Alanya, Antalya hava alanından 130 km uzaklıktadır. Yol oldukça güzel, son yıllarda yapılan genişletme, alt ve üst geçit çalışmaları ile gayet güzel bir yol haline geldi, ancak özellikle yolun güzelliğine aldanıp hız yapmamanızı öneririm, çünkü yolda oldukça yoğun trafik denetimleri yapılıyor.
Evet, yol: yeni yapıldı ve sürekli yenilenen (Alanya yakınlarında, en son açılan tünel ile) bir yol. Türkiye’nin en büyük turizm potansiyeli olan yerlerinden biri, ulaşımın rahat olması için yolun sürekli yenilenmesi ve geliştirilmesi, güzel bir uygulama gerçekten.
GENEL
Antalya Alanya Gezi Planı: Alanya; kuzeydeki Toros dağları ile, güneydeki Akdeniz’in bulunduğu küçük bir yarımada üzerine kurulmuş. Geniş plajları, tarihi eserleri, modern otelleri, sayısız balık lokantaları ve kafe-barları ile, mükemmel bir tatil merkezi.
Mevcut; 70 km. uzunluğundaki sahil bandında, denize girilebiliyor. Ancak: aynen Antalya gibi, deniz ve kıyıları yer yer farklılık gösteriyor. Alanya’nın kalenin bulunduğu blokun batısında kalan bölümde, yani Kleopatra plajı bölümünde: kumsal çakıllı, deniz birden derinleşiyor ve nispeten dalgalı. Diğer, yani doğu bölümünde ise, kumsal kum, deniz uzunca bir süre yürüdükten sonra derinleşiyor, denizin dibi ise, yine kum ve dalga yok, çünkü liman dalgayı kesiyor.
Deniz ve otel tercihlerinizi buna göre yapmanızda yarar var. Yani: otel seçerken, şunu unutmayın: oteller doğrudan deniz kıyısında değil, arada kara yolu var, otelden çıkıp, bu kara yolunu geçip, karşıya deniz kıyısına geçmeniz gerekiyor. Kumsallar; halka açık, otellerin kumsallarda yalnızca, kendilerine ait şezlong ve şemsiyeleri ile, bir kısım fas-food tesisleri var.
Yani: Antalya yönündeki bir otelden yer ayırtıp, limanın bulunduğu yerden denize girmeniz mümkün değil. Yani; aslında mümkün ama yorucu ve sıkıntılı olacağı kesin. Bu yüzden; Alanya’da tatil düşünüyorsanız, bence otelinizin limana bakan, yani Alanya koyuna bakan bir bölümde bulunmasını tercih etmenizi öneriyorum, diğer kumsalda denizin birden derinleşmesi, özellikle çocuklu aileler için sorun yaratıyor.
Evet; Alanya; ülkemizin en büyük turizm merkezlerinden biri demiştim. Deniz ve güneş yanında, büyük bir eğlence sektörünün de bulunduğu ve ayrıca, birçok yabancı ülke vatandaşının, daimi yerleşmek için tercih ettiği bir yer. Burayı, genelde Almanlar tercih ediyor.
Çünkü: buranın malum en büyük özelliklerinin başında; yazın sıcak ve nemli olması. İngilizler bu tür havaya tahammül edemediklerinden nispeten daha az nemli, ege kıyılarını tercih ediyorlar. Almanlar ve İskandinav ülke vatandaşları (İsveç, Norveç, Finlandiya, Rusya gibi) daha çok güneşe hasret insanlar olmaları nedeniyle, Alanya’yı tercih ediyorlar ve burada sürekli ikamet etmeye başlıyorlar. Gerçekten; yabancı ülke vatandaşı sayısı bakımından, yüksek bir potansiyel var.
Alanya’ya gelenleri, ilk karşılayan, Alanya yarımadası üzerinde, bir taç gibi kurulmuş, 13’ncü yüzyıldan kalma; Selçuklu kalesi. Etkileyici kalenin yanı sıra, benzeri olmayan tersane ve anıtsal güzellikteki kızıl kule görülmeye değer yerlerin başında.
Limanın çevresinde: deniz kıyısında ve ara sokaklarda, cadde üstünde: çok sayıda çay bahçesi, kafe ve barlar var. Özellikle; akşam saatlerinde, liman yolu boyunca; el sanatları, deri giysi, mücevher, el çantaları, yöreye özgü ilginç renklerle bezeli su kabaklarının satıldığı dükkanlar ışıl ışıl ve insanlar, yoğun bir şekilde, bu mekanların arasında dolanıyorlar, limana doğru ilerleyen bir gezinti rotası üzerinde, yoğun insan kalabalığını görmeniz mümkün.
Eğer; mağaraları keşfetmekten hoşlanıyorsanız, Damlataş mağarasını görebilirsiniz. Mağara yakınlarında, Etnografya Müzesi var. Limandan hareket eden, günübirlik tekneler ile de, deniz içindeki kıyı mağaralarını görebilirsiniz.
TARİHİ SÜREÇ
Antalya Alanya Gezi Planı: İlçenin bilinen en eski adı: Korakesium. Bizans döneminde ise: Kalanoros ismi kullanılmış. 13’ncü yüzyılda ise, Selçuklu hükümdarı I. Alaaddin Keykubat tarafından, kalenin alınması ile, İlçenin ismi, Alaiye olarak değiştirilir. 1935 yılında, burayı ziyaret eden, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, İlçenin ismini “Alanya” olarak değiştirir.
Evet: tarihi süreçteki yolculuğumuza devam edelim. 1204 yılında, haçlı orduları, İstanbul’u ele geçirip Latin imparatorluğu kurunca, Anadolu’da otorite boşluğu olur. Alanya’da ise; bir derebeyi olan Kry Vart, hakimiyeti sağlar.
1221 yılında; Selçuklu hükümdarı I. Alaaddin Keykubat, kente saldırır ve Kyr Vart güçlerini yenerek, kaleyi ele geçirir. Daha sonraki dönemde: kent elden geçirilir ve yenilenir. Selçuklu sultanı, kaleye, kendi adına saray yaptırır. Başkent Konya’nın yanı sıra, Alanya, Selçuklular tarafından ikinci başkent ve kışlık merkez olarak kullanılmaya başlanır.
1243 yılındaki Moğol saldırıları, 1277 yılında ise Mısır Memlüklülerinin Anadolu’ya girmeleri, Selçukluları yıpratır. 1300 yılında, Selçuklu devleti parçalanır ve bölge Karamanoğulları tarafından, ilginçtir, 5000 altın karşılığında, Memlüklüler’den satın alınır. 1471 yılında ise, Fatih Sultan Mehmet, bölgeyi, Osmanlı egemenliği altına sokar.
GEZİ PLANI
Evet; Alanya’da bir gezi planı çizelim ve gezilecek yerleri ayrı ayrı tanıtalım. Alanya’da nereye gidelim, nereyi görelim, nereyi gezelim. Alanya’nın kendine has özel bir yemeği veya içeceği yok. Hediyelik olarak da, tercihlerinize göre, mevcutlar arasından seçim yapabilirsiniz.
Yalnızca: su kabakları, çok değişik şekil ve renklerde boyanarak, hediyelik eşya satış yerlerinde, satışa sunuluyor, buraya has bir hediyelik eşya olması bakımından, belki ilginizi çekebilir, tercih sizin.
Önce; Alanya kalesine çıkın. Gerek batı ve gerekse doğu yönünden kaleye çıkmanız mümkün. Özellikle: batı yönünden çıkmanızı önereceğim. Ama: önce, Damlataş mağarası. Kalenin batı yönündeki çıkışın, hemen sağında, tabelaları takip ederek, Damlataş mağarasına gidin.
Önce; orayı gezin, yaklaşık yarım saatinizi alacak. Sonra; aynı bölümden, kaleye çıkmaya başlayın. Aracınızda; iç kalenin bulunduğu yere kadar gidebiliyorsunuz, orada aracınızı otoparka bırakın. Bu arada: kaleye yürüyerek çıkmayı tercih edenlerde olabilir, çıkarken rampa yukarı çıkıyor olmak belki biraz zor gelebilir, ama değişik mekan, ortam ve arazi kesiminden iç kaleye çıkmak ilginç olabilir, tercih sizin.
Neyse, biz araba ile çıktığınızı düşünerek, iç kalenin dışında aracınızı park ettiniz ve ücret ödeyerek, iç kale bölümüne girin. Burada: yaklaşık 1 veya tercihinize göre 2 saat geçirebilirsiniz, sonuçta tarihi kalıntılar yanında, muhteşem bir manzara var.
Uzaktan: darphaneyi seyredin. İç kaleden sonra, çıkıyoruz ve aynı yoldan inerken, belli bir noktada, çatallaşan yolda, İlçe merkezine ilerleyen bölüme sapıyorsunuz. Yol üzerinde ilerlerken, gerek çıkışta veya gerek inişte, yol üzerindeki bir kafeye girebilir, küçük bir dinlenme molası da verebilirsiniz.
Evet; İlçe merkezine indiğinizde, sağınızda kızıl kule göreceksiniz. Yakın bir yerde aracınızı park edip (veya liman bölümünde, büyük açık otopark var) kızıl kuleye girin, arkeoloji müzesini gezin. Sonra: kızıl kulenin arkasındaki surların üzerinden tersaneye geçin. Tersaneyi ve hemen yanındaki Tophaneyi görün.
Tersanenin yanına gitmeyip, uzaktan izlemeyi tercih etseniz de, kızıl kuleye girmenizi öneriyorum. Sonra: Limanda, kıyıdaki çay bahçelerinde bir süre dinlenebilirsiniz. Muhteşem bir deniz manzarası.
Evet: Alanya’nın içi gezi yerlerimiz bunlardan ibaret. Bu arada: Alanya’nın ilerisinde, doğu yönündeki Dim Çayı bölgesine gidip gitmemek tercihinize kalmış. Zamanınız varsa, yarım gün ayırarak gidebilirsiniz. Ayrıca: Limandan hareket eden, günübirlik tekne turlarına katılıp katılmamak da, tercihinize kalmış. Katılmanızı öneriyorum, zamanınız varsa, bir gün ayırabilirsiniz. Keyif alacağınızı umuyorum.
Antalya’dan Alanya’ya giderken, Alanya’ya 30 km. kala, kuzeye dönüp, 9 km. gittikten sonra, orman ve küçük bir yerleşim alanları içindeki Alara’ya ulaşmak mümkün. Alanya-Okurcalar Beldesi, Çakallar köyü sınırları içinde.
GENEL
Bir tarafta yeşil çam ormanları, diğer tarafta Alarahan ve önündeki kocaman düzlükte, kıvrıla kıvrıla akan Alara ırmağı. Tepedeki köşk ve hamam kalıntıları arasında gezin.
Karşınıza çıkan muhteşem manzarayı, keyifle izleyin. Burası, doğal çevresi içindeki: Alarahan, Alara kalesi ve Alara çayı ile bütünleşerek, muhteşem bir tarih ve doğal müze oluşturuyor.
ALARA KALESİ
Çayın, vadiden çıkışında, doğu yönünde, 300 metrelik bir yükselti üzerinde kurulmuş. Bizans dönemine ait. Amaç: Orta Anadolu’yu, Akdeniz’e bağlayan geçiş yolunu kontrol etmek. Ancak; çeşitli dönemlerde, haydutların eline geçmiş ve yağmacılık merkezi haline gelmiş. Kalenin içinde; Alara çayına inen gizli dehlizlerin olduğu söylenmekte.
ALARA ÇAYI
Günümüzde; turistik kano ve rafting turlarının düzenlendiği bir çay.
ALARAHAN
Antalya Alanya Alara; Alara çayının, doğu kıyısındaki düzlükte 38 x 50 metre boyutlarında ve dikdörtgen planlı bir yapı. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından, 1231 yılında, ipek yolunun buradan geçiyor olması nedeniyle yaptırılmış. Doğu duvarları hariç, üzerinde semboller görülen kesme taşlar var.
Hanın, üç cephesi; üçgen ve dikdörtgen payandalarla desteklenmiş. Kuzey tarafı; basık bir kemerle taçlandırılmış. Aslan başı kabartmasıyla süslenen bir portali var. Portalin üzerindeki altı satırlık yazıda: ” Hanı inşa ettiren Sultan Alaaddin’i ” yücelten, birçok sıfat kullanılmış, sonra, 1231 tarihi verilmiş.
Hanın içinde, Sultanın konaklaması için, özel bölümler var. Yani: yanlızca yolcular için bir han olması ötesinde, Selçuklu sultanı tarafından kullanılıyor olması, özelliği. Anadolu’daki, birkaç sultan hanından biri.
Bunun yanında; Alanya ve Manavgat limanlarından, Anadolu içlerine uzanan ipek yolunun en önemli duraklarından biri. İşlevsel mekanların çokluğu ve mimari tasarım sonucu; Anadolu’daki en gelişmiş han örneklerinden biri. Ortaçağ’dan, yakın zamanlara kadar, Alanya’dan Antalya ve Konya yönüne giden kervanlar tarafından kullanılmış.
Hanın girişinde, güvenliğin sağlanması için: portalin her iki yanında inşa edilmiş, iki küçük kule var. Kuleler üzerinde; yağ mazgalları ve siperler görülüyor. Hanın içine girildiğinde, süslü bir salon göreceksiniz.
Yıldız tonozlarla örtülü. Hanın içinde; tonozlu dehlizler şeklinde yapılmış ahırlar, hanı üç cepheden kuşatıyor. Odaların arka duvarlarına, yolcuların, uşaklarıyla konuşabilecekleri küçük pencereler açılmış. Handa, Selçuklu mimarisindeki tek örnek olan, ön yüzü aslan başı şeklinde oyulmuş kandil konsollar var.
778 yıllık Alarahan; 1998-2000 yılları arasında, orijinaline tamamen sadık kalınarak yürütülen restorasyon çalışmaları sonucu, yaşayan bir mekan haline getirilmiş. Ziyaretçilere: kültürel ögeler tanıtılıyor ve yaşatılıyor.
Günümüzde: içinde, Anadolu’da yüzlerce yıl önce yaşamış Selçuklu Türkmenlerinin yaşam biçimini yansıtan uygulamalar var. Ayrıca; turistik Türk geceleri düzenleniyor.
Evet; Alarahan, görülmesi gereken bir yer. Tercihinize göre, ulaşım kolay, belli bir kısa zaman ayırarak görebilirsiniz.
Antalya-Alanya arasındaki kara yolu uzaklığı: 130 km. dir. Yol, son yıllardaki yenileme çalışmaları sonucu, günümüzde gayet kullanımlı ve konforlu hale getirilmiştir.
Öyle ki, bu yol üzerinde yapılan tüneller, kara yolu yapımında ülkemizin ulaştığı teknolojinin en son şeklini yansıtması açısından, gurur kaynağıdır.
Ancak, Gazipaşa yani Adana-Mersin hattından, Alanya’ya ulaşmak isterseniz, sizi aşırı yoracak bir yol beklediğini unutmayın. Alanya’ya, doğu hattından ulaşmak, çok zor ve zahmetli bir ulaşım hattını geçmeyi gerektiriyor.
Hava yolu ulaşımı derseniz, buraya ulaşmak için, Antalya hava alanının kullanılması gerekiyor.
Alanya, gerek yakın geçmişte ve gerekse günümüzde, ülkemizin en büyük turizm potansiyeline sahip yörelerinin başında gelmektedir.
Bu şirin ama büyük yöremiz: kuzeyde Toros dağları ve güneyde Akdeniz ile çevrili, bir yarımada üzerinde kuruludur. Geniş plajları, tarihi eserleri, modern otelleri, sayısız balık lokantaları, kafe ve barları ile mükemmel bir tatil merkezidir.
Ülkemiz insanlarının ilk yazlık site ve tatil ile tanıştıkları bu yöre, aynı zamanda yakın geçmişte ve günümüzde, özellikle “Alman” vatandaşları ile de doldurulmuştur. Günümüzde, burada birçok Alman daimi olarak veya uzun süreli yaşamakta, yaz günlerinde ise, yoğun turist akımı olmaktadır.
Bölgenin sahil bandının uzunluğu, 70 km. ye ulaşmaktadır. Bu sahil bandının her yerinde, denize girmek mümkündür. Kalenin bulunduğu blokun batı bölümünde, deniz derin, dalgalı, kumsal çakıllı iken, bu kaya blokunun doğu bölümünde ise, deniz sakin, dalgasız, derinlik az ve kumsal ince kumludur.
Yani, kalenin bulunduğu blokun doğu bölümünde, derinlik uzun süre diz boyutunda kalmakta ve dalga bulunmamaktadır ve bu özellikleriyle, çocuklu aileler tarafından yoğun olarak tercih edilmektedir. Ayrıca, tümünün deniz kıyısından geçen yolun arkasında bulunması nedeniyle, bu yörede tatile gidecekler için otel seçimi, tatilinizi geçireceğiniz otelin denize uzaklığı önem kazanıyor.
Alanya’nın yöresel lezzet ve yemekleri ile hediyelik eşyalar konusuna gelince: buraya has özel bir yemek cinsi veya türü yok. Çünkü, burada yurdumuzun birçok bölgesini temsil eden yemek kültürlerini sunan restoranlar var. Yani, burada her türlü yiyecek maddesini ve yöresel lezzeti bulmak mümkün.
Hediyelik derseniz, Alanya’da, özellikle yabancı turistlere yönelik tekstil ürünleri satışı ağırlıktadır. Ancak, buraya has bir hediyelik düşünürseniz, değişik renklere boyanmış, kurutulmuş bal kabakları satın alabilirsiniz.
TARİHİ
Tarihi süreç incelendiğinde: kalenin bulunduğu yerde, antik dönemde bulunan şehir “Korakesium” dur. MÖ.2’nci yüzyılda, çeşitli saldırılar ile karşı karşıya kalan şehir, doğal konumunun sağladığı avantaj ile, kendisini ve bağımsızlığını korumuştur.
MÖ.1’nci yüzyılda, korsan yatağı haline gelen şehir, MÖ.65 yılında, Pompeius komutasındaki Roma ordusu tarafından, korsanlardan temizlenmiştir. Ortaçağda, Korakesium adının yerine, Kalonoros (Güzeldağ) adının kullanıldığı biliniyor.
Arap evliyası denilen Küçük Kilise, surlarda bulunan bazı yuvarlak kuleler ve Cilvarda burnu üzerinde bulunan manastır harabeleri, bu dönemden kalmadır.
13. yüzyıl başlarında, Kır Fard isimli Hıristiyan beyinin egemenliğinde olan şehir, kuşatma sonucu 1221 yılında Alaaddin Keykubat’a bırakılır.
Bu tarihten itibaren de, fatihinin ismine izafeten “Alaiyye” olarak anılmaya başlanır.
Daha sonra, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından, 1935 yılında, Alaiyye ismi “Alanya” olarak değiştirilir.
Alanya: Anadolu Selçuklularının çöküş döneminde, 1293 yılında Karamanoğulları’nın eline geçer. 1427 yılında ise Gedik Ahmet Paşa tarafından fethedilerek, Osmanlı topraklarına katılır.
GEZİ PLANI
Alanya yöresine, Antalya istikametinden geldiğinizde: çok uzaklardan, karadan denize doğru uzanan büyük kaya bloğu parçası ve üzerindeki kale silüetini görebiliyorsunuz.
Muhteşem bir görüntü. Alanya’ya yaklaştığınızda ise, son yıllarda yapılan merkezdeki trafik yoğunluğunu azaltmayı amaçlayan çevre yolunu kullanabilirsiniz.
Ama, burayı gezmek için geliyorsanız: hemen girişte, sağ ve sola ayrılan yol çatalında, üzerinde tabelaların bulunduğu, sağ yöne dönmeniz ve “Sahil, kale, Damlataş mağarası” bölümüne geçmeniz gerekiyor.
Buraya döndüğünüzde, karşınıza ilk çıkacak olan yer: Damlataş mağarası. Hemen önündeki otoparkı kullanın ve günümüzde tamamen restoran ve kafelerin arasında kalmış bu doğal güzelliği gezin.
Daha sonra: yine tabelaları takip ederek, kale istikametinde ilerleyin. Kale: yaklaşık 2 km. yukarıda, yol virajlı, dar ve zaman zaman tek arabanın geçebileceği genişliktedir.
Ancak, Alanya ziyaretçilerinin, kale bölgesine çıkmaları, çevrenin muhteşem manzarasını görmeleri ve kaleyi yaşamaları için şart. Sadece seçenek önemli. Yürüyerek kaleye çıkmayı tercih edenler için, yaklaşık 1.5 saat civarında, yorucu bir yolculuk söz konusu olabilmektedir.
Ama, bu yorucu yolculuk sırasında, bölgede gizli kalmış güzellikleri görebiliyorsunuz. Araç ile çıkmayı düşünürseniz, bu kez, yaklaşık 15-20 dakikalık bir yolculuk yapmanız gerekiyor.
Kale sonrasında, tekrar aşağıya iniyorsunuz. Ancak, bu kez, inerken, Liman tabelasını takip edin ve doğruca “Liman” bölgesine girin. Burada: Kızılkule, Tersane ve Alanya merkezini gezebilirsiniz.
Evet, Alanya’nın tarihi ve turistik yerleri bunlardan ibaret. Bunlar dışında: özellikle akşam saatlerinde yani günün sıcak saatleri bittiğinde, burada yaşayan veya tatil için gelenlerin, ilçe merkezini ve liman bandını tamamen doldurduklarını göreceksiniz.
Yani, muhteşem hareketli bir yer. Eğlence mekanları, müzik sesleri ve cadde ve sokaklarda yürüyen binlerce insan ki, bunların çoğunluğu, yurt dışından gelen yabancı uyruklu turistler.
DAMLATAŞ MAĞARASI
Antalya yöresinden, Alanya merkezine girmeden önce, deniz kıyısında, hemen ilk kayalık bölgededir. Mağara, 1948 yılında bulunmuştur. Giriş kısmında, 50 metre uzunluğunda bir geçit bölümü var.
Çapı: 14 metre ve yüksekliği 15 metredir. Silindir şeklinde boşluğu bulunan mağara, 15 bin yılda oluşan, sarkıt ve dikitler ile dikkat çekiyor. Sarkıtlardan damlayan su damlaları nedeniyle, mağaraya “Damlataş mağarası” ismi verilmiş.
Mağaranın bir diğer önemli özelliği, içindeki rutubet oranıdır. Rutubet, yüzde 95 seviyesine kadar çıkıyor ve 22 derecelik ısı oranı ile, oksijen oranı sabit. Bu oranlar, yılın tüm zamanlarında sabit olduğundan, özellikle “astım” hastaları için tercih edilen bir yer.
Yani: Damlataş mağarası, gerek turizm ve gerekse sağlık amaçlı olarak kullanılıyor. Günümüzde, tamamen kafeteryalar, evler, oteller, moteller arasında kalan bu doğal güzelliğe mutlaka zaman ayırın ve görün.
ALANYA KALESİ
Tüm bölgeye hakim konumuyla, güzel bir yapı, mutlaka zaman ayırın.
Kale: araç trafiğine açık. Zaten, kale bölgesinde yaşam da bir yandan devam ediyor. Anlamak mümkün değil, batı ülkelerinde bu tip yapıların bulunduğu tarihi yerlerde, Sit alanı ilan edilerek koruma yerine, alan kamulaştırılarak koruma sağlanıyor. Yani, bu tarihi bölgede, göreceğiniz gibi, halen yaşam sürdürülüyor.
Hatta: bir kısım lüks ve modern görünümlü evler, ziyaretçilerin dikkat ve ilgisini çekiyor. Bunun dışında, bir kısım yerleşim yerinin ise, restoran ve kafeterya olarak düzenlendiğini görmek mümkün. Elbette, muhteşem manzaraları var.
Gezi planında belirttiğim gibi, kale bölgesine, yaklaşık 2 km. lik bir yol ile çıkmak mümkün. Bu yol, gerek yürüyerek ve gerekse araç veya şehir merkezinden kiralayacağınız motorlar ile olabilir. Yürüyerek düşünürseniz, elbette mümkün ama biraz yorucu olacağı kesin.
Yürüyerek, yaklaşık 1.5-2 saat gerekebilir. Otomobil veya taksi ile düşünürseniz: yaklaşık 15-20 dakika sürüyor. Zaten, otomobil ile çıkmayı düşünürseniz: muhteşem manzaraları gördüğünüzde, mutlaka yol kıyısında kısa molalar vermelisiniz. Özellikle: zirveye yakın bölümde, yolun hemen kıyısına, ahşaptan yapılmış yürüyüş yolu, çok güzel bir düşünce ve ziyaretçilerin yürüyüş yapmalarını kolaylaştırması açısından mükemmel.
Sonuçta: iç kale bölümü yani tepenin zirvesine ulaştığınızda: otopark var. Buraya aracınızı park edebilirsiniz. Sonra: iç kale bölümüne girebilirsiniz.
Kale Kapısı
Kaleye giriş çıkışı sağlayan kapı, askeri ve törensel niteliklere sahiptir ve 13’ncü yüzyılda yapılmıştır. Ana giriş kapısı ile hemen gerisindeki burç yapısı, kalenin en önemli noktalarından birini teşkil eder.
Duvarlarında Alanya kalesine özgü kırmızı-beyaz freskler bulunur. Üzerinde yer alan kitabeye göre, ana giriş kapısı 1230 yılında inşa edilmiştir.
Evet, kale ile ilgili bilgilere devam edelim.
Kale: bugünkü görünümü ile, Selçuklu dönemi eseridir. Tarihi süreç içinde ise, ilk olarak, Helenistik dönemde, surlarla çevrilmiştir. Daha sonraki dönemlerde ise, günün koşullarına uygun olarak eklemeler ve onarımlar yapılmıştır.
Ancak, en son olarak, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat döneminde, 1226-1232 yılları arasında bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
Kale: kenti kuşatan surlar ve çeşitli savunma hatları bakımından: dış, orta ve iç kale olmak üzere, üç ana bölümden oluşmaktadır. Surların: toplam uzunluğu: 6.5 km. Bu surlar üzerinde: 140 burç ve 400 civarında sarnıç bulunmaktadır. Denizden yükseklik: 250 metre.
Orta çağ döneminde, surlar içinde, buranın su ihtiyacını karşılamak üzere, birçok sarnıç yapılmış ve bunların toplamının 400 olduğu söyleniyor. Elbette bu kadar çok sarnıç yapılmasının tek nedeni, kale alanında doğal su kaynağının olmamasıdır. Su ihtiyacı yağmur suyunu toplayan sarnıçlardan karşılanıyordu.
Zaten bu gün de görüleceği üzere, her geleneksel evin bir su sarnıcı vardı. Ayrıca, büyük su sarnıçları da genel bir su ihtiyacını karşılıyordu. Öte yandan, iç kale büyük su sarnıçları nedeniyle, Sarnıç kalesi olarak da adlandırılıyordu. Sarnıçların çoğu 13’ncü yüzyılda yapılmıştır.
İç kale bölümünde: surların kapısından içeri girdiğinizde, herhangi bir tanıtıcı işaret olmamasına rağmen, sağ yönde ilerleyin. Tahtalardan, güzel bir yürüyüş yolu yapılmış ve bu yol, engebeli arazide yürüyüşü kolaylaştırması açısından mükemmel. Sağ bölümden ilerlediğinizde, ilk dikkati çeken antik yapı, bir kilise kalıntısı.
Halen burada arkeolojik çalışmaların sürdürüldüğü ve girişin yasak olduğu belirtiliyor. Daha sonra devam ettiğinizde ise, yine sağ bölümde, kaledeki yaşam üniteleri var. En ilgi çeken ve şahsen beğendiğim husus: buralarda tahribata karşı tedbir alınması, çelik bariyerler yerleştirilmiş ve koruma sağlanmış.
Yürüyüşe devam ettiğinizde, bir seyir terası var, buraya çıkın ve dört bir yandaki muhteşem deniz ve şehir manzarasını bir süre izleyin. Elbette, fotoğraf çekmeyi ve çektirmeyi unutmamak gerek. Sonra, yine surların dibinden ilerlemeye devam ediliyor ve giriş kapısının sol bölümünde, gezi bitiyor.
Bu arada: kale surlarından denize bakarken, kalenin bulunduğu kaya blokundan denize doğru 400 metre uzanan bölüm üzerinde, dikkatli bakarsanız, bir kısım metruk yapı kalıntısı görebilirsiniz.
Cilvarda burnu olarak isimlendirilen bu uzantının üzerindeki bu yapılar: yöre halkı tarafından “darphane” olarak isimlendiriliyor. Ancak kesme taşlardan inşa edilmiş binalarda para basılması söz konusu değildir. 11’nci yüzyılda yapıldığı düşünülen yapılar: bir kilise ve manastırdır.
Küçük kilisenin kubbesi, günümüze kadar ayakta gelmiş ve görülüyor. Kayalar üzerinde, bir de sarnıç var. Kaleden, bu bölüme eskiden merdivenler ile ulaşım mümkün iken, günümüzde bu merdivenli yol tahrip olmuş ve kullanılmıyor. Yani, bu metruk yapıları, yalnızca uzaktan görmek mümkün.
Kalenin kuzeyinde bulunan ve “Ehdemek” olarak isimlendirilen üçer kuleli ve iki ayrı bölümden oluşan kısım; kaleye kara tarafından yapılacak saldırıların önlenmesi için inşa edilmiştir. Burası, Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından Helenistik dönem kalıntılarının üstüne inşa ettirilmiştir.
Diğer duvarlara göre daha iri taşlar kullanılmıştır. Batıda bulunan kulenin dış yüzünde bir kitabe vardır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında meydana gelen bir depremde, bu bölümün büyük kısmı tahribata uğramıştır.
Ayayorgi kilisesi (Hagios Georgios)
İç kale bölgesinde gezerken, diğer bir ilginç yapı: halen arkeolojik kazı çalışmalarının sürdürüldüğü “kilise” yapısıdır. Kilise yapısı, kalenin güney doğu sur duvarına bitişiktir.
Bu kilise: yonca planlı olup, taş ve tuğladan, karma teknikle daha erken döneme ait bir bazilikanın üzerine inşa edilmiştir.
Kiliseye, batı cephesindeki bir kapı ile girilir. Kapının iki yanında, aziz büstü veya heykelciği konmak üzere iki küçük niş yapılmıştır. Yarım daire pencereler ile, sağır nişlerin oluşturduğu kemerler, merkezi kubbeyi çevrelemektedir. Bu özellik, Bizans sanatının geç dönemini işaret etmektedir.
Kubbenin ağırlığı, yan apsisleri örten yarım kubbeler tarafından karşılanmaktadır. İçeriden, kubbeye geçiş pandandiflerle sağlanmıştır. Kubbe pandandifleri ve yan apsislerin fresklerle süslenmiş olduğu: yer yer kalan izlerden anlaşılmaktadır.
Yapı: mimari özelliklerinden dolayı, MS. 11. yüzyıla tarihlenmektedir. Selçuklu döneminde eski sur duvarlarının yapımı sırasında, kilise korunmuş ve mescit olarak kullanılmıştır.
Gemili Mescit
Kalenin iç bölümlerindeki bu mekan, Selçuklu dönemine yani 13’ncü yüzyıla tarihlenmektedir. Yığma yapım tekniğiyle moloz taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiş mescit, üzeri kubbe ile örtülü kare planlı, tek katlı bir yapıdır.
En önemli özelliği, yapının iç mekan duvarlarında kazıma tekniğiyle yapılmış, Alanya’nın denizcilik tarihine ışık tutan yaklaşık 170 tane gemi grafitisi bulunmasıdır. Hiçbir cami ve mescit yapısının duvarında bu tür resimler görülmemiştir.
Sıvayla kaplı duvarlara yaklaşırsanız gemi resimlerini görebilirsiniz. Ancak bu gemi resimlerinin kimler tarafından ve ne amaçla çizildiği bilinmiyor. Duvarlarda en çok fırkateyn, kalyon, karavel gibi gemiler tasvir edilmiştir. Bazı gemi tasvirlerinde flamalar ve bayraklar da bulunuyor. Mescitte, mihrabın sağında yunus balığı, köpek balığı ve fok balığı resmi görülüyor.
Alaaddin Keykubat Sarayı
İç kale içindeki anlatacağım son mekan, Alaaddin Keykubat tarafından inşa ettirilmiş ve günümüzde idari yapı olarak kullanılmakta ve İçkale Sarayı olarak isimlendirilmektedir. Bu yapı, iç kalenin güneydoğu köşesinde bulunan muhtelif yapı kalıntılarından ibaret bir düzlükten oluşmaktadır.
Saray, güneybatı kenarı boyunca bir teras oluşturacak şekilde uzanan bir duvarla diğer bölümlerden ayrılmıştır. Yapıldığı dönemde içerisinde süsleme sanatı açısından çiniler, freskler ve Selçuklu ahşap sanatı örneklerinin bulunduğu düşünülmektedir. Sarayın kuzeyinde, zamanında törensel bir işleve sahip olduğu düşünülen avlunun bitiminde, tonozlu koğuş ile ön avlu arasında İçkale kilisesi vardır.
LİMAN BÖLÜMÜ
TERSANE
Alanya merkezinde, liman bölümüne indiğinizde, hemen sağ tarafta, kıyıdaki bu eski dönem yapısı mutlaka dikkatinizi çekecektir.
Aslında karadan ulaşmak mümkün ise de, denizden görüntü, muhteşem ve ilgi çekicidir. Liman bölümünde, hemen Kızılkule’nin altında, demir parmaklıklı kapı açık ise, Tersane bölgesine yürüyerek kıyıdan ulaşmak mümkün. Yoksa, yalnızca denizden ve uzaktan izleyebilirsiniz.
Evet, burası bir tersane. Selçuklular döneminde yapılmış bu tersanenin en büyük özelliği, Selçuklulara ait, Akdeniz bölgesindeki ilk tersanelerden biri olmasıdır.
Burayı ele geçiren, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat: 1227 yılında, bu tersaneyi yaptırmıştır. Ancak, daha önce Karadeniz-Sinop şehrinde de bir tersane yaptırmış olması nedeniyle, burası tamamlanınca, iki denizin sultanı unvanına sahip olmuştur.
Yapı: kemerli ve beş gözden oluşmaktadır. Yapı: kemerli ve beş gözden oluşuyor. Denize bakan cephesi, 56 metredir. Derinlik ise, 44 metredir. Tersane için seçilen yer, gün ışığından en fazla yararlanılan yer olması nedeniyle önemlidir.
Günümüze kadar sağlam olarak gelmiş olması nedeniyle, uzaktan görüntüsü muhteşem. Liman bölgesinden baktığınızda, kalenin hemen altındaki yapı: güzel bir görüntü oluşturuyor.
KIZIL KULE
Liman bölümünde, hemen kıyıda, Alanya’nın sembol yapılarından biridir.
Adının kızıl kule olması: yapımında kullanılan kırmızı renkli tuğlalar ve kızıl bir görüntü vermesidir. İnşaat sırasında: belli bir yükseklikten sonra, taş blokları kaldırmak güç olduğundan, kulenin üst kısımları, pişmiş kırmızı tuğlalar ile örülmüştür.
Burayı da, yine bölgeyi ele geçiren Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, 1226 yılında yaptırmıştır. Yapılış amacı: denizden gelebilecek saldırılara karşı, gerek limanı ve gerekse tersaneyi korumaktır.
Yapı: sekizgen planlı, her bir duvarının yüksekliği: 33 metre ve genişliği ise, 12.5 metredir. Kulenin çapı ise, 29 metredir. İçinde, zemin dahil 5 kat bulunmaktadır. Zeminden, kulenin en üst bölümüne çıkmak için, 85 basamak tırmanmak gerekiyor. Yapının bir diğer öne çıkan özelliği ise, tepeden alınan güneş ışığının, birinci kata kadar uzanmasıdır.
Liman bölgesinde: kızılkule’nin hemen yanına kadar gidebiliyorsunuz. Yanına yaklaştığınızda, kulenin muhteşemliği iyice göz önüne seriliyor.
Liman bölümünden sonra: yola devam ettiğinizde, geçişlerin ücrete tabi olmadığı bir otopark bölümünden geçiyorsunuz ve buradan şehirler arası bağlantı yoluna ulaşmanız mümkün. Alanya merkezindeki gezimiz burada bitiyor.
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Alanya kalesine çıkış yolunun başlangıç noktasında bulunan müze: projesi İhsan Kıygı tarafından hazırlanmış ve 1976 yılında açılmıştır. İlk Açıldığında, müzede Alanya ve çevresinde bulunup Milli Eğitim Müdürlüne ait bir depoda muhafaza edilen eserler ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinden getirilen: Tunç Çağı, Urartu, Frig ve Lidya dönemi eserleri sergilenmektedir.
Müzede 1 açık teşhir ve 14 kapalı teşhir salonu bulunuyor. Teşhir salonları: Anadolu uygarlıkları, Gemi ve denizcilik bölümü, Herakles salonu, Alanya kalesi bölümü ve sikke bölümü gibi başlıklar altında düzenlenmiştir. Ana salonda yer alan vitrinler ise: mitoloji, ticaret, sağlık ve spor olarak düzenlenmiştir. Ayrıca, figürinler, cam eserler ve takı vitrinleri vardır.
Arkeoloji Bölümü
Bu bölümde: çeşitli bronz, mermer, pişmiş toprak, cam ve mozaik buluntular ve sikkeler sergileniyor. Ayrıca: Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait Türk-İslam eserleri de görülebilir.
Arkeoloji bölümünde sergilenen eserler arasında en eski olanı: MÖ 625 yılına tarihlenen, Fenike dilinde bir taş yazıttır.
Yine burada yani giriş koridorundaki bir duvar içi vitrinde, Roma dönemine ait tunç Latince yazılmış diploma bölümü vardır. Alanya’nın 15 km kuzeyindeki Laertes Antik kentinde bulunan bu diploma, 3 parça halinde bulunmuştur. Diplomada: askerin adı, alayı, komutanın ismi, doğum yeri ve Pamfilya valisinin adı ve diplomanın veriliş tarihi yer alıyor.
25 yıllık askerlik hizmeti sonunda, MS 139 yılında diplomayı alan bu asker kişi, Suriye’nin Cyrrhos şehrinde doğmuş ve emekli olmuş bir askerdir. Asker bu diploma ile, Pamfilyalı bir kadınla evlenmeye hak kazanıyormuş.
Deniz ve Denizcilik Bölümü
Bu salonda: gemi gelişimi, denizcilik terimleri, ölçü birimleri ve Alanya kalesinin duvarlarında binlercesi bulunan ve Alanya kalesinin 14-17 yüzyıllar arasındaki gemi trafiğine ışık tutan, üzerinde onlarca gemi grafitisi çizilmiş bir duvar örneği bulunuyor.
Ayrıca: Gazipaşa Antioch ad Cragum antik kenti limanında bulunan ve gemi aksamı olan tunç Pegasus ilgi çekiyor. Syedra antik kenti limanından getirilen Akdeniz’in balık çeşitliliğini ortaya koyan, balık tutan eroslar mozaiği görülebilir.
Selinus antik kentinde bulunan Trajan’In Kenotaf’ına ait gemili kabartma da, müzede bulunan birçok anforalar ile birlikte ilgi çekiyor. Sonra Roma dönemine ait oltalar görülüyor. Yine burada Abdülhamit döneminde bulunan bir gemi topu da görülüyor.
ODTÜ Reo-Tek bölümü, Alanya Arkeoloji Müzesi için bir gemi simülatörü üretti. Simülatörü kullanmak için dümenin başına geçen ziyaretçiler, hem Alanya yarımadasında sanal deniz hem de tarih yolculuğuna çıkıyorlar. Ziyaretçiler yolculuk sırasında Alanya’ya tarih boyunca gelen gemi tipleriyle karşılaşıyorlar, haklarında bilgi ediniyorlar.
Ticaret Vitrini
Bu vitrinde, bir amforanın kurşun bir mühürle kapatılması örneği görülüyor.
Sağlık-Spor Vitrini
İlaç yapımında kullanılan farklı otlar sergileniyor.
Takı Vitrini
Takılar ve kireç taşından yapılmış bir Roma dönemi kadın büstü görülüyor.
Alanya Herakles’i
Heykel, Alanya’nın Çamlıca köyündeki Asartepe’de bulunmuştur.
Yapım tarihi MS 2’nci yüzyıla tarihlenen bronz döküm heykel, ayrı bir salonda sergileniyor. Heykelin boyu 51.5 cm. dir.
Heykeli önemli kılan özelliklerinin başında, detayları gelmektedir. İskelet ve kas yapısına dikkatle bakıldığında, göze çarpan bazı yerleri görmek mümkündür. Bunların başında, güreş sporu yapanların kulaklarındaki kıkırdak deformasyonu gelmektedir.
Heykel Alanya’nın sembolü olmuştur ve müzenin açılışına sebep olmuştur. Heykel, mitolojiye göre: Herakles, Argonotlar seferi sırasında arkadaşı Hylas’ın su perileri tarafından kaçırılması sahneli cam tabanın altında bulunan mozaik ile birlikte sergileniyor.
Alanya Kalesindeki Buluntular
Burada daha çok saray bölümünde ele geçen Selçuklu dönemi çinileri ilgi çekiyor. Özellikle, üzerinde Alaaddin Keykubat’ın unvanlarının yer aldığı yıldız çini, özel bir vitrinde sergileniyor. Bu bölümde ayrıca yine kale bölgesinde bulunan küçük buluntular sergileniyor.
“Sevgi hep vardı” mesajı ile sergilenen bir kadın ve erkeğin, yanak yanağa tasvir edildiği ostotek parçası, mezar stelleri ve sunaklar da müzenin görülebilecek diğer eserleri arasındadır.
Etroğrafya Bölümü
Bu bölümde, Alanya ve çevresinden derlenen Yörük kilimleri, heybeler, giysiler, işleme örnekleri, silahlar, günlük kullanım kapları, takılar, el yazmaları ve yazı takımları gibi eserler sergileniyor. Ayrıca, eski bir Alanya evine ait günlük oda düzenlenmiştir.
Müze bahçesi
Müze bahçesinde; zeytin işçiliğinin tanıtıldığı tarım köşesi, sütun başlıkları, Roma dönemi yazıtları, İslami yazıtlar, mezar taşları ve lahitler sergileniyor. Bahçenin özel eserleri; Alanya Okurcalar Beldesi Karaburun mevkiinde deniz altında bulunan, üzerindeki yazıta göre M. Krakos’a ait girlandlı eroslu mermer lahit ilgi çekiyor.
ATATÜRK EVİ
Mustafa Kemal Atatürk’ün 18 Şubat 1935 tarihinde deniz yolu ile Alanya’yı ziyaretinde bir süre kalmış olduğu ev, müze olarak düzenlenmiş ve 1987 yılında ziyarete açılmıştır.
Giriş ücretsizdir. Müze, Damlataş mağarasına yürüyerek 20 dakika uzaklıktadır.
Evin sahibi M. Tevfik Azakoğlu’dur. Ölümünden sonra mirasçısı kardeşinin oğlu Rıfat Azakoğlu, evi Atatürk evi ve Müze olarak kullanılmak şartıyla, 8 Haziran 1981 günü tapusu ile birlikte hazineye bağışlamıştır.
evi Kültür Bakanlığına bağışlamış ve ev 1987 yılında müze haline getirilmiştir.
Ev, 19’ncu yüzyıl Türk mimarisi özelliklerini taşır. 3 katlı konak kagir olarak inşa edilmiştir. Yapının birinci ve zemin katı moloz taş ve ahşap hatıllıdır, ikinci kat ahşap yapılmıştır. İçi-dışı sıvalı badanalı olan ev, geniş saçaklı bir çatı ile kapatılmış, Marsilya kiremidi ile örtülmüştür.
Eve: güney cephedeki bahçe girişinden, iki kanatlı demir bir kapıdan girilir, kare döşemeli bir zemin ile taş basamaklı merdivenle birinci kata çıkılır. Zemin katın tabanı toprak olup, ev yapıldığı dönemlerde ahır ve depo olarak kullanılmıştır. Ön cephesi tarihi Alanya kalesine bakmaktadır.
Müze olarak düzenlenen 3 katlı binanın giriş katında, Atatürk’e ait kişisel eşyalar, fotoğraflar, Atatürk’ün Alanyalılara gönderdiği telgraflardan bir tanesi kendi el yazısı ve imzası ile sergileniyor. Ayrıca, konağı müze olması şartıyla Kültür Bakanlığına bağışlayan Rıfat Azakoğlu’nun da birkaç fotoğrafı ve hayat hikayesi sergileniyor.
Binanın üst katları ise, geleneksel Alanya evi tarzında eşyalarla döşenmiştir. Burada geleneksel bir yatak odası, çocuk odası ve kadınların günlük yaşamda kullandıkları oda tasvir edilmiştir. Bu katlarda bulunan vitrinlerde ise, geleneksel çeşitli giysiler, silahlar ve hamam kültürüne ait objeler sergileniyor.
HÜSEYİN AZAKOĞLU KENT MÜZESİ
Şekerhane mahallesindedir. Bu konak, sahipleri tarafından kültürel amaçlı kullanılmak şartıyla Alanya Belediyesine tahsis edilmiştir. Bu hali ile geleneksel Alanya evlerinin en güzel örneğidir. Gerek planlamadaki bütünlük ve gerek süsleme detayları göze çarpıcıdır. Mekansal rahatlık ve mekanlar arasındaki ilişki düzeni, kolay dolaşım imkanı ve yalınlık evin karakteristik özellikleridir. Konağın kent müzesine dönüştürülmesi amaçlanmıştır.
KORSANLAR MAĞARASI-KIZLAR YARIĞI
Buraya Alanya limanından yapılan tekne gezileriyle ulaşabilirsiniz. Mağaranın tavanının yüksekliği 78 metredir. Eski dönemlerde, bu mağaranın korsanlar tarafından ganimet deposu olarak kullanıldığı, kaçırılan kızların buraya saklandığı bilinmektedir.
Bazı söylentilere göre: bu mağaranın kale ile irtibatlı olduğu, kaçırılan kızların ve elde edilen ganimetlerin bu yolla kaleye ulaştırıldığı, ancak aradan geçen yıllar sonrasında bu yolun çökerek kapandığı söylenmektedir. Evet, gezi tekneleri bu mağaranın içine girebilmektedir.
İncekum Plajı
Antalya-Alanya kara yolunun 26’ncı kilometresinde, Avsallar Beldesinde bulunmaktadır. Deniz ve ormanın iç içe olduğu İncekum mesire alanları, Alanya için özel bir yere sahiptir. Buranın temiz ve sığ denizi, ince kumu ve piknik alanları ilgi çekmektedir.
Kleopatra Plajı
Tarihi yarımadanın batısında, Damlataş Mağarasının önündeki kıyıdadır. Mavi bayraklıdır. Kumsal sırtını yarımadanın eteklerine dayamıştır. Kayalarla çevrili havuz görünümündeki bu doğal plaj, Mısır Kraliçesi Kleopatra ve Roma İmparatoru Antonius’un burada yüzmüş olması ile ünlüdür.
Plajın yarımadaya doğru uzanan ve iri taşlardan oluşan küçük koyu Kleopatra adıyla anılır. Kleopatra koyunun özelliği suyunun berraklığıdır. Deniz gözlüğü ile yüzüldüğünde balıkları ve deniz dibinin doğal güzelliklerini seyretmek söz konusudur.
Şarapsa Han
Antalya-Alanya kara yolunda bir tepe üstündedir. Alanya ilçe merkezinin 15 km batısındadır. Gözetleme kulesine benzeyen bir minaresi vardır. On bölmeli han tipinde olan yapı tamamen taşla yapılmıştır. Hanın solundaki son bölümde, kuzeye açılan bir mescit ve aynı zamanda tabhane vardır.
Kapının üstündeki kitabeye göre, han ve bitişiğindeki mescit, Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat oğlu II. Keyhüsrev zamanında yapılmıştır. Ancak kitabede inşa tarihi yazılmamıştır.
ALANYA YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER
Pisarissos-Esentepe
Alanya ilçe merkezinin kuzey batısında, Hacılar köyü ile Esen Tepe köyü arasındaki bir tepe üzerindedir. Tepe ve yamaçlarında bulunan şehre ait kalıntılar bir sur ile çevrelenmiştir. Sur, büyük blok taşlarla yapılmış olup, şehir giriş kapısı ve buna ait kuleler batı yönündedir.
Tepedeki düzlüğün üstünde ise, birçok antik dönem yapısı kalıntısı bulunmaktadır. Bu yapılar arasında, evler, agora ve mezar yapıları ve zeytin işlikleri görülebilmektedir. Kalıntılar arasında bulunan bir yazıt nedeniyle, buraya “Pisarissos” adı verilmiştir. Kalıntılar oldukça kötü durumdadır.
Cibra-Kibra Harabeleri
Alanya ilçe merkezinin kuzeybatısında, Okurcalar beldesi sınırları içindedir. Burada denize doğru küçük bir çıkıntı yapan yarımadanın üzerinde ve bunun batı düzlüğünde görülmektedir.
Düzlüğün önündeki geniş bir koy ve Tuz adası, teknelerin bu bölgeye yanaşması için uygun bir ortam sağlamaktadır. Burada: sarnıçlar, mezar yapısı ve taş ocağı kalıntıları görülmektedir.
Leartes
Alanya ilçe merkezinin 24 km uzağındaki ören yeri, Cebeli Reis dağının deniz seviyesinden 850 metre yükseğinde bulunmaktadır. Burada, bulunan bir buluntu, MÖ 7’nci yüzyıla giden Fenike dilinde bir kitabe parçasıdır. Bu parça ve farklı bir döneme ait asker diploması (MS 138) Alanya arkeoloji müzesinde sergilenmektedir. Şehrin en popüler zamanı, MS 2’nci yüzyılda görülür.
Şehirden günümüze kalanlar: agora, hamam, odeon, Zeus Megistos kutsal sunağı, Apollon tapınağı, büyük sarnıç, Sezar tapınağı, askeri kuleler, yer altı yapısı, imparatorlar caddesi, evleri, nekropol alanıdır. Burada Roma dönemi yapıları ve az da olsa Bizans yerleşimine ait izler görülebilir.
Syedra
Alanya-Mersin kara yolu üzerinde, ilçe merkezinin 23 km doğusundadır. Buranın tarihi, MÖ 7’nci yüzyıla kadar gitmektedir. Yani, şehirde MÖ 7’nci yüzyıl ile MS 13’ncü yüzyıl arasında burada yerleşim vardır. Oldukça geniş bir alana yayılan şehrin çevresi surlarla çevrilidir.
Günümüzde burada hala sağlam kalan kalıntılar; içi sıvalı, oldukça büyük bir sarnıç, vaftiz mağarası, zemininde mozaik kalıntıları bulunan görkemli bir hamam, jimnazium, sütunlu cadde ve kenarındaki dükkanlar, tapınak, tiyatro, kiliseler, idari yapılar, akropol ve nekropol alanları ile örnek bir Roma yerleşim yeri görülür.
MS 2’nci yüzyılda Roma imparatorluğuna karşı yapılan isyanlara, Syedra halkı katılmamıştır. Bu nedenle MS 194 yılında Roma imparatoru Septimus Severus tarafından şehir halkına bir teşekkür mektubu yazılmıştır.
Bu mektup, mermer üzerine yazılarak, Syedra sütunlu cadde döneminde halka gösterilmiş, günümüzde ise, Alanya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.