“Cenneti görmek için ölmeyi beklemeyin, Seben’e gelin” Evet, Seben Kaymakamlığının internet sayfasında bu yazıyı görünce ilk anda elbette şaşırdım. Çünkü: Bolu ilinde bulunduğum yıllarda, birkaç kez Seben ilçesine gittim ve bu küçük ilçeyi gördüm. Evet, gerçekten şirin insanları olan, şirin bir ilçe.
ULAŞIM
Seben bağlı bulunduğu Bolu il merkezine, 54 km. uzaklıktadır. Seben-Nallıhan arasındaki uzaklık: 42 km. Seben-Nallıhan-Ankara arasındaki uzaklık: 200 km. Seben-Bolu-Ankara arasındaki uzaklık: 250 km. Seben-Kıbrıscık arasındaki uzaklık: 60 km. Seben-Mudurnu arasındaki uzaklık: 70 km. Seben-Bolu-İstanbul arasındaki uzaklık: 300 km. dir. Bolu-Seben arasındaki yol asfalttır.
TARİHİ
Bölgenin tarihi geçmişini incelemek gerektiğinde: özellikle Solaklar, Muslar. Çeltikdere ve Yuva köylerinin çevresinde bulunan “kaya evler” de, tarih öncesi dönemlerde yerleşim olduğu anlaşılmaktadır. Bizans dönemine ait uygarlık izleri: günümüzde Kesenözü köyü yakınlarındaki Pavli kaplıcaları ve Çeltikdere köyü çevresinde görülmektedir.
1324 yılına gelindiğinde: yörenin Osmanlı hakimiyetine geçtiği görülür. 1911 yılında ise: günümüzdeki Keskinli mahallesinde, Mudurnu ilçesine bağlı, Çarşamba isimli bir yerleşim yerinin kurulduğu görülür. Bu yerleşim yeri, 1946 yılına gelindiğinde Seben ismini alır.
Seben ismi: bölgenin kuzeyinde bulunan Seben dağlarından gelmiştir. Seben kelime anlamı ise “yüce dağ, ulu dağ” demektir. Bölgenin ismi hakkında son bir söylenti: ormanda yetişen “Semen” çiçeğinin isminden, bölgeye “Seben” denilmektedir.
GENEL
İlçe merkezi, Köroğlu dağlarının eteklerinde kurulmuştur. Batı Karadeniz bölgesinde bulunmasına rağmen, İç Anadolu bölgesine sınır teşkil eder.
Denizden yükseklik 625 metredir. Ancak, mevcut yüz ölçümünün dağlık arazide bulunması nedeniyle, küçük bir bölümü tarıma elverişlidir. Aladağ çayı, bölgede geniş vadiler oluşturur.
İklim değerlendirildiğinde, bölgede İç Anadolu ikliminin egemen olduğu görülür.
Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında: meyvecilik ve hayvancılık gelir. Ayrıca: ormancılık ta önemlidir. Ayrıca: yörede, Mudurnu-Seben Süt Ürünleri Sanayinin süt ürünleri fabrikası faaliyet sürdürmektedir.
SEBEN ELMA
Seben denilince, akla ilk gelen “elma” dır. Evet, insan vücudunda birçok hastalığa karşı dayanıklılık sağlayan elmanın en güzeli, Seben yöresinde üretiliyor denilebilir.
Yörede, 1955 yıllarında başlayan elma üretimi hızla büyüyerek, günümüzde yılda: 30-40 bin tona ulaşmıştır. Üretimi yapılan elma çeşitleri ise: Starking, Golden, Beşyıldız, Amasya, Ferik. Üretilen elmaların depolanması için, ilçede, 1500 ton kapasiteli soğuk hava tesisi bulunmaktadır.
SEBEN PANAYIRI VE ELMA FESTİVALİ
Her yıl, Ekim ayında, panayır ve festival düzenlenmektedir.
NE YENİR/NE İÇİLİR
Seben yöresine yolunuz düşer ve yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz: oğmaç çorbası, çöleçöş ve kabaklı gözleme yemenizi önerebilirim.
GEZİLECEK YERLER
Seben yöresindeki en büyük turizm etkinliği: yaylalar üzerine kurulmuştur. Seben yaylalarının en öne çıkanları: Gerenözü ve Kızık yaylalarıdır.
SEBEN GÖLÜ
Karadeniz bölgesinin en büyük göllerinden birisidir. Abant gölünün, 4 katı büyüklüktedir. 833 hektar alana sahi, 8.5 km. çevre uzunluğu olan göl, 8 metre derinliktedir.
Göl; Seben ovasının sulanması için yapılmıştır. Evet, ileri aşamada gölün turizme açılmasının hedeflendiğini öğrendim. Çünkü: ormanlar içinde ve çevresinde yaylalar olan bir göl, turizm açısından etkili olabilir.
PAVLU-BAĞLUM KAPLICALARI
İlçe merkezine bağlı 14 km uzaklıktaki Kesenözü köyündedir.
1894 yılında, Bolu yöresinde arkeolojik araştırmalar yapan Vitalciuret isimli bir şahıs: burada, bir şehir bulunduğunu belirtmiştir.
Çünkü, bunu kanıtlayan birçok kalıntı bulunmaktadır. En önemli kalıntı ise, eski kaplıca binasıdır ki bu bina halen kullanılmaktadır. Ancak, şehir yapılaşmasının, bölgedeki bir deprem sonucunda tamamen ortadan kalktığı düşünülmektedir.
Bölgeye ait eski tapu kayıtlarında, buradan “Pavli” olarak söz edilmektedir.
Evet, kaplıca suyunu sıcaklığı 78 derece civarındadır. Kaplıca sularının iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: sinir, yara, cilt hastalıkları, kadın hastalıkları, romatizmal ve mafsal rahatsızlıkları.
Kaplıca bölgesinde 4 havuz bulunmaktadır. Suyu kokusuz ve gazlıdır. Konaklamak için: özel banyolu yerler bulunmaktadır. 210 yatak kapasiteli otel bölümünde, banyolu ve banyosuz odalar bulunmaktadır. Ancak, yemek servisi yoktur.
SOLAKLAR KAYA EVLER
Seben kaya evleri: Çeltik deresi, Hocaş, Kaşbıyıklar, Yuva, Solaklar, Alpağut köylerinin derin vadilerinde yükselen kayalar içinde, kayalara oyulmuş, 3-4 katıl kaya evleri bulunmaktadır.
Solaklar köyü yakınlarındaki mağaraların ilçe merkezine uzaklığı 3 km. civarındadır ve dağ yamacında bulunan mağaralara tırmanmak için, biraz güç harcamanız gerekir.
Solaklar kaya evlerinin bulunduğu yörede, ayrıca bir “Alabalık Tesisi” bulunuyor. Burada, kaya evlerin manzarasını izlerken, hemen akarsuyun kıyısında alabalık yiyebilirsiniz.
ÇELTİKDERE KİLİSESİ-KAYA EVLERİ
Bu yörede: Frikya uygarlığına ait taş oyma mezarlar ve sonraki döneme ait eski bir kilise kalıntısı bulunmaktadır. 1972 yılında yörede yapılan kazılarda bulunan kalıntılar, günümüzde Bolu Müzesinde sergilenmektedir. Bölgede, özellikle “Peri bacaları” ilgi çekmektedir.
Göynük ilçesine, birkaç kez gittim. Bir keresinde gezmeye ve bir keresinde ise Akşemsettin Şenlikleri için gittim. Ana yoldan ayrıldıktan sonraki yol, yani ilçeye varmadan önceki yol biraz sıkıntılı.
İlçe: biraz önce de sözünü ettiğim gibi, Akşemsettin ile anılıyor. İlçenin hemen ortasından bir çay geçiyor. Zafer kulesi, ilçenin bir simgesi olmuş. İlçe dışında ise, özellikle Sünnet gölü nü; doğa severlere ısrarla öneririm, mutlaka zaman ayırın ve burada, bir-iki gün tatil yapın.
ULAŞIM
Göynük-Bolu arası uzaklık: 97 km. Göynük-Adapazarı arası uzaklık: 90 km. Göynük-Akyazı arası uzaklık: 97 km. Göynük-Taraklı arası uzaklık: 28 km. Göynük-Eskişehir arasındaki uzaklık: 210 km. Göynük-Bilecik arasındaki uzaklık: 85 km.
Göynük-İstanbul arası uzaklık: 230 km. Göynük-Ankara arası uzaklık: 220 km. Göynük-Mudurnu arası uzaklık: 52 km.
TARİH
Bölgede bilinen ilk yerleşimciler, Frigler zamanında başlamıştır. Daha sonra Lidyalılar, Persler ve Makedonyalı İskender görülür. MÖ.279-74 yılları arasında ise, Bitinya krallığı egemenlik kurar. MÖ.74 yılında ise, bu kez Romalılar var. Göynük’te Himmetoğlu köyünde, Çatak hamamı diye bilinen yerdeki hamam kalıntıları, Romalılardan kalmıştır.
Daha sonra, Bizanslılar bölgedeki hakimiyeti ele geçirirler. Göynük’te, Bizans döneminden kalma eserlere: Susuz, Kilciler, Boyacılar, Kayabaşı, Narzanlar köylerinde görülmektedir.
1071 yılından sonra ise, Türkler bölgede görülürler. Bölgedeki ilk Osmanlı akınları, 1292 yılında görülmeye başlar. 1323 yılında, Osman Gazi döneminde, yöre, Osmanlılar tarafından ele geçirilir. 1330 yılları gibi, Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa, yörede hakimiyeti ele geçirir. 1811 yılında, Bolu Livası kurulmuş ve Göynük, bu Liva’ya bağlı kaza olmuştur.
Göynük: 1923 tarihinde, Bolu ilinin ilk ilçesi olarak tarihe geçmiştir.
1987 yılına gelindiğinde ise, Göynük, kentsel SİT alanı ilan edilmiştir.
GENEL
Bölgenin coğrafi durumu değerlendirildiğinde: çok yüksek olmayan engebeli bir alanda bulunduğu görülür. İlçenin güneyinde: Himmetoğlu ovası var. Bu ovanın uzunluğu: 17 km ve genişliği 5 km. dir.
İlçe merkezi, 2 vadi ve 5 tepe üzerinde kurulmuştur. % 40’lara varan eğimli tepelerde kurulan yerleşim, 1951 yılı imar planı ile, 1967 depreminde, önemli bir bölümünü kaybetmesine rağmen, bu güne kadar gelmeyi başaran evleriyle “az bozulmuş bir Osmanlı kasabası” görünümündedir. Yeni yapılaşmanın, eski mimari dokunun öğelerini taşıması nedeniyle, tahribatın etkisinin azaldığı söylenebilir.
İlçe insanının ekonomik faaliyetleri: tarım, ormancılık ve hayvancılık üzerine yoğunlaşır. Tarımsal ürünlerden en fazla üretilenler: buğday, arpa, patates ve elma. Hayvancılık olarak ise: kıl keçisi ve koyun besiciliği ağırlıktadır.
Eskiden yörede yaygın olarak yapılan ipek böcekciliği günümüzde etkinliğini yitirmiştir. Bunun üzerine, bol miktarda bulunan dutluklar sökülmüş ve yerine günümüzde, meyve ağaçları ve sebze bahçeleri yoğunlaşmıştır.
Göynük yöresinde, besi tavukçuluğu da ileri düzeydedir. Yol üzerinde mutlaka dikkatinizi çekecek tavuk fabrikaları var. Bu fabrikalarda: bir baştan canlı olarak, ayaklarından çengellere asılan tavuklar, fabrikanın içinde geçirilen çeşitli evreler sonucunda, diğer baştan, paketlenmiş olarak çıkıyor.
Ben şahsen bunlardan birini gezdim ve kullanılan teknoloji karşısında gerçekten gurur duydum. Hatta, gezimiz için bile, kıyafet zorunluluğu vardı ve kullanılan teknoloji gerçekten ileri düzeydeydi.
AKŞEMSETTİN
15.yüzyılda yaşamış alimlerden biridir. Aynı zamanda, çok yönlü Türk bilim adamıdır. Tarihte, mikroorganizmalardan bahseden ilk bilim adamıdır. 1389 yılında Şam’ da doğmuştur.
Hacı Bayram Veli’nin müridi ve Fatih Sultan Mehmet’in hocasıdır. İstanbul’un manevi fatihi olarak da anılır. Çünkü, İstanbul’un fethi sırasında, genç Sultan’ı teşvik ederek, zaferin kazanılmasında önemli katkısı bulunmuştur. Hatta, fethin ilk günlerinde “Ebu Eyyüb el-Ensari” kabrini bularak, ordunun maneviyatını yükseltmiştir.
Saçının ve sakalının beyaz olması ve sürekli olarak beyaz elbiseler giymesinden dolayı: Akşeyh veya Akşemsettin olarak isimlendirilmiştir.
AKŞEMSETTİN ŞENLİKLERİ
Akşemsettin Anma günü; her yıl, Mayıs ayının son Pazar günü kutlanır. 1988 yılından bu yana yapılmakta olan törenler, genellikle, İstanbul’un fetih tarihi olan 29 Mayıs gününden bir önceki Pazar gününe denk getirilir.
Bu şenliklerde: çok miktarda pilav pişirilmekte ve şenliklere katılanlara ikram edilmektedir. Ayrıca: mehter takımı ve çeşitli etkinliklerle ve yöre insanının katılımı ile şenlikler sürdürülür. Bu arada, yöre dışından da şenliklere katılmak üzere, çok sayıda ziyaretçi bölgeye akın eder. Bu ziyaretçi yoğunluğunun, iki günlük sürede, yaklaşık 50 bin kişi olduğu oluyor.
NE YENİR
Göynük yöresinde, buraya özgü bir ürün var. Yıllık: 600-1000 ton arasında yetiştirilen “Bombay fasulyesi” tatmalısınız.
NE SATIN ALINIR
Biraz önce sözünü ettiğim Bombay fasulyesinden, mutlaka satın almalısınız. Çünkü, sadece bu yörede yetiştiriliyor. Bunun dışında: Göynük’te bolca arıcılık ta yapılıyor ve göynük balı satın alabilirsiniz.
Tüm bunların dışında: Göynük yöresinde özellikle Kılavuzlar köyünde: kayın, şimşir, ceviz ve ardıç ağaçlarından üretilen, çeşitli süs eşyaları, mutfak gereçleri ve bastonlar satın alabilirsiniz.
Hatta, buraya has “tokalı örtü” satın alabilirsiniz. El tezgahlarında, kadınlar tarafından, ilmek ilmek işlenmekte ve bir renk cümbüşünü andırmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
AKŞEMSETTİN TÜRBESİ
Akşemsettin: 1459 yılında vefat etmiştir. Bu türbe yapısı, 1464 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından, hocası için yaptırılmıştır. Kefeki taşından yapılmış, kasnaksız bir kubbeyle örtülü, altıgen planlı bir yapıdır.
Türbeye yolunuz düşerse, özellikle sandukaya dikkat etmenizi öneririm. Çünkü, sanduka: ceviz üzerine kabartma yazı ve süslerle bezenmiştir. Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel bir örneğidir.
Sandukanın boyutları: 2.50 x 0.50 metre boyutlarındadır. Akşemsettin türbesinin burada bulunması nedeniyle, yöre “Diyar-ı Akşemsettin” olarak da anılmaktadır.
GAZİ SÜLEYMAN PAŞA CAMİSİ
Bu cami, Orhan Gazinin oğlu, Süleyman Paşa tarafından, 1331-1335 yılları arasında yaptırılmıştır. Minaresi, tek şerefelidir. Cami: 1948 ve 1960 yılında onarılmıştır. Caminin en büyük özelliği: yöredeki ilk Osmanlı eserlerinden, sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiş olmasıdır.
Caminin yapımı hakkında yörede anlatılan bir söylence var. Şöyle ki :”caminin yapımı sırasında, cami inşaatına taş getiren bir işçi, getirdiği taşı bırakmadan, geri götürür. Süleyman Paşa, işçiye sorar “niye, getirdiğin taşı yerine koymayıp geri götürüyorsun?”
İşçi, cevaben:” kirli olduğum için, mübarek bir yapının temeline taşı koymak istemedim” der. Bunun üzerine, Süleyman Paşa, hemen caminin yanında, bir de hamam yapılmasını emreder. Böylece: yörede, Süleyman Paşa camisi ve hamamı ortaya çıkar.
GAZİ SÜLEYMAN PAŞA HAMAMI
Süleyman Paşa tarafından, 1331 yılında, cami ile birlikte yaptırılmıştır. Bölgedeki en eski ve en büyük hamamdır. Ünlü seyyah Evliya Çelebi, yazıtlarında, bu hamam hakkında şöyle der: “ Ankara ve İstanbul’da dahi, böyle muhteşem bir hamam görmedim”.
ZAFER KULESİ
Göynük ilçesinin simgesi, bu kuledir. Göynük yöresine gelenlerin hemen gözüne çarpar. İlçeye hakim bir tepe üzerinde, 1922 yılında yaptırılmıştır. Yapı: Cumhuriyet döneminin ilk kaymakamlarından, Hurşit Bey tarafından yaptırılmış olup, dünya tarihinde, Amerika’da bulunan Zafer Anıtından sonraki, ikinci yapılan anıttır. Sakarya Meydan Savaşı anısına yaptırılmıştır. Yapı: ahşap ve 3 katlı ve yalı baskı tarzındadır.
BIÇAKÇI ÖMER DEDE TÜRBESİ – ÖMER SIKKIN TÜRBESİ
Bu şahıs: Akşemsettin ile aynı dönemde yaşamıştır. Hacı Bayram Veli’nin müritlerindendir. Ancak, yaşadığı dönemde, Göynük merkezde yaşar ve bıçakçılık yaparmış ve bu yüzden, 1475 yılında ölen bu şahsa, yöre insanı “Bıçakçı Dede” ismini de vermiştir.
Bunun hakkında anlatılan bir söylenti var: Hacı Bayram, vefat edip, Akşemsettin defin görevini yerine getirdikten sonra, Ankara’da kalmaz ve yöreye geri döner. Bu sırada, Hacı Bayram müritleriyle, Ömer Dede arasında, sıkıntı oluşur.
Bunun üzerine, Ömer dede: müritlere “Dervişlik hırkada ve taçta değildir” diyerek, dört koyunun piştiği ateşe, ani bir hareketle kendini atar. Bir süre sonra, ateşten çıkan Ömer Dede’nin üzerinde bulunan taç ve hırkanın yandığı görülür. Ancak, hocası Hacı Bayram’ın kendisine hediye ettiği “şal” a bir şey olmamıştır.
DEBBAĞ DEDE TÜRBESİ
Mesleği: deri tabakçılığıdır. Halk, kendisini “Tabak Dede” diye bilir ve tanır. Bir hac mevsiminde, Göynük ve çevresinden bir gurup haca giderler. Görevlerini yerine getirirken, aralarından biri kaybolur.
Diğer hacılar, geri dönerler, o kalır, çaresizlik içinde kıvranırken Arabın biri yanına gelir ve derdini sorar. O da anlatır. Arap “merak etmemesini”, Göynük’ten bir zatın her sabah, namaz için Mekke’ye geldiğini, onunla dönebileceğini söyler. “Namazdan sonra, sıkıca sarıl ne derse desin sakın bırakma” der.
Adam, söylenenleri yapar. Tabak Dede, bakar ki kurtuluş yok, gözlerini yum, ben aç demeden açma, bu olayı da kimseye söyleme der. Birlikte, Göynük yakınlarına gelirler, Gümele köyünden olan bu adam, dericilikte kullanılan tetere otu satarken Tabak Dedeyi tanır. Bunun üzerine, Tabak Dede, vademiz dolmuştur, suyumuz ısıtılsın der ve vefat eder.
GÖYNÜK TARİHİ EVLERİ
İlçe merkezinde, bir kısım tarihi ev restore edilerek, ziyaretçilerin konaklaması için tahsis edilmiştir. Gerçekten, bu evlerde, konaklayabilir ve yıllar öncesinin yaşam tarzını hissedebilirsiniz. Özellikle: evlerin yazın serin olması, yaz döneminde ilçeye gelen ziyaretçiler için, buraların güzel konaklama yerleri olmasına neden olmuştur.
Günümüzde konaklamak için kullanılan bu evlerin birkaçı hakkında bilgi vermek istiyorum:
Akşemsettin Konağı
Yaklaşık 200 yıllık bir yapı. 2000 yılında restore edilerek, konaklamaya açılmıştır. Tarihi yapısı bozulmadan hazırlanan, 18 odada konaklamak mümkün.
Hacı Ali Paşa Konağı
1996 yılında restore edilmiş ve 16 yatak kapasitesiyle günümüzde ziyaretçilere hizmet vermektedir.
FRİG KİTABESİ
Soğukçam köyündedir. 1966 yılında bulunmuştur. Bu yazıtın: Frigler dönemine ait olduğu sanılıyor. Yüksek bir kaya üzerindeki yazıtı/kitabeyi görebilirsiniz.
SÜNNET GÖLÜ
Göynük-Bolu yolunun 20.km.den sonra, sağa dönün ve 4 km. daha giderseniz, Sünnet gölüne ulaşırsınız.
İşte, tam bir cennet köşesi. Yemyeşil bir orman tabakası, ortasında bir göl. Gölün kıyısında: tamamen ahşap malzemeden yapılmış bir otel. İnanın, burada cep telefonu çekmiyor, hatta, televizyon hatları bile tam çekmiyor. Ben burada bulunduğum sürede: özellikle akşam geç ve sabah erken saatlerde, ormanlık alandan gelen yabani hayvan sesleri, göl kıyısındaki banklarda oturarak geçireceğiniz birkaç saatlik zaman, inanın bu keyfi herhangi bir yerde yaşama şansınız yok.
İsmini vermek istemediğim otel ise, tamamen doğal ürünler ile sunulan kahvaltısı ile öne çıkıyor. Ayrıca: biraz önce sözünü ettiğim gibi, otelde beton o kadar az kullanılmış ki, inanmayacaksınız.
Sanki tamamen ahşaptan yapılmış bir otel. Bu otel: 45 oda ve 125 yatak ile ziyaretçilere hizmet vermektedir. Otelde: sauna, jimnastik salonu, toplantı salonu, oyun salonu, futbol ve basketbol sahaları bulunmaktadır.
Evet, bunların yanında, biraz da bölge ile ilgili bilgi vermek gerekirse, Sünnet gölü, Göynük ilçe merkezine, 27 km. uzaklıktadır. Kurudağ ve Erenler Tepesi arasındaki dar ve derin bir vadide, heyelan sonucu oluşmuştur. Denizden yükseklik: 800 metredir. En derin yeri: 22 metredir. Gölde olta balıkçılığı yapmak mümkün.
ÇUBUK GÖLÜ
İlçe merkezine 11 km. uzaklıkta olup, kuzeydedir. Göynük-Bolu kara yolunda, 5.km.den sola dönülüyor ve 6 km. daha ilerledikten sonra, göle ulaşılıyor.
Göl: Kayabaşı tepesinden inen heyelan sonucu, vadinin tıkanması ile oluşmuştur. Deniz seviyesinden: 1150 metre yüksekliktedir.
Yanında ise, küçük bir köy yerleşkesi bulunuyor. Piknik yapmak için ideal bir yer. Göl çevresinde yürüyüş yapmak mümkün. Olta balıkçılığı yapılabiliyor.
Yedigöller’e, özel aracınız ile, iki şekilde gitmeniz mümkün. Geliş yönünüz: Ankara veya İstanbul üzerinden gelirken aşağıda belirteceğim noktalarda, otoyoldan çıkmanız gerek.
Tercih sizin, sonuçta iki yolda birbirinin benzeri. Yalnız, özellikle kışın gelmek isterseniz, Bolu içinden ayrılan yol kapalı, kesinlikle bunu tercih etmeyin, öbür yoldan gitmeniz gerek. Çünkü: Bolu içinden ayrılan yol, yüksek rakım nedeniyle daha fazla kar yağışı alıyor ve uzun süre kar nedeniyle kapalı kalıyormuş. Ben; baharda, Bolu içinden giden yolu kullandım.
Evet devam ediyorum
Bu yollardan birincisi: Ankara-İstanbul otoyolunda, Yeniçağ’da otoyoldan çıkmanız gerek. Yeniçağ’dan çıktıktan sonra, Bolu-Gerede yoluna gireceksiniz ve 19’ncu km.de “Yedigöller” tabelasını görünce, buradan sapacaksınız. Bu dönüşten sonra, yol, stabilize ve toprak. Yani, tam bir rezalet mi demeli felaket mi demeli bilmiyorum.
Altı yere yakın araç ile sakın gitmeyin. Nispeten yerden yüksek bir araç ile gitmeniz şart. Aksi halde; yolun sıkıntılarını sürücü veya yolcu olarak zaten yaşayacaksınız, altınızdaki araba da, size ilave sıkıntı yaratmasın. Yani: toz yuta yuta gidiyorsunuz. Bu sıkıntılı yol, muhtemelen 3-4 saat sürüyor.
İkinci alternatif yol ise; Bolu şehir içinden, otoyolda çıkmanız gerekiyor. Bolu ilinde, otoyoldan çıktıktan sonra, şehir içinde, kuzeyde, ayrılan bir yol ile Yedigöller istikametine dönüyorsunuz. Bu yol uzunluğu: 42 km. Ama yol sıkıntılı olduğundan, bu yolu yaklaşık 3-4 saat civarında alıyorsunuz.
Tabii, sinirlenip, o kötü yolda hız yaparsanız, 3 saat da olabiliyor. Yol önceleri asfalt ama daha sonra virajlı ve stabilize. Aynı zamanda dar, karşıdan kamyon gelmesin diye sürekli tedirgin oluyorsunuz. Yolun bir tarafı dağ, diğer tarafı yamaç. Bir süre orman içinde gidiliyor. Hani, diğer yol kötü demiştim ya, bununda ondan pek farkı yok.
Sonuçta Yedigöller’e ulaşım problemli.
Bir zamanlar, Bolu Valisine, “niye ulaşım için doğru dürüst bir yol yaptırılmıyor? ” diye sormuştum. Aldığım cevap: ” Buraya yol yaptırmak sorun değil, ama düzgün bir yol yapılırsa, burası da Abant gibi olur, insanlar yoğunlaşır, kirlilik artar, bu güzellik elden çıkar” demişti. Bilmiyorum, bu cevap içinde, hem mantık, hem de anlaşılmaz bir tutum var. Mantık var, söylenenler doğru. Anlaşılmaz tutum ise, bu ülkenin bir insanı olarak, ülkemin güzellikleri görmenin en doğal hakkım olduğunu düşünüyorum.
Ama, biliyorsunuz, bir sorun varsa tedbir alarak onu çözümlemek yerine, kapat gitsin. Sorunu çözmek gerekir, insanları bilinçlendirmek, insanların çöplerini, kirliliklerini bulundukları yere bırakıp gitmemeleri için, onların eğitilmesin gerekir diye düşünmemek elde değil. Yoksa; buraya kimse gelmesin, temiz kalır demek çözüm mü?
Neyse, biraz sıkıntıya katlanın, çünkü, oraya varınca sizi bir cennet bekliyor. Muhteşem keyif alacağınız bir yer. Buna inanın ve sıkıntıya katlanın. Yeter ki, altınızdaki aracınız, bu yolu gitmeye uygun olsun. Veya size daha gerçekçi bir öneri sunmak istiyorum. Buraya kendi aracınız ile değil de, herhangi bir seyahat firmasının, tur organizasyonu ile gidin, rahat edin.
GENEL
Yedigöller havzası, kayan kütlelerin, vadiler ve akarsuların önünü kapatması sonucu oluşmuş. Yüzeysel ve yeraltı suları ile, bu göller birbirine bağlı. İsimleri: Sazlıgöl, İncegöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl, Kurugöl, Seringöl.
Yöre: 1965 yılında, Milli Park Statüsüne alınmış. 2900 hektarlık bir alan. Yeşil denizinin ortasında, yedi tane mavi ada. Kuzeyden, güneye doğru, 1500 m. lik bir aralan sıralanmış, yedi tane göl. Kademeli vadide yer alan bu göllerin bazılarının arasında küçük çağlayanlar göreceksiniz.
Seyir terasları ve göl kıyılarındaki tahta iskeleler de, muhteşem.
Milli park içinde; kayın, meşe, gürgen, kızılçam, karaçam, sarıçam, köknar, ıhlamur ve benzeri birçok ağaç görmek mümkün. Toplam 238 farklı bitki türü varmış. Ülkemizin en güzel karışık doğal ormanı burada. Bölge, doğanın yarattığı bir Arboretum (canlı ağaç müzesi) görünümlü. Ayrıca, zamanı geldiğinde, gölün yüzeyindeki Nilüfer’ler bambaşka güzellik katıyor.
Buranın en ilginç özelliği: burada mevcut ağaçların aralarından sızan gün ve güneş ışığının, yarattığı renk armonisi. Ayrıca, bu görüntüler, göl kıyısında, göl yüzeyine yansıyarak, çok güzel görüntüler oluşturuyor. Sonbahar ve kış mevsiminde, ağaçların rengi turuncu ve kızıl arasında dolaşırken, bu renk armonisi doğaya bambaşka bir güzellik yansıtıyor. Zaten, bu görüntüleri ve renk çeşitliliğini başkaca bir yerde görmek mümkün değil. Kendinizi cennette hissedeceksiniz.
İnsanlar, Yedigöller’e ne için geliyorlar? Dinlenmez, gezi, piknik amaçlı olarak geliyorlar. Bunun yanında, botanikçiler ve fotoğraf meraklıları da buraya geliyor. Evet, Yedigöller’i ziyaret etmek için en uygun tarih?
Nisan ve Mayıs aylarında. Yanınıza, mutlaka kalın giysilerinizi ve uygun (altı kaymayan) ayakkabılarınızı almanız şart. Özellikle, burada ve yakın çevresinde, hiç bir alışveriş merkezi olmadığını unutmayın. Yani; yanınıza, her türlü ihtiyaç duyacağınız şeyi almanız şart. Ayrıca; burada cep telefonu da çekmiyor. Yani, yakınlarınız sizi aradığında bulamayacaklar.
YEDİGÖLLER EFSANESİ
Burada malum yedi tane göl var. Şöyle ki; ” Zamanın birinde, buraya 7 tane evli çift gelir ve farklı yerlere yerleşirler. Bunlardan, en büyük yaşı olan çift, büyük gölün bulunduğu yere yerleşir. Yaşı en küçük olan çift, küçük gölün bulunduğu yere yerleşir. Sazlı gölün bulunduğu yerdeki çiftin damadı, sürekli saz çalmaktadır. Nazlı gölün bulunduğu yerdeki çiftin gelini ise, çok nazlıdır. Bu çiftlere, buraya yerleştikten bir zaman sonra burada bu göller oluşur. Evet, lütfen mantık aramayın. Sonuçta, efsane bunlar.
ALABALIK
Buradaki göllerde, muhteşem lezzeti olan alabalık bulmak mümkün. Ama, balıkçıların, Abant’tan getirdikleri alabalık türü, buranın doğal alabalığının yumurtalarını yiyerek, yok olma noktasına getirmiş. Bunun yanında, 1969 yılında, milli parkın kuruluşu ile, burada ülkemizin ilk alabalık üretim istasyonu da kurulmuş. Hala, faaliyetlerini sürdürüyor.
Çevresinde, yüksek tellerle çevrili bir göl. Burada, alabalık satın alma şansınız var. Mangalda güzel bir alabalık ziyafeti için, mutlaka buradan alabalık satın alın. Ama, hayır ben alabalık tutmak ve kendi tuttuğum alabalıkları yemek istiyorum derseniz, o da mümkün.
Ücreti karşılığı, göllerde alabalık tutabiliyorsunuz. Yeter ki, olta takımınız ve birazcık yem olarak ekmek içi olsun. Tabii, biraz da sabır gerekli. Evet, Yedigöller’de, olta balıkçılığı, balık tutmak mümkün. Ücretini ödeyin, görevliler zaten sürekli dolaşıyorlar.
PİKNİK-YEDİGÖLLERDE NE YENİR
Milli park alanı içinde, pikniğe gelenler için tahta masalar ve ocaklar var. Yiyecek ve içeceklerinizi mutlaka beraberinizde getirin. Aksi halde, burada yalnızca alabalık satın alabilirsiniz. Veya, amatör balıkçılık yeteneğiniz varsa, göllerden tutacağınız balıkları mangalda pişirme şansınız olacak.
NE SATIN ALINIR
Yol kıyısında, yolda ilerlerken, yörenin insanları çeşitli şeyler satıyorlar. Özellikle, alıç almanızı öneririm. Napolyon kirazı büyüklüğünde, iplere dizilerek satılıyor. Beyaz renkli bu meyveyi mutlaka tadın. Meyveleri kokulu ve lezzetli. C vitaminince zengin. Dokularında elma asidi var. İdrar söktürücü olduğu söyleniyor.
KONAKLAMA
Bungalov evler rezervasyon 374-2178086
GEZİ PARKURU
Evet, bir şekilde ve sıkıntılı bir yolculuktan sonra Yedigöller’e vardınız. Önce küçük bir kulübe sizi karşılıyor. Giriş ücretli. Kişi sayısı ve araç büyüklüğüne göre, giriş bileti almanız gerekiyor.
Arazi düzleşince, Orman Bölge Müdürlüğünün konaklama tesisini göreceksiniz. Hemen yanında idare binası. Orman Bakanlığına ait bu tesiste: 40 yatak var. Bungalov tipi evlerde var. Sınırlı kapasitedeki bu tesiste kalabilmek için önceden rezervasyon yaptırmanız şart. Ankara da Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğünün ilgili birimine rezervasyon için telefon açmanız gerekli.
Tabii, öncelik kendi personellerin de olmak üzere, boş yer kalırsa, ücreti karşılığı rezervasyon yapıyorlar. Ama, bu tesiste, yemek yok. Yemek yapmak için gerekli düzen (ocak vs.) var. Yani, yemek malzemenizi yanınızda getirmeniz şart. Hatta, yanınızda çarşaf bile götürmenizi öneririm.
Bu misafirhaneden yararlanmayı düşünmez iseniz, burada çadır kurmanız mümkün. Çadırlı kamping alanı var. Ama, özellikle hangi mevsimde giderseniz gidin, geceleri serin.
Yanınıza, gerekli kıyafetleri almanız şart, yoksa üşürsünüz. Tabii, bu arada, gerekli yiyecek maddelerini de almanız şart. Daha önce söylediğimi gibi, burada alışveriş yapabileceğiniz hiçbir yer yok.
Evet, gezmeye devam edelim.
Ön tarafta, hemen girişte otopark var. Aracınızı burada bırakın. Konaklama yerinin önünde, göl isimleri ve yerlerini gösteren pano var. Bu panoya paralel olarak ilerlediğinizde, araçların park edildiği alandan sonra, tesisin hemen yanında, iç içe girmiş iki göl göreceksiniz.
Muhteşem görüntü ve kuş sesleri, sizi hemen büyüleyecek ve yolda çektiğiniz sıkıntıları unutacaksınız. Uzun boylu ağaçlar arasından gün ışığı yansıyor. Göl; ilginç akustik yaratıyor. Konuşmalar, çevredeki kuşların seslerine karışıyor. Ekolu ve farklı olarak duyuluyor. Göl yüzeyinin bir bölümü yeşil bitki örtüsüyle örtülü. Gölün uzak kıyısı ise, yosunlu bitkiler, bodur çalılarla kaplı.
Yedigöller’de, herkesin gidebileceği oldukça kolay yürüyüş parkurları var. Parkuru tamamen gezmek, yaklaşık 2-3 saat alabiliyor. Evet, gezi parkurunda yürümeye devam edin. Bu gölden sonra, daha büyük bir göl göreceksiniz. Ama, ikisinin arasında, küçük boyutlu şelalelerin yarattığı güzellik, etkileyici. Bu bölüm: piknik masaları ile, piknik yapmaya gelenler için düzenlenmiş.
Burada, göl kıyısında, bir de ağaç seyir terası var. Burası; Yedigöller’in en keyifli bakış açısına sahip yeri. Göl yüzeyine baktığınızda, suya vuran farklı renklerdeki göl yüzeyi göreceksiniz.
KAPANKAYA MEVKİİ VE ANIT ÇAM AĞACI
Yaklaşık 900 m. yüksekliğinde bir yer. Tabelaları takip ederek gidebilirsiniz. Tırmanma ve inme zor. Tercih sizin. Ama kendinize güveniyorsanız, mutlaka gidin ve görün. Oldukça dik bir yamaca tırmanmak gerek. Aşağı yukarı 15-20 dakika zaman alıyor. Bu tırmanıştan sonra, tepeye Kapanyaka Mevkiine ulaşıyorsunuz.
Buradan, tüm milli park alanını ve Yedigöller’den, aynı anda üç-dört tanesini görebileceksiniz. Yalnız, dikkat, bu yamaçtan inerken, çıkıştan daha tehlikeli bir durum oluşuyor. Ayakkabılarınızın, mutlaka altı kaymayan cins olması gerek. Aşağı indikten sonra, tabelaları takip ederek, anıt çam bölümüne gidin.
Ana yoldan ayrılan dik bir patikada 30-40 m. ilerledikten sonra, karşınıza çıkıyor. Son derece sağlıklı. Büyüklüğü 30 m. den fazla. Çapı ise; 2 m. civarında. Bu dev karaçam ağacının 550-600 yaşında olduğu söyleniyor. Düşünebiliyor musunuz, İstanbul fetih edildiğinde, bu çam ağacı bir fidan imiş. Kabuklarının rengi de, diğer karaçam kabuklarına nazaran farklı, gri ve beyaz.
BÜYÜK GÖL
Çam ve kızılçamların yoğun olduğu bir göl. Yüz ölçümü 24 bin metre kare. Yedi gölün en büyüğü. Gölün kıyısında: Milli Parklar Müdürlüğünün idare binası ve misafirhanesi var. Bu gölün sonunda: aşıklar köprüsü olarak adlandırılan bir yer. Yedigöller’in simgesi bu köprüyü mutlaka görün.
SERİNGÖL
Burada alabalık yetiştiriliyor. Malum, alabalık soğuk suyu sever. Yedigöller alabalık üretim istasyonu burada. Gölün çevresi: yüksek kafes telleri ile örtülmüş. Seringöl’ün hemen arkasında, ücreti karşılığı alabalık satın alabiliyorsunuz.
GEYİK ÜRETME ÇİFTLİĞİ
Burası Milli Park olmadan önce, geyik sürüleri varmış. Tabii, zamanla bu sürüler bitmiş ve buradaki geyik nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Bunun üzerine, geyikler koruma altına alınmış. Tabelaları takip ederek, burayı ziyaret edebilirsiniz. Özellikle, çocukların ilgisini çeken bir yer.
Evet; Yedigöller böyle. Ulaşım zor, ama hayatınızda bir kez de olsa, mutlaka gidin ve bu doğal cenneti görün. Burada sizi: sessizlik, sakinlik, kuş sesleri, muhteşem bir orman, yeşilin her tonu, su yüzeyine çok güzel görüntülerin yansıdığı göller, merakınız varsa alabalık, tertemiz ve bol oksijenli bir hava bekliyor.