Kartalkaya kayak merkezi: İstanbul’a 3 saat ve Ankara’ya 2 saat uzaklıkta bulunması ile öne çıkar. Bolu şehir merkezinden 15 km. uzaklıkta, E-5 karayolu üzerinde ilerlerken: İstanbul gelişinde, sağınızda: “Kartalkaya” tabelasını gördüğünüzde, yoldan ayrılmalısınız ve yaklaşık 28 km. sonra: Kartalkaya Kayak Merkezine ulaşırsınız.
Yani: Bolu şehir merkezine uzaklık: 54 km. dir. Bu mesafe: havanın ve yolun durumuna göre: yaklaşık 45 dakikada alınabilir.
Ankara-Kartalkaya arası uzaklık: 275 km. dir. İstanbul Atatürk Havaalanı-Bolu arası uzaklık ise: 275 km. dir. Bolu şehir merkezinden: Kartalkaya’ya, toplu ulaşım araçları (otobüs, minübüs) bulabilirsiniz.
Elbette: sezonda buraya gitmek istemeniz halinde: yanınızda mutlaka zincir ve aracınızda kar lastiklerinin takılı bulunmasında yarar var. Zinciriniz yoksa: yol kıyısında; zincir kiralayan ve hatta zincirinizi takabilecek elemanları, ücreti karşılığında rahatlıkla bulabilirsiniz.
GENEL
Kartalkaya kayak merkezi: Bolu ilinin güneydoğusunda, Köroğlu Dağları üzerindedir. Bölge: yarı ılıman bir iklime sahip olup, kayak merkezi ve çevresi: çam ormanlarıyla kaplıdır. Hakim rüzgar yönü: batı-kuzeybatı yönündedir.
Kayak ve snowboard sporları ile yeni tanışacak olanlar veya bu spora yeni başlayanlar, Kartalkaya’ya gönül rahatlığı ile gidebilirler. Burada: kendileri için uygun pistler bulabilirler.
Kartalkaya: aynı zamanda, profesyonellere de hitap eden dik pistleri ile de gözde bir kayak merkezidir. Burada: kayak yapmanın dışında, sahip olduğu muhteşem manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Manzara: yalnızca çam ağaçlarıyla sınırlı değildir. Bolu dağlarını ve Köroğlu dağlarını rahatlıkla görebilirsiniz. Yazın: bu dağların yamaçlarında, doğa yürüyüşü yapılabilmektedir.
Kayak merkezinde, kayak mevsimi; 20 Aralık tarihinden 20 Mart tarihine kadar devam etmektedir. Mevsim başında: toz ve mevsim sonunda ıslak kar özellikleri görülür. Merkezde: 3 metreye kadar kar görülür.
Evet, Kartalkaya, sahip olduğu özellikler nedeniyle, Türkiye’nin sayılı kayak merkezlerinden biridir. Alp kayağı, kayaklı koşu (cross-country) ve tur kayağı için çok uygun koşullara sahiptir.
Kayılabilen alan: 1850-2200 metre yükseklik kuşağı üzerindedir. Zirve: 2200 metre yüksekliktedir. Ancak: kayalık olup, Alpin çamlarıyla kaplıdır. 12 adet pistte: toplam uzunluk: 20 km. yi bulur.
Snowboard yaparken, artistik uçmak isteyenler: Dorukkaya Otel pistlerinde bulunan, snowparkta, yeteneklerini sergileyebilirler. Bu parkta: 3 ana rampa, 1 corner, 3,4 ve 6 metre uzunluğunda olmak üzere, 3 handrail ve 3 box (3 ve 6 metre olmak üzere) bulunmaktadır.
2 adet telesiyej, 6 adet teleski ve 3 adet baby lift olmak üzere: toplam 11 mekanik tesiste, toplam taşıma kapasitesi: 6000 kişi/saattir. Yeşil Lift (Chairlift: 700 metre), Çamçukuru Lift (Chairlift: 650 metre), İnekçayırı 1-2 (Ski-Lift: 900 metre), Resuldede 1-2 (Ski-Lift: 600 metre), Kazankaya (Ski-Lift: 650 metre), Köroğlu Lift (Ski-Lift: 1200 metre), 2 Baby-Lift bulunmaktadır.
Konaklama sıkıntısı bulunmamaktadır. 2000 metre yükseklikte: 3 tane gayet lüks otel var. E-5 kara yolundan, Kartalkaya yönüne saptığınızda: 10 km. den sonra oteller başlamaktadır. Otellerde: kayak, kızak ve snowboard kiralama hizmeti var. Otellerin toplam yatak kapasitesi: 1760’tır.
Burada bulunan konaklama tesisleri
Kartal Oteli 374-2345005
Grand Kartal Oteli 374-2345050
Dorukkaya Hotel 374-2345026
Golden Key Hotel 374-2345059
Karlı ve yorgun bir gün sonunda: otellerin SPA merkezlerini, hamam ya da saunalarını ziyaret edebilirsiniz. Spor sonrası eğlenceye devam etmek isteyenler ise: otellerde yapılan etkinlikleri takip ederek bu düşüncelerine de zaman ayırabilirler. Ayrıca: çam ağaçları ve bembeyaz örtülü manzara arasında: yürüyüş yaparak da keyifli anlar yaşayabilirsiniz.
Yürüyüşler için özel parkurlar var. Bunu yapmadan önce: havanın soğuk olmasını düşünerek kat kat giyinmenizi öneririm. Yürüyüş sırasında: fotoğraf makinenizi, mutlaka yanınızda bulundurun.
Gerede, Kayıkiraz köyü, evet, anne memleketim, birkaç kez gittim ve bu güzel, şirin ilçeyi doya doya gezdim.
Özellikle; Esertepe’den, şehrin görüntüsü ve de gece ışıklandırılmış olarak görüntüsünün muhteşemliğini anlatamam, buradan, yakınlardan geçerseniz, mutlaka zaman ayırın ve bu şirin beldemizi görün. Son olarak Nisan 2023 tarihinde gittim, gezi yorumlarım aşağıdadır.
ULAŞIM
Gerede: D-100 kara yolu üzerindedir ve bu yüzden buraya ulaşım gayet kolaydır. Aynı zamanda: Ankara-İstanbul otobanı da Gerede yakınlarından geçer. Gerede-Ankara arası uzaklık: 137 km. Gerede-Bolu arası uzaklık: 52 km. Gerede-İstanbul arası uzaklık: 300 km. Gerede-Zonguldak arası uzaklık: 140 km. Gerede-Karabük arası uzaklık: 90 km. Gerede-Abant arası uzaklık: 81 km. Gerede-Yedigöller arası uzaklık; 75 km. Gerede-Kartalkaya arası uzaklık: 65 km.
TARİH
Bölgenin ilk yerleşimcilerinin; Btinyalılar olduğu biliniyor. Daha sonra ise: Frigyalılar, Likyalılar, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılar.
Bölge, ortaçağda, Türklerin eline geçmeden önce, şehir merkezinin keçi kalesi diye bilinen yerde, Bizans hakimiyetinde bir yerleşim olduğu biliniyor.
Türklerin eline geçtikten sonra ise, 1197 yılından itibaren, burada Oğuz Türkleri iskan edilmiş. Günümüzde: Kayı ön adlı köyler, hala varlıklarını sürdürüyor. (Kayı, Kayıkiraz, Kayısopron, Salur, Afşar, Körseli)
Yıldırım Beyazıt: Kastamonu’ya ilerlerken, 1395 yılında, Gerede’yi Osmanlı topraklarına katar. Aynı dönemde, Gerede’ye: bir cami, bir hamam ve iki medrese yaptırılır. 1692 yılında, Gerede, Bolu sancağına bağlıdır.
Ünlü tarihçi, İbn-i Batuta, Seyahatnamesinde, Gerede hakkında şunları yazar: “ Burası, bir yayla eteğinde güzel ve büyük bir şehirdir. Çarşı ve caddeleri geniştir. Dünyanın en soğuk yerlerinden biridir. Ayrı ayrı mahallelere bölünmüş olup, her mahalle halkı kendi aralarında yaşar, öteki mahallerle bir yakınlık kurmaya çalışmaz.”
Evliya Çelebi ise, Seyahatnamesinde, şunları yazar.” Gerede, Bolu sancağına bağlıdır. 9 mahallesi vardır. Çarşı içindeki cami güzledir. 3 tekke, 1 hamam, 3 han, 200 dükkan, 7 kahvehanesi vardır. Halkı, genellikle softa ve talebedir. Soğuğu pek çoktur. Erzurum’un soğuğundan bile üstündür. Halkı, Türk taifesidir.
1810 yılında, buradan geçen, yabancı bir seyyah, Morier ise, şunları yazar: “ Gerede, büyük bir şehirdir. Girişinde, fazla miktarda deri fabrikası (tabakhane) görülüyor. Dükkanlar ve pazarlar iyi görünüşlü Türklerle doludur.”
Gerede, 1923 yılında, Bolu’nun kazalarından biri olarak gündeme gelir.
Evet: belki dikkat ettiniz, Gerede’nin tarihini uzun tutmaya çalıştım. Bunun nedeni: annemin Geredeli olması, Kayıkiraz köyünden, ama biraz önce söylediğim gibi, Kayıkiraz köyü, Oğuz Türklerinden günümüze uzanan bir köy olarak öne çıkıyor. Ben de, kişisel olarak, annemin Kayıkiraz köyünden olması nedeniyle gurur duyuyorum, çünkü gerçek Oğuz Türklerinin ilk yerleşimlerinden biri.
Bir de dikkat ettiyseniz, tüm seyyahlar bölgenin en büyük özelliği olarak, soğuktan söz etmişler. Evet, Gerede gerçekten çok soğuk bir yer. Bu soğuk, kar, buz, günümüzde de devam ediyor.
GENEL
Gerede: ortalama, 1300 metre yükseklikte, dalgalı bir arazide kurulmuştur. Sert iklimli, bol yağışlı bir ova şeklindedir. Kuzeydeki dağlık alanın 1600-1800 metre yüksekliklerinde: Gerede yaylaları var.
Gerede denince, deprem akla geliyor. İlk çağda, burada bulunan Btinya şehri depremde yok olmuş. Ayrıca: 1944 yılında da, burada büyük bir deprem olmuş.
Gerede denince diğer akla gelen ise: soğuk. Evet: kar-kış ve soğuk, buranın en büyük özelliklerinin başında geliyor. İklim soğuk, hava soğuk ama insanlar sıcak.
GEREDE DEPREMİ
1 Şubat 1944 tarihinde, Gerede ve çevresinde, 7.4 şiddetinde, büyük bir deprem oldu. Halk arasında bu depreme, “goca hareket” denilir. Bu deprem sonucu: 3959 kişi ölmüş, 1182 kişi yaralanmış ve 9422 bina yıkılmış.
Deprem sırasında: ilçenin 4 km. güneyinde, Ilıca yolu üzerinde, yolu kesen bir çatlak oluşmuş. Burada: kara, batıya doğru 3 metre itilmiş.
DERİ ÜRETİMİ-DERİCİLİK-TABAKHANE-DERİ
Gerede denilince akla dericilik gelir. Burası, adeta bir dericiler şehri gibi. Burada: 120 civarında deri üretim firması yani diğer adı ile tabakhane var. Bunlardan ayrı, 150 civarında da, kemer yapan ve kimyasal ürün satışı yapan firma var.
Yani, ülkemizin deri üretiminin yüzde 40’ı burada yapılıyor. Günlük deri üretim kapasitesi: 300-350 ton. Bölgedeki dericilerin büyük bir kısmı, bavul ticareti yolu ile deri ihraç ediyor. Rusya, Ukrayna ve Bulgaristan, bölgenin deri sattığı başlıca ülkeler. Burada üretilen derilerden yapılan ayakkabılar: İtalya, ABD ve Almanya’ya ihraç ediliyor.
KEMERCİLİK
Gerede’de, 150 civarında kemer atölyesi var. Yurt içine ve yurt dışına muhteşem güzellikteki kemerler pazarlanıyor.
BAKIRCILIK
Günümüzde, az sayıda işletme tarafından yaşatılıyor. Bakırcılar çarşısında: esnaflar tarafından üretilen bakır ibrikler, göğümler, sini, kazan gibi eşyalar satışa sunuluyor. Hediyelik olarak tercih edebilirsiniz. Bence, bakırcılar çarşısına uğramalısınız.
GEREDE PANAYIRI (MAHYASİ)
Gerede panayırı, Osmanlı imparatorluğunun ilk panayırıdır. Tarihi ipek yolu üzerinde bulunan ilçede; geçmiş dönemlerde çok sayıda büyükbaş hayvan alınıp satılırmış.
Bu yüzden, eski adı katır panayırıdır. Ancak, zamanla diğer ihtiyaçlarda alınır-satılır olmuş. Yarışlar, eğlenceler düzenlenir, ziyaretler verilir olmuş. Ancak, katır panayırı ismi, kaba görüldüğünden, zamanla “kaz panayırı” olarak değiştirilmiş.
Evet, Gerede panayırı, eskilerin deyimi ile mahyası; bilenler tarafından mutlaka zamanı takip edilip, gidilen bir yer. Özellikle, yalnızca Geredeliler değil, yakın çevre yerleşim yerlerinden de, panayıra mutlaka giden insanlar var. 3 gün süren bu panayırda: ilçe merkezinde, panayır için ayrılan bölgede: tamamen organik yani yerel ürünler satılıyor.
Özellikle: üreticiden doğrudan satış yapıldığı için, fiyatları da uygun. Yerel halk için, bir eğlence, bir değişiklik olarak değerlendirilen panayır, çevreden günübirlik gelenler için ise, bir alışveriş, doğal ürünlerin satın alınabileceği büyücek bir pazar yeri olarak görülüyor. Evet, bu pazar yerinin en meşhur ürünü ise, kaz. Özellikle: pişmiş kaz veya kesilip temizlenmiş kaz alıp, kendiniz de pişirebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Gerede’de: özellikle deri ürünlerin satıldığı yerleri ziyaret edip, deri ürünler satın alabilirsiniz. Kemer olabilir, tabaklanmış deri olabilir. Bu tabaklanmış deri ile: kendinize uygun yelek, mont vs. diktirebilirsiniz.
NE YENİR
Gerede denilince, elbette birçok yemek çeşidi akla gelebilir. Ama, benim sizler için özellikle önereceğim yemek: kızarmış kaz. Evet: Gerede’de, mutlaka kızarmış kaz yemelisiniz.
Ama bunu bulamasanız: yine buraya has, kapalı pide tadabilirsiniz. Son bir not, buraya yolunuz düşerse “Şakşak helvası” denemelisiniz.
GEZİLECEK YERLER
ASAR KALESİ
Gerede’nin 20 km. doğusunda. Bir kayalık tepe üzerinde kurulu. Çevredeki arazi üzerinde, bol miktarda, Bizans seramikleri bulunmuş. Dolayısı ile, kalenin Bizans döneminde yapıldığı düşünülüyor. Yine de, kesin olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor.
Efsanelere göre: kalenin bulunduğu tepe ile, hemen doğusunda bulunan tepe arasında: Ulusu Deresi altından, bir geçit bağlantısı varmış. Halk: doğudaki tepede yaşıyormuş, ama bir düşman tehlikesi durumunda, dere altındaki geçitlerden geçerek, Asar Kaleye çıkıyorlarmış.
KEÇİ KALESİ
Gerede’nin 5 km. kuzeyindedir. Hakim bir tepe üzerindedir. Btinyalılar zamanından kalmadır.
1995 yılında aslına uygun olarak restore edilmiştir. Tarihi İpekyolu üzerinde bir konaklama yeri olan Gerede’nin geçmişinde önemli bir yeri olan kale, halen varlığını devam ettirmektedir. Bir ortaçağ yapısı olan Keçi Kalesi, tahminen MS.7’nci yüzyıl ile 13’ncü yüzyıl arasındaki bir dönemden kalmadır.
Efsanelere göre: şehre saldırı olduğunda, halk: mal ve hayvanlarla beraber kaleye sığınıyor ve kendilerini savunuyorlarmış. Yine böyle bir durumda: kale düşman tarafından kuşatılır ancak kaleye saldırmakta başarılı olamazlar. Gündüzleri saldırılarına devam ederler.
Derken, kalede yiyecek sıkıntısı başlar. Bir gece: kalede yaşayan halk ayaklanır, kaledeki tüm keçilerin boynuzlarında, mum yakarak, kalenin dışına salarlar. Bir anda, büyük bir ordunun üzerlerine geldiğini sanan düşman, oradan kaçıp dağılır. Geredeliler ise, keçiler sayesinde düşmandan kurtulmuş ve kalenin ismi bu olaydan gelmiştir.
KİLİSELİ TÜCCAR HANI
İlçe merkezinde. Kitirler mahallesinde, Bizanslılardan kalma bir han. Han, 2 katlı ve bazı bölümleri ahşap. 1800 yılında yapılmıştır.
Güneyinde, oldukça büyük bir kapıdan giriliyor, hanın ortasında üstü açık, büyükçe bir avlusu var. Binanın alt katında: hayvan barınağı ve dinlenme odaları, iki ahşap merdivenlerle çıkılan üst katında da, konaklama odaları var.
Tarihi ipek yolu üzerinde, tüccar ve kervansarayların konaklama yeri olan handa, bir odanın doğu cephesindeki pencerelerden birinin kilit taşında bulunan “haç”, buranın bir zamanlar, kilise olarak kullanıldığı fikrini vermektedir.
ÇALAR SAAT VE KULESİ
Kitirler Mahallesindedir. 1882 yılında Ahmet Usta tarafından yaptırılmıştır. Ahşap, kare planlı bir kule şeklindedir. Cumhuriyet devrinde onarım görmüştür. Ancak, saat şu an çalışmamaktadır.
ESENTEPE ARKUT DAĞI KAYAK MERKEZİ
İlçenin 5 km. kuzeyinde, 1300 metre yüksekliktedir. Çam ormanlarıyla kaplıdır. Ulaşımı son derece kolaydır. İlçe merkezine sadece 5 dakika uzaklıktadır.
Burada: kış sporları ve kayak imkanlarına sahip bir otel var. Bölgede sürekli esen rüzgar nedeniyle “Esentepe” ismi kullanılan bu yörenin ismi, Atatürk tarafından verilmiş.
Arkut dağındaki pistlerde kayak yapılabiliyor. Kayak meraklıları deneyebilir. Burada uluslararası kayak federasyonu tarafından onaylanmış 1.5 ve 5 kilometrelik iki tane pist var.
Arkut dağı olarak bilinen bölgede bulunan bu pistlerde, yaz sezonunda da çim kayağı yapılabiliyor. 1.5 km lik pis, kayağı yeni öğrenen ve az bilenler için idealdir. 5 km. uzunluğundaki kayaklı koşu ve mukavemet pistinde, kış mevsiminde uluslararası kayak ve yaz mevsiminde dağ bisikleti yarışları düzenlenmektedir.
ESENTEPE MESİRE YERİ
Gerede’nin 1.5 km. kuzeyinde, 1300 metre yüksekliktedir. Tüm ilçeye hakim manzarası ile öne çıkar. Burada: muhteşem ağaçlar var, bastığınız her yer yemyeşil çim. Yazın: piknik, gezi, kros, çim kayağı, kışın ise: kayak yapmak mümkün.
Buranın düzenlemesi mükemmel, buraya yolunuz düşerse veya buranın yakınlarından geçerseniz, merkeze çok yakın bu mekana mutlaka uğrayın, yanınızda malzeme olmasa bile, tahta masalara oturup semaver çayından içmenizi öneririm.
YILDIRIM BEYAZID CAMİSİ
Şehir merkezindedir. 1395 yılında, Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. 1944 yılındaki büyük depremde yıkılmış, ancak daha sonra yeniden inşa edilmiştir. Ama, bugünkü görünümü, elbette orijinal halinden uzaklaşmıştır.
Mudurnu, Bolu’ya 52 km. uzaklıktadır. Abant-Mudurnu arası ise: 18 km.dir. Ankara-Bolu-Mudurnu: 244 km. ve Ankara-Nallıhan-Mudurnu: 208 km. dir. İstanbul-Mudurnu: 296 km. dir.
Bu sözünü ettiğim yollar: özellikle: Ankara-Bolu üzerinden gelinen yol, düzgün. Yalnız: bu yörede, kış aylarının sert geçtiği unutulmamalı. Yani: kış aylarında buraya gitmeyi düşünenler, gerekli tedbirleri almalı.
Bir de, Bolu’dan Mudurnu’ya giderken, şehir çıkışında solunuzda o kadar olmasa da, Pamukkale’deki beyaz kayaları andıran bir görüntü göreceksiniz. Burası: bu yöredeki doğal kaynak suyunun çıkış yeri. Bir süre, insanlar, yanlarında getirdikleri kaplarla, buradan doğal kaynak suyu alabiliyorlardı.
Zamanla: burada, geçmiş yıllarda özel bir şirket tarafından tesis kuruldu ve bu muhteşem kaynak suyu: şişelenerek tüm ülkeye satılmaya başlandı. Uzaktan burayı gördüğünüzde, zaman bulursanız, kaynak suyunun çıktığı yere kadar gitme şansınız var, zamanınız varsa gidebilirsiniz.
GENEL
İlçe, tarihi ve kültürel değerlerle çevrilidir. Yeşilin ayrı bir yeri vardır. Camileri, türbeleri ve eski evleri ile, bir açık hava müzesini andırır. İnsanlarının sıcakkanlılığı, oyalarının inceliği ve zarafeti, tavuğu, helvası ile tanınmaktadır. Tarihte, Evliya Çelebi tarafından, ceviz cenneti olarak anılır. Çünkü: İlçe de, ceviz ağaçları dikkati çeker. Ormanlar, göller, kaplıcalar ve tabii güzellikler, İlçeye ayrı bir önem katmaktadır.
Osmanlı kokuludur Mudurnu. Osmanlılardan, bugüne ulaşmış bir fısıltı gibi duran kasabaya Şeyh-ül Ümran tepesinden baktığınızda: aşağıda, eski beyaz boyalı evlerin, bahçelerin, camilerin kucaklaştığını göreceksiniz.
Cumartesi günleri, sabahtan akşama kadar, kasabada insan sesleri yükselir. Mudurnu pazarı kurulur. Mevsimine göre, kanlıca mantarı, iri taneli Bombay fasulyeye, ekşimik peynirinden, Saray helvasına kadar, yerel birçok yiyeceği buradan alabilirsiniz. Pazarın en önemli özelliği: yerel kadınların ürettikleri peynir, yoğurt, reçel, Korova şurubu gibi ürünleri, kendi elleriyle satmalarıdır.
Bir süre önce
Mudurnu’nun uzun yıllar en büyük anlamı: hemen ilçenin girişindeki “Mudurnu Tavukçuluk” tesisleri idi. İlçenin girişinde: büyük bir tavuk heykeli ve maalesef, tavuk kesim tesislerinin hepsinde görülen; ağır bir koku. Evet: bunlar, İlçeye gelenlerin ilk karşılaşacakları idi.
Özellikle: Mudurnu Tavukçuluk firmasının; İlçe için yaptırdığı, gerek kesimhaneler ve gerekse diğer sosyal tesisler (örneğin: Futbol Sahası ve gölet) ilk göze çarpanlardı. Bunun yanında: Mudurnu Tavukçuluk firması; gerek İl ve gerekse İlçe köylerinde; yerel üreticiler ile, çok miktarda, tavuk üretimi gerçekleştiriyordu.
Ancak: zamanla, sanırım bir kısım sıkıntılar oluştu ve eski Mudurnu Tavukçuluğa ait entegre tavukçuluk tesislerini, 2008 yılı içinde, İlçe Taşımacılık Gurubundan; Kılıç Holding satın almış. Uzun zamandır işletilmeyen tesisler, yeniden işletilmeye başlanılmış ve İlçeye canlılık gelmiş.
Mudurnu için; tavuk gerçekten çok önemli. Özellikle: İlçe merkezinde; yine eski bir tarihi yapı, restoran haline getirilmiş. Burada: ikram edilen tüm yiyecekler, tavuk ürünleri. Örneğin: tavuk çorbası ile başlayan yemeğiniz, tavuk ile ilgili bir ana yemek ve sonunda, tavuk baklavası ile tamamlanıyor. Değişik ama hoş bir lezzet. Denemek gerek, sonuçta beyaz et, sağlıklı.
TARİHİ
Mudurnu’nun tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Çeşitli medeniyetlerin, ilk yerleşim yeridir. Anadolu’nun Türkleştirilmesinde büyük rol oynamıştır..
Bölge: antik devirde, Bitinya adıyla bilinen bölgenin içinde yer alır. Bölgede: sırasıyla, Hititler, Frigyalı’lar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar egemenlik kurarlar.
Bizans imparatorluğu döneminde: tekfurla yönetilen bölge: Mudurnu adını, Bursa Rum Tekfurunun; kızı Matarni için yaptırdığı kaleden alır. Kale; şu anki yerleşim yerinin doğusunda bulunan, Hisar Tepesindedir. Matarni ismi, zamanla değişime uğrayarak, Camapolis, Madrenes, Moderna, Mudurnu gibi isimler alarak, bu günkü ismi olan Mudurnu’ya dönüşmüştür.
Mudurnu’da: 1078 yıllarında, Süleyman Şah zamanında, ilk Türkmen yerleşimi başlar. 1176 yılında, II. Kılıçaslan, Bizanslılarla yaptığı Miryakefalon Savaşında, Bizans ordusunu yener ve Bolu bölgesine kadar ilerler. Bu zaferden sonra, bölgeye, Türk boyları yerleşmeye başlar. Bu yerleşimler: Ertuğrul Gazi ve Osman Bey zamanında da devam eder.
NE YENİR
Mudurnu ile özdeşleşmiş: Kabaklı gözleme, Un helvası, Kızılcık çorbası, Kaşıksapı, Höşmerim, Ev Baklavası ve Köy ekmeği; ağzınızda, farklı tatlar bırakacaktır. Özellikle: gerek kendiniz için ve gerekse hediyelik olarak: buradan mutlaka ve mutlaka, “saray helvası” alın.
Bildiğiniz pişmaniye, dışı çikolata kaplanıyor ve özel bir şekilde kesilerek paketleniyor. Tadı muhteşem, mutlaka tadın. Ayrıca: köpük helvası ve hediyelik bebekler de; bu yöreden satın alabileceğiniz hediyelikler arasındadır.
GEZİLECEK YERLER
SAAT KULESİ
Mudurnu’nun doğusunda, bir yamaç üzerindedir. 1890-1891 yılları arasına tarihlenen kule, ahşap olarak yapılmıştır. Ancak: 1900 yılındaki bir yangında yanar. Kule: 1905 yılında ise, Mudurnu kalesinden sökülen taşlar ile, Mudurnu hapishanesindeki mahkumlara tekrar yaptırılır.
Tepesine ise: bir Türk demirci ustasının yaptığı saat takılır. Kule, yaklaşık olarak: 3×3 metre boyutlarında, kare prizma gövdeli ve 12 metre yüksekliğindedir. Kapısı: doğuya bakar. Bu kapıdan: 30 basamaklı ahşap merdivenler ile, üç yöndeki saat kadranlarının bulunduğu yere çıkılır. Kule; 1963-1964 yılları arasında yeniden yanar ve tekrar onarılır.
YILDIRIM BEYAZIT CAMİ
Cami, Yıldırım Beyazıt tarafından, 1374 yılında yaptırılmıştır. Planı: geometrik olarak, kareye yakındır. Yan taraflara, birer kemer ilavesi ile, bir metre kadar genişlik sağlanmıştır. Duvarların kalındığı, ortalama: 1.60 metredir. Kubbe açıklığı: 19.65 metreyi bulur.
Çapı, oldukça büyük olan, böyle bir kubbeyi, dört duvar üstüne oturtmaktan doğacak zorluklar, denenmediği için, son derece ihtiyatlı hareket edilmiş. Bu kubbe: başka mimari tarzlardaki denemelerin tekrarı olmayıp, başlı başına bir tecrübe ve örnek teşkil etmektedir.
KEYVANLAR KONAĞI
160 yıllık konak: 9 odalı ve orta sofalıdır. Yöresel yemekleri tadabileceğiniz ve konaklayabileceğiniz bir mekandır.
ARMUTÇULAR KONAĞI
200 yıllık konak: 22 odalı ve 3 büyük salonludur. Alt tarafı taş, diğer kısımları ise tamamen ahşap olan konaktaki tavan süslemeleri ve ahşap işlemeleriyle görülmeye değer bir mekandır.
HACI ABDULLAHLAR KONAĞI
150 yıllık konak: 7 odalı ve orta sofalıdır. Yöresel yemekleri tadabileceğiniz ve konaklayabileceğiniz bir mekandır.
NEDEN MUDURNU
Buralardan geçerseniz, bu yeşil kasabayı da mutlaka, şöyle bir gezin. Yaşları: 100 ile 250 arasında değişen evlerin arasında dolaşın. Ağaç işlemeleri satan dükkanlardan, beğendiğiniz eşyaları alın. Ama: güneşin tepeler arasında erkenden kaybolması sonucu; havaların serin olacağını sakın unutmayın ve tedbir olarak sıkı giysilerinizi mutlaka yanınıza alın.
Gecelemek düşünürseniz: Mudurnu konaklarında kalın. Saray helvası alın. Tavuk ürünleri restoranında: tavuk ürünlerinin ve de özellikle tavuklu baklavanın tadına bakın.