Ankara denilince, özellikle yaşı belli bir düzeyin üstünde olan tüm Ankaralılar tarafından tanınan ve bilinen bir parktan söz etmek istiyorum ki, şehir dışından gelenler de, bu yazdıklarımı okuyunca, bu şehrin merkezi yerindeki parkta, biraz zaman geçirmeyi düşüneceklerdir.
II. Dünya savaşı, çatışmaların en yoğun olduğu günlerde, Nazi Almanya’sı, Çekoslovakya ülkesini istila ettiğinde, Ankara’da bulunan Alman Büyükelçisi Franz Von Papen: Çekoslovakya Büyükelçilik binası ve arazisinin kendisine tahsis edilmesini ister ve bu isteği uygun görülür.
Ancak: bir süre sonra, bu kez, Nazi güçleri, Polonya ülkesini işgal ederler ve bu kez, yine Alman Büyükelçisi tarafından, bulundukları yerin hemen yanındaki Polonya Büyükelçilik binası ve arazisinin kendilerine verilmesi istenir.
Fakat, bu kez, bu istek: dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından kabul edilmez ve uzun yıllar boyunca, Nazi Almanya’sının Büyükelçisi tarafından, hemen karşılarında bulunan Polonya bayrağı seyredilmek zorunda kalınır.
İşte, Polonyalılar, Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendilerine yapılan bu jesti unutmazlar ve 1960’lı yılların başına gelindiğinde: Tunalı Hilmi Caddesi ile İran Caddesi arasında kalan bölümde, kendilerine ait olan bahçenin bir bölümünü, park yapılmak üzere, Belediyeye bağışlarlar.
Polonya Büyükelçiliğinin bahçesinin bulunduğu bu bölümden, o dönenme küçük bir dere geçmekte ve derenin kıyısında kavak ağaçları bulunmaktadır. Bu nedenle; semt “Kavaklıdere” olarak isimlendirilir.
Evet, Polonya Büyükelçiliğinin bahçesinin bir bölümü, park olarak bağışlandıktan sonra: bu park alanında, yeşillikler ve yüzyıllık ağaçların gölgesinde, biraz önce sözünü ettiğim derenin suyundan yararlanılarak bir suni göl oluşturulur.
Yine aynı dönemde: Çin ülkesinin Pekin şehrinden, Ankara’ya hediye olarak kuğular gönderilir ve bu kuğular, yaşam alanı olarak bu parkta beslenmeye başlarlar.
Böylece: Kuğulu Park ortaya çıkmış olur.
Kuğulu park, gerek merkezi konumu ve gerekse, yeşil ve doğal güzellikleri ve suyun üzerinde nazlı nazlı süzülerek yüzen kuğuları ile Ankaralıların kısa sürede ilgisini çeker ve park, yoğun ziyaretçi akınına uğrar. İnsanlar, bu parkta, banklar ve yeşillik alan üzerinde oturarak, güzel günlerin tadını çıkarmaya ve özellikle daha önce pek bilinen ve tanınmayan kuğuları izlemeye gelirler.
Kısa sürüde, büyük ilgi çeken bu park alanı: I. Derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınır.
Ancak, 2006-2007 yılları arasına gelindiğinde: çevresinden geçen yollar ve yapılacak alt geçitler (Kuğulu I ve Kuğulu II Alt geçitleri, bu geçitlerin yüzey duvarlarında da kuğu resimlerini görebilirsiniz) nedeniyle, bu doğal güzellik alanı, her ne kadar Sit olarak ilan edilerek koruma altına alınsa da, bir anda, minik minik tahribatlara uğratılarak, bir anlamda, tıraşlanır ve küçültülür.
Elbette, sürekli büyüyen ve gelişen Ankara şehri için, yol ve geçit gerekli, ama öte yandan, günümüze kadar ulaşması yüzyıllar süren ağaçların, bir anda yok edilmesi de kabul edilebilir gibi değil. Sanırım, bu yol çalışmaları için, Polonya Büyükelçiliğinin halen mevcut bahçesinden yer talep edilseydi, Polonyalı dostlar yine jest yaparak bir kısım arazilerini bağışlayabilirlerdi, çünkü: halen bu Büyükelçilik bahçesinin ne kadar büyük olduğunu görebilirsiniz, özellikle, ben her gün buradan geçen bir Ankaralı olarak sürekli boş duran tenis kortunu gördükçe, arazinin gerçekten çok büyük ve atıl durumda olduğunu hissedebiliyorum.
Sona gelmeden önce, bu parkın kuğuları yanında, heykellerinin de önem kazandığından söz etmek istiyorum. Parkın içinde, hemen yan bölümdeki caddeye adını veren “Tunalı Hilmi” Bey’in 2006 yılında, Çankaya Belediyesi tarafından dikilen heykeli var.
Parkın öbür yanında, yani Atatürk bulvarı kıyısındaki metal ve ilk bakıldığında anlamsız gibi görünen heykel ise, aslında duyduğuma göre, büyük bir olayı sembolize ediyormuş.
Söylenenlere göre: gerçekten bir zamanlar büyük aşklara şahitlik eden Kuğulu Parkın bu kıyısında, 1960’lı yıllarda, bir çift öpüşürken, park bekçisinin kurşunlarına hedef olurlar ve ölürler. İşte bu heykel, onları sembolize ediyormuş, metal heykele dikkatlice baktığınızda,
Neyse: söylediğim gibi, Kuğulu Parkın ağaçlarının bir kısmı yok edildi ve yol yapıldı. Böylece: park alanı küçüldü. Hani, okurlardan Ankara dışından gelenler ve bu parkı ilk kez görecek olanlar, çok büyük bir park bekler iken, karşılarına küçük bir park çıkınca şaşırabilirler.
Ancak, unutulmaması gereken şu dur ki, bu park alan olarak küçük olsa da, inanın Ankaralıların hafızalarında, anılarında yeri büyüktür. Bu yüzden, siz de, zaman ayırıp, bu küçük parkı görmeli, havasını teneffüs etmeli, göletteki kuğuları ve ördekleri izlemelisiniz.
Eskişehir yönünden, Ankara’ya gelen ziyaretçilerin, hemen şehre girişte, sol yanda dikkatlerini çekecek ölçüde büyük bir yapı var.
İşte, burası “Cepa” isimli alışveriş merkezi. İsim neden Cepa: bu ismin verilme sebebini 1 ay önce öğrendim, hem de bizzat isim sahibinden, Cepa ismi, soy isimden “Celepçioğlu” türetilmiş, bu güzel, çağdaş ve özellikle ziyaretçilerinin kalitesiyle yoğunlaşan alışveriş merkezini, gerçekten tam bir beyefendi insan yaptırmış.
Evet: burası, bence, Ankara’nın bugün için, en güzel alışveriş merkezlerinden biri, hatta en iyisi diyebilirim ve inanın tamamen tarafsız bir yorum, çünkü diğerlerini de çok iyi biliyorum, gezdim, gördüm.
Özellikle değerlendirmelerimi, dünya üzerinde 5 kıtada birçok ülke gezmiş, bu ülkelerdeki alışveriş merkezlerini de görmüş, gezmiş biri olarak aşağıda bulabilirsiniz.
ULAŞIM
Ankara-Eskişehir yolu üzerinde, 7’nci km. de bulunuyor. ODTÜ nün karşısında. Konum itibarıyla, çok kolay ulaşım imkanı var. ODTÜ ve Bilkent kavşakları arasında bulunan alışveriş merkezine, özel araçlarla rahatlıkla ulaşılabileceği gibi, civar bölgelerden toplu taşıma araçları ile maksimum 10 dakikada gelinebiliyor. Ama en büyük sorun: Eskişehir istikametinden Ankara’ya gelirken, Cepanın bulunduğu bölüme geçme sıkıntısı.
Toplu ulaşım araçlarını kullanacaksanız: Cepanın önünden yaklaşık 200 metre ilerleyerek üst geçidin bulunduğu yere gitmeniz gerekiyor. Oradan karşıya geçip; Kızılay istikametine giden dolmuşlara binebilirsiniz. Fazla beklemek istemiyorsanız, ODTÜ’nün önüne kadar yürüyüp, buradan daha bol ulaşım aracı bulabilirsiniz.
Özel aracınız ile gidecekseniz: Cepa’nın gerek önünde ve gerekse arkasında ve de kapalı bölümde otoparkları bulunuyor. Ön bölümden girerseniz: buradaki otoparkta yer bulamasanız, binanın sol yanından, arka bölüme ve kapalı otopark bölümüne ulaşabilirsiniz.
Aslına bakarsanız: otopark açısından pek sıkıntılı değil, yani yer bol. Özellikle: hafta içinde, kesinlikle otopark sıkıntısı yaşamıyorsunuz. Bu arada: kapalı otoparkın bir özelliği var. Her araç park yeri üzerinde, kırmızı ve yeşil küçük ışıklar var.
Bunlar: uzaktan bakıldığında, boş otopark yeri bulmanız açısından büyük imkan yaratıyorlar. Yani: ışık, altındaki otopark alanı boş ise, yeşil yanıyor, dolu ise kırmızı yanmakta. Uzaktan, yeşil ışıkları arayarak, boş otopark yeri bulmanız mümkün.
Ancak: kapalı otoparkta bir sıkıntı var. Çok miktarda, “Çıkış” tabelası kullanılmış, bu tabelaları karıştırdığınızda, dışarı çıkabilmek için uzun süre dolaşmanız gerekiyor. Son bir not, kapalı otoparkta, aracınızı bıraktığınızda, otopark bölüm numarasını mutlaka kafanıza bir yere yazın, yoksa dönüşte, uzun süre aracınızı bıraktığınız yeri aramak zorunda kalabilirsiniz.
Cepaya özel aracınız ile gelirken: Eskişehir yolundan ilerleyip, binanın ön bölümünden otopark alanına girebilirsiniz. Ama: size daha rahat bir ulaşım istikameti belirtmek istiyorum. Şöyle ki: Eskişehir yolunda ilerlerken, benzinlikleri geçtiğinizde, İstanbul istikametine sapıp, yaklaşık 300 metre sonraki ışıklardan, sola döndüğünüzde, Cepanın arka bölümüne, Bauhaus market önüne çıkacaksınız. Buradan, Cepaya ulaşmak daha rahat ve otopark bulmak daha kolay.
GENEL ÖZELLİKLERİ
Evet: Cepa: Celebcioğlu Şirketler Gurubuna ait bir yapı. 53 bin m. karelik arsa üzerine kurulmuş. İnşaata Kasım 2005 tarihinde başlanmış ve 22 aylık bir süre sonunda, tamamlanarak, 24 Ağustos 2007 tarihinde hizmete açılmış. Yatırım maliyeti: 148 milyon dolar.
Alışveriş merkezinin aydınlatılmasında: gün ışığından yararlanılması esas alınmış. Yani: bol miktarda cam ile kaplanmış açık alan var. Bu da elbette, mekana ferah bir hava vermiş. Ayrıca: burada, Türkiye’nin ilk renkli spektrumlu dış cephesi var.
Ön cephenin hava karardığında değişmeye başlayan renkleri, kafelerin bulunduğu en üst katın kubbemsi tavanına da yansıyor. Ara ara konuşlandırılmış küçük ışıklar da, eş zamanlı olarak renkleniyor.
Yapı: yatay dikdörtgen prizma şeklinde yapılmıştır. Birinci kat ve ikinci katlarda, ana giriş yönünde mağazalar, arka bölümde ise, iki kat yüksekliğinde hipermarket var. Üçüncü katta: hazır yemek üniteleri ve restoranlar ile eğlence bölümü ve sinemalar tasarlanmıştır.
Mimari çizgisiyle yeni bir kentsel simge oluşturmak ve iç mekan zenginliği ile rahat ve keyifli vakit geçirilebilecek bir merkez yaratılması amaçlanmıştır.
Ferah bir yer. İnsanlar içeride daralıp bunalmıyor. İçeri girdiğinizde: kafanızı kaldırıp tavana bakarsanız, içinizde garip bir duygu oluşuyor. Sanki; devasa bir cami ve kubbesi gibi bir görüntü var. Yani: muhteşem yüksek ve kubbemsi bir iç tavan görüntüsü yaratılmış.
Bu giriş bölümünde: zaman zaman sergiler yapılıyor. ( örneğin: ayakkabılar sergisi, oyuncak arabalar sergisi, resim sergileri gibi) Bu sergiler: insanlar tarafından genellikle ilgi çekici oluyor. Yani: yalnızca bir alışveriş merkezi olmanın yanında, bu tür sosyal faaliyetlerin yapılması da olumlu.
Mağaza çeşitliliği ve konumlandırılması mükemmel. Örneğin: ayakkabıcıların çoğu, yan yana konumlandırılmış. Bir de alanlar oldukça geniş ve yüksek tavanlı olduğu için, kalabalık pek fazla algılanmıyor.
Evet: en alt kattan, zemin kata ulaşan yürüyen merdivenler; basamaklı değil. Diğer katlar arasında ise, basamaklı yürüyen merdivenler var. Bunların avantajı: aynı hizada olması. Yani: yürümeden, aynı bölümdeki yürüyen merdivenleri kullanarak, en üst kata kadar ulaşabiliyorsunuz.
Diğer alışveriş merkezlerinde, insanların mağazalar arasında dolaşmalarının sağlanması için, yürüyen merdivenler, birbirinden farklı bölümlere konulmuş ve bir üst kata çıkmak için, alışveriş merkezi içinde bir hayli yürümek gerekirken, burada böyle bir sıkıntı yok. Asansörler ve yürüyen merdivenler, aynı bölümde bulunuyor.
Ancak: yürüyen merdivenlerin, yan bölümlerinde ve aşağıda, her hangi bir koruma önlemi yok. Sakın aşağıya bakmayın, uzay mekiğine asansörle çıkar gibi hissedebiliyorsunuz.
Evet, en üst kata çıktınız: muhteşem bir teras sizi bekliyor. Belki de, Ankara sınırları içinde görebileceğiniz en mükemmel manzaralardan biri (ODTÜ ormanları ve Bilkent manzaralı) ile karşılaşacaksınız. Yemek bölümü ve sinemaların bulunduğu bu bölümde: bir balkon olması çok güzel.
Ancak, bu güzel balkonun yarısının, bir kafe tarafından işgal edilmiş olması da o ölçüde saçma. Yine de: bu balkonda, mutlaka manzara seyretmenin keyfini yaşayın, olmasa bir sıcak çikolata içmeyi de deneyin.
ALIŞVERİŞ
Cepada: bir hipermarket (Carrefour Sa: Ankara’nın en büyük ve Türkiye’nin ilk, iki katlı Carrefour marketi.
14 bin metre karelik alanda, 500 personel, 46 kasa ile hizmet veren markette, 50 binden fazla ürün çeşidi bulunuyor. ), 1 yapı market (Bauhaus: 15 bin metre karelik alanda, Ankara’nın ilk Bauhaus marketi ), 11 Büyük Mağaza zinciri halkası (Boyner, D-R, Esse, Joker, Koton, LcWaikiki, Mango, Mudo, Nezih, Teknosa), birçok Bay-Bayan giyimi mağazası, 5 spor giyim (Adidas, Billabong, Fenerimu, İntersport, Nike).
Bunların dışında: Bebe-Çocuk giyimi, İç giyim, mayo, Optik, Saat, Takı, Aksesuar, Kuyum, Mücevherat, Elektronik ve İletişim alanında, birçok mağaza bulunuyor.
Ayrıca: 4 banka (Akbank, Garanti bankası, İş bankası, Ziraat bankası) şubesi ve birçok bankanın ATM bulunuyor.
YEMEK BÖLÜMÜ
Alışveriş merkezinin en üst katındaki yemek katı: gerçekten Ankara’daki alışveriş merkezleri arasında, en iyisi.
Toplam: 12 tane firma tarafından: fast food hizmeti verilmekte. Yiyeceklerde, çeşitlilik yaratılmış olup; gerek pizza, gerek hamburger ve gerekse diğer lezzet çeşitleri var. Bunun dışında: 17 tane restoran faaliyette bulunuyor. Ayrıca: kafeler var. Yani: her türlü damak zevkine uygun yiyecek ve içecek bir şeyler bulmak mümkün.
Özellikle: bazı restoranların ikinci katlarının bulunması, yanınızdan geçip giden insanlar olmadan, sakin bir şekilde yemek yemeniz için olanak sağlıyor.
SİNEMA
Alışveriş merkezinin en üst katında: AFM Sinemaları bulunuyor. Sinemaları: konforlu salonları, görüntü ve ses kalitesini garanti altına alan ileri teknoloji olanakları sunuyor.
10 salon ve 1889 koltuk var. Sinemalar: Autoban tarafından dizayn edilmiş. Şık fuayesi ve son teknoloji ürünlerle donatılmış salonlar cidden çok güzel. Salonlara, en kaliteli ve etkili ses ve görüntü standardı olan: THX sistemi konulmuş.
Ünlü sinema ustası George Lucas’ın geliştirdiği; görüntü ve ses kalitesini garanti altına alan bu teknoloji sayesinde, izleyiciler filmi, yönetmenin tasarladığı şekliyle izleyebiliyorlar. THX donanımlı salonlar, Türkiye’de yalnızca AFM sinemalarında var.
SONUÇ
Cepa; ulaşımın kolay olduğu, park yeri probleminin bulunmadığı bir yer olması nedeniyle avantajlı. Buraya gittiğinizde: aradığınız her türlü objeyi bir çatı altında bulabilmenin rahatlığını yaşayacaksınız.
Özellikle: Bauhaus bölümünden yapıya girip, burayı da gezdikten sonra, üst katlara çıkabilirsiniz. Üst katlarda: mekan o kadar ferah ki, gerçekten sıkılıp bunalmadan gezinme şansınız var. Koridorların arasında: gerek kafeler ve gerekse yapıya ait oturma yerleri oluşturulmuş.
Yorgunluk gidermek için birebir. Her katta, bol miktarda ve temiz tuvaletler bulunuyor. Yürüyen merdivenler ve asansörün aynı bölümde bulunması avantaj. En üst kata çıktığınızda:yemek bölümünün kalitesi ve çeşitliliği ve yerleşimi çok güzel. Terasta; şehir manzarası harika. Evet, tüm güzellikleri bir arada bulabileceğiniz bir yer.
Son olarak: Cepa’ya mutlaka gidin, hoş ve güzel zaman geçireceğiniz kesin. Burası: sizi, bir tam gün veya en azından yarım gün rahatlıkla meşgul edebilir.
Cepa’nın hemen yanında yapılan “Kentpark” ve birkaç kilometre ilerideki “Gordion” ve diğer yapılmakta olan alışveriş merkezleri açıldıktan sonra da, Cepa’nın tercih edilirliği azalmadı, hala yoğun ve özellikle yakın çevrede oturanlar tarafından tercih ediliyor.
Ankara’nın tam ortasında, muhteşem bir yerde, tam bir alışveriş mekanı olmaya aday. İçeri girenleri bilmem ama normal bir günde bu alışveriş merkezinin önünden yüzbinlerce kişi geçiyor.
Özellikle zemin katında bulunan kafeteryaların masalarını hep dolu görmek mümkündür.
Giriş için bir not: Metro içinde, yani metro yeraltı çarşısında da, buranın bir kapısı yapılmış, yani bağlantı sağlanmış, akıllıca.
Evet: mülkiyeti Kızılay Derneği Genel Müdürlüğüne aittir. Parasal değerinin çok yüksek olduğu kesin. Çünkü, biraz önce söylediğim gibi, yeri çok güzel.
Burada: günümüzden yaklaşık 32 yıl önce, 1979 yılında, bir yapı inşaatına başlanıyor. Burada daha önce “Kızılay Genel Müdürlüğü” binası bulunuyordu.
Ancak, birçok sıkıntılar ve kiralanan firmaların gerekli şartları yerine getirmemesi nedeniyle, inşaat tamamlanamıyor ve sonunda: yakın geçmişte, inşaat, 25 yıllık işletme hakkı karşılığında, birkaç firmanın bir araya gelerek oluşturduğu “Ortak Girişim Gurubu” denilen bir şirkete devrediliyor.
Yani bir anlamda: son yılların en gözde uygulaması: yap-işlet-devret.
Evet: 1979-2009 yılları arasındaki 30 yıllık süreçte: yapının yüzde 80’lik bölümü bitiriliyor. Özellikle: 2001-2009 yılları arasında, yapıya bir çivi bile çakılmıyor. Sonuçta: Ortak girişim gurubu: 2009-2011 yılları arasındaki 2 yıllık süreçte, yapıya tamamlıyor ve tadilatla, AVM konseptine uyduruluyor.
Belki merak edenler olabilir: Ortak girişim gurubu tarafından, buranın 25 yıllık kira bedeli olarak: Kızılay’a: 114 milyon dolar ödeyeceklermiş.
Neyse, bu şirket, gerekli ciddiyeti gösteriyor ve inşaat, kısa bir sürede tamamlanarak, yapının güzel görüntüsü ortaya çıkıyor. .
Aslında, Kızılay semtinin böyle bir potansiyele ihtiyacı var mı?
Bence var. Çünkü: Ankaralı, artık son yıllarda yoğun şekilde açılan “Alışveriş Merkezleri” kültürünü edindi ve her yerde bunu arıyor.
Yani, Kızılay’da dolaştığınızda, geçmişi yıllar öncesine dayanan bir kısım alışveriş imkanları dışında, yeni markalar, yeni teknolojiler bulabileceğiniz yerler yok.
Kızılay, son 50-60 yıldır ne ise, aynen o şekilde devam ediyor.
Yani, alışveriş alışkanlıklarını olumlu yönde etkileyecek pek fazla alışveriş mekanı yok.
Evet, biz yine, Kızılay Alışveriş Merkezine gelelim.
Mekan: 20 bin metre karelik bir alan üzerine kurulmuştur. Burada: dünyaca ünlü markaların satışa sunulduğu, 110 mağaza bulunacağı söyleniyor. İşte, Kızılay’ın eksikliği bu idi. Ayrıca: çocuk oyun alanları ve eğlence merkezleri de bulunacaktır. En önemlisi ne biliyor musunuz?
Otopark. Alışveriş merkezinin 300 araçlık otoparkı bulunuyor.
Bina: 4 bodrum, 7 kat ve zemin olmak üzere, toplam 12 katlıdır.
Ankara’nın 38’nci AVM si dir.
Yapının en göze batan yanı: her katı arasındaki yürüyen merdivenler ve bunun yanında normal merdiven düzeni olması.
Sanırım, uzun yıllar önce projelendirilmiş olması nedeniyle, yapıda, her kat arasında yürüyen merdivenler yanında, bir de normal basamaklı merdiven düzeni kurulmuş.
Bunun yanında, üç tane, panoramik asansör var ki, bu da katlar arasındaki ulaşımın gayet kolay olmasını sağlamıştır.
Giriş katından itibaren, ilk beş kat, tamamen alışveriş mağazalarına ayrılmıştır. Ancak, bu mağazaların sayısı çok fazla değil.
Yapının ilk yapılış amacının, yalnızca tek bir mağazayı barındıracak şekilde tasarlanmış olması nedeniyle, çok fazla sayıda mağaza bulunmuyor.
İlk beş katın ardından, güzel bir yemek bölümü var, burada; Kızılay Meydanının gayet güzel manzarasının izlenebilmesini sağlayan restoranlar bulunuyor.
Bunun hemen üst katında ise, genellikle fast-food restoranlarının bulunduğu bir kat daha var.
Ama, bu katta, Kızılay Meydanı manzarasını izlemek pek mümkün değil.
Bu arada: mağazalar ve restoranlar, ortada bırakılan boşluğun çevresine yerleştirilmişler ve bu orta boşluğun hemen üstünde, çatı bölümü, tamamen camlı yapılarak, gün ışığının içeriye girmesi sağlanmıştır.
Evet, bu ilginç mimari tasarım ürünü yapının içinde: yüksek katlara çıktıkça, aşağıya bakmak pek mümkün değil, çünkü yükseklik nedeniyle başınızın dönebilmesi mümkün. Özellikle: çocuklu gezginlerin, çocuklarına daha fazla dikkat göstermeleri şart.
Sonuç olarak: hemen girişindeki, uluslararası zincir markaların fast-food mağazaları, kahve yerleriyle dikkat çekiyor. Yapının içi ise, ilginç mimarisiyle dikkat çekiyor.
Burada, özellikle, alışveriş yanında, üst katlardaki restoranları kullanıp, Kızılay Meydanı manzarası eşliğinde, bir şeyler yiyip-içebilirsiniz.
Ama, sanırım alışveriş için, çok fazla imkan barındırmıyor, yani, mağaza sayısı kısıtlı.
Evet, bir yarım gününüzü ayırıp, burayı gezebilirsiniz, özellikle en üst kattaki restoranlar bölümünden, Kızılay Meydanı manzarasını izlemeyi unutmayın.