Buradaki kral tipi ve giyim şekli, Hitit sanatında genel kullanılır.

Güneş Tanrısı da aynı şekilde, kral mantosu giyer ve lituus tutar. Bu kıyafet, ikonografik olarak “Çoban kıyafeti” dir. Metinlerde, kral Tanrının çobanıdır ve Onun adına insanları güder. Çoban kral kavramının en eski tanımı: yazılı belgelerde, Mezopotamya’da Erhanedanlar Çağına kadar gider. (MÖ 2900-2350)

Kral ve kraliçe, sol elleriyle kutsal jest yaparlar. Önlerinde bir altar/masa var. Bu tip altarlar, Karum dönemi mühürlerinde de görülür. Kabartmalı eski Hitit vazolarında da vardır.

Altardan sonra, bir podyum üzerinde duran bir boğa heykeli var. Boğa, diğer tasvirlerde olduğu gibi, çene kasları ve sağrısında çubuk şeklindeki kas tasvirleriyle tipiktir. Kral ve kraliçe, bu şekilde Fırtına Tanrısına bağlılıklarını sunarlar.

Bunun en büyük özelliği: ilk kez bir kral, Fırtına Tanrısını sembolize eden boğanın önünde, ana figür olarak betimlenerek ön plana çıkarılmıştır.

       Hemen üstte:

Boğa heykeli tasvirinin üstünde, kabartma bir aslan var. Başı formunda, gövdesi ise kabartmadır.

Üslup olarak tipik Hitit aslanıdır. Ayaklarının altında bir boğa var. Buradan girişe doğru dönünce: aslanın kabartma gövdesi sol tarafta yer alır. Aslanın ön ayaklarının altında: küçük bir kanatlı güneş kursu yarısı var. Bunun altındaki kabartma yüzeyinde: iki görevli ortalarında bir kaide sapı tutarlar. Bunun üstünde aslanın altındaki kanatlı güneş kursu olmalıdır.

            Bunların arkasında:

Yüz yüze iki erkek figürü var. Soldakinin omuzundan üst tarafı, tahrip olmuştur. Diğeri elindeki sapın ortasındaki çift gözlü balta benzeri nesneyi tutar. Bu figür uzun elbise giymiştir. Ortası üçgen çıkıntılı etek giyerler. Kulakları küpelidir

            Girişin yan tarafında:

             Ayak  tasviri var.

SERİNİN ÜSTÜNDEKİ SIRA TASVİRLERİ:

 Burada, iki kabartmaya yayılmış bir av sahnesi var.

 Av sahnesi, Hitit tasvir sanatında önemli bir yere sahiptir.

 Av sahnesi: friz ikiye bölünerek düzenlenmiştir.

            Üst tarafta:

Diz çökerek yayını germiş bir Hititli avcı var. Karşısında bir yabani domuz var.

            Alt tarafta:

Sembolik bir bitki yemekte olan bir geyik var. Geyiğin ağzındaki halkaya bağlı kuşak: avcının beline doğru uzanır. Bu ayrıntı: muhtemelen geyiğin yem gediğidir.

             Yerinde olmayan bir parça üzerinde de:

Yine kabartma olarak yapılmış bir aslan, Hititli tarafından mızrakla avlanıyor. Ayrıca: aslanın çevresinde, iki av köpeği var. Böylece: kabartmalarda, toplam 3 kutsal hayvan (geyik, boğa ve aslan) yanı sıra domuz yer almaktadır.

Bir başka kabartma üzerinde boğa kabartması var. Boğanın vahşi ve saldırgan görüntüsü var.

Doğu kulesi-Sağ kule

Sağ kule ortostatlarında da aynı şekilde bir dini tören sahnesi tasvir edilmiştir. Frizin başında tahtında oturan tanrıçaya doğru dua jestindeki görevliler ilerlemektedir. Bu tanrıça Fırtına tanrısının eşi (Arinna Şehrinin Güneş Tanrıçası) olarak yorumlanmaktadır.

Tüm bu tasvirler gerçekte kült, libasyon, av ve eğlenceden oluşan bir bütünü yani Fırtına Tanrısı onuruna kutlanan bir dini töreni temsil etmektedir.

Sfenksli kapıdan içeri girince: tabelalar var. Bunlar: Büyük Tur ve Küçük Tur olarak geziyi düzenliyor. Gezi yapılacak yürüyüş yolu da gayet güzel düzenlenmiş ve bölge rahatlıkla gezilebiliyor ve hatta bazı yerlerde, dinlenme-oturma yerleri düzenlenmiştir.

SİLOLAR

Hitit ekonomisinin en önemli öğesi, tarımdı. Üzerinde tarım yapılan Hitit arazileri, üç farklı guruba ayrılıyordu. Birinci gurup saraya ait, ikinci gurup tapınağa ya da kentlere ait, üçüncü gurup ise kral tarafından şahıslara bağışlanan topraklardı.

Bu topraklarda üretilen tahıllar arasında en önemlileri arpa ve buğdaydı. Tahıl yanı sıra bağcılık ve bahçecilik de yaygındı. Üzüm, elma, incir, zeytin ve nar yetiştirildiği gibi mercimek, nohut, bakla, burçak, kimyon, salatalık, kişniş, pırasa, soğan, sarımsak, safran, maydanoz da yetiştiriliyordu.

Güçlü bir devletin kurulabilmesi için öncelikle besin üretiminin güvence altına alınması gerekiyordu. Gerek tohumluk gerekse kışın kullanılmak için, başta tahıllar olmak üzere birçok zirai ürün depolanıyordu.

Hitit kentlerinde, açığa çıkarılan yer altı siloları sayesinde çok miktarda tahıl hava almaksızın depolanıyordu. Ele geçen çok sayıda silo, tahıl depolanmasının devletin organizasyonu altında gerçekleştiğini göstermektedir.

KAYBOLAN TANRI EFSANESİ

Yine bu bölgeye ait: Hitit dönemi efsanesinden söz etmek istiyorum.

Bereket Tanrısı Telipinu, bir gün bir şeye kızmış.

Öfkesinden giysi ve ayakkabılarını bile ters giyerek, fırlamış gitmiş. O gidince, her tarafı sis kaplamış. Dağlar, ağaçlar, otlaklar, pınarlar kurumuş. Hayvanlar, insanlar sis ve susuzluktan perişan olmuş. Hayvanlar yavrulamamış. İnsanların çocukları olmamış. Şaşkına dönen tanrılar ne yapacaklarını bilememişler.

Güneş tanrısı, bütün tanrılara Telipinu’yu arayıp bulmalarını söylemiş. Hepsi bir tarafa dağılmış, bakmadık yer bırakmamış ama Telipinu’yu bulamamışlar. Onun üzerine bir kartal göndermişler, o da bulamamış. En sonunda görevi bir arı almış, Telipinu’yu bir korulukta uyurken bulan arı, iğnesiyle sokarak uyandırmış.

Telipunu buna daha çok kızmış ve daha farklı felaketler yapmaya başlamış. Tanrılar iyice şaşırmış. Ne yapacaklarını, onu nasıl getireceklerini düşünürken içlerinden biri, büyü yapalım demiş. Bunun üzerine büyüden etkilenen Telipunu’nun öfkesi dinmiş ve evine dönmüş. Doğa yeniden canlanmış, Hatti ülkesi bolluk ve berekete kavuşmuş.

KANAL SİSTEMİ

Mabet binasına ait taş döşemeli orta avlunun sularını künklü (pişmiş toprak boru) kanal, odalardakini ise taş örülü, taş kapaklı kanallar, avlu dışındaki ana kanala bağlıyordu. Bu ana kanal da Sfenksli kapıya doğru gitmekte ve burada bindirme tekniği ile yapılmış büyük şehir kanalına bağlanmaktaydı.

MADEN ATÖLYESİ

Günümüzde olduğu gibi, eski çağlarda da yer altı zenginlikleri, ekonomik açıdan önemli bir güç unsuruydu. Anadolu yer altı zenginlikleri bakımından epey zengindi. Özellikle gümüş ve bakır yatakları, Anadolu’da bulunuyordu. Hitit çekirdek bölgesindeki Çorum ili ve yakın çevresinde ise, bakır, demir, gümüş ve muhtemelen altın madeni bulunmaktaydı. Hititler, bu çekirdek bölgenin yanı sıra kontrol ettikleri diğer bölgelerdeki madenleri işletmiş, madenleri depolarda saklamış, Mısır, Miken ve Mezopotamya kültürleriyle yapılan maden ticaretini kontrol etmişlerdir.

Maden: Hitit devleti için önemli bir ekonomik unsurdu. Hititler, metal külçelerini: fırın, ocak, körük, üfleç, pota gibi zengin üretim malzemelerine sahip yerel atölyelerde: önce eritmişler, sonra pişmiş toprak ya da taştan yapılmış kalıplara dökerek metaller üzerinde soğuk ya da sıvı halde çalışmışlardır.

Yani: altın, gümüş ve tunç madenciliğinde çok üstün düzeyde teknolojiye sahiptiler.

Alacahöyük’te açığa çıkarılan bir maden atölyesinde, madenciliğe işaret eden külcü, cüruf kalıntıları, potalar, üfleç parçaları, kalıp, taş aletler, kemik çekiçler, gümüş ve tunç iğneler bulunmuştur. Bu maden atölyesi, yürüyüş yolunda gezerken, sağınızda kalıyor ancak günümüzde üstü plakalarla örtülerek koruma altına alınmıştır.

POTERN-TÜNEL KAPI

Günümüzde bilindiği kadarıyla tüm büyük yerleşkelerde bir kent savunma sistemi vardı. Savunma sistemlerinin kapı yapılarından olan Potern: Alişar, Alacahöyük ve Hattuşa şehirlerinde, sur duvarlarının altından geçen ve yalancı tonoz tekniğiyle örülmüş tünelimsi geçitlerdi. Poternler, sadece yaya olarak geçilebiliyordu.

Alacahöyük Poternli kapı: iki burç, iki kapı ve bir girişte oluşmuştu. Kapının temelleri, iri bloklar halinde, kalker cinsinden taşlardan yapılmıştı. İç kısımları, toprakla doldurulmuş olan temeller, sandık tipindedir. Yüksekliği 2 metre olan Poternin tabanı geniş ve yassı taşlarla döşenmişti. Şehir dışına bakan kısmı ise tahrip olmuştur.

Çorum Alacahöyük Hatti ülkesi Kral ve Kraliçe Mezarları
Çorum Alacahöyük Hatti ülkesi Kral ve Kraliçe Mezarları

 

 

1935 yılında Prof Remzi Oğuz Arık ve 1936 yılından sonra Dr Hamit Zübeyr Koşay denetiminde sürdürülen kazılarda, beklenmeyen, şaşırtıcı zenginlikte, Hatti ülkesinin kral ve kraliçelerine ait 13 ayrı kral mezarı keşfedilmiştir.

3’ncü Kültür katı ile 8-5. Mimarlık seviyesine ait mezarlar: şehrin içinde ve eski Tunç çağı iskanının belli bir yerinde topluca bulunmuştur.

Üst üste, tabakalar halinde görülen mezarlar: höyüğün güney kısmında yer almaktaydı. Hattiler tarafından çeşitli harflerle adlandırılan mezarların, farklı seviyelerde bulunduğu anlaşılmıştır.

Höyüğün güneydoğusunda bulunan 13 farklı intramural (şehir içi gömme) mezardan 6 tanesi aslına uygun olarak yeniden canlandırılmıştır.

Üzerleri camla kapatıldığı için, içleri görülebilmektedir. İçlerine genellikle imitasyon objeler atılmış, orijinal buluntular ise çeşitli müzelerde sergilenmektedir.

Çorum Alacahöyük Hatti ülkesi Kral ve Kraliçe Mezarları
Çorum Alacahöyük Hatti ülkesi Kral ve Kraliçe Mezarları

 

Mezarlar

Alacahöyük’te: şehrin değişik yapı katmanlarında, 13 kuyu mezar bulunmuştur. Eski Tunç çağı mezarları, MÖ 2500-2000 yılları arasına tarihlenmektedir. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığının aydınlatılmasında çok önemli yeri olan Alacahöyük, Eski Tunç Çağı “Kral Mezarları” bu çağın en önemli buluntularıdır.

Mezarların Genel Özellikleri

Sınırlı zaman dilimi içinde, 13 tane kral ya da prens mezarı olması, sayıca oldukça fazladır. Bu yüzden: burada sadece krallar veya prensler değil, aynı zamanda saraylı soyluların, rahip ve rahibelerin de gömüldüğü varsayılır.

Zaten, ölü hediyelerinin tipine bakıldığında: bu mezarlara Hatti ülkesinin bir kralı veya kraliçesi, fakat aynı zamanda ülkesinin bir rahibi veya rahibesi olan ölü gömülmüştür.

Kaba taşlarla örülen mezarlar: dikdörtgen biçimlidir ve oda mezar şeklinde düzenlenmiştir.

Mezar çukurları düzenli değildir. Mezar çukurlarının dört kenarı, çamur harçla tutturulmuş, irili ufaklı taş dizileriyle çevrilmiştir.

Doğu-batı yönünde yerleştirilmiş mezarların boyları, yaklaşık 4 ile 8 metre, genişlikleri 2 ile 5 metre arasında değişir.

Mezarların tabanları kerpiç, sıkıştırılmış toprak veya taş döşelidir.

Ölülerin hediyeleri, yanlarına yerleştirildikten sonra, mezarların üstü: ağaçlarla kapatılır, sonra üzeri kerpiç, kil, toprak veya çakılla örtülerek sıkıca kapatılır, düz bir dam şekli sağlanmıştır.

 Mezar damlarının üstüne düzenli sıralar halinde yerleştirilen sığır başları ve ön bacakları, kurban merasimi ve ölü yemeğini belgelendiren en önemli kalıntılardır. Ölünün gömülmesinden ve mezarın kapatılmasından sonra başlayan ölü yemeği uygulamasında, sığır ve öküz başları ve ayakları, ölüye sunuluyordu. Geriye kalan yenilebilir kısımları ise sağ kalanlara yemek olarak sunuluyordu.

Alacahöyük oda mezarları:

Orta Anadolu’nun kuzeyindeki MÖ 3 binin, ikinci yarısından daha eskiye tarihlenen bir ölü evi düşüncesini ortaya koymaktadır. Bu düşünce, Anadolu’da bir ilki oluşturur. Ölülerini toprağa, küplere, sandık mezarlara gömen insanlar, şimdi ilk kez oda planlamışlardır.

Oda mezarlar: yetişkin erkek ve kadınlara aittir. Çocuk ve bebeklere rastlanmaz. Ayrıca, mezarların her birinde, birden fazla gömüye rastlanmaz.

Ölüler çoğunlukla, mezar çukurlarının/odasının kuzeybatısına, başları batıya doğru, ayakları doğuya gelecek şekilde ve sağ yanlarına hoker (ayakları karna çekik) durumda yatırılmışlardır. Ölünün yüzü her seferinde güneye çevrilmiştir.

Mezar odası dışında, mezar kapakları üstünde, boğa başları vardır ve sahibini ölümden sonra koruması için, köpeği gömülürdü.

Mezar Armağanları-Ölü Hediyeleri:

Alacahöyük mezarlarında: din ve kültle ilgili ölü hediyelerinin en güzel örnekleri verilmiştir.

Şüphesiz, bu gurubun en önemli eserleri “güneş kursları” dır. Anadolu’da Hatti kültürüne ait bu tarz dini semboller, kült standardı olarak da tanınırlar. Güneş kurslarının çoğu: bronz ve azı gümüş dökümlüdür.

Krallara ait mezarlar:

Kral mezarlarına bırakılan hediyeler genellikle: birer kaide üzerinde duran, döküm tekniğiyle yapılmış boğa ve geyik heykelcikleridir. Bu boğa ve geyik (bazen ikisi de) heykelleri: altın veya gümüş kaplı, tunç kakmalı olarak stilize edilmiştir.  Ancak insan tasvirleri çok azdır.

Hayvanlar üzerinde kakma ve kaplama elektrum süsler vardı. Dönemin inanç sisteminde önemli yer tuttukları düşünülen boğa ve geyikler, daha sonraki çağda tanrıların kutsal hayvanları olarak tekrar karşımıza çıkar. Hatti sanatının özgün temsilcileri sayılan kurs ve heykelcikler, öteki dünya düşüncesine bağlı kült objeleridir.

Mezarlarda bulunan söz konusu hediyeler, bu materyallerin işlenmesindeki büyük ustalığın kanıtıdır.

 

Kadınlara (Kraliçelere) ait mezarlar:

Süs eşyaları: bolluk, maden ve kıymetli taşlardan yapımı, teknik ve biçimleri bakımından eşsizdir.

Mezarlıklara bırakılan seçkin süs eşyaları arasında: Altın diademler, taçlar, iğneler, bilezik, gerdanlık ve kolyeler, küpe, saç halkası, toka, kulak tıkaçları, gümüş tarak ve bakır aynalar vardı.

Mezarlarda bulunan; Altından yapılmış çeşitli elbise ve kemer süsleri, ölülerin giysili olarak gömüldüklerini gösterir.

Süs eşyalarının yanında kirmen, çalpara gibi diğer şahsi eşyalar da mezarlara bırakılmıştır.

Mezarlara bırakılan din ve kültle ilgili diğer buluntular:

Bunlar: idoller ve insan figürleridir. Yassı idoller: altın, gümüş ve bakırdan yapılmıştır. Ellerinde kaplar taşıyan, bakırdan çıplak kadın figürleri, Anadolu’nun ilk maden heykelcikleridir. Yiyecek ve içecek sunma görevi yapan bu heykelciklerin aynı zamanda ölüye öteki dünyada refakat ettikleri ve bizzat ölü kültüne de iştirak ettikleri düşünülmektedir.

Bu mezarlarda, zengin ölü hediyeleri, Kızılırmak ile Yeşilırmak arasındaki sahada yüksek bir kültürün varlığını kanıtlayan, Anadolu/Hatti yaratıcılığının ürünü, türü kendine özgü arkeolojik belgelerdir.

Arkeologlara göre, mezarlarda bulunan bu yapıtlarda: yerli halkın, buraya sonradan göç eden ve daha sonra üstün konuma geçen bir halkla, karışmasının izlerinin görüldüğünü öne sürerler.

Mezar armağanlarının yapım tarzı: Anadolulu ustaları işaret eder, ancak güneş kursu, boğa ve geyik motifleri buraya özgü değildir ve yabancı etki taşır.

 

 Güneş kursu

Mezarlara ölü hediyeleri olarak bırakılan güneş kurslarının; dönemin kutsal hayvanı olan boğa boynuzları ile çevrili olması, bunların kültsel işlevi olduğunu gösterir. Kursların ortasında duran boğa ve geyik gibi hayvanlar tanrıyı, çevresindeki bezemelerle oluşturulmuş bölüm evreni, bazı kurslarda ise güneş ışığını sembolize eder.

Işınsız çelenk biçimli semboller: gökyüzü yuvarlağını, ortasındaki hayvanlar da birer tanrıyı canlandırır. Boğalar en büyük tanrıyı (Gök-Hava tanrısı), bazı güneş kurslarındaki küçük yuvarlak sallantılar da yıldızları temsil etmekteydi.

Dini törenlerde, geçit alayının en önünde, bir sapa takılarak taşınan bu kurslar, ses çıkartmak amacıyla kullanılıyordu. Güneş kursunun bezemeleri Hatti sanatının özelliklerini taşımaktadır. Tanrıları ve evreni temsil eden güneş kursları, mezarlara da dinsel bir inanış sonucu bırakılmıştır.

KÜÇÜK MABED-SARAY

Bu büyük Hitit yapısının temel kalıntıları, Sfenksli kapıdan içeri girip, giriş bölümünü geçtikten sonra sağ yanda bulunmaktadır.

Küçük mabedin temeli, blokajlı bir alan üzerine, kalker taşlarla yapılmıştır. Basit bir temel sırasından sonra, duvarların yüzlerine ostostad mahiyetinde açık ve koyu renkli kesme taşlar yerleştirilmiştir. Bu taşların köşelere rastlayanları mahmuz yapacak şekilde çıkıntılı olarak yerleştirilmiştir. Planı iyi korunmuş olan yapının kuzey kısmında bir giriş bulunmaktadır. 11 odadan oluşan yapının odalarından bazıları kare, bazıları dikdörtgen planlıdır.

Evet, ören yerindeki gezimiz bittikten sonra: hemen girişteki Müze’yi de geziyoruz.

Çorum Alacahöyük Müzesi
Çorum Alacahöyük Müzesi

 

 

ALACAHÖYÜK MÜZESİ

Güzel ve temiz bir müze, iyi dizayn edilmiş, fakat çok çok özel bir eser görmek mümkün değildir.

Burada, girişte hemen karşımıza “Atatürk Salonu” çıkıyor. Çünkü, daha önce de sözünü ettiğim gibi, yörede ilk kazıların yapılmasını, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk emretmiştir. Bölgede kazı yapan diğer araştırmacıların isimleri de, müzenin diğer salonlarına verilmiştir.

Ancak 2 katlı müzenin ilk salonu: Atatürk Salonu olarak düzenlenmiştir. Müze: 2 katlıdır. Giriş katı ve girişin altındaki zemin katı gezilebiliyor. Ancak: müzede, pek fazla orijinal obje görmek mümkün değil. Normal Hitit dönemi objeleri var. Özellikle: sepet kulplu çaydanlık dikkat çekiyor. MÖ.3 binli yıllardan kalma bu kalıntı ilgi çekiyor.

Alt katta: seramikler sergileniyor.

BARAJ

Dünyanın en eski ve faal barajıdır.

Tanrıça Hepat adına, Kral IV. Tudhaliye tarafından, MÖ.1240 yılında yaptırılmıştır.

Hitit tabletlerine göre: 1200 yıllarında, Anadolu’da büyük bir kuraklık ve bunun sonucunda kıtlık olur. Kral ülkesini kuraklık ve kıtlıktan korumak için, Mısır’dan buğday getirtir. Daha sonra ise, Anadolu’nun ortasında, ekinlerin sulanması için, birçok baraj yapılmasını emreder. Bu birçok barajdan günümüze gelebilen tek baraj: Alacahöyük’teki bu barajdır.

Çünkü, su kaynakları, barajın havzası içinde bulunmaktadır ve hiç değişmemiş

Son bir not: Alacahöyük yöresine yolunuz  düşerse ve giderseniz, Müze yani ören yerinin hemen giriş kapısının bulunduğu yerde: mutlaka gözleme yemeli ve ayran içmelisiniz. Burada. bir kısım, yöreye özgü hediyelik eşya satan dükkanlar bulunurken, bir kısım gözleme ve ayran satılan yerler de var. Gerek Müze tarafından işletilen kafeterya ve gerekse ören yeri kapısı  dışındaki gözleme yapan yerlerde küçük bir mola vermenizi öneriyorum.

Alaca tanıtımı.

Hattuşaş ve yazılıkaya tanıtımı.

Çorum tanıtımı.

Sungurlu tanıtımı.

 

Çorum Alaca

Çorum Alaca

Çorum Alaca: Alaca, Çorum il merkezi arasındaki uzaklık 50 km. Alaca ilçesi, Yozgat-Çorum, Sungurlu-Tokat karayollarının kesiştiği noktadadır. Alaca, Yozgat arası uzaklık 53 km. Alaca, Sungurlu arası uzaklık 43 km.

TARİHİ

İlçenin tarihi MÖ 5000 yıllarına kadar gider. Eskiçağ döneminde ilçenin bulunduğu yer “Etonia” olarak isimlendirilmişti. Eski çağlarda, ilçenin doğu-batı ticaret yolu üzerinde bulunması, onun önemini arttırmıştır. 19 ve 20’nci yüzyıllarda ise yörenin ismi “Hüseyinova” dır. Daha sonra “Hüseyinabad” adını almış ve 1919 yılında ilçe olmuştur. 1932 yılında ilçenin ismi “Alaca” olur.

Çorum Alaca

 

GENEL

İlçenin rakımı 950 metredir. Karasal iklim hakimdir ve buna bağlı olarak yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlı geçer. Alaca, turizm özellikleri yönüyle öne çıkar. Eskiyapar ve Mahmudiye köylerindeki tarihi kalıntılar ve Alacahöyük’te bulunan Hitit dönemi eserleri, Kalınkaya ve Pazarlı ören yerleri, bölgenin başlıca turizm mekanlarıdır. Gerdekkaya mezarı ve Koçhisar mağarası da turistik destinasyonlardır.

NE YENİR

Alaca yöresine yolunuz düşer ve yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz, öncelikli önerim: hingal ve tulumba tatlısı olacaktır. Ayrıca: kömbe, düğül aşı, tatar aşı da deneyebilirsiniz.

Çorum Alaca Avni Çelik Meslek Yüksek Okulu

 

ALACA AVNİ ÇELİK MESLEK YÜKSEKOKULU

Hitit Üniversitesine bağlıdır. 2011 yılında kurulmuştur. Ön Lisans düzeyinde sanayinin ihtiyaç duyduğu yetişmiş ara teknik eleman ve teknikerleri ülkemize kazandırmayı hedef seçmiştir. Okulun ismi, 2015 yılında Alaca Avni Çelik Meslek Yüksekokulu olarak değiştirilmiştir.

Çorum Alaca

 

GEZİLECEK YERLER

 

ESKİ CAMİ

İlçe merkezinde 1763 yılında Ömer Osman Paşa tarafından yaptırılmıştır. 2011 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon yapıldı. Bu restorasyonda: 1930 yılında eklenen ayakkabılık bölümü yıkılarak, yerine aslına uygun olarak son cemaat yeri eklendi. Ayrıca, ilk yapıldığı dönemdeki gibi ahşap asma kat yapıldı. Eskiyen çatı da tamamen yenilenerek tarihi yapıya uygun şekilde düzenlendi. Şerefe korkulukları da yenilenen caminin minaresi boyandı.

Çorum Alaca Yeni Cami

 

YENİ CAMİ

İlçe merkezinde Çorum caddesindedir. Osmanlı döneminde, 1893 yılında Ardahan göçmeni Şeyh Efendi tarafından yaptırılmıştır. Batı tarafında kitabesi vardır. Camiye taş söveli, yuvarlak kemerli ahşap kanatlı bir kapıdan girilir. İbadet ve son cemaat yerinden oluşan camide, ibadet mekanı dört sütun üzerine tromplar vasıtasıyla oturtulmuş tek merkezi kubbe ile örtülüdür. Kubbenin dört tarafı ahşap tavanla çevrilidir. Mihrabı alçıdandır. Minberde, batı cephede ve minarede kitabeler vardır. Halen kullanılmaktadır.

Çorum Alaca Evci Köyü Camii

 

EVCİ KÖYÜ CAMİ

Evci köyünde bulunan cami, Osmanlı dönemi yapısıdır. Moloz taş ve kesme taş kullanılarak yapılmıştır. Kare planlı caminin, kuzeydoğu köşede bulunan minaresi tuğladan yapılmış ve tek şerefelidir. Caminin tavanı yüksektir, halen kullanımdadır.

PAZARLIHÖYÜK

İlçe merkezinin 22 km kuzeyinde Mustafa Çelebi, Dağ Karapınarı ve Çikhasan arasındadır.

1937-1938 yılları arasında Ziya Koşay ekibi tarafından yapılan kazılar sonucunda: Kalkolitik dönemle birlikte, üst tabakada Frig dönemine ait buluntular ele geçirilmiştir. En önemli buluntular: MÖ 7-6’ncı yüzyıllara ait Frig katlarından elde edilmiştir. En önemli özelliği, ev ve tapınak duvarlarının pişmiş topraktan kabartmalı levhalarla kaplanmış olmasıdır. Kabartmalarda, savaşçılar, aslan, dağ keçisi, sfenks ve boğalar resmedilmiştir.

Çorum Alaca Gerdekkaya Mezarı

 

GERDEKKAYA MEZARI

İlçe merkezinin 18 km uzağında Camili köyündedir. Köyün eski ismi “Gerdekkaya” köyüdür ve bu isim, Hititlerden kalan “Taşoda” dan gelir. Mezarın MÖ 2’nci yüzyılda Helenistik döneme kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Üç sütunlu mezar, kaya üzerine oyulmuştur. Mezarın bulunduğu yerden: Alaca vadisinde konumlandırılmış tarihi su kanalları görülebilmektedir.

Çorum Alaca Gerdekkaya Mezarı

Yine burada özel bir yer vardır. Köyün aşağı kısmında bulunan Taşoda denen yerde, bir çeşit “taht” a benzer yapı vardır. Bu kısım oturmaya ve aşağıdakilere seslenmeye imkan verir. Bu yüzden bu taht benzeri yapının, Hitit döneminde önde gelen bir şahıs için yapıldığı düşünülmektedir.

 

YEŞİLYURT KAYA MEZARI

İlçe merkezine bağlı Yeşilyurt köyünün yaklaşık 1.6 kilometre güneydoğusunda bulunan Buzağılık mevkiindedir. Yörede yaşayanlar tarafından “Culfalık Kayası-Çomar höyüğü” de denir. Köylülerin Culfalık kayası dediği kaya, aslında kaya mezarıdır. Mezar ağzını kapatan kaya, kuzey yönde sökülmüş, boş kaya mezarın 50 metre güneyinde, meşeler arasında sunak taşı vardır. Bu alanda, zemin üzerinde bulunan bir kaya bloğunda, kare biçimli bir giriş görülür. Girişten sonra kaya içerisi “U” biçiminde oyularak, girişin iki yanında ve karşısında sekiler oluşturulmuştur. Kaya mezarı yapım tekniği açısından Roma dönemi özellikleri gösterir. Kaya mezarın 50 metre güneyinde bulunan sunak taşı ile mezar arasında, küçük vadinin 150 metre yamacında, 200 metre kuzey-güney yönünde tahminen 100 metre eninde eski bir yerleşim alanı bulunmaktadır. Burada Roma dönemine tarihlenen seramik parçaları bulunmuştur.

Çorum Alaca Kalınkaya Taş Ocağı

 

KALINKAYA TAŞ OCAĞI

İlçe merkezine bağlı Kalınkaya köyünün, Sekili mevkiinde bulunan Kalınkaya Taş Ocağı: Hitit mimarisinde yoğun şekilde kullanılmıştır. Taş ocağı, Alaca höyük’ün 3 km kuzeydoğusundadır. Taş ocağı: büyüklü-küçüklü kayalardan yapılmış ve kuzeye doğru yükselen bir yapıdır. Hitit dönemine ait yapıların: taş sütunları, blokları ve kesme taşları burada yapılmıştır. Hititlerden sonra Romalılar tarafından da kullanılmıştır. Günümüzde, Kalınkaya taş ocağında, hala taşınmak üzere hazırlanmış kaya blokları görebilirsiniz.

Çorum Alaca Hüseyin Gazi Medresesi-Türbesi

 

HÜSEYİN GAZİ MEDRESESİ-TÜRBESİ

İlçe merkezine 3 km uzaklıkta güneyde Söğütlü beldesindedir.  

Hüseyin Gazi Medresesi

Kesin yapım tarihi bilinmeyen yapı için 13’ncü yüzyıl ortaları tahmin edilmektedir. Açık avlulu, eyvanlı ve tek katlı medrese plan özelliğindedir. Medresenin ön yüzündeki kitabede okunabildiği kadarı ile “Pilavhozzade Ali Said Baba’nın asarı vakfiyesidir” yazılıdır. Medresenin kuzey bölümünde bitişik, ikinci yapı imaret yani aşhanedir. Bu yönü ile, Anadolu ve bölgedeki diğer medrese gurupları arasında ayrıcalık sunar. Yani, iç içe geçen, iki kısım halinde inşa edilmiştir. Beyaz ve siyah mermerden yapılmış portal, binanın doğusundadır. Portalden medresenin giriş holüne geçilir. Bu hol, 8.30 metre boyundadır. Portalin arka duvarı üzerinde görülen izlerden, aslında üstü tonozla örtülü olduğu anlaşılan bir mekandır. Giriş holünün kuzeyinde iki kademeli olarak dışarıya doğru çıkıntı yapan bir kanat bulunur. Bu kanadın köşeleri ve pencere söveleri muntazam kesme taştan yapılmış, doğu cephesindeki iki pencere sonradan moloz taşla doldurulmuştur. Giriş holünde olduğu gibi, eyvan biçimindeki iki kademeli hacmin de üst yapısı çökmüştür. Kuzey duvarının ortasında bulunan ocak yeri buranın imaret yani aşhane olduğunu kanıtlar.

Giriş holünün batı duvarında, kesme taştan örülmüş, basit ve kemerli bir kapı, medresenin takriben 11 x 7.5 metre ölçüsündeki avlusuna açılır. Avlunun iki yanında talebe hücreleri vardır. Ancak gerek binanın tabii döşeme seviyesinin bir metreden fazla toprakla dolu olması, gerekse üst yapının bütünüyle yıkılmış olması burasının planı hakkında net bilgi vermemektedir.

Medresenin bugün mevcut ve sanat tarihi açısından en değerli elemanı “portal” dir. 4.80 metre genişliğindeki mermer portali, basit bir bordür çevreler. Kapı nişi derin ve kemeri altı sıra mukarnas dolguludur. Mukarnasın altında, üzerinde yazı bulunmayan, siyah mermer bir kitabe levhası, levhanın yanlarında iki oymalı kabara bulunur. Üstünde ucu yukarı kalkık bir kemer bulunan kapının sövesi, bir sıra beyaz bir sıra siyah mermerden geçmeli olarak yapılmıştır. Portalin yanlarında mukarnas mihrabiyeler, kapı nişinin köşelerinde ise süs kolonları vardır. Süs kolonlarından soldaki düşmüştür, fakat sağdakinin bitkisel motiflerle süslü yüksek başlığıyla gövdesinin üst kısmı yerinde durmaktadır. Medresenin portalinde kitabe yoktur.

İmaret-Aşevi

Medresenin kuzey duvarının ortasında bulunan ocak yeri, bu mekanın külliyeye ait imaret olduğunu göstermektedir.

Havuz

Portalin kuzeyinde bugün üzeri kapatılmış bir havuz bulunur. Geçmiş dönemlerde havuzda balık bulunduğu tahmin edilmektedir. Ancak günümüzde havuzun üzeri kapatılmıştır. Yakın bir zaman önce kapatılan havuzun hemen ilerisinde orijinal havuzun yaklaşık 4 katı büyüklüğünde bir havuz yapılmıştır.

Çeşme

Avlunun kuzeyinde, duvarın dış kısmında, tuğla örgülü, sivri kemer nişli, mermer kurnalı bir çeşme vardır. Günümüzde medresenin çeşmesi, medreseyi kuşatan bir duvar yapıldıktan sonra, çeşme de avlu dışına alınmıştır.

Misafirhane

Türbenin kuzeybatısında, kuzey-güney istikametinde uzanan, dikdörtgen planlı, alaturka kiremit örtülü yapı, orijinalinde misafirhane olarak inşa edilmiş, günümüzde ise depo olarak kullanılmaktadır. Binaya taş çerçeveli yuvarlık kemerli bir kapı ile doğu istikametinden girilir. Kapı üzerinde lale, ay yıldız ve türbe giriş kapısı üzerindeki gibi renkli mermerden yapılmış 12 köşeli yıldız motifi bulunur. Ayrıca kapının üst kısmında dikdörtgen şeklinde mermerden bir kitabe bulunmaktadır. Kitabe üzerindeki yazı okunamayacak şekilde silinmiştir. Dış kapıdan girildikten sonra bir salon, salonun kuzey ve güneyinde yuvarlak kemerli kapılarla girilen iki oda vardır. Oda kapılarının üzerinde ay yıldız motifi bulunur. Ayrıca duvarlarda bitkisel ve geometrik motiflerin olduğu süslemeler de bulunmaktadır. Pencereler dikdörtgen şeklinde olup, taş çerçeveli, dikdörtgen aralıklı, demir şebekelidir. Pencereler sonradan iptal edilmiştir.

Çorum Alaca Hüseyin Gazi Türbesi

 

Hüseyin Gazi Türbesi

Medresenin avlusunda “Hüseyin Gazi Türbesi” bulunur.

Ancak: Roma kaynaklarında Hüseyin Gazi’nin ölüm yeri olarak “Ameryum”: Arap kaynaklarında ise Hüseyin Gazi’nin ölüm yeri olarak “Amoryum” ve “Angora” gösterilmektedir. Sir Charles bu yeri kilise olarak tanımlar. Hamilton ise 1837 yılındaki seyahatinde bu yerin Selçuklu Tekkesi olduğunu va ayrıca Konya Medresesi şeklinde planlandığını ifade eder.

Tüm bunların yanında, günümüzde burada bir türbe bulunmaktadır ve türbe, 13’ncü yüzyıla tarihlenir. Birbirine geçme iki bölümden oluşan medrese kompleksi içinde yer alan Hüseyingazi Türbesi, Selçuklu mimari özellikleri taşır. Türbenin dışarıdan görülen kubbesi yalancı olup, sonradan yapılmış olmalıdır. İnşa malzemesi olarak alt kısımlarda taş, üst kısımlarda az da olsa tuğla kullanılmıştır. Tuğla ve taş araları horasan harçlıdır. Türbeye üzeri kornişli, yarım daire kemerli, taş çerçeveli işlemeli ahşap bir kapı ile giriş sağlanır. Bu ahşap kapı 100 x 185 cm ölçülerindedir. Kapının üstünde, renkli mermerden yapılmış, 12 köşeli yıldız motifi, “Teslim Taşı” ve bu motifin biraz üstünde yine mermerden yapılmış 4 sıra Osmanlıca yazı bulunan türbenin kitabesi yer alır. Türbe kapısının hemen üzerinde bulunan ve renkli mermerden yapılmış 12 köşeli bu taş, Bektaşi pirlerinin ve mürşitlerinin boyunlarına taktığı “Teslim Taşı” dır. Aynısı külliyenin misafirhane kapısının üzerinde de bulunmaktadır. Teslim taşının 12 köşeli olması, tarikatta muhtelif anlamlara gelmekle birlikte, en önemli özelliği 12 imamı ve onlara bağlılığı sembolize etmesidir. Türbeye kapı önündeki, iki basamaklı taş bir merdivenle girilir. Türbenin çarpraz tonoz örtüsünde, iç içe dairevi çizgilerden meydana gelen, mavi zemin üzerine, beyaz çiçek motifli bir göbek kısmı vardır. Pencerelerden ikisi üzerinde, içinde 5 köşeli yıldız motifi bulunan niş kısmı vardır. Tavanda bir adet delik mevcuttur. Taban, tahta döşeme olup türbe içinde bir adet mezar bulunmaktadır. Mezarın baş kısmında 12 dilim sarıklı mermerden bir mezar taşı mevcuttur.

Çorum Alaca Gölpınar Su Bendi

 

GÖLPINAR SU BENDİ

Alacahöyük ören yerinin yaklaşık 1.5 kilometre güneydoğusunda, Alacahöyük’ten Karamahmut Köyü’ne giden yolun güneyindedir. Baraj alanının kuzey doğusunda su kaynağı vardır. Güneyde 110 metre uzunluğundaki bent kısmı, iki duvar arasına yaklaşık 6 metrelik bölümün toprakla doldurulmasıyla oluşturulmuştur. Buradaki ilk çalışma, 1935 yılında Oğuz Arık tarafından yapılmıştır. Hitit dönemine tarihlenen bir su bendidir. Burada ayrıca daha geç dönemlere tarihlendirilen Köşk Yeri olarak bilinen bir yerleşme daha vardır.

ESKİYAPAR ARKEOLOJİK ALANI

Eskiyapar: Alaca-Sungurlu yolu üzerinde, ilçe merkezine 5 km uzaklıktadır. Höyükte ilk kazılar 1968 yılında başlamıştır. Ancak: höyüğün üzerine sonradan yerleşen köy nedeniyle uzun süre ayrıntılı kazılar yapılamamıştır. 1980’li yıllarda köyün bugün bulunduğu yere taşınmasıyla, höyüğün yani kazı alanının çevresi dikenli telle çevrilerek emniyete alınmış ve ayrıntılı kazılar başlamıştır.

Höyükte yapılan kazılarda, İlk Tunç Çağından Bizans dönemine kadar uzanan kesintisiz bir yerleşme saptanmıştır. İlk Tunç Çağı katmanında elde edilen altın, gümüş, elektron, süs eşyaları çağdaşı Troya II Hazineleri ve Alacahöyük kral mezarlarının buluntularıyla benzerlik gösterir. Eski Hitit Krallığı dönemine tarihlenen çanak, çömlek, ev ve sokak kalıntıları önemli buluntulardır. Burası, Hattuşaş yani başkent kadar olmasa da Hitit tarihi açısından önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Özellikle kazılarda bulunan bir çivi yazılı tablet, oldukça büyük ilgi görmüştür. Çivi yazılı tabletler kilden yapılıyor. Hititçe yazılı bu tabletler, dönemin siyasi, kültürel ve güncel yaşamına ait bilgiler aktarıyor. Bu tablet, burada çıkan ilk tablet olmuştur. Yani, Eskiyapar, tablet çıkan merkezlerden birisi haline gelmiştir. Şehrin ismi “Taupra” olarak tahmin ediliyordu, bu tablette de Taupra ile ilgili bilgiler olması, şehrin ismiyle ilgili iddiaları güçlendirmiştir. Ayrıca burada bulunan yerleşimin siyasi ve ekonomik yaşamıyla ilgili bilgiler sağlamıştır. Yani kazılardaki tüm buluntular, burada orta Hitit döneminde idari bir yapılanmanın varlığını ortaya koymuştur.

Öte yandan, kazı ekibine göre, daha aşağı tabakalarda tabletlerin toplu halde saklandıkları bir arşiv ve kütüphane gibi mekanların bulunması ihtimali güçlüdür. Evet bu ören yerinde kazılar halen sürdürülmektedir.

Çorum Alaca Örükaya Barajı

 

ÖRÜKAYA BARAJI

İlçe merkezine bağlı Örükaya köyündedir. Antik Baraj, MS 2’nci yüzyıldan bugüne kadar gelmiştir. Mimari açıdan örneğine bugüne kadar rastlanılmamıştır. Çünkü Örükaya barajı, 16 metre yüksekliğiyle en iyi korunan barajlardan birisidir. Barajın yüksekliği, büyük bir su toplama kapasitesine işaret eder. Su bendi, iki kaya arasına örülmüş bir benttir. Genişliği 40 metredir. Arkada üzerinde duran derenin suyunu toplamak için yapılmış bir benttir. Bu suyun toplanması, buradan kontrollü şekilde salınması, çok büyük bir mühendislik bilgisinin olduğunu ifade eder.

Çorum Alaca Örükaya Barajı

Roma’da bütün barajların kullanım amacı çok açık olmamakla birlikte, Romalıların kontrolü altındaki alanlarda tarımsal üretimin devamlılığını sağlamak ve ekonomiyi dengede tatmak amacıyla inşa edilen barajların, binlerce d önüm alanda sulu tarım yapmaya imkan verdiği bilinmektedir. Romalılar, gerek içme suyu, gerekse sulama ihtiyacı için baraj ve kemerli su yolları inşa etmişler, belli inşa teknikleriyle barajların ve göletlerin tuttuğu suları sağlıklı bir şekilde halka ulaştırmışlardır. İçme suyu ihtiyacını karşılayan barajlar için kemerli su yollarına ihtiyaç bulunmaktaydı. Örükaya’daki sistem daha çok sulama amaçlı görülmektedir. Ancak yapılacak kazılarla daha sağlıklı sonuçlara ulaşılacaktır.

Evet, antik su bendinin sahip olduğu özellikler: Anadolu’da bulunan diğer antik bentlerde bulunmuyor. İki ana kaya bloğunun arasının bosajlı kesme taşlarla örülmesiyle inşa edilen bendin görkemli bir görünümü bulunuyor. Bu yapı, bilinen baraj sistemlerinden farklı olarak, bendin ortasında yer alan kemerli su tahliye bölümüyle bir çeşme binası olarak da kullanılmış gibi görünüyor.  

Antik bendin rezervuar kısmı, antik dönemden günümüze kadar geçen zaman içinde toprak dolmuştur. Toprak dolgunun da, iklimsel değişikliklerin tespiti açısından önemli bir veri kaynağı olduğu açıklanmıştır.  

Çorum Alaca Kalehisar Külliyesi-Behramşah

 

KALEHİSAR KÜLLİYESİ-BEHRAMŞAH

İlçe merkezinin 20 km, Alacahöyük ören yerinin 6 km kuzeyinde yükselen Mahmudiye köyü yakınlarındaki Kalehisar, antik dönemden beri yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.

Çorum Alaca Kalehisar (Mahmudiye) Kalesi

 

Kalehisar (Mahmudiye) Kalesi

Köyün 1 km batı istikametinde, yaklaşık 100 metre yüksekliğinde ve 150-200 metre çaplı  tabandan tepeye doğru daralan ve sivrileşip iki çatala ayrılan 15-20 metre eteğinde moloz taşla, temel üzerine ve kaya yüzeyine örülmüş sur temelleri ve yer yer duvar temel kalıntıları vardır. Hitit, Frig, Bizans, Selçuklu ve Beylikler dönemine ait izler taşıyan bu yapı, 1926 yılında Alacahöyük kazıları sırasında Kalınkaya ile birlikte Kalehisar olarak incelenmiştir. Kale, 40 km uzaklıktaki Hattuşa tepelerinden görülmektedir. Kalenin doruklarında Frig ve Bizans, eteklerinde ise Selçuklu yerleşimleri bulunur. Zirve noktasında Frig dönemine ait kalıntıların bulunduğu yapının aşağısındaki düzlükte, Selçuklu yapımı Behramşah Külliyesinin kalıntıları vardır. Medrese, hamam, türbe ve handan oluşan tarihi kalıntılar moloz taştan yapılmıştır. Muhtemelen Anadolu Selçuklu döneminde kalenin içine bir mescit yapılmıştır. Yapılar topluluğu, kalenin güneyindedir. Kuzeyinde yerleşim izi yoktur.

Kalehisar yerleşimi; askeri ve stratejik özelliği yanında; alım-satım gibi ticaret özelliği de taşır. Yani önemli bir Anadolu Selçuklu kenti olması yanında, aynı zamanda bir çini merkezidir. Cami, medrese, han gibi çeşitli yapıların görüldüğü kent üzerinde, farklı yapı tiplerinin belirlenmesi için kent üzerindeki çalışmalar sürdürülmektedir.

Medrese ve han yapısı günümüze gelebilmesine rağmen, cami, hamam, çini fırınları ve mezarlık alanlarının yerleri belirlenebiliyor. Yüzeyde çeşitli özellikte seramik parçalarına rastlanmaktadır.

Çorum Alaca Kalehisar Medresesi

 

Kalehisar Medresesi

Kalenin yaklaşık 500 metre güneydoğusundadır. Kalehisar veya Hüsamiye Medresesi olarak bilinir.

Kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Muhtemelen 13’ncü yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır. Açık avlulu, iki eyvanlı ve tek katlı medrese yapısıdır. Kaliteli bir işçilik yansıtmaz. Yapının bazı sorunları bulunmaktadır. Güney yönüne doğru daralması, batı yönündeki bölümlerin uzatma yapması ve bazı mekanların büyük tutulmasının sebebi bilinmez. Buna karşın, Çorum bölgesinde az rastlanan Selçuklu Medreselerinden birisi olması nedeniyle önemlidir.

Kalehisar Kervansarayı

Burada kervansaray varlığı, 1965-1966 yılında yapılan kazılarda öğrenilmiştir. Planı: kuzey-güney doğrultusundadır. Üç bölümlü, uzun bir dikdörtgen şeklindedir. Kapalı ahır bölümü, kare biçimlidir ve iki sıra halindeki altı paye ile üç sahına ayrılmıştır. Açık avlu bölümünün girişi yandandır. Avlunun iki yanında altı sıra halinde iki yönlü üstü beşik tonozlu alanlar bulunur. Yapısal taş işçiliği yönünden yakınındaki yapılarla benzerlik gösterir.

Kalehisar Hamamı

Yine Kervansaray gibi, kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Medrese ve kalenin doğusunda yaklaşık 300 metre uzaklıktadır. Sadece dört eyvanlı sıcaklık kısmı belirlenmiştir. Yapının üst örtüsü hakkında bilgi yoktur. Düzgün taş işçiliği göstermez, böylece yakınındaki yapılarla benzerlik gösterir, buna istinaden aynı yıllarda yapıldığı düşünülmektedir.

Çorum Alaca Alacahöyük Ören Yeri ve Müzesi

 

ALACAHÖYÜK ÖREN YERİ VE MÜZESİ

Alacahöyük ile ilgili ayrıntılı gezi yazım, yine bu sitede “Alacahöyük” adı altında bulunmaktadır.

Alacahöyük ören yeri ve müzesi tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Yozgat Sorgun tanıtımı.

Çorum tanıtımı.