Gölcük değerlendirilirken: iki açıdan bakmak gerekir. Buranın kışı bir başka güzel, yazı bir başka güzel.
Kışın: buz tutan göl, bembeyaz karlarla kaplı ağaçlar değişik bir güzellik sunuyor. Yazın ise: masmavi bir göl ve yemyeşil ağaçlar yine başka bir güzellik sunuyor.
Gelelim, Gölcük ile ilgili genel notlara
Evet, herhangi bir nedenle Bolu istikametine gittiğinizde veya Ankara’dan bir hafta sonu, muhteşem bir tabiat manzarası ve çam ağaçları ile kaplı bir yerde bulunmak isterseniz, kısa sürede, yani iki-iki buçuk saat civarında gidebileceğiniz bir yer ararsanız, Gölcük ideal. Bu güzelliği: kışında yaşayabilirsiniz.
Karlar üzerinde, mangal yakabilirsiniz. Belki de, gölün buz tutmuş yüzeyini görebileceksiniz ama kesinlikle, bu buz tabakasına üstüne çıkmaya kalkmayın, gözümüzün önünde, bu buz tabakasının kırılması ile gölün sularında kaybolan insanları gördük. Küçük keyifler, ızdırap haline gelmemeli.
Yalnız bilmelisiniz ki, Gölcük hafta sonları ve tatil günlerinde çok yoğun. Bolu halkı yanında, çevre yerleşim yerlerinden gelen yoğun bir insan trafiği var, yani bunu göze almanız gerek.
ULAŞIM
Ankara yönünden otobana girdiğinizde, yaklaşık 125 km. sonra, Bolu-Doğu şehir girişinde, sağınızda Çimento Fabrikasını gördükten bir süre sonra çıkın. Normal karayolundan, yaklaşık 10 km. sonra Bolu şehir içine girin. Karacasu istikametinde ilerleyin, Gölcük-Seben-Kıbrıscık tabelalarını takip ederek, asfalt yalnız oldukça dik ve virajlı bir yoldan ilerleyerek, 15 km. sonra Gölcük’e varacaksınız.
Yalnız dikkat, yol asfalt olmasına rağmen, çok dik ve virajlı. Her ne kadar, Gölcük çevresinde yapılaşmaya izin verilmese de, yol üzerinde büyük miktarda yapılı konut olduğunu ve ormanın nasıl işgal edildiğini göreceksiniz. Özellikle son gidişimde dikkatimi çeken bir yer var “Sevda Tepesi” isimli bu yer: tam ormanın içine, tüm şehir manzarası ayaklar altında, ilginç bir yer, mutlaka dikkatinizi çekecektir.
Bunun yanında, örneğin kuşburnu tadını sever iseniz, yol kenarlarından toplayabilirsiniz. Ayrıca; çıkışta solda, inerken sağda, bir çeşme göreceksiniz. Buradan, Bolu’nun meşhur kökez suyu akmakta, mutlaka tadın ve hatta yanınızda var ise, mevcut kaplarınızı da doldurun, bu suyun tadı muhteşem, doyamazsınız.
Gölcük tabiat parkına vardığınızda: aracınızı otoparka bırakmanız gerekiyor, giriş ücretli.
Göl çevresinde araç ile dolaşmak veya park etmek mümkün değil.
Kapıdan ücreti ödeyip içeri girdikten sonra, aracınızı çok geniş olan otopark bölümüne park edebilirsiniz. Yani: araç parkı konusunda pek sıkıntı yaşanmıyor. Tabiat parkının önünden yol devam ediyor, bu devam eden yol “Aladağlar” denen yere kadar gidiyor ve orada: yine bir göl ve Orman işletmelerinin ve Gençlik Spor Müdürlüğünün konaklama tesisleri bulunuyor.
Ancak: Gölcük’e gelirseniz, bilin ki, yakın çevrede konaklama durumu yoktur. Bu yüzden, buraya gelmeden önce, kalmayı düşünüyorsanız, mutlaka konaklama yerinizi Bolu şehir merkezinden ayarlamanızı öneririm. Burada çadır kurma gibi bir düşünceniz var ise, kesinlikle tavsiye etmiyorum, özellikle akşamları serin, tercih sizin.
GENEL
Bu göl; Bolu Orman İşletmesinin yaptığı suni bir göl. Tamamen doğal gibi gözükmesine rağmen, suni. Yapılış amacı: gölün alt kısmında bulunan ormanlık alanda herhangi bir yangın tehlikesine karşı önlem almaktır. Göl ilk olarak 1958 yılında oluşturulmuş ve takip eden yıllarda büyütülmüştür.
Gölün çevresi; çam ve köknar ağaçları ile kaplı, ormanlık bir alan. Bu alanda; yaban hayatı süregelmektedir. Göl ve çevresi Milli Parklar tarafından koruma altına alınmıştır.
Gölün deniz seviyesinden yüksekliği; 1205 metredir. En derin yeri 5 metredir.
Dediğim gibi yapay bir göl. Bir zamanlar, bu göl üzerinde, gölün yüzeyini tamamen kaplayan bir yosun türü gelişmiş, çeşitli önlemler alınarak engellenemeyince, göl suları tamamen tahliye edilip, gölün zemini temizlenmiş. Zemine çakıl taşları döşenmiş ve yeniden su tutularak, göl eski seviyesine getirilmiş.
Gölün bir tahliye kapağı var, yürüyüş parkuru üzerinde, dikkat ederseniz görebilirsiniz. Bu tahliye kapağı açıldığında, gölün suları, aşağıya doğru ormanlık alana akıyor.
Ayrıca; hava durumuna bağlı olarak, bazen çok kısa sürede muhteşem bir sis çökmekte. Bu anlarda, göz gözü görmüyor, ama sis fazla kalmadan yine hızla çekiliyor.
Buranın en büyük özelliği; her türlü resim ve çekimde görülen, ahşap bir yapıdır. İlk olarak tamamen ahşaptan yapılan yapı, sonradan yıkılmış ve yerine günümüzde görülen daha sağlam yapı yapılmıştır. Özellikle, bu yapının su yüzeyine yansıyan görüntüsü muhteşemdir. Burası; Orman Bakanlığına ait bir misafirhane. Ama sadece bürokratların kalması mümkündür. Zaten çoğu zaman, kapısında bir kilit görülmektedir.
Göl çevresini çepeçevre dolaşan patikada mutlaka yürüyüş yapmalısınız.
1350 metre uzunluğunda. Yürüyerek rahatlıkla gezilebiliyor. Yürüyüş yaklaşık 20-30 dakika sürüyor. Özellikle, Misafirhanenin arka bölümündeki parkurda, orman içinden gelen suların sesini duyunca, orman havasının güzelliğini teneffüs edince, tam anlamı ile tabiatın tüm güzelliklerini hissedeceksiniz. Bazen ve özellikle, sabah erken ve akşam gün batımından sonra, orman içinden yükselen yaban hayatı canlılarının seslerini duyacak, hem ürkecek, hem de keyif alacaksınız. Çünkü, belki de, daha önce hiç duymadığınız sesler bunlar.
Bu arada, yürüyüş yaparken orman içinde fazla ilerlemeyin, çünkü tam bir güvenliğin mümkün olmadığını düşünüyorum. Yürüyüş parkurunda ve piknik alanlarında bulunmanızda yarar var. Son ziyaretimde gördüğüm bir durum var: Orman alanı içinde “yürüyüş parkurları” oluşturulmuş ve bunların planı, hemen girişte bir tabela üzerinde belirtilmiş, yürüyüş meraklıları bunları değerlendirebilirler. Yürüyüş yapmak istemezseniz, veya yaş olarak yürüyemez iseniz, gölün çevresinde dolaşan, elektrik motorlu, 4-6 kişilik küçük golf arabaları vardır, bunlara binerek göl çevresinde bir tur atabilirsiniz.
Yürüyüş yaptınız, yoruldunuz, aslında o kadar güzel bir manzara var ki, gerçekten yorulmayacaksınız. Yine de, bol miktarda ağaç piknik masası ve oturma yeri var. Yanınızda piknik malzemesi getirdi iseniz, bu masaları kullanarak harika bir piknik yapabilirsiniz. Hayır, herhangi bir malzemeniz yoksa, gölün hemen girişindeki kır gazinosundan yararlanabilirsiniz.
Burada, gerek yemek ve gerekse çay vs. gibi içecekler var.
Yemek olarak ne tavsiye edebilirim, sizin aklınıza sanırım alabalık geliyor. Ama bilin ki, burada size sunulan alabalık, bölgede bolca bulunan alabalık çiftliklerinden gelen balık, yani doğal ortamda yetişen alabalık yeme şansınız yok. Ayrıca, balık tutma merakınız varsa, gölde değişik bir tür balık var. Bunun yöresel adı, “Hollanda sarısı” ve diğer ismi “kadife” bağılıdır.
Özelliği ise, sudan çıktıktan uzun zaman sonra bile, canlı kalabilmesi, yani dayanıklı bir balık. Yalnız, çok kılçıklı ve lezzetli değil. Avlanmak mümkün. Orman İşletme görevlilerine belli bir ücret ödemeniz karşılığında balık tutabiliyorsunuz, ama dedim ya çıkan balık pek makbul değil, tercih sizin. Öte yandan, balık tutmak: yılın belli zamanlarında ve ücret karşılığı mümkündür, balık tutmaya niyetlenirseniz, yanınıza mutlaka devriye gezen görevliler geleceklerdir.
Yazın burayı ziyaret ederseniz: gölün yüzeyindeki çok renkli nilüfer çiçeklerini görebilirsiniz.
Evet yürüyüş yapmanın dışında: burada göreceğiniz yüzlerce kişi gibi piknik yapabilirsiniz. Ortam muhteşem güzel, mangal yakabilirsiniz. Yanınızda gerekli düzen yoksa: hemen gölün kıyısındaki restoranı tercih edebilirsiniz. Hatta: giriş yolunun kıyısında bulunan marketten bir şeyler satın almak ta mümkündür. Bunun dışında, gölün girişinin hemen sağında bir kafeterya ve restoran olarak hizmet veren tesis bulunuyor. Burada muhteşem göl manzaralı mekanda oturup bir şeyler yiyip içebilirsiniz.
Kışın, işte buranın yazı da güzel, kışı da güzel.
Kışın 40 cm. civarında kar birikiyor. Gölün yüzeyi, çoğu zaman buzlu. Ama, buraya ait anlatılan hikayelerin çoğunluğu: bu buz tutmuş göl yüzeyinde, özellikle heyecan arayan gençlerin, buz zeminin kırılması sonucu suya düşmeleri, bazen kurtulmaları ama çoğu kez kurtulamamaları üzerine.
Lütfen dikkat, göl yüzeyindeki buz tabakaya güvenmeyin, aksi halde buz kırıldığında düşebileceğiniz göl sularından kurtulma şansınız çok küçük.
İşte böyle, Bolu’da Abant ve Yedigöller yanında, Gölcük’ün de kendisine has bir güzelliği var. Buralardan geçerseniz mutlaka uğrayın. Büyük şehrin kalabalık yaşantısından bıktı iseniz, küçük bir kaçamak ihtiyacınız varsa, kısa zamanda ulaşabileceğiniz muhteşem bir tabiat ve manzara sizi bekliyor Gölcük’te. Ancak: muhteşem bir kalabalığın parçası olmanız gerektiğini unutmayınız.
Abant gölü denilince, gerçekten yörenin en güzel yerlerinden biri akla geliyor. Yıllarca yaşadığım bu yörede, Abant gölüne her gittiğimde, sessizlik, doğal güzellik, muhteşem görüntü, yeşil ve güzel havanın tadını çıkardım ve her seferinde bıkmadan, usanmadan bu güzel bölgede yaşamanın keyfini çıkardım. Siz de, çok güzel zaman geçirebilirsiniz, mutlaka gidin, mutlaka bu güzellikleri yaşayın. Son olarak 4 Mart 2018 tarihinde Abant gölüne gittim ve gördüklerimi aşağıda yazıyorum.
ULAŞIM
Abant gölü, o kadar enteresan bir yerde ki, gerek İstanbul’a ve gerekse Ankara’ya aynı yani eşit mesafede. Bolu kent merkezine ise, 30 km. uzaklıkta.
Ankara-Abant sapağı:180 km. ve İstanbul (Tem gişeler)-Abant sapağı ise 225 km.
İstanbul’dan gelenler için; Boludağı tünelinden çıktıktan sonra, Bolu şehrine gelmeden önce: otobandan çıkıp, Abant sapağına girmeniz gerekiyor.
Ankara’dan gelenler ise, otobanda ilerlerken, Bolu şehri geçildikten sonra Abant kavşağına gelindiğinde otobandan çıkılıp E-5 karayoluna girilecek ve sonra Abant levhası takip edilerek, Abant sapağına girilecektir. Abant sapağına girildikten sonraki yol ise, 20 km. lik ve asfalt.
Fazla virajlı değil, çevresinde özellikle muhteşem görüntülü villaları seyrederek ilerleyeceksiniz. Ayrıca, bol miktarda ızgara restoranı görebilirsiniz. Özellikle, sağ yanınızda kalacak olan, alabalık üretimi ve pişirilerek servisinin yapıldığı restoranların birinde, mutlaka mola verin ve yöreye özgü alabalık yemelisiniz.
Evet, yol dediğim gibi, pek virajlı değil, düzgün. Abant’a yaklaşırken, sol yanınızda, Geyik Üretim Çiftliği olacak, aracınızı kısa süre yol kıyısına park edin ve tel engellerinin yanına gidin, belki de, yem yemek üzere buraya gelmiş geyikleri görebileceksiniz.
Özellikle, bahar ve yaz aylarında, yolun görünümünün tadına doyamayacaksınız, yolun kıyısında uzanan bölümdeki ağaçlarda yeşilin her tonunu görecek ve güzelliğe doya doya ilerlerken, Abant Milli Parkına ulaşacaksınız.
Yalnız, kışın bu güzel yol biraz sıkıntı yaratıyor. Çünkü, malum, bölgede muhteşem bir kar yağışı var, havanın durumuna göre elbette buzlanma da oluyor. Giderken mevsim şartlarını mutlaka dikkate alın, yanınızda zincir, çekme halatı bulunsun, lastiklerinizin kar lastiği olmasında yarar var.
Yanında zincir bulunmayan araçların, özellikle yolun bazı bölümlerindeki minik de olsa rampalarda kayarak kalma olasılıkları çok yüksek. Yine de, yolda kalırsanız üzülmeyin, çünkü bu durumları iyi bilen yöre sakinleri, traktörleri ile yada yanlarında satılık zincirler ile, yol kıyısında bekliyorlar, sorununuza çare bulmak üzere, gerektiğinde aracınıza zincir takıyorlar, gerektiğinde ise, traktörleri ile aracınızı çekerek kurtarıyorlar, ama birazcık maliyeti yüksek bir çare oluyor, seçim size kalmış.
Sonuç olarak
Karlı bir havada Abant’a gitmekten korkmayın. İnanın, çok muhteşem bir görüntü ve çevre manzarası sizi bekliyor olacaktır. En büyük problem; sis ve buzlanma. Ancak; söylediğim gibi, Abant karlı bir ortamda çevrede oluşan bembeyaz görüntüsü ile bambaşka bir güzel.
Hatta; Abant’ta herhangi bir tesiste, belki şömine başında belki de bir havuzda (otellerden birinin oldukça büyük ve kapalı bir yüzme havuzu var ve dış cephenin bir bölümü cam) yüzerken, sıcak bir ortamda, dışarıda lapa lapa kar yağdığını görebileceksiniz ve inanın muhteşem bir görüntü, harika bir ortam ve yaşamdan büyük keyif alacaksınız. Abant’a kar yağarken de gidin, tek gereken, aracınızın yeterli olması. Kar lastikleriniz, zinciriniz bulunması.
Abant Milli Parkına geldiğinizde, doğal park alanına aracınız ile giriş yapacaksınız, bedelini ödüyorsunuz ve giriyorsunuz. Göl etrafında araç ile dolaşabileceğiniz gibi, park yerlerini kullanıp aracınızı bırakabilirsiniz. Piknik alanına veya göl çevrenizde yürüyerek yapmak istediğiniz turunuza yürüyerek başlayabilirsiniz.
Yalnız, özellikle, birkaç günlük bayram tatillerinde, buraya gelen ziyaretçi sayısı on binleri buluyor. Bu durumda, muhteşem bir araç sıkışıklığı yaşanıyor, tıkanmalar ve uzun süre beklemeler olabiliyor, ayrıca insan kalabalığı da var. Abant Gölüne giderken, lütfen buna dikkat edin, arzunuz, sessizlik ve sakinlik ise, gideceğiniz tarihi mutlaka iyi seçin, aksi halde orada sıkıntı yaşamadan dönmeniz mümkün değil.
GENEL
Abant Gölü, Abant dağları üzerinde, arazi kaymaları ile oluşmuş bir set gölüdür. 1988 yılında Tabiat Parkı olarak korumaya alınmıştır.
Deniz seviyesinden, 1328 m. yükseklikte olan göl, 1.28 km. karelik bir alanı kapsamakta ve uzunluğu 900 metre. En derin yeri ise, 18 metre, ortalama derinlik 10-15 metredir. Göl çevresi yaklaşık 7 km dir.
Yürüyerek yaklaşık 1.5 saat sürer. Ancak, özellikle yeraltı sularının yoğunluğunun arttığı Mart-Nisan dönemlerinde, gölün su seviyesi 25-30 cm. daha yükseliyor ve çevresindeki yolun küçük te olsa bir bölümü su altında kalıyor.
Göl, bir kısım küçük akarsular ile beslenmekte, ama esas kaynağını yer altı sularından aldığı söylenmektedir. Göl, sularını kuzeydoğu ucundan boşaltıyor ve bu sular, çevredeki ormanlardan gelen sularla birleşerek, Filsoy Çayının kollarından olan Bolu Suyunu oluşturuyor.
Gölün çevresi: çam, köknar ve kayın ağaçlarından oluşan orman ile kaplı. Bu ormanı izlediğinizde, yeşilin birçok tonunu görme şansınız olacak. Ayrıca, yabanı meyve ağaçları ve çiçekler, çeşitli mantarlar ve özellikle gölün yüzeyini kaplayan nilüfer çiçekleri, inanın muhteşem bir görüntü.
Ayrıca, kuş seslerini duyacaksınız, belki de özellikle akşam-gece saatlerinde uzaklardan gelen yabani hayvan seslerini duyup ürkeceksiniz. Ama inanın, bunlar, sizin o anda tamamen doğanın içinde bulunduğunuzun en büyük kanıtı, güzelliği yaşayın.
MEVSİMLER
Abant’ta, kışın doyumsuz bir kar manzarası ile karşılaşacaksınız, belki de gölün yüzeyinin buzla kaplı olduğunu görme şansınız bile olacak. Bazen, yerdeki kar kalınlığının, belinize kadar geldiğini görecek ve bu kar yoğunluğu içine kendinizi öylesine bırakıvereceksiniz, belki de kartopu oynamanın keyfini süreceksiniz.
İlkbaharda, gölün yüzeyinin nilüfer çiçekleriyle kaplandığını görünce, bu tür çiçekleri başka yerde görmemiş olmanın şaşkınlığını yaşayacaksınız, Durgun suda, o çiçeklerin saplarının, su içinde ve çok derinlere kadar uzandığını, çiçeklerinin ise, su yüzeyinde, tüm güzellikleri ile açtığını görüp izleyebileceksiniz.
Ancak ve özellikle yaz aylarında, akşamları bir bakıyorsunuz sis inmiş, göz gözü görmüyor, ama geri dönmeyi düşünenlerin telaşlanmasına gerek yok, çünkü sis hızla indiği gibi, çoğu kez hızla gidiveriyor, nadiren uzun süre kalıyor.
Tüm bunların yanında, Abant’ta hava gün içinde bile değişebiliyor. Bu yüzden, hırkanızı, şemsiyenizi yada yağmurluğunuzu yanınızda bulundurmanızda yarar var. Çünkü, yazın bile, hava sıcaklığı gündüz en fazla 26-27 derece civarında ve akşamları ise mutlaka serin. Bu yüzden tedbirli olmanızda yarar var. Zaten böylesi bir ormanlık alanda, sık sık yağmur yağması kaçınılmaz bir tabiat olayıdır.
ABANT EFSANESİ
Bir zamanlar günümüzde gölün bulunduğu alanda bir tarla varmış ve yine buradaki bir kilisede yaşayan iki papaz, bu tarlayı ekip biçer, elde ettikleri ürünlerle burada yaşayan köylüleri beslerlermiş. Tarlayı sürmekte kullandıkları öküzün boyunluğu ve sabanı altınmış. Bu yüzden, tarladan alınan ürün de çok kıymetli oluyormuş.
Bir süre sonra kutsal öküz ölmüş, çevredeki köylüler yas tutmaya başlamışlar. Papazlar, tarlayı süremez olmuşlar. Tarlanın her yanı taş olmuş. Açlık ve kıtlık başlamış. Köylüler açlığa dayanamaz hale gelince, kiliseye saldırmışlar. Tam o sırada, taş kesen tarla birden alev püskürtmeye başlamış ve tarlanın bulunduğu yerde kocaman bir delik açılmış.
Köylüler korkup hemen orayı terk ederler. Papazlar, kutsal öküzün ölümünün ardından, toprağın gazaba geldiğini düşünürler ve açılan delikten içeriye, kutsal öküzün altın boyunluğu ve sabanını atarlar. Birden gökyüzü aydınlanır ve deliğin içinden sular fışkırmaya başlar. Ardından taş tarlanın yerinde, günümüzde görülen göl oluşur.
ABANT’TA YAŞAM
FOTOĞRAFÇILIK
Abant gölünde karşılaşacağınız muhteşem doğa, sizi birçok kare fotoğraf çekmeniz konusunda uyaracaktır. Özellikle, Abant gölünü, en güzel nereden görebilirim derseniz; gölün kıyısından ilerleyen ve bir süre sonra ayrılan, küçük bir rampa üzerinde yükselen Mudurnu karayolunda bir süre aracınız ile ilerleyin, gölü en iyi görebileceğiniz noktalar, bu yol üzerinde, muhteşem fotoğraflar çekebilirsiniz.
Fotoğraf çekmek için en iyi yerlerden birisi de, göl kıyısında, tam karşı kıyıda, burun kesimidir. Her ne kadar, burada muhteşem bir rüzgar olsa ve bazen ayakta bile durulamayacak hale gelse de, en iyi fotoğrafın burada çekildiğini unutmayın. Bir de, bu burnun hemen ilerisinde, otelin önünde, göl içinde, bol miktarda “Nilüfer” bulunuyor. Mevki uygunsa, bunların çiçeklerini bile görebilirsiniz.
OLTA BALIKÇILIĞI
Göle gelirken, doğal olarak, balık tutma meraklıları, oltalarını yanlarına alacaklardır. Belki de, Abant alası olarak bilinen ve yalnızca bu gölde yetişen, kırmızı noktalı alabalık hakkında da bilgi sahibidirler. Oltanızı alın, ücreti karşılığı oltanızı göle atabilirsiniz.
Ancak, maalesef balık tutmanız büyük şansa kalmış durumda, çünkü gölde pek balık kalmamış, özellikle Abant alası olarak isimlendirilen alabalık, uzun süredir gölde yakalanamıyormuş ve koruma altına alınmış, üretim çiftliğinde üretilerek göle bırakılması için çalışmalar yapılmakta imiş.
Şunu unutmamak gerekir, Abant gölünde balık tutmak hiç te kolay değil, uzun süre sabırla beklemek gerektiğini unutmayın.
GÖL ÇEVRESİNDE YÜRÜYÜŞ YAPMAK
Gölün çevresi, yaklaşık 7 km. ve burada bir yürüyüş yolu var. Ortalama adımlar ile, saatte 5 km. yüründüğü düşünüldüğünde, bu mesafe yaklaşık 1.5 saatlik bir yürüyüş ile alınabilir. Mutlaka deneyin, büyük keyif alacaksınız.
Bunun yanında, gölün çevresindeki ormanlık alanda ve yaylalarda yürüyüş yapmakta mümkün ama, tercih size ait, özellikle bu yürüyüş esnasında kesinlikle bölgede bol miktarda bulunan ve zehirli olma olasılığı daima söz konusu olan mantarlara dokunmamanızı tavsiye ediyorum.
Bir de bu yürüyüş için, kış veya karlı-buzlu havaları seçmemeniz gerekiyor. Çünkü: bu yürüyüş sırasında, güneş görmeyen kesimlerde, yoğun buzlanma var ve yürümek gerçekten sorunludur.
GÖL ÇEVRESİNDE FAYTONLA DOLAŞMAK
Milli park girişinde faytonlar bulunmakta, bunlara belli bir ücret karşılığı binip, gerek gölün çevresinin tamamını veya gerekse Abant Köşküne kadar olan bölümü, fayton ile gezerek dolaşabilirsiniz.
AT BİNMEK
Göl kıyısında, ata binmek ve kısa bir yolculuk yapmak mümkündür.
GÖL ÇEVRESİNDE PİKNİK YAPMAK
Göl çevresinde piknik yapmak üzere, elbette birçok alan tahsis edilmiş, siz de zaten gittiğinizde mangallardan çıkan yoğun duman bulutunu daima görebilmeniz mümkün. Ancak, Milli parka girişte, üzerinde milli parkta uyulması gereken kuralların yazılı olduğu kağıt çöp poşetleri veriliyor.
Güzel ve yerinde bir uygulama, çöplerinizi bu poşetlere doldurup, çıkışta yine görevlilerin bulunduğu yerdeki çöpe atmanız şart, aksi halde, çıkışta görevliler tarafından ” lütfen çöpünüzü toplayın ve öyle gelin ” şeklinde uyarılmanız mümkün. Kızmamak gerek, buranın temizliği elbette, elbirliği ile sağlanacak.
GÖL ÇEVRESİNDEKİ RESTORANLARI DEĞERLENDİREBİLİRSİNİZ
Göl çevresindeki restoranları, gerek yemek ve gerekse bir şeyleri içmek amacı ile değerlendirebilirsiniz. Elbette, yemek için, özellikle alabalık çeşitlerini seçmeniz, buranın yöresel özellikli bir yemeğini tatmanız açısından önemli.
MAHALLİ ÜRÜNLERİN SATILDIĞI PAZAR YERİ (ABANT PAZARI-ABANT PAZAR YERİ)
Abant Gölü bölgesini terk etmeden önce, mutlaka uğrayın, alışveriş yapmasanız bile, görmenizde yarar var.
Yöre sakinleri, kurdukları tezgahlarda, yörenin kendine özgü tarhana ( özellikle kırmızı kızılcık tarhanasını tercih edin, mide rahatsızlıklarına iyi geldiği söylenmekte), erişte, yağlı peynir, tereyağı, çam balı, fasulye (özellikle iri boy fasulyeyi tercih edin, yöreye özgü) ve çeşitli meyveler gibi köy ürünleri satılıyor.
Bir çoğu Mudurnu köylerinden gelerek, getirdikleri, özellikle: ceviz, kestane, patates, kuşburnu ve alıç isimli kolye misali ipe dizili dağ yemişleri alıcı buluyor.
KONAKLAMA
Abant’ta bir hafta sonu veya daha uzun süreyi geçirmek niyetinde olanlar için çadır ile konaklamayı saymazsak, üç seçenek var. Çadır ile konaklamak mümkün ancak kesinlikle tavsiye etmiyorum, özellikle geceler çok serin, çadırda barınmak mümkün değil. Soğuktan donarsınız, sabahı zor çıkarırsınız.
Diğer seçenekler ise, Abant Gölü kıyısında bulunan üç otel. Bunlar yeteri kadar reklam yaptıklarından, kalmayı düşleyen ziyaretçiler, zaten gitmeden önce mutlaka oteller hakkında gerekli incelemeyi ve rezervasyonlarını yaptırmak durumundalar.
Daha önceki yıllarda, göl kıyısındaki nispeten daha uygun fiyatlı olan Turban Otel, günümüzde özelleştirme uygulamaları sonucu, özel şirkete devredilmiş durumda, Ayrıca, E-5 karayolundan saptığınızda, sağınızda yine geceleme yapabileceğiniz büyük bir tesis var, devre-mülk olarak kullanılabilen bu tesisi de değerlendirebilirsiniz.
Özellikle belirtmek istediğim bir husus var, göl kıyısında, kapalı yüzme havuzu olan oteller var, bunların ısıtılmış sularında, dışarıda kar yağışını seyrederken havuza girmenin keyfi muhteşem, tercih ettiğiniz otelde havuz olup olmadığını soru ve yanınızda mayolarınızı götürmeyi unutmayın.
SONUÇ
Evet, mahalli ürünlerin satıldığı pazar yerinden çıktınız ve aracınıza binerek, yöreden ayrılış istikametine yöneldiniz. Şöyle ki, bugün için gölde kirlilik var ve bu durum göl için büyük tehdit. Çevredeki otel ve restoranların atıkları, günü birlikçilerin atıkları, etrafta gezinen faytonları çeken atların dışkıları. Bütün milli parklarımızda olduğu üzere, tüm temizlik tedbirlerine kişisel ve kurumsal bazda mutlaka riayet edilmesinin gerekliliği, günümüzde kuşku götürmez bir gerçek.
Abant’tan ayrılırken, geriye baktığınızda, bu kirliliğe hiçbir katkınızın bulunmadığını düşünüyorsanız, mutlu bir şekilde buradan ayrılabilirsiniz. Çünkü, kirliliğin boyutları böyle giderse, 10-15 yıl sonra, Abant Gölü kalmayacak.
Ayrıca: Abant içinde, piknik yerlerinde, kar yağışı nedeniyle aşırı çamur, yürüyüş yollarında, güneş görmeyen yerlerde buzlanma vardı. Ama en önemlisi, sanırım tuvalet konusundaydı. Çünkü: mevcut tuvaletlerin birçoğu kapatılmış, kapılarında bir zincir ve bir yazı (arıza nedeniyle kapalıdır) var.
Halbuki, yine aynı piknik alanının hemen yakınındaki diğer bir tuvalet hizmete açık, ama hemen önünde: bir masa, bir kolonya, birkaç peçete parçası. İçeride akmayan çeşmeler. Ama, kapıdan çıktığınız gibi karşınıza çıkan: tuvalet para bekçileri, yani, tuvalete girip çıktıktan sonra 1 TL. tuvalet parası vermeniz gerekiyor ki, hayır, bence hiç hoş değil ve bunların kontrol edilmediğini düşünüyorum. Kontrol gerekli. İşin ilginç yanı: para vermeniz istenen bu tuvaletlerin içi berbat pis, yerler kirli, çamur içinde ve çeşmelerden su akmıyor.
Son bir not: Abant’ta, şu anda, yani Mart ayı başı itibarıyla, iyi soğuk var. Buraya gitmeyi düşünenler, burada piknik yapmayı düşünenler: sıkı giyinmeli ve soğuk havayı, çamuru, buzlu zeminleri göze almalıdırlar.
Ayrıca yanınızda mutlaka şemsiye ve yağmurluk olmalı, su geçirmeyen ayakkabı giymelisiniz. Havada bir an güneş görülüyor, 5 dakika sonra şiddetli bir yağmur olabiliyor. Ama, tüm bu hava şartları ve yoğun kalabalıklar: bu muhteşem güzelliği görmenizi engellemesin.
Tam bir cennet, Ankara ve İstanbul’da yaşayanlar için: fazla uzak olmayan, gerektiğinde sabah gidip akşam dönülebilecek, bir nefes, bir güzellik, evet tek kelime ile tam bir cennet.
Gidin ve bu cennetin güzelliklerini görün yaşayın.
ULAŞIM
Ankara-İstanbul kara yolu üzerinde bulunan Bolu şehrine ulaşım, yalnızca kara yolu ile yapılıyor. E-5 kara yolu yanında, Otoban bulunuyor. Otobanın Bolu-Ankara bölümü: 125 km. Bu bölüm: yerli bir firma tarafından yapılmış ve pek otoban özelliklerini taşımıyor. Yani: bol virajlar, rampalar, dönüşler, iniş-çıkışlar var.
Zaten bu yüzden: ağır vasıtaların bir çoğu otobanın bu bölümünü kullanmıyorlar. Aman, otoban diye güvenip te aşırı hız yapmayın, bazı virajlar o kadar sert ki inanamazsınız. Öte yandan: otobanda çok sayıda radar önlemi var, yani zaten aşırı hız yapılması hiçbir akla ve mantığa uygun değil, otobanda birçok yerde, hız tespiti yapan kameralar var, hız kurallarına uymanızı öneririm.
Bolu-İstanbul arasındaki otoban ise, yabancı bir firma tarafından yapılmış. İtalyan firması. Devletler arası ilişkilerde bile bu firmanın ismi sık sık gündeme gelmiş, alacak-verecek yüzünden, ama inanın, Bolu-İstanbul arasındaki bu otoban daha mantıklı yapılmış, yani düz ve viraj, dönüş, rampa, iniş-çıkış, yokuş olmayan bir otoban. Tek sıkıntısı, bazı yerlerde, iki şeride inmesi, düşünün bir şeritte onarım varsa, otoban adı altındaki yol, tek şerit, muhteşem rezillik.
Bu arada: Bolu dağı tüneli diyeceksiniz.
Bunu aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım. Çünkü: eskiden, Bolu dağını geçmek gerçekten büyük problemdi. Hiç bir şey olmasa, yani kar-buz-yağmur olmasa, sis olurdu. Bu kısa mesafeli yolu, aşabilmek için saatlerce, döne-dolaşa, ine-çıka araba kullanmak gerekirdi. Yüzlerce insanın, trafik kazalarında hayatını kaybettiği kesin. Tek güzel yanı, Bolu dağında bulunan restoran ve lokantalar idi.
Tünelin açılması ile; bu tesislerin hepsi, ortadan kalktı, ama biraz önce de söylediğim gibi, tüm bu güzellikler, buranın trafik olumsuzluklarını asla gideremedi, iyi ki tünel açılmış. Tünel yaklaşık 3 dakika sürüyor ve tünel içinde hız limiti sınırlamaları var, 70 km den daha hızlı gitmemenizi öneririm, çünkü radar konuluyor ve limiti aşan sürücüler cezalandırılıyor. Diğer ilginç durum, tünel içinde tünelle ilgili bir radyo yayını olmasıdır.
Evet: Bolu şehrinin çevresindeki yerleşim yerlerine uzaklıkları şöyle. Bolu-Ankara arası uzaklık: 191 km. Bolu-İstanbul arası uzaklık: 262 km. Bolu-İzmir arası uzaklık: 595 km. Bolu-İzmit arası uzaklık: 151 km. Bolu-Zonguldak arası uzaklık: 159 km. Bolu-Adapazarı arası uzaklık: 114 km. Bolu-Bursa arası uzaklık: 273 km.
TARİH
Bolu yöresinde ilk yerleşik toplumun, MÖ. 1200 yıllarında, Frigler olduğu düşünülüyor. Daha sonra: Persler sonra İskender ve ardından, Bitinya Krallığı. Bu yüzden, buraya “Btihynia” denilmiş. Romalılar zamanında, bölge “Claudio Polis” olarak isimlendirilir. Bolu isminin de “Polis”ten geldiği sanılmaktadır.
Şehir, üç tepe üzerine kurulmuş. İçte ve dışta surları varmış. Şehrin kuzeyinde, Halı Hisarı bölgesinde, bugün, bu surların kalıntıları görülebiliyor.
1071 Malazgirt Zaferinden sonra, batıya yayılan Türkmenler, 3 yıl sonra, Bolu bölgesine gelip yerleşirler. Osmanlılar, bölgede, ilk kez, Osman Gazi zamanında görülürler. Orhan Gazi döneminde, yöre tamamen ele geçirilir.
16. yüzyılda, Bolu, ikinci derece Şehzade sancaklarından biri olur. Kanuni Sultan Süleyman, şehzadeliği döneminde buraya atanır. 1811 yılında, Tanzimat sonunda, şehir Kastamonu eyaletine bağlanır. I. Dünya Savaşı ve sonrasında, şehir düşman işgaline uğramaz, fakat maddi zarar görür. 1923 yılında, şehir olarak öne çıkar.
GENEL
İl topraklarının, % 56’sı dağlarla kaplıdır. Bölgede: morfolojik yapının karışıklığı, akarsu sayısının çokluğu, yükselti farklılıkları ve eğimin fazlalığı gibi faktörler, çok sayıda gölün oluşmasına sebep olmuş. Abant Gölü, Yeniçağa, Çubuk, Sünnet, Yedigöller, Sülüklügöl, Karamurat, bölgenin önemli gölleri.
Bolu’nun iklimi: Karadeniz iklim tipinde. Yıllık yağış miktarı fazla, yani bol yağmur ve kışın kar yağıyor. Güneşli gün sayısı pek fazla sayılmaz. Yani: gökyüzü, sürekli karanlık ve bulutludur. Zaten bu yüzden: Bolu, tamamen yeşil ve yeşillikler yöresi. İl’in, % 55’i ormanlarla kaplı.
Karadere, Seben ve Aladağ ormanları, ülkemizin en zengin ormanları olarak değerlendiriliyor. Ama, unutmamak gerekir ki, Bolu sürekli yağmur alan bir yer, özellikle Mayıs ve Haziran ayları arasında büyük olasılıkla yağmur ve karanlık gök yüzü ile karşılaşacaksınız. Bu yüzden, Bolu gezinizde yanınızda mutlaka şemsiye veya yağmurluk bulundurun.
Şehir, jeolojik bakımdan, önemli fay tabakası üzerinde bulunduğundan, çok miktarda, jeotermal su kaynağı ve kaplıca var.
Bolu, kümes hayvanları üretiminde, ülke çapında önemli bir yere sahiptir.
DEPREM
Buralarda ilk deprem 1 Şubat 1944 tarihinde oldu ve 4600 kişi öldü. 7.2 şiddetinde, sabah 06.21’de oldu. Kış mevsimi nedeniyle, ölenlerin bir kısmının donarak öldüğü söylenir. 17 Ağustos 1999 Marmara depreminden sonra, 12 Kasım 1999 tarihinde saat 18.57’de merkez üssü Düzce olan 7.2 büyüklüğünde bir deprem daha oldu. Bolu’nun bir bölümünde de mal ve can kaybı oldu.
Toplam 710 kişi öldü, 2678 kişi yaralandı. Depremin en büyük özelliği: Bolu şehir merkezinde, genellikle Karacasu denen, E-5 kara yolunun alt kısmında bulunan bölüm zemin durumu nedeniyle tehlikeli olarak düşünülürken, depremin E-5 kara yolunun üst kısmında olmasıdır, çünkü fay hattı buradan geçiyormuş. Sonuçta: depremin ardından kalıcı konutlar, daha yukarılara ve zemin sağlam bölgelere yapıldı, yani şehir bir anlamda yer değiştirdi denilebilir.
KÖROĞLU
Bolu denilince, akla, bu yörelerde yaşamış, Köroğlu gelir. Asıl adı: Ruşen Ali. “Benden selam olsun Bolu Bey’ine” diye başlayan sözleri ve haksızlığa karşı gelmesi, halk arasında, dilden dile dolaşarak günümüze kadar ulaşan söylentilere neden olmuştur.
Bolu Bey’i: at meraklısıdır. Seyisi olan Yusuf’u: güzel ve cins bir at aramaya gönderir. Yusuf; bir tay bularak geri döner. Tayın gösterişi yoktur, hatta çirkindir. Ama ileride mükemmel bir küheylan olacaktır. Bey: bu çirkin ve sevimsiz tayı beğenmez ve ceza olarak seyisi Yusuf’un gözlerine mil çektirir ve kör olmasını sağlar.
Yusuf tay ile birlikte köye döner ve olanları oğluna anlatır. Oğlu ile birlikte tayı terbiye ederler. Tay mükemmel bir küheylan olur. Oğlu Ruşen babasının intikamını almak için dağa çıkar. Ruşen Ali “Köroğlu” diye anılır. Gelen geçeni soyar, ünü yayılmaya başlar, kendisi gibi kanun kaçaklarını yanına toplar. Bolu şehrinin karşısında Çamlıbel’de bir kale yaptırır.
Babasının öcünü almak ve zalimlerden hesap sormak için Çamlıbel’deki otağında yaşar. Onun zalimlerle mücadelesi, yurdun dört bir yanına “Köroğlu Efsanesi” olarak yayılır. Günümüzde, Bolu şehrinin merkezi meydanında Köroğlu heykeli bulunmaktadır.
BOLU KAPLICALARI
Kaplıcalar: şehir merkezine, 5 km. uzaklıktaki, Karacasu beldesinde bulunmaktadır. Burası: Gölcük gölüne çıkış yolu üzerindedir. Yani: 5 km. deyince, aslında burası şehirle birleşmiş bir durumdadır. Seben dağları eteklerinde, çevresi ormanlarla kaplı, sakin bir dinlenme yeridir.
Su: doğal kaynaktan çıkar. Sıcaklığı: 42-44 derecedir. İçindeki bileşimi: bikarbonat, sülfat, kalsiyum, magnezyum, karbondioksit ve flörür.
Sular: banyo ve içme kürlerine elverişlidir. Romatizmal hastalıklara, deri, kan dolaşımı ve kalp hastalıklarına, solunum yolu hastalıklarına, kadın hastalıklarına, sindirim sistemi, safra kesesi, böbrek ve idrar yolları hastalıklarına, kemik ve kireçlenme rahatsızlıklarına, metabolizma ve beslenme bozukluklarına iyi gelir.
Kaplıcaların bulunduğu Karacasu bölgesinin diğer en büyük özelliği ise: Sağlık Bakanlığının burada bulunan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezinin bulunmasıdır. Gölcük çıkışında hemen sol yanda kalıyor.
İZZET BAYSAL VE ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
İzzet Baysal ismi: Bolu için büyük önem taşıyor. Bu hayırsever iş adamı: tüm hayatı boyunca sahip olduğu değerleri, tamamen Bolu şehri için harcamış. Bolu şehrinde: okullar, sağlık ocakları ve muhteşem bir Üniversite yaptırmış. Zaten vasiyeti üzerine de, 2000 yılında vefat edince, Üniversitenin hemen girişinde, sağ bölümde, küçük bir anıtın altına gömülmüş.
Muhteşem bir üniversite. Tam bir modern eğitim kurumu. Gerek tesisleri ve gerekse bölgesi itibarı ile, gerçekten muhteşem. Üniversite merkez kampüsü, Bolu şehir merkezine 8 km. uzaklıkta. Kampüse ulaşım, özel halk otobüsleri ve belediye otobüsleri ile sağlanıyor.
Aynı zamanda: bu güzel üniversitenin öğrencileri ve eğitim kadrosu, Bolu şehrine büyük bir kültürel farklılık yaratmış. Şehir içinde gezerken, çok miktarda, genç insan göreceksiniz.
Bu arada: bu muhteşem insan için, her yıl, Mayıs ayında, “İzzet Baysal Kültür ve Sanat Festivali” yapılmaktadır. Bolu şehrinin merkezindeki meydanda, İzzet Baysal heykeli bulunmaktadır.
KÖKEZ SUYU
Bolu’da mutlaka dikkatinizi çekecektir. Buraya has, Gölcük bölgesinden, ormanların içinden çıkan ve şehirdeki çeşmelere verilen kökez suyu: içim lezzeti olarak çok güzel. İl genelinde, kökez suyu bağlanan: 87 çeşme bulunuyor. Kireç oranı son derece düşüktür. Kireç içermediği için, çay demlerken, oldukça kullanışlı. Bolu’da bulunduğunuzda, size belki de şu soru sorulacak: “şebeke mi, kökez mi”.
Ama: şunu da unutmayın, 2-3 yılda bir, kökez suyuna bir mikrop karışır ve tüm şehir “cırcır” olur. Yine de: kökez suyu bir alışkanlıktır, bu suyu içen, bir daha buradan ayrılamaz derler. Evet kökez suyunu tatmak isterseniz: Gölcük yolunda, şehir merkezinde solda bir çeşme var ve yine Gölcük yolunda, tepeye çıkarken yine solda bir çeşme bulunuyor.
NE YENİR
Şehir, yemekten öte, aşçıları ile ünlü. Mengen ilçesinde yetişen aşçıların ünü; Osmanlı döneminden günümüze kadar geliyor. Atatürk’ün aşçısının bile, Mengenli olduğu düşünüldüğünde, Mengenli aşçılara verilen önem hemen ortaya çıkıyor. Bunun yanında: her yıl, Mengen İlçesinde, “Mengen Aşçılar Festivali” düzenleniyor ve bu festivale: birçok aşçı yanında, birçok insan katılıyor.
Bolu il merkezinde; yemek denilince akla gelen şunlar: Kızılcık tarhana çorbası (mide ağrılarına iyi geldiği söyleniyor, ancak lezzeti biraz acıdır), tarhana çorbası, Bolu ekmeği (içinde patates bulunuyor, özellikle merkeze yakın Paşaköy ekmeği), keşli-cevizli makarna (keş; bir çeşit peynir, cevizle karıştırılarak makarnanın üstüne dökülerek servis yapılıyor).
Ayrıca: Bolu yöresinin, kaymaklı ekmek kadayıfı da yöresel bir lezzet olarak öne çıkıyor. Tüm bunların yanında: Bolu’da bulunduğunuz sürede, yörede bolca bulunan Alabalık Çiftlikleri nedeniyle, burada mutlaka alabalık yemelisiniz. Özellikle: Abant Gölü yolunda mutlaka alabalık yemeği sakın ihmal etmeyin. Son bir not: kızılcık tarhanası kilosu 20 TL, yine buraya özgü büyük boy kuru fasulyenin kilosu 15 TL. dir. Özel ekmeğin tanesi ise 6 TL. dir.
NE SATIN ALINIR
Bolu’dan satın alabileceğiniz başlıca şeyler: fındık şekeri, Bolu çikolatası, Bolu patatesi ve patatesli ekmek. Özellikle: Bolu çikolatası mutlaka ilginizi çekecektir, değişik bir tat, yalnız merkezde, bir-iki yerde satılıyor. Patatesli ekmeği de mutlaka tatmalısınız. Bolu patatesi çok özeldir, özellikler renginin sarılığı ile öne çıkıyor, özel aracınız ile gitti iseniz, bagajınıza mutlaka bir miktar patates alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
GEZİ PLANI
Ankara istikametinden şehre girmek için: otobandan ilk çıkıştan çıkmalısınız. (Eğer şehri gezmek isterseniz) Yalnızca: Abant istikametine gidecekseniz, otoban ‘BOLU BATI” çıkışına kadar gidebilir ve şehir trafiğine girmezsiniz.
Ancak şehri gezmek isterseniz: Ankara istikametinden gelirken, ilk otoban çıkışından (BOLU DOĞU) çıkıp, şehir merkezine 11 km. lik bir mesafeden merkeze yaklaşarak, şehri gezebilirsiniz. Otobandan çıktığınızda: sağınızda, önce Organize Sanayi Sitesi ve sonra bir Makarna Fabrikası göreceksiniz.
Evet, gezimize devam edelim.
Bu yolda ilerlediğinizde, sağınızda büyük tavukçuluk tesisleri göreceksiniz. Bolu adı duyulunca, burada kurulu tavukçuluk tesisleri ön plana çıkıyor. Özellikle: bir zamanlar Mudurnu, bunların başını çekiyordu. Tavukçuluk tesisleri kurulu bulundukları bölgede, çevre yaşayanları içinde büyük imkanlar yaratıyorlar. Köylerde: tavuk üretim tesisleri kuruluyor ve buralarda üretilen tavuklar, bu tesislerde, tam otomatik bu tesislerde, gayet güzel işleniyorlar.
Ben gördüğümde inanamadım, kamyonlarla tesise getirilen canlı tavuklar, bir yandan ayaklarından çengellere asılıyorlar, bu çengeller üzerinde raylı sistemde ilerleyen tavuklar, tesis içinde işlemlere tabi tutulduktan sonra, tesisin diğer çıkış kapısında, kesilmiş, şoklanmış, paketlenmiş olarak, koliler içinde, Türkiye’nin birçok yerine sevk edilmeye hazır hale geliyorlar.
Ah bir de, bu tesislerin yani tavuk kesim tesislerinin o kötü kokusu olmasa, özellikle Mudurnu ilçesi girişinde, tavukçuluk tesisinin yaydığı o kötü koku, pek dayanılır gibi değil.
Evet, Bolu dedik, tavuktan bahsettik. Derken: şehre yaklaşıyoruz.
Sağınızda, Bolu şehrinin simgesi bir yapı, bir oluşum göreceksiniz. “Bolu Komando Tugayı” Uzun yıllardır burada konuşlu bu askeri birlik, özellikle Güney Doğuda yaptığı kahramanca hamleler ile, Ordumuzun, Askeriyenin daima göz nuru olmuş, operasyon dönüşlerinde Bolu içinde yaptıkları tören geçişleri ile de Bolulunun sevgisini kazanmış bir unsur.
Tugayın konuşlandığı yer, şehre girişte hemen sağda, Bunun hemen karşısından, Kartalkaya yoluna çıkan sapak var. Kar ve kayak meraklıları bu yoldan sapıyorlar.
Şehre yaklaştığımızda: şehrin, üzerinde bulunduğumuz ve E-5 kara yolu olarak değerlendirilen, bu yolun her iki yanında kurulu olduğunu görüyoruz. Özellikle: sol yanda daha yoğun bir yerleşim var. Sağ yandaki küçük yerleşim, 1999 depreminden sonra daha yoğunlaşmış. Çünkü: duyduğuma göre, sol yan bölümün altı sulak yani yumuşak, sağ bölümün altı ise, daha sert, kayalık imiş. Burada biliyorsunuz, büyük bir fay hattı geçiyor.
Şehir içine girdiğinizde: şehrin tam merkezinden geçen “Cumhuriyet Caddesi” var.
Bu cadde bir süre önce trafiğe kapatıldı. Cadde üzerinde insanlar geziniyor, bazı yerlerde kafeler tarafından caddeye atılan masa ve sandalyeler var, eskiden daha çok kafe olmasına rağmen, günümüzde çok miktarda alışveriş mekanı bulunuyor. Bu yüzden, insanlar gezinmek için burayı kullanıyorlar ve burada sürekli bir kalabalık ortam var.
Cumhuriyet caddesinin başlangıcı, E-5 karayolu üzerinde, bitim yeri ise, Bolu Valilik binasına kadar uzanıyor, şehrin merkezi bu cadde üzerinde kurulu olduğunda, caddede uzunca bir yürüyüş yapmalısınız.
Caddenin Valilik tarafında bulunan meydanın çevresinde, Bolu Askeri Orduevi, meydanın kıyısında Atatürk heykeli, yine meydanın yanında Bolu ziyaretçilerinin resim çektirmeleri için bir yazı bulunuyor.
Cadde boyunca yürüdüğünüzde ise
bir sonraki meydanda İzzet Baysal ve Köroğlu heykelleri, büyük bir cami görülüyor. Sonra bir küçük rampa çıkarak caddede ilerlemek mümkündür. Bu yürüyüş sırasında, sağ yanınız, İzzet Baysal Heykelinin bulunduğu meydanın hemen sağ yanında, Gölcük ve Termal Kaplıcalara giden yol ayrılıyor.
Cumhuriyet caddesi dışında, şehri tam ortadan kesen E-5 karayolu üzerinde ise, İstanbul yönüne giderken birkaç büyük Alışveriş Merkezi yani AVM yapıldığını gördüm. Ama unutmayın, günümüzde her yerde AVM var, sizler Bolu şehrinin yeşilliklerini, orman ve göllerinin tadını çıkarın.
BOLU MÜZESİ
Bolu il müzesi: 1975 yılında kurulmuştur. Bolu Kültür Merkezi içindedir. 1981 yılında, bugünkü şekli ile, ziyarete açılmıştır. 1999 yılı depreminde, hasar üzerine, bir süre ziyarete kapatılmıştır. 2006 yılında, yine ziyarete açılmıştır.
Kültür Merkezi giriş katındadır. 2 bölümden oluşmaktadır. Bunlar: Arkeoloji ve Etnoğrafya salonları.
Toplamda: 2935 arkeolojik eser, 1682 etnoğrafik eser ve 11364 sikke olmak üzere, Müzenin envanterinde, 15981 eser bulunmaktadır.
Arkeoloji Salonu
Eski dönemlere ait: mermer, cam, maden ve pişmiş topraktan yapılmış eserler var. Özellikle: Roma dönemine ait olan mermer heykeller, pişmiş toprak ve cam mezar hediyeleri dikkat çekiyor. Bunun dışında: bronz, gümüş ve altın sikkelerin sergilendiği, zengin bir sikke koleksiyonu var. Kurtarma kazıları sırasında ortaya çıkarılan: Roma dönemine ait bir tuğla mezar örneği, iskelet ve orijinal mezar hediyeleri, ilgi çekiyor, mutlaka görün.
Etnografya Salonu
Burada sergilenen eserler arasında: mahalli el sanatları olan Mudurnu oyaları, Bolu’da kına gecesi, eski Bolu evi mutfağı ve oturma odaları canlandırılmış, buralarda ziynet eşyaları, dini eserler, silah koleksiyonları ve çeşitli dokumalar sergileniyor.
BÜYÜK CAMİ (YILDIRIM BEYAZIT CAMİ)
Büyük cami mahallesinde bulunuyor. Cumhuriyet caddesi üzerinde yürüyüş sırasında, İzzet Baysal heykelinin bulunduğu meydanın hemen yanındadır, şehrin birçok yerinden görülebilecek yüksekliktedir.
Cami, Yıldırım Beyazıt tarafından, 1382 yılında yaptırılmış. 1899 yılında yanmış ve bunun üzerine, yeniden bugün görülen cami yaptırılmış. Caminin iki minaresi var. Tek kubbesi bulunuyor. İç mekanda: nakış işi süslemeler ilgi çekici.
SARAÇHANE CAMİSİ
Kitabesine göre: 1750 yılında, Silahtar Mustafa Ağa tarafından yaptırılmıştır. Yine Cumhuriyet caddesi gezisi sırasında hemen sağ yanda kalıyor. Yapı, dikdörtgen planlı ve ahşap çatılıdır. Doğu ve güney cephe duvarlarında: sivri kemerli çeşmeleri var.
TAŞHAN
Büyük cami mahallesinde, caminin hemen arkasında bulunuyor. Yani, buraya ulaşmak için, Cumhuriyet caddesinden biraz ayrılıp, Büyük Caminin arkasına dolanmanız gerekiyor. Yapı: 1804 yılında: Abdullah Ağa tarafından yaptırılmıştır. İki katlı ve avlulu olan yapıda, toplam 30 oda bulunuyor. Burası, günümüzde alışveriş yeri olarak kullanılmaktadır.
TOKADİ HAYREDDİN TÜRBESİ
İl merkezine 13 km. uzaklıktaki, Elmalık köyündedir. Otoban veya E-5 kara yolundan ilerlerken, buranın tabelasını mutlaka göreceksiniz. Bu kişinin ismi: tasavvuf kaynaklarında geçmektedir. 1535 yılında ölmüştür. Türbe: asırlık ağaçların altında, bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Her yıl 20 Temmuz tarihinde, burada anma günü etkinlikleri düzenleniyor. Türkiye’nin birçok yerinden gelen ziyaretçiler var.
AKKAYALAR
Bolu’nun 10 km. güneyinde, Mudurnu yolu üzerinde soldadır. Bu travertenler, Denizli-Pamukkale’nin bir minyatürü gibidir. Buradan çıkan maden suyu: değişik bir tatta ve 20 derece sıcaklıktadır. Bir zamanlar: burada akıp boşa giden maden suları, daha sonra modern tesisler kurulup şişelenerek satışa sunulmuştur. “Akmina” markalı maden suyu buradan çıkarılmaktadır. Özellikle bu maden suyunun şişesi, turkuvaz rengiyle dikkat çekiyor.
GÖLKÖY
Bolu’nun 13 km. güneyindedir. Suni olarak yapılmış bir set gölüdür. Çevresi: tamamen olmasa da, kısmen çam ve köknar ağaçları ile kaplı gölün içinde: sazan ve alabalık bulunuyor. Şehir merkezine yakınlığı ve ulaşımın kolaylığı nedeniyle, özellikle piknik yapmak isteyenler ve olta balıkçılığı için çok elverişli.
İzzet Baysal Üniversitesinin hemen arkasındaki bölümde bulunuyor. Giriş ücretli. DSİ Bölge Müdürlüğüne ait bir tesis var. Burada: konaklama ve restoran bulunuyor. Özellikle: Bolu’daki düğün alayları, araç konvoyları, gölün çevresinde mutlaka tur atarlar.
ALADAĞ YAYLASI
Bolu’nun 25 km. güneyinde, dağ yamaçları üzerinde bir bölge. Gölcük gölüne giderken, aynı yol üzerinde devam edildiğinde, buraya ulaşılıyor. Yol biraz zor ama pek fazla zahmetli değil. Buradaki tesislerden yer ayırtabilirseniz, iki veya üç gün burada kalmayı mutlaka deneyin. Ruhunuzun etkilendiğini göreceksiniz.
Orman alanları arasında bulunuyor. Burada: Orman İşletme Tesisleri, Aladağ İzcilik Kampı ve Gölet var. Buradaki: Orman İşletme Tesislerinde tek katlı, müstakil, ahşap barınma yerleri var. Ayrıca: göletin hemen kıyısında: Gençlik Spor Müdürlüğünün çok katlı bir tesisi var. Bu tesisin yanında ise, bungalov tipi evler bulunuyor. Buralarda da barınmak mümkün. Gölde ise, amatör balıkçılık yapılabiliyor.
Burası ile ilgili bir efsane, söylence anlatmak istiyorum.
Yaklaşık 10-15 yıl kadar önce, bu bölgede, bir yabancı şahıs ve oğlu kaybolmuş ve bunun üzerine, o ülkenin askeri birlikleri dahil, uzun süre arama çalışmaları sürdürülmüş ve sonunda bu iki insan sağ salim bulunmuştu. Tabii bu kaybolma üzerine, bir sürü senaryo üretildi. Buyurun senaryolardan birini de ben söylemek istiyorum, belki ilginizi çeker.
Geçmiş dönemlerde, buradan geçen bir kervan, eşkıya baskını üzerine, yanlarında bulunduğu birçok deve yükü altın, mücevher ve değerli eşyayı, buradan geçen bir derenin yanına gömmüşler. Zamanla, bölgenin jeolojik değişimleri sonucu, derenin önü tıkanmış ve burada bu göl oluşmuş.
Sözüm ona, yabancı devlete mensup kaybolan bu şahıs, gökyüzünden yapılan araştırmalarda, bu hazine ile ilgili ipuçları bulmuş ve onu aramaya gelmiş. Sonuç? Merak ettiniz elbette, ama inanın sonucu bende bilmiyorum, bu define bulundu mu, bulunmadı mı. Ama insan düşünmeden edemiyor, bir yabancı, oğlu ile birlikte, Bolu’nun dağlarında, ormanlarında ne yapar, ne eder, kaybolur?
SARIALAN YAYLALARI
Bolunun, 20 km. güneydoğusunda, Kartalkaya yolu üzerindedir. Burada: kamp, piknik ve trekkingi yapılabiliyor. Kartalkaya yolu üzerinde bulunması: özellikle kar ve kayak turizmi için Kartalkaya’ya çıkan ziyaretçilerin, mutlaka gördüğü, tanıdığı bir yer olarak öne çıkmasına sebep oluyor. Burada bir gölet var.
ABANT GÖLÜ
Yine bu sitede, yalnızca Abant başlığı altında bulabilirsiniz.
Bolu şehri gerek Ankara ve gerekse İstanbul gibi büyük metropol şehirlere yakınlığı ve otoban bulunması nedeniyle ulaşım sorunun olmaması nedeniyle ilgi çekiyor. Yani: Ankara ve İstanbul’da yaşayanlar Bolu şehri ve güzelliklerine kısa sürede ve zahmetsiz olarak ulaşma şansına sahiptirler.
Eğer: bulunduğunuz büyük şehir ortamından kısa veya bir süreliğine uzaklaşmak isterseniz, Bolu şehri idealdir. Burada: şehir merkezinde: kaplıcalara gidebilir, yöresel lezzetlerin tadına bakabilirsiniz.
Şehir yakınlarındaki: Abant, Gölcük, Yedi göller ve Gölköy: yeşillikler içindeki göllerin tabiat güzelliklerini ziyaretçilerin sunar. Kartalkaya ve Sarıalan yaylaları ise: özellikle kış turizmi ve kayak severler için idealdir. Aladağlar: yüksek konumu, yemyeşil ortamı ve ortasındaki gölü ile tam bir dinlenme yeridir. Bu güzellikleri mutlaka görün ve yaşayın.