Trebendai-Gürses-Sion Manastırı

TREBENDAİ-GÜRSES

Myra’nın 6 km kuzeybatısında ve denizden 510 metre yükseklikteki bir tepe üzerindedir.

Myra’dan Kaş’a giden yolda, Sura antik kentinden 2.5 km sonra ulaşılan küçük bir yerleşimdir.

Myra’ya bağlı küçük bir kale yerleşimidir. Tipik bir Klasik Lykia yerleşimidir.

Teimusa’da bulunan bir mezar yazıtına dayanarak, Trebendai’nin Myra’nın yanında ve politik olarak da Myra’ya bağlı bir yerleşim olduğu anlaşılmıştır.

Adının sonundaki “nda” takısı nedeniyle kelime kökeni Luvi dillerine iner. Ancak Trebe’nin ne anlama geldiği bilinmez.

Trebendai’nin İmparatorluk Döneminde Myra ile sympoliteia (antik Yunanistan’da siyasi örgütlenme için bir tür anlaşma) yaptığı, burada ele geçen bir mezar yazıtından anlaşılır.

Helenistik dönemde birlik sikkeleri darp eden Trebendai’nin Myra’dan bağımsız bir kent olduğunu düşünmek zordur.

Çünkü Trebendai’nin bu dönemde darp ettirdiği sikkeler ile Myra sikkeleri arasında kalıp ilişkisi tespit edilmiştir.

Evet, ince uzun formlu sur içi yaklaşık 780 metre kare, yamaç yerleşimiyle bilikte de yaklaşık 14 bin metre kare alan kaplar.

Küçük bir tepenin üzerinde, küçük bir kral kalesi ve güney yamaçlarında teras yapıları ve etekle başlayan düzlükte nekropoller ve sonra da tarımsal düzlükler bulunur.

Yakın çevresinde daha küçük yerleşimler ve çiftlikler vardır.

Bunlar Kocaorman yerleşimleridir.

Kuzeyde Myros vadisine bakarlar.

 

Günümüze ulaşan kalıntılar:

Sur duvarları, yapı kalıntıları, nekropol ve işlik kalıntıları bulunmaktadır.

En erken buluntu yüzeyde ele geçen bir taş baltadır.

Klasik başlangıçlı akropol Bizans dönemine kadar kullanılmıştır.

Doğu-batı yönünde uzayan dar alanlı tepenin sunduğu yaklaşık 60-70 metre uzunlukta ve 15-20 metre genişlikteki tepe üstü alanı surlarla çevrilmiş ve korunaklı bir kral yerleşimi oluşturulmuştur.

Batı ve doğuda birer kuleyle berkitilmiştir.

Batı kulesi 12 x 7 metre doğu kulesi 10 x 7 metre ölçülerindedir.

Trapezodial biçimli bloklarla örülmüştür.

Kuzey ve güney sur duvarlarının daha sonra revize edildiği, içerisinde kulelerin döneminden devşirme olarak kullanılmış trapezodial bloklardan anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla iki dönem yapılaşmanın Klasik evresinde doğu kule ve sarnıç bulunmaktadır.

Kalenin ana girişi güneybatı köşedendir.

Ortasında 5 x 4 metre ölçülerinde ana kayaya açılı bir sarnıç bulunur.

İç bölümlere ve yapılara ilişkin bazı duvarlar görülebilir.

Akropolün güney eteklerinde konutlara ait kalıntılar bulunur.

Bunların bir kısmı hibrit yapıların kaya tabanlarıdır.

Konut alanını güney ve doğudan nekropol çevreler.

Mezarlar: MÖ 6 ncı yüzyıldan Roma’ya kadar tarihlenir.

Nekropolde 13 lahit sayılabilirken aralarında biri kapağındaki mezar sahibi çiftin büstleri, aslan ve boğa başları kabartmalarıyla dikkat çeker.

Yerleşimin en önemli mezarı olan dikmenin bugün asıl yeri bilinmez.

Profilli alt ve üst kısımlar dışında 3.60 metre yüksekliğindedir.

Yaklaşık 90 cm kenarları olan dikmenin mezar odasına denk gelen son 42 cm lik kısmında kabartma kuşağı vardır.

Yan yana dizili figürler ve tahta oturan bir figür ve arkasında hizmetliler vardır.

Diğer yüzde ay sahneleri işlenmiştir.

Lykia dikmelerinin tipik ikonografisi söz konusudur.

En yakın benzeri olan Trysa’da olduğu gibi MÖ 6 ncı yüzyılın sonuna tarihlenir.

Trebendai’de tapınım gören tanrılarla ilgili olarak, küçük bir ağırlık taşı üzerinden sadece Eleuthera Trebendatike bilinir.

Erken bazilika kalıntısı içindeki geç dönem şapeli ve türünün en güzel örneklerinden olan kayaya oyulmuş işlik, yerleşimde dikkat çeken diğer kalıntılardır.

 

Gürses Çiftliği:

Gürses bölgesinde Kocaorman içinde bulunan bazı yerleşimlerden biri anılmaya değerdir.

Demre’den Kaş’a giderken 9.5 km den sağa, kuzeye orman yoluna dönülür.

Bu 2 km kadar ilerlendiğinde konut kalıntılarıyla karşılaşılır.

Vadinin kuzeyinde küçük bir kaya tepede asıl kalıntılar görülür.

Tepenin kuzey yamacında zeytinyağı işliği vardır.

Tepenin çevresi ve üstünde oldukça iyi korunmuş ve çevresinde işlik elemanları olan konut kalıntıları bulunur.

Yapılardan iki odalı olan biri dikkat çekicidir.

Her odaya ayrı kapıdan girildiği gibi oda arasında da bir kapı açıklığı bırakılmıştır.

Doğudaki odanın ortasında bir dikmenin varlığı kült yapısı olduğunu düşündürür.

Tepenin batısında bulunan nitelikli işçilikle örülmüş iki katlı yapı, asıl beyin konağı olmalıdır.

Tepedeki az sayıda yapı grubu bir koruma duvarıyla çevrelenmiştir.

Bu tepenin doğusundaki tepede bir kule kalıntısı, çevresinde de dağınık durumda bazı lahit kalıntıları izlenir.

Kuzeyde görünen Myros Vadisinin kuzey sarp yamacında bugünkü karayoluna kadar zikzaklar yaparak çıkan antik yol güzergahı izlenir.

Kuzey yönde yükselen tepe üzerinde Muskar Kulesi bulunur.

 

TRAGALLASOS-MUSKAR-BELÖREN:

Helenistik bir yazıtta anılan “Tragallasos ile Arykanda arasında yapılan Symmakhia Anlaşması” nedeniyle, Arykanda yakınlarında burası muhtemelen Tragallaos’dur.

Doğu Asarcık’taki  ilk yerleşimdir.

Helenistik dönemden itibaren kalıntılar barındıran ve 9 ncu yüzyılın ikinci yarısında piskoposluk merkezi olan Tragallasos’un bu konumuna en uygun kalıntılar Muskar’dakiler olabilir.

Sionlu Nikolaos, seyahatinin ilk kurbanını burada yani Asarcık’a en yakın olan yerleşimde kesmiştir.

Kendisini tutuklanmaktan kurtaran Tragallasoslular’a 2 öküz kestirerek şükran kurbanı adamıştır.

Bu bölgedeki yerleşimlerin Myra’ya bağlı oldukları bilinmektedir.

Bugünkü asfalt yol kıyısında görülen Bizans kalıntıları kilise ve başka birkaç yapıdan kalmadır.

Anlaşılan tepedeki erken yerleşim bu dönemde aşağıya inmiştir.

Muskar içindeki orman binasından sola ayrılan ve ancak arazi aracıyla ilerlenebilen orman yolu tepeye çıkmaktadır.

Halkın, Asar Tepesi olarak adlandırdığı tepeye 15 dakikalık bir yürüyüşle varılır.

İlk rastlanan kalıntılar vadi başındaki lahitlerdir.

Lahitlerin sıralanış biçimi bu kesimde Muskar Tepesinden inip Myros Vadisine yönelen antik yol güzergahını gösterir.

Vadiden zikzaklar yaparak inen antik yolun büyük bölümü görülebilmektedir.

Tepeye çıkmak için orman yolunu izlemek ve tepenin güney yüzünden çıkmak gerekir.

Tepenin doğu yamacındaki kayalıklarda ilk görülen anıt, bir kaya mezarıdır.

Geleneksel Lykia mezarlarının küçük bir örneğidir.

Üzerindeki ayı avı sahnesi dikkat çekicidir.

Kaya mezarının daha yukarısında, yamacın tepeye yakın kesiminde çok nitelikli bloklarla örülmüş bir yapı bulunur.

Her birinin ayrı girişi bulunan hibrit yapı inşaat açısından da dikkat çekicidir.

Öndeki sarnıç ağzında kullanılmış kabartmalı iki bloktan birinde tahtında oturan baba tanrı Zeus görülür.

Tepenin eteklerinde tarım terasları bulunur.

Yamaç yükseldikçe teraslarla biçimlenmiş arazide yapılaşmalar artar.

Yapılar arasında yine lahitlere rastlanır.

Asıl kalıntılar tepededir.

Doğal topoğrafyaya göre biçimlenmiş olan bir sur duvarı kaleyi çevreler.

Kalının ana girişi güney yüzdeki kapı kalıntılarından anlaşılır.

Hemen kapının doğu yönünde agora kalıntıları vardır.

Agoranın bir üst kotunda yerleşimin en önemli yapısı bulunmaktadır.

Doğu, güney ve batıdan açılan kapılarla girildiği anlaşılan bu alanın kuzeyi akropol kayalıklarıyla sınırlanmıştır.

Alanın ortasında bir dikmeye ait altlık bulunur.

Bu alanda bulunan Helenistik yazıt tarihleme konusunda yardımcı olur.

Başka bir yapıdan taşınarak buraya geldiği anlaşılan yazıt bir tapınağa aittir.

Muhtemelen Artemis Eleuthera’nın adı anılmaktadır.

Tepedeki küçük alanı çevreleyen iç kale duvarlarının batısında kalan Geç Helenistik sur duvarları kalıntılarının da doğruladığı üzere Karabel kulesiyle aynı tarihte buradaki kale de inşa edilmiştir.

Kalenin batısı ucundaki en önemli yapı bir tapınaktır.

Ante tapınağın duvarlarından birkaç sıra korunabilmiştir.

Tapınağın önünde yerlerinden yuvarlanmış 3 adet büyük altlık bulunur.

Yukarıda bahsedilen yazıt da muhtemelen bu tapınaktan taşınmıştır.

 

KARABEL:

Myra’nın 11 km kuzeybatısındadır.

Muskar’dan kuzeye giderken yol üstünde Karabel mevkiisinde bir kule çiftlik ve çevresinde de bazı kalıntılar bulunur.

Bugün etkileyici doğası ve geleneksel köy evleriyle dikkat çeken köyün içinde dağınık duran kalıntıların en önemlisi bir kuledir.

Ana kaya düzeltilerek oluşturulan alt yapının üstünde iki katıyla yükselen kulenin pseudoisodom duvar örgüsü, bölgedeki benzerleriyle kıyaslandığında Geç Helenistik olduğu anlaşılır.

Bozuk bir kare form veren kulenin ölçüleri 6.50 x 6.60 metredir.

Kulenin çevresinde zeytinyağı işlikleri bulunur.

Kulenin güneybatısında bir alt terasta moloz taşla örülmüş başka bir yapı kalıntısı vardır.

Karabel’de başka yapı kalıntısı görülse de konutlar dışında diğerleri belirsizdir.

PHARROA-SİON MANASTIRI-ASARCIK

Karabel Helenistik kalıntılarının 2 km kuzeyindeki 1000 m rakımlı Asarcık Tepede yakın aralıkla konumlanmış iki yapı topluluğu bulunur.

Nikoloas’un Vitasında adı geçen ve büyük çoğunluğu henüz lokalize edilememiş olan 43 yerleşimden hangisinin burada bulunduğu net olarak bilinmez.

Çünkü topografya ve mimari yerleşim benzerliği yeterli farklılıkta ipucu vermez.

Kalıntıları ilk tanıtan Harrison, Sion Manastırı olduğunu ileri sürer.

Asarcık’daki yapı topluluklarının kapsamlı, erken ve nitelikli bir manastır olması, içinde Nikolaos yazıtı ve mersin yağı akıtma oluklu lahitlerin bulunması Asarcık’ı güçlü aday yapmaktadır.

Vita’da anılan kayaya oyulu apsis değinisi ve yol klavuz anıtı güzergah değerlendirmelerine göre, buranın Alacahisar Kilisesine benzetilmesi de güçlü olasılıktır.

Buranın Akalissos kenti ve kalıntılarının da Aziz Johannes Manastırı olduğu da öne sürülür.

En yakın seçeneği Pharroa olarak görünmektedir.

Bölgedeki varlığına kuşku yoksa da kilisenin hangisi olduğu yine de kuşkuludur.

 

Sionlu Aziz Nikolaos:

Aziz 6 ncı yüzyılın ilk yarısında yaşamış, öldükten sonra aziz mertebesine yükseltilmiş önemli bir dini kişiliktir. 4 ncü yüzyılda Myra (Demre) Piskoposu olan Aziz Nikolaos gibi yaşamı boyunca mucizevi bir şekilde hastaları iyileştirme özelliğine sahipti. Hayatının anlatıldığı Vita’ya göre: Sionlu Aziz Nikolaos’un Myra’nın dağlık alanında kurmuş olduğu manastır, kısa sürede şifa arayan insanların ziyaret mekanı haline gelmiştir. Vita’ya göre manastır, Pharroa Vadisinde, Tragallasos köyü yakınında, küçük bir tepe ya da dağda, Myra’dan tepeye doğru giden yol üzerinde ve Arneai’den çok uzak olmayan bir yerde konumlanır.

Vita’daki tanımlamalara göre Demre ile Ameai arasında olması gereken Sion Manastırı için önerilebilecek en uygun yer Karabel’in 1 km kadar kuzeyinde kalan Asarcık tepesindeki kalıntılardır.

Yine Vita’da yazdıklarına göre: “Kutsal Sion Manastırı, yekpare kayadan bir yapı ve bütün dağ güneş gibi parlak idi” ifadeye göre Sion Kilisesinin yekpare taştan inşa edilmiş olduğu sonucuna varılır. Buradaki kilisin bema kısmı da yekpare kayaya oyularak oluşturulmuştur.

Vita’nın 39’ncu bölümünde anlatılanlara göre, Tragallasos’ta bir tepe üzerinde inşası süren Sion Manastırının inşasını bir kaya engeller. Arneai’den gelen yerel taş ustaları da taşı yerinden oynatamayınca, Sionlu Nikolaos’un kardeşi Artemas Tragallasos köyünden 75 kişiyi yardıma çağırır. 75 kişinin kaldıramadığı taş bloğu, Kudüs’ten yeni dönen Nikolaos, ilahi bir güçle ve sadece 12 kişinin yardımıyla yerine oturtur. Bahsedilen olaydan anlaşıldığı üzere, çok büyük taş bloklarla inşa edilen Sion Manastırı, Tragallasos köyünün yakınında kuruluydu. Monolitik kelimesi muhtemelen büyük taş blokları tanımlamak için kullanılmış olmalıydı. Vita’daki bu bilgilere rağmen, yayınlarda Sion Manastırının yakınında olması gereken Tragallasos’un yeriyle ilgili sağlam bir kanıt ortaya konulamamıştır.

Evet: Sion Manastırını anlatmaya devam edelim.

Manastırın niteliği, rolik lahitleri ve özellikle vaftizhanesindeki Nikolaos yazıtı bunu doğrular.

Sionlu Nikolaos, manastırının inşa aşamasında, üç kez kutsal toprakları, bir kez de Mısır’ı ziyaret etmiş, muhtemelen kurduğu kilisenin biçiminin oradaki örnekleri ile benzer özelliklere sahip olmasını istemiştir. Belki de bölgede ilk olması ve yeterince yapı malzemesinin bulunmasından dolayı, oldukça büyük olan alanın ahşapla örtülmesi tercih edilmiştir.

Nikolaos’un kardeşi Artemas; manastırda vekil olarak görev yapmakta ve iaşe sorumlusu olarak da çalışmaktaydı.

Manastırda 12 rahip yaşadığı halde fazlaca mekan bulunması da hac ve şifa/sağlık yeri olmasına bağlanır.

Yerleşim: Batı ve Doğu Asarcık adıyla iki ayrı korunaklı alan olarak tanımlanır.

 

Batı Asarcık:

Batı Asarcık’taki ünlü Sion Manastırıdır.

Bölgenin bu en nitelikli, muhteşem kilisesi, İustinianus (527-565) döneminde, Myra’lı Aziz Nikolaos’tan sonra yaşamış olan ünlü Sionlu Aziz Nikolaos’a aittir.

81 x 98 metre ölçülerindedir.

Kumluca’da bulunan ünlü definenin de ait olduğu kilisedir.

Sionlu Nikolaos’un MS 564 yılında ölümünden sonra keşişlerden biri tarafından yazılan yaşam hikayesi (Vita) çevredeki yer adları, sosyo-ekonomik yapı ve manastır yönetimi hakkında bilgiler içerir.

Rahiplerin sosyal ilişkileri güçlü olan ve tarımsal üretim yanında ticaret de yapan kişiler olduğu da Vita’dan anlaşılır.

534-4 yıllarında yaşanan büyük veba nedeniyle dağlardan sahile, Myra’ya ticaret yasaklanmışsa da çevredeki halkın ihtiyacı olan gıdanın temininde manastır kaynakları önemli rol oynamıştır.

Yasak nedeniyle, Myra’nın durma noktasına gelen ticareti nedeniyle Myra Piskoposu Sionlu Aziz Nikolaos suçlanmıştır.

Manastır çevresindeki tarım arazileri ve işlikler manastır halkının hem geçimini hem de ticaretini sağlıyordu.

Ticaret malları içinde şarabın önemli bir yeri vardı.

Yapı kompleksinin güney kesiminde üç yapraklı yonca biçimli kilise, bitişik vaftizhane, rolik şapeli ve mezar odası yanında, kompleksin kuzeyinde kapı ve galerilerle birbirine bağlanan 12 mekandan oluşan yapı topluluğu vardır.

 

Mezar odası:

Sion Manastırı kilisesinin güneyinde, Röliker Şapeline batıdan bitişiktir.

Mezar odası ve içindeki üç lahit, konumları, biçimleri ve bezemeleri bakımından ilgi çeker.

Bizans sanatı içindeki yeri tartışmasızdır.

Lahitlerin kapakları Lykia bölgesine özgü mahya kirişli ve semerdam çatılıdır.

Lahitler üzerinde herhangi bir yazıt bulunmamasından dolayı hangi dönemde ve kimin için yapıldıkları bilinmez.

Kapaklarının yüzeyindeki yaprak ve haç motiflerinin işleniş tekniği Bizans döneminde 6 ncı yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olabileceklerini gösterir. Bizans döneminde kiliselerdeki mekanların içine yerleştirilmek üzere üretilen lahitlerin, azizler, önemli din adamları, İmparatorlar ya da soylu insanlar için yapılmış oldukları bilinmektedir. Bu nedenle buradaki lahitlerin de din adamlarına veya önemli kişilere ait olmaları gerekir. Nitelik 1 ve 2 numaralı lahitlerin yüzeylerindeki kaliteli işçilikle oluşturulan haç bezemeleri, bu görüşü destekler. Öte yandan Bizans döneminde bölgede yaşayan daha sıradan insanların lahitler yerine yerleşim alanlarının yakınlarında bulunan basit toprak çukur mezarlara gömüldükleri bilinir.

 

Evet, Sion Manastırı hakkındaki anlatıma devam ediyorum.

Yapı kompleksi ve çevre duvarı arasında güney ve doğu kesimde bahçe alanları bırakılmıştır.

Kiliseyle birlikte planlanmış yapılar genellikle ibadetle ilişkilidir.

Bazıları da konut ve yemekhane-kiler gibi günlük ihtiyaçları karşılamaktadır.

Bu planlama kompleksin manastır olduğundan kuşku bırakmamaktadır.

Rölik şapelindeki lahitin üstündeki delikler kutsal yağ kültüyle açıklanmaktadır.

Bu deliklerden akıtılan yağ kutsal rölike değerek lahitten dışarıya akar ve burada toplanıp şişelenerek ziyaretçilere dağıtılırdı.

Ziyaretçilerin yoğunluğu nedeniyle manastır büyük servete kavuşmuştu.

Kumluca’da bulunan Sion Hazineleri bu zenginliğin en somut tanıklarıdır.

Batı Asarcık Manastırı 6-9 ncu yüzyıllar arasında kullanılmıştır.

 

Doğu Asarcık Yapı Topluluğu:

Batı Asarcık’ın yaklaşık 100 m kuzeydoğusundadır.

Tüm yapı topluluğu yaklaşık 100 x 75 m ölçülerindedir.

Doğu Asarcık yerleşimi merkezde ve en yüksek kotta bir kilise çevresinde plansız ama sıkışık yerleştirilmiş mekanlardan oluşur.

Bu durum, buranın bir manastırdan çok, bir köy yerleşimi olduğunu düşündürür.

Zaten manastırdan beklenen vaftizhane, mezar, mutfak, kiler, toplantı salonu gibi zorunlu mekanlar da bulunmaz.

Konutların bazıları Roma Döneminde yapılmıştır.

Sonraki dönemlerde de onarılarak kullanılmıştır.

Çoğunlukla iki katlı olduğu anlaşılan konutların alt katları servis ve depo, üst katları da yaşama mekanları olarak kullanılmıştır.

Bizans Döneminde de Hıristiyanlıkla birlikte, MS 5 nci yüzyıl sonunda yapıların arasına bir kilise inşa edilmiştir. Kilisenin içindeki sarnıç da Roma döneminden kalmadır.

200-300 kişilik bir köy özellikleri gösterir.

Doğu Asarcık yerleşiminin Tragallasos olduğu düşünülür.

Asarcık yerleşimleri 12 nci yüzyıldan sonra Bizans varlığının bitmesiyle birlikte artık kullanılmamış yok olmuştur.

Antalya Şehir içi Gezi Planı

Antalya Şehir içi Gezi Planı
antalya.1
Antalya Şehir içi Gezi Planı

Antalya şehrinde gezi planı yapmanız için sizlere yardımcı olacağım. Ama öncelikle bu şehrin güzelliğini günümüzden yıllar önce tespit eden büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ten söz etmek istiyorum. Antalya şehrinin hemen girişinde, Kepez’den virajlı yokuştan aşağıya inerken, hemen sol yanda, büyük kent ormanı içinde, 23 metre yükseklikte, 14 metre genişlikte, altın sarısı renkli, 20 ton demir, 20 ton çimento ve 40 ton kum kullanılarak yapılan “Atatürk Maskı” nın hemen yanında,

Atatürk’ün “HİÇ ŞÜPHESİZ Kİ ANTALYA, DÜNYANIN EN GÜZEL ŞEHRİDİR” sözü

belki şehre girerken dikkatinizden kaçacaktır, ama Atatürk’ün ön görüsünün mükemmelliğini yansıtan bu sözü ve maskı, uzaktan mutlaka izleyin. Gerçekten, Antalya, geçmişte ve günümüzde, dünyanın en güzel şehirlerinden birisidir.

Antalya; güzel bir şehir. Şehir merkezinde ve şehir merkezi yakınlarında: her türlü tercihe hitap edebilecek, gezinti yerleri var. Şehir merkezindeki birçok yer: yürüyerek gezilebilir. Zaten: şehir merkezi, genellikle Atatürk meydanı çevresinde kurulu ve bu bölgede, Kaleiçi bölgesinde ve Yat Limanı bölgesinde, yürüyerek gezebilirsiniz.

Ama, elbette günün en sıcak saatleri  değil de, genellikle güneş battıktan sonraki saatleri tercih etmenizde yarar var. Özellikle Kaleiçi bölgesine inerken sorun yok, ancak çıkarken rampa yukarı çıkma nedeniyle biraz yorgunluk oluyor.

20180616_184252
Antalya Şehir içi Gezi Planı Asansör

Asansör

Kaleiçi ve yat limanından yürüyerek çıkmayı düşünmeyenler için, buraya bir asansör yapılmıştır. Asansör panoramik yani dışarıyı izleyerek gayet güzel bir şekilde yukarı çıkabilirsiniz. Ancak: yat limanında asansörün bulunduğu yeri gösteren herhangi bir tabela yok, umarım ilgililer bazı yerlere tabela koyarlar. Ayrıca: asansör 13 kişilik olduğundan, uzun kuyruklar oluyor, bence asansöre binişi 1 TL. gibi cüzi bir ücretle yapsalar, saçma sapan kalabalık özellikle gençler burayı tercih etmez, yürüyerek yukarı çıkarlar ve asansör gerçek anlamına yani belli bir yaş kesimi için yapılmış olması anlamını kazanır.

Ayrıca, asansörün biniş ve iniş yeri, iyi değil, özellikle akşam saatlerinde, buradan yalnız asansöre binmeyi düşünenler ve özellikle turistler sanırım biraz ürkerler, keşke asansörün biniş ve iniş yeri biraz daha ferah olsaydı.

Evet gelelim, şehir merkezi gezisine. Burada önemli olan, sizin şehirde kalış süreniz ve tercihleriniz. Yani: daha önce de birkaç kez söylediğim gibi: sizin tercihleriniz tarihi yerler gezmek ise, buna göre gezi planı yapabilirsiniz. Eğer tercihiniz doğal güzellikler ise, elbette buna göre de ayrı bir plan yapmanız gerek. Ama, tercihiniz alışverişten yana ise, Antalya size bu konuda da alternatifler sunabiliyor. Eğlence düşünenler için de, elbette olasılıklar var. Yani: benim size önereceğim gezi planı içinde: Antalya’da kalış sürenize ve tercihlerinize göre bir gezi planı yaratabilirsiniz.

Gezi planında, gezmenizi önerdiğin yerlerin yalnızca isimlerini veriyorum. Ayrıntılı bilgiyi, yine bu sitede, yazılı isimler ile aratarak bulabilirsiniz.

Antalya Şehir içi Gezi Planı

1.GÜN

Sabah Düden Şelalesine gidilebilir. Buraya: araç ile gitmeniz gerek. Yani: yürüyerek gitmek mümkün değil. En son aldığım bilgilere göre, Düden şelalesinde kuraklık nedeniyle su kalmamış ve yapılan bir düzenekle düden şelalesinden su akması sağlanmıştır.

Antalya’nın çevre yolu, yani Alanya istikametine yönelen yol üzerindedir. Yaklaşık; 2-3 saat kadar orada kalabilirsiniz. Öğlen yemeğinizi orada bir restoranda yiyebilir ve  öğleden sonra oradan ayrılarak; şehir merkezinde arabanızı bir yere park edip, yürüyerek kale içi sokaklarını gezerek, yat limanına inebilirsiniz. Akşam üstü: yat limanından, gezinti teknelerinin birine binerek, yakın sahillerde küçük bir gezinti olabilir. Dönüşte ise; yine yat limanında zamanınızı değerlendirip, günü bitirebilirsiniz. Yat limanından yat gezisine çıkmayı ihmal etmeyin. Bu günübirlik yatların fiyatları: 25-30 TL arasındadır.

3
Antalya Şehir içi Gezi Planı

2.GÜN

Sabah: Alanya yolu üzerindeki “Kurşunlu Şelalesi” ne gidilebilir. Buraya da, araç ile gitmeniz gerekiyor. Kurşunlu şelalesi, düden şelalesinden daha güzeldir.

Öğlen orada yemek yenebilir ve öğleden sonra ayrılıp, yine araç ile “Lara Beach parka” geçebilirsiniz. Burada: denize girip, günü tamamlayabilirsiniz. Şemsiye, şezlong ve hatta daha büyük, ahşap ve üstü minderlerle kaplanmış alanlar var. Bunları: günlük olarak kiralayabiliyorsunuz. Ama daha önce de söylediğim gibi Lara Beach bölgesi, nispeten sessiz, sakin ve eğlenceye yönelik burada herhangi bir etkinlik yok. Ama, burada genellikle görebileceğiniz çok güzel bir “Kum Heykeller” sergisi var. İlginizi çekebilir. Deniz ise birden derinleşiyor. Plaj ise, ince çakıllı-kum karışımı, ama kum daha yoğun. Önem kazanan özellik: denizin temiz olması, eğlence düşünen Konyaaltı Beach bölgesine, sakinlik düşünen Lara Beach bölgesine gitmelidir.

Antalya Şehir içi Gezi Planı

3.GÜN

Şehir içinde, yürüyerek güzel bir gezi yapabilirsiniz. Belki: kale içinde bir restoranda taratorlu piyaz yemeyi deneyebilirsiniz. Çünkü, buranın piyazı meşhurdur, yani yöresel lezzettir.

Ayrıca; şehir merkezinden reçel almayı (özellikle incir reçeli) aman ihmal etmeyin. Hemen şehir merkezindeki Atatürk Anıtı, Yivli minare, Hadrian kapısı, Atatürk Parkı, Antalya Arkeoloji Müzesi gezilebilir. Özellikle: şehrin tam merkezinde, Atatürk anıtının bulunduğu yerde, son yıllarda, güzel bir meydan ve trafik düzenlemesi yapıldı. Buraya, araç giremiyor ve ayrıca, havuzlar ile su güzellikleri yaratılmıştır.

Valilik binası daha geriye alınarak, meydanda, aynı yere güzel bir havuz ve alt tarafa, büyük kapalı bir otopark yapıldı. Burada: rahatlıkla gezilebiliyor ama özellikle Haziran 2018 tarihinde gittiğimde, bu meydanın devamındaki “Dönerciler çarşısı” denilen bölümde, restoran garsonlarının önünüze atlayıp, sizi içeri sokmak isteyen tavırlarının artık olmadığını gördüm.

Belki yabancı turistlere yine aynı uygulamayı, yani zorla kendi mekanlarına tutup çekmeyi yapıyorlardır ama yerlilere yapmaktan vazgeçmişler ki, güzel bir uygulamadır. Çünkü bu olaya: önceki yıllarda gittiğim Fas ülkesinde rastlamış ve tenkit etmiştim, aynı şeyin kendi ülkemde olması, yani insanların kollarından tutarak, kendi restoranlarına sokmak isteyen bu insanları görmek pek hoş olmuyor, umarım birileri buna önlem alır.

Atatürk Parkı denince; Konyaaltı caddesi boyunca uzanan bu park, 1980 li yıllarda düzenlenmiş. Buraya da şehir merkezinden yürüyerek ulaşabilirsiniz. Yemyeşil bir ortam, büyük ağaçların gölgesinde, banklarda veya kafelerde oturabilirsiniz. Tabii deniz manzarasını izlemek de bir başka güzellik.

Burada; Antalya şehrinin, Konyaaltı plajları ve Toros Dağlarının eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz. Yalnız; park son yıllarda; yeniden dizayn edilmiş ve yeni açılan eğlence mekanları ile muhteşem bir görünüme bürünmüş. Her türlü müziğin çalındığı farklı mekanlar var. Kahve, çay veya içkinizi yudumlayabileceğiniz yerler ve arzu ettiğiniz takdirde yemek yiyebileceğiniz restoranlar açılmış. Araç girişi ücretli. Ama park içinde; özellikle yoğun günlerde, gerek araç trafiği ve gerekse otopark, büyük problem. Gitmeyi düşünürseniz, özellikle akşam gidin, tavsiye ediyorum.

Aynı gündeyiz, evet, öğleden sonra: şehrin batı kesiminde bulunan “5 M Migros” alışveriş merkezine geçilebilir.

Gayet büyük bir alışveriş merkezidir. Buraya ulaşmak yürüyerek gidemezsiniz, mutlaka bir toplu taşım aracına binmelisiniz. 2001 tarihinde hizmete açılan alışveriş merkezi: Antalya’nın turizm potansiyelini arttırmanın yanında, şehrin dev ve çağdaş bir alışveriş merkezine kavuşmasını sağlaması açısından güzel. Burada birçok markanın mağazası bulunuyor.

Yani: modern bir alışveriş mekanıdır. 1300 araçlık otoparkı yeterli düzeyde. Üç ayrı girişi, 8 salonlu sineması ve fast food alanları var. Bu alanlarda yemek yerken; güney taraftan, Akdeniz ve Beydağları manzaralarını seyredebiliyor olmak, başka bir güzellik. Migros’un hemen karşısında bir lunapark var. Özellikle: gece, ışıkları ile çok ilgi çekici. İlginizi çekerse, gidebilirsiniz. Lunapark özellikle çocuklar için ilginç. Ama, Lunapark  denilince, Avrupa’daki benzerleri gibi değil. Eğlence araçları, pek keyifli değil.

Bu arada, Antalya’da alışveriş düşünenler için, Alanya yolu üzerinde, sol yanda bulunan “Deepo” alışveriş merkezini de önerebilirim. Yakın zaman önce, bunun hemen yanına “Antalya Mall” denilen bir alışveriş merkezi daha yapılmış ve arada bağlantı sağlanarak büyük bir alışveriş mekanı ortaya çıkmıştır. Buraya yürüyerek ulaşmak mümkün değil. Bir araç ile ulaşabilirsiniz.

Zaten, yurt dışından gelen ziyaretçiler, burayı bellemişler, özellikle Rus ziyaretçiler, yanlarındaki büyük bavullar ile, sürekli geziniyor ve alışveriş yapıyorlar. Deepo alışveriş merkezi de, gerek otoparkının rahatlığı ve gerekse içinde, klimalar tarafından sağlanan uygun hava koşulları ve gerekse mağazaların sürekli indirimli fiyatlar sunması nedeniyle, tercih ediliyor.

Çünkü buradaki mağazaların çoğu “Outlet” denen ucuz ürün satılan mağazalardır. Ayrıca, fast food restoranlarının bulunduğu bölüm ve bu bölümdeki mini lunapark etkinlikleri de cazip. Otellerde kalan turistler, araçlarla alışveriş yapmaları için buraya getiriliyorlar.

Alışveriş meraklıları için, son öneri: 2011 yılı içinde açılan, Muratpaşa Belediyesi yanındaki “Terracity” alışveriş merkezi. Burası: yaklaşık 5000 kişinin çalıştığı, muhteşem büyük bir yer. Her türlü marka ve ürün bulmanız mümkün. Özellikle: Kundu bölgesindeki otellerde kalan turistlerin, başlıca alışveriş tercihi olan bir yer. Buraya da araç ile ulaşmanız gerek. Yürüyerek ulaşmanız zor.

Bu arada: tarihe, müzelere meraklı iseniz: Antalya şehir merkezinde, Konyaaltı beach bölgesine giderken, yürüyerek giderek gezebileceğiniz, güzel bir “Arkeoloji Müzesi” olduğunu sakın unutmayın ve bu güzel müzeyi mutlaka gezin. Konya altı bölgesine giderken, hemen sağ yanda kalıyor, şehir merkezine yakın, klimalı, güzel düzenlenmiş, harika bir müzedir.

Antalya Şehir içi Gezi Planı

4.GÜN

Sabah konyaaltı Beach parka gidebilir, denize girmek ile başlayan gününüzü, akşam geç saatlere kadar sürdürebilirsiniz. Burası: Antalya şehrinin, başlıca: deniz, kumsal ve eğlence merkezi olarak öne çıkıyor.

Bir çok : beach tarzı işletme var. Buralardan: denize girebilirsiniz. Şezlong ve şemsiye kiralamak mümkün. Ama, buranın denizinin hemen derinleştiğini ve sık sık dalgalı olduğunu unutmayın, tek avantaj temiz olması.

Ayrıca: yine birçok restoran ve canlı müzikli eğlence yerleri var. Yani: Konyaaltı Beach bölgesi, tam bir eğlence mekanı. Dolphinland bölümünde, Yunus gösterilerine katılmayı, sakın ihmal etmeyin. Eğer su parkı aktivitelerine katılmak isterseniz, hemen arkada, Aquapark var, burayı düşünebilirsiniz.

Amfi tiyatroda, belki bir konser olabilir. Hoşunuza giden bir sanatçıyı izleme şansınız da olabilir. Günü burada tamamlayabilirsiniz.

Bunların dışında, zamanınız kalırsa, önerebileceğim bir yer daha var. “Karaalioğlu Parkı”. Hadrian kapısından, denize doğru yürüdüğünüzde, bulabileceğiniz bir park. Güzel bir park. Aslında, Antalya’nın batısında, son yıllarda yapılmış bir çok daha modern ve güzel park olmasına rağmen; burası Antalya’nın en eski parklarından biri olması nedeniyle önemli. Denize doğru uzanmış, kimbilir kaç yüz yıllık ağaçları görebilir ve bu ağaçların altında yaşanan; aşkları, sevgileri, sıkıntıları, üzüntüleri hayal edebilirsiniz.

70 bin metrekarelik bir alana kurulan bu parkta, denize uzanan üç geniş mirador yani gözetleme kulesi var. İşte, Beydağları, Konyaaltı Plajının sahili ve uçsuz bucaksız gibi görünen Akdeniz, saatlerce hayranlıkla seyredebileceğiniz bu gözetleme yerlerinde, kuş cıvıltıları, günün en sıcak anlarında bile, serinliğini koruyan ve Antalya’nın yerlilerinin en sevdikleri gezinti ve dinlenme yeri.

Bu arada; umarım cam piramidi unutmadınız. 1997 yılında yapılan, Antalya Kültür Parkı içindeki, cam piramit, kültürel etkinlikleri ile belki tercihinize hitap edebilir. Aynı zamanda; içinde barındığı kültür park; Antalya’nın en güzel parklarından biri. Park içinde; cam piramit yanında, yapay havuzlar ve şelaleler var, ayrıca her yerin yemyeşil olduğunu da söylemek gerek. Cam piramit, Migros alışveriş merkezine giderken sağ yanda kalıyor.

Kısa bir Antalya şehir içi turu.

Bunların dışında ne söyleyebilirim? Şehir merkezindeki dönerciler çarşısında, döner yemeyi ve hoşunuza giderse, kokoreç-midye dolma yemeyi düşünebilirsiniz. Ama, yukarıda sözünü ettiğim gibi: bu mekanların görevlilerinin ısrarcı tutumu, biraz sıkıyor. Yine de, yemek ihtiyacınızı buradan karşılayabilirsiniz.

Gezi olarak ise: şehir içinde önerebileceğim pek bir yer kalmadı. Bunların dışında: şehirde, iki yerde (bir tanesi, Lara yolunda, ünlü bir otele ait, diğeri ise, Konyaaltı Beach bölgesinin hemen arkasında, yine ünlü bir otelin hemen yanında) “Aquapark” var. Su oyunları meraklıları için, bunlar ilginç gelebilir.

Özellikle: Konyaaltı Beach bölgesinin hemen arkasındakini önerebilirim. Su oyunları ve su kaydıraklarına meraklı ziyaretçiler için ilginç olabilir. Ayrıca, yine son yıllarda açılan “Akvaryum” var. Konya altı bölgesinde, Kemer yolunda, hemen sağ bölümde buluna Akvaryum, meraklılar için ilgi çekebilir.

Tarih meraklıları için, Antalyalıların eski garaj olarak bilip tanıdıkları yerde, büyük bir AVM inşaatına başlandığında, temelde, Antalya’nın Roma-Bizans döneminden kalma, yeri bilinmeyen ve uzun süre aranan “Nekropol” yani “Mezarlık” alanı bulundu. Burası henüz ziyarete açılmadı ama bazı yerlerden görülebiliyor. Malum, bir uygarlığın en büyük izleri mezarlıklarda bulunuyor. Çünkü, ölüler çeşitli hediyelerle birlikte gömülüyorlar. Bu hediyeler, o uygarlıkla ilgili önemli ipuçları veriyor.

Şehrin Roma-Bizans geçmişi, şehir merkezinde göreceğimiz bazı heykellerle (bronz ve yeşil renkli heykeller) canlandırılmıştır. Hemen merkezde, dönerciler çarşısı karşısında, büyük bir Romalı heykeli ve hemen önündeki havuzda, Avrupa’da benzerleri bulunan yerden su fışkıran havuz, özellikle çocukların ilgisini çekiyor.

Elbette 2016 yılı boyunca açık olan “Antalya Ekspo Fuar Alanı” uzun süre Antalya şehir ziyaretçilerinin ilgisini çekmiş olsa da, yıl sonunda kapandı, şu an kapalı, ileride nasıl kullanılacağını bilmiyorum ama bir yıl boyunca Antalyalılar ve şehrin ziyaretçileri tarafından yoğun olarak kullanıldı.

Antalya Şehir içi Gezi Planı Antalya’da Alışveriş

ANTALYA’DA ALIŞVERİŞ

Antalya şehir merkezinde: alışveriş denilince, özellikle son yıllarda açılan birçok alışveriş merkezinden söz etmek mümkün. Bunların başında, biraz önce söylediğim gibi: Konyaaltı bölgesindeki “Migros” alışveriş merkezi geliyor. Burası, gerçekten çok büyük. 3 katlı yapının en üst katında, sinema salonları ve fast food yiyecek bölümleri var. Diğer katlarında ise: her türlü marka ve malı bulup satın alabileceğiniz, birçok mağaza yerleşmiş durumda.

Buranın ana giriş kapısında, çeşitli etkinlikler de düzenleniyor. Ayrıca, çok büyük bir markanın hipermarketi var. Buradan da, uygun fiyatlı alışveriş yapabiliyorsunuz. Otopark sorunu olmaması da büyük imkan.

Alışveriş tutkunları için diğer güzel bir seçenek, “Deepo” ve hemen yanında yeni açılan “Antalya Mall” alışveriş merkezi. Alanya yolu üzerinde, solda. Ama, ana yolda ilerlerken, buraya sapmak yani yan yola girmek gerekiyor. Burası da tek katlı, uzunlamasına bir alışveriş mekanı. Ön ve arka tarafında, gayet uygun ve yeterli otopark var. Mekanın içinde, klima sistemi mükemmel, sıcaktan sıkılmadan, rahatça yiyecek bir şeyler bulabiliyorsunuz, gezip, sürekli indirimli fiyatlar sunan mağazalardan alışveriş yapabiliyorsunuz.

Diğer bir seçenek, hemen şehir girişinde, Otogar yakınlarındaki “Özdilek” alışveriş merkezi. Buraya girmedim ama dışarıdan gayet büyük bir alışveriş merkezi olduğu izlenimini edindim. Alışveriş tutkunları ziyaret edebilir ve uygun fiyatlı ürünler bulabilirler.

Bunların dışında: Antalya şehir merkezinde, özellikle: Lara istikametine giderken, çeşitli boyutlarda alışveriş merkezleri var. Bunların başında: çeşitli büyük markaların açtıkları, hipermarketler var. Malum bu marketlerde, birçok malı ki, gıda maddeleri dahil, uygun fiyatlarla bulmak mümkün.

Burada özellikle, yukarıda da sözünü ettiğim ve 2011 yılı ortalarında açılan “Terracity” öneririm, alışveriş düşünenler burayı mutlaka görmeliler. Bu alışveriş merkezi: Antalya şehrinin en büyük alışveriş merkezlerinden birisidir (yaklaşık 5000 çalışan olduğunu duydum) ve aynı zamanda, şehir merkezine ve özellikle “Kundu” oteller bölgesine yakın olması avantaj. Kundu bölgesindeki otellerde konaklayan yabancı ziyaretçiler, burayı yoğun olarak tercih ediyorlar. Söylediğim gibi, yakın. Ayrıca otopark sıkıntısı da yok, alışveriş merkezinin altı büyük bir otopark olarak düzenlenmiştir.

Tabii, şehir merkezindeki, irili-ufaklı alışveriş mekanlarını saymadan olmaz. Zamanı ve ilgisi olanlar, gündüz sıcaklarda olmasa da, akşam serinliğinde, bu mekanları dolaşıp, ilgilerini çekebilecek alışveriş yapma şansını bulabilirler.

Antalya Şehir içi Gezi Planı Antalya’dan ne satın alınır

ANTALYA’DAN NE SATIN ALINIR

Peki Antalya’dan ne satın alınır? Antalya denilince, benim aklıma gelen çok şey yok. Elbette: ekonomik  durumu yüksek seviyede olan ziyaretçiler için, özellikle yurt dışından gelenler için, deri giysiler, çeşitli takılar, mücevherler ve halılar söz konusu olabilir. Ama, yerli ziyaretçiler için, şehirden mutlaka ve mutlaka almalarını önereceğim ve buraya özgü olan başlıca ürün “Reçel” ve özellikle; narenciye, yemiş, portakal, karpuz, patlıcan reçellerini mutlaka alıp, tatmanızı öneririm. Antalya  denilince ilk akla gelen, bu yörede gerçekten lezzetle yapılan “reçel” düşünülmelidir. Özellikle: incir reçeli, turunç reçeli, karpuz reçeli, patlıcan reçeli; başka yörelerde bulamayacağınız tatlardandır. (reçel fiyatları, bir kavanoz 11-15 TL civarındadır.)

Şehir içi geziniz böyle olabilir. Ama unutmayın ki, Antalya şehrinin çevresinde de muhteşem tarihi ve doğal güzellikler olan yöreler var. Çevre gezilerine de zaman ayırmayı unutmayın. Çünkü; bu şehir size muhteşem güzellikler sunmaya devam edecek.

Antalya Ne Yenir Ne Alınır

Antalya Ne Yenir Ne Alınır

ANTALYA’DA NE YENİR

Antalya Ne Yenir Ne Alınır: Evet; Antalya’da, taratorlu piyaz yemenizi öneriyorum. Kuru fasulye (dikkat, Antalya’nın Çandır Köyünde yetiştirilen, çok küçük bir fasulye türü ile yapılmış olması gerekiyor), tahin, sirke, soğan, sarımsak, yeşilbiber ve limon tuzu ile yapılıyor. Antalya’nın en önemli yemeğidir.

Antalyalılar yemek niyetine, dışarıdan gelenler ise ara yemek yani salata olarak yerler. Kendisine has, tahinli sosu ile muhteşem bir tat. Başka piyazlara benzemez. Sıcak olarak yenildiğinde, tadı daha bir güzel olur. İlk kez yenildiğinde tadı biraz garip gelebilir ama ikinci ve daha sonraki kerelerde, bu muhteşem tada bayılacaksınız.

Sanayi Mahallesindeki Özdoyum’da yada Tekel Binasının hemen arkasındaki Piyazcı Mustafa’da yiyebilirsiniz. Konyaaltı sahilinde, çöp şiş yemeyi de unutmayın sakın. Muhteşem bir tat, beğeneceğiniz kesin.

ANTALYA’DAN NE ALINIR

Antalya’da, yerli ve yabancı turistlerin her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak mağazalar var. Antalya; hemen her türlü meyve ve sebzeden yapılan reçelleriyle ünlü. Antalya’ya özgü: greyfurt, limon, portakal, turunç, bergamut, patlıcan, karpuz ve incir reçelleri en gözdeleri.

Aslında; bir firma tarafından; 1914 yılından bu yana, bu reçeller, Antalya’da üretilmekte ve günümüzde dünyanın birçok ülkesine ihraç edilmekte. Toplamda, 27 çeşit reçel üretiliyor. Reçellerin yapımında, yüzde 70 civarında meyve kullanılmakta.

Mutlaka tercihinize göre, reçel alın. Gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınıza hediyelik olarak alabilirsiniz. Önerim; özellikle incir reçeli almanız. Reçel yanında: lokumlar, turşular, bal, pekmez ve tahin gibi gıda maddeleri de satılıyor. Ama, söylediğim gibi, buraya özgü reçel var ve en güzeli (tercih yine de size ait) incir reçeli.
  

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.