Aydın Söke Karine

Aydın Söke Karine

Öncelikle, “Karine” sıkça kullanılan bir hukuk terimi olduğunu bilmek ve benim burada yazdıklarım, hukuk terimi Karine değil, Söke ilçemize bağlı, Ege denizi kıyısındaki şirin bir balıkçı köyü “Karine” dir. Resmi adı “Karene” ama yöre insanı burayı “Karina” diye bilip, söylüyor. Tam bir cennet, ama gizli kalmış bir cennet, buralara yolunuz düşerse, mutlaka zaman ayırın ve Karine bölgesini görün.

Evet, bir anlamda, iç kesimdeki Doğanbey köyünün limanı olarak biliniyormuş. Eskiden, depo olarak kullanılan yapılardan bir-iki tanesi ev yapılmış, biri ise, büyük bir balık restoranına dönüştürülmüştür. Ancak, bu muhteşem güzel balık restoranı, yalnızca yörede yaşayanlar tarafından biliniyor ki, buralara yolunuz düşerse, mutlaka bu güzelliği yaşamanızı öneririm.

Evet: yörenin en büyük özelliği, ülkemizde, balık yenebilecek en iyi yerlerin başında geldiği de söylenebilir. Çünkü: denizin dibinden yer altı suları kaynıyor ve bu yüzden, Ege denizinin en muhteşem balığı olan Çipuraların, yumurta bırakmak üzere buraya geldikleri söyleniyor. Bu su kaynakları nedeniyle, burada denizin ısısı bir başka oluyormuş, hatta tuzluluk oranı çok düşükmüş ve bol miktarda balıkların tercih ettiği yemlerden bulunuyormuş. Yörenin tüm balıkçıları, bir kooperatif kurmuşlar ve yörenin balıkları yalnızca bunlar tarafından tutuluyor.

 

ULAŞIM

Aydın Söke Karine: Söke ilçe merkezine, 35 km. uzaklıktadır. Söke Doğanbey köyü yolundan ilerlediğinizde, bu yolun sonunda, Karine’ye ulaşırsınız. Daha ayrıntı isterseniz: Söke-Milas yönünde ilerleyeceksiniz ve kısa bir süre sonra, Güllübahçe tabelasını göreceksiniz ve bu yola girin, Güllübahçe içinden ilerleyip, eski bir Rum köyü olan Doğanbey ve sonra Karine. Bu arada: Doğanbey köyünde, eski restore edilmiş Rum evlerini görebilirsiniz.

Bu arada, Karine’ye ulaşmak için Söke yöresini tercih etmeniz gerekiyor. Bu yüzden, buraya ulaşım ölçülerini verirken, Söke’yi esas almak gerekir. İstanbul-Söke arasındaki uzaklık: 660 km. Söke-Ankara arasındaki uzaklık: 620 km. Söke-Kuşadası arasındaki uzaklık: 25 km.

TARİHİ

Karine bölgesi tarihi, çok çok eskilere gitmiyor. Buranın tarihi süreç içinde bilinen tek özelliği: bir zamanlar gümrük alanı olarak kullanılmış olmasıdır. Doğanbey köyünün limanı olarak da düşünülen bu minik belde, bir zamanlar gümrük alanı olarak kullanılıyormuş ve depo olarak, bir-iki yapı bulunuyormuş. Çünkü: hemen karşıda, yani 1400 metre kadar karşıda, Sisam adası bulunuyor.

Bunun dışında, Karine bölgesinin, çevredeki bir kısım bölgede olduğu gibi, çok eskilere giden bir tarihi yok. Zaten, 1924 yılındaki mübadele sonucu, Rumlar bölgeyi terk edince, Karine’nin gümrük alanı vasfı da bitmiş. Gümrük deposu olarak yapılan binaların bir kısmı ev olmuş ve bir tanesi de günümüzde de kullanılan büyük bir balık restoranı haline getirilmiştir.

GENEL

Karine, dilek yarımadasının Didim tarafında bulunmaktadır. Dilek yarımadası denilince, burası, aynı zamanda Büyük Menderes Havzası, Dilek Yarımadası Milli Park alanıdır. Yani: Doğanbey köyü, bu milli parkın tam içinde kalmış ve SİT alanı ilan edilerek, mevcut yapılar koruma altına alınmıştır. Karine’de: yine Milli Park alanı içinde, sahil kesiminde bulunmaktadır ve yapılaşmaya kapalıdır. Ayrıca: bu milli park alanı içinde, gerek bitki ve gerekse yabani hayat canlılarını görmek mümkündür.

Burası, deniz ile anlam kazanıyor. Çünkü: deniz, yani uzun süre derinleşmiyor, yani sığ, hatta bu sığlığın yer yer 350-400 metre kadar uzandığı görülüyor. Yani, denizin içinde, 350-400 metre yürüyorsunuz ve hala derinleşmediğini görüyorsunuz, Bu sığ denizin kıyı bölümünde ,balıkçıların denizin içinde kayıklarını iterek açıklara götürdüklerini göreceksiniz. Plaj ise, ince kumludur.

Burada, ayrıca, kuş gözlemciliği yapabilirsiniz ve özellikle “tepeli pelikan” görebilirsiniz. Ayrıca: flamingolar, yeşilbaş ördekler de görebilirsiniz.

Aydın Söke Karine

NE YENİR-NE İÇİLİR

Karine denilince, elbette, burada balık yemenizi veya deniz ürünlerini tatmanızı önereceğim. Çünkü, çok yerde balık yemiş olabilirsiniz, ama buradakilerin tadına inanamayacaksınız. Balığı, ızgarada ve üzerine zeytinyağı sürerek yapıyorlar. Ayrıca: limon, sarımsak sosu kullanmayı sakın unutmayın.
Özellikle, yaz akşamlarında, denize masa attırmalı ve balık yemelisiniz ve bu sırada, güneşin batışını izlemelisiniz, hemen karşısında da “Samos” adası.

GEZİLECEK YERLER

GÜVERCİN MAĞARASI

Karine bölgesine gelip, gezecek bir yerler düşünenler için: kıyıdan bir tekne kiralayınca, Karakol burnunun öte tarafında, güvercin mağarasını görebilirsiniz.
Mağaranın gözlerinin her biri, ayrı bir sahile açılıyor ve bu sahillerde, kıyıya vuran dalgaların sesleri mağaranın içinde buluştuğunda, bir uğultu oluyor.

Bu uğultu, dikkatli dinlediğinizde, sanki bir yaratığın nefes alışı gibi hissedilebiliyor.
Evet, mağaranın içine tekneyle girin ve gezinin. Mağaranın içinde, güvercinler var ve zaten bu yüzden güvercin mağarası ismi verilmiştir. Tavan oldukça yüksek ve tekneler, mağara içinde manevra yapabiliyorlar ve hatta, mağara içinde bir küçük kumsal bile var.

DOĞANBEY KÖYÜ

Karine köyüne gelirken, buraya dikkatinizi çekmiştim. Yani, Karine’ye varmadan hemen öncedir. Burası, eski bir Rum köyü olarak biliniyor ve köydeki eski Rum evleri, restore edilerek günümüze taşınmıştır. Bu nedenle, bu şirin köyde ki yaşamı görmek açısından, buraya da zaman ayırmanızı öneririm ve hatta, belki de, bu eski köy evlerini satın alarak restore ettiren bir ünlü ile karşılaşabilirsiniz.
Evet, Doğanbey köyünde, 1924 yılına kadar Rumlar yaşıyorlarmış.

Mübadele sonucu Rumlar gidince, köye: Bulgaristan’ın Yenice köyünden gelip yerleşmişlerdir.
Köyün o dönemlerdeki ismi “Domatia” dır. O dönemdeki evler, orman içinde, birbirinden uzak, bir avlu çevresindeki odalar şeklinde inşa edilirmiş ve bunlara, Rumca “Domatia” denilirmiş. Bu nedenle, köyün ismi de, bu kelimeden gelmiştir. Evet, bir zamanlar burada 300 hanelik bir Rum köyü bulunuyormuş.
Aslında, biraz önce söylediğim gibi, 1924 yılından sonra buraya gelenler, 1959 yılında yaşaman büyük depremin ardından, burayı terk etmişler ve Doğanbey bölgesi yine yalnızlığa terk edilmiştir.

Ancak, 1990’lı yılların başında, buradaki harabe evler, Ankaralı ve İstanbullular tarafından satın alınmış ve aslına uygun restorasyon faaliyetlerine girişmişler ve bugünkü Doğanbey köyü ortaya çıkmıştır.

Evler, geleneksel Rum mimarisinin özelliklerini yansıtmaktadırlar. Ayrıca, yine dükkanlar, dini bir şapel ve hastanenin bulunduğu köyde, Arnavut kaldırımlı taş sokaklar ilgi çekmektedir. Biraz önce hastane demiştim, belki dikkatinizi çekmiştir. Burası, 1900’lü yılların başında, hastane olarak yapılmış, ama daha sonra okul, karakol gibi amaçlarla da kullanılmış bir yapıdır ve günümüzde “Dilek Yarımadası Milli Parkı Ziyaretçi Tanıtım Merkezi” olarak kullanılmaktadır.
Köyün tepelerine çıkın ve zeytin ağaçlarının bulunduğu yörede, muhteşem deniz manzarasını izleyin.

Aydın ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Söke ilçesi tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

 

Aydın Söke

Aydın Söke: Büyük bir yer. Özellikle: Didim-Akbük istikametine giderken mutlaka uğradığım, hatta Pazar yerini gezmekten büyük keyif aldığı bir yer. Bu arada: Söke denilince, ülkemizde yaşayan insanların büyük kısmı tarafından, elbette Söke ununun ünü mutlaka akla gelecektir. Bunun dışında, yaz aylarında, buram buram “salça” kokar. Çarşamba günleri ise kurulan pazarı, tüm çevreden gelenler tarafından doldurulur.

ULAŞIM

Söke: İzmir-Bodrum yolunun uğrak yeridir. Söke-Aydın arasındaki uzaklık: 54 km. Söke-İzmir arasındaki uzaklık: 120 km. Söke-Kuşadası arasındaki uzaklık ise: sadece 20 dakikadır.

TARİHİ

1300 yıllarında, Aydın Bey’i tarafından, Türkmen aşiretlerinin buraya getirildiği ve “Söke” ilçesinin, bu aşiretlerden birinin başkanı olan Süleyman Şahın dedesinin kurduğu söylenmektedir. Söke: 1426 yılında, Menteşe Beyliğinin merkezi olarak kabul edilir. 1868 yılında ise, Aydına bağlı olduğu görülüyor. Yörenin isminin kaynağı: uzun yıllar boyunca, Büyük Menderes nehrinin su baskınlarına uğrayan yöre: bu su baskınları sonucu “Su köy” diye anılır ve bu kelime, günümüze “Söke” olarak gelmiştir.

Aydın Söke

GENEL

Yüz ölçümü olarak, Aydın ilinin en büyük ilçesidir. İlçenin, deniz seviyesinden yüksekliği, yani rakımı: 23 metredir. İlçenin ortasından: Söke çayı geçmektedir. Çayın iki yanına yayılmış olan ilçede, hareketli bir yaşam gözlenmektedir. İklim: Akdeniz iklim kuşağı hakimdir. Buna bağlı olarak: kışın yağışlı ve yazın ise kurak geçer. Nem oranı ise, yüksektir.

Ancak, yazın en sıcak günlerinde, püfür püfür esen rüzgarı, bir ömre bedel ferahlık verir. Bölgenin bitki türü: çam ve makiliklerden oluşmaktadır. Tarımsal ürün çeşitleri olarak ise: öncelikli pamuk ve daha sonra, zeytin, incir ve üzüm gelmektedir. Ülkemizin, en önemli pamuk üretim merkezlerinden biridir. Söke: 1.derece deprem kuşağında bulunuyor.

Yakın zamanlarda, yörede kayıtlara geçen en büyük depremler: 1846, 1873, 1887, 1888, 1895, 1899, 1904, 1954 ve 1955 yıllarındadır. Son olarak: Söke ilçesinde: Denizli’de bulunan Piyade Tugay Komutanlığına ait, bir kısım askeri birlik bulunuyor. Yani: ilçe sınırları içinde, askeri tesisler ve askeri kişiler görmek mümkün.

BAFA GÖLÜ

İlçe merkezine, 50 km. uzaklıktadır. Çamiçi olarak da isimlendirilir. Gölde: bol miktarda kuş barınmakta ve üremektedir. Özellikle: dünya çapında nesli tükenmekte olan, Cüce karabatak ve Deniz kartalı gibi kuş türleri, burada barınmakta ve üremektedirler. Ayrıca: kış aylarında, buraya göç eden ördek ve su kuşları türleri, beslenme ve barınma için, göl havzasını kullanmaktadırlar.

Toplamda 210 kuş türünün barındığı bu alan; Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “Tabiat Parkı” olarak ilan edilmiştir. Gölün doğal su kaynakları: Büyük Menderes nehrinin düzenli taşkınlıkları ve çevredeki dağlardan gelen yer altı ve yerüstü sulardır. Gölün çevresi: zeytinlik ve çam ormanlarıyla kaplıdır. Hatta: yapılan araştırma sonuçlarına göre: ülkemizde bilinen en eski zeytin ağacı (2000 yaşında) nın, Bafa gölü kıyısında bulunduğu tespit edilmiştir.

Aydın Söke Bafa Gölü

Göl çevresinde: ayrıca “orkide” çiçeği yetiştiriliyor. Yaklaşık 20 tür orkide bitkisi, bu çevrede yetiştiriliyor. Diğer bir özellik ise: göl yöresinin, yenilebilir otlar bakımından çok zengin olması. Zaten: göl kıyısında, yolda ilerlerken, bu otları satan köylüleri göreceksiniz. İğnelik, sirken, kuşkonmaz, turpotu, radika ve acıot gibi otları, arzu ederseniz satın alabilirsiniz. Ayrıca: göl içinde, irili-ufaklı adacıklar vardır.

Bunların en önemlisi: Menci ve Hayalet adadır. İkizce yarımadasının uç kısmındaki tepede ise, bir manastır var. Meryem Ana’ya adanarak yapıldığı öğrenilen bu manastır; göle, mistik bir hava veriyor. Gölün boyu: 15 km. eni ise 5 km. dir. En derin yeri: 21 metredir. Ancak, genel anlamda, sığ bir göldür. Antik dönemde, deniz kıyısında bulunan göl: Meandros yani Büyük Menderes ırmağının taşıdığı alüvyonlar ile dolmuş ve deniz kıyısından kilometrelerce uzaklaşmıştır.

Zaten: günümüzde, Büyük Menderes ile gölün bağlantısı kesilmiştir. Ayrıca: göl kıyısındaki zeytinyağı fabrikaları tarafından yaratılan kirlenme nedeniyle, gölde gerekli oksijen seviyesinin azalması ve değişen kimyasal içerik: eko sistemin bozulmasına, balıkların ölmesine ve gölün çevresinin kurumasına neden olmuştur. Bir zamanlar, bu yörenin insanlarının yoğun olarak uğraştıkları balıkçılık: eko-sistemde ortaya çıkan olumsuz gelişmeler yüzünden, günümüzde tamamen sona ermiştir.

Bafa gölü: yolun kıyısından geçerken mutlaka göreceksiniz. Uzun süre, bafa gölü, yolculuğunuza eşlik edecektir. Göl ile ilgili, uzaktan seyretmekten başka, yapılabilecek bir aktivite maalesef yok.

NE YENİR. NE İÇİLİR

Söke’de, yol kenarındaki çöp şişçilere uğrayarak, “çöp şiş” yemelisiniz.

NE SATIN ALINIR

Söke yöresinde: yol kıyısında, birçok fabrika satış mağazaları bulunuyor. Duyduğuma göre, bu mağazaların sayısı: 60 civarındaymış. Buralardan: tekstil ürünleri satın alabilirsiniz. Bunun dışında, yazının başında söz ettiğim gibi, Söke pazarına uğrayarak, meyve-sebze ve yöreye özgü otlardan alışveriş yapabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Aydın Söke İlyas Bey Camisi

İLYAS BEY CAMİSİ

Miletos antik kentinin yanındaki, Balat köyündedir. Menteşoğullarından İlyas Bey tarafından, 1404 yılında yaptırılmıştır. Caminin yapımında: Miletos antik kentinin mermer blok taşlarından yararlanılmıştır. Bu yüzden de caminin içerisi ve dışı düzgün mermer bloklarla kaplanmıştır. Kubbesi: 14 metre çapındadır. Üzeri, kiremit örtülüdür. Caminin mermer mihrabı: geometrik desenlerle süslenmiş olup, yapıldığı dönemin en güzel örneğidir.

Aydın Söke Priene (Güllübahçe)

PRİENE (GÜLLÜBAHÇE) 

İlçe merkezinin 15 km. güneybatısındadır. Samsun dağının güney yamacında görülüyor. Antik kentin merkezi: 370 metre yükseklikteki, sarp bir kaya üzerine kurulmuştur. Yani: bu konumu nedeniyle, zamanında saldırılardan hiç etkilenmediği kesin. Ayrıca: bu kadar yüksekte kurulmuş olmasının diğer bir avantajı da, kent merkezi, farklı yönlerden de görülebilmektedir. Kent hakkında ilk bilgiler, MÖ.7.yüzyıl ortalarında görülmektedir.

Aydın Söke Priene (Güllübahçe)

Antik kentte, günümüzde, görebileceğiniz kalıntılar şunlar: Demeter Tapınağı: Tanrıça Athena için, kentin en yüksek ve hakim kesimine yapılmıştır. Tapınağın önünde: Athena’nın altın ve fildişinden yapılan heykelleri bulunuyormuş. Tapınak sunağının, günümüzde, sadece bir bölümü ayakta kalmış.

Tiyatro: 5000 kişilik bir seyirci kapasitesi bulunmaktadır. MÖ.350 yılında yapılmıştır. Agora: Zeus Tapınağı: Bouleuterion: Yukarı Gymnasion: Aşağı Gymnasion: Mısır Tapınağı: Büyük İskender’in evi: Bizans kilisesi: Nekropol: Konut alanları:

MYOUS (MYES)

Bu antik kent: Söke-Milas karayolu üzerinde, Avşar köyüne yakın bir tepecik üzerindedir. Kentin kelime anlamı ilginç. Yunancada: “faresi bol” anlamına gelmektedir. MÖ.5.yüzyıldaki bazı yazıtlarda, şehrin adı geçmektedir, yani MÖ.5.yüzyılda burada yerleşim bulunduğu biliniyor. Ünlü coğrafya yazarı Strabon: bu kentin, Panionion birliğine üye olduğundan söz eder.

Heredotos ise: MÖ.499 yılında, Pers donanmasının, Myous kenti açıklarında demirlediğini yazar. Evet, bölgedeki birçok antik kent gibi: Maiandros (Menderes) ırmağının taşıdığı alüvyonlar yüzünden, kentin, denizle bağlantısı kesilir. Takip eden dönemde ise, sıtma hastalığı kentte yaygınlaşır ve bunun üzerine, halk, burayı terk ederek Miletos şehrine göç ederler. Ancak, giderken, yanlarında: yapı taşları ve heykellere kadar, ne varsa götürmüşlerdir.

Bu yüzden, bu antik kentten günümüze kalan fazla bir kalıntı söz konusu değildir. Tarlalar arasında, sütun ve taş parçaları ve antik kaynaklarda adı geçen ve beyaz mermerden yapıldığı bilinen “Dionysos Tapınağı” ve bu tapınağa ait parçaları görebilirsiniz. Ayrıca: yine, sur duvarları ve Bizans kalesi kalıntılarını da görmeniz mümkün.

Aydın Söke Miletos (Milet)

MİLETOS (MİLET)

İlçe merkezine, 30 km. uzaklıkta, Akköy yakınlarındadır. Helenistik ve Roma dönemindeki yapılaşma ve önemi nedeniyle, kent, antik dünyanın önde gelen kentlerinden biri haline gelmiştir. Evet, kentin tarihi süreç içindeki gelişimi hakkında kısa bilgi vermek istiyorum. Miletos sözcüğünün: Hitit tabletlerinde sözü edilen “Milawada” kelimesinden geldiği düşünülmektedir. Kelime anlamı ise: “Ana Tanrıçaya ibadete giden yolun sahibi olan kent” anlamına gelmektedir. Kentin kuruluş öyküsü ise, şöyledir:”

Girit kralı Minos’un kızı: Delone’nin, Apollon ile olan beraberliğinden: 3 oğlu dünyaya gelir. Delone, Apollon’un korkusuyla: Miletos isimli oğlunu: ormana bırakır. Ormanda: bu çocuğa kurtlar süt verir, çobanlar büyütür. Ancak: Miletos, büyüdüğünde, dedesinin kendisini öldüreceğini anlar ve Anadolu’ya kaçar. Anadolu’da ise, Miletos şehrini kurar. Miletos: Batı Anadolu’da, Meandros (Büyük Menderes) nehrinin, denize döküldüğü yerde bulunan, antik çağın en önemli kentlerinden biridir. Şehrin kurulduğu dönemde: Ege denizi: arkada, Beşparmak dağlarına kadar sokuluyor, Bafa gölü ve Miletos şehirlerini içine alarak, geniş bir körfez oluşturuyordu.

Tabii buna bağlı olarak: Miletos, büyük bir liman kenti statüsünü kazanmıştı. MÖ.1400 yılında, Miletos kenti, bilinmeyen bir nedenle saldırıya uğrar ve yıkılır. Bunun üzerine, yerleşim alanının çevresi, surlarla çevrilir. MÖ.650-480 yılları arasında ise: Miletoslular tarafından: Karadeniz, Marmara ve Akdeniz’in bazı bölgelerinde, ticaret kolonileri kurulduğu görülmektedir. Thrasbulas isimli kralın yönetiminde: en parlak günler yaşanmış, kültürel ve ekonomik yönden, bölgede bulunan diğer İon kentlerinin önüne geçmiştir. Ancak: Persler bölgeye gelince, diğer İon kentleri gibi, Miletos kenti de, Perslerin egemenliğini kabul etmek zorunda kalır. Hatta, bir ara Perslere karşı gelirler, ancak yapılan savaşta yenilirler ve Persler tarafından kent yakılıp-yıkılır, halkı ise, Mezopotamya’ya sürgün edilir.

MÖ.334 yılında, Büyük İskender, Persleri bölgeden atar ve bunun üzerine, Miletos kentinde, büyük bir rahatlama gözlenir. Ekonomik gelişimin sonucu olarak: surlar yenilenir, yeniden yapılaşma başlanır. MÖ.133 yılında, Roma imparatorları tarafından, kent ele geçirilir. Romalıların, kentin yeniden yapılaşmasında büyük payı bulunur.

Ancak: MS.3’ncü yüzyıldan sonra, Romalıların, Miletos kentine olan ilgileri biter. Çünkü: Latmos körfezi dolmakta, şehir denizden uzaklaşmakta, kıyı bataklık haline gelmekte ve sıtma nedeniyle, şehir halkı, şehri terk etmektedirler. Takip eden Bizans döneminde ise: şehir sınırları oldukça daralmış ve binalar: tiyatronun çevresinde toplanmıştır.

Aydın Söke Miletos (Milet)

Yapılaşmada: ızgara planı uygulanmış ve yapılar bu plan gereği yerleştirilmiştir. 1261 yılında ise, Karia bölgesinde kurulan Menteşe Beyliği, yöredeki diğer kentlerle birlikte, Miletos şehrini de ele geçirirler. Menteşe Beyi Orhan Bey; 1333 yılında bastırdığı sikkelerde: şehrin adını “Palatia” olarak yazdırır. 1424 yılında ise, Sultan II. Murat tarafından, yöre ve harabeye dönen Miletos şehri, Osmanlı topraklarına katılır.

Evet, günümüzde, antik kentten geriye kalan yapılar arasında: öne çıkanlar: 15.000 seyirci kapasiteli, Roma dönemi özelliklerini taşıyan tiyatro, MS.1.yüzyılda inşa edilen Roma Hamamları, bir ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, Gymnasium, MS.2.yüzyılda inşa edilmiş olan Bouleterion, MS.2.yüzyılda inşa edilmiş olan Faustina Hamamı. Antik kentte: Athena Mabedinin bulunduğu yerde yapılan kazılarda: MÖ.2000 yıllarına tarihlenen, Girit’te yapılmış, Geç Myken seramikleri bulunmuştur. Bu seramikler: Miletos ve Myken kolonilerinin varlığının kanıtıdır.

MİLET MÜZESİ

İlçe merkezinin 40 km. uzağında, Miletos antik kenti içindedir. Müze: 1973 yılında hizmete açılmıştır. Miletos antik kentinde bulunan arkeolojik eserler: burada sergilenmektedir. Müze binasında: havuzlu bir hol, bir salon ve daha küçük iki salondan oluşmaktadır. Burada: MÖ.15.yüzyıla tarihlenen Myken seramikleri ve takip eden dönemlere ait, çeşitli eserler sergilenmektedir.

HAMAM

Antik kentte, Milet hamamının bulunduğu yerde, 15.yüzyılda yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olan hamamın yapımında: antik dönemlere ait taş parçaları kullanılmıştır. Yapıdan, günümüze, sadece: soyunmalık olarak kullanılan bölümü gelmiştir.

Ortadaki büyük kubbeli sıcaklığın hemen yanlarında ise, halvet hücreleri, sıcak su sarnıcının yanında bulunmaktadır. Kubbesi yıkılmıştır. Ancak, hamamın giriş ve iç kısmındaki duvarlarda bulunan gemi resimlerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu resimler, söylenenlere göre, hamamın Milet şehrine gelen denizciler tarafından kullanıldığının ifadesidir.

Aydın ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Söke ilçesi Karine antik kenti tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Aydın Karpuzlu

Aydın Karpuzlu

Ulaşımı zor bir yer. Aydın-Milas arasında, ara yani pek kullanılmayan bir yol üzerinde. İlçenin hemen girişinde, büyük karpuz maketleri var. Yani, bunları görünce, burada karpuzun meşhur olduğunu hemen anlıyorsunuz.

ULAŞIM

Karpuzlu ilçesinin, il merkezi olan Aydına olan uzaklığı: 56 km. dir.

Aydın-Çine-Yatağan yolu üzerinden: Çine öncesinde veya Çine içinden sapılarak ulaşılır. Yeri, nispeten biraz sapa kalıyor. Karpuzlu-Çine arası uzaklık: 29 km. Karpuzlu-Milas arasındaki uzaklık: 31 km. Karpuzlu-Kuşadası arasındaki uzaklık: 117 km. Karpuzlu-Nazilli arasındaki uzaklık: 107 km. Karpuzlu-Söke arasındaki uzaklık: 107 km. Karpuzlu-İzmir arasındaki uzaklık: 186 km. Karpuzlu-Fethiye arasındaki uzaklık: 228 km. Karpuzlu-Muğla arasındaki uzaklık: 98 km.

Aydın Karpuzlu

TARİHİ

Yörenin, Karpuzlu olmadan önceki ismi “Demircidere”. Cumhuriyetin ilk yıllarında, burada, Demircidere isimli bir köyün varlığı biliniyor. Buraya, bu ismin verilmesinin nedeni ise: köyün hemen yanından geçen derenin kıyısında bulunan birkaç demirci dükkanı. 1971 yılından sonra, Demircidere ismi “Karpuzlu” olarak değiştirilmiştir. Bu isim ise, Karpuzlu ovasından gelmektedir.

İsim kökeniyle ilgili incelemeden sonra, buranın tarihine ait, birkaç cümle söylemek istiyorum. Antik dönemde, bu yörede kurulan Karia devleti, bu yöreyi de içine almıştır. Karyalılar, MÖ.4000 yıllarından itibaren, yörede görülmeye başlanırlar.

Tarihi süreç içinde, İlçenin bugün kurulu bulunduğu yer pek öne çıkmasa da, Alinda isimli antik kent, önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Alinda şehri ise: önceleri Hititlerin elinde iken, daha sonra Büyük İskender tarafından ele geçirilmiş ve MÖ.328 yılında, Karia kraliçesi Ada’ya verilmiştir.

GENEL

İlçe arazisi: engebelidir. Genel bitki örtüsü: çam ormanları ve zeytinliklerden oluşur.

İklim değerlendirildiğinde: yazları sıcak ve yağışsız, kışları ılık ve yağışlı Akdeniz ikliminin egemen olduğu görülür.

İlçe toprakları verimli değildir. Karpuzlu ovasında ise: her ne kadar mısır ve pamuk üretimi yapılsa da, sulu tarım olmadığından, sadece belli bir kesimin ekonomik kalkınmasını olumlu yönde etkilemektedir. Yani, yaşam tarıma bağlı olarak sürdürülüyor. En başta da söylediğim gibi, teknolojik gelişmelerden de, pek nasibini alamamış bu şirin ilçemiz, günlük yaşamda halen geleneklerini sürdüren insanların yaşadığı bir yer olarak önem kazanmaktadır.

Aydın Karpuzlu Alinda

GEZİLECEK YERLER

Aydın Karpuzlu Alinda

ALİNDA

Aydın-Muğla kara yolunun, 30. km. den ayrılın ve 26. km. lik bir yolu takip ederek, buraya ulaşabilirsiniz. Antik dönemde, önemli bir “Karia” kenti olarak öne çıkıyor.

Ünlü coğrafyacı Strabon’a göre: Hekatomnos’un kızı Ada; kardeşi Piksodaros tarafından Hallikarnassos (Bodrum) tan kovulunca, MÖ.340 yılında, Alinda şehrine gelir. Bu şehri, kendisine başkent yapar. Şehir, bir süre sonra “Aleksandria” olarak isimlendirilmeye başlanır.

Kent: MS.3.yüzyılda, kendi adına para basar. Bizans döneminde ise, piskoposluk merkezi olur.

Kentin çevresi: sur ile çevrilmiştir. Sur duvarları: yer yer kulelerle desteklenmiş ve granit taşından yapılmıştır. Bu sur duvarları: oldukça iyi korunmuş olarak, günümüze ulaşmıştır.

Aydın Karpuzlu Alinda

Sur duvarlarını görebilirsiniz. Bunların dışında: şehre su sağlayan su kemerleri de, görülebiliyor, yer yer iyi korunmuş olarak günümüze ulaşmıştır. Akropolün batısındaki su kemeri: 4 ayak üzerine oturmuş, yuvarlak kemerlidir.

Antik kentte: günümüze ulaşan en güzel yapı ise: Agoradır. Agora: dikdörtgen planlı, güneyinde Pazar yapısı bulunmaktadır.

Tiyatro: Akropolun güneybatı eteğindedir. Doğal bir eğime oturtulmuş, güneydoğuya bakan caveası, gayet iyi korunmuştur. Sahne binası tamamen yıkılmış olan yapı, Helenistik dönem özelliklerini taşımaktadır. Ancak, Roma döneminde de çeşitli ilaveler yapılmıştır.

Akropolde: sadece yerleri belli olan, 2  tapınak temeli bulunmaktadır.

Nekropol: Şehrin güney eteğinde yoğunlaşmıştır. Çünkü: Karpuzlu evlerinin arasında, günümüzde birçok Karia tipi lahit görülmektedir.

Aydın ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

Çine tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Yatağan tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.