Yeşilova ilçe merkezine 4 km uzaklıktadır. Burdur’dan Yeşilova, Tefenni yönünde gitmeniz gerekir. Yeşilova’yı 5 km geçtikten sonra Salda gölü karşınıza çıkar. İstanbul-Salda gölü uzaklığı 632 km. dir. Burdur-Salda arası uzaklık: 76 km. dir.
Burası bir krater gölüdür. Göl: 2 milyon yıl önce, kıvrım eksenlerinin alçaldığı çöküntü havzasında, çevre sularının toplanmasıyla meydana gelmiştir.
Türkiye’nin en temiz ve derin gölüdür. Derinlik 184 metredir. Oldukça yuvarlak bir görünümdedir. Gölün suyu hafif tuzludur. İçinde buraya özgü tatlı su balığı yaşıyor. Göl: 6.8 km eninde ve 9.18 km uzunluğundadır.
Derelerle göle taşınan suyun, göl tabanındaki obruklarda emilip yer altı sularına dönüştüğü biliniyor. Yani, gölün dışa akışı yoktur, kapalı havzalıdır.
Berrak görüntüsü ve beyaz kumsallarıyla, gerçekten görülmeye değer bir doğa harikasıdır. Oldukça geniş bir kumsal alanındaki beyaz bu kumullar, lületaşı olarak da bilinen magnezyum silikattır.
Yani, göl suyu magnezit üretiyor. Hatta, göl suyunda herhangi bir nesne uzun süre bırakıldığında, üstünün beyaz bir tabaka ile kaplandığı söyleniyor.
Zaten uzaktan bakıldığında, gölün bu görüntüsü yani kumsalın bembeyaz ve gölün masmavi görüntüsü “Maldivleri” andırıyor, bu yüzden göle “Saldivler” diyenler de var.
Burasının diğer adı Adalar Plajıdır. (Turlar, ziyaretçileri burada bırakıyorlar.) Burada, suların çekilmesiyle yaz aylarında ortaya çıkan yedi beyaz ada ilgi çekiyor.
Bazı kişiler bu adalara yürüyerek gidildiğini söylese de siz sakın denemeyin, göl birden derinleşebiliyor, ayrıca girdaplar da var.
Yüzmek
Kıyıdan 50-60 metre gidildikçe, diz boyunu geçmeyen su, birdenbire derinleşir ve dibi bulunmaz olur. Yani: buraya yüzmek için gitmeyi düşünüyorsanız, kesinlikle kıyıdan uzaklaşmamanız gerekir.
Aslında yüzmek demeyelim, göl suyunda kıyıdan uzaklaşmadan eğlenmek denebilir.
Gölde, çok uzaktan sığ ve derin yerleri görmek mümkün, sığ yerler açık renkli iken, derin yerler koyu mavi renklidir.
Burayı ziyaret ederseniz: yanınızda mutlaka mayolarınızı götürün. Yeşilova Belediyesi çok ilgili, Belediye buraya mayo giyinme kabinleri, duşlar, tuvaletler yapmış, hepsi pırıl pırıl, yani girişte alınan giriş ücreti hak ediyorlar, ücretin karşılığı hizmeti veriyorlar.
Ayrıca: yine kumsalın hemen gerisinde bir şeyler yemek içmek için mekanlar var. Yani, oldukça düzenli.
Sadece: mayonuzu giyip göl kıyısına indiğinizde, göl içinde kesinlikle açılmamanız önerilir. Göl içi, yer yer balçık, bastığınızda ayağınız 3-5 cm bu balçık içine giriyor, çekinmeyin, hatta bu balçığı kollarınıza, vücudunuza sürün, bir tür çamur banyosu, zaten bu balçık “kükürt kokuyor” yani sağlık için yararlı olduğu söyleniyor.
Bazı yerlerde, göl kıyısında da olsa, ayak boyu girecek kadar küçük çukurlar oluyor, ama bunlar tehlikeli değil, sadece ürküntü veriyor, korkmamak gerekir, sadece kıyıdan açılmayın, yoksa göl kıyısında, suyun içinde eğlenmek gerçekten güzel.
Bu arada, göl suyu da içeriğinde bulunan magnezyum nedeniyle oldukça sağlıklıdır.
Salda gölünde yüzmek isteyenler için, son bir not: Salda gölünde çok miktarda su yılanı bulunduğu, ancak bunların zararsız olduğu, insan görünce kaçtıkları söyleniyor, ben göle girdim, yaklaşık 2 saat kaldım, görmedim, ama yine de böyle bir gerçek var.
Piknik ve Kamp
Göl kıyısında birçok mekan bulunuyor. Göle girmek için, kesinlikle “Saldivler” denen, yani Maldivlere benzeyen kumsalın yani beyaz kumsalın bulunduğu yeri tercih edin, ancak buraya araç girmesine rağmen, karavan, çadır gibi konaklama imkanı verilmiyor.
Arabanızla girip, burada göle girebilir, kıyıda güneşlenebilirsiniz. Ancak: piknik veya çadırlı veya karavanlı konaklama yapmak istiyorsanız, beyaz kumsallı kıyının daha ilerisinde bir yer var, orada kamp, piknik yapmak mümkün, ama orada göl kıyısı pek de cazip değil.
Bir diğer alternatif, Yeşilova Belediyesi tarafından yapılan “Halk Plajı” bölgesidir. Orada da kamp (çadır, karavan, piknik) yapmak mümkündür.
Elbette: suyunun temizliği ve berraklığı, Maldivlere benzerliği ile Salda gölü tam bir doğa harikasıdır. Gerek mesire yeri ve gerekse göle girmek için oldukça uygundur.
Özellikle: yöreye yapılan gezilere katılanlar için: yanınıza mutlaka mayo almanızı öneririm, veya en azından, terliklerinizi alın ve gölün kıyısında mutlaka bir yürüyüş yapın.
Öte yandan, gerek buranın ziyaretçilerine ve gerekse resmi ilgililere bir uyarı, umarım bu muhteşem güzel doğa cenneti, kısa zaman sonra aşırı kalabalıkların yarattığı kirlilik sonucu elden çıkmaz.
Çünkü özellikle hafta sonu tatillerinde burayı ziyaret edenlerin, 30 bin kişi civarında olduğu söyleniyor.
Gölhisar, daha çok tarihi özellikleriyle öne çıkan bir yer. Tarihi geçmişi, şöyle özetlemek mümkün: yaratılan medeniyet, ardından istila, vergiye bağlanmış bir sömürge ya da sönükleşen, ıssızlaşan mekan…
ULAŞIM
Burdur, il merkezine: 107 km. uzaklıktadır. Yeri biraz ana yollardan uzak. Buraya: Çavdır üzerinden gidebilirsiniz. Çavdır-Gölhisar arası uzaklık: 16 km. Çavdır dışında, buraya başka bir ulaşma yolu yok.
Çavdır’a ulaşmak için ise: Antalya-Denizli kara yolunu kullanmanız gerekiyor. Gölhisar ilçesinin diğer bazı yerlere uzaklıkları ise şöyle: Gölhisar-Denizli arası uzaklık: 105 km. Gölhisar-Fethiye arası uzaklık: 111 km. Gölhisar-Antalya arası uzaklık: 150 km.
TARİHİ
İlçenin tarihi, çok eski çağlara dayanmaktadır. Cbyra Tetrapul (4 şehir) harabelerinin bulunduğu bölgede: 4 şehrin, idare merkezi oluşmuştur.
Bu şehirler: Cbyra, Bubon, Balbura ve İnuanda’dır. Bu şehirlerin: MÖ.1000 yıllarında, Girit’ten gelen: Pisidialılar tarafından kurulduğu anlaşılmaktadır.
Cbyra, daha sonra Romalıların idare merkezi olur. Bu gün, bu şehre ait kalıntılar halen görülmektedir. Bunlardan en önemlisi: 90 metre yarıçapında olan tiyatro yapısıdır.
Tarihi süreç içinde: 14.yüzyılın başlarında, Hamitoğulları, 1389 yılında da, Osmanoğulları egemenliğine girmiştir. Gölhisar, Armutlu ve Horzum köylerinin birleşmesi ile, 1953 yılında ilçe olmuştur.
Adını: Hamitoğulları tarafından Uylupınar Gölünün ortasında yapılan kaleden almaktadır.
İLÇENİN ADININ KAYNAĞI
İlçe adını: kenarındaki gölden ve hisardan almıştır. Daha önceki isimleri ise: Kibryra, Alimne, Horzum. Kibyra: yüce, büyük, ulu anlamına gelir.
Yüce Ana Tanrıça anlamında da kullanılır. Horzum sözcüğü ise; Harzem sözcüğünün deforme olmuş halidir.
Bir Türk boyunun adıdır. 18.yüzyıl Osmanlı kaynaklarında, Horzem şeklinde telaffuz edilmiş ve sonradan “Horzum” adını almıştır.
GÖLHİSAR MESLEK YÜKSEK OKULU
Burada: Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine bağlı Gölhisar Meslek Yüksek Okulu bulunuyor. Bu okulda: öğrenciler tarafından, her yıl Mayıs ayında “Bahar Şenlikleri” düzenleniyor.
Bu şenliklerde: öğrencilerin sosyal aktiviteleri arttırılıyor. Konferans salonunda: eğitim amaçlı, periyodik konferanslar, sempozyumlar ve paneller düzenlenerek: gerek okul öğrencileri ve gerekse Gölhisar halkı bilinçlendiriliyor.
Ayrıca: okul öğrencileri tarafından hazırlanan: tiyatro, folklör gösterileri, müzik çalışmaları ve belli etkinliler; okul öğrencileri ve Gölhisar halkının izlenimine sunuluyor.
GENEL
Burdur ilinin, ikinci büyük ilçesidir. İlçe topraklarının, denizden yüksekliği: 945 metredir. Güney ve Batı bölümleri, ormanlarla kaplıdır. Başlıca dağları: Koçaş ve Çakmak dağlarıdır.
Ovalardan en önemlisi ise: Gölhisar ovasıdır. Genişliği: 20 km. dir. Bu geniş ova: alüvyonlu, kalın bir toprak tabakası ile örtülüdür. Ovanın tamamı sulanmaktadır.
İlçenin en önemli akarsuyu ise: Dalaman çayıdır. İlçe sınırları içindeki göl: Uylupınar gölü de denilen Gölhisar Gölüdür.
Gölün genişliği: 7 km. ve en derin yeri: 6 metredir. Gölün ortasında: 200 dönüm genişliğinde, eski bir kale olan, bir yarımada var. Gölün suyu: tatlı olup, az miktarda: yayın, sazan ve su levreği bulunuyor.
Yörede: Akdeniz iklim kuşağı hakimdir. Ancak: yaz sıcakları, Akdeniz iklimi kadar yüksek değil, kış soğukları da karasal iklim kadar, düşük değildir. Sıcaklıklar: ay ortalaması olarak, sıfır derecenin altına pek düşmez.
Bölgedeki en önemli göl alanı: doğal göl olarak: Gölhisar Gölü, baraj gölü olarak ise Yapraklı Barajı ve bazı yıllarda suları çekilen Horzum yayla yerindeki Kocayayla gölüdür.
GÖLHİSAR GÖLÜ
Tektonik bir çukurluktan oluşmuştur. 7 km. karelik bir büyüklüğe sahiptir. Sığ bir göldür. En derin yeri: 6 metredir. Gölün kuzeydoğu kısmındaki kanal ile, fazla suları Dalaman Çayına akar. Bu nedenle: suları tatlıdır ve sazan, tatlı su kefali, yayın gibi balıklar yaşar.
NE YENİR
Buraya has lezzetlerin başında: Gölhisar kavurması geliyor. Daha ziyade, saç kavurması benzeri bir yemek. Bunun dışında: bu yörede tadabileceğiniz lezzetler şunlar: Alacaş, Etliaş, Arabaşı.
NE SATIN ALINIR
Gölhisar ilçesinde, birçok aile gezer arıcılık yapıyor. Buraya giderseniz, buradan mutlaka bal satın almalısınız. Bunun dışında: ben, satın almanızı önerebileceğim özel bir şey bulamadım.
GEZİLECEK YERLER
KİBYRA (CBYRA) ANTİK KENTİ
GENEL ÖZELLİKLERİ
Burdur yöresinde, oldukça iyi korunmuş antik kentlerden biridir. Burdur il merkezine, 106 km. uzaklıktadır.
Zamanında: Likya eyaletine bağlı imiş. Stadyum, tiyatro ve 4000 kişi kapasiteli küçük bir tiyatro havasındaki odeon, bu kentte, sosyal ve kültürel bir kavmin yaşadığını gösteriyor.
Ayrıca: burası, antik Frigya, Pisidia, Likya ve Kayra arasında bir geçiş noktası olması nedeniyle önem kazanmış. Kültür karakteri olarak da, bu dört antik bölgenin kültürünün ortak izlerini taşıyor.
Tarihte çok önemli bir yeri olmasına rağmen, günümüzde hala büyük otobüslerin rahatça ulaşabilecekleri bir yolu bulunmamaktadır.
Gölhisar ilçesinin hemen yanı başında, Horzum Mahallesi sınırları içindedir. Yerleşim alanı olarak, oldukça büyüktür.
Üç tepe üzerinde kurulmuştur. Oineanda, Balbura ve Bubon antik şehirlerinin birleşiminden meydana gelen Tedropolis bölgesinin başkentidir. En parlak dönemini, MS. 2’nci yüzyılda yaşayan antik kentin geçmişi, Helenistik döneme kadar uzanıyor.
Kentin ilk halkı, Milias kökenli Pisidialılar. Volkanik bir arazide kurulu şehir, sık sık deprem felaketine uğramış.
Son bir depremden sonra, halkı yavaş yavaş çekilmiş ve Bizans döneminde, küçük bir yerleşim yeri olarak varlığını sürdürmüş.
Atları ve silahşörleri ünlüdür. Her dönemde: önemli ölçüde yaya ve atlı savaşçı bulundurmuştur. Hayvancılık ileri düzeydedir. Aşağı Agora’da: dericilik yapılmıştır.
Ayrıca: günümüze yakın zamanlara kadar, bölgede işletilen demir madeni, bu antik şehirde, çok eski dönemlerden beri, demircilik sanatının varlığını vurgulamaktadır.
Kent: Metalurji sanayisi ile ünlenmiştir. MS.23 yılında, büyük bir deprem olmuş, Claudius tarafından, adına “Caesarea” eklenerek, yeniden kurulmuştur.
MS.129 yılında, Hadrianus’un kente gelişi bir onur olarak nitelendirilir. MÖ.167 yılında, Gallienus dönemine (253-268): kentte para basılmıştır.
ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR-KAZILAR
Antik şehirdeki ilk araştırmalar, 19.yüzyılda başlar. Petersen ve Luschan: Tiyatronun diazomasındaki yazıtları incelemişlerdir. Lui Robert: gladyatör kabartmalarını incelemiş ve yayınlamıştır.
1987-1989 yılları arasında, Selçuk Başer başkanlığında Burdur Müzesi Ekipleri tarafından, MS.2.yüzyıl sonu ve 3.yüzyıl başlarına ait mezarlarda, kurtarma kazıları yapılmıştır.
Thomas Corsten: 1995 yılında yaptığı araştırmalar sonucu: yüz civarında, yazıta rastlamıştır. Bu yazıtların, yetmiş kadarının hiç yayınlanmadığı tespit edilmiştir.
Bunlar yayınlandığında, şehirle ilgili çok daha yoğun bilgilere ulaşılacağı kesin.
Agora girişindeki yazıttan yapılan tercümede: kentte, dericiler derneği olduğu ve o sırada küçük Asia Eyaletinin, Tiberius tarafından yönetildiği anlaşılmıştır.
Özellikle
Son zamanlarda burada ortaya çıkarılan muhteşem bir kalıntı var. Medusa başı motifli döşeme. Bu döşeme: büyüklüğü ve renkli mermerlerden yapılmış olması bakımından, dünyada tek.
Yılanlardan oluşan saçlarıyla ve bakışlarıyla, insanları taşa çevirdiğine inanılan Medusa başını görenler, mitolojideki gibi taş kesiliyor.
Gerçekten, muhteşem bir güzellik. Renkli olması bambaşka bir özellik katıyor.
GEZİLECEK YERLER
KUTSAL YOL
Şehre giriş yoludur. İki yanında mezarlar bulunan bir caddedir. Kemere kadar devam eder.
KEMER
Stadion’un 50 metre doğusundadır. Asfalt yolun hemen aşağısındadır. Burada bir tünel var. Tünelin girişi: taş bloklardan birinin çıkarılması ile sağlanmış. Burada: 5 x5 metre boyutlarında bir avlu var. Tünel ise: 30 metre kadar devam ediyor.
GLADYATÖR NEKRAPOLÜ
Stadion’un 10 metre doğusundadır. Gladyatörlere ait olduğu sanılan bir mezarlık bölgesidir. Mezarlığın, Stadion’a yakın olması: onları anma veya yapılan etkinliklere uzak kalmamaları amacını taşıyor olabilir.
Anıtsal mezar: bir Tirana veya atlete de ait olabilir. Kazanılan bir savaşın anısına dikilmiş te olabilir.
Bu Nekropol’de: çok sayıda lahit var.
Bu lahitlerdeki gladyatör kabartmalarının bir örneği: İlçe, Adliye Binası bahçesinde, görülebilir.
STADİON
Kentin: bugünkü yolu üzerinde, sol yandadır. Halkın: sportif faaliyetlerine ve özellikle, atletizm yarışmalarına hizmet etmek üzere düzenlenmiş.
Planı: ”U” şeklindedir. Ölçüleri ise: 20 x 60 metredir. Açık dar cephede: zafer takı şeklinde, anıtsal beş gözlü giriş var.
Yapının batısı: yamaçta. Üç tarafı basamak şeklinde, oturma kademeleriyle çevrili. Mimari özellikleri değerlendirilirse: MS.1 ve 2. yüzyıla tarihleniyor.
Günümüz Türkiye’sinde: antik kentlerde, 32 civarında, korunmayı başarmış, Stadion yapılarından biridir. Uzunluğu, yaklaşık 210 metre olup, bu ölçüsü ile en uzun olanıdır. Burada: sağ bölümde 20 sıra ve sol bölümde ise 8 veya 9 sıra görülebilmektedir.
Buranın depremlerde yıkıldığı düşünülüyor. Bu hali ile, Stadion’un seyirci kapasitesinin: 10.000 civarında olduğu düşünülüyor.
Güney kısmında: dört merdiven göze çarpıyor. Ortadaki merdivenlerin arasında, dışa doğru genişleyen, yaklaşık 14 metre uzunluğunda, bir giriş tonozu var.
Burada: geleneksel Kibyra Şenlikleri düzenleniyor. İlk keresi: 1998 yılında düzenlenmiş. Konser için: Stadion’un tonozlu kısmı ve zemini; çalılardan temizlenmiş, stabilize yol asfaltlanmış.
PALEASTRA
Stadion’un 10 metre batısındadır. Beden eğitimi yapılan yer olarak tanımlanan paleastra kalıntılarının büyük bir bölümü: toprak altındadır.
KÖPRÜ
Stadion’un batısındadır. Köprü: iki podyum üzerine oturtulmuş, yarım daire şeklindedir. Yaklaşık: 3 metre genişliğinde bir tonozdan oluşur. İki yamaç arasındaki bağlantıyı sağlayan köprünün işlevi tam olarak belirlenememiştir.
Stadion’un bulunduğu yamacın karşısındaki yamaçta, bir kalıntının olmaması, köprünün hangi amaçla yapıldığı konusunda tereddütler yaratıyor. Köprünün, özel bir işlevi yoksa, büyük olasılıkla bugün olmayan ama geçmişte mevcut bir kısım yapı arasındaki bağlantıyı sağlamış olması mümkün.
AŞAĞI AGORA
Akropolün tam ortasındadır. Aşağı ve Yukarı Agora olmak üzere, iki agora bulunmaktadır. Halkın alışveriş yaptığı Pazar yeri olarak kullanılan bir meydandır. Bu meydanda: önemli olaylar ve konular, toplu olarak bulunan halka duyurulurmuş.
Doğu-Batı yönünde, yaklaşık 125 metre, kuzey-güney yönünde ise 55 metre boyutlarındadır.
Aşağı Agora’nın: güney ve batı kısımlarında girişleri bulunuyor. Kuzeyinde: dükkan sıralarına ait temeller görmek mümkün. Kuzeyinde: girişin önünde, derici esnafı tarafından diktirilen, yazıtlı bir taş blok bulunuyor. Bu bölüm: Roma devrine tarihleniyor. Buranın büyük bölümü, tamamen toprak altındadır. Yapılacak kazılar sonucu, ortaya çıkarılacaktır.
YUKARI AGORA
Yolun kuzeyindedir. Çevresi: kesme blok taşlardan yapılmış bir duvarla çevrilidir. Esas giriş: güneydedir. Kuzeyinde: bir sarnıç var. Dikdörtgendir. Ölçüleri: 125×185 metredir. Girişindeki yazıtta :” Parlak Kibyra şehrinin Senatosu ve halkın kararın göre, muhteşem dericiler derneği. Asai eyaletini idare eden Tiberius Klavdus Pelemus’u tescil etmiştir”
Yaklaşık 50 metre kadar devam e den, Agora girişinin sağındaki duvarlar, oldukça sağlam olarak, günümüze kadar ulaşmıştır. Çömlekçi fırınları, şehir kalıntıları, Gymnasion ve hamam, agora çevresindeki yapılardır. Yukarı Agora’nın ortalarında: bir çeşme yapısı var. Ama, kurtarma kazısı yapılmamış.
TİYATRO
Bölgedeki antik kentler içinde, caveası en geniş olan tiyatrodur. Kentin batısında, yamaçlara dayalı olarak yapılmıştır. Halk: tiyatro oyunlarını burada seyrediyormuş.
Üç kademelidir ve seyirci kapasitesi: 20.000 kişiliktir. Cavea (oturma sıraları) sı: meyilli arazi olan yamaca oturtulmuş ve iki sıralıdır. 19. oturma sırası görülüyor. Orkestranın temizlenmesi gerekli. Bunun sonucunda, net oturma sırası sayılarına ulaşılacak. İki giriş kapısı var. Sahne binası yıkılmış olmasına rağmen, yapının planı anlaşılıyor. MS.1.yüzyıla tarihleniyor.
ODEON
Kentin batısında, tiyatronun 100 metre kadar solundadır. İçinde: konserler verilebilen ve halkın müzik dinlemesi için düzenlenmiş bir yapıdır.
Yarım daire şeklinde inşa edilmiştir. Kesme taş bloklardan, bir yamaca, yarım daire planlı olarak yapılmıştır. Oturma sıraları: basamaklar halinde yükselir. Sahne yapısından: 5 kapı ile, orkestraya geçilir. MS.1-2.yüzyıllara tarihlenir. Üstü örtülü olarak, küçük bir amfi tiyatro tarzında yapılmıştır.
Bu yapı: antik şehirde, günümüze ulaşmış en sağlam ve görkemli yapıdır. 1989 yılında yapılan kurtarma kazıları sırasında, bir kısmı açığa çıkarılmıştır.
Odeon’un sağında ve solunda paradoks girişler var. Sahneye açılan bu girişlerden ayrılan birer dehliz “L” çizerek, dazomaya ulaşıyor. Buranın: 4000 seyirci kapasiteli olduğu sanılıyor. Bu miktar, Odeonlar için, oldukça büyük ve ihtişamlı bir rakam. Ancak: Kibyra: gerçekten büyük bir şehir ve Tetrapolis bölgesinin başkenti. (Örneğin: Burdur-Ağlasun ilçesindeki Sagalaossos antik kentinin Odeon’u: 2000 kişilik)
SU KEMERİ
Kentin kuzeydoğusuna kadar devam ediyor. Orman içi dinlenme yeri olan Böğrüdelik’ten başlıyor. Kentin su ihtiyacı, burada bulunan antik su kaynağından karşılanıyormuş. Bu suyun kente getirilmesini sağlayan kemer: eğimli bir yüzeyde bulunduğundan, su basınçlı olarak: bir erkek-bir dişi taşlar yardımıyla, şehre geliyor ve aniden daralarak, kiremit borularla şehre dağılıyor. Su kemerindeki taşlar iyi korunmuş, yeni açılan ve kurtarma kazıları yapılan mezarları geçtikten sonra, sağ yandaki düzlükte görülebiliyor. Günümüzde, ilçe merkezindeki Horzum Mahallesinin su ihtiyacı, yüzlerce yıl öncesinden kalan bu kaynaktan karşılanıyormuş.
EV KALINTILARI
Kibyra’nın en yüksek noktasında, ev kalıntıları görülüyor. Bu tepede, bir tapınakta bulunduğu tahmin ediliyor, ancak kalıntılar tahrip olmuş durumdalar.
MEZARLAR
Kentin kuzeydoğusundaki tepenin eteklerinde. Bu mezarlardan, ilk sıradaki, 15 metre uzunluğunda, bir dehliz şeklinde. Karşılıklı olarak 8 ve bir tanesi de, koridorun sonunda olmak üzere, toplam 9 nişi var. Burada: 300 sağlam kandil, 25 civarında etütlük nitelikli kandil, bir kandil kalıbı ve bir pişmiş toprak kap bulunmuş. Ele geçen gümüş sikkeler ise, İmparator III. Gordianus (MS.238-244), İmparator Philippus (MS.244-249) ve İmparator Volisianus (MS.253) dönemlerine ait sikkelerdir. Ayrıca: insan iskeletleri ve bir de keramik lahit bulunmuş.
İkinci mezar: yaklaşık 20 metre uzunluğunda. Burada bulunan kandillerden, iki mezarın aynı döneme ait olduğu anlaşılıyor. Bu mezarda da, sağlı-sollu 12 ve bir de karşıda olmak üzere, toplam 13 niş bulunuyor.
BOUBON ANTİK ŞEHRİ
Burdur il merkezine, 135 km. uzaklıktadır. İbecik köyünün 2.5 km. güneyinde yükselen, Dikmen Tepesi üzerinde, 1305 metre yükseklikteki bir mevkiindedir.
Antik kentin kalıntıları : pınar meşesi denilen, sık çalılıkların arasında gizlenmiştir. Kelime olarak: Boubon kelimesi, eski Helen dilinde “kasık” anlamında kullanılmaktadır. Bu söz: kasıkta çıkan çıbanı, uru anlatmak içinde kullanılırmış.
Kentin: geçmişi hakkında, bilgi yok. Bir süre Likya hakimiyetinde kaldığı ve MS.1.yüzyılda ise, bir Roma kenti olduğu öğrenilmiştir. MÖ.2.yüzyılda, adı geçmekte ve bölgede asayiş sağlanmasında, önemli bir rolü ortaya çıkmaktadır.
1960-1967 yılları arasında, kaçak kazılarda, büyük yağmaya uğramıştır. Bu kazılarda: ören yeri delik-deşik edilmiş ve perişan duruma getirilmiştir. MS.2.yüzyıla tarihlenen, birçok bronz heykel başı: yurt dışına kaçırılırken yakalanmış ve bugün, Burdur Müzesinde sergilenmektedir. Bu heykellerin en gözdesi: görkemli Apollon heykeli.
Bu bronz buluntular nedeniyle: Bubon’da, antik çağlarda, bir bronz heykelcilik okulu ve atölyesi bulunduğu düşünülüyor. Bu arada, yurt dışına kaçırıldığı öğrenilen bronz heykellerden bazılarının isimleri: İmparator Lucius Verus’un bir başı ve bir heykeli, İmparator Septimus Severus’un başı eksik heykeli ve başı, İmparator Carcalla’nın başı.
Evet, şehir, kaçak kazılarda, çok büyük tahribata uğramış, günümüze kadar gelen kalıntılarda: Agora, Tiyatro, Su Sarnıcı, Çeşme ve Mabetler var. Kenti çevreleyen molozları da görmek mümkün. Tiyatroda: üzerinde yazıt olan: iki taş var. Bu taşlar üzerindeki yazılarda: o zamanki sosyal hizmetler anlatılmış.
BALBAURA
Kent kalıntıları: Altın Yaylanın 6 km. güneydoğusunda bulunan; Asar Tepe üzerindedir. Şehrin kurulduğu yerin yüksekliği: 1500 metredir. Bu kentin adı: Hitit kaynaklarında, sıkça geçer. Burada bulunan çanak-çömlek parçaları ve mezar yapıları: Aka’ların buraya yerleştiklerini kanıtlıyor. Ünlü coğrafya bilgini Strabon: gezi yazılarında, bu kentten söz etmektedir.
Kazılar sonucunda bulunan lahitlerde; yatan aslan kabartması görülüyor. Bu kabartmalar, Kibryra’nın etkisini gösteriyor. Bu antik kent kalıntıları arasında: kentin agorasını, tiyatro ve akropolünü görebilirsiniz.
OİNONDA
Kelime anlamı: üzüm bağı, şarap demektir. İncealiler köyünün, 2 km. batısındadır. MÖ.2.yüzyılda, Tetrapolis şehirler birliğine üye olmuştur. Günümüzde, buradaki kalıntılar arasında: tiyatro, kaya mezarları, sur ve su sarnıcı görülebiliyor.
YUSUFÇA KİLİSESİ
Yusufça Beldesinde bulunuyor. Erken Bizans dönemine ait. Kilisenin asıl girişi: orta kapıdan. Diğer iki kapı: sağ ve sol neflere açılıyor. 80 cm. kalınlığındaki duvar, moloz taşlarla örülmüş. Genellikle: tuğla parçaları, mermer lahit kapağı parçaları gibi devşirme malzeme kullanılmış. Kilisede: Narteksin içindeki 5 cm. lik toprak kaldırıldığında: tüm zeminin, mavi-kırmızı-siyah ve beyaz renkli mozaik ile süslendiği görülmüştür. Mozaikler: genel olarak, duvar dibinden itibaren, dört sıra halinde, damalı bir bordür, ondan sonra baklava dilimi ve iç içe iki daireden oluşan, rozet şeklinde, daha ince ikinci bir bordürden oluşmaktadır.
Bu bölümdeki mozaiklerin: kilisenin ana mekanından daha az çöküntü ve tahribata uğradığı görülmüştür. Kilisenin toplam alanı: 1500 metre karedir. Bu alanda: çevre bitki temizliği yapılmıştır. Özellikle: tabandaki mozaiklerin güzelliği, görülmeye değerdir.
YAPRAKLI BARAJI
Gölhisar-İbecik yolu üzerinde, Kısık mevkiindedir. 1991 yılında hizmete açılmıştır. Dalaman Çayı üzerinde kurulan barajın, su toplama havzası çok geniştir. Doğal yapı: görenleri büyüleyecek kadar güzeldir. Orman ve göl renkleri, insan ruhunun derinliklerini etkilemektedir.
Baraj göletinde: alabalık üretimi yapılmaktadır. Olta balıkçılığı için çok uygun bir mekan. Çevre yörelerden, olta balıkçılığı yapmak isteyenler, buraya akın ediyorlar. Yolun tamamı asfalt olduğu için, ulaşımda hiçbir sıkıntı yok.
İlk insanın yaşadığı düşünülen bir yer olarak öne çıkıyor. Antalya şehrimizi, diğer şehirlere bağlayan ana yol üzerinde bulunması nedeniyle; özellikle tatil sezonlarında, yoğun trafik bulunan bir bölgemiz.
Antalya yolu her ne kadar şehrin dışından geçse de, biraz zamanınız varsa, Burdur şehir merkezine girmenizi ve de özellikle yol üzerinde bulunan İnsuyu Mağarasını mutlaka görmenizi öneriyorum.
İnsuyu Mağarası molası, inanın size keyifli bir dinlenme süresi sağlayacaktır. Sonra yine yola devam etmek elbette mümkün. Bu arada, son olarak, Burdur çıkışı ile Isparta yol ayrımı arasında: yol üzerinde, yerel köylerde yaşayan insanlarımızın sattığı ürünleri göreceksiniz.
Bunlar elbette satışa sunulmadan çok kısa süre önce, bahçelerden, bağlardan, tarlalardan toplanıp buraya getiriliyor, yani çok taze. Mutlaka alacak bir şeyler bulabilirsiniz, bunlara da uğramayı unutmayın.
ULAŞIM
Burdur: Antalya gibi büyük bir tatil merkezini: diğer metropol illere bağlayan önemli bir karayolu üzerinde bulunuyor. Bu yoğun karayolu: şehir merkezinin dışından geçiyor. Bu nedenle: nispeten rahat. Burdur-Ankara arası uzaklık: 422 km. Burdur-Antalya arası uzaklık: 122 km. Burdur-Isparta arası uzaklık: 51 km. Burdur-İstanbul arası uzaklık: 602 km. Burdur-İzmir arası uzaklık: 374 km. Burdur-Afyonkarahisar arası uzaklık: 170 km. Burdur-Eskişehir arası uzaklık: 302 km.
Burdur’a havayolu ile ulaşmak isterseniz: Isparta Süleyman Demirel Havalimanını kullanabilirsiniz. Buranın, il merkezine uzaklığı: 25 km. dir. Ayrıca: 130 km. uzaklıktaki, Antalya Havalimanı da, bir alternatif olarak düşünülebilir.
TARİH
Antik dönemde Pisidia olarak adlandırılan bölgede bulunan Burdur şehri: çok eski dönemlerde insan yerleşiminin olduğu bir yer olarak biliniyor.
Yeşilova ilçesinin Başkuyu köyünde bulunan kaya resimlerinde: Paleolitik dönemde, bu bölgede ilk insanın varlığı kesinlikle anlaşılmıştır. Hacılar köyünde yapılan kazılarda ise: MÖ.7000 yıllarında: insanın hayvanı ehlileştirip, köyler kurarak, çanak-çömlek yapmasını öğrendiği, toplayıcılıktan üretime geçerek, belli bir yere bağlandığı görülmüştür.
Burada ortaya çıkarılan ana tanrıça figürleri ile boyalı insan yüzlü çanak-çömlekler: dünya arkeolojisinde önemli yer tutuyor.
Bölge: takip eden tarihi süreçte: Frig, Roma, Bergama krallığı ve Bizans egemenliklerini yaşar. Daha sonra ise: Selçuklular, Hamitoğulları ve Osmanlılar görülür. Anadolu’da yayılan Oğuz boyları, muhtemelen, 1075 yıllarında, o zaman “Psidia” denilen bu bölgeye gelerek, yerleşmeye başlarlar.
İlk yerleşim yerleri ise: Şekerpınarı-Hamam bendi mevkii olmuştur. Çoğunluğu: Kınalı Aşiretinden olan Türkmenler: en az 2000 çadırdan oluşan bir toplulukla, yerleşim yerleri kurmaya başlarlar.
Antalya ve Denizli’nin Türk hakimiyetine girmesinden sonra, akın akın gelen aşiret ve oymaklar: bilhassa: Kayı, Avşar, Bayındır, Büğdüz, Yazır, Yiva ve diğerlerinin toplamı: 200 bin çadıra ulaşır. Bu Türkmen nüfusunun merkezi de “Burdur” olur.
16.yüzyıla kadar
Burdur’da, önemli olaylar olmamıştır. 1522 yılında, Burdur Tirkemiş İlçesi: merkezi durumdadır. Bu dönemde şehir eskiye nazaran daha da gelişir. 16. yüzyıl sonuna doğru, şehir biraz daha büyür. Ekonomi canlanır.
Osmanlı Devleti: 1914 yılında, I. Dünya Savaşına katılınca, bütün yurtta seferberlik ilan edilir. Ancak, aynı yıl içinde, Burdur’da, büyük bir deprem olur ve yaklaşık 4000 kişi ölür ve şehrin önemli dini yapıları, bu deprem sonucunda tamamen yıkılır.
Her iki felaket birleşir ve Burdurlular, birkaç yıl, bu kötü şartlar altında yaşamışlardır. Kurtuluş mücadelesinde: Burdurlu Kuva-i Milliyecilerin ve Demirci Mehmet Efe’nin: Yunanlılara karşı, Nazille cephesindeki çarpışmalarda, büyük yararlılıkları görülür.
Nazilli cephesinde, 400’e yakın Burdurlu gönüllü hayatını kaybetmiştir. 1920’de toplanan, Büyük Millet Meclisi’ne, Burdur’dan ünlü kişiler katılmıştır. Bu milletvekillerinin en ünlüsü ise: İstiklal Marşı’nın yazarı: Şair Mehmet Akif Ersoy’dur.
Şehir: 1923 yılında, İl olarak yerini alır.
BURDUR İSMİNİN KÖKENİ
Burdur şehrini: Türkmen boylarından, Kınalı Oymağı mensupları kurmuştur. Bunlar: bu bölgede, konaklama yeri ararken: burayı görürler ve bölgenin güzelliği karşısında “Cennet buradadır” derler. “Burada Dur” sözü; zamanla, hece düşmesine uğrar ve Burdura dönüşür.
GENEL
Akdeniz bölgesinin iç kısımlarında, Göller yöresi adı verilen bölgede bulunmaktadır.
İklim: kışları soğuk ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçer.
İlde, çok sayıda göl ve orta boy akarsu bulunmaktadır.
Türkiye’nin önemli göllerinden biri olan Burdur Gölü, her türlü su sporları için elverişlidir. İlin diğer önemli gölü: Salda Gölüdür.
İl arazisinin: % 60’ı dağlık ve geri kalan bölgeler ise: yayla, ova ve engebelidir. Topraklar: genel olarak, killi ve kireçli bir yapıya sahiptir. İlin genel yüksekliği: ortalama, 1000 metredir.
Nüfus yapısı incelendiğinde: İl’in nüfus yoğunluğunun, her zaman ülke standartlarının altında kaldığı görülür. Çevre illere göçler sonucunda, nüfus artış hızı, önemli oranda azalmaktadır.
MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ
2006 yılında yayınlanan kanunla kurulmuştur. Üniversite bünyesinde: Burdur Eğitim Fakültesi, Burdur Sağlık Yüksekokulu, Burdur Meslek Yüksekokulu, Bucak Hikmet Tolunay Meslek Yüksekokulu, Gölhisar Meslek Yüksekokulu, Bucak Emin Gülmez Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, Ağlasun Meslek Yüksekokulu, Burdur Veteriner Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü var.
Evet, Üniversite: bugün lisansüstü düzeyde eğitim veren 3 Enstitü, lisans düzeyinde eğitim veren 3 Fakülte ve 2 Yüksekokul, ön lisans düzeyinde eğitim veren 6 Meslek Yüksekokulu, 6 Araştırma Merkezi, Rektörlüğe bağlı: 6 birim var.
Öğrenci sayısı: 14.500 ve görevli sayısı ise: 803. Bu rakamlar ile, yeni kurulan Üniversiteler arasında, önemli bir yere gelmiştir.
NE YENİR
İl merkezinde, yukarı Pazar semtinde üretilen Ceviz ezmesini mutlaka tatmanızı önereceğim. Ezmenin tadı, uzun süre damağınızdan gitmeyecek güzellikte. İrmik ve dövülmüş cevizden yapılıyor.
Bunun dışında: “Burdur şiş” bir kebap olarak tercih edebilirsiniz. Burdur’un her tarafında bunu görebilirsiniz. Et, tuz ve karabiberden başka bir şey katılmayan kıyma: ufak şişlere geçirildikten sonra, pişirilip pide arasında servis yapılıyor. 1 porsiyonu 15 TL civarındadır.
NE SATIN ALINIR
Bakırcılar çarşısından, işlenerek süslenmiş bakır hediyelik eşyalardan satın alabilirsiniz. Ayrıca: Burdur Alacası denilen ve tamamen el tezgahlarında dokunan kumaşlar, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için iyi bir hediyelik olarak düşünülebilir.
Bunun dışında: özellikle tarım arazisi az olan ve şehirde oturanların rağbet ettiği başlıca geçim kaynağı: halıcılıktır. Belli günlerde, halı pazarı kurulur. Halılar: bu pazarda, üretici ile tüketicinin karşılıklı buluşması şeklinde: satışa sunulur. Ancak: makine halıcılığının getirdiği ucuz işçilik: el halıcılığına darbe vurmuştur.
Yine de: Burdur’un, Antalya’ya yakın olan bölgelerinde (özellikle. Kocaaliler) turistlere yönelik, kök boyalarının kullanıldığı, küçük ebatta halılar dokunuyor.
Bunun dışında: Burdur bölgesinden, bu tür bir hediyelik almak isterseniz: geleneksel Türk motifleri taşıyan kilimlerin yanı sıra: heybe, Tuz Torbası, Kur’an Çantası, Seccade, Sofa Altı ve Divan Yastığı satın alabilirsiniz. Burdur’da dokunan kilimlerin içinde, en ünlüsü: Yeşilova kilimleridir.
GEZİLECEK YERLER
ULU CAMİ
Şehir merkezindedir. Pazar mahallesinde, bir tepe üzerinde. 1294 yılında, Felekküddin Dündar Bey tarafından yaptırıldığı biliniyor. Tamamen harap olan cami: 1747 yılında, Çelik Mehmet Paşa tarafından, yeniden yaptırılmıştır.
Cami daha sonra: 1914 yılındaki büyük depremde yıkılmış ve 1919-1922 yılları arasında, halkın yardımları ile, ahşap-karkas olarak yeniden yaptırılmıştır. Mülkiyeti: Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir.
Yapı: kesme, blok taşlardan yapılmıştır. Ahşap tavanlı ve kiremit çatılıdır. Kuzey, doğu ve batısında, üç girişi var. Mihrap ve minberi: mermerden yapılmıştır. Kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde, iki minaresi bulunuyor. Bunlar: silindire yakın, çokgen gövdelidir.
SAAT KULESİ
İl merkezinde, Pazar mahallesindedir. 1936 yılında yapılmıştır. Ulu caminin: 10 metre kuzeyindedir. Yapı: kesme taşlardan yapılmıştır. Kare planlıdır. Yükseklik: 30 metredir. Tepe noktasına: merdivenle çıkılır.
Yapının: dördüncü katına: her biri şehrin, dört yanına bakan, dört büyük saat var. Saatlerin üzerinde ise; dört pencereli ve piramidal çatısı olan bir oda bulunuyor. En altında: dükkan olarak kullanılan bir yer var.
BURDUR MÜZESİ
İl merkezinde, Özgür Mahallesindedir. Yani, müzeye ulaşım kolaydır.
Müzeye giriş ücretlidir. Kapıda fiyatları belirten tabelada “Müze kartı geçmez” yazmasına rağmen, ben “Müze kart” ile girdim.
Burdur Müzesi: günümüzde, 58.000 üzerindeki eser sayısı ile, ülkemizin ilk 10 müzesi arasında bulunmaktadır. Yapı: özellikle 2001 yılında, çevresinde bulunan yerlerin kamulaştırılması ile genişletilmiş ve modern müzecilik anlayışı egemen bir sergileme yöntemi geliştirilmiştir.
Ancak elbette son ziyaret ettiğimde müzede eksik bulduğum hususlar var. Özellikle: hemen girişte, müzede bulunması gereken yöreye ait “broşürler” yoktu, sadece birkaç kartpostal bulunuyor ki, özellikle broşür bulundurulması gereklidir.
Ayrıca: müze içinde gezi rotasını belirleyen yerde bulunması gereken “oklar” yoktur. Müze ziyaretçilerinin müze hakkında yazı yazmaları için bir defter konulmalıdır. Bunların dışında, müze güzel, tuvaletleri temiz, görevliler ilgili.
Bunları söyledikten sonra, müzenin bölümlerinden söz etmek istiyorum.
Müzede: gezip görebileceğiniz, 3 bölüm var.
Bahçe Bölümü
Burada açık teşhir yapılmaktadır. Bahçede: Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait: heykeller, steller, çeşitli mimari unsurlar, lahit ve lahit kapakları, yazıt parçaları, yüksek kabartmalar sergileniyor. Yani, aslen bahçe bölümü pek ilginç değil, zaten müzeyi ısrarla ziyaret etmek istememin sebebi, müzede bulunan “Sagalassos” antik kenti kazılarından çıkarılan eserler.
Müze binasından içeriye girince
Hemen sol yanda “Heykel Salonu” bulunuyor. Bu salonda: özellikle, Sagalassos antik kentinde yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılan heykeller sergileniyor. Sanat değerleri yüksek olan bu heykeller: Büyük ve Küçük Athena, Hygieia, Leto, Apollon, Nemesis, Dionysos, Aphrodite ve giyimli kadın heykeli.
Ayrıca: girişte, yine Sagalassos antik kenti kazılarında çıkarılan, günlük kullanım eşyaları sergileniyor.
Burada tam ortada, giriş kapısının hemen karşısında “Dans eden kızlar” firizi bulunuyor, bunlara zaman ayırın, bu güzellikleri mutlaka görün, özellikle firizde, taşa işlenen kızların yüz ifadelerini izleyin.
Küçük Eserler Salonu
Müzenin ikinci katındadır. Burada: çeşitli dönemlere ait: pişmiş toprak, boyalı ve boyasız kaplar, Ana Tanrıça Figürleri, taş ve bronz balta ve diğer aletler, süs eşyaları, makyaj malzemeleri, riton kaplar, damga ve silindir mühür, kandil ve kalıpları, madeni tanrı ve diğer tasvirli figürler, bronz atlet heykeli ve sikkeler sergileniyor.
Eğer müzeyi gezmek için zamanınız az ise, özellikle ve doğruca Sagalassos antik kentinden çıkarılan buluntuların bulunduğu birinci katı gezin ve zamanınız yoksa ikinci kata çıkmadan da müzeden ayrılabilirsiniz.
TAŞ ODA ETNOGRAFYA MÜZESİ
İl merkezinde, Pazar mahallesinde. 17.yüzyıl, Osmanlı sivil mimarlık örneklerinden biridir. Adını: kesme taştan yapılmış, baş odadan almıştır. Yapılış tarihi ve yaptıran hakkında, net bilgiler yok.
Yapı: bir bahçe içinde, iki katlıdır. Alt katı: kesme taştan, üst katı kerpiçten yapılmıştır. Yapıda: ahşap malzeme ye çokça yer verilmiştir. İkinci kattaki bütün kapılar, sofaya açılır. Sofa çıkışında: sağda, başoda var.
Baş oda: çok iyi korunmuştur. Girişinde yüklük ve dolaplar, davlumbazlı ocak bulunuyor. Mankenler ile, yapı içinde, eski dönem yaşam biçimi canlandırılmış.
BAKİR BEY KONAĞI
İl merkezinde, Değirmenler Mahallesindedir. 17.yüzyıl, sivil Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerindendir. 1988 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiştir. Koca Oda, adı ile de bilinir. Bilinen en eski tapu kaydı: 1830 yılına ve Reşit Bey üzerinedir.
Konak: iki katlı bir yapıdır. Alt katta: ahır, ambar gibi odalar var. Üst kata, taş merdivenle çıkılıyor. Üst katın: bahçeye ve ara sokağa bakan, geniş bir eyvanı var. Eyvanın tavanı çıtalarla süslüdür.
Eyvanın doğu kısmında: selamlık yani Baş oda bulunuyor. Konağın en göz alıcı odası: bu odadır. Başoda: kapısından başlayarak, pencere, vitray pencereleri, dolap kapakları ve üstündeki nişleri, davlumbaz, pencere üzerinde dolaşan pervazlar, yüklük kapakları, dört tarafı çeviren koltuk silmeleri, tavan ve tavan göbekleri altın ve gümüş varakla ve kalem işi boyalarla süslenmiş. Bu süslemeler, ender rastlanan güzellikten.
ÇELİK BAŞ KONAĞI
İl merkezinde, Değirmenler mahallesindedir. Erken Cumhuriyet dönemine ait bir yapıdır. 2 katlıdır. Alt kat: taş ve üst kat ise: ahşap-kagir. İkinci kat: cumbalıdır. Girişte: genişçe bir sofa bulunuyor. Odaların hepsi, bu sofaya açılıyor. Birinci katta: 5 ve ikinci katta ise, 6 oda var.
Bina: çok sayıda pencere ile ışıklandırılmıştır. Konağın birinci katı: Sergi Salonu ve ikinci katı ise, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmaktadır.
İNSUYU MAĞARASI
Mağara Burdur-Antalya kara yolunun 13 km dedir. Ana yoldan 900 metre sapılarak ulaşılır. Yani ulaşım kolaydır.
Buralardan geçerek, Antalya istikametine giderken, yolun hemen yanındaki İnsuyu mağarası gerek yoğun trafikte dinlenmeniz ve gerekse değişik bir ortam görmeniz açısından oldukça uygundur.
Mağaranın önünde büyük bir boş alan var, ortadaki ağacın gölgesinde oturup, Burdur Öğretmenevi tarafından işletilen kapalı ve açık alan restoranında mutlaka bir şeyler içip bir şeyler yiyebilirsiniz.
Özellikle, bu restoranda çalışan garsonlar muhteşem ilgili, kalabalık olmasına rağmen sizlere hizmet için oldukça yoğun çalışıyorlar, servis geciktiği için, bize bir paket yöreye has cevizli helva ikram ettiler.
Yani oldukça kibar ve düşünceliler, buraya uğrayın ve oldukça uygun fiyatla yemek yiyebilirsiniz, benim önerim “Burdur şiş yemeniz”
Evet, gelelim İnsuyu mağarasına.
Burası: 1965 yılında turizme yani ziyarete açılmıştır ve bu özelliğiyle ülkemizde turizme açılan ilk mağaradır. Mağara, 2000 yılında restore ettirilmiş, ışık sistemi ile çevresi yeniden düzenlenmiş, ses ve müzik düzeni ilave edilmiştir. (Bu arada: müzik düzeni ilave edilmiş ama mağaranın mistik ortamında gezerken, müzik sisteminden oyun havaları çalması çok saçma, bu konuda dikkat edilmesi rica olunur.)
Mağara, deniz seviyesinden 1200 metre yüksekliktedir. Mağaranın oluşumu binlerce yıl öncesine dayanır. Jeolojik olarak kalkerlerden meydana gelmiş, bu kalkerler suyla birleşerek sarkıtlar, dikitler ve dehlizler oluşmuştur. (Mağaranın içinin oldukça karanlık olması nedeniyle bu varlığı söylenen sarkıt ve dikitleri görmek oldukça zor.)
1 metrelik sütunun 10.000 ile 15.000 yılda oluştuğu tahmin edilmektedir. Mağarada ilk bilimsel çalışmalara Prof. Dr Temuçin Aygen tarafından 1952 yılında başlanmıştır. 1956 yılında Burdur İl Özel İdaresinin öncülüğünde İnsuyu Turistik Tesisler birliği kurularak, çalışmalar birlik bünyesinde sürdürülmüş ve mağara 1965 yılında turizme açılmıştır.
Mağara içinde, irili ufaklı 9 göl bulunmaktadır.
(Bu bilgi, resmi bilgi ama mağaraya girerseniz, hiçbir göl göremeyeceksiniz.) Bu bulunduğu söylenen ama aslında olmayan göller arasında, bir zamanlar, kesintisiz bir bağlantı ve belirgin bir akış varmış.
Ancak: Burdur merkezinin su ihtiyacı ve civardaki tarım arazilerinin sulanması nedeniyle, yer altı sularının sürekli pompalanması sonucu, mağara içindeki göller yok olmuş.
Bunun sonucunda, mağaranın doğal yapısı bozulmuş ve bozulmaya devam ediyor.
Şu anda gezilebilen yerin en uç noktasında bulunan “Koca Göl” ün suyunun, 2 metreye yakın alçalması sonucu, mağaranın ikinci bölümüne bağlanan galerisinin açığa çıktığı söyleniyor, ama elbette ziyaretçiler bunu göremiyor, sadece karanlık, loş bir sarı ışık, göl veya göller yok.
Yine, mağara içinde akan derinin suyunun şeker ve mide hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor, bu suyun karbonatlı maden suyu olduğu iddia ediliyor ama siz mağaraya girdiğinizde böyle bir dere olmadığını göreceksiniz.
Gezilebilen galerilerin uzunluğu yaklaşık 330 metredir.
Tüm bunları söyledikten sonra: yine de bir değişiklik yaşamak, değişik bir hava teneffüs etmek isterseniz, buyurun İnsuyu mağarasını birlikte gezelim.
Mağaranın kapısında bilet gişesinden 8 TL. karşılığında jeton satın alıyorsunuz, mağara Burdur Valiliği tarafından işletildiği için müze kart geçerli değildir.
Bu arada, hemen kapının yanında bulunan sarı başlıkları mutlaka alın, çünkü mağaranın içinde, özellikle karanlık olması nedeniyle kafanızı taşlara çarpma olasılığı yüksek.
Evet, mağaraya giriyorsunuz ve içeride muhteşem güzel bir hava ile karşılaşacaksınız, hatta sıcak bir yaz gününde, içeride ki havanın ziyaretçileri üşütmesi de mümkün oluyor.
Sonra kısa bir süre yürüdükten sonra, yol sağ ve sola ikiye ayrılıyor. Sol yandan devam edebilirsiniz, çünkü bu yönde “Büyük göl” diye bir tabela var.
Yaklaşık 15-20 dakika gittikten sonra, yolun sonuna ulaşıyorsunuz, ama göl yok, yani o karanlıkta boşuna göl aramayın.
Bu arada: gezi yolunda hem gidiş-hem dönüş birlikte olduğundan, bazı yerlerde oldukça zorlanacaksınız.
Öte yandan, yerlerin ıslak olması da sıkıntılı, ayağınızda mutlaka kaymayacak bir tür ayakkabı olması şart, karanlık, loş bir sarı ışık var, önünüze dikkatli bakmak zorundasınız, çünkü bazı yerlerde merdivenler var, yani mağaranın gezilmesi oldukça sıkıntılı, bu yazdıklarımı düşünerek mağarayı gezmeyi veya gezmemeyi düşünebilirsiniz.
BURDUR GÖLÜ
Şehir merkezine 4 km. uzaklıktadır. Antalya karayolunda ilerlerken, hemen sağ yanınızda kalıyor ve uzaktan görebiliyorsunuz. Tektonik bir göldür. Gölün batı kesimi boyunca fay hattı uzanıyor ve bu yüzden kıyı kesimi çizgisi çok dar. Bu dar bölgede, göl birden derinleşiyor.
Suyu oldukça tuzlu. Ülkemizin en derin göllerinden biri. Derinlik: bazı yerlerde, 100 metreyi buluyor. Aynı zamanda, giderek kuruyan ve kirlenen göllerimizden biri.
Gölü besleyen dere ve çaylar üzerinde yapılan barajlar ve son yıllarda bölgede yaşanan aşırı kuraklık; gölün su seviyesinin düşmesine neden oluyor.
Kapalı bir havuz şeklinde olan gölün: akıntısı yok.
Besin maddeleri yönünden de, hayli zengin olan Burdur Gölünün 100 e yakın kuş türünü ve 300 bine yakın su kuşunu barındırdığı tahmin ediliyor.
Bu nedenle; gölün çevresindeki kuş gözlemi için, park ve küçük gözlemevleri yapılmış.
Dünyada nesli tükenmekte olan “Dik kuyruk” ördeklerine ev sahipliği yapmaktadır. Endemik kuş türlerinin barınma alanı olan Burdur Gölü, uluslar arası öneme sahip, sulak bir alandır. Burada: 85 tür kuş yaşıyor.
SALDA GÖLÜ
Salda gölü, tam bir doğa cenneti, Salda gölü hakkındaki ayrıntılı yazımı, yine bu sitede “Salda gölü” yazdırarak bulabilirsiniz.
İl sınırları içinde: merkeze bağlı Düğer köyünde, bilinen en eski yerleşim yeridir. Frig kültürü özelliklerini göstermektedir. Yarışlı Gölünün, doğu kıyısındaki yarımada üzerinde bulunmaktadır.
Bu kentin, muhtemel kuruluş tarihinin, MÖ.6.yüzyıla kadar indiği düşünülmektedir. Burada: resmi arkeolojik kazılar yapılmamıştır.
Ancak, kaçak kazılarda bulunan ve yakalanan eserler: Burdur Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Bulunan eserler arasında: tapınak olduğu sanılan birkaç yapının pişmiş topraktan kaplama levhaları var.
Bu levhalar: yapıyı, doğanın yıpratmasından ve yangından koruması için yapılmış. Levhaların üzerinde bulunan: Grifon başlı hayvan figürleri de, dinsel inançlara göre yapıyı kötü ruhlardan korumakta imiş.
Dönemin süsleme motifi olarak kullanılan objesi ise: dört yapraklı yonca.