Hassa ailesi: padişahı korumakla görevli bir sınıftır. Hükümdara hizmet etmekle görevli anlamına da gelir. Buraya, Antakya’dan Gaziantep’e geçerken uğradım. Ancak: amacımız tarihi ve turistik özellikleri olan yerleri tanıtmak ise de, burada herhangi bir tarihi ve turistik yer bulunmamaktadır. Amanos dağlarının eteklerindeki bu yöremizde, gezilecek herhangi bir yer yok, ancak: günübirlik piknik yapılabilecek mesire yerleri var.
ULAŞIM:
Hassa, Hatay ilinin kuzeyindedir ve il merkezine 80 km. uzaklıktadır. Maalesef ulaşım yolları zorlu ve pek keyifli değildir.
TARİH:
Yörenin ilk kuruluşu ile ilgili olarak bilinenler: 1864-1865 yılları arasında, Amanos dağlarında yaşamakta olan “Ulaşlı” boyu isyan eder ve bunun üzerine, bölgeye bir Osmanlı askeri birliği gönderilir ve İbrahim Derviş Paşa komutasındaki bu birlik, isyanı bastırır ve burada konaklar.
Bu konaklanan yere: daha sonra, çevredeki nahiyelerde oturan bir kısım halk getirilerek yerleştirilirler.
Yöre I. Dünya savaşı sonunda, diğer yerlerde olduğu gibi, Fransızlar tarafından işgal edilir. Ankara antlaşması sonucu, 1921 tarihinde Fransızlar bölgeyi boşaltırlar.
Bunun sonucunda ise, bölgedeki Türk çetecileri, Kasım 1921 tarihinde ilçe merkezindeki hükümet binasına girerek, Osmanlı sancağı çekerler. Halk arasında kurtuluş bayramı olarak bilinen bu olay, her yıl, 15 Kasım tarihinde kutlanmaktadır.
GENEL:
Yüzölçümü: 495 km. karedir. Amanos dağlarının eteklerinde kurulmuştur. Suriye ile, 24 km. sınır mevcuttur. İlçe merkezinin denizden yüksekliği: 400 metredir. Bölgenin büyük bölümü dağlık ve geriye kalan kısmı ise ovalıktır. Amanos dağlarının en yüksek noktası: 2240 metre yükseklikteki Mığır tepesidir. İlçenin doğusunda ise, Amik ovası uzanmaktadır.
İlçede oturan insanların başlıca ekonomik etkinlikleri, tarıma dayanmaktadır. Bunun dışında, köylerde ise mera hayvancılığı yapılmaktadır.
Yörede, Akdeniz iklimi hakimdir.
GEZİLECEK YERLER:
LAV TÜNELLERİ:
Hassa bölgesinde 4 tane lav tüneli bulunmuştur. Tüneller günümüze en yakın zaman dilimi içerisinde oluşmuş olan lav bölgesinde bulunmaktadır. Doğu Anadolu fayını takiben volkanik malzeme yeryüzüne çıkıyor ve içerisindeki gaz, özelliğine göre akıcı olduğu için lav tünelleri meydana geliyor.
Evet bu lav tünelleri günümüzde gezilemiyor, sadece bilimsel araştırma ekipleri tarafından içlerine giriliyor, umarım ileri zamanlarda bunlar turizme yani halkın ziyaretine açılır.
Ardıçlı Lav Tüneli:
Uzunluğu 56.5 metredir ve tam bir tünel görünümündedir.
Eğrigöl Lav Tüneli:
Türkiye-Suriye sınırında Sugediği civarındadır. Tünelin: hem sağlam ve hem de “Hilale” benzer bir görünüme sahip olması ilgi çeker. Tünelin uzunluğu 132 metredir.
Antakya Arsuz Lav Tünelleri
Mal Deliği Lav Tüneli:
Yarımaktepe civarında da bir lav tüneli vardır. Burada, bir bölümün çökmesiyle ortaya çıkan tünel: bir birine dik uzanan iki ayrı bölümden oluşur. Her bölümün uzunluğu 100 metredir.
Antakya Arsuz Lav Tünelleri
Tünelin birden fazla girişi olduğun için içindeki hava akımı rahatlıkla hissedilmektedir. Zaten tünelin içinde binlerce yarasa yaşamaktadır. Bu yarasaların bir kısmı, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği tarafından belirlenmiş nesli tehlikede olan yasalardır.
Yalağın Deliği Lav Tüneli:
Bölgedeki en uzun lav tünelidir ve uzunluğu 2 kilometredir. Tünel: Ardıçlı ve Hassa arasındaki Yalak Mevkiindedir. Burada bulunan lav tünelleri: Doğu Anadolu Fay Hattına bağlı olarak 260 bin yıl önce oluşmuş olup, Hassa bölgesinin en yaşlı lavlarıdır.
SAYLAK YERLEŞMESİ
Koruhöyük köyünün 2 km güneydoğusundadır. Höyüğün yüksekliği 12 metredir. Çevresi tarım arazileriyle çevrilidir. Güneyinde Amik ovası uzanır. Yüzey araştırmalarında, burada Demir Çağı ve Ortaçağ’a ait keramikler bulunmuştur.
Güneydoğu bölümünde: 12 tane sunak çukuru vardır. Bunlardan 8 tanesi büyük, 4 tanesi küçüktür. Bazaltik düz bir kayanın üzerinde bulunan bu sunak çukurları: 30 x 30 cm ebatlarında ve 15 cm derinliktedir.
KALETEPE KALESİ:
Salmanuşağı Mahallesindedir. Mahallenin batısında dik bir tepe üzerindedir. Bölge halkı tarafından “Kaletepe” olarak adlandırılmaktadır.
Höyüğün yüksekliği 70 metredir. Kalenin doğusu ve güneyi, günümüzde yerleşim yerleriyle çevrilidir. Kuzeyi ve batısı ise, dağlık alanlardır. Kalenin zirvesine, bölge halkı tarafından bir bayrak direği dikilmiştir. Kuzey eteğinde bir su deposu vardır.
Yörenin “kırmızı biberi” dünya çapında ün salmıştır. Buraya yolunuz düşerse, kırmızı biber almayı unutmayın. Ayrıca, Belediyesinin de simgesinde bulunduğu üzere, burada “zeytin” de önemli bir yere sahiptir.
Antakya Altınözü
ULAŞIM:
Altınözü ile bağlı bulunduğu Hatay il merkezi arasındaki uzaklık: 25 km. Altınözü-Yayladağı arasındaki uzaklık: 42 km. Altınözü-Reyhanlı arasındaki uzaklık: 49 km.
TARİH:
Yöre: 638 yılında, Hz. Hanifi tarafından Bizanslılardan ele geçirilmiştir. Daha sonra haçlı seferleri sırasında haçlıların egemenliği görülür ve bu durum. 150 yıl kadar devam eder. Ancak, Memluk Sultanı Baybars, daha sonra, Kuseyr denilen bu bölgeyi ele geçirir ve 1515 yılına kadar hakimiyetini sürdürür.
Altınözü: 1516 yılında, Mısır seferi sırasında, Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı egemenliğine sokulmuştur. I. Dünya savaşı sonunda, Fransızlar tarafından işgal edilen bölge, 23 Temmuz 1939 yılında ülkemize katılmıştır.
1945 yılında ilçe statüsüne kavuşmuştur.
Yörede yapılan kazı çalışmalarında, özellikle Bizans dönemine ait çok miktarda “altın” bulunmuştur. Ancak, Altınözü ismi, Osmanlı döneminde verilmiştir.
Ancak, Altınözü yöresi, Müslüman Araplarca ele geçirildikten sonra, buraya, kale tipi şato anlamına gelen “Kasr” denilmeye başlanmıştır.
Antakya Altınözü
GENEL:
Hatay ilinin güneyinde, güneyden kuzeye doğru uzanan bir plato durumunda olan yörenin yüzölçümü, 358 km. karedir. Bölgenin, Suriye sınırındaki uzunluk: 50 km. dir. Hıristiyan Arap vatandaşlarımızın yaşadığı bir yerdir.
Yörede yaşayanların ekonomik etkinliklerinin başında, tarımsal faaliyetler gelmektedir. Bunun dışında, el sanatları ile de uğraşılmaktadır. Tarımsal faaliyetlerin başında ise: buğday, zeytin ve tütün üretimi gelmektedir.
Özellikle, zeytin üretimi yaygındır. Dünyanın en erken zeytin hasadı, burada yapılmaktadır. Katırbaşı denilen bir nar çeşidi, burada yetişmektedir.
Bunun dışında, burada yaşayanların büyük bölümü: mevsimlik tarım işçisi olarak çevredeki büyük ovalara gitmektedirler.
NE SATIN ALINIR:
Yörenin dünyaca meşhur kırmızı biberinden satın almayı unutmayın.
Antakya Altınözü
GEZİLECEK YERLER:
Antakya Altınözü Koz Kalesi
KOZ KALESİ-KÜRŞAT KALESİ:
Koz köyü yakınlarındadır.
Kale: antik dönemde kullanılan ve Altınözü tarafından gelip, Harbiye’den geçerek Antakya’ya ulaşan Kureyş yolu üzerindedir.
Antakya Altınözü Koz Kalesi
Antakya Prensliği döneminde yapılan kalenin yapım amacı: Antakya’nın güney bölgesini emniyete almaktır.
Kalede, bir dönem Antakya Latin Patriği ikamet etmiştir.
1268 yılında Baybars tarafından kuşatma sonucu fetih edilmiştir.
Günümüzde, kalenin büyük blok taşlardan yapılmış iki burcu ayaktadır.
YUNUSHANI GELİNLER DAĞI NEKROPOLÜ:
Burada: Geç Roma ve Bizans dönemlerine ait 18 kaya mezarı vardır. Burada halen, kazı çalışmaları sürdürülmektedir.
İskenderun’un hemen yanı başında, küçük bir yerleşim yeri.
ULAŞIM:
Belen-İskenderun arasındaki uzaklık: 15 km. Dolayısıyla, ilçenin İskenderun ile büyük bağlantısı var.
Antakya Belen
TARİHİ:
Burada ilk yerleşimin: Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1552 yılında kurulmuştur. Kanuni; 1552 yılında, Halep ve İskenderun arasında, yeni bir yol ararken, günümüzdeki yerleşim yerinin bulunduğu yerde: 250 geçit korucusu yerleştirir, ayrıca: cami, hamam ve han yaptırır. Böylece, burası bir kasaba haline gelir.
Zamanla: yörenin ismi “Beylan” olarak kullanılmaya başlanır. 1885 yılında Belediye teşkilatı kurulur ve 1991 yılında ise fiilen ilçe olur.
Antakya Belen
GENEL:
İlçe merkezi: Amanos dağları üzerindeki çok önemli bir geçit yeri olan ve yüksekliği 650 metreyi bulan, Belen Geçidi üzerinde kurulmuştur. Körfeze doğru inildiğinde, narenciye ve pamuk ürünleri, elma, kiraz, vişne, Trabzon hurması üretimi yaygındır.
İlçe merkezinden, körfeze doğru inildiğinde: narenciye ve pamuk ürünleri görülür. Amanos dağları üzerinde ise: elma, kiraz, vişne, Trabzon hurması gibi soğuk iklim seven bitkiler yetiştirilmektedir. Ancak: araziler küçük, çok parçalı aile işletmeciliği şeklindedir.
Bölgenin iklimi: kışları soğuk ve yağışlı, yazları ise serindir. Bu özellikleri nedeniyle: bölge insanı tarafından, bir sayfiye yeri olarak kullanılmaktadır.
İlçe halkının çoğunluğu: başta İskenderun Demir-Çelik Fabrikaları olmak üzere, İskenderun’daki işyerlerinde çalışmaktadır.
NE YENİR-NE İÇİLİR:
Belen bölgesinde: Semirsek isimli, bir çeşit pide yemelisiniz. Fırınlarda, küçük lahmacun olarak hazırlanıyor, güzel bir tadı var, mutlaka deneyin.
GEZİLECEK YERLER:
Antakya Belen Şehitler Anıtı
ŞEHİTLER ANITI:
Dört sütun üzerine kurulan, mermer bir anıt var. Anıt: I. Dünya Savaşı döneminde, 1914 yılında, Fırka Komutanı Yarbay Musa Kazım Bey tarafından yaptırılmıştır. 1500 şehit defnedildiği biliniyor. Bu şehitlerin ölümü: muhteşem bir felaketi hatırlatıyor.
Şöyle ki: 1915 yılında, ordu içinde ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların önlenmesi için, Almanya’dan, çok miktarda serum gönderiliyor.
Bu serumlar: o tarihte hastane olarak kullanılan ve daha sonra ise kilise yapılan binada: Ermeni asıllı doktorlar tarafından, askerlerimize vurulur. Ancak, bu serumlar, askerlerimizin ölümüne neden olur.
Yani: Fırka doktorluğunu yapan Ermeni Doktor Hintliyan ve Çil Karabet tarafından, bu cinayetlerin işlendiği ve 1500 askerimizin bilerek ölüme gönderildiğine inanılmaktadır. Bu 1500 askerimiz, buraya gömülmüş.
Buna rağmen, Doktor Hintliyan, savaşın sonuna kadar yine de görevinin başında kalmıştır. Ancak, işgal sırasında, kendisine zehirli iğne yaparak intihar etmiştir.
Evet, 1500 askerimizin boşu boşuna ölümü, işte şehitliğin bugün bize hatırlattığı tek şey, maalesef bu.
Şehitlik; 1981 yılında, bakım-onarıma alınarak, bugünkü haline gelmiş.
Antakya Belen Gazi Abdurrahman Paşa Türbesi
GAZİ ABDURRAHMANPAŞA TÜRBESİ:
Türbe: E-91 karayolunun yanında, metruk su değirmeninin yanındadır. Bir devlet adamıdır. 18.yüzyılda yaşamıştır. Belen ilçesinin kurulması ve hemen sonrasında, buraya çevre yerleşim yerlerinden ailelerin getirilerek yerleştirilmesini sağlamıştır. Belen ilçesinin büyüyerek kasaba olmasını sağlamasında emeğinin bulunduğu biliniyor.
Antakya Belen Ermeni Kilisesi
ERMENİ KİLİSESİ:
Çarşı merkezinde, yüksekçe bir yerdedir. Yapım tarihi, net olarak belli değil. Çan kulesi, günümüze kadar sağlam olarak ulaşmıştır, kalan kısımlar metruk. Büyük olasılıkla, yapının 19.yüzyılda yapıldığı ve bölgedeki Ermeniler tarafından kullanıldığı sanılıyor.
Özellikle yabancı turistlerin haç yolu üzerinde bulunması nedeniyle, Antakya Sen Pier Kilisesine gelen turistler tarafından ziyaret ediliyor.
Antakya Belen Bakras Kalesi
BAKRAS KALESİ:
Antakya-İskenderun karayolunun 27’nci kilometresinden ayrılan Bakras köyünün üst tarafındadır. Ana yoldan 3-5 km içeridedir.
Dağların arasında, sarp bir tepe üzerindedir. Bu yüzden belli bir yere kadar araba ile gidilip Bakras köyünden sonra köyün güney tarafından stabilize bir yol ile yürüyerek çıkılmaktadır. Kalenin doğu cephesinde olan giriş kapısına ise patika bir yol ile ulaşılıyor. Kalenin başka cephelerinden girişi yoktur.
Yüksek bir tepe üzerinde bulunan kale, üç katlı ve kare mimarisiyle yapılmıştır. Kuzey tarafı derin uçurumdur.
Söylentilere göre:
Kale, ilk olarak: Amuri Kralı Dakianus tarafından eşi için yaptırılmıştır. Hüzünlü bir hikayesi bulunduğu söyleniyor. Dakianus, yaz mevsimini Arsuz’da bulunan Gülcihan sayfiyesinde geçirdikten sonra, Suriye’ye dönerken, sarp geçitlerden geçerek günümüzdeki Bakras kalesinin bulunduğu yerde, atından düşüp uçurumdan yuvarlanan çok sevdiği karısı Bağrez hatırasına bu kaleyi inşa ettirmiştir.
Antakya Belen Bakras Kalesi
Önceleri Belen geçidinin girişini korumak için yapılmıştır. Sonraları ise yani Antakya şehri kurulduktan sonra ise, Seleukos başkentini korumak için hizmet vermeye başlamıştır. Kale, bir Alay askeri barındıracak büyüklüktedir.
Haçlı döneminde, Antakya Prensliğinin kuzeyinde en önemli savunma yeridir. Ancak kale, 26 Eylül 1183 tarihinde Selahattin Eyyübi tarafından Haçlılardan teslim alınmıştır. 1191 yılında Selahattin Eyyübi’nin kumandanı Alemüddün Süleyman tarafından kale yıktırılmıştır.
Ardından Ermeniler bir süre sonra bölgeyi ele geçirirler ve kaleyi yeniden inşa ederler. Sonrasında kale, Osmanlılar ve Memlükler arasında çatışmalara sahne olur ve Yavuz Sultan Selim tarafından 1516 yılında fetih edilir.
Günümüzde, kalenin büyük bir bölümü hasar görmüştür. Girişten sonra sağda ve solda geniş odalar bulunur. Tonoz bir kubbe ile örtülü mekandan sonra bahçe kısmına geçilir. Bahçe kısmı günümüzde taş yığınlarıyla doludur.
Orta alanın kuzeyinde ve güneyinde, dikdörtgen planlı iki salon vardır. Kale komutanının odası olduğu tahmin edilen, kuzeydeki salonun köşesinde bir şömine ve pencereler bulunur.
Salonun doğu kısmında kalenin balkonu vardır. Balkon gayet manzaralı ve serindir. Bu salondan, batı bölümde tonoz kubbeli bir mekana girilir.
Güneydeki salon dikdörtgendir. Bu salon daha önce kilise olarak kullanılmıştır. Ancak günümüzde herhangi bir özellik göstermez. Bu salon, kumandan odasından ve orta alandan, 2 metre daha yüksektir.
Evet, bu kısım dışında, kalenin kalan kısmı tamamen tahrip olmuştur. Ot ve diken doludur.
Kalenin bir başka özelliği ise, kalenin üstünden Amik ovası ve Antakya ayaklar altında muhteşem güzel bir manzara bulunmaktadır.
BAKRAS HAMAMI:
Bakras kalesinin surları dışında bulunan hamam günümüze harap bir şekilde ulaşmıştır. Doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen bir alana oturan yapı, kalenin bulunduğu tepenin yamacında kurulmuştur.
Soyunmalık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden oluşan küçük bir hamam olarak görülür. Soyunmalık ve Külhan bölümlerinin üst örtüleriyle duvarları kısmen yıkıldığından bu bölümler hakkında bilgi yoktur. Ancak sıcaklık kısmı zarar görmüş olmasına rağmen, üst örtüsü halen ayaktadır. Sıcaklık bölümü, tromp başlangıcına ve giriş kapılarının kemerlerine kadar molozlarla doludur.
Evet, Bakras Hamamı: Bakras Kasabasının 1536 yılında yapılan tahrir defterinde, 200 akçelik geliri olan bir hamam olduğu kayıtlıdır. 1648 yılında buradan geçen Evliya Çelebi, bir hamamdan bahsetmiştir, buna göre hamam 1536 yılından öncesine tarihlenmektedir.
PAZAR YERİ HANI
İskenderun-Belen kara yolunda, ilçe girişindedir.
Pazar Yeri Hanından günümüze giriş kapısı, kuzey duvarı ve kısmen doğu duvarı oluşmuştur. Pazaryerinin kuzeyini sınırlayan duvar, yüzeyinde ayak ve kemer izleri bulunur. Üstten silmelerden oluşan kornişin sınırlandırdığı taç kapı, düzgün kesme taşla, diğer kısımlar ise kaba yontu taşla yapılmıştır.
Taç kapısının basık kemeri üzerinde, boş bir kitabelik ve bunun altında, kilit taşı yüzeyine işlenmiş rozet bulunmaktadır.
Taç kapı üzerinde devam eden duvar kalıntısı, hanın iki veya üç katlı olabileceğini işaret eder. Doğuda doğru devam eden duvar yüzeyinde dilimli kemer formunda derince nişe sahip bir çeşme daha bulunmaktadır.
Evet yapının üzerinde kitabe yoktur ve bu yüzden yapının ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Hanın kapı kemerinin üzerindeki rozet, yapının 19’ncu yüzyılda yaptırılmış olabileceğini işaret eder.
BELEN KARAMURT HANI:
Karamurt Köyündedir.
Düz bir alan üzerine kurulan külliye, harap bir durumdadır. 1930’lu yıllarda hanı görmüş ve incelemiş Sauvaget’e göre: 161 x 122 metrelik bir alanı kaplayan hanın doğu ve batı cephelerinin hemen hemen ortasında, birer girişi bulunmaktadır.
Bu girişlerin, yanlarında iki küçük odanın izleri görülür. Batı girişinden diğerine geçmeyi sağlayan bir revağın bulunduğu sabittir. Çevre duvarı içerisinde, bu alanın büyük kısmı açık olup kapalı alan 2800 metrekareyi geçememektedir.
Bu Fransız araştırmacı, orta salon olarak tarif ettiği: güneyde, doğu ve batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen alanın, ahşap direklerle taşınan ahşap örtülü, dört tarafı dolanan sekileri, duvarlarda ocak ve nişleri bulunan bir han olduğunu belirtmektedir.
Yapının tarihlendirilmesine yardım edecek kitabesi yoktur. Hasan Paşa’nın vakfiyesine göre, yapının inşaatına 1704 yılında başlanmıştır.