Antalya şehir çıkışında, varyanttan hemen çıktığınızda veya varyanta girmeden önce, sağa ayrılan yol. Bu yol üzerinden: Denizli-İzmir yöresine ve Fethiye civarına gidebiliyorsunuz.
Korkuteli’ne birçok kez uğradım. Geniş bir alana yapılmış ilçe. Özellikle: buradaki et restoranlarını öneririm. Yolculuğunuz sırasında mutlaka kısa bir mola verip, et restoranlarında, muhteşem lezzetli bir şeyler yemelisiniz.
Antalya Korkuteli
ULAŞIM
Korkuteli-Antalya arası uzaklık: 70 km. Bu yol, yaklaşık 45 dakikada alınır. Özellikle: kış aylarında, karlı ve yoğun sisli yollar, her an karşınıza çıkabilir.
Antalya Korkuteli
TARİH
Evliya Çelebinin yazılarına göre: burada, antik dönemde “İstanoz” isimli bir şehir varmış. Bu şehir: “Pisidyalılar” tarafından kurulmuş. Günümüzde, Korkuteli ilçe merkezinde, Alaattin Kışla Mahallesinde, İsidya şehrinin kalıntılarına rastlanılmaktadır.
Pisidyalılar: Hititlilere bağlı, ama kendi içişlerinde bağımsız bir devlet kurmuşlar. Bu dönemde: İsidya şehri adına, sikke bastırılmış. Hatta: Büyük İskender’in, doğu seferi sırasında, Pisidyalılar, onun ordusunun saldırılarına karşı, kahramanca karşı koymuşlar.
Özellikle: Termesuslular, boyun eğmemiş ve tüm bunlar, bölgede yaşayan insanların cesaretlerinin en büyük göstergesi olarak tarih sayfalarına işlenmiş. Uzun uğraşılar sonucu, Termesus şehrini alamayan Büyük İskender, söylenenlere göre, şöyle der ve bölgeden ayrılır: “ Bir kartal yuvası ile uğraşamam”. Ancak, İskender’in kuşatmayı kaldırarak bölgeden ayrılması sırasında, bütün zeytinlikleri ateşe verdirdiği de biliniyor.
Günümüzde: Kozağacı ve Büyükköy yaylalarındaki tarihi kalıntılar, İsidya uygarlığından günümüze ulaşan kalıntılardır. Ayrıca: Termessos antik kenti kalıntıları da, o döneme ait izler taşır.
Takip eden tarihi süreçte, bölgede Romalılar egemen olurlar.
1207 yılında ise, yörede Selçuklular görülür. İlçedeki Alaaddin mahallesinin isminin, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’tan alındığı bilinmektedir.
Korkuteli yöresinin tarihi çok eskilere gitmiyor. Şöyle ki: Korkuteli ilçesinin, Hamitoğulları ve Teke Beylikleri dönemlerinde bulunduğu biliniyor. 1321 yılında, Korkuteli, Hamitoğulları Beyliği tarafından fethedilir.
1423 yılında ise: Osmanlı Sultanı II. Murat tarafından, yöre, Osmanlıların hakimiyeti altına girer. 1402-1423 yılları arasında ise, yörede kurulan Teke Beyliğinin başkenti olmuştur.
Antalya Korkuteli
GENEL
İlçe merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği: 1020 metredir Yani, muhteşem bir yükseltide bulunuyor. Bunun doğal sonucu olarak: hemen çok yakınında bulunan Antalya’nın sıcak ve nemli havası, burada yok.
İklim olarak düşünülürse, zaten ilçe topraklarının küçük bir kısmında, Akdeniz iklimi ve büyük bir kısmında ise, göller bölgesinin kara ikliminin hüküm sürdüğü görülür. Soğuk hava göller bölgesinden, sıcak hava ise Akdeniz bölgesinden gelir.
Doğal yapı olarak: Bey dağlarının eteklerinde kurulmuştur. Buralarda: genellikle çamlık, fundalık ve ormanlarla kaplıdır. Düz alanlar ise, tarım arazisi olarak kullanılır.
Evet, Korkuteli, Türkiye’de, kameralı takip sisteminin ilk kez denendiği ve suç oranının en düşük olduğu yerleşim yerlerinden biridir.
NE YENİR
Mevsim uygunsa, keçi sütünden yapılmış dondurma yemelisiniz. Bunun dışında: ilçede, tahinli piyaz yemelisiniz. Bir de, şiş. Yani: et ürünleri.
Antalya Korkuteli
GEZİLECEK YERLER
KEŞİŞ EVİ
Romalılardan kalmadır. Taş oymadan yapılmış olup, Alaaddin semtinde, cirim boğazı civarındadır.
ESKİ ROMA MABEDİ
Günümüzdeki yerinde: Hamitoğullarından kalma, taş medrese bulunuyor. Ama, bu medresenin giriş kapısının sağ tarafındaki taş duvarında: Roma yazısı ile yazılmış bir kitabede “Olimpiyat yarışmalarına” ait hatıralar var. Burada yazıldığına göre: çekişmeli geçen bir yarışma, berabere kalmış”
SULTAN ALAADDİN CAMİSİ
İlçe merkezinde, Alaaddin Kışla semtindedir. Bölgenin en erken Türk-İslam mimarisini temsil eden önemli bir örnektir. İlk yapımıyla ilgili herhangi bir belge bulunmamakla birlikte Selçuklular sonrası ortaya çıkan yeni arayışın gotik örneklerinden biri olarak, 14’ncü yüzyılın 3’ncü çeyreğine tarihlenmektedir. Muhtemelen Karamanoğlu I. Alaaddin Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Minaresi: Murat Paşa tarafından 1571 yılında eklenmiştir. 20’nci yüzyılın başında kalan kısımları kullanılarak yeniden inşa edilmiştir. Orijinalde ahşap sütunlarla taşınan düz damlı bir mimariye sahiptir. Planlama ve taç kapısı özellikle Selçuklu karakterindedir.
SU TÜNELİ
Alaaddin Kışla semtinin sulanmasında büyük yarar sağlamış tünel; kışla semtinin batısında bir yer altı tüneli iken, günümüzde Korkuteli Barajı altında kalmıştır.
GÜLLÜK DAĞI MİLLİ PARKI
Burası: bitki örtüsü ile bölgenin botanik özelliklerin en yoğun olduğu yerdir. Ayrıca: pek çok hayvanı barındırmaktadır. Bu durumu ile, tam bir doğal ve açık hayvanat bahçesi görünümündedir.
Antalya Korkuteli
TERMESSOS, GÜLLÜK DAĞI MİLLİ PARKI
Korkuteli-Antalya kara yolu üzerindedir. Kara yolundan saptıktan sonra, antik kente ulaşmak için 9 km. daha gitmek gerekiyor.
Türkiye’nin en iyi korunmuş antik şehirlerindendir. Ayrıca, Antalya yöresindeki en ilginç antik şehir olarak da gündeme gelir.
Burası: Toros dağlarından, Güllük dağı yamaçlarındadır. Anadolu’nun yerli ırkı olan: Luvilerin soyundan gelen: Solimler tarafından kurulmuştur.
Antalya Korkuteli
Çünkü: Homeros’un “İlyada” isimli eserinde: Solimlerden, Termessos halkı diye söz edilmektedir.
Şehir: aşağı şehir, şehir merkezi ve mezarlık olarak, 3 bölümden oluşmaktadır.
Termessos ile ilgili, ilk yazılı kayıtlar: Büyük İskender döneminde başlar. Eski tarihçilerden Arrianos: şehrin, bulunduğu konum itibarıyla, kuşatanlar tarafından ele geçirilmesinin imkansız olduğu düşünülerek, küçük bir birlik tarafından bile savunulabileceğini yazar.
Hatta: Büyük İskender: Pamphylia bölgesinden, Frigya bölgesine geçerken (bu yol Termessos kentinin bulunduğu yerden geçmektedir): çok daha kısa ve kolay geçitler veren, bu bölgeyi kullanmayıp: büyük çaba ve zaman harcamak zorunda kalmıştır.
Çünkü: Termessos şehrini kuşattığında, burayı teslim alamayacağını anlamış ve bunun üzerine, kuzeye doğru yürümüş ve öfkesini: Sagalassos şehrinden çıkarmıştır.
MS.319 yılında, İskender öldükten sonra: General Antigonos; kendini, Küçük Asyanın hükümdarı ilan eder. Rakibi Alcetas ile savaşmak için hazırlanır. Ancak, general Antigonos’un üstün ordusuna karşı savaşamayan Alcetas ve arkadaşları, Termessos şehrine sığınırlar. Termesoslular, onlara yardım sözü verirler.
Bu sırada: General Antigonos’un ordusu, Termessos şehrinin önüne gelir ve şehirlilerden, Alcetas’ın kendilerine teslim edilmesini ister. Termessos şehrinin yaşlıları, bir kişi yüzünden şehrin yok edilmesini engellemek adına, Alcetas’ın teslimini isterler. Ancak, şehrin gençleri, Alcetas’a söz verildiğini ve bu yüzden kendisinin teslim edilmeyeceğini söylerler.
Ancak: Termesoslu gençler şehri terk ederler ve bunun üzerine, teslim edileceğini anlayan Alcetas, kendisini öldürür. Alcetas’ın ölüsü, Termessos yaşlıları tarafından, general Antigonos’a teslim edilir ve generalin ordusu Termessos şehrinin önünden ayrılır. Termessos şehrinin gençleri, Alcetas’ın cesedini alırlar, törenle gömerler ve onuruna bir anıt dikerler.
Antalya Korkuteli
Termessos: bir liman şehri değildi, ancak toprakları Antalya körfezi boyunca uzanıyordu. Şehir, denize olan bu bağlantısından dolayı, Ptolemyler tarafından ele geçirilmiştir. Ama, diğer yandan, daha 40 yıl öncesine kadar, İskender’in en güçlü olduğu dönemlerde, ona direnen şehrin, Mısır egemenliğini kabul etmesi, ilginç ve şaşırtıcıdır.
Likia bölgesinin Araxa şehrinde bulunan bir yazıtta: Termessos hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu yazıta göre: MÖ.200 yıllarında: Termessos şehri, bilinmeyen bir nedenle, Likya şehirler birliğiyle savaşa girer. MÖ.199 yılında ise, komşusu İsinda şehri ile de savaşmaya başlar.
Bu dönemlerde Termesoslular, eski düşmanları Selgelilerle daha iyi mücadele edibilmek için, Pergamun kralı II.Attalos ile dostluk ilişkileri kurarlar. Pergamon kralı II. Attalos’da, bu dostluğun anısına, Termessos şehrine, 2 katlı bir stao inşa ettirir
Antalya Korkuteli
Roma imparatorluğu döneminde: şehrin, bağımsızlığını koruduğu anlaşılmaktadır. Çünkü: şehir, Romanın müttefikidir. Bu nedenle, MÖ.71 yılında, Roma Senatosu tarafından, şehrin bağımsızlığı kabul edilir.
Bu durum: yörede bulunan sikkelerde görülür. Bu sikkelere yani madeni paralara “Autonomous” yani “Özerk” adı verilmektedir.
Termessos halkının katkılarıyla: MÖ.2’nci yüzyılda yapılan “Kral Caddesi”: yükselen şehir duvarlarının yanından geçer ve düz bir yol şeklinde, şehir merkezine kadar uzanır. Şehir kapısının doğusundaki duvarlarda ise: zarlar ile, kehanet içeren oldukça ilginç yazıtlar bulunur.
Çünkü: Roma imparatorluğunda, tarih boyunca: bu tür büyüler, sihirler ve batıl inançlar yaygındır. Büyük olasılıkla, Termesoslularda, geleceği tahmin etmeye oldukça meraklıydılar.
Bu tür yazıtlar: genellikle, 4-5 satır uzunluğundadır ve zarlarla belirlenen sayılar içerir, kehanet için, tanrının adı istenir ve kehanetin içeriği, tanrının öğütleri içinde verilir.
Resmi binaların bulunduğu Termessos şehri: iç duvarların biraz ilerisindeki düz arazide bulunur. Bu yapılardan en dikkati çekeni: özel mimari özelliklere sahip olan: Agoradır. Açık hava Pazar yeri olan bu yapı: zemini taş bloklar üzerinde yükselir ve kuzeybatısında, 5 büyük sarnıç bulunur.
Ayrıca: stoalarla çevrilmiştir. İki katlı stoada bulunan bir yazıta göre: “Stoa, Pergamun kralı II. Attalos tarafından, dostluklarının kanıtı olarak hediye edilmiştir” yazar. Pergamon kralı II. Attalos: MÖ.150-138 yılları arasında yaşadığına göre, bu Stoa yapısı da aynı dönemlerde yapılmış olsa gerek.
Kuzeydoğudaki Stoa yapısı ise: muhtemelen kral Attalos’un Stoası taklit edilerek, Osbaras isimli bir zengin kentli tarafından yaptırılmıştır. İki katlı stoanın içerisi: tonozlu odalarla çevrilmiş avludan oluşuyor. Stoanın dışı ise, nişlerle ve Dor nizamında süslemelerle dekore edilmiştir.
Agoranın kuzeydoğusundaki kalıntıların ise: Gymnasyum olduğu düşünülüyor. Ancak: burada bulunan sık ağaçlıklardan, bunu tam olarak belirlemek mümkün olmamış.
Agoranın doğusunda, tiyatro bulunuyor. Tiyatro: Pamphylia ovası üzerinde, manzaraya hakim bir noktadadır. Bu konumu nedeniyle de, Termessos ovasının en göz alıcı yapısı olarak öne çıkmaktadır. Tiyatronun planı Helenistik dönemi yansıtır. Yarım daire oturma alanı: diazoma ile ikiye ayrılır.
Diazomanın üzerinde 8 ve aşağısında 16 oturma sırası var. Yaklaşık: 4000-5000 seyirci kapasitesine sahiptir. Tiyatronun geniş kemerli giriş yolu: cavea ile Agorayı bağlamaktadır.
Sahne binası: MS.2’nci yüzyıl özelliklerini yansıtıyor. Bunun arkasında: uzun ve dar bir oda bulunuyor. Burası: muhteşem süslenmiş 5 kapı ile, oyunun sahnelendiği podyuma bağlanıyor. Sahnenin hemen altında ise: vahşi hayvanların, dövüşe çıkarılmadan önce tutuldukları, 5 küçük oda var.
Tiyatronun, yaklaşık 100 metre ötesinde, Odeon var. Küçük bir tiyatroyu andıran bu yapı; MÖ.1’nci yüzyılda yapılmış. Odeon yapısının: çatı seviyesine kadar olan duvarları gayet iyi korunmuş. Duvarlarında: en iyi kalite, yontma taş duvarcılığı sergileniyor.
Alt kat sade olmasına rağmen, üst kat: Dor düzeninde süslenmiş ve kare şeklinde kesilmiş, taş bloklardan yapılmış. Gün ışığının doğu ve batı duvarlarındaki 11 pencereden giriyor olması, yapıldığında, yapının üstünde çatısının bulunduğunu ortaya koyuyor. 25 metre uzunluğundaki bu çatının, binanın üzerinde nasıl durduğunu anlamak mümkün değil.
Ayrıca: bu yapının içi, günümüzde toprak ve moloz dolu ve bu nedenle, oturma düzeni ve oturma kapasitesi hakkında bilgi edinmek mümkün değil. Ancak, muhtemelen 600-700 kişi oturma kapasitesinin bulunduğu tahmin ediliyor. Molozların arasından çıkarılan renkli mermer parçaları: iç duvarların mozaiklerle süslü olabileceğinin kanıtıdır.
Termessos şehrinde, değişik büyüklükte ve çeşitlilikte, 6 tapınak var. Bunlardan 4 tanesi, Odeon yapısının yanında, kutsal olduğu tahmin edilen alandadır.
Bu tapınaklardan ilki: Odeon’un hemen arkasındadır. Bu tapınağın: şehrin asıl tanrısı Zeus Solymeus’a ait olduğu sanılmaktadır. Görkemli bir duvar işçiliği görülüyor. Ancak: günümüze, tapınağın 5 metre yüksekliğindeki duvarından başka bir şey kalmamıştır.
İkinci tapınak: Odeon yapısının güneybatı köşesindedir. MS.2’nci yüzyıl sonlarında yapıldığı tahmin ediliyor. Bu tapınağın cellasının duvarlarının boyutları: 5.50 x 5.50 metredir.
Tapınağın günümüze ulaşan girişinde bulunan bir yazıta göre: bu tapınak “Artemis” e ithaf edilmiştir. Tapınak içinde bulunan kült heykel, Aurelia Armasta isimli bir kadın ve kocası tarafından, kendi gelirleriyle yaptırılmıştır. Girişin hemen yanında yazılı bir zemin üzerinde, bu kadının amcasının heykeli var.
Bu tapınağın, yani Artemis tapınağının doğusunda: Dor tarzı bir tapınak kalıntıları var. Bu tapınak: boyutlarına göre değerlendirilirse, Termessos şehrinin en büyük tapınağıdır. Rölyeflerden ve yazıtlardan, bu tapınağında, Artemis’e ithaf edildiği anlaşılıyor.
Biraz daha ileride, doğu yönünde: kesilmiş taşlardan yapılmış bir teras üzerinde, küçük bir tapınak izleri daha var. Tapınak, yüksek bir podyum üzerinde yükseliyor. Ancak, herhangi bir tanrıya ithaf edildiğine dair bir bilgi yok. Girişi: sağdan olan tapınağın, bir yarı tanrı veya kahramana ithaf edildiği düşünülüyor. Yapım tarihi olarak ise, MS.3’ncü yüzyıl düşünülüyor.
Evet, bu geniş merkezi alanda bulunan tüm resmi ve kült yapılar arasında: en ilginç olanı, Roma dönemi ev formundadır. Bunun, 6 metre yüksekliğe ulaşan Dor düzenindeki kapı aralığının üzerinde bir yazıt var. Bu yazıtın üzerinde: evin sahibinden, şehrin kurucusu olarak övgüyle söz ediliyor.
Ancak, bu evin, Termessos şehrini kuran bir kişiye ait olduğu düşünülmüyor. Büyük olasılıkla, bu tür evler, şehirde yaşayan soylu kişilere veya zenginlere ait olurdu. Ev: ana giriş, ikinci bir kapıya kadar giden salon, bu ikinci kapı da, merkezi bir avluya açılıyor.
Yağmur sularını tutmak için, avlunun ortasında, havuz var. Atrium: bu tür evlerin, günlük faaliyetlerinde önemli yer tutmaktadır. Aynı zamanda, konuk kabul odası olarak da kullanılırdı. Bu yüzden, gösterişli bir şekilde süslenirdi. Evin diğer odaları ise: düzenli bir şekilde, bu Atrium bölümünün çevresinde bulunur.
Evet, bu evden çıkıyoruz. Geniş dükkanların sıralandığı bir cadde, şehir boyunca, kuzey-güney istikametinde uzanıyor. Sütunlar arasındaki boşluklarda: genellikle, çoğu güreşçilere ait olan başarılı sporcuların heykelleri doldurulmuştur. Bu heykellerin yazılı kaideleri, hala ayaktadır. Bu yazıları okuyarak, caddenin eski ihtişamını göz önüne getirebilirsiniz.
Şehrin: güneyi, batısı ve kuzeyinde, kayaya oyulmuş ve mezar taşları bulunan geniş mezarlar var. Bunlardan bir tanesinin: daha önce, yukarıda sözünü ettiğim gibi, Alcetas’a ait olduğu düşünülüyor.
Ancak, maalesef hazine avcıları tarafından, bu mezar soyulmuş ve bu yüzden net bir şey söylemek mümkün değil. Bu mezarın içinde, arka bölümde, sütunların arasında, bir çeşit kafes oyulmuş ve bunun yukarısında muhtemelen süslenmiş bir friz var.
Mezarın kalan kısmı: muhtemelen MÖ.4’ncü yüzyılda yapıldığı düşünülen bir friz ile (ata binen savaşçı) süslenmiş. Genç Termesosluların, General Alcetas’ın ölümünden ne kadar etkilendikleri ve onun için görkemli bir mezar yaptıkları biliniyor. Tarihçi Diodoros: General Alcetas’ın, Antigonos ile at üzerinde savaştığını yazar. Bu nedenle: ata binen savaşçı frizi, buranın Alcetas’a ait olduğu tezini güçlendiriyor.
Evet, yüzyıllardır, şehrin güneybatısında, sık ağaçların altında saklanan lahitler: insanı, tarihin derinliklerine götürür. Ölüler: kıyafetleri, mücevherleri ve diğer aksesuarları ile birlikte, bu lahitlere konurmuş. Yoksulların bedenleri ise: lahitlerde yakılırmış.
Yapım tarihi, MS.2’nci yüzyıla kadar uzanan bu lahitler: yüksek kaideler üzerinde duruyor. Ayrıca: lahitlerin açılmasını engellemek ve mezar soyguncularını korkutmak için, lahitler üzerine, tanrının öfkesini çağıran yazıtlar konurmuş.
Bu yazıtlar, aynı zamanda, kurallara uymayanların çarptırılacakları para cezalarını da belirtirmiş. 300 ile 100.000 denari arasında değişen bu para cezaları, genellikle Zeus Solymeus adına, şehir hazinesine ödenirmiş.
Evet, gelelim sonuca. Günümüze değin, Termessos antik kentinde, herhangi bir resmi kazı çalışması yapılmamıştır.
Antalya Korkuteli
Günümüzde burada görebileceğiniz kalıntılar şunlar: şehir surları, kuleler, kral yolu, Hadrian kapısı, gymnasium, agora, tiyatro, odeon, zengin süslemeli mezarlar, şehrin suyunu sağlayan sarnıçlar ve drenaj sistemi. Bu kalıntılar, çok iyi korunarak günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Ancak: kalıntılar sık makilik ve ormanlık alanda dağılmış durumda bulunuyor. Bu nedenle, neyin nerde olduğunu anlamak güç. Park alanında, yani girişte, şehrin genel planı var. Bu planı iyice incelemenizi ve ona göre antik kalıntılarda gezmenizi öneririm.
Zaten aşağıdan baktığınızda, ilk dikkati çeken yapı: Hadrian Tapınağı. Romalı gezgin imparator olarak lakap takılan ve bilinen bu imparator: buraya da uğramış. Kalıntıların bulunduğu alandaki patikada gezerken, kral yolu ve su sarnıcının yanından geçeceksiniz.
Bu patika yolu izlerseniz: tepedeki Agora bölgesine çıkıyorsunuz. Hemen doğuda, Gymnasion var. Agoranın batı yanından yürümeye devam ettiğinizde ise, Attalos Stoası var. Bu yapı: Bergama kralı II. Attalos tarafından yatırılmış. Agoranın doğu kıyısında ise: Osbaras isimli bir kentli yurttaşın hediye ettiği bir stoa var.
Agoranın güney kıyısında ise, duvarları 10 metre civarında yükseklikte olan, boulevterion bulunuyor. Bu yapı: pencereler ile aydınlanıyor. Toplamda 25 metreye varan genişliği, büyük olasılıkla o dönemde, ahşap bir çatı ile kapatılıyor olsa gerek.
Bu yanının güneyinde ve uçuruma bakan bölümde: Antoninler döneminde, Dor düzeninde yapılmış bir yapı var. Bu yapının bir tapınak olduğu ve kentin baş tanrıçası Artemis’e adandığı biliniyor. Çünkü: bu konuda bir yazıt var. Artemis tapınağının hemen yanındaki küçük tapınak ise, Roma döneminde inşa edilmiş. Boulevterion yapısının, batısındaki yapı ise: Zeus tapınağı.
Tepedeki kalıntıların sonuncusu: uçurumun hemen yanında inşa edilmiş olan tiyatro. Tiyatronun seyirci kapasitesinin: 4200 kişi olduğu tahmin ediliyor. Yarım daire şeklindeki oturma yerleri ve uçurum manzarası ile, yeryüzünde bilinen en ilginç arka planı olan tiyatro olarak öne çıkıyor.
Termessos şehri: çok sayıda tapınak ve çok geniş mezarlık alanlarına sahiptir. Mezarların çeşitliliği ve bezemeleri oldukça zengindir. Bunlardan, özellikle yukarıda hikayesini anlattığım Alcetas’ın mezarı (MÖ.319 yılına ait) ve diğer bazıları, şehrin tarihine ışık tutmaları açısından önem kazanmaktadır.
Anıtsal mezarların yanında: çok sayıda, savaşçılıklarını betimleyen, kalkan motifli lahit, mezarlık alanda oldukça geniş yer kaplıyor. Antalya Müzesini gezenler, belki hatırlayabilir veya gezmeyenler Müzeye gittiklerinde özellikle dikkat ederlerse: Müzenin lahitler salonundaki en ilginç lahit: “Köpek lahidi” dir. Termessos kentinde yaşayan Stefanos adlı köpeğe, sahibesi tarafından yazılmış şiirsel kitabe: benzersiz olmasıyla önem kazanmaktadır.
Antalya Korkuteli
KARAİN MAĞARASI
Karain Mağarası, Milli Park girişinin hemen karşısındaki sapaktan devam ettiğinizde, yaklaşık 11 km. sonra karşınıza çıkıyor. Yağca köyü sınırları içindedir.
Aracınızı, köy evini andıran “Karain Müzesi” gişesinin önüne park edip, küçük Müzeyi gezin ve daha sonra tepeye tırmanmaya başlayabilirsiniz. Ancak, dar ve dik merdivenler, sıcak ile birlikte çekilmez hale gelebiliyor.
Her ne kadar bütün gücünüzü bu tarih öncesi oluşumu görmeye konsantre etmiş olsanız da, bu tırmanma esnasında, bazen merdiven filan da kalmadığını ve tamamen taşlık ve daracık bir rampadan ilerlemek zorunda kaldığınızı göreceksiniz. Tepeye tırmandığınızda ise, geriye baktığınızda, yemyeşil tarlalar ve uzaktaki kenti görmek mümkün.
Tepeye tırmanmayı başardığınızda, tellerle çevrili bir alanı aşıyorsunuz ve ağaçların altından geçerken göreceğiniz kara kara kayalar: mağaranın girişini belirtiyor. Girişte, devasa büyüklükte, iskeleler kurulu. Çünkü, günümüzde, burada resmi kazı çalışmaları sürdürülüyor.
Antalya Korkuteli
Katran dağının doğuya doğru alçalan yamaçları üzerinde bulunan çok sayıda mağaralardan en önemlisidir.
Burada; 1946 yılından bu yana araştırmalar yapılmakta olup, Türkiye’nin içinde insan yaşamış en büyük mağarası olarak öne çıkmaktadır. Mağara: denizden 430 metre ve önündeki ovadan ise, 130 metre yüksekliktedir.
Mağara: bir ilkçağ yerleşmesidir. Katran dağının, Akdeniz’e bakan yamacındadır. Girişi dar ve geçitlerle birbirine bağlanan üç boşluktan oluşmaktadır. Girişteki boşluk: yaşam, ikinci boşluk: mezar alanı ve üçüncü boşluk ise: geçişinin dar olması nedeniyle sığınak ve mezarlık olarak kullanılmıştır.
İkinci ve üçüncü boşluklarda: sarkıt ve dikitler görülmektedir. Mağara içinde, derinliklere doğru ilerlemek mümkün. Değişik aydınlatma araçlarıyla aydınlatılan mağara içindeki yolculuğunuzda, biraz de serin hava nedeniyle, ürkmemek elde değil.
Evet: Karain mağarasının: 1 milyon yıl yaşında olduğu tahmin ediliyor. Paleolitik ve demir çağında kullanılan mağara, takip eden tarihi süreçte, Helen ve Roma dönemlerinde ise, dinsel bir merkez olarak kullanılmıştır. Çünkü: mağaranın alnı ve dış duvarları üzerinde, Grekçe kitabe ve nişler bulunmaktadır.
Bu kadar uzun bir zaman dilimi, burada insanların yaşamış olmasının en büyük nedeni: mağaranın konumu, iç yapısı ve özellikle çevre koşullarının çok elverişli olmasıdır. Çünkü: bölgede, zengin su kaynakları, yenilebilir yabani sebze, meyve, tahıl, kök gibi bitki örtüsü, çeşitli av hayvanlarını içeren zengin bir fauna bulunmaktadır.
Antalya Korkuteli
Mağarada yapılan araştırmalarda bulunanların bir kısmı: hemen mağaranı yakınlarındaki küçük bir müzede sergilenmektedir.
Antalya Korkuteli
ARİASSOS
Antalya’nın kuzeybatısında bulunan: Taurus dağındaki, dar ve taşlık bir vadide kurulmuştur. Yani: Çubuk belinin batısında, Akkoç köyüne 1 km. uzaklıktadır. Buranın, Antalya il merkezine uzaklığı: 45 km. dir.
Antik şehrin: MÖ.3000’lerde, kuzeyden gelen İskitler içindeki Etrüsk boyları tarafından kurulduğu sanılıyor. Konumu itibarıyla, Antalya ovasını, Anadolu platosuna bağlayan bir yol üzerinde bulunması nedeniyle: geçiş ücreti ve haraç alarak yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunun dışında: kentte, antik dönemde: bağcılık, şarapçılık ve zeytin yağı üretimi yapılmıştır.
Antalya Korkuteli
Ariassos şehrinde bulunan bir madeni para: MÖ.1.yüzyılda basılmıştır. Bu paranın bir yüzünde: Zeus başı ve diğer yüzünde ise, kambur bir boğa görülür.
Ünlü coğrafya yazarı Strabon: bazı kaynaklarda: Areassos ve Ariassos olarak isimlendirilen bu kentin, asıl adının: Aarossas olduğundan söz eder.
Kent: geç Roma döneminde, bir deprem sonucu yıkılmış ve terk edilmiştir.
Antik şehre giderseniz görebilecekleriniz şunlar: Helenistik döneme ait, birkaç yıkık duvar ve bunun dışında, Roma ve Bizans dönemlerine ait yoğun kalıntılar. Kalıntıların çoğunun yıkık olması, biraz önce söylediğim deprem olasılığını güçlendirmektedir.
En iyi korunmuş yapı: şehir kapısıdır. Bu kapı: ortada bulunmakta olup, kemeri daha yüksek ve geniştir. 3 kemerli, zafer takı şeklindedir. Kemerler: taş kaideler üzerinde yükseliyor. Şehre: bu kapıdan giriliyor ve sütunlu caddeden geçiliyor.
Bu caddeye: Bizans döneminde, ne için yapıldığı bilinmeyen birçok yapı dikilmiş ve caddenin dokusu tamamen bozulmuş. Bu yapılar: günümüzde sadece birer taş yığını gibi duruyor. Bu yüzden, diğer ana binaların özellikleri belirlenememiştir.
Finike doğası: mavi ve yeşili bir arada barındırır. Uzun kumsalı, eşsiz koyları ve gökyüzünde mavinin her tonunu bulabilirsiniz. Yaylaları, şehir içi ve şehir dışı alanlarıyla da yeşilin tonları hakimdir.
Finike
ULAŞIM:
Finike-Antalya arasındaki ulaşım, sahil yolundan değerlendirildiğinde, 111 km. uzaklıktadır. Bu yol: çok güzel sahil manzaralarıyla doludur. Her gün: Finike’den: üç istikamete, araç hareket eder. Bu istikametler: Demre, Kaş, Kalkan, Kınık, Fethiye istikameti. İkinci istikamet: Kemer, Antalya ve üçüncü istikamet ise: Elmalı, Akçay, Gömme. Finike-Kumluca arası uzaklık: 18 km. Finike-Elmalı arası uzaklık: 72 km. Finike-Demre arası uzaklık: 28 km. dir.
Finike
NARENCİYE ÜRETİMİ:
Türkiye portakal üretiminin yaklaşık üçte, biri, buradan elde edilmektedir. Ovanın deniz kıyısında olması nedeniyle, deniz iyotundan gereği gibi faydalanmasını sağlar ve dünyanın en lezzetli portakalları, bu sayede yetişir. Dünyadaki en kıymetli portakallarından biri olan, Californiya Portakalı bile, Finike portakalı ile lezzet bakımından yarışamaz.
FİNİKE FESTİVALİ:
Finike’de sosyal ve kültürel yaşama hareketlilik kazandıran Finike Festivali, geleneksellik kazanarak, 1989 yılından beri varlığını, Haziran’ı Temmuz’a bağlayan günlerde sürdürmektedir.
Finike deniz ve kumsal
DENİZ-KUMSAL:
Finike’de, yaklaşık 10 km. lik kumsal bulunmaktadır. Güzel deniz, dikkati çekmektedir. Bu özelliğiyle: yerli ve yabancı yatlara ev sahipliği yapmaktadır. Avuç içine alındığı zaman su gibi akan kumun, bazı romatizmal hastalıklarda ve kireçlenmelerde iyileştirici özelliğe sahip olduğu biliniyor.
NEM:
Finike
İlçe deniz kıyısında ve arkasında yüksek dağlar bulunması nedeniyle, nispi nem oranı yüksektir. Bu da, turizmi olumsuz etkiler. Çünkü: yaz aylarında sıcaklığın daha çok hissedilmesine ve aşırı terlemeye neden olur.
SETUR MARİNA:
1966 yılında, balıkçı tekneleri ve yatların fırtınalı havalarda barınabilmeleri için yeni bir barınak yapımına başlanır ve bu barınak 1970 yılında tamamlanır. 1997 yılında, yat limanından marinaya dönüştürülmesiyle hizmete giren Setur Finike Marina: 350 denizde, 150 karada, toplam 500 yat kapasitelidir.
Bu marinada verilen hizmetler: 70 metreye kadar olan yatlar için: güvenli bağlama imkanı ve tonoz sistemi, her yat için elektrik (220-380 v.), su ve telefon bağlantısı, 24 saat güvenlik hizmeti, posta, telsiz, telefon, faks imkanları. 80 tonluk gezer vinç ile: karaya çekme ve dalgıçlık servisleri, akaryakıt, otopark, atık su ve atık yağ boşaltma hizmeti, turizm danışma ve genel acentelik hizmeti.
Kış süresince konaklayan yatlar için, yat kulübü ve aktiviteleri, hava alanına geliş ve gidişte, indirimli transfer imkanı bulunmaktadır.
PİKNİK ALANLARI VE ORMAN İÇİ DİNLENME YERLERİ:
İlçe dahilinde, Demre yolu üzerinde ve Yalnız köyü hudutları içinde, Orman içi Dinlenme yerleri ve piknik alanları var.
LİMYRA TAŞI:
Finike’nin denizden 5 km. uzaklıktaki ve tarihi Limyra bölgesindeki ocaklardan çıkarılmaktadır. Açık krem renginde, homojen bir yapıya sahip kireç taşıdır. Taşınabilir büyüklükte, istenilen ebatta blok vermektedir. Hafif ve yalıtkan özelliğinden dolayı, dış kaplama malzemesi olarak, aranılan iç ve dış pazarda beğeni kazanan bir yapı taşıdır.
Finike Hamamı
FİNİKE HAMAMI:
Finike merkezde, Otogar yanında, Aykırıçay ağzındadır. Finike Belediyesi tarafından 1993 yılında yapılmıştır.
Selçuklu ve Osmanlı mimari motiflerinin günümüzün modern tarzıyla sitilize edildiği yapı; hamam geleneğini yaşatacak özelliklere sahiptir.
Göbek taşına uzanıp, tellakların elinde kir atmak, saunada terleyip kilo vermek, şok havuzunda vücudunuzu çelikleştirmek istiyorsanız, Finike Hamamının tarih kokan atmosferinde yıkanmanızı öneriyorum. Hamam ve sauna tesisleri, günümüzde yerli ve yabancı turistlere hizmet vermektedir.
AV TURİZMİ:
Finike, sahip olduğu iklim özellikleri, zengin bitki örtüsü, değişik türde av hayvanları ile, av turizmi için uygun bir ortam oluşturmaktadır. İlçeye bağlı: Arif Köyü, Yalnız ve Akçaalan Köyü hudutları içinde: yaban keçisi avı yapılmaktadır.
TARİHÇE:
Eski çağlarda ve Finike’nin ilk kurulduğu yıllarda, bu bölge “Likya” olarak adlandırılır. O zamanki Likya: Doğuda Pamfilya, batıda Kayra, kuzeyde ise Psidya şeklinde adlandırılan bölgelerle çevriliydi. İlk Finike, Fenikeliler tarafından, 5’nci yüzyılda, Phanikos adı ile, Aykırıçay Suyunun denize döküldüğü yerde kurulur. Uzun yıllar: Likya’nın başkenti olan “Limyra”nın tarım ürünlerini ihraç ettiği bir liman görevi yapar.
Bu özelliğiyle: Fenikelilerin en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Finike adının, Fenikelilerden dolayı verildiği de rivayetler arasındadır.
Finike: MÖ.5’nci yüzyılda, Arykandos ağzında, Phoınıkos adıyla kurulmuştur. Antik dönemde, önemli bir liman kenti olan Finike (Phoinikos)nin ilk kurulduğu yer: “İskele Mahallesi”dir. Bu mahallenin içinden geçen, kanal ve debisi yüksek, ancak hızı düşük bir dere olan Acıçay’ın, liman işlevi gördüğü, yük indirme ve bindirme işlemlerinin yapıldığı yer olması nedeniyle de adı geçen yere, İskele Mahallesi denildiği bilinmektedir.
İsmi nedeniyle, bazılarınca Fenikelilerin kurmuş olabileceği bir kent şeklinde yorumlansa da: Proınıkos Grekçe “Kızıl renkli at” veya “ kızıl renkli davar sürüsü” anlamına gelmektedir. Yöredeki hayvan varlığı ile uyum içerisinde olan bu isim; yerleşimin bir Grek kuruluşu olduğuna işaret etmektedir. Kalıntıların ve buluntuların da bunu doğruladığını görüyoruz.
Finike içindeki kalıntılardan söz edecek olursak, karşımıza ilk çıkan Helenistik döneme tarihlenecek, alt kısmı Roma çağı, üstü Bizans döneminde ait: sur kalıntıları. Atatürk Parkı karşısındaki kule, bu iki dönemi yansıtıyor.
Aynı döneme denk düşen Devlet Hastanesi karşısındaki falezin, kuzey kenarında, birkaç kaya mezarı ile eski hapishane yakınındaki kaya mezarı, Finike merkezde görülebilen kalıntıların bazılarıdır.
Geç Bizans döneminde, Finike’de fazla geniş olmayan bir yerleşimin varlığı biliniyor. Cumhuriyet Parkında sergilenen bazı kalıntılar ve Ziraat Bankası karşısında depo olarak kullanılan büyük yapı, Geç Bizans Dönemi kalıntılarını oluşturuyor.
Finike gezilecek yerler
GEZİLECEK YERLER:
Finike Suluin Mağarası
ZİNCİRLİ GÖK MAĞARA (SULUİN MAĞARASI)
Finike merkeze 1 km uzaklıktadır. Mağara Finike merkezden sonra Kaş’a giderken, yaklaşık 500 metre ileride dağın yamacında Kırkgöz mevkiindedir.
Halk arasında “İncirli Mağara” olarak da bilinir. Mağara su altı mağarasıdır.
Mağara 80 metrelik giriş ağzı ile, Asya kıtasının en derin mağarası olarak bilinmektedir. Mağarada 83 metre derinlikte, büyük bir salon bulunur. Bu salonun duvarları: sarkıtlar, traverten havuzlar ve diğer benzeri oluşumlarla kaplıdır. Bu yüzden mağaranın daha önceleri kuru mağara olduğu tahmin edilmektedir. Bu salona giren ve çıkan çok sayıda yan kollar bulunmaktadır.
Finike Suluin Mağarası
Amerikalı bir araştırma ekibi, 1995 yılında mağara içinde 122 metre derinliğe inmesine rağmen mağaranın sonuna ulaşamıştır.
Aynı yıl: mağaraya dalış yapan amatör dalgıç karı koca 2 Alman ölmüşlerdir. Bunların ölüm nedeni olarak, muhtemelen soğuk su nedeniyle fazla nitrojen yüklemesi ve narkoza yani derinlik sarhoşluğuna girmeleridir. Cenazeleri 60 metreden çıkarılmıştır. Ardından mağaraya giriş ve dalış yasağı getirilmiştir.
Finike Andre Doria Koyu
ANDRE DORİA KOYU
Finike-Demre karayolu üstündedir. Radyofor Koyu olarak da tanınır. Finike merkeze 22 km uzaklıkta Boldağ Mahallesindedir. Giriş ücretsizdir.
Koyun çevresi: kayalıklarla çevrilidir ve arkası tamamen ormanlıktır. Koyda: nesli tükenme tehlikesinde olan Akdeniz Fokları yaşamaktadır.
Finike Andre Doria Koyu
Günümüzde, koy, gezi teknelerinin uğrak yeridir. Finike Belediyesine tahsis edilen koy, alınan düzenlemeler sonucu: Pazartesi ve Perşembe günü sadece kadınlara ve diğer günler ise ailelere tahsis edilmiştir.
Finike Andre Doria Koyu
Gelelim koyda denize:
Deniz dalgasızdır ve çok berraktır. Bu ahşap platform aynı zamanda denize girmek ve güneşlenmek için de kullanılır. Koyda, ihtiyaçların karşılanması için bir büfe bulunmaktadır.
Finike Gökliman Plajı
GÖKLİMAN PLAJI:
Boldağ Mahallesi sahil şeridindedir. Finike merkeze 4 km uzaklıktadır. Gökliman koyu: Andre Doia koyundan, bir yarım ada ile ayrılmaktadır. Gökliman, kendi içinde Mendikli adında küçük bir koya sahiptir.
Bu koyda bulunan plaj Mavi Bayraklıdır. Giriş ücretlidir.
Finike Gökliman Plajı
Finike Belediyesi tarafından işletilen bir tesis bulunmaktadır. Finike merkezden, Göklimana servis yapan belediye araçları vardır. Burası, Likya döneminde liman olarak kullanılmıştır, bu yüzden gerek yüzmek, güneşlenmek ve gerekse tarihi kalıntıları görebilmek imkanı sunar. Kıyı şeridi: çakıl taşlıdır yani kum yoktur. Plajın uzunluğu 38 metredir. Genişlik ise 180 metredir. Kayalık, ahşap iskele ve beton platform yoktur. Plajda bulunan işletmeden, şezlong ve şemsiye kiralamak mümkündür.
Finike Çağıllı Plajı
ÇAĞILLI PLAJI:
Finike-Demre karayolundadır. Boldağ Mahallesindedir. Göklimanı geçtikten sonraki koydadır. Giriş ücretsizdir.
Finike Çağıllı Plajı
Deniz, son derece sakindir ve plaj kumsalı çakıl taşlıdır. Plajın uzunluğu 200 metredir. Deniz hemen derinleşmez, bu yüzden çocuklu aileler ve yüzme bilmeyenler için çok uygundur. Çevrede bulunan alan tamamen yeşilliktir.
FİNİKE SAHİL PLAJI:
Sahilkent Mahallesindedir. Giriş ücretsizdir. İlçenin en uzun plajıdır. Plaj: kumludur. Plajdaki kumların, özellikle romatizmal hastalıklara iyi geldiği iddia edilmektedir. Belediye tarafından: duş, tuvalet ve otopark yapılmıştır.
Finike Lymra
LYMRA;
Yeri:
Kumluca-Finike karayolu üzerinde, Turunçova ve Sahilkent Beldeleri arasındadır. Finike merkeze 9 km uzaklıktadır. Karayolundan yaklaşık 5.5 km sapmak gerekir. Yuvalılar köyü sapağında şehrin tabelasını görebilirsiniz. Kumluca istikametine giden karayolu, antik şehrin tam ortasından geçer. Surların ve antik kent açıklamalarının bulunduğu yerde, aracınızı park edebilirsiniz. Ören yerine giriş ücretlidir.
Önemi:
Şehrin ismi, MÖ 1000’li yıllara tarihlenen Hitit çivi yazılı tablet metinlerinde “Zumarri” olarak geçer. Bu kelime, Likya diline “Zemuri” olarak geçmiştir.
Likya Birliğinde, 3 oy hakkına sahip, 6 şehirden biridir.
Kent, Doğu Akdeniz’e yakınlığı nedeniyle stratejik önem taşıyordu. 12’nci yüzyılda Finike çayının ağzındaki liman “Portus Pisanorum” olarak adlandırılmıştı.
Strabon, kenti “küçük kasaba” olarak tanımlamıştır.
Kentte bulunan ve İmparator Severius’un eşi Julia Domna’ya adanmış bir yazıtta: şehirden metropolis olarak söz edilmektedir. Yani, şehir Roma İmparatorluk döneminde oldukça önemsenmiştir.
Evet şehir bir liman kenti olarak kurulmuş olmasına rağmen, günümüzde liman bölgesi verimli bir ovaya dönüşmüştür. Antik kent, denizden 5 km içeride kalmıştır.
Bölgenin oldukça sulak olması hakkında da bir efsane bulunmaktadır. Şöyle ki “Hestia’nın ateşinin dayanamayıp söndüğü yer burasıdır.” Ateş Tanrıçası Bakire Hestia, Limyra topraklarının sulak, bereketli ve gizemli bölgelerindeki muhteşem doğasına geldiğinde, yeşil ve mavinin binlerce tonunu görür, suyun büyülü renk oyunları karşısında şaşırır, inanamaz ve cezalandırıca ateşi Limyra sularında işe yaramaz ve söner.”
Tarihi Süreç:
Şehir, muhtemelen MÖ 5’nci yüzyıldan itibaren yerleşim gördüğü tahmin edilmektedir. Ancak en parlak dönemini, MÖ 4’ncü yüzyılda yaşamıştır.
Perikles
Likya Kralı Perikles zamanında, şehir Doğu Likya’nın başkentidir.
Likyalı Perikles (MÖ 494-429) , Perslere karşı Likya birliğini kurmak için Limyra şehrini başkent olarak kullanmıştır.
MÖ 333 yılında İskender, Anadolu’da Pers egemenliğine son verir ve bölge İskender’in bıraktığı Vali Nearkhos tarafından yönetilir.
İskender’in ölümünden sonra, bölge ardılları generallerden Antigonos ve sonrasında ise MÖ 301 yılında Lysimakhos tarafından ele geçirilir. MÖ 167 yılında Roma hakimiyeti görülür. Kral Perikles sonrası dönemde ise, şehir yine en parlak devrini MÖ 1’nci yüzyıl ile MS 2’nci yüzyıl arasında yaşamıştır.
MS 141 yılındaki deprem, Limyra şehrini harap eder, büyük zarar verir. Bu depremden sonra, bölgenin zenginlerinden Opramoas, şehrin yeniden kurulması için maddi yardımda bulunur. Bizans döneminde, şehir Piskoposluk Merkezidir. MS 9’ncu yüzyılda Arap akınları nedeniyle şehir terk edilmiştir.
Arkeolojik Araştırmalar:
Şehir ilk olarak 1970’li yıllarda Avusturyalı arkeologlar tarafından araştırılmaya başlanır. Bu araştırmalarda bulunan önemli buluntular, günümüzde Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
GÜNÜMÜZDE ÖREN YERİNDE BULUNAN KALINTILAR:
AKROPOL:
Tokaç dağının güney eteklerindedir. Tokaç dağı 1216 metre yüksekliktedir. Antik şehrin en kuzeyindedir. 318 metre yükseklikteki Akropol tepesine çıkmak için köyden rehber almanızı öneririm, tepeye çıkış yaklaşık 40 dakika sürmektedir.
Akropol: bir iç kale ve aşağı kaleden oluşur. Burada erken dönem yapıları bulunur.
Lymra Çift başlı balta
Çift Başlı Balta-Labrys:
Akropolde duran ve MÖ 400 yılına tarihlenen çift başlı balta sembolü: koruma altına almak ve restorasyonunu yapmak için kent merkezine taşınmıştır. Çift başlı balta, ilk olarak Amazonlar tarafından kullanılan bir silahtır. Efsaneye göre “Herakles, Amazonların kraliçesi Omphale’ye çift başlı balta hediye etmiştir.” Çift başlı balta: Kandelus dönemine kadar Lidya krallığının zafer simgesi olarak kullanılmıştır.
AŞAĞI KALE:
Kale oldukça güçlü ve görkemliydi. Tokaç dağına sırtını vermişti. Aşağı kalede: sur, sarnıçlar, Bizans kilisesi ve Perikle Heroon’u vardır.
Lymra Bizans Kilisesi
Bizans Kilisesi:
Akropoldeki Bizans dönemi kilisesi bir Piskoposluk merkezidir. Kilise kalıntılarında, Hıristiyanlığın ilk yıllarına ait kırmızı boyayla yazılmış İsa’ya dair bir yazıt bulunmuştur.
Finike Perikles Heroon
Perikles Heroon:
Heroon anıtını tanıtmaya başlamadan önce bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum. Burası yapılış tarzı olarak elbette önemli yani yüksek sınıftan birine veya bir kahramana ait anıt mezardır. Perikles’in burada gömülü olduğu söylenmektedir. Ancak bazı kaynaklarda ise, Perikles’in Yunanistan’da öldüğü ve orada gömüldüğü yazılıdır. Bunu belirttikten sonra anıtı tanıtmaya başlayalım.
Akropol’un güney yamacında, 218 metre yükseklikteki kaya olan taban düzeltilerek elde edilen 19 x 18 metrelik bir teras üzerindedir. Anıtın temelleri teras üzerine yapılmıştır. Kral Perikles’e ait anıt mezar: MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenir. Mimari stili: Xanthos şehrinde bulunan Nereidler Anıtına benzer.
Heroon, yüksekçe bir podyum üzerindedir. Bu podyumun cephesinde “Karyatid” ler sıralanır. Karyatid, kadın bedeni biçimindeki sütunlardır.
Anıt mezarın kaidesinde: Perseus’un Medusa’yı ve kız kardeşlerinden birini öldürmesi gibi kabartmalar ve bazı göz kamaştırıcı olağanüstü heykeller vardır.
Cellanın yan duvarlarını süsleyen, 6 metre uzunluğundaki frizler: eğimi güneyden geçerek şehir merkezine doğru ilerleyen askeri temalı bir geçidi tasvir eder. Yani Perikles’in Pers’e olan sadakatini gösterdiği düşünülmektedir.
Anıt mezar, depremde yıkılmıştır. Mezar anıtının önemli parçaları, günümüzde Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
ROMA VE BİZANS DÖNEMİ SURLARI:
Karayolu ile ayrılan düzlükte bulunan surların içinde, Roma ve Bizans dönemi yapıları bulunmaktadır. Karayolunun güneyi: Limyros çayı ile iki ayrı ada halinde bölünmüştür.
Finike Liymra Sütunlu cadde
Sütunlu Cadde:
Sütunlu cadde, 7 metre genişlikte ve 50 metre uzunluktadır. Günümüzde ünlü sütunlu caddenin ortasından bir dere akmaktadır.
Finike Liymra Sütunlu cadde
Yaz aylarında antik kenti ziyaret edenler, bu derede yüzmektedirler.
Finike Liymra Ptolemaion
Ptolemaion:
Surun güney duvarı içindedir. Helenistik dönemde, Limyra şehrinde en iyi korunarak gelmiş yapıdır. Antik dönem mimarisinde özel bir yere sahip olan yapı, MÖ 3’ncü yüzyıla tarihlenir. Dor düzeninde ve kare planlıdır. Alt yapı ve üzerinde İon düzeninde bir yapıdan oluşur. Günümüzde anıtın antik döşemesi üzerinden sular akmaktadır. Anıt ve ona ait bazı eserler Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Finike Liymra Sütun başı
Sütun Başı:
Yolun alt kısmındadır. Oldukça güzel bir sanat eseridir.
Heroon Anıtsal Mezar:
İmparator Augustus’un manevi oğlu Gaius Caesar’a aittir. Kendisi MÖ 30-4 yılları arasında yaşamıştır. Gaius Ceasar, Kudüs şehrinden Roma’ya dönerken, çatışmada aldığı ciddi yaralar nedeniyle, henüz 24 yaşında Liymra’da ölmüş ve anıt bu yüzden yapılmıştır.
Cenazenin külleri Roma’ya götürülmüş ve onun anısına, içinde naaşı olmayan bu anıt mezar yapılmıştır. Ancak bir başka söylentiye göre: Augustus’un talebi üzerine, organları Roma’ya gönderilir, bedeni ise Limyra kentinde, Perikles tarafından yaptırılan bir anıt mezara gömülür.
Heroon, Perikles tarafından MÖ 370-350 yılları arasında inşa ettirilmiştir. İnsanlık tarihinde en güçlü ve en etkili İmparatorluklarından birinin İmparatoru olacak adamın tarihsel önemine istinaden yapılan yapı oldukça dikkat çekicidir.
Anıt mezar: bir İon tapınağının şeklini almış üst yapıyı desteklediği bir mezar odasının tepesine inşa edilmiştir. Günümüzde anıt mezarın sadece temel yapısı yerinde durmaktadır. Anıt: onu çevreleyen mermer kabartmalarla ünlüdür. Bu mermer kabartmalardan, halen Antalya Müzesinde sergilenen yüksek kabartma: Augustus dönemi realizmini sergilemesi açısından son derece önemli kabul edilmektedir.
Finike Liymra Tiyatro
Tiyatro:
Akropol altındaki düzlükte: Turunçova-Kumluca karayolunun hemen kenarındadır. Dağ sırtlarına doğru yapılmıştır.
Yapı, Helenistik döneme aittir. Ancak MS 141 yılında büyük onarım geçirmiştir. Tiyatronun kitabesinden öğrenildiğine göre, bu onarım, bölgenin zenginlerinden Opramoas tarafından finanse edilmiştir.
Finike Liymra Tiyatro
Tiyatro 8000 seyirci kapasitelidir. Tonozlu geçide erişimi sağlayan 8 kemerli giriş ve 1.6 metre yüksekliğinde bir arka duvarı vardır. Bu geçiş, binanın her iki yanında tonozlu giriş-çıkışları sağlamaktadır. Diazomanın arkasındaki 1.5 metre yüksekliğindeki duvarın arkasında, Cavea’nın çevresini dolaşan ve üstünde diazomaya doğru açıklıkları bulunan, üstü kapalı bir geçit vardır.
Finike Liymra Tiyatro
Yarım daire şeklindeki oturma yerleri, denize yöneliktir. Tiyatronun bazı kısımlarında dikkati çeken düzensizlikler, tiyatronun çeşitli evreler geçirdiğini kanıtlamaktadır.
Günümüzde tiyatronun, tonozlu çift diazomalı skenesi yıkık durumdadır.
Katabura Mezar Anıtı:
Tiyatronun doğu tarafında, yolun yaklaşık 20 metre ötesindedir.
Bu mezar anıtı, kitabesine göre Katabura’ya aittir. Katabura: Lidya Kralı Perikles’in kardeşi veya yakın akrabası olarak düşünülmektedir.
Kaidesi kabartmalarla süslüdür. Kaidenin üzerinde yükselen anıt mezar, MÖ 350 yılında yapılmıştır. Kaidede bulunan kabartmalarda, batı tarafında, ölen kişi diğer dünyanın yargıçlarının önünde duruyor. Güney tarafında, bir rahip bir boğayı kurban ediyor. Kuzey tarafındaki rölyef ağır hasar görmüştür. Araba ile bir yolculuğu gösteriyor. Üçgenlerin üzerinde, mezarı koruyan kartallar bulunur. Bir zamanlar yani ilk yapıldığında, mezarın çatısında kanatlı sfenksler ve bir atlı heykelcik varmış.
Finike Liymra Kaya Mezarları
Kaya Mezarları;
Liymra şehri, Likya bölgesinin en çok kaya mezarına sahip şehirlerinden birisidir.
Ören yerinde, 400 civarında kaya mezarı bulunmaktadır. Çoğu mezar Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle isim belirtmektedir.
Bu mezarların bazılarında “krem” renkli boya izi görülmüştür. Bu renge diğer Likya şehirlerinin mezarlarında da rastlanmıştır. Krem renginin antik çağ dünyasında kötü cinlere karşı koruyucu olduğuna inanılıyordu.
Ancak bu mezarlar, defineciler tarafından sürekli olarak yağmalanmış ve harap edilmiştir. Bugüne kadar Nekropolde, kabartmalarla süslenmiş 10 mezar bulunmuştur.
Çavdır Mezar Anıtı:
Limyra şehri yakınlarındaki Çavdır bölgesinde, dere kenarında ilginç bir mezar anıtı bulunmaktadır. MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenen bu anıtta: mezarın bir tarafında baba, diğer tarafında anne ve çocukların kabartmaları görülmektedir.
Finike Kafi Baba Türbesi
KAFİ BABA TÜRBESİ:
Finike merkeze 8 km uzaklıktaki Yuvalı köyü yakınlarında Limyra antik kentinin içindedir. “Abdal Musa Türbesi” olarak da bilinmektedir.
Türbenin kuzeyinde bulunan derviş mezar taşı, 1.75 metre yüksekliktedir ve 12 segmanla süslüdür. Bu mezar taşı, 1812 yılında ölen Hasan Baba’ya aittir.
Rivayetlere göre: “Kafi Baba, Kaygusuz Abdal’ın 40 dervişiyle birlikte Mısır’a gider. Mısır Sultanının kızını ölümcül hastalıktan kurtarır. Mısır sultanı, kendini ödüllendirmek ister. Kafi Baba, elinde bulunan boynuz şeklindeki şişeyi yağla doldurmasını ister. Ancak Sultan bir türlü şişeyi yağla dolduramaz. Bunun üzerine, Baba “Kafi” der. Bu kelime üzerine, şişe birden yağla dolar ve babanın adı “Kafi Baba” olur.”
Yuva Mahallesinde yapılan “Kafi Baba Şenlikleri” ne, çeşitli Alevi-Bektaşi dernek ve vakıf temsilcileri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütleri ve Türkiye’nin dört bir yanından vatandaşlar katılmaktadır.
Finike Kırkkemer Köprüsü
KIRKKEMER KÖPRÜSÜ-KIRKGÖZ KEMERİ-LİMYRA KÖPRÜSÜ:
Dünya üzerinde, yapısını en sağlam şekilde koruyabilmiş Roma köprülerinden birisidir.
Köprü, günümüzde Hasyurt beldesi sınırlarındadır.
Kırkgöz Kemeri: Likya döneminde, bölgenin önemli kentleri olan Rhodiapolis ve Limyra şehirlerini birbirine bağlıyordu.
Köprü: batıda Toçak dağı eteğinden doğan, ancak günümüzde kurumuş veya yatağı değişmiş olan Alakır çayının kollarının birinin üzerindeydi.
Dünyadaki en eski basık kemerli köprülerden biridir. Bu yassılık oranına, köprü yapımı tarihinden daha sonra yüzyıllarca ulaşılamamıştır. Ancak Geç Ortaçağ döneminde yapılan yapılarda ulaşılmıştır.
Köprünün uzunluğu 360 metredir. Köprünün eşit ebatlarda 28 tane kemeri vardır. Bunların her biri, üst üste ikişer kavis biçiminde yerleştirilmiştir. Bu kemerlerden sadece iki tanesi açık kemer genişliği ve sütun kalınlığı ölçülebilecek kadar açıkta kalmıştır. Moloz taş ve büyük dere taşlarıyla oluşan ayaklarla taşınır. Taşlar kireç harcı ile tutturulmuştur. Döşeme taşları ise zarif bir işçilikle göz kamaştırır.
Köprünün toplam yüksekliği, önemli oranda toprak altında kaldığından kesin olarak bilinmemektedir.
Köprü hakkında antik dönemden kalan bilgiler yoktur. Yapının ilk tarifleri, Avrupalı seyyahların 19’ncu yüzyılda yazılan seyahatnamelerinde yer alır.
Finike Arykanda
ARYKANDA:
Finike merkeze 18 km uzaklıktadır. Finike-Elmalı karayolunun tam orta yerindedir. Antalya-Kumluca-Finike yolunu izleyerek buradan Elmalı yoluna dönerek buraya ulaşabilirsiniz.
Şehirde ilk yerleşimin MÖ 2000’li yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Ancak ören yerinde ele geçen buluntuların en eskisi, MÖ 5’nci yüzyıla aittir. Şehrin ismi Likya dilinde “Ary-ka-wanda” dır. Bu kelimenin anlamı “Yüksek kayalığın yanındaki yer” demektir.
Finike Arykanda
Şehir, özellikle Helenistik ve Roma döneminde yoğun iskan görmüştür.
MÖ 5’nci yüzyılda, diğer Likya şehirleri gibi Pers işgaline uğrar. MÖ 333 yılında, İskender ve ardından Seleukoslar ve sonrasında Ptolemaiosların hakimiyeti görülür.
Apameia barışından sonra Rodos’a bağlanır. MS 2’nci yüzyılda Arykanda şehri Likya birliğinin bir üyesi olarak sikke bastırır. Likya birliğinde 1 oy hakkı bulunmaktadır.
MS 43 yılında, şehir Pamphylia ile bir eyalet yapılır ve Roma’ya başlanır. MS 240 yılında büyük bir deprem görülür ve takip eden süreçte onarılır. Bizans döneminde şehrin ismi “Akalanda” veya “Orykanda” dır. Bizans döneminde, şehir Hıristiyanlığın etkisi altına girer.
MS 5’nci yüzyılda yeniden bir deprem yaşanır ve şehir halkı günümüzdeki Çatallar köyü yakınlarına göçerler. MS 7 ve 8’nci yüzyıllarda ise, bölgeyi etkileyen Arap akınlarından korunmak için daha iç bölgelere giderler.
Arykanda Arkeolojik Araştırmalar
ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR:
Bölgedeki ilk araştırmalar, 1838 yılında İngiliz Charles Fellow tarafından yapılmıştır. Elbette bu ismi duyunca, sanırım ilk aklınıza gelen, acaba bölgede neler buldu, neler çaldı ve Londra Brısith Museum’a götürdü? Sorusudur. Ancak elbette buradan çalınan fazla büyük eser yoktur, çünkü antik şehir kalıntıları denize uzaktır ve genellikle çalınan eserlerimiz, denizden, gemilerle kaçırılmıştır.
Fellow; Arykanda ve çevresindeki mezar ve şapel yazıtlarını incelemiş ve bulunan sikkelere dayanarak şehrin, Arykanda şehri olduğunu söylemiştir.
Kentteki resmi arkeolojik kazı çalışmaları, Türk arkeoloji heyeti tarafından, 1971 yılından bu yana sürdürülmektedir. 1971-2002 yılları arasında yapılan kazılarda 4000 civarında sikke bulunmuştur. Sikkelerin tamamı, Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Finike Arykanda
GÜNÜMÜZ:
Elmalı-Finike yolu üzerinde, Arif Köyü yakınlarındadır. Arif köyünden sağa dönülüp toprak yoldan 1 km daha gitmek gerekir.
Finike merkeze 30 km uzaklıktadır. Yolun büyük bölümü, çam ve sedir ağaçlarıyla kaplıdır.
Ören yerine giriş ücretsizdir, arabalar için otopark bulunur. Ören yeri gezisi için asgari 1 saat zaman ayırmalısınız.
Şehir, tipik bir yamaç yerleşimidir. Doğusu ve batısı sarp falezlerle, kuzeyi ise Şahinkaya’sı ile sınırlanmıştır. Bir dağ yamacına tırmanan: 5 büyük teras üzerine kurulmuştur. Bu yüzden, şehir muhteşem bir vadiye bakmaktadır. Manzarası nedeniyle, Likya bölgesinin en görkemli şehirlerinden birisiydi.
Finike Arykanda Ana Teras
ANA TERAS:
Gözetleme Kulesi:
Ören yerinde, şehre ait en güzel yapı, Şahinkaya’nın güneybatısında bulunan “Gözetleme Kulesi” dir ve kentte en yüksek yerdedir.
Akropol:
Gözetleme kulesinin güneyindeki Akropol, kentin ilk yerleşim yeridir. Akropolde en geniş alanı Ticaret Agorası kaplar.
Finike Arykanda Ticari Agora
Ticari Agora:
Ticari Agoraya, Tiyatrodan veya Stadyumdan ulaşabilirsiniz.
Akropolün en büyük ve Helenistik dönemin mimarisini yansıtan yapısıdır. Kuzey kenarı boyunca yer yer doğal kayanın tıraşlanmasıyla yapılmış dükkanlar yan yana sıralanmıştır. Agoranın zemini, düzgün dikdörtgen taşlarla kaplanmıştır. Doğu kesimindeki dükkanların bir kısmı, hala görülebiliyor.
Ticaret Agorası, altın gibi daha değerli malların ticaretinin yapıldığı bir yerdir.
Agorayı çevreleyen bir batı duvarı vardır. Ayrıca: bir tarafı da kolonlarla bezeli koridorlardan oluşan Stoa’dır. Agora odacıklarına girip, kapılarından manzarayı izlemeyi unutmayın.
Stoa:
Bunların önünde ahşap dikmelerle taşınan bir Stoa ve tabanı taşlarla kaplı bir meydan vardır. Stoa yapılarından geriye kalan tek bir sütunun kırık parçası, düzlükte uzanmaktadır. Stoa: içinde zanaatlarların küçük üretimhanelerinin bulunduğu bir yapıdır.
Su sarnıcı:
Ticaret Agorasının bulunduğu terasın batı ucunda: yerli kayanın yontulmasıyla oluşturulan sarnıç, tonoz ayağına kadar su ile doldurulduğunda en az 800 ton su biriktirme kapasitesine sahiptir. Plan olarak tek neşi, batı tarafı apsidal bitimli dikdörtgendir. Basık beşik tonoz örtülüdür. Taban su sızdırmayacak şekilde döşenmiş, kare şeklindeki pişmiş toprak plakalarla kaplanmıştır.
Batı taraftaki apsidal bitimin zemini özel olarak hazırlanmış ve dibe doğru sivrileşen, çokgen piramit eya koni formundadır. 6-7 metreden düşen suyun, düşme ile yapacağı yıpranma, bu tarz çukurlaştırma ile önlenmiştir. Sarnıç, büyük olasılıkla MS 5 veya 6’ncı yüzyılda son kez temizlenmiş, ağır olduğu için çıkarılamayan yazıtlı mermer blok sarnıçta bırakılmıştır.
Finike Arykanda Bouleterion
Bouleterion:
Agoranın kuzeybatısında, yerli kayanın yontulmasıyla yapılmıştır. Meclis burada toplanırdı. Yapı: 137 metre uzunluğundaki Stoa’nın sonunda, şehrin kuzeybatı yamacındadır. Bina: kayaya oturtulmuş oturma sıraları ile bir dağ yamacında kurulmuştur.
Finike Arykanda Helios Tapınağı
Helios Tapınağı:
Bouleterion binasının doğusunda, MÖ 4’ncü yüzyılda inşa edilmiş ve Güneş Tanrısı Helios adına yapılmış tapınak vardır. Dor düzenindedir. Tapınağın kutsal alanına: doğu ve batıdaki iki kapıdan girilir. Helios Tapınağı ve Bouleuterion yapılarının kuzey ve doğu kesimleri, konut alanıdır. Ticaret Agorası batısındaki merdivenli yol hem Helios Tapınağına ve hem de konut alanına ulaşımı sağlar. Tapınak terasının batı ucunda bulunan “Sebasteion”: MS 9’ncu yüzyılda, eklentilerle atriumlu bir villa haline getirilmiştir.
Finike Arykanda Stadion
Stadion:
Ören yerinde en üst terasta, Şahinkaya’nın eteğinde, Tiyatronun arkası üzerindedir.
Gözetleme kulesinden sonra en üst seviyedeki yapıdır. Burası da sağlam olarak günümüze kadar gelmiştir. MS 1’nci yüzyıla tarihlenir.
Normal bir stadyumdan daha küçüktür. Koşu parkurunun uzunluğu 106 metre ve genişliği 17 metredir. Koşu pisti, belli bir yerden sonra trapez şeklini alır.
Yani, yarı uzunlukta ve tek yönlüdür. Kuzey yönünde, sarp kayalık yamaçta, üç basamaklı oturma yerleri, günümüze ulaşmıştır. Ortasına yakın bir yerde, merdivenlerle aşağıdaki teraslara bağlanır. Altındaki terasta, küçük fakat iyi korunmuş tiyatro bulunur.
Finike Arykanda Tiyatro
Tiyatro:
Stadion’a göre bir alt terastadır.
MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiş tiyatro, küçüktür ama mükemmel durumda günümüze ulaşmıştır. Tiyatro ve Stadium’un aynı zamanda planlanmış ve yapıldığı tahmin edilmektedir. Tiyatro 7 bölüme ayrılır. Caveası yerli ana kayaya, 30 derece eğimle oyularak yapılmıştır. Yatay orta yolu olmayan tiyatro tek kademelidir. Merdiven kenarlarında görülen süslemeler, Stadion’un merdiven kenarlarında da görülmektedir.
Finike Arykanda Tiyatro
Oturma sıraları toplam 21 sıralıdır ve 2000 seyirci kapasitelidir. Her sıranın kenarında: koruyucu tenteleri (güneşlikleri) desteklemek için kullanılan delikler dikkat çeker. Orkestra yarıçapı, 27 ayaktan oluşur. Sahne binasının yüksekliği tahminin 38 ayaktır.
Finike Arykanda Tiyatro
Günümüzde, burada birkaç yılda bir sanatsal etkinlikler düzenlenmektedir. Son olarak İspanyol müziğinin kraliçesi olarak bilinen Buika, Finike’de düzenlenen 2’nci Uluslararası Portakal Festivali-Orange Fest Etkinlikleri kapsamında 4 bin yıllık Arkykanda tiyatrosunda konser vermiştir.
Burada: tiyatronun merdivenleri arasında bulunan ve büyüdükçe tonlarca ağırlıktaki blokları yerinden oynatan çam ağacını göreceksiniz.
Finike Arykanda
ARA TERAS BÖLÜMÜ:
Stadium ve Tiyatro arasında kalan ara teras bölümünde: tiyatronun en üst oturma sırası seviyesinde bir tapınak kalıntısı vardır. Ancak bu tapınağın kime ait olduğu bilinmemektedir. Bu alan, MS 5’nci yüzyılda, büyük bir konutun avlusu içinde kalmıştır.
BİR ALT TERAS BÖLÜMÜ:
Finike Arykanda Devlet Agorası
Devlet Agorası:
Günümüzde, burada ortada bir ağaç bulunan huzur dolu bir yerdir. Odeon’a giden yol üstünde, Agoranın hemen üzerindedir. Odeon önünde, köşeli bir “U” harfi şeklindedir. Agoranın üç tarafı kapalıdır, açık olan tarafı vadiye bakıyor. Avlusu mozaik döşelidir. Geç dönemde, mozaik döşeli portikoya sahiptir. Bu mozaik zemin muhteşem güzelliktedir.
Tykhe Tapınağı:
Devlet Agorasının ortasındadır. Günümüzde sadece altarı ayaktadır.
Odeon (Meclis Binası):
Tiyatronun alt terasında Odeon bulunur. Tümüyle ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır. Odeon bölümüne merdivenle çıkılır.
Bina MS 2’nci yüzyılda yapılmıştır. İmparator Hadrian zamanında, burası Meclis olarak görev yapmıştır. Binanın üç girişi vardır ama ana girişi güneydedir. Yapı, bir zamanlar çok fazla süslüydü. Devlet Agorasına bakan cephesinde zengin taş kaplamalar vardır. İç kısmı ortostatlarla kaplıydı ve duvarlar, orkestra ve koltuklar; renkli mermerlerden yapılmıştı.
Kapının üstündeki frizde: üzerinde maskeler ve kabartma tanrıların başları bulunan kartuşlarla çevrili, İmparator Hadrian portresi görülür. Ayrıca: burada koltukların bir kısmında, travertenlerle restore edilme girişimi saçmalığını görüp üzüleceksiniz.
Finike Arykanda
ŞEHRİN BATI KESİMİ:
Şehrin batı kesiminde özel konutlar vardır.
Finike Arykanda Villa zemini mozaik
4’ncü Yüzyıl Villası:
Zengin bir Arykandalıya ait, mozaik tabanlı mekanları olan Batı Villası görülmeye değerdir. Bu etkileyici villanın kalıntıları son yıllara kadar kazılmadı. Arykanda’daki kazılardan sorunlu Türk arkeoloji ekibi başkanına göre, 8 odalı ve 2 katlı villa bir aristokrata aittir. Mozaik zeminler, sütunlar ve havuz ile zengin bir şekilde dekore edilmiş villa etkileyici bir manzaraya sahiptir.
ŞEHRİN DOĞU KESİMİ:
Şehrin doğuya doğru olan bölümünde, uzun süre kullanılan bir villa (Doğu Villası) bulunmaktadır. Batı Villasının benzeri olan yapı, doğuda, daha önceki yıllarda açılan iki odası ve üç basamaklı kapısıyla, 5’nci hamamın batısındaki kuzey-güney doğrultulu merdivenli sokak ve doğu-batı doğrultulu sokağın kesiştiği yerdeki ufak meydancıkla bağlantılı kılınmıştır.
Üstü çatı ile örtünerek korunan, balık pulu şeklindeki mozaik döşemeye sahip oda, peristilli bu büyük yapının doğu tarafındaki en önemli odasıdır. Tabanı toprak olan, ona göre batıdaki odanın da güneye açılan kapısı bu odayla birlikte bir koridora açılmaktadır. Koridor yine büyük bir kapı ile prestile bağlanmıştır.
İlk evresi taş olan ve düşük kaliteli bir döşeme izlenimi veren zemin, yapının ikinci kullanım evresinde, muhtemelen sahibinin zenginleşmesi ve modaya uyma çabası yüzünden, basit toprak dolgu yapılarak yükseltilmiş ve üzerine geometrik desenli mozaik döşenmiştir. Bu döşeme, taş döşeme üzerinde kalınca, kireç harçlı bir tabaka değil, sıkıştırılmış toprak üzerine döşendiği için taş zeminden yarım metre yukarıda, yüzeyde bulunan ağaçların kökleri bunları patlatmıştır.
DÜZLÜK KESİMİ:
Bazilika:
Şehrin güneyindeki düzlük kesimde: Bazilika bulunur. Bazilika yapısı, Erken Bizans dönemine aittir. Arykanda şehrinde bulunan en büyük dini yapıdır ve MS 4’ncü yüzyılda yapılmıştır.
Traianeum:
Bazilikanın batısındaki alandadır. Yazıtlardan ve antik kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, İmparator Triian’a adanmıştır. Kutsal alan tapınağının bir alt terasında bulunan latrinası, Roma şehrindeki Traian Formuna benzemektedir.
ŞEHRİN GÜNEYDOĞU BÖLÜMÜ:
Finike Arykanda Doğu Nekropolü
Doğu Nekropolü:
Bu mezar alanında, birçok anıt mezar dikkat çeker. Doğu Nekropolde: beşik tonozlu anıtsal mezarlar, tapınak mezarlar ve lahitler vardır. Anıt mezarlar, birbirlerine teras görevi görürler. Bunların tümü, MS 2’nci yüzyıla tarihlenmektedir.
Erken Bizans döneminde, Doğu Nekropolünde anıtsal mezar binaları arasına bir kilise yapılmıştır. Bu kilise, üç neflidir ve kilisenin nefleri ve narteksi geometrik motiflerden oluşan mozaikle süslüdür. Bu mezarların altındaki terasta, çatı hizasına kadar ayakta kalmış hamam bulunur.
Finike Arykanda Gorgo Mezarı
Gorgo Mezarı.
Sparta Kralı I Klemenes’in tek çocuğu ve kızı olan Gorgo’nun mezarı Arykanda şehrindedir. Gorgo: Termopylae Muharebesinde savaşıp ölen üvey amcası Kral I Leonidas’ın karısıdır.
Kocası I Leonidas, savaşta 300 Spartalı ve 3000’e yakın Yunan savaşçı ile birlikte öldürüldü. Plutarkhos’a göre: Termopylae savaşından hemen önce, kocasının ölüme gittiğini anlayan Gorgo, ona ne yapacağını sorduğunda, I Leonidas kendisine “İyi bir adamla evlenmesine, ona çocuklar vermesini ve güzel bir hayat sürmesini” söylemiştir.
Gorgo, Heredot tarafından anılan çok az sayıdaki kadın tarihi kişiliklerden biridir. Siyasi kişiliği ve bilgeliği dikkat çeker. Üç farklı Sparta kralının kızı, eşi ve annesi olan tek kişidir.
Finike Arykanda Hamam Kompleksi
Hamam Kompleksi:
Alt terasta, Stadion yanındadır.
Yamaç hamamı: Likya bölgesinin en büyük hamam kompleksidir. Geniş cephesi güneye bakar. MS 3’ncü yüzyıl ortalarına tarihlenir. Tarihi süreçte onarılarak uzun yıllar kullanılmıştır.
Hamamın hemen yanında Gymnasium vardır. Bu yüzden hamam Gymnasium görüntüsü verir. Gymnasium’dan günümüze kalanlar: çim sahada etkileyici bir mozaik zemin ve devasa bir giriş kapısı kalıntılarıdır.
Finike Arykanda Hamam Kompleksi
Kompleksin boyutları 75 x 25 metredir. Duvarlarının yüksekliği 7 metredir. Bu ölçülere bakılarak Arykanda şehrinin en görkemli yapısı olduğu anlaşılmaktadır. Yapı önce hamam olarak düzenlenmiş, MS 141 yılındaki depremden sonra ise, Hamam-Gymnasion olarak yeniden düzenlenmiştir.
Kompleks, MS 240 yılındaki depremden sonra yeniden onarım görmüştür.
Kemerler dizisi içinde tamamen sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. Günümüzde sadece çatısı yoktur, yerden ısıtma sistemi, sıcak havuzlu salonu, en ince ayrıntısına kadar günümüze ulaşmıştır.
Batı Nekropolü:
Batı Nekropolde: bazı tipik Likya kaya mezarları bulunmaktadır. Bunlar, Finike’den Elmalı’ya giden yol boyunca görülebilir. Hamam kompleksinin hemen arkasındaki doğu Nekropolü, olağanüstü bir anıtsal mezar koleksiyonudur.
Burada: lahitler yanında, tapınak mezarları ve görkemli beşik tonozlu mezarlar görülür. Manzara muhteşem güzeldir, çünkü özellikle aşağıdaki hamamlara ve Gymnasium ve ayrıca altındaki vadi manzarası vardır.
DİĞER YAPILAR:
Su yolları:
Aykırıçay kaynağının bulunduğu yerdedir. Sarp kaya yüzeylerine oyulmuş, dört ayrı seviyedeki kanal, şehre su getiren sistemin ana hattıdır ve su mühendisliğinin muhteşem bir örneğidir. Su kaynağından elde edilen su, kayalara oyulan suyolları ile şehre ulaştırılmıştır. Şehirde: ana caddelerin bazılarının altında, titizlikle yapılmış temiz ve kirli su kanalları bulunmaktadır.
NAL TEPESİ:
Kentin yakınlarındadır. MS 2 ve 3’ncü yüzyıllarda otel yani konaklama için kullanılmıştır. Burada bir hamam, Şaraphane ve bazilika bulunmaktadır. Arykanda şehrinde, Agora içindeki bir odada yapılan kazılarda, çok sayıda nal çıkması nedeniyle, buraya Nal Tepesi ismi verilmiştir.
BONDA TEPESİ:
Finike’nin Boldağ köyündedir. Adının anlamı ve kaynağı bilinmez. Türkçe’de karşılığı olmayan bu kelime belki de bilinmeyen antik adıyla ilgilidir. Demre’nin yaklaşık 10 km kuzeydoğusunda Gülmez Dağı üzerindeki Kaklık Tepesinin 1 km güneyindedir.
Myra’dan Beymelek’e varan yol buradan da doğuya, tepeye doğru zikzaklar yaparak çıkar ve devamında Finike’ye Lymra’ya ulaşır. Myra ile Limyra arasında bugün de fazlaca virajlı olan yola neden olan sarp kayalıklar nedeniyle sahilden ulaşmak imkansız olduğundan, Bonda Tepesinden geçit verilmiştir. Kaldı ki kent arasında deniz taşımacılığı daha yoğun olarak kullanılmaktaydı. Bonda Tepesi, Limyra ve Myra egemenlik alanlarının doğal ayrımını oluşturur. Limyra’nın polis teritoryumuna dahil olduğu ele geçen yazıtlardan anlaşılmıştır.
Tepede Roma ve Bizans dönemlerinden kalıntılar vardır.
Konutlar, çok sayıda lahit ve kilise görülen kalıntılardır. Yerleşim kanıtlarının güney batı köşesinde bulunan kilise, 3 nefli ve narthekslidir. Kilisenin kuzeyinde yaklaşık 15 bölümlü bir yapı gurubu bulunur. Bunların doğusuna doğru diğer yapı kalıntıları izlenir. Nekropol ise yerleşim tepesinin batı yamacındadır. Bu tür kırsal yerleşimlerde yaygın olduğu üzere burada da hem ana kayaya oyulan hem de inşa edilen zeytin ve üzüm işlikleri bulunur.
YALAKBAŞI:
Günümüzde Finike’den asfalt yolla kolayca ulaşılır. Yerleşim yapı taşlarının yoğun döküntüsü arasında gezilir. Alanda modern yerleşim olmaması şanstır. Sadece birkaç çoban yapısı ve keçiler yaşamaktadır. Bu nedenle de lahit teknelerinin ve bazı işlik havuzlarının su yalağı olarak kullanılmasıyla “Yalakbaşı” adı takılmıştır.
Bonda tepesinin 2.5 km kuzeyinde, 600 m yükseklikte, doğu-batı yönünde uzayan yayvan bir tepede bulunan Yalakbaşı kalıntıları içinde anıtsal bir yapı görülür.
Bu küçük yerleşimdeki en önemli kalıntı, üzerinde heykel ayakları için açılmış yuvalar bulunan profilli altlıklar ve aynı zamanda yine dağınık haldeki diğer yapı bloklarıdır.
Görünen yaygın kalıntılar büyük yoğunlukta Roma dönemine aittir.
Yerleşimde konutlar, işlikler en yoğun kalıntı gurubunu oluşturur.
Yapıların büyük kısmı, kayalık arazinin doğal sonucu olarak hibrit karakterdedir. Yerleşimin başlangıcında kümelenen yalın lahitlerin tamamı aynı teknikte inşa edilmiştir. Altta ana kaya, 1-2 basamaklı kesme taş altlık ve üstünde lahit teknesi bulunmaktadır. Bu alan dışında da yine tekil mezarlara rastlanır.
Yalakbaşı’ndaki en önemli keşif, Açık Hava Tapınağıdır. Yalakbaşının 700 m güneyinde, Finike’ye inen kestirme bir patika güzergah üzerindedir. Bu açık hava kült alanında, Sumendis adlı bir tanrıya tapınıldığı tespit edilmiştir. Alanda yapılan çalışmalarda, altlıklar, steller ve sunaklar bulunmaktadır. Ekizce’de keşfedilen Ares Kutsal Alanındaki gibi açık hava kült alanı ve tanrıya adanmış steller söz konusudur. Bulguların karakteri ve yazıt özelliklerine göre Roma dönemi açık hava kült yeridir.
FİNİKE-PHOİNİKS
Kent, muhtemelen adını, kurucusu Fenikeli tüccarlardan almıştır.
Dolayısıyla, Lykia ya muhtemelen Afrika dan taşınan hurma ağacının adı olan “phoenix” ile bağlantı kurulur.
Strabon: burası için “Olympos dağının diğer adıdır” der.
Evliya Çelebi:
Dönemin tek kaynağıdır.
Seyahatnamesinde: “Finike’yi Ceneviz elinden Teke Bey oğlu Ahmet Bey in fethetmiş olduğunu, Orhan Gazi ye düğününde hediye ettiğini, Subaşısının olduğunu, serdarı, dizdarı, 70 kale neferi ve gümrük emanetinin bulunduğunu, Ayrıca kethüda, nakip ve şeyhülislamların Elmalı şehrinde oturduklarını, kalesinin d üzlük bir tepe üzerinde, beşgen şekilde olduğunu, içinde bir cami, dizdarı ve evleri ve ambarların yer aldığını, deniz içinde bir mendirek kulesinin bulunduğunu ve kale dibinde bir varoşunun var olduğunu anlatır.
Özellikle yaz aylarında 100 geminin demirlemesine uygun olan Finike limanına kadar uzandığı bilinen sur ve burçlara sahip Fenike Hisarının bugün sadece iç kaleden bazı kalıntılar kalabilmiş, etrafı ise binalarla çevrilmiştir.
Kaptan Beaufort, 1811 yılında Finike koyuna demirler ve gezi notlarına:
Birkaç ineğin gezindiği, bol sulak, ıssız bir yer olarak kaydeder.
Stark;
Myra-Finike arasını 5.5 saatte yürümüştür.
Nitelikli ahşap hammaddesi ve tahıl dışında, buğday unu gibi pek çok ürün de bölgeden toplanıp Finike den sevk ediliyordu.
Sualtı araştırmalarına göre, Gökliman geç antik dönemde de gemilere hizmet vermeye devam ediyordu.
Finike deki geç antik dönem manastırı, bu dönemin yaşanmışlığının karasal kalıntı açısından destekler.
Finike’nin batısında Gökliman ile Finike kalesi arasında dağdan bir yol vardır.
Bu yol üzerinde korunaklı çiftlik kalıntıları bulunmaktadır.
Derinliği ve sakin akışı ile teknelerin girişine uygun olan Aykırı çay ağzına İskele mahallesi denilmesi, burada eskiden beri bir iskele bulunmasından kaynaklanır.
Sprtt ve Forbes in 1842 yılındaki ziyaret notlarına göre:
Denizden bakıldığında kayalık yamaç üzerinde fark edilen kale, küçük kuleleriyle tam bir Orta çağ yapısıdır. Kalenin önünde kesme taşlardan örülü kare bir kule yükselir. Üzerinde Türk bayrağı, içinde de gümrük görevlisi durur. Kalenin yukarısındaki tepe araştırmalarında, Helenistik kule kalıntıları ve 5-6 adet lahit bulunmuştur.
Yazıtlardan biri Limyralı birine ait olduğunu gösterir.
Burası Limyra’nın limanı olmalıydı.
LİMANLAR
Finike de bir ticari liman ve Gökliman da askeri liman vardı.
ASKERİ LİMAN:
Phaselis i denizden kuşatacak kadar deniz gücü olan Perikle’nin gemilerinin sığındığı limandı.
Konumu nedeniyle de, her dönem de önemini korudu.
Akdeniz in doğu sahilleriyle İstanbul arasındaki deniz ulaşımında, Kıbrıs bağlantısıyla zinciri Gelidonya üzerinden tamamlayan Finike limanı, gelenleri batıya ulaştırıyordu.
Arykandos Acıçay, Limyros Tatlıçay olarak liman yakınlarına kadar gelip, birleşerek limandan denize dökülürdü.
SUR KALINTILARI:
Atatürk parkı yakınlarındaki kule, Devlet Hastanesi karşısındaki falezlerin kuzeyinde ve Eski Hapishane yanındaki kaya mezarı izlenebilen kalıntılarıdır.
En uçtaki kule, 1920 yılındaki araştırmalarda hala ayaktaydı.
Bugünkü limanın hemen arkasında Helenistik kaleden kalan son duvarlar izlenir.
Ön kesimde, birkaç kez revizyon-onarım gördüğü anlaşılan, üzerinde her dönemden izler taşıyan dış kale duvarlarının kalan kısımları görülür.
En altta birkaç sıra Helenistik duvar parçaları, üzerinde de Bizans ve Osmanlı onarımları görülür.
Yukarı iç kesimde, Helenistik sur ve kulelerin kalıntıları ile bazı lahit parçaları bulunur.
Hemen hepsinin üstünü, geleneksel evler veya yeni yapılmış yapılar kaplamıştır.
Limyra adına limanı kontrol eden Helenistik kale, limana egemen bir konumda inşa edilmiştir.
Kalıntılardan anlaşıldığı gibi, Hhoenikus/Phoiniks, hiçbir zaman bir kent olmamıştır.
Sadece limana yönelik bir kontrol kalesi ve liman hizmetlerinin görüldüğü yapıları içeren bir yerleşim işleviyle yaşamıştır.
KARASU tarafında 2 kaya mezarı, batısındaki ÜÇTEPE çevresinde de lahitler ve yapı kalıntıları bulunur.
Göklimana bakan tarafta ise, gözetleme kulesi ve çiftlik kalıntıları vardır.
Karasu boyunca, kuzeye doğru Eski İskele tarafında geleneksel ahşap evler vardır.
Gümrük yapısı da muhtemelen buradadır.
FİNİKE SURLARINDA EN ETKİLEYİCİ HİKAYE, 655 YILINDA YAŞANIR.
İslam ve Bizans deniz güçleri, Finike Denizinde karşılaşır.
Mısır ve Suriye donanmaları birleşmiş ve güçlü bir Arap ordusunu oluşturmuşlardır.
Mısır güçlerinin başında Abdullah Bin Sad, Suriye güçlerinin başında ise Abul Avar vardı.
O tarihlerde Finike’de, veba ve istilalar gibi birçok felaket yaşanmış ve bölgedeki Bizans gücünün direnecek pek hali kalmamıştır.
Arap donanması ise onarımlarını ve yeni teknelerini yapacak yeterince nitelikli ağaç ve yaşanacak alan bulmuştu.
Tarihi kaynaklar akıl almaz sayıda geminin limanda buluştuğunu aktarır.
Mısır dan 200, Suriye’den 100 gemi gelmiştir.
Yaklaşık 30 bin kişilik ordunun beslenme kaynakları da Finike den sağlanmaktaydı.
Bu büyük güç, Bizans için önceden yolu kesilmesi gereken büyük bir tehditti.
Ve nihayet, Finike önlerinde donanlalar çarpışmaya başlar.
Bir yandan çanlar, diğer yandan ezanlar psikolojik savaşın silahları olur.
Arap savaşçıları gemileri yanaştırıp karadaymış gibi savaşarak kazanmayı bilir.
Finike koyu gemi mezarlığına döner.
Savaşı kaybeden Bizans imparatoru hızlı bir gemiyle İstanbul a kaçar.
Baş komutanlarının bu onursuz kaçışı Bizans savaşçılarına başkaldırtır.
Oysa savaşta onurlu aşıklar da vardır.
Bizans gemisinin kancayla sürüklediği Arap gemisinde Sad ın karısı ve onun aşığı olan veznedar Alkanah Bursayah da vardır.
Alkanah cesurca, iki geminin arasındaki kancayı çıkartarak hem komutanını hem de sevgilisini kurtarır.
FİNİKE SULARINDA BİR İŞGAL TARİHİ DE 1606 YILIDIR.
Baskına uğrayan Türkler intiharı seçer.
Aziz Stephanos Şövalyeleri asal görevlerini yapıyorlardı.
Osmanlı’nın Akdeniz Limanlarını ve gemilerini etkisiz hale getirmek ve Akdeniz de terör estirmekti.
Bu seferin tek iyi yanı, Fulvin Fontana nın Şövalyelerinin etkinliklerini resimli bir kitapta anlaşmış olmasıydı.
Bugüne kalan kalıntılar, bu çizimdeki resmi tamamlamaya elbette yetmez.
Fontana: “Şövalyelerin Finike işgalini detaylı bir resim yanında, metinde de şöyle aktarır.
“Finike ve Namur başarıyla ele geçirilmiş, her ikisi de 1.5 günden kısa süre içinde birliklerimiz tarafından yağmalanmıştır. Antalya Vilayetinin deniz kıyısında bulunan Finike kalesi de aynı başarıyla ele geçirildi. Aynı yılın 4 Haziran gecesi, kentin 3 mil yakınına gelindi.
Petardelerle havaya uçurulan kale girişinden içeri giren askerler karşısında Türkler şaşkın ve çaresiz biçimde kala kaldılar. Karşı koymaya o kadar kararlıydılar ki, teslim olmaktansa intihar etmeyi seçtiler. Erkeklerin ölümünden sonra kadınlar ve çocuklar ganimet olarak elimize geçti. Aralarında Ağa nın karısı ve kızı da vardı. Kent ateşe verildikten sonra kadırgalara bindirilerek Livonno ya getirildiler.
Doğu-batı doğrultulu bu yapının güney duvarının Geç Antikçağ ikinci kullanım evresinde, devşirme olarak kullanılmış bir heykel torso’su bulunmuştur. Kent içindeki konumu nedeniyle, bu yapının Athena Tapınağı olabileceği düşünülmektedir.
Finike Arykanda Podyumlu Tapınak
Podyumlu Tapınak ve Büyük Bazilika:
Bunlar, Akropolis’in güneydoğusunda ve alt kodlarda yer alır. Hangi İmparator veya tanrıya adandığı henüz saptanamamıştır.
Her iki yapı, mimari elemanlarından yola çıkılarak, Antoninuslar dönemine tarihlenir. Antoninuslar sülalesinden bir imparatora veya tanrıça Athena’ya adanmış olduğu düşünülür.
Özellikle, her iki tapınağın mimari elemanlarındaki benzemeler, mimar Zosimos Pomponios dönemine uymaktadır. Doğu-Batı doğrultusundaki Büyük Bazilikanın, konumundan dolayı Apollon veya Artemis’e adandığı düşünülmektedir.
PodyumluTapınak: Temenos’daki kurban bağlama ve kan akıtma havuzundan yola çıkılarak Ana Tanrıça kültü özellikleri gösterdiği ve Demeter’e adandığı tahmin edilmektedir. Ancak bu düşünce de güçlü kanıtlara dayalı değildir.
Kaş ilçe merkezinin 25 km batısındadır. Fethiye yolu üzerindedir.
Kalkan’ın günümüzden 150-200 yıl önce yakındaki Meis isimli Yunan adasından buraya gelen tüccarlar tarafından kurulduğuna inanılmaktadır.
1920’li yıllarda “Kalamaki” adıyla anılan eski bir Rum balıkçı köyü olarak göze çarpmaktadır.
1922 yılında mübadelede, Kalkan’da yaşamakta olan Rumların bir kısmı Yunanistan’a ve bir kısmı da Avustralya’ya gitmiştir. Yunanistan’a gidenler, Atina yakınlarında kurdukları köye “Kalamaki” ismini vermişlerdir.
Bunların çocukları, vatan hasretini gidermek için zaman zaman Kalkan’a gelip ziyarette bulunurlar.
O günlerden geriye ise, sadece, bugün cami olarak kullanılan köyün kilisesi kalmıştır.
Eski Rum evleri ve küçük yat limanıyla son yıllarda en ilgi çeken tatil merkezlerinden birisidir. Çünkü otantik mimari dokusu bozulmadan günümüze ulaşmıştır. Beyaz renkli evleri, kepenkleri, çiçek fışkıran balkonları ile alabildiğine huzurlu bir yerdir.
Bir koyun kıyısında denize inen bir yamacın üzerinde kurulmuştur.
Günümüzde: burada oteller, pansiyonlar, lokantalar ve hediyelik eşya dükkanları doludur.
Denize eğimli sokaklardan, aşağıya denize doğru yürürken, oldukça güzel manzaralarla karşılaşırsınız.
Teraslar üzerinde restoranlar kuruludur. Bu yüzden yemek yerken muhteşem deniz manzaraları ve gün batımı izleyebilirsiniz.
Burada, sahil boyunca uzanan caddede gezebilirsiniz. Caddenin sonunda denize bakan mekanlarda dinlenebilirsiniz.
Hediyelik eşya dükkanlarının sıralandığı dar sokaklar, Marina da biter.
Evet Kalkan uzun yıllar, ulaşım zorluğu nedeniyle çevre ilçeler gibi turizmde canlılık kazanamamıştır. Ama son yıllarda, özellikle İngilizlerin başı çektiği yoğun bir yabancı nüfus, buraları tercih etmektedirler.
YAT LİMANI
Lodosa açık küçük kıyısında bir yat limanı vardır. Uğrayan her türlü teknenin ihtiyacı karşılanmaktadır.
ÇATA ADASI
Kalkan koyu açıklarındadır ve üzerinde yerleşim yoktur.
GÜVERCİNLİK DENİZ MAĞARASI
Kalkan merkeze 2 km uzaklıktadır. Tekneyle gidilebilir. Çok sayıda güvercin barındırması nedeniyle bu isim verilmiştir.
Kalkan Halk Plajı
KALKAN HALK PLAJI
Kalkan merkeze uzaklığı 100 metredir.
Plajın uzunluğu 240 metre, genişliği 8 metredir.
Denize sıfır plajda tesis bulunmaktadır. Kayalık yoktur, ahşap iskele ve beton platform yoktur.
Mavi bayraklı plajda, yılın 9 ayı denize girilebilir.
Berrak ve serin bir denizi var, ama yılın 9 ayı denize girmek mümkündür. Plaj küçük çakıl taşlarından oluştuğu için denizden çıktığınızda ayağınız kumlanmıyor.
Temiz ve bakımlı plaj, yörenin gözde turistik beldesinin hemen içinde yer alması da ayrı bir avantajdır.
İster plajda şezlong kiralayıp günümüzü geçirebilirsiniz, ister arada Kalkan’ın şirin çarşısında küçük turlar atıp yeniden serin denizinize dönebilirsiniz. Adı gibi Halk Plajı, halk ve beldeyle iç içedir.
Kalkan Kaputaş Plajı
KAPUTAŞ PLAJI
Kalkan bölgesindedir. Kaş ilçe merkezine 18 km uzaklıktadır. Kalkan’a ise 7 km uzaklıktadır. Kaş-Kalkan karayolu üzerindedir.
Buradaki yol inşaatında, yıllarca önce 5 yol işçisi hayatını kaybetmiştir, günümüzde bu işçilerin isimleri bulunan bir tabela kayalıklarda görülmektedir. Giriş ücretli değildir.
Buraya ilçe merkezinden kalkan dolmuşlar veya özel aracınız ile gidebilirsiniz. Ancak şunu unutmayınız, plaj otoyol kenarındadır, özellikle sezonda yani yaz aylarında otopark bulmak büyük sorundur, bu yüzden bence buraya Kaş merkezden kalkan dolmuşlarla gidin.
Öte yandan, rastlamadım ama yol kenarına park edilen araçlarda sürekli hırsızlık olduğunu duydum, yani otopark oldukça küçük, birçok araba yol kenarına park ediliyor.
Bu yüzden arabalarınızda değerli eşya bulundurmamanızı öneririm.
Ancak, kayalıklarla çevrili bir koyda bulunan plaja inebilmek için 187 basamaklı bir merdiven kullanılıyor. Yani iniş iyi de, yüzüp yorulduktan sonra bu merdivenleri çıkmak oldukça zorluyor.
Kalkan Kaputaş Plajı
Mavi Bayraklıdır.
Kanyon ağzı plajıdır. Kumsalın çevresinde dev kayalar bulunmaktadır.
Kaputaş Plajı: 2015 yılında Antalya Tabiat Varlıklarını Korumu Bölge Komisyonu tarafından tescil edilmiş ve 25 yıllığına Kaş Belediyesine kiralanmıştır.
Plajda, Kaş Belediyesi tarafından işletilen bir tesis bulunmaktadır. Plaj yanında küçük bir kafe bulunuyor. Tesis oldukça uygun ve temiz bir işletmedir.
Soyunma kabinleri, duş ve tuvaletler bulunuyor. Yeme içme alanı self servis ve güzel bir manzarada, uygun fiyatlarla bir şeyler yiyip içebilirsiniz.
Plaj şemsiyesi ve şezlong kiralamak mümkündür. Ancak kendi sandalyeniz ve şemsiyenizi de götürebilirsiniz.
Ancak konaklama tesisi yoktur, çünkü burası bir yol üstü plajıdır ve en yakın konaklama tesisi 7 km uzaklıktaki Kalkan’dadır.
Deniz
Berrak ve temizdir. Sığdır. Dalgalar çok değildir. Ancak bazen muhteşem dalgalar oluyormuş. Bunu da dikkate almak gerekir. Ayrıca birden derinleşiyor. Denize girmek için deniz ayakkabısı olmanızı öneririm.
Ancak Antalya bölgesinde suyu sıcak olmayan ender plajlardan birisidir.
Peki deniz sonu duş derseniz, evet soğuk doğal kaynak suyu ile duş yapma imkanı bulunmaktadır ama buz gibi bir sudur.
Aynı zamanda: Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının Türkiye’deki önemli üreme alanlarından birisidir.
Kalkan Mavi Mağara
MAVİ MAĞARA
Kaş ilçe merkezine 18 km uzaklıktadır. Kaputaş plajına ise 200 metre uzaklıktadır.
1972 yılında Temuçin Aygen tarafından bulunmuştur.
Karadan ulaşım olmayan mağara, 40 metre uzunluktadır ve mağaraya tekneler veya Kaputaş plajından kiralanan kanolarla girilmektedir.
İsmini dehlizlerinden içeri yansıyan mavi ışıklardan almıştır. Güneş ışıkları denizin dibinden yansıyarak mağaraya giriyor ve muhteşem bir atmosfer oluşuyor.
Mağara: iç ve dış galerilerle bölünmüştür.
Mağarada dalış sporu yapılır.
Ancak amatörler mağaranın ön kısmında, profesyoneller ise mağaranın iç kısmında dalış yapmaktadır.
Eskiden mağarada foklar yaşıyormuş.
Kalkan İslamlar Köyü
İSLAMLAR KÖYÜ-YEŞİL BODAMYA
İslamlar köyü: Kalkan merkeze 7 km dir. Kalkan’da sıcak yaz günlerinde en yakın serinlik bölge burasıdır.
Burada: gerek şehrin gürültüsünden uzakta bir dinlenme ve gerekse tarih kokan Likya yollarında gezinti imkanı bulabilirsiniz.
Köyün ilk yerleşimcisi İslam Bey adında Arap asıllı bir çobandır.
Daha sonra bir gurup Arap köye yerleşince köy nüfusu artmıştır.
Köyün Akbel Mevkiinde birçok Arap mezarlığı bulunmaktadır.
Köyün Yunanca ismi “Bodamya” dır. Kelime anlamı “nehirler” demektir.
Burada uzun yıllar Türkler ve Rumlar birlikte yaşamıştır. 1934 yılında köy ikiye ayrılmıştır. (Kaş ve Elmalı İslamlar olarak)
Köy halkı: yazın Elmalı İslamlar köyüne çıkar, çünkü burası yayladır. Kış döneminde ise Kaş İslamlar köyüne gelirler, çünkü deniz kıyısındadır. Yani hayatlarını göçebe olarak sürdürürler.
Köy deniz seviyesinden 600 metre yüksektedir. Yılın en sıcak zamanlarında, aşağıdan 5-6 derece daha serindir.
Köyün bulunduğu dağın yamacında, birçok kaya mezarı bulunmaktadır.
Dağınık şekilde Lahitler de görülür.
Buraya yolunuz düşerse, mevcut lokantalarda mutlaka alabalık yemelisiniz. Çünkü Üzümlü’den İslamlar köyüne doğru çıkılan yolun sağında ve solunda birçok balık çiftliği bulunmaktadır.
Su değirmeni:
Köyün Bodamya Mevkii denen Yeşilköy’ün Pavruka denen çayın geçtiği yerlerde, Rum halkı birçok su değirmeni kurmuştur.
Bu su değirmenlerinden bir tanesi günümüzde görülebilir ve bu su değirmeninin yaklaşık 300 yıllık olduğu tahmin edilmektedir. Boruları ise antik dönemden kalmadır. Günümüze kalan iki değirmenden biri, köy kahvesinin yanında ve hala kullanılmaktadır.
Kalkan Bezirgan Pirha
BEZİRGAN-PİRHA
Bezirgan köyü, önemli bir yayla köyüdür. Kaş merkeze 42 km ve Kalkan merkeze 12 km uzaklıktadır.
İngiliz “The Times” gazetesi tarafından, Türkiye’de gidilmesi gereken gizli kalmış 6 yerden biri olarak gösterilmiştir.
Bezirgan köyü: Toroslarla çevrili bir ovanın ortasındadır.
Pirha kalıntıları: köyden 20 dakika yürüyüş uzaklığındadır. Antik şehir, denizden 850 metre yükseklikte kurulmuştur. Likya’nın en önemli şehirlerinden birisidir. Kent alanı içinde, yönleri denize doğru olan birçok lahit mezar bulunmaktadır.
Ayrıca, dağınık şekilde lahitler görülür. Birçok heykel ve rölyef bulunmuş ve bunlar günümüzde Antalya Müzesinde sergilenmektedir.