Aydın Karacasu; Karacasu, İl merkezi olan Aydın’a 90 km uzaklıktadır. Karacasu, Tavas arası uzaklık: 50 km. Karacasu, Kuyucak arası uzaklık: 28 km.
TARİHİ
Bölgedeki ilk yerleşimin, Geç Neolitik döneme kadar gittiği bilinmektedir. Tarihi süreç içinde, bölgede çeşitli devletler egemenlik kurmuştur. Roma ve ardından Bizans hakimiyeti görülür. 1071 yılından sonra Türklerin Anadolu’ya girmesiyle, Selçuklu akınları karşısında, Latmos körfezi (Bafa gölü) ve Menderes vadisindeki keşişler, bölgeyi terk ederler. 1243 yılından sonra kalabalık Türkmen aşiretleri, Antalya, Denizli ve Kütahya yörelerinden hareketle Muğla, Aydın, Balıkesir ve Manisa yörelerine gelip buralara yerleşirler.
Yine bu dönemde, yöredeki Bizans dokumacılığının yerine, daha canlı Türk dokumacılığı alır. 1261 yılında bölgede Menteşe Beyliği kurulur. Ancak yöre daha sonra Aydınoğulları Beyliği hakimiyetine girer. 1426 yılında ise Osmanlı hakimiyeti görülür. Karacasu yerleşiminde ilk kurulan yerin ismi “Yenişehir” dir.
6000 yıllık tarihi olan beldede, Belediye teşkilatı 1867 yılında kurulmuş ve İlçe olarak Aydın iline bağlanmıştır. Kurtuluş savaşı yıllarında Menderes nehrinin güney kısmı İtalyanlara bırakılmıştır. Karacasu ilçesi İtalyanlara bırakılan bu güvenli bölge sınırları içerisindeydi. Bu yüzden işgal sırasında, çevre ilçelerde Yunan zulmünden korunmak için halk Karacasu’ya sığınmıştır.
GENEL
İlçe, Menderes ovasına açılan Dandalaz vadisinde, Karıncalıdağın kuzey doğu eteklerinde 40 km uzunluğunda bir vadide kurulmuştur. İlçenin rakımı 600 metredir. En yüksek yeri Karıncalı dağıdır. İlçenin en önemli akarsuyu Dedeler köyünden çıkıp Büyük Menderes ırmağına dökülen Dandalaz çayıdır. Yörede Akdeniz iklimi görülür. Ancak rakımın kısmen yüksek olması nedeniyle, burada kış mevsimi daha soğuk ve yaz mevsimi ise daha serin ve kurak geçer. Bu yüzden, Aydın ilinde sıcaktan kaçanlar buraya gelirler. İlçe halkının başlıca geçim kaynağı tarımdır. Elma, zeytin, tütün ve nar tarımı yapılır. Ayrıca el sanatları (çömlekçilik, demircilik, dericilik gibi) da oldukça yaygındır.
PİDE-PİDECİLİK
Yörede pidecilik oldukça ünlüdür. Karacasulu pideciler özellikle Ege bölgesi başta olmak üzere ülkenin birçok yerine dağılmıştır. Karacasu pidesinin meşhur olmasının sebebi, pidenin hamurunun ve pişirme şeklinin farklı olmasıdır. Her yıl Karacasu’da yapılan festivalde, pideciler en uzun pideyi yapmak için yarışırlar. Yani, burayı ziyaret ederseniz, mutlaka “pide” yemelisiniz. Özellikle “Karacasu yuvarlağı” (bir tür pidedir) yemelisiniz. Hani olur da pide sevmezseniz, kahvederesi’ne uğrayıp “Kuyu tandır” yiyebilirsiniz.
KARACASU ÇÖMLEKÇİLİK
İlçe merkezine 13 km uzaklıktaki Afrodisias antik kenti kazılarında bulunan kalıntılar doğrultusunda yörede çömlekçiliğin tarihi dönemlerden beri yapıldığı tahmin edilmektedir. Günümüzde çömlek yapımında kullanılan toprak, Karacasu Belediyesi tarafından çömlekçilere temin edilir. Çömlek yapımında kullanılan toprağın en önemli özelliği, demir oranının yüksek olmasıdır.
Demir oranının yüksek olması nedeniyle çömleklerin rengi koyu ve güzel bir kırmızıdır. Karacasu çömleklerinde kullanılan kil, yöre yakınındaki Yazır köyü ve Eşek Koşağı denen mevkiden temin edilir. Bir diğer hammadde ise, Karacasu çömleklerinin dekor yapımında kullanılan mika ağırlıklı, pişme rengi beyaz olan mavimsi renkte bir maddedir.
Bu maddeyi çömlekçiler yakın çevreden kendi imkanlarıyla çıkarırlar. Karacasu’da üretilen belli başlı çömlekler: güveç, testiler, kupalar, çaydanlık, cezve, şekerlik, küllük, küpler, vazolardır.
Sonuç, buraya yolunuz düşerse özellikle “Gelin Testisi” denen muhteşem güzel testiden almanızı öneririm.
DEMİRCİLİK
Karacasu’da demircilik çok eski bir kültürel faaliyet olarak önem kazanır. Üretim, günümüzde de usta-çırak esasına dayalı devam etmektedir. Günümüzde, demircilik faaliyetleri olarak: bıçak, nacak, balta, tarım aletleri ve hediyelik eşyalar üretilmektedir. Evet, burayı ziyaret ettiğinizde gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için bir hediyelik satın alabilirsiniz.
DERİCİLİK
Yörede, dericiliğin hammaddesi olan palamudun bolca yetişmesi, tabakhanelerin açılmasına sebep olmuştur. Osmanlıdan itibaren yürütülen dericilik faaliyetleri, 1985 yılında Dandalaz’a modern deri işletme tesisi kurulmasıyla artmıştır. Burada, çoğunlukla yöreye özgü olan vaketa deri üretimi yapılmaktadır. Özellikle, giyilen sandaletlerin derileri, Karacasu’da üretilmektedir.
ARA GÜLER VE PROF. DR. KENAN ERİM’İ ANMA VE ULUSLARARASI AFRODİSİAS FOTOĞRAF, KÜLTÜR SANAT VE TURİZM FESTİVALİ
Evet, isim biraz uzun oldu, ama gerek Ara Güler, gerek Kenan Erim ve gerekse Afrodisias, Karacasu için çok çok önemli kişiler ve yerdir. Bu yüzden: her yıl Ağustos ayı içinde düzenlenen bu festival büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Festivalde: fotoğraf sergileri ve dans ekiplerinin gösterileri, konserler düzenleniyor. Bu arada, çeşitli ülkelerden gelen Halk Dansları ekipleri de gösteriler sunuyorlar.
Ara Güler
Ünlü foto muhabiri Ara Güler: günümüzden 60 yıl önce çektiği fotoğraflarla Karacasu ilçesine bağlı kırsaldaki Geyre Mahallesinde Roma İmparatorluğuna ait, tarihi MÖ 500’lü yıllara kadar giden ve ismini tanrıça Afrodit’ten alan Afrodisias antik kentinin bulunmasını sağladı. Ara Güler’in çektiği fotoğraflar sonucu, bölge turizme kazandırıldı, kültür mirası olarak seçildi ve tüm dünyanın bölgesi tanımasına neden oldu.
Prof. Dr. Kenan Erim
Kenan Erim, Karacasu ilçesinde Afrodisias antik kentindeki kazılar ile özdeşmiş bir Türk arkeoloğudur. 1953 yılında New York Üniversitesinde Klasik Arkeoloji bilim dalından mezun olduktan sonra, Princeton Üniversitesinde yüksek lisans ve doktora yapar.
1961 yılında şahsi girişimleriyle ve bizzat organize ettiği keşif ve gezi programıyla Afrodisias antik kentinde çağdaş kazı çalışmalarını başlatmış ve ölümüne kadar, kazıların başkanlığını sürdürmüştür.
Kazılar için ABD kaynaklı finans temin edilmesinde de büyük emek harcamıştır. Ayrıca yine şahsi çabaları ile yurt içi ve yurt dışında Geyre Vakfı aracılığı ile Afrodisias Sevenler Derneği kurarak çalışmalara katkı sağlamıştır.
Erim, 3 Kasım 1990 tarihinde vefat etmiştir. Naaşı, Bakanlar Kurulu kararı ile Afrodisias kentinde Anıtsal Tören Kapısının güney tarafındaki alana defnedilmiştir. Şimdi o kendi değimiyle “Sevgilisinin koynunda” yatmaktadır.
KARACASU MEMNUNE İNCİ MESLEK YÜKSEK OKULU
Aydın Adnan Menderes Üniversitesine bağlıdır. İlçe merkezinde okulun öğrencileri nüfusun çoğunluğunu oluşturur. Okul, 2000 yılında yörenin ekonomik ve kültürel zenginlikleriyle uyumlu olarak açılan Seramik ve Dericilik programlarına alınan 42 öğrenciyle yola çıkmıştır. Son gelinen noktada ise, okulda 9 programda 1100 öğrenci bulunmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
KARACASU ETNOĞRAFYA MÜZESİ
Karacasu Belediyesine ait bir binadaki müze: 500 metrelik kapalı bir mekanda 2007 yılında açılmıştır.
Müzede: Karacasu’nun ve tüm yörenin sosyo-kültürel geçmişi hakkında bilgi veren eserler sergilenmektedir. Mankenlerle canlandırma yapılmaktadır. Müzede sergilenen ilgi çeken bir obje: 1933 yılında yapılan “Onuncu Yıl Anıtı” dır.
APHRODİSİAS ANTİK KENTİ
Karacasu denilince elbette ilk akla gelen “Aphrodisias antik kenti” dir. Antik kent, ilçe merkezine 13 km uzaklıkta, Geyre kasabası yakınındadır.
Antik çağda, mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezi olarak oldukça ünlenen bu kentin kalıntıları, günümüze oldukça sağlam bir şekilde gelmiş olup, mutlaka ve mutlaka gidip gezilmesi ve görülmesi gereken bir yer olarak öne çıkmaktadır.
Evet bu muhteşem antik kent kalıntılarını, buraya sığdırmak mümkün olmadığından, yine bu sitede sadece “Aphrodisias” antik kentini anlattığım yazıyı incelemeniz eminim buraya ziyaret ederseniz size oldukça yardımcı olacaktır.
SIRTLANİNİ MAĞARASI
İlçe merkezine 14 km uzaklıkta Çamardı Mahallesindedir. Karayolu ile ulaşılır. Ancak burayı bulmak biraz sıkıntılı, yerel rehber almanızı öneririm. Mağaranın bulunduğu yer, deniz seviyesinden 1060 metre yüksekliktedir. Mağaranın toplam uzunluğu 348 metre, en derin yeri 40 metredir. Ancak mağaranın girişi oldukça dardır (yarım metre kadar), sadece sürünerek yaklaşık 4 metrelik bölümden mağaraya girilir.
Ağız kısmındaki bu bölümden sonra mağara birden büyük bir galeri haline gelir. Galerinin girişe yakın bölümlerinde bulunan seramik parçaları, buranın antik dönemde bir yerleşim yeri olarak kullanıldığını gösterir. Mağarada çok sayıda sarkıt ve dikit bulunur. Ancak bu mağara şu anda resmen turizme, ziyarete açık değil, yani gerek bulmak ve gerekse içinde ilerlemek oldukça tehlikelidir.
KARABAĞLAR-GÖRLE KANYONU
İlçe merkezine 20 km uzaklıkta Aşağı Görle köyündedir. Kanyonun girişi: Karabağlar köyü ile Aşağı Görle köyü arasındaki yoldadır. Kanyonun içinden akan su ise, Kemer Baraj Göletine dökülür. Yaykın ovasından 250 metreye yakın aşağı inilmektedir. Başlangıçta derinliği az olan kanyon, ilerledikçe derinlik 50 metreyi bulur. Genişlik ise yer yer sadece bir insan geçebilecek kadar daralır. Ayrıca, yine kanyonda ip inişi gerektiren üç şelale geçişi vardır. Kanyonun başlangıcı ile bitişi arasında 200 metrelik bir yükseklik farkı vardır. Yükseklik 100 ile yer yer 250 metre arasında değişir. Burası doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için idealdir. Ancak yanınızda mutlaka ekipman olmalıdır, yani amatörce yürüyüş yapılacak bir yer değildir.
BAHÇEKÖY ŞELALESİ
Bahçeköy Mahallesi sınırları içinden başlayan ve 3 kilometrelik bir parkurun ucunda bulunan şelale, yaklaşık 100 metreden akmaktadır. Şelalenin çevresinde mesire alanı oluşturulmuş, ahşap köprü ve şelaleye uzanan 50 metrelik yol yapılmıştır. Şelalenin aktığı yerde, set yardımıyla göl oluşturulmuştur.
Bu güzelliği mutlaka görmelisiniz. Tarih ve tarihe meraklı okurlarıma burayı mutlaka görmelerini şiddetle öneriyorum.
Aydın Karacasu Afrodisias; Afrodisias kentine ait, tarihsel dokunun en geniş ve yeterli anlamda işlendiği ve okuduğunuzda kent ile ilgili, gezerken size yardımcı olabilecek tüm gerçekleri bir arada ve kısa sürede ulaşacağınıza inandığım bir yazı, lütfen kente giderseniz, bu yazının bir çıktısını alın ve gezerken yanınızda rehber yoksa, size mutlaka yardımcı olacaktır. Lütfen bu muhteşem antik kente ilgi gösterelim ve yakın isek, gidelim, yakınlarından geçerken çok kısa bir zaman parçası ayırarak, burayı gezelim. İnanın: tarih ve antik kentlere çok az ilginiz varsa, burası bu ilginize layık bir yer. Ama: maalesef, sanırım tanıtım yetersizliği, gerek yerli ve gerekse yabancı gezginleri buraya yeteri kadar yönlendiremiyoruz.
ULAŞIM
Ulaşım kolay. Aydın-Denizli kara yolunda ilerlerken, Kuyucak’ı 2 km. geçince, sağa yani Karacasu yoluna döneceksiniz. Denizli yönünden geliyor iseniz, dönüş için Karacasu levhasını görmeyi düşünün. Yani, yol üzerinde Karacasu levhasını görünce dönün, buradan yaklaşık 27 km. ilerlediğinizde, Karacasu’ya ulaşacaksınız ve Tavas yönünde 12 km. daha ilerlemeniz gerekiyor, yani yaklaşık ana yoldan 40 km. ayrılmanız yeterli olacak, yani muhtemelen kırk dakika, bu güzellikleri görmeniz için. Afrodisias’a varıyorsunuz, sonrası harcayacağınız zaman size kalmış, ilginizi çekerse, saatlerce bu güzelliklerden ayrılamazsınız, aksi halde ise, muhtemelen 3-4 saat size yeterli gelecektir. Bu sürenin bir kısmını müzede, bir kısmını ise açık alanda yürüyerek geçirebilirsiniz.
Önce aracınızı veya toplu olarak geldiğinizde araç, kent girişindeki gayet rahat otoparka bırakılıyor ve sonra, bilet alarak, kent bölgesine giriliyor. Önce, bir meydan, solda bir kafeterya ve sağda bahçesi içinde yüzlerce lahdin açık alanda sergilendiği müze binası. Buyurun antik çağların en önemli kentlerinden biri olan Afrodisias kenti, tüm güzellikleri ve haşmeti ile sizi bekliyor, doya doya bu güzellikleri yaşayın, resimleyin, dost ve arkadaşlarınıza gösterin, buraya gelmelerini ve mutlaka görmelerini tavsiye edin.
AFRODISIAS HAKKINDA GENEL BİLGİ – TARİHSEL SÜREÇ
Aydın Karacasu Afrodisias: MÖ.2 yüzyılda, kent, ızgara planlı yani birbirini dik kesen sokaklar oluşturularak kurulur. Tanrıça Afrodite adanmıştır ve Afrodit adına yapılan törenler ile ünlenir. Ancak, bu isim, yani Afrodit ismi, eski çağ kentlerinin çoğunda kullanılan ortak bir isimdir, fakat, bu isimdeki kentlerden en ünlüsü, şu an bulunduğunuz Afrodısıas kentidir.
Kentin ortasında yer alan anıtsal yapıların yapımına, MÖ.1 yüzyılın sonlarında başlanır. Çünkü, MÖ.1 yüzyılda, tanrıça Afroditin şöhretinin artması sonucu, kent, yüzlerce ziyaretçi ve hacı akınına uğrar ve bunun üzerine, Roma İmparatoru Augustus tarafından, kişisel koruması altına alınır.
Aynı zamanda, kentte bulunan heykel okulu, tüm roma sınırları içinde tanınır hale gelmiştir. Günümüzde, hala ayakta kalan anıtlar, bu yüzyıl içinde, 250 yıllık bir fasılada yapılmıştır. İlk masrafları ise, daha sonra ayrıntılı olarak kimliği hakkında bilgi vereceğim, şehrin ünlü vatandaşı Zoilos tarafından karşılanır. Bu aşamada: Afrodit Tapınağı, Kuzey Agora ve Tiyatro yapılır.
MÖ.1 yüzyılın sonlarına gelindiğinde, kentte, halkın kullanımı için çok sayıda yeni binanın yapıldığı görülür. Bunlar arasında, en ünlüleri: İmparator Hadrian adına adanan hamamlardır. Ayrıca, kutsal alana girişi sağlayan, anıtsal kapı bu dönemde yapılmıştır.
MS.3 yüzyılın sonlarında, kent, Roma İmparatorluğu Karia eyaletinin başkenti olur ve bir yüz yıl kadar başkent olarak kalır. Ancak, bu dönemde, kentte, imar faaliyetlerinde azalma ile birlikte, kent merkezindeki yapıların sürekli kullanıldığı ve yalnızca gerekli onarımlarının yapıldığı görülür.
MS.4 yüzyılın ortalarında, kent, piskoposluk merkezi haline gelir ve etrafı surlarla çevrilir. Ayrıca, kent, paganizm çağrışımlı Afrodisias ismini terk ederek, Hıristiyanlığın etkisiyle, Stavropolis (Haç Kenti) adını alır. Ünlü Afrodit Tapınağı, artık bir bazilikaya yani kiliseye çevrilir. Afrodisias ve Afrodit isimleri de, sistemli olarak, kentteki kitabelerden silinmektedir.
Ancak, bu değişim, iyice kökleşmiş olan putperestliği kolay kolay silemez ve kent halkı, saklı-gizli bu duygularını yaşamaya devam eder. ( Örneğin, Hıristiyanlığın egemen olması ile, yapılan heykellerin başları bulunmaz, ancak, heykel ustaları, kendilerine sipariş edilen heykellerin önce başlarını yaparlar, sonra kırarak, heykel sahibine ayrı olarak teslim ederler.
Bu durum, kırılmış heykel başlarının, heykel ile birlikte bulunması ile tespit edilmiştir. ) Ayrıca, Bizans tarafından, Stavropolise dönüştürülmesine rağmen, kentliler bu ismi benimsemezler ve yeni bir isim olan Karia ismi kentte kullanılmaya başlanır.
Ancak, bu değişimler yanında kentin yaşam öyküsünün en büyük özelliği, yine bu dönemde ortaya çıkar. DEPREM.
Kent, tarih boyunca jeolojik olarak, kararsız bir bölgede olması nedeniyle, pek çok depremden etkilenmiştir. Roma dönemlerinde olan depremlerin çoğunun izlerini, daha sonra yapılan restorasyonlar gizler, ancak 4’ncü yüzyıldaki ve daha sonraki depremlerin izleri, günümüze kadar yansır.
Özellikle, 4’ncü yüzyıldaki depremler, bölgede bulunan su kaynaklarının akış yönlerini de değiştirmiş ve kentin bazı kısımlarını, artık, su basmaya başlamıştır.
Bu su baskınları sorununu çözmek için çareler üretmeye başlayan kentliler, acil olarak su tahliye kanalları inşa etmişlerdir. Ancak, yine de, su baskınlarının yoğunluğundan kurtulamamışlardır. Günümüzde, kentte bulunduğunuz mevsim özelliklerine göre, hala, kentin bir kısmının sular altında kaldığını görmeniz mümkün.
MS.5’nci yüzyılda, bu zararların büyük kısmı telafi edilir.
MS.6’ncı yüzyıldan itibaren, kent, önemini kaybetmeye başlar ve küçük bir kasaba haline döner.
MS. 7’nci yüzyılda, Heraclius zamanında, kentin kaderinin en büyük olaylarından olan deprem, yine olur ve büyük yıkıntılarla sonuçlanır. Daha sonra, kent bir daha kendine gelemez ve bakımsızlığa düşer. Kent hakkında, 7’nci yüzyıldan sonra, günümüze ulaşan bilgiler sınırlıdır.
1260 yılından itibaren, Türklerin bölgede egemenlik kurması ve kentin Aydın Beyliği egemenliğine geçmesi sonucu, kent, tamamen terk edilmiştir. Ancak, 15’nci yüzyılda, bölgenin bereketli toprakları insanların ilgisini çekmiş ve Afrodisias kenti harabeleri üzerine, Geyre Köyü yerleşim alanı kurulmuş ve kalıntıların üzeri örtülmüştür.
Ancak, aynı kader, Geyre Köyü sakinlerini de beklemektedir. Çünkü, 20’nci yüzyılın başlarında, yine deprem ve sonucunda, bu sefer Geyre Köyü sakinlerinin büyük kısmı bölgeyi boşaltır. Boşaltılan alan altında kalan kalıntılar ortaya çıkar. 1960 yılında, son olarak, bölgede yine büyük bir deprem olur ve Geyre Köyü, bugünkü yerleşim yerine tamamen taşınır.
BÖLGEDEKİ ARKEOLOJİK KAZILAR
Aydın Karacasu Afrodisias: Bölgede, ilk kazılar 1904-1905 yılları arasında, Paul Gaudin isimli bir arkeolog tarafından yapılır. Kazıların esas temeli ise, 1961 yılından itibaren, bölgeye yerleşen ve yaklaşık 40 yıl boyunca bölgede çalışmalar yapan Kenan Erim tarafından yürütülür.
Bölgedeki kazılarda büyük emeği olan, bölgenin aşığı ve yaşamını bölge ile bütünleştiren, bölgenin ülkemiz ve dünyaya tanıtımında büyük gayretleri olan Kenan Erim, bugün hayatta yoktur, ama mezarı, Bakanlar Kurulu kararı ile, bölge için yaptığı hizmetlere atfen, bölge içine defnedilmiştir. (Tören kapısı yakınlarında, bu mezarı gördüğünüzde, bu kişinin kimliği hakkında bilgi sahibi olmanız için yazdım)
Halen, sürmekte olan kazılar ise, New York Üniversitesi tarafından koordine edilmektedir. Sur duvarlarından itibaren, 1 km. lik alan, birinci derece sit alanı olarak ilan edilmiştir. Kalıntıların zenginliği nedeniyle, kazılar başlangıcında inşa edilen müze yetersiz kalmış ve çıkarılan eserlerin büyük bölümünün, depolarda muhafaza edilmek mecburiyetinde kalınmıştır.
Fakat, bir avuç insan tarafından kurulan Geyre Vakfı tarafından, yeni bir Afrodisias Müzesi kurulması için yapılan çalışmalar ve toplanan yardımlar sonucu oluşturulan ek müze binası, Sebastıan-Sevgi Gönül Salonu adı verilerek, 1 Haziran 2008 tarihinde hizmete açılmıştır.
Sayın Sevgi Gönül öncülüğünde ve başkanlığındaki Geyre Vakfı, 1980 li yıllardan itibaren, gerek bölgenin tanıtımı ve gerekse çıkarılan kalıntıların sergilenmesini sağlamak için seferber olurlar. Olağanüstü bir çaba ile yurt içinde ve yurt dışından sağlanan finansmanlar ile açılan müze ek binası salonunu, maalesef, bu konuda büyük uğraşlar veren Sevgi Gönül, vefatı nedeniyle görememiştir.
İsmi, salona adı verilerek yaşatılacaktır. Bazı konularda, emeği ve hizmeti geçen insanların bu şekilde isimlerinin yaşatılması gerçekten güzel bir alışkanlık haline gelmiş olduğunu görmek, diğer insanların azimlerini güçlendirir.
Yıllar süren kazılar sonucu ortaya çıkarılan bölümü, bu kentin dörtte biridir. Tamamının kazı faaliyetleri bitirildiğinde, büyük olasılıkla, buranın Efes antik kenti ayarında, belki de daha büyük bir mimari etkinliğinin olduğu bir kent olarak ortaya çıkacağına inanıyorum. Ancak, elbette bu süreç maddi olanaklar ölçüsünde, uzun yıllar devam edebilecek bir süreç.
Belki de, elli yıl sonra, belki de daha fazla bir süre sonra, ama tek bir gerçek var ki o da şu, bu kentin tümündeki kazılar tamamlandığında, ortaya çıkacak eserin, muhteşemliği. Günümüzde, çok iyi durumda korunmuş bulunan anıtlar, bu muhteşemliğin öncüleri. Hadi şimdi, sözün bittiği zaman, gezme zamanı.
Bu muhteşemliğe tanık olun, bu güzellikler karşısında yaşayacağınız şaşkınlık yanında, gurur da bizimle olsun, çünkü bu güzellikleri yaşayan insanların topraklarında, onların gelecek nesilleri olarak halen yaşıyoruz ve yaşayacağız, yani bizden önce bu topraklarda yaşayan, bu insanların yaptıklarını görün ve gururlanın.
HEYKELTIRAŞ OKULU
Aydın Karacasu Afrodisias; Kent, tarihsel süreçte, muhteşem iklimi ve mermerleriyle ünlenir. Batı Anadolu’da, antik dönemlerde mermer çıkarılan en önemli yörelerden birinin, Aydın-Karacasu-Geyre Köyü dolaylarındaki mermer ocakları olduğu bilinmektedir.
Buralardan, büyük bloklar halinde çıkarılan mermerler, Afrodisias başta olmak üzere, bölgedeki diğer başlıca yerleşim merkezlerinin ve sanat eserlerinin yapımında kullanılmıştır.
Çünkü, bu mermer, kolay işlenebilir, yoğun, krem renginde, parlak ve küçük kristallerden oluşur. Belki de bulunabilecek en iyi mermerdir. Buna dayalı olarak kurulan heykeltıraşlık okulu sayesinde, kent, 600 yıldan uzun süre, bölgenin en önemli heykeltıraşlık merkezi olarak tanınır.
Afrodisias heykeltıraşlarının, kendilerini, antik çağda haklı bir üne kavuşturan ustalık ve üretkenliklerinin örneklerini, kentin birçok yerinde ve müzede görmeniz mümkün. Agora bölümünde, pek çok hasarsız heykele ulaşılmıştır. Gerçek anlamda, bir heykelcilik okulunun varlığına işaret eden, deneme heykelleri ve tamamlanmamış eserler bulunmuştur.
Ayrıca, kentin çeşitli yerlerinde, sütunlar ve çelenklerle bezenmiş eserler; insan, kuş ve benzeri hayvan figürleri ve bitkisel motiflerle bezenmiş eserler bulunmuştur ki bunlar Afrodisias kentinin mücevherleridir.
Son 40 yıldaki kazılarda ortaya çıkarılan ve doğal taş ile oluşturulmuş, 30 binden fazla eser; uygarlığın başlangıcı sayılabilecek, yaklaşık 5 bin yıldan bu yana, içerdiği mesajlar sayesinde, dönemin ustalıklarına tanıklık etmektedirler.
GEZİLECEK YERLER
Aydın Karacasu Afrodisias: Biletinizi alıp, kent bölgesine girdikten sonra, önce sağ bölümdeki müzeden, gezinize başlayabilirsiniz.
MÜZE
Aydın Karacasu Afrodisias: Eşsiz güzelliklere hayran kalacaksınız. O tarihi dokunun, bütünlüğü bozulmadan, dubalar üzerinde kurulan müzenin, altında, cam bölmelerde görülebilen tarihi bir hamam görecek ve şaşıracaksınız.
Girişte, birçok mermer heykel ve büst göreceksiniz. Bunlar arasında dolaşırken, özellikle, kafası olmayan heykeller ilginizi çekebilir. Bunlar, Hıristiyanlığın geçiş döneminde yapılan heykeller, kafaları yapılmıyor çünkü puta tapma adetleri kalktı, yeni din Hıristiyanlık bunu kabul etmiyor, bu duruma çare arayan heykeltıraşlarda, bu dönemde yaptıkları heykellerde kafa bölümünü yapmıyorlar.
Ancak, bazı zenginler, kendi heykellerini yaptırırken, doğal olarak kafa istiyorlar, bunların kafaları yapılıyor, ancak kırılarak, heykel sahibine ayrı olarak kafa bölümü veriliyor.
Ayrıca, bir heykel yapılmış, yüzündeki kirli sakallar bile, heykelin üzerinde çok doğal olarak işlenmiş görmek mümkün.
Bunun yanında, ilk kez burada, insan vücudunun belli oranlarda yapılması benimseniyor, yani kafa ölçüsü, vücut ölçüsünün yedide biri oranında. Yani, doğanın yarattığı bir ölçü, heykeltıraşlar tarafından tespit ediliyor ve eserlerinde uygulanıyor. Yani, kafa vücudun yedide biri oranında, büyüklükte.
Ayrıca, tek parça, ancak iki renkli mermer üzerine işlenmiş, heykel görmek mümkün. Afrodit heykellerinin güzelliğini görün, ayrıca, sikkeler, altın taç, özellikle, ölüm halinde ölen kişinin yeniden yaşama geçiş olan, nehir geçişi esnasında, sandalcıya vermek üzere yanında bulundurulan para hikayesini okuyun.
TETRAPILON-TÖREN KAPISI
Aydın Karacasu Afrodisias: MS.2 yüzyıl civarında yapıldığı sanılmaktadır. Bu kapı ile, güney-kuzey yönünde devam eden ana yol, tapınağın önündeki geniş avluya bağlanmıştır. Yani, kapı, kentte, kutsal alana girişi sağlar. Bu kapının, bilimsel verilere göre yapılan restorasyonu, 1991 yılında tamamlanmıştır.
Şöyle ki, projenin gerçekleştirilmesinde, yapının özgün mermer bloklarının yüzde 85 gibi, büyük bir bölümünün ayakta duruyor olması, büyük bir avantaj olarak değerlendirilmiş ve mevcut sütunları desteklemek amacı ile, çelik çubuklar ve diğer destek elemanları kullanılmıştır.
Ayrıca, gerekli yerlere, özgün kalıplardan parçalar yardımıyla dökülen bloklar yerleştirilmiştir. Muhteşem bir görüntü, bol bol resim çekin. Kolonların yükseldiği bu muhteşem abidenin yanında durup, şehrin ihtişamını ve muhteşemliğini lütfen düşünün.
TİYATRO
Aydın Karacasu Afrodisias; Bina, hem gösteriler ve hem de halkın toplanma yeri olarak kullanılmış. İki bölümden oluşuyor. Seyirci kısmı ki, tarih öncesinde yerleşime ait bir tepeye sırtını dayamış, yaklaşık 7000 kişilik oturma yeri var. Bunun önünde ise, 3 katlı, mermerden yapılmış, gösterişli sahne bölümü var.
Bu bölümün, birinci katı, adak yazıtı ile birlikte yeniden ayağa kaldırılmış. Bu yazıtta, binayı yaptıran kişinin, kendisini ilk Roma İmparatoru Augustus un azatlı kölesi olarak tanıtan Gaıus Julius Zoılos olduğu belirtilmektedir.
Lütfen dikkat, bir köle, muhteşem bir tiyatro yaptırıyor ve bunu yaptırdıktan sonra, bi kitabe ile bunu açıklıyor, azat edilmiş bir köle, nasıl muhteşem bir yapının yapılmasını sağlayabiliyor. Şaşırmamak elde değil. Yani, yapının muhteşemliği yanında, azat edilmiş bir köle tarafından yaptırılmış olması.
Evet, Zoilos, büyük olasılıkla, Afrodisias kentinin yerlisi idi. Muhtemelen, korsanlar tarafından kaçırılıp daha sonra Oktavian tarafından satın alınmış veya ona miras kalmıştı. Daha sonra ise, azat edilince, zengin ve başkent ile ilişkileri güçlü biri olarak memleketine, yani Afrodisias kentine geri döner. Tiyatroda gezerken, ilave bilgi. Zoilas, tiyatronun yanında, Afrodit Tapınağı ve agoranın kuzey bölümünü de yaptırmıştır.
Burada, mutlaka, tiyatro binasının tepe galerisine çıkın ve çevreyi, çevredeki güzellikleri izleyin, resim çekin. Ayrıca, halen ayakta duran kolonların arasında dolaşın, bir zamanlar coşkulu seslerle inleyen, şimdi ise uzun bir sessizliğe bürünen, Odeon da dinlenin ve o zamanların hayalini kurun. Gördüklerinizin muhteşemliği, hayallerinizin büyüklüğünü etkileyecektir.
ANTİK KENT MERKEZİ-PİSKOPOS SARAYI
Antik kentin merkezi, halka açık meydanlar ve dini yapılardan oluşmakta idi. Buna karşın;10 ile 15 bin kişiyi bulan yerli halk, şehrin kuzey, batı ve güneyinde bulunan mahallelerde yaşamakta idi.
Bu bölgelerde henüz kazı yapılmamış olmasına rağmen, araştırmalara göre, ortalama bir evin, avlusu ile birlikte; 15 x 15 metre karelik bir alana yapılmış olduğu söylenebilir. Yine de şehir merkezinde bir kısım evler görülmektedir. Bunların en büyüğü ise, piskopos sarayı olarak isimlendirilen yapıdır.
35 X 40 metre karelik alan üzerine kurulu olan ev, plan açısından, diğer avlulu evlere benzemekle birlikte, boyutları ve ihtişamı onlardan farklıdır.
Evin kime ait olduğu net olarak bilinmemektedir. Bir olasılığa göre, şehrin Hıristiyan piskoposu burada yaşamıştır. Diğer bir olasılığa göre ise, roma valisi gibi bir devlet adamı tarafından da kullanılmış olabilir.
HADRİAN HAMAMI
Kentte bulunan, kamusal binaların en büyüklerindendir. MS.2’nci yüzyılda yapılmıştır. Roma İmparatoru Hadriana adanmıştır. Roma mimarisine uygun olarak, her biri farklı işlevleri olan, birbirine paralel, tonozlu odalardan oluşmaktadır.
Binanın önünde, etrafı surlarla çevrili, bir ön avlu, kuzeyinde ince bir işçilikle yapılmış bir çeşme var. Çeşmenin içinde ve etrafında ise, mitolojik sahneleri içeren heykeller bulunmakta.
BOLUTERION-MECLİS BİNASI
Antik devir kent hayatında, çok önemli yeri olan bir bölüm. MS.200 yıllarında yapılmış. Kent yerel yönetimini sağlayan, meclisin toplanma yeri. Aynı zamanda; kapalı tiyatro, konser salonu ve halkın toplanma yeri olarak da kullanılmış.
Burada ilginç olan: iki dış kapının yanında, yerel bir hayırsever olduğu düşünülen Dometeınos ve onun yeğeni Ttıananın portrelerinin bulunması, her iki heykel de, yazılı kaidelerinin önünde bulunmakta imiş. Günümüzde, portreler müzeye alınmış, kaideler aynı yerde durmakta.
SEBASTION-DİNİ MERKEZ
Roma imparatorluğunun, Yunanca konuşulan bölgelerinde, Roma imparatorlarına, tanrı olarak tapınılmakta imiş. Sebastıon, bu amaçla kullanılmış dini bir yapı. Yapının alt bölümlerinde: tapınak, uzun ve açık bir avlu var. Avlunun her iki yanında, üç katlı, sütunlu birer yapı var.
İkinci ve üçüncü katlarındaki sütunlar arasında ise, insan boyutunda kabartma heykeller görülür. Kazılarda, 190 orijinal kabartma heykel tespit edilmiş olmasına rağmen, bunlardan 70 den fazlası, bina yıkıldığında, bulundukları yerden düşmüştür. Diğer katlarda, yapıya ait muhteşem kabartma panolar görülebilir.
AFRODİT TAPINAĞI
Kentin odak noktasıdır. Yapımına, MÖ.1 yüzyıl sonlarında başlanmıştır. Yapının masrafları, daha önce de belirttiğim gibi, tiyatroyu da finanse eden, köle Zoilos tarafından karşılanmıştır. MS.2 yüzyılda, tapınağın etrafındaki alana, sütunlar ilave edilmiştir.
Afrodisias heykeltıraşlarının, kendilerini antik çağda önemli bir üne kavuşturan ustalık ve üretkenliklerinin ürünlerini, bu tapınakta görmek mümkündür.
MS.500 yıllarında, tapınak, Hıristiyan bazilikasına/kiliseye çevrilmiştir. Bu sırada, yapının mimari stilinde de yenilemelere gidilmiştir. 12’nci yüzyılın sonlarında ise, bölgenin Selçuklular kontrolüne geçmesi sonucu, yapının kilise olarak kullanımı da sona ermiştir.
Güneş batımını, Afrodit Tapınağının bulunduğu yerden izleyin, muhteşem bir görüntü ile karşılaşacaksınız.
STADYUM
270 metre uzunluğunda, 30 bin kişiyi alabilecek kapasitede oturma yerleri olan yapı, dünyanın en iyi korunmuş ve en büyük stadyumlarından biridir.
MS.1 yüzyılda: koşu, uzun atlama, disk ve cirit atma, güreş gibi geleneksel spor yarışmalarının yapımında kullanılmak üzere inşa edilmiştir. MS.400 yıllarında, yapının, doğu tarafı içindeki bölümü: Roma usulü, kan dökülen vahşi sporların yapıldığı arenaya dönüştürülmüştür. Burada, gladyatörler ve vahşi hayvanların mücadeleleri izlenmiştir.
Oturma sıraları üzerinde kazınmış, birçok yazı görülebilir. Bunlar, stadyumu dolduran kişiler hakkında, günümüze ilginç bilgiler taşımaktadır.
Örneğin: dericiler ve kuyumcular için ayrılmış alanlar olduğu gibi, hem kadın hem erkek belirli kişilere ayrılmış oturma yerlerinin bulunduğu görülür.
Yerli halkın oturduğu özel bölümler dışında, çevre şehirlerden gelen insanlar içinde, stadyum içinde belirli yerler ayrılmıştır.
Evet, Afradisias kentini gezdiniz. Bu kent hakkında benim son olarak söylemek istediklerim şunlar.
Geçirilen güzel dakikalar ardından, Karacasu pidelerinden tatmadan, sakın bölgeden ayrılmayın.
Bu tür eserlerin benzerleri veya benzeri bile olmayanları, başka ülkelerde ( başta İtalya olmak üzere, İspanya, Yunanistan, Fransa gibi ülkelerde) milyonlarca turist tarafından geziliyor ve bunun sonucunda o ülkelere muhteşem finansal girdiler sağlanıyor.
Bizim en büyük sıkıntımız, bu tür eserlerimizi tanıtamamak, gerek kendi ülkemiz insanına ve gerekse dünya ülkeleri insanına. Önceki nesillerin büyük çoğunluğu, bu tür eserleri ve tarihi yerleri gezmeyi, bilmeyi asla istemediler.
Veya, sanırım şöyle söylemek daha uygun olur, ilgilerini çekmedi. Ama inanın, dünya üzerinde, bu tür eserlere, tarihi yerlere merakı olan milyonlarca insan var.
Bu nedenle: bu insanlara bu tarihi yerleri tanıtmamız şart. Çünkü, ülkemizin geleceğinin, şahsen ben kişisel olarak, ne sanayileşmede, ne tarımda, ne astronomide, ne de bilim vb. gibi dallarda olacağından öte, turizmde olacağını düşünüyorum.
Yalnızca, çıkarılan eserlerin uygun sergilenmesi ve tanıtım gerekli. Özellikle, önce kendi insanımız, bu eserleri bilip tanımalı ki, çeşitli vasıtalar ile, dünya üzerindeki diğer insanlara tanıtalım ve turizmden hakkımız olan payı alabilelim.
Çünkü, bizim ülkemizde Afrodisias ve benzeri o kadar muhteşem güzellikler var ki, inanın bunların çoğundan kendimizin dahi haberimiz yok, ama öğrenmeli, bilmeli, gezmeli ve bu güzellikleri yaşamalıyız, inanın yaşadıkça mutlu olacaksınız.