Ankara Kocatepe Cami

Ankara Kocatepe Cami
Ankara Kocatepe Cami

Ankara’nın merkezinde; devlet cenaze törenlerinin yapıldığı bir cami olarak, önem kazanmıştır. 16’ncı yüzyıl estetiği ve 20’nci yüzyıl teknolojisinin bütünleşmesinden oluşmakta olup emsal camilerle ortak özellikler taşımaktadır. Dört minaresiyle Selimiye’yi, merkezi kubbe ve yarım kubbeleriyle Sultan Ahmet’i andırır.

Kocatepe semtindedir.

Caminin projesi için 1957 yılında açılan yarışmaya, 41 proje katılmış olup, Vedat Dalokay’ın çağdaş çizgiler taşıyan çalışması birinci seçilmiştir. Ancak, daha sonra, bu projenin çeşitli eleştirilere uğraması yüzünden açılan yeni yarışmayı: Hüsrev Taylan’ın klasik Osmanlı mimarlığından esinlenen projesi kazanır. (1967) Aynı yıl, Haziran ayında, caminin yapımına başlanılır.

Ancak, inşaatı, 1986 yılının Mayıs ayında ibadete açılır. Yani: yaklaşık 20 yıllık bir inşaat süresi geçmiştir.

Ankara Kocatepe Cami

GENEL MİMARİ ÖZELLİKLERİ

Cami: 4500 metre karelik bir alan üzerinde kurulmuştur.

Camideki yazılar: Hamit Aytaç ve Mahmut Öncü tarafından yazılmıştır. Halı desenleri: Afyon Ulucami’deki halı desenleri göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Avizeleri, mihrabı, minberi, kapıları, çinileri ve mermerleri, özel olarak tasarlanmış ve ince bir işçilikle yapılmıştır. İç tezyinatta, klasik Osmanlı mimarisi örnek alınmıştır.

Ankara Kocatepe Cami

64 x 67 metre (4288 metre kare) ölçüsündeki asıl cami (harem) kısmı: 48.5 metre yüksekliğinde, 25.5 metre çapında, bir ana kubbe ile örtülüdür. Ana kubbe çevresinde, dört yarım kubbe yer alır. Bu yarım kubbeler: 12 kubbe ile genişletilmiştir. Kubbeler, geleneksel tarzda, kurşunla kaplanmıştır.

Asıl cami kısmına, kündekari (ahşap geçmeli) tarzda yapılmış bir ana ve dört yan kapıdan girilir. Caminin kuzey kısmında: ana giriş kapısı önünde yer alan ve 2400 metre kare alanı kaplayan, revaklı avluyu, bir mermer, bir şadırvan süslemektedir. Revaklar: 14 metre yüksekliğinde, 26 kubbe ile örtülüdür.

Ankara Kocatepe Cami

Revaklı avluyu çevreleyen kubbelerle, caminin yan giriş kapıları kubbelerinin alemleri mermerden, ana ve yan kubbelerle minarelerin alemleri, altın varak ile kaplı bakırdan imal edilmiştir.

Asıl cami bölümü olan, ana mekanı “V” şeklinde mahfiller sarar. Bu mahfiller, iki kat olarak uygulanmıştır. Böylece hem harem kısmına özel bir görünüm hem yeni mekan kazandırılmıştır.

Mahfillere: ana mekana bakan yüzleri mermerle kaplı altı merdivenle çıkılır. Merdivenlerden çıkılırken, sahınlıklar hizasına, ana mekana hazır balkoncuklar yapılmıştır. Bu suretle, merdiven çıkışlarına ferahlık getirilmiştir.

On metre yüksekliğindeki mihrap, beyaz mermerden yapılmıştır. 8.70 metre yüksekliğindeki minber, özel süslemelerle işlenmiş mermerden yapılmıştır.

İç tezyinatta, klasik Osmanlı mimarisi örnek alınmıştır. Malzeme olarak: çini, mermer, sarı maden, altın varak ve özel boyalar kullanılmıştır. Ana kubbe ve aslan göğsü yazıları: pirinçten dekope suretiyle yazılmış ve altınla kaplanmıştır. Kuşak yazıları ise, mermer kaplama olup, keza altın kaplamadır.

Caminin iç süslemeleri arasında, ayrı bir yeri olan vitraylar, özel camdan imal edilmiş olup, klasik Osmanlı tarzı ile, modern tarz arasında, bir geçiş teşkil eder.

İç aydınlatma için bir adet ana avize, 32 adet uydu avize, 4 adet köşe avize kullanılmıştır. Isıtma sistemi: tabandan ısıtma tarzında, merkezi sistemle gerçekleştirilmiştir.

Projesi Hüsrev Tayla ve Fatih Uluengin’e ait olan caminin, klasik Osmanlı mimarisini yansıtmasına mukabil: konferans salonu, otopark, süpermarket, idari büro gibi yan cüzler, çağdaş mimariye göre yapılmış, ancak caminin klasik üslubuna uydurulmuştur.

Ankara Kocatepe Cami

MİNARELER

Caminin dört minaresi vardır. Yükseklikleri: 88 metredir. Şerefelerine: hem asansör ve hem de yürüyerek merdivenle çıkılabilmektedir. Üçer şerefelidirler.

THE KOCATEPE MOSQUE

Construction of this mosque, which is located in the city’s Kocatepe quarter, began in 1967. The building is reminiscent of the Selimiye Mosque in Edirne, with its four minarets, and of İstanbul’s Blue Mosque, with its central dome and cascade of semi-circular domes. The cantral hall is covered by the main dome, which is surrounded by four semi-circular domes. A marble fountain for ablutions beautifies the porticoed courtyard, which is positioned in front of the main gate in the north. The niche and the pulpit are decorated using white marble. The interior of the mosque was  designed in classical Ottoman architectural style and is decorated with tiles, marble, brass and special paintings. The tinted glass ornamentation adds a special touch to the interior. Made from a special kind of glass, they form a transition from the classical Ottoman to a more contemporary Turkish style.

Ankara Kızılay Emek İşhanı

 

Ankara Kızılay Emek İşhanı

Kızılay meydanının bir köşesinde yıllardır meydanın en büyük simgelerinden olan binanın ismi Emek İşhanı’dır.

Ancak burası Türkiye’nin ilk en yüksek binası olması nedeniyle “Gökdelen” olarak da isimlendirilir.

Kızılay’ın tam merkezinde. Eski Set Kafeteryayı hatırlayanlar olabilir. Kızılay meydanının muhteşem manzarasını, bir çay veya kahve içerek izlemenin keyfine doyum olmazdı.

Evet; binanın 1958 yılında başlanan inşaatı, 1963 yılında tamamlanmış ve Türkiye’nin ilk gökdeleni, en yüksek binası hizmete açılmış. 86 metre yüksekliğinde ve 21 katlıdır.

Ankara’nın uzun yıllar sembolü olmuş bu yapı; Emek İşhanı. Günümüzde, tam bir hayalet mekan görünümünde. 2006 yılında, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne ait iken, özelleştirilerek, yaklaşık 55.5 milyon dolara, bir iş adamına satılmıştır.

Tadilat çalışmalarına başlanmış ve mal sahibinin açtığı tahliye davaları nedeniyle, binadaki tüm kiracılar kapı dışarı edilmiş. 200 kiracı bulunuyordu.

 

Evet; Ankaralıların eminim ki, burada anıları olmuştur.

Ankara Kızılay Emek İşhanı;

Burada; biraz önce söylediğim gibi; Set Kafeteryaya girmiş olabilirler, zemin kattaki büyük mü büyük Kızılay postanesine mutlaka uğramışızdır veya ne bilim, en azından, bu muhteşem binanın önünde, bir arkadaşımızla buluşmuşuzdur.

Sonuçta: anılar. Set kafeterya, daha sonra Melbo oldu. Melda ve Bora kardeşlerin isimlerinin kısaltılmışı. Meltem Doğanay, eski Türkiye güzelidir, ama bir süre önce onlar da burayı terk etmişlerdir.

Dışarıdan gelenler için; buranın önemi ne mi olabilir; burası gerçekten uzun yıllar Ankara’nın simgesi olmuş, yapıldığında ve sonraki zamanlarda yüksekliği ile gelip geçen insanların ilgisini çekmiş bir bina.

Bu gözle bakıp geçebilirsiniz. Burası bir zamanlar Ankara’nın hatta Türkiye’nin göz bebeği, mimari şahaseri gökdelenimiz.

Ankara Balgat

Ankara Balgat

 

Semtin isminin nereden geldiğine dair herhangi bir kaynak yoktur.

Ancak Lübnan vadisinde “Baal-Gat” adlı bir yerleşim olduğu biliniyor. Baal: Bal ve/veya da bel diye de söyleniyor. “Baal” ın anlamı “tanrı” demektir. Birçok kültürde “Baal” vardır.

Hititler de de “Baal” ın tanrı demek olduğu biliniyor. Gat ve/veya Gad ise, Sanskritçe de “birinci, ilk, başlangıç, tanrı” anlamına gelmektedir.

Bu sözcük İbranicede “Kad” ya da “Kod” diye bilinir. Anlamı aynıdır. Dinsel metinlerde de “Baal” ve “Gad/Gat” sözcüklerine yoğun olarak rastlanıyor.

Dolayısıyla Baal-Gat’ın ilk tanrı, birinci tanrı, tanrıların tanrısı anlamına geldiği söylenebilir.

Ankara’daki Balgat semtinde de kim bilir, eski geçmişte bir “Baal-Gat” yani tanrıların tanrısı tapınağının varlığından söz edilebilir mi? Ancak herhangi bir belge yok.

Balgat ismi hakkında bir başka varsayım şöyledir:

Balgat, Ankara’ya yakın bir köydür. Bir gece, bir gezgin köye gelir. Acıkmıştır. Bir kapıyı çalar ve “Tanrı misafiriyim” der.

Bir parça ekmek ister. Ev sahibi kendisine sıcak bir bazlama verir. (Bazlama Ankara’nın meşhur köy ekmeğidir) Gezgin sıcak bazlama için teşekkür ettikten sonra “içine biraz da bal kat” der.

Ankaralı, genel olarak “k” yı “g” olarak söyler. Böylece “Balkat” günümüze “Balgat” olarak gelmiştir.

Atatürk’ün yolu bir gün Balgat köyüne düşer.

Bir evde soluklanırken çay içmek ister.

Çay gelir ama şeker yoktur. Atatürk “şeker yok mu” diye sorunca oradakiler “bal var, bal gat Atam bal gat” derler.

Atatürk, o halde buranın ismi “Balgat” olsun der.

Türkçe’de “kat/gat” vardır. Yan yana, üst üste anlamına gelir. 13’ncü yüzyılda kent ve gat anlamındaki şekle dönüşmüştür.

Yerleşim yeri ile özdeştir.

Günümüzde, Balgat, şehrin hemen merkezinde bulunan konumu ile öne çıkıyor.

Tamamen betonlaşmış, kalabalık, yoğun bir semt.