Buraya gittiğinizde, sizi muhteşem bir doğal güzellikler karşılayacaktır.
Anayoldan Adrasan’a giden ara yola girdiğinizde, çekirge sesleri ve tamamen yemyeşil bir ortam hemen ilginizi çekecek, sonra bir küçük beldeden geçeceksiniz ve ardından, Adrasan, hemen karşınızda masmavi bir deniz, denizin her iki yanında ise, yemyeşil yükselen dağlar, hemen önünüzde uzunca ve oldukça geniş bir sahil.
Tüm bunlar, bu doğal güzellik elbette ilk gelenleri etkiliyor, ama özellikle: ülkemizde birçok tarihi ve turistik yeri gezmiş olanlar, burada muhteşem güzel bir ortamda, turizm adı altında yaşananları görünce bu güzel cennetin nasıl çekilmez hale getirildiğini görünce şaşıracaksınız.
ULAŞIM:
Adrasan-Ankara arasındaki uzaklık: 650 km. civarındadır. Adrasan-Antalya arasındaki uzaklık ise 95 km , Adrasan-Olimpos arasındaki uzaklık; 7 km , Adrasan-Kemer arasındaki uzaklık 55 km dir. Adrasan-Kumluca arasındaki uzaklık 22 km dir.
Adrasana, Antalya üzerinden gidecekler için: Antalya-Kumluca kara yolundan, Kemer ve Ulupınar’ı geçtikten sonra sol yanda “Adrasan” sapağı levhasını göreceksiniz. Burada anayoldan ayrılıp ara yola girdiğinizde, denize ulaşmak için yaklaşık 22 km lik yolunuz bulunuyor.
Bu yolu takip ettiğinizde, bir süre sonra yol ikiye ayrılıyor, sola dönerseniz 3 km uzaklıktaki Olimpos, düz devam ederseniz, önce Çavuşköy ve ardından 10 km sonra Adrasan’a ulaşacaksınız.
Derken, karşınıza deniz çıkıyor.
Üzerinde bulunduğunuz yol ikiye ayrılıyor. Hemen bu yol ayırım noktasında, Jandarma kulübesi vardır. Bunun önünden sağa dönerseniz; oteller, restoranlar ve pansiyonlar bulunuyor.
Sola dönerseniz: Adrasan ırmağının bulunduğu yine restoran, otel ve pansiyonların bulunduğu bölgeye ulaşacaksınız.
Biraz önce sözünü ettiğim yoldan, sağa döndüğünüzde: bu yol üzerinde, sol yanda sahil ve deniz, sağ yanda ise otel, pansiyon ve restoranlar bulunuyor. Ayrıca küçük bakkal tipi alışveriş yerleri de vardır.
Yörenin en lüks oteli, bu yolun sonunda bulunuyor.
Diğer pansiyon ve oteller, restoranlar ise, küçük işletmelerdir. Bu tesisler, ağaçların arasına yerleştirilmiş, yemek yeme yerlerini yanında ahşap oturma ve dinlenme yerleri bulunmaktadır.
Akşamları genellikle Çavuşköylü olup ta o tesisi işleten aile fertleri tarafından yapılan yemekler sunuluyor. Hatta ızgaraların pişirilmesi için yakılan mangalların dumanlarının davetkar kokusu insanları kendisine çekiyor.
En büyük özellik, biraz önce belirttiğim gibi, bu tesislerin, yörenin insanı yani Çavuşköyü köylüleri tarafından işletiliyor olması.
Burada doğa o kadar güzel ki, önünüzde masmavi bir deniz, denizin kıyısında uzun bir kumsal, ağaçlar var, denizin her iki yanında, yükselen yemyeşil dağlar, inanılmaz güzel ama bu güzelliği, güzel olmayan ortamlarda çok yüksek fiyatla sattıklarını da unutmayınız.
Özellikle Kemer civarında birçok otelin sunduğu fiyatlar Adrasan otellerinin altında kalır. Öte yandan, yukarıda biraz söz ettiğim gibi, işletmecilik faktörü de var.
Bölgenin havasına gelince:
Nisan ve Mayıs aylarında burada akşamları oldukça serindir, yani buna göre kılık-kıyafet götürmeniz önerilir. Koyda bir özellik daha buranın yoğun tercih edilmesine sebep olmaktadır.
Şöyle ki, burada karadan denize doğru bir rüzgar eser ve bu rüzgar gerek bölgede havada nem olmamasına ve gerekse denizde dalga olmamasına sebep olmaktadır.
Havada nem olmaması, Antalya yöresinde çok sıcak yaz aylarında büyük bir özelliktir.
Ayrıca, tüm sezon boyunca sivrisinek boldur, özellikle akşam saatlerinde bolca sivrisinek saldırısına uğrayacaksınız. Ayrıca: burada bulunan arılar, özellikle et yemeklerine yoğun saldırırlar.
Bölge: gerek Olympos kentinin tarihi dokusu, gerekse doğal güzellikler nedeniyle denize girmek isteyenler ve kumsalda dinlenmek isteyenler için uygun olanaklar sunar.
En büyük özellik: deniz kıyısına kadar ulaşan yeşilliklerin, büyük çam ağaçlarının ortamda yarattığı yeşil görüntünün, denizin mavisiyle birleşmesidir. Ancak, yakın zaman önce, burada çıkan büyük orman yangınında bu yeşil görüntünün büyük kısmı yok olmuştur.
Evet, Adrasan’ın bir başka en önemli özelliği: sessiz ve sakin bir yer olmasıdır. Burada: eğlence mekanları, gece hayatı yoktur.
Hatta, buraya birkaç kez gittiğim pansiyonda, odalarda televizyon dahi yoktu, yani tamamen dinlenmeye, sessizlik ve sakinliğe göre düzenlenmiş bir ortam yaratılmış, ancak öte yandan insanların tatil anlayışında sakinlik, birkaç günün ardından sıkıcı olabiliyor.
ÇADIR-KARAVAN:
Çadırlı kamp yapmak isteyenler için, sol yanda uygun bir yer bulunuyor. Burada çadır kurmak mümkündür. Karavanlar da buraya park edebiliyorlar. Ancak bazen aşırı yoğunluk nedeniyle karavan park etmesine izin vermiyorlar.
ARAÇ TRAFİĞİ:
Özellikle, hafta sonlarında Adrasan içinde araç trafiği büyük sorun olmaktadır. Sahile inen araçlar, ciddi keşmekeş yaratmaktadır. Sahil yolunun tamamı iki taraflı otopark olarak kullanılıyor, ortadan sadece bir araç geçebilecek kadar yol ayrılıyor.
Otopark olarak kullanılan yerler ise, sahildeki işletmeler tarafından kendi müşterileri için parselleniyor.
Günübirlik ziyaretçiler için sadece bir tane Çavuşköy belediye otoparkı var, ücretli olan bu otopark da hafta sonlarında yeterli gelmiyor.
Yani, burayı günübirlik ziyaret için, hafta sonu gittiğinizde, büyük olasılıkla aracınızı park etmek için büyük sıkıntılar yaşama imkanı çoktur. Çünkü aşırı kalabalık oluyor.
ÇAVUŞKÖY
Adrasan, Çavuşköy Beldesine bağlıdır.
Çavuşköy ise, Kumluca merkeze oldukça uzakta, güzel bir koyda ve vadi içinde kurulmuştur. Çavuşköy merkezi, Adrasan merkezden yani denizden 3.5 km içeride kalır.
Çavuşköy olarak isimlendirilen yerleşim yeri, 19’ncu yüzyılda kurulmuştur. Buranın önceki ismi, Rumca bir kelime olan “Adrasan” dır.
Kelime anlamı “Belde” demektir. Sonradan Çavuşköy ismini almış ama daha sonra yeniden “Adrasan” olarak isimlendirilmeye başlanmıştır.
Burada Rum ustalar tarafından yapılan evlerin bazıları hala durmaktadır. Bu evlerin evlerin yapımında kaliteli taş işçiliği dikkat çeker.
Ancak mübadele sonucunda, Cumhuriyetin ardından burada yaşayan Rumlar, Yunanistan’a göç ederler.
Yörede: turizmden önce, uzun yıllar tarım yapılmış ve hala devam etmektedir.
Bu dönemde, bir kısım Adrasanlı, deniz kıyısında derme-çatma tesisler, restoranlar, birkaç odalı ve lüks olmayan pansiyon tarzı yerler yaparlar. Ama bunlar turizm yanında aynı zamanda Portakal bahçeleriyle de uğraşmaktadırlar.
Sonrasında, tarihi ve doğal dokunun bozulmaması için, bölge Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınır.
Ancak, bu karar alınmadan önce, bölgede Çavuşköy yerlileri tarafından yapılan derme-çatma tesisler kalır, turizm gelişince bu tesisler küçük değişiklikler le, birkaç odalı ama lüks olmayan otel ve pansiyonlara dönüştürülür.
Tesisler genellikle Çavuşköy yerlileri tarafından aile fertleri ve akrabalar ile işletilir ve işletilmeye devam edilmektedir.
Bölge Sit alanı ilan edildiği için, yeni ve modern tesisler yapılamamış, mevcut tesislerde de herhangi bir düzenleme mümkün olmamıştır.
En önemli husus ise, bölgede kanalizasyon sistemi olmamasıdır. Yerel işletmeler, sorunlarını fosseptik çukurlarıyla çözmeye çalışıyorlar, Belediyeye ait iki tane vidanjör gelip sıra ile tesislerin fosseptiklerini çekmektedir.
Ancak Adrasan deniz seviyesinde olduğu ve tesis sayısının çokluğu nedeniyle, bazen bu fosseptik çekme işlemi uzamakta ve Adrasan yöresini bir koku kaplamaktadır.
ADRASAN TARİHİ:
16’ncı yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Piri Reis “Kitab-ı Bahriyesi”nde bölge hakkında şunları yazmıştır.
“Adanın (günümüzdeki Suluada) karayel tarafında, Anadolu kenarında, gündoğusu poyraza karşı bir körfez vardır. Ecnebiler buraya “Venedik Limanı”, Türklerse “Adirasan” derler. Limanın nişanı: iki tarafındaki dağlardır.
Liman, uzaktan düz bir dere gibi görünür. Poyraz tarafında, yumru bir burun vardır. Bunun ucu küçük bir taş adadır. “
Gerek Evliya Çelebi ve gerekse Piri Reis’in sözünü ettiği bölgede, antik dönemde yoğun bir yerleşim bulunduğu tahmin edilmektedir.
Ancak düzlükte bulunan kalıntılar, Kanlı çay tarafından getirilen alüvyonların altında kalmıştır. Çünkü Çavuşköylüler araziyi işlerken sık sık antik bloklara rastlamışlardır.
Özellikle Çakmak Mahallesi çok sayıda antik kalıntı bulunmuştur.
Çakmak Mahallesi yakınlarında yapılmak istenen bir otelin temel kazısı sırasında Helenistik döneme ait, bir mezarlık yani Nekropol alanı bulunmuştur. Burada, 1997 yılında Antalya Müzesi Müdürlüğü tarafından araştırma yapılmıştır.
Beldeye ait Dolayaka Mahallesinde ise, Taşınbaşı mevkiinde, günümüze kadar gayet iyi durumda gelmiş bir mezar odası vardır. Anıt mimari stiline bakılarak MS 3’ncü yüzyıla tarihlenmiştir.
ADRASAN KOYU:
Kumsal özellikleri:
Adrasan kumsalının boyu 2 km dir. Bu kumsalda üç farklı bölge vardır. Kumsalın kuzey bölümü: taşlıdır ve deniz aniden derinleşir. Kumsalın orta bölümü: kumluk ve deniz biraz daha sığdır, yani aniden derinleşmez.
Kumsalın güney bölümü: ince kumlu ve deniz uzun bir süre yani yaklaşık 15-20 metre gidilmesine rağmen derinleşmez, sığdır. Çocuklu ailelerin bu bölümden denize girmelerini öneririm.
Sahilde, kumsalda: Çavuşköy belediyesi tarafından kiralanan şezlong ve şemsiyeler vardır.
Son bir not: sezonda, öğlen sıcağında şemsiye altında bile olsanız, yerden yansıyan güneş ışınları nedeniyle yanmak mümkündür. Güneş yanıklarına karşı dikkatli olmanızı öneririm.
Deniz özellikleri:
Yukarıda söz ettiğim gibi, üç bölüme ayrılan kumsalın her bölümünde denizin derinliği farklılık gösterir. Deniz suyu çok berraktır.
Deniz altında 29 metreye kadar görüş mesafesi bulunduğu söyleniyor. Deniz suyu sıcaktır. Denizi küçük ince çakıllarla başlar.
Yüzerken çevredeki dağlar oldukça ilginç bir görüntü yaratmaktadır.
Dalga ise; özellikle öğleden sonra çıkan ve karadan denize doğru esen rüzgarlar nedeniyle deniz dalgasız ve sakindir.
TUR TEKNELERİ
Adrasan, son yılların en gözde günübirlik tatil beldelerinden olan Suluada’ya tur düzenleyen onlarca tekne yüzünden berbat olmuştur.
100 tane tekne, sahilin neredeyse yarısını kaplamış, deniz de resmen mazot kokusu-mazot tadı alınmaktadır.
Daha önce oldukça az sayıda olan tekne, söylediğim gibi Suluada turları nedeniyle çok fazla sayıda artmıştır.
Sonuç olarak, sahil, 100 civarındaki tekneye limanlık yapmaktadır. Bu yüzden o muhteşem sahil küçülmüş, hem de ciddi görüntü kirliliği oluşmuştur.
Son aldığım bir duyuma göre, tekne sayısına sınırlama getirilmez ise, her yıl bu tekne sayısına onlarca daha tekne katılacağı söyleniyor, hadi bakalım, cenneti cehenneme çevirmek çok kolaydır.
ADRASAN ÇEVRESİ:
MUSA DAĞI:
Heybetli dağda bulunan Eliğ Tepesi: uzaktan bakıldığında, baş ve hörgüç kısmıyla, yere çökmüş bir deveyi andırır.
Musa dağı, Adrasan ve Olympos’u birbirinden ayırır. Sıfır rakımdan, 1500 metrelere birden çıkan dikliklerle doludur. Dağda zemin oldukça keskin kayalardan oluşmaktadır. Bu durum, buranın volkanik bir yapıda olduğunu gösterir.
Likya yol güzergahında olan dağ: hem doğa ve hem de tarihi kalıntılar açısından oldukça zengindir.
Dağ çam ormanlarıyla kaplıdır, yamaçlarında Olympos antik kentine benzeyen, korsanlardan korunmak için yapılmış bir antik kent kalıntıları bulunmaktadır.
En dikkat çeken ve günümüze ulaşan kalıntılar, su sarnıçlarıdır. Yere gömülü küplere benzeyen su sarnıçları, yaklaşık 7-8 metre derinlikte ve ağız genişlik çapları yaklaşık 2 metre civarındadır.
Ancak dağ uzaktan seyretmekle yetinmekte yarar var çünkü çıkışı oldukça zordur, birkaç kez niyetlendim ama buralı bir tanıdık, dağda oldukça fazla yılan bulunduğunu söyledi ve çıkmaktan vazgeçtim.
LİKYA YOLU:
Likya yolunda, Olympos-Adrasan etabı: 16 km uzunluğundadır ve 746 metre yükseklikteki Musa dağından geçmektedir. Yani, Likya yolunun en zorlu etabı buradadır.
KALELER:
Türkler, Alanya’yı fetih ettikten sonra Adrasan merkezli Iğdır ilini kurarlar. Oğuzların Iğdır boyu Üçok kolu buraya yerleşir ve Adrasan limanının kuzeyine Kız Kalesi, Çakmak Mahallesinin arkasına ise Oğlan kalesi inşa edilir.
KIZLAR KALESİ:
Adrasan limanına “Porto Ceneviz Limanı” denilmektedir. Adrasan limanının kuzeyinde Musa dağının güney uçları olarak önce Kızlar Kalesi tepesi, bunun üzerinde Kızlar Sivrisi yükselir. Bunlar limana hakimdir. Kale, sarp bir kayalığın üzerine inşa edilmiştir.
Kalenin ismiyle ilgili efsane:
“Bir gün erkeklerin Cuma namazına gittiği sırada, Adrasan Limanı açıklarında, bir düşman gemisi sahile yönelir.
Bu arada kalede sadece kızlar ve çocuklar vardır. Erkeklerden yardım gelmeyeceğini anlayan kızlardan birisi kaledeki topu düşman gemisine yönelterek ateşler ve gemiyi batırır.
Böylece, kale ahalisi, düşman tehdidinden kurtulur. Gemiyi batıran kız ise kahraman ilan edilir. Bundan böyle düşman gemisine topun atıldığı bu tarihi kaleye “Kızlar Kalesi” derler.”
Kalenin çevresindeki yerleşim izleri: ilk ve orta çağlarda kalenin iskan edildiğini gösterir. Burada: Akropol olarak adlandırılan küçük bir yerleşim yeri varlığı düşünülür.
Günümüzde: kalenin güney ve batı duvarları ayaktadır. Ayrıca: iç mimarisi ve ikinci kata çıkan merdiven ve mazgallar kısmen ayaktadır. Kuzeydoğu köşesinde içi sıvanmış tonozlu bir sarnıç bulunur. Kalenin bu cephesinde bulunan giriş kapısında, devşirme bloklar kullanılmıştır.
Gelelim kaleye çıkmaya:
Oldukça sarp bir yerde bulunan kaleye çıkmak zordur.
ÇAKMAK KALESİ-OĞLAN KALESİ-ADRASAN KALESİ:
Tepenin yani Kızlar Sivrisi tepesinin karşısında bulunan Markiz dağının eteğinde, bir kaya burnu üzerinde inşa edilmiştir.
Buraya Iğdır kalesi de denir. Çünkü Iğdır nahiyesinin yönetimi buradadır.
Evliya Çelebi: 1971 yılında gezip gördüğü kalenin, sarp bir yalçın kaya üzerine, beşgen şekilli ve yan yana iki sağlam ve küçük bir kale olduğunu, dış katının bazı yerlerinin mühendis elinden çıkmış gibi göründüğünü yazmıştır.
Evet, gelelim günümüze,
Günümüzde Likya yolu güzergahı üzerinde ilerlerken bu kaleyi görmek mümkündür. Ama günümüzde kale tamamın yıkık durumdadır. İlk akla gelen neden bu kadar dik bir yere kale yapılmıştır?
Muhtemelen savunma amaçlı olduğu düşünülmektedir. Ancak karşı tarafta da aynı yükseltide bir başka kale vardır.
Yani, zamanında buralarda 70-80 metre kadar yükseklikte deniz olduğu ve bu iki kale de limanın iki ağzını tutan kaleler olduğu düşünülmektedir.
Evet, sonuç olarak Musa dağında bulunan bu kaleyi gidip görmek isterseniz, oldukça zorlu bir patikayı tırmanmanız gerekir.
Kaleye ulaştığınızda ise, öyle fazlaca antik kalıntı beklemeyin, tepede göreceğiniz muhteşem manzara tüm yorgunluğunuzu giderecek güzelliktedir.
YAMAÇ PARAŞÜTÜ:
Sahilde güneşlenirken, denize girerken, tepenizde uçan yamaç paraşütlerini göreceksiniz.
Yamaç paraşütü için, atlama noktası olan Tozlu tepesi, merkeze 12 km uzaklıktadır. Stabilize yoldaki araç yolculuğu yaklaşık 15 dakika sürer.
Bir başka uçuş atlama noktası ise, yine 15 dakikalık bir stabilize yolla ulaşılan 980 metre yükseklikteki Odunluk Tepe (Markiz Tepe) dir.
Atlama noktasının denizden yüksekliği 1000 metre civarındadır. Rüzgarın durumuna göre, Adrasan koyuna veya Karaöz koyuna inilir. Hava durumuna göre, uçuş süresi 20-25 dakika sürmektedir.
SULUADA:
Adrasan sahiliyle Gelidonya Fenerinin bulunduğu Taşlıkburnu arasındadır.
Suluada, karadan 2 km açıktadır. Gelidonya Fener Burnuna ise 7 km uzaklıktadır.
Uzun ve dar olan adanın boyu yaklaşık 1200 metredir. Adanın şekli, yunusa benzetilmektedir.
Antik dönemdeki ismi “Krambura” dır.
Ada üstünde yerleşim yoktur.
Adını, adada bulunan tatlı sudan alır. Bu tatlı su, adanın doğu tarafında bir noktadan çıkmaktadır. Gayet lezzetlidir ve içilebilir.
Bu suyun nasıl geldiği hakkındaki tahminler: adanın dağdan koptuğu ve deniz altından bir damar aracılığıyla dağlarda biriken kar sularının adaya ulaştığı şeklindedir.
Suyun şifalı olduğu söylense de bu konuda bilimsel bir araştırma veya sonuç yoktur. Tur tekneleriyle adaya gelen ziyaretçiler: kayalıklardan, birkaç metreye kadar yaklaştırılan tatlı sudan içebiliyorlar.
Su kaynağı: parmak kalınlığında akmakta olup, bir hortum ile kıyıya yaklaştırılmıştır. Çünkü tur tekneleri buraya yanaşmaktadır.
Hatta, ada antik dönemden bu yana denizci ve balıkçıların tatlı su temin ettikleri bir yer olarak bilinmektedir.
Adanın çevresinde: Akdeniz fokları, orfozlar ve su altı mağaraları bulunmaktadır. Adanın üzerinde ise 5 siyah keçi yaşamaktadır.
Tekne Turları:
Adrasan sahilinden Suluada ya tekne turları düzenlenmektedir. Yani Suluada’ya gitmek isterseniz, önce Adrasan’a gitmeniz gerekiyor.
Adrasan-Suluada arasındaki tekne yolculuğu yaklaşık 45 dakika sürer. Tekne turunda: Suluada da bulunan 2 plaj, tatlı su kaynağı ve mağaralar bölgesinde duraklama yapılmaktadır.
Sezonda, buraya günlük 50 tekne uğramakta ve ziyaretçi sayısı ise 1500 civarındadır.
Plajlar;
Suluada da 2 tane plaj vardır. Bunlardan birisi 50 metre ve diğeri 120 metre uzunluktadır.
Deniz içinde taban kum ve küçük çakıllı olduğu için yosun ve deniz kestanesi yoktur.
Her iki plajın kumsalı da: beyaz kumludur ve deniz turkuaz renklerdedir. Bu yüzden plajlar, halk arasında “Maldivlere” benzetilmektedir.
Aşıklar Mağarası:
Adanın uç kısmındadır. Mağarada loş bir ortam bulunmaktadır. Bu yüzden çiftlerin ve turistlerin ilgisini çekmektedir. Denizin mavi tonları oldukça güzel bir görüntü yaratır.
Tur tekneleri buraya uğruyorlar. Ancak mağara içinde düzensiz ve hızlı akıntılar nedeniyle tekneler burada demirleyemiyorlar, mağaranın öbür ucundan adanın öbür tarafına geçilebiliyor ancak tekneler sığmadığı için geçemiyorlar, yüzülerek geçilebildiği söyleniyor.
Amerikan Koyu-Kelleci Koyu:
Suluada gezi tekneleri, adanın karşısındaki Amerikan Koyundan öğle yemeği alırlar. Buraya Amerikan Koyu isminin verilmesinin sebebi: “Koyda batan bir Amerikan Teknesi” dir. Burada gayet güzel bir plaj bulunuyor, tur tekneleri burada kısa süreli yüzme molası veriyorlar.
Hacıvat-Karagöz Kayalıkları;
Adrasan’dan kalkan günübirlik Suluada gezi tekneleri, genellikle buraya da uğrarlar.
Hacıvat Burnu koyu, ismini koyun kıyısında bulunan ve Hacıvatın kukuletasına benzeyen kayalıklardan alır. Burada denizin rengi ve derinliği ilgi çekmektedir. Güneş ışınları denizin içindeki beyaz renkli taşlar nedeniyle, denizin rengini turkuaz yapmaktadır.
ADRASAN DERESİ:
Tahtalı dağından doğan Adrasan deresinde: levrek, kefal gibi balıklar var. Bu derenin bulunduğu yer çok güzel. Adrasan içinde; doğuya doğru gittiğinizde, bu derenin bulunduğu yere ulaşmanız mümkün.
Araç trafiği: derenin sol yanında ilerliyor. Otoparklar da burada. Burada: aracınızı park ederek, dere üzerindeki köprülerden karşı kıyıya geçiyorsunuz ve muhteşem restoranlardan birini tercih edip giriyorsunuz.
Dere üzerine yapılmış, ahşap oturma teraslarında, kilim ve minderler üzerine oturup, ortaya konulan yuvarlak tahta üzerinde yemeklerinizi yiyorsunuz. Bu sırada: ayaklarınızı derenin serin sularına uzatma şansınız var.
Ayrıca: dere üzerindeki renk renk ve çeşit çeşit ördekler; sizden, kendilerini beslemelerini isteyen çığlıklar atıyorlar. Gerçekten muhteşem bir ortam.
Dere boyunca; özel bir hava akımı var. Esintili hava, doğal klima gibi, zaten az olan nemi dağıtıyor ve serinlik veriyor.
Zindelik veren bu havayı mutlaka teneffüs edin, anıtlaşmış çınar ağaçlarının gölgesinde, mutlaka konaklayın.