Antalya Antalya Müzesi

Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi

Antalya şehrine her gidişimde, mutlaka 2-3  saatlik zaman ayırır ve bu müzeyi ziyaret ederim. Halbuki, hep aynı eserleri görmek insanı sıkar diye düşünülebilir. Ancak, unutmamak gerekir ki, sergilenen eserler, bazı dönemlerde yenileniyor, çünkü müzenin depoları, antik eser dolu.

Ayrıca: bu çağdaş müzede, serin-klimalı ortamda, kendimi tarih sever biri olarak, muhteşem bir ortamda hissediyorum ve inanın her seferinde gidiyorum ki, sizlere de öneririm.

Evet, Antalya Müzesi; günümüzde, denize paralel uzanan Konyaaltı Caddesinde, batıya gidildiğinde, sağ yanda kalıyor. Müzeyi gösterir tabela var. Pazartesi hariç, her gün açık. Antalya’da şehir içinde: nereyi gezelim, nereyi görelim, nereye gidelim, buyurun güzel bir müze turuna. Yalnız, geziye başlamadan önce şunu söylemek istiyorum.

En son Temmuz 2023 tarihinde, Antalya Müzesini ziyaret ettim. Muhteşem güzel bir müze. Özellikle: sıcak iklimin egemen olduğu bu şehirdeki bir müzede, o kadar güzel klima ve havalandırma düzeni kurmuşlar ki, inanamazsınız. Ayrıca: heykellerin önüne geldiğinizde, heykelin ışıklandırılması şeklinde kurulan  düzen, çağdaş bir müze havası yaratmış. Antalya Müzesini mutlaka ve mutlaka ziyaret edin.

KURULUŞU

Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi; Birinci Dünya Savaşının sonunda, Antalya, İtalyan’lar tarafından, 28 Mart 1919 tarihinde işgal edilir. Bu işgal döneminde; bazı İtalyan arkeologlar, medeniyet adına yaptıklarını öne sürerek, merkez ve çevre ören yerlerinde arkeolojik kazılar yaparlar. Ele geçirdikleri arkeolojik eserleri ise, İtalyan Konsolosluğuna taşırlar.

Sanırım; İtalya’daki Roma medeniyetinin ve antik kalıntıların yoğunluğu, İtalyanların bu konuda çalışmalar yapmalarının en büyük nedeni. Ancak; her ne kadar medeniyet adına yapıldığı gibi bir kılıf bulunsa da, sonuçta ele geçer arkeolojik buluntuların, Türk makamlarına değil de, İtalyan konsolosluğuna taşınması, alenen kaçırılma yani daha basit anlamı ile, çalınma olsa gerek. Bunu yapanlara ne isim verileceğini de, söylememe bile gerek olduğunu sanmıyorum.

Neyse, bu girişimleri durdurmak, 1919 yılında, arkeolojiye meraklı, ilgi duyan bir lise öğretmenimize kalmış. Düşünün ki, bizler, arkeolojiye gerek kamusal ve gerekse kişisel bazda, o yıllarda, böyle bir boşluğun ta dibine kadar düşmüşüz.

Evet, Süleyman Fikri adındaki lise öğretmenimiz, ilgili makamlara müracaat ederek, kendini arkeolojik eserlerle ilgili fahri memur olarak seçtirir. Eminim ki, bu kahraman insana, o yıllarda, çevresinde çok farklı gözle bakılmıştır.

Hani; bu arkeolojik eserler, malum yalnızca taş olarak değerlendiriliyordu. Evet; ilk olarak; Tekeli Mehmet Paşa Cami karşısındaki küçük bir mescitte, eski eserleri toplamaya başlar ve Antalya Müzesinin ilk temeli, bu küçük mescitte atılmış olur.

1922 yılında, kale içindeki Alaaddin Camiinde, 1937 yılından itibaren ise Yivli Cami içerisinde faaliyet gösteren müze, 1972 yılında, bugünkü binasına taşınır.

Ancak; 1982 yılında, binada geniş çaplı tadilat faaliyetlerine girişilir ve müze kapanır. 1985 yılında ise, çağdaş müzecilik anlayışına göre düzenlenerek ve yeni şekliyle, hizmete açılır.

GENEL

Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi; Türkiye’nin en büyük müzelerinden biri. Kapladığı alan: 7000 metrekare. Müze envanterinde: 53 bin eser bulunmakta. Bunlardan halen sergilenenler ise: 3 bin arkeolojik eser, 994 sikke, 971 Etnoğrafik eser.

Diğer eserler; depolarda korunmakta imiş. Antalya ve civarında yapılan kazı çalışmalarında, her yıl müzeye gelen eser sayısı 50 ile 100 arasında. Müze, barındırdığı eserler açısından, dünyanın en iyi 20 müzesi arasında bulunmakta imiş.

1988 yılında ise; Avrupa Konseyi tarafından ” Yılın Müzesi ” seçilerek ödüllendirilmiş.

Evet, müzede gezimize başlıyoruz. Müzede: 13 teşhir salonu, çocuk bölümü ve açık hava galerileri var. Tamamı yöreye ait eserler, genellikle kronolojik sıraya veya konularına göre teşhir ediliyor. Salonlara girebiliriz.

TABİAT TARİHİ VE PREHISTORYA SALONU

Üç vitrinde, jeolojik zamanlara ait çeşitli fosiller var. Ayrıca: Karain Mağarasında bulunan: yontuk çakıllar, el baltaları, kazıyıcılar, kemik aletler sergilenmekte. Karain denince, kısa bir bilgi sanırım yararlı olabilir.

Karain Mağarası; Antalya’nın 27 km. kuzeybatısında, Şam Dağının kalkerli eteklerinde bulunan bir mağara. Burada: 10.5 metre kalınlığındaki toprak dolgu içinde: Paleolitik çağa ait çeşitli buluntular bulunmuş. Diş ve kemik iskeletlerine rastlanmış.

Müzede sergilenen eserlerin çoğu: mezar buluntuları. Çeşitli formda kaplar, mühürler, fırça sapları, idoller ve özellikle ölü hediyeleri ile birlikte sergilenen küp mezarlar ilgi çekici.

Bu ölü gömme geleneğinin en ilginç yanı; ölünün küp içine, bebeğin ana karnındaki duruş biçimiyle konuluyor olması.

KÜÇÜK ESERLER SALONU-I

MÖ.12’nci yüzyıldan, MÖ.3’ncü yüzyıla kadar uzanan süreçte: seramik sanatındaki gelişmeler, vazo formları, çeşitli bezeme üslupları sergileniyor. İki vitrinde ise; makyaj malzemeleri ve takılar var. Bunlar, ilginç, görülmeli.

TANRILAR SALONU

Tanrıların tanrısı Zeus çevresinde sıralanmış tanrılar (Aphrodite, Athena, Artemis, Hermes gibi) ile bunların karşısında yer alan Mısır kökenli tanrıların (İsis, Serapis gibi) heykelleri var. Bunların tamamı, Perge kazılarında bulunmuş. MS.2’nci yüzyılda, Roma döneminde yapıldıkları sanılıyor.

KÜÇÜK ESERLER SALONU-II

MÖ 4’ncü yüzyıldan MÖ. 6’ncı yüzyıla kadar uzanan döneme ait; çeşitli kültür evrelerine ait seçkin eserler, vitrinlerde sergileniyor. Bunlardan, özellikle görmenizi tavsiye edeceğim: Mısır Kraliçesi Benerike’ye sunulan vazo, Athena kabartmalı gümüş tabak, bronz Apollon ve Herakles heykelleri, bereketi simgeleyen Prıamos’un mermer heykeli. Ayrıca; çok sayıda pişmiş toprak ve mermer heykelcik var. Salonun su altı vitrininde ise: antik batık gemilerinden çıkarılan bulgular görülüyor.

İMPARATORLAR SALONU

Roma heykeltıraşlığının ana karakterini oluşturan portrelerin en güzel örneklerini burada görebilirsiniz. Heykellerin tümü, Perge kazılarında bulunmuş. Üç güzeller ve siyah-beyaz mermerden yapılmış olan ” dansöz ” heykeli mutlaka görülmeli, zaten müzenin sembolü bu heykel.

MEZAR KÜLTLERİ SALONU

Salonda, iki gurup lahit var. Bir tanesinde: kapakta karı-koca uzanmış olarak gösterilmekte. Köşelerindeki eroslar, aile mutluluğunu simgeliyor.

Diğer gurupta ise: iki lahit var. Bunlar, Herakles lahitleri. Bu lahitler: yurdumuzdaki eski eser kaçakçılığının en çarpıcı örnekleri. Bunlar hakkında, biraz bilgi vermek istiyorum.

Çünkü: ibret alınması gereken olaylar var. Evet; Perge’den kaçak kazılarla parçalar halinde çalınan Herakles lahdinin, yedi parçası, yurt dışına kaçırılmak üzere iken, İstanbul’da yakalanır.

Kaçak kazıcıların, geride bıraktıkları lahdin: kapak ve taban kısımları, Antalya müzesi tarafından yapılan kazılarda bulunur. Ancak, parçalar birleştirildiğinde, eksik parçalar olduğu görülür ve böylece bırakılır.

Aradan geçen süreçte; eksik parçalardan, yan yüze ait olanının resmi, ABD de, Paul Getty Müzesine ait bir dergide yayımlanınca dikkatli gözlere yakalanır. Prof. Jale İnan’ın incelemeleri ve uzun mücadeleleri sonucu, bu parçalar 1980 yılında geri alınır ve yerine yerleştirilir.

Evet; lahitte hala eksik parçalar var. Derken, 1984 yılında, Duesseldorf’ta Henkel bünyesindeki Has Schwarzkopf Firması, koleksiyon için İtalyan bir satıcıdan, Prof.Horn Bostel’in gözetiminde, Roma kökenli, iki mermer kabartma satın alır.

1997 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından, bunlar görüldüğünde, bu parçaların, Perge Herakles Lahitinin eksik parçaları olduğu tespit ve iddia edilir ve hatta kanıtlanır.

Bunun üzerine, iki parça, 28 Mayıs 1998 tarihinde, iade edilir ve lahdin üzerindeki orijinal yerlerine yerleştirilirler.

Evet, eksik parçaların bir kısmı tamamlandı. Ama, lahdin dördüncü sahnesi ve figürlerden üçünün başlıkları hala eksik ve nerede oldukları bilinmiyor.

Müzedeki Herakles Lahidi üzerindeki kabartma bezemelerde; Herakles’in 12 görevi, sahneler halinde anlatılmakta. Lahdin yerine monte edilen birinci yan parçasında; iki kanatlı bir kapı var, öteki dünyayı sembolize ediyor.

Kapının iki yanında, Hosperıdler’in bahçesinden altın elmaların çalınması, Kral Augıas’ın ahırlarının temizlenmesi ve nehir tanrısı görülmekte.

Bu yanda ayrıca, Herakles’in iki ve Lidya Kraliçesi Omphale’nin figürleri var.

MOZAİK VE İKONALAR SALONU

Müzedeki mozaiklerin en önemlisi: Seleukeıa kazısında bulunan, devrin ünlü filozoflarının mozaikleri. Bunda; çağın şöhretli düşünürleri, hatip ve matematikçilerinin isimleri yazılı. Diğer bir mozaikte ise; çalgısı ile vahşi hayvanları büyüleyen Orpheus tasvir edilmiş. Ayrı bir salondaki ikonalar ise; 18 ve 19’ncu yüzyıllardan kalma.

SİKKE SALONU

Vitrinlerde; MÖ.6’ncı yüzyıldan, günümüze kadar geçen 2500 yıllık sürede, Anadolu’daki: sikke basma geleneği, tekniği ve ekonomisini gözler önüne serecek bir düzen yaratılmış ve sergileniyor. Şehir sikkeleri, yöresel sikkeler var. Ayrıca: define olarak ele geçirilen, altın ve gümüş sikkeler de bir arada sergileniyor.

ETNOĞRAFYA SALONLARI

İki büyük salon ve bunları birleştiren bir geçit var. Birinci salonda: Selçuklu ve Osmanlı eserleri: çiniler, porselenler, dini eserler, nişan, mühür, ziynet eşyaları, kilitler ve giysiler var. Burada görülen beş porselen tabak; 1920 yılı sonuna kadar, çok kısa bir dönem çalışan, Yıldız Fabrikasının ürünü olması nedeniyle önem taşıyor.

Dini eserler arasında ise, Selçuklu döneminden kalma Kuran-ı Kerim görülmeli. İkinci salonda: halılar, Yörük malzemeleri, odalar, silahlar olmak üzere dört bölüm var.

Halı koleksiyonundaki en eski halı, 16’ncı yüzyıla ait. Döşemealtı halıları görülmeye değer.

ÇOCUK BÖLÜMÜ

Müzenin girişindeki bir salonda. Ülkemizdeki ilk uygulama. Vitrinlerinde; çeşitli çocuk oyuncakları ve kumbara koleksiyonu var.

Tüm bunların yanında: son günlerde, müzenin en popüler eseri  karşımıza çıkıyor. Müzenin: Lahitler bölümünde bulunan “Yorgun Herakles  Heykeli”.

Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi
Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi

YORGUN HERAKLES HEYKELİ

Herakles ( aynı zamanda, Herkül olarak da bilinir ve  tanınır) : tanrıların babası Zeus ve Miken kralının kızı Akmene’nin oğludur. Mitolojide  “kuvvet” tanrısı olarak tanınır. Kendisi, henüz 18 yaşında iken, hiçbir silahın işlemediği-ölümsüz ve altın postlu “Nemea ormanı aslanı” nı, saatlerce güreştikten sonra, elleriyle boğarak öldürür.

Herakles: bu heykelinde: rivayete göre: Nemea ormanı  aslanını öldürdükten sonra, asasına dayanarak dinleniyor. Bu nedenle: heykel: “Yorgun Herakles Heykeli” olarak isimlendiriliyor. Heykel: MÖ.4’ncü yüzyılda,  Anadolu’da: ünlü heykeltıraş Lysippos tarafından; bronzdan dökülerek yapılmıştır.

Bu heykelin, dünya üzerindeki 60 replikasından biri ise, Pergeli biri tarafından yaptırılarak, Perge kentine bağışlanmıştır. Çünkü: Roma döneminde, heykeltıraşlar tarafından yapılan heykellerin kopyalarının yapılması bir gelenek haline gelmişti.

İşte, bu “Yorgun Herakles Heykeli” nin de, dünya üzerinde, 60 replikası yani kopyası yapılmıştır. Replikaların bir kısmının da, halen, Floransa’da sergilendiği biliniyor.

Heykel, uzun yıllar: Perge şehrinde: güney hamamının eğitim ve sanat salonunun kuzeybatısındaki nişin önünde bulunuyordu.

Çünkü, o dönemde, hamam yalnızca yıkanmak için kullanılan bir yer değildi. Eğitim ve sanat faaliyetleri de yapılıyordu. Hatta, aynı yerde, 20 civarında heykel
bulunuyordu. Bu heykellerden birisi de, “Yorgun Herakes Heykeli”dir.

Ancak, yapıldıktan yüzyıllar sonra, heykelin üst kısmı, bulunduğu yerden çalınarak, muhtemelen 1980 yılında veya  daha önceki yıllarda Amerika’ya götürülür.

Bu üst kısım: 1982 yılından itibaren, Amerika-Boston Güzel Sanatlar Müzesinde sergilenmeye başlar.

Heykelin alt kısmı ise: 1980 yılında, Perge antik kentinde, resmi arkeolojik kazıların başkanı Prof.Dr.Jale İnan ekibi tarafından yine aynı yerde, yani nişin önünde bulunmuştur. Heykelin üst kısmı ise: 1990’lı yıllarda, gazeteci Özgen Acar tarafından, Amerika’da, rastlantı sonucu görülür.

Bu üst bölüm: Amerikalı bir çift tarafından, sergilenmek üzere, Müze idaresine verilmiştir. Ancak: durumun öğrenilmesi üzerine, Amerikalı yetkililer: Amerika’da bulunan heykelin üst yarısının, alt yarısından farklı olduğu konusundaki iddiaları, Türk arkeologlar tarafından çürütülür.

Yakın zaman önce, heykelin üst kısmı, bulunduğu Amerika’dan geri alınarak, özel korumalı ambalajlara sarılarak Antalya’ya getirilir ve 31 yıllık bir ayrılıktan sonra, gövdenin üzerine monte edilerek, ziyaretçilerin ziyaretine açılır.

Heykel: yani 1800 yıllık bir muhteşem eser; Antalya Müzesi Lahitler bölümünde görülebilir.

Evet; Antalya müzesi bundan ibaret. Burada önemli olan bir husus var. Şöyle ki, her yıl, Antalya’ya milyonlarca turist geldiği ile övünürüz ve bu bizim haklı bir övünç kaynağımızdır.

Peki; bu milyonlarca turistten, acaba kaç tanesi, bu muhteşem müzemizi görüyor, geziyor veya sanırım şöyle söylemek daha doğru olacak biliyor. İnanın; yüzde doksanı bilmiyor, görmüyor, gezmiyor.

Peki, neden? Bunun bir nedeni olsa gerek, öyle değil mi?

Bakın, turizmin her yönünün en büyük etkinliği: Tanıtımdır. Demek ki, Antalya Müzesi, Antalya’ya gelen turistlere tanıtılamıyor, hayır yeterince tanıtılamıyor demek istiyorum ama hayır, kesinlikle hiç tanıtılmıyor.

Antalya içinde; Müze hakkında görebileceğiniz tek kelime, müze yakınındaki müze tabelası. Başkaca, hiçbir şey göremezsiniz.

Sonuç olarak, gerek Bakanlık düzeyinde ve gerekse Müze Müdürlüğü düzeyinde, lütfen bu güzel müzeyi tanıtıcı faaliyetlerde bulunalım, reklamını yapalım, turizm mevsiminde şehir içindeki bilboardlarda, müze ile ilgili afişler asalım, otellerde ilan panolarına müze reklam afişleri asalım, seyahat acentalarına çevre gezilerinde müzeyi de programlarına eklemeleri için girişimlerde bulunalım ve insanların burayı ziyaret etmesi için tedbir alalım.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

 

Antalya Yivli Minare

Antalya Yivli Minare

Antalya’ya gittiğinizde, varlığının farkına varmazsanız bile, mutlaka onun önünden geçeceksiniz. Yürüyerek gidebilirsiniz.

Evet; yivli minare. Kale kapısı olarak isimlendirilen semtte. Yivli caminin minaresi. Antalya’nın tam orta yerinde. Antalya’ya gelip de bunu görmemek mümkün değil. Atatürk meydanın hemen arkasında.

Yivli minarenin bulunduğu yer, aslında bir külliye, yani yapılar topluluğu var burada. Selçuklular döneminde yapılan eserler topluluğu. Külliyede bulunan eserler şunlar: Yivli Minare Cami, Gıyasettin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi. Bunların tümü, kesinlikle çok önemli eserler. Ama; Yivli Caminin yivli minaresi, Antalya’nın simgesi olacak derecede önemli ve güzel.

Antalya’nın ilk İslam yapıtlarından. 13’ncü yüzyıla ait bir Selçuklu eseri. 1230 yılında yapıldığı sanılıyor. Yani; yaklaşık 800 yıllık. Kaidesi; kesme taşlardan. Gövde kısmı: tuğladan ve açık mavi renkli taşlardan mozaik tarzı süslenmiş.

Yer yer; firuze renkli çinilerde var. Minare üzerinde; 8 tane yiv var. Yiv; hani silahların namluları içinde de oluyor ya, sipiral biçimli oyuk demektir. Minarenin yüksekliği, 45 metre kadar. Şerefesine; 92 basamaklı merdiven ile çıkılıyor.

Hemen yanında; yivmi minare cami var. Minarenin batısında. Caddenin kıyısında. Anadolu, çok kubbeli cami türünün en eski örneği. Yarım küre şeklinde, 6 kubbe ile örtülü. 1372 yılında, Balaban Tavşiye isimli mimar tarafından yaptırılmış. Aslında, minare yapıldığında, burada eski bir Bizans kilisesi varmış.

Bu kilise; Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat tarafından, yivli minare de eklenerek, camiye dönüştürülmüş. Ama; bu yapı, daha sonraki yıllarda, bilinmeyen bir nedenle yıkılmış ve yerine şu an görülen cami yapılmış.

Yani; minare daha eski. Evet, caminin yapısında, antik kalıntılardan da yararlanılmış. Çünkü: kullanılan taşlar üzerinde, yer yer, antik yazı ve işaretler görülmekte. Cami ve minare, en son 1955 yılında restore edilmiş, 1972 yılına kadar arkeoloji müzesi olarak kullanılmış.

Evet; Antalya’ya gittiğinizde önünden geçeceksiniz. Geçerken, bir ara dönün bakın, çünkü: üzerinde bulunan yivler ve firuze renkli görüntüsü nedeniyle, başka bir yerde görmeniz mümkün olmayacak bu yapıyı. İlginç bir yapı.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Antalya Hadrian Kapısı

Antalya Hadrian Kapısı

Antalya şehir merkezinde; nereyi gezelim, nereyi görelim, nereye gidelim? Evet; şehir içinde görebileceğiniz ilginç bir yapı: Hadrian Kapısı. Şehir içinde; doğuya ilerlerken, Atatürk Meydanı’nı geçtikten sonra, sağa dönen Atatürk Caddesi üzerinde ilerlerseniz , hemen sağ yanınızda kalıyor.

Şehrin merkezi yerinde, mutlaka önünden geçeceksiniz. Yürüyerek ulaşabilirsiniz. Hatta: bence kaleiçi bölgesini gezmek ve yat limanına gitmek için, başlangıç olarak, bu kapıyı seçmelisiniz.

Antalya Hadrian Kapısı

Evet; Hadrian Kapısı, Antalya’nın en iyi korunmuş tarihi yapılarından. Bir Roma eseri. MS.130 yılında, Roma İmparatoru Hadrian adına yaptırılmış. Bu Hadrian isimli imparator: en gezgin Roma imparatoru olarak biliniyor.

Yani: sürekli gezinmiş ve her gittiği yerde, ziyareti anısına, bu tür yapılar yapılmış. Ancak, bu kapı: uzun yıllar kullanılmamış. Çünkü; şehir surları, kapının dış kısmını kapatmış. Belki de, kapının günümüze kadar yıkılmadan gelebilmesinin en büyük nedeni bu. Yani; uzun yıllar kullanılmamış olması.

Şehir sur kalıntılarının yıkılması ile, kapı tamamen ortaya çıkarılmış. Üst kısmında: kubbe şeklinde, üç açıklık var. Sütunları hariç, tamamen mermerden yapılmış. Oyma ve kabartma süsleri, muhteşem güzellikte. Kapının orijinalinin iki katlı olduğu sanılıyor. Ama, yıkılmış olduğundan, üst kat hakkında bilgi yok.

Kapının iki yanında; kapı ile aynı zamanda yapıldığı düşünülen iki kule var. Bunlardan; güneydekinin adı: Julie Sancta kulesi. Süslemesiz, blok taşlardan yapılmış. Kuzeydeki kulenin ise, yalnızca alt kısımları antik çağdan yani kapının yapılış zamanından olduğu sanılıyor, üst kısımları Selçuklular zamanında yapılmış.

Kapının önünde durup, birkaç dakika düşündüğünüzde: kapının ön tarafında, Antalya şehrinin günümüzdeki modern yüzünü, arka tarafında ise, eski çağlardaki Antalya’yı görebilme şansınız var.

Aynı andaki bu iki görüntüyü izlerken, inanıyorum ki, kapının geçmişle günümüz arasında gerçekten bir köprü olduğunu düşüneceksiniz. Kapının içinden geçip, öbür yanına ulaştığınızda: şehrin “Kaleiçi” bölümü, yani eski daha  doğrusu ilk kuruluş yıllarındaki bölümü karşınıza çıkıyor.

Yani: Hadrian kapısı, yukarıda da söylediğim gibi, şehrin modern ve eski kesimleri arasında bir geçiş yeri gibi olmuş. Özellikle: akşam olduğunda, kapı gayet güzel ışıklandırılıyor. Tarih meraklılarının mutlaka görmelerini öneririm.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.