Ankara Ziraat Bankası Müzesi

Ankara Ziraat Bankası Müzesi

Müze, 1926-1929 yılları arasında İtalyan Mimar Giulio Mongeri tarafından yapılan ve I. Ulusal Mimarlık dönemi yapılarından biri olan Ziraat Bankası Genel Müdürlük Binası Şeref Salonunda yer almaktadır. Burası daha önce banka şubesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise şeref salonu ve müze olarak kullanılmaktadır. Bu salon, iki kat yüksekliğindedir ve üzeri çelik bir konstrüksiyon tarafından taşınan cam ile örtülmüştü ve gün ışığı alabilmektedir.

Asma olarak yapılmış ikinci bir cam tavan ile çelik konstrüksiyon gizlenmiş ve renkli camlar ile yapılan dekoratif vitray çalışması göz kamaştırıcıdır. Vitrayın ortasında Ziraat Bankasını temsilen “Buğday başaklarından” oluşturulmuş bir demet yer almaktadır.

Müze Ziraat Bankasının 118’nci kuruluş günü olan 20 Kasım 1981 tarihinde dönemin Başbakanı tarafından açılmıştır. (Banka Genel Müdürlüğü binasında restorasyon çalışmaları var, müzenin açık olup olmadığını sorarak gidiniz. Zaten gezmek isterseniz, Genel Müdürlükten izin almak gerekiyor. Telefon: 03123093170)

Ülkemizin ilk banka müzesi olma özelliğini taşır. Başlangıcından bugüne kadar Türkiye Bankacılık sisteminin ticari, ekonomik, siyasi, kültürel, sanatsal ve eğitsel değişimi ile günümüze kadar gelinen gelişimi gösterme özelliğine sahip olan Ziraat Bankası Müzesi, bu özellikleri içinde barındıran ve bankacılık sisteminde kullanılan pek çok antika nesneyi, tarihi bir atmosfer içinde sergilemektedir.

İnegöl Memleket Sandıkları Levhası

1863 yılına ait orijinal “Memleket Sandığı”, yüz yılın üzerinde bir tarihi geçmişi bulanan yevmiye defterleri, bugün artık kullanılmayan altın alım ve satım kayıt defterleri, “Kinin” tevzi ve satışına ait defterler, teşhirde bulunan değerli eşyalardan sadece bazılarıdır. Ülkenin sıtma ile boğuştuğu yıllarda kinin mevcudu defteri tutulmuş ve banka aracılığı ile halka yardım dağıtılmıştır.

Müze koleksiyonundaki en eski belgeler arasında: Mithat Paşa’nın “Memleket Sandıkları” nın kurulması için:

Sadaret Makamına yazdığı ve mühürlediği mektuplar, 3-5 Ağustos 1888 tarihli Memleket Sandıklarından Ziraat Bankasına geçiş nizamnamesi, 1868 yılı tarihli Emniyet Sandığının kuruluşunda yazılan mektup ve belgeler, Şurayı Devlet Reisliği Mithat Paşa’ya ait 1.Nolu hesap sayfası bulunmaktadır.

Çeşitli dönemlerde kullanılan nostaljik kumbaralar, “kura çarkları” sayesinde bankanın müşterilerine ikramiye ve ev çekilişi yapılırmış.

Mithat Paşa Tefeci Tablosu

Teşhirde bulunan değerli eşyalar arasındakiler: 1863-1867 yıllarında açılan Şarköy ve Tava Memleket Sandıklarında kullanılmış standart ölçü ve şekilde yapılmış demir çemberli gürgen veya çam ağacından bölgeli sandıklar vardır. Ayrıca 1889 yılında Sivrihisar sandığının açılışından beri kullanılan mıhlı para kasası görülür. Bergama Şubesinden gelen demir kasa, Genel Müdürlük ve Şubelerde kullanılan hesap ve yazı makinaları, kristal hokka takımı, telefonlar, çeşitli altın ve mektup terazileri, bekçi kontrol saatleri, banka kapı levhaları bulunur.

Çorum-Osmancık şubesi personelinin sakladığı Osmanlı ve yeni Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarına ait kağıt ve madeni para örnekleri (1839-1938 yılları arasına ait) ileride daha zenginleştirilip koleksiyona dönüştürülecektir.

Müzede sergilenen objeler arasında, en ilginçlerinden birisi de AEG (ALlgemeinen Elektrizitaets-Gesellschaft) tarafından 1923-1934 yılları arasında üretilmiş ve büyük bir başarı göstermiş olan Mignon 4 modeli yazı makinesidir.

Müzede: Türk resim sanatının özgün eserleri de bulunur. Cumhuriyet dönemi ressamlarının Mithat Paşa ve Atatürk ile ilgili bazı eserleri sergilenmektedir.

Atatürk Çiftçiler arasında

Ayrıca: Genel Müdürlük binası için özel olarak yaptırılan, İbrahim Çallı’nın “Harman(1928)” isimli tablo görülür. Bu tablo: 4.50 x 5.3 metre boyutundadır. Kaput bezi üzerine yağlı boya ile yapılan  tablo, iki parça halinde taşınmış ve birleştirilerek yerine asılmıştır. İlk günden beri de asıldığı yerde sergilenmektedir.

Ayrıca: Namık İsmail’in Gazi Mustafa Kemal Çiftçiler arasında (1928) adlı yağlıboya tablosu 4.5 x  5 metre boyutlarındadır. Her iki tablo, koleksiyonun önemli eserleri arasındadır.

3 boyutlu Atatürk Tablosu

Namık İsmail’in üç boyutlu Atatürk tablosu, siz nereden bakarsanız bakın, Atatürk size bakıyor gibi görülüyor.

Türkiye’de Tarımın Gelişimi

Yine, müzede sergilenen bazı sanat eserleri var. Bunlardan biri: Mimar ve heykeltıraş Dündar Elbruz’un “Türkiye’de Tarımın Gelişimi” adlı heykeli, diğeri de Kuzgun Acar’ın “Kuzgun Yuvası” adlı heykelidir.

Dündar Elbruz:

1922 doğumlu, ODTÜ Mimarlık Fakültesinde yardımcı Profesör olarak 15 yıla yakın öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Çok yönlü ve renkli kişiliği ve her türlü sanat dalında gösterdiği becerisiyle takdir toplamıştır.

Ancak 1 Nisan 1973 tarihinde, çeşitli konferanslar verdiği bir kursun bitiminde düzenlenen kokteyl sonrasında, kullandığı otomobil ile evine dönerken geçirdiği trafik kazası sonucu erken yaşta vefat etmiştir.

Sanatçı, buradaki heykelinde: boynunda çıngırağı ile öküzü, saban, orak, tırpan, buğday başakları, sapları ve büyükten küçüğe çarklar kullanarak, 1960’lı yılların toplumsal gerçekçilik anlayışı içerisinde tarımın gelişimini ifade etmeye çalışmıştır.

Çarklar, Türkiye’de tarımın kara sabandan pulluğa ve modern araçlara geçişini, leylek başı ise çiftçinin uğurunu simgelemektedir. Sanatçı, metal dışında heykelinde ham cam parçaları da kullanmıştır.

Kuzgun Yuvası

1928 doğumlu sanatçı Kuzgun Acar’da: hurdaları değerlendirerek bir heykel yapmıştır. Ancak kendisi de bir kaza sonucu vefat etmiştir. Libya kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Abdülahet Kuzgun Çetin Acar, bir duvar rölyefi üzerinde çalışırken, merdivenden düşmüş ve beyin kanaması nedeniyle 4 Şubat 1976 yılında, 48 yaşında hayatını kaybetmiştir.

Evet, Ziraat Bankası Müzesi gerçekten tarihe ışık tutan bir müze, bence boş bir gününüzde, önce telefonla bilgi alın ve sonra mutlaka Ulus semtine gidin, şehrin tam orta yerindeki bu müzeyi ziyaret edin.

Ankara Hamamönü

Ankara Hamamönü

Yazıya başlamadan önce bilmenizi istediğim bir konu var: Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu tarafından verilen, dünyanın en prestijli turizm ödülü “The Golden Apple”; 2012 yılı için “Hamamönü” ne verilmiştir.

Turizmin Oscar ödülü olarak kabul edilen bu ödül: gerçekten “Hamamönü” için muhteşem bir sonuçtur. Bu derece büyük bir ödülün takdim edildiği yeri, mutlaka ama mutlaka gidin görün ve o havayı yaşayın.

Evet gelelim, Hamamönü’nü anlatmaya:

Ankara denilince, şehirdeki eski dönemlere ait kalıntıların bulunmaması nedeniyle, turizm etkinliklerinin gelişmediği  söylenir. Ancak: her ne kadar ülkemizin tarihi yönleri ağır basan yöreleri kadar olmasa da, özellikle son yıllarda, Ankara’da, yok olmaya yüz tutmuş tarihi kalıntılar, restore edilerek, günümüze ve gelecek nesillere kazandırılıyor.

Özellikle: bu çalışmalarda, yerel yönetimlerin ve Üniversitelerin birlikte hareket etmesi: ortaya, inanılmaz güzellikler ve eskinin günümüze, olduğu gibi yansıması durumunu yaratıyor. Bu arada; Ankara’da yaşayan binlerce insan ve şehre ziyaretçi olarak gelenler, bu zahmetli çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan güzellikleri göremiyorlar.

Çünkü: yapılan her türlü çaba, tanıtım olmadan, hiçbir anlam ifade etmiyor. Sanırım, son yıllarda Ankara’da yaratılan modern sanatların sergilendiği muhteşem “Cer Modern” sanat galerisi gibi, yine şehrin ara sokakları içine sıkışmış “Hamamönü” de yeterli ziyaretçiyi alamıyor.

Ankara Hamamönü

Hamamönü.

İsmi ilginç. Ankara’da, fotoğraf sanatı ile uğraşan bir gurupla birlikte: burayı ziyaret etmeye karar verdik ve bir tatil günümüzün, öğleden sonraki bölümünü: burada, yenilenmiş güzel görüntüleriyle ziyaretçileri karşılayan tarihi evler, masaları sokaklara kadar taşmış restoranların arasında geçirdik. Buraya ulaşmak için: Kurtuluş Parkının arka bölümünden: Hacettepe Hastanesinin arka bölümüne, Onkoloji Hastanesi bulunan yere doğru yürümeniz gerekiyor. Yani: Kurtuluş Parkının, hemen arkasından, yaklaşık 10 dakikalık yürüyüş yapılarak ulaşılıyor.

Ankara Hamamönü

Öncelikle:

“Hamamönü” isminin nereden geldiğini söylemek istiyorum. 1427 yılında, yani günümüzden: 584 yıl önce: Sultan II. Murad’ın kadı askeri olan Celalettin Karacabey tarafından: burada, bir külliye yaptırılır.

Bu külliye içinde: hamam, cami, imaret, saman deposu ve at ahırları bulunmaktadır. O yıllarda: Ankara şehrinde, kale dışında başlıca yerleşim yeri burasıdır. Dolayısı ile, yapılış tarihi olarak, Ankara şehrinin en eski tarihi eserlerinin başında gelmektedir. 1988 yılında restore edilen yapı: kubbelerinin güzel görünümüyle dikkati çekiyor.

Kubbelerdeki ışık veren bölümler, yapının içinin ışıklandırılmasına yeterli, gündüz ilave bir ışıklandırma kullanılmıyor. Ayrıca: içeride, aşırı nemlenmeyi önleyici bir hava akımı yaratılmış. Taban kısmındaki mermerler: Afyon, Sivrihisar ve Elazığ yöresinden getirilmiş.

Ahşap bölümler ise, tamamen dantel gibi işlenerek güzelleştirilmiştir. Yapının, alt bölümünde birçok tünel bulunduğu ve bu tünellerde dolaşan sıcak havanın, ısıtmayı sağladığı söyleniyor. Semt: ismini, bu tarihi hamamdan alıyor.

Ankara Hamamönü

Hamamönü semtinin en büyük özelliği:

Burada bulunan evlerin ve dini yapıların: Belediye ve Hacettepe Üniversitesi işbirliğiyle restore edilerek, günümüze ve gelecek nesillere kazandırılmasıdır. Bölgedeki birçok ev, camiler ve konaklar restore edilerek, yıkılmaktan kurtarılmış. Daha önce: Safranbolu, Beypazarı, Eskişehir Odunpazarı evlerini görenler ve bu tür eski yapılara merakı olanlar: buradaki restore edilen yapılarda, aynı heyecanı duyacaklardır.

Hacettepe Üniversitesinin, bu çalışmalara katılmasının nedeni: Üniversitenin öğrenci yurtlarının bir bölümünün burada bulunması ve genellikle, öğrencilerin burada bulunan restoran ve kafelerden yararlanıyor olmalarıdır. Ancak: tüm bu restorasyon çalışmaları sonucunda: Avrupa Birliği tarafından yapılan seçim sonucu: buraya, yani “Hamamönü” ne: 2011 yılının “Avrupalı Seçkin Turist Destinasyonu” ödülü verilmiş.

Ödülün anlamı: gerek yerli ve gerekse yabancı turistler tarafından buranın bilinir hale getirilecek olmasıdır. Bunun için: Avrupa Birliği tarafından: tanıtım videoları hazırlanarak, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yayınlanıyor. Ayrıca: Avrupa Turizm Forumu kapsamında düzenlenen fuarda, buranın tanıtımı yapılıyor.

Ankara Hamamönü

Restorasyon çalışmaları sonucu: ödüle layık görülen Hamamönü: yukarıda sözünü ettiğim gibi: Hacettepe Hastanesinin hemen arkasından başlıyor. Sokaklar: Arnavut kaldırımı taş ile döşenmiş. Restore edilerek yenilenmiş evler ise: 19’ncu yüzyıldan kalma.

Burada gezerken, kendinizi 19’ncu yüzyılda, bir Osmanlı mahallesinde gezer gibi hissediyorsunuz. Evlerin bulunduğu bu sokakta ilerlerken, yaklaşık 200 metre sonra: hemen solunuzda: sanatçılar için tahsis edilmiş, birçok evin bir arada bulunduğu bir bölüm var.

Burada: 22 tane, tarihi ve geleneksel Ankara evi, restore edilmiş ve yeşil alanlar oluşturularak, ışıklandırıldıktan sonra: sanatçılara tahsis edilmiş. El sanatı icra eden bu sanatçılar, evlerin alt katlarını galeri ve üst katlarını ise, atölye gibi kullanıyorlar. Özellikle: alt katlardaki galerileri gezmeyi unutmayın.

Daha sonra, sokakta ilerlediğimizde, yine sağ bölümde: bu kez, yine bir boşluk çevresinde bulunan birkaç yapıdan oluşan: Belediye Kültür-Sanat Evi görülüyor. Burayı ziyaret edebilir ve bahçesinde çay molası verebilirsiniz. Hatta: akşam saatlerinde buraya giderseniz, yazlık sinema bölümünde, tahta sandalyelere oturarak, nostaljik eski Türk filmlerini izleyebilirsiniz.

Ankara Hamamönü Mehmet Akif Ersoy Müzesi

Bu sırada: hemen solda: dini bir yapı karşımıza çıkıyor. Burası: Tacettin Sultan Cami. Yapı: Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmıştır. Bahçesinde: Tacettin Sultan’ın türbesi bulunan yapı: 1826 yılında, Sultan Abdülmecit tarafından restore ettirilmiştir. Caminin hemen yanındaki bölümde: günümüzde “Mehmet Akif Ersoy Müzesi” olarak kullanılan bir tarihi yapı daha var.

Mehmet Akif Ersoy: kurtuluş mücadelesi sürerken, milletvekili olarak Ankara’da bulunduğu yıllarda, burada ikamet etmiştir. Hatta: İstiklal Marşı’mızın mısralarını, ilk kez, bu yapının duvarlarına yazdığı söyleniyor. Müzeyi mutlaka ziyaret etmelisiniz. Bir kısım fotoğraf, günlük yaşam malzemeleri ve cansız mankenler ile, o günün yaşam şartları sergileniyor.

Ankara Hamamönü Saat Kulesi

Tacettin Cami ve Mehmet Akif Ersoy Müzesinin bulunduğu bölümden çıktıktan sonra: yürümeye devam ettiğimizde: Mehmet Akif Ersoy Meydanı ve hemen karşısında, Karacabey Hamamı görülüyor. Meydanda: tam ortada bir saat kulesi ve hemen yanında, Mehmet Akif Ersoy heykeli var.

Meydanın diğer konukları ise, güvercinler. Bu meydandan: diğer sokak yönünde ilerlediğinizde ise: burada tarihi mekanlardan öte, sokaklara masalarını atmış ve bu masalarda sessizlik ve sakinliğin ve tarihi ortamın tadını çıkaran insanları: bir şeyler yerken veya içerken görebilirsiniz.

Hamamönü: yazının başında da sözünü ettiğim gibi: geçmişle günümüz  arasında bir bağlantı. Tarihi pek eskilere gitmeyen Ankara‘nın, yaklaşık 600 yıllık geçmişinin, günümüze yansıyan görüntüsü. Ama, aynı zamanda, Avrupa Birliği bünyesinde ödül almış bir çalışmanın ürünü.

Sizler de, bir tatil gününüz  ve hatta akşamınızı, mutlaka buraya ayırmalı ve bu tarihi mekanda, keyifli bir gezi yapmalı ve hatta: restoran ve kafeteryalarda, mola vererek, ortamın tadını çıkarmalısınız. Yanınızda, fotoğraf makineniz olursa, ilginç kareler yakalayabilirsiniz.

Ankara Ulus Zafer Abidesi

 

Ankara Ulus Zafer Abidesi

Ulus meydanı: ilk zamanlar “Taş Han Meydanı” olarak biliniyormuş. Çünkü, 1888 yılında, Ankara Valisi Abidin Paşa tarafından, burada “Taş Han” yaptırılmış. Meydan daha sonra “Hakimiye Milliye” ve son olarak “Ulus Meydanı” olarak isimlendirilmiştir.

Ulus’un tam merkezinde. Ortadaki kaide üzerinde; atı ile Atatürk ve önde, sağlı-sollu iki asker, arkada ise Türk kadını heykelleri var. Bu anıt; Yenigün Gazetesinin sahibi Yunus Nadi’nin önderliğinde, Türk ulusunun maddi katkılarıyla yaptırılmış.

Bunun için; tüm yurt çapında bir kampanya başlatılmış ve işlemleri yürütmek için, bir yurttaş komitesi kurulmuş. Komite tarafından: Osmanlıca ve Fransızca yazılı şartname hazırlanır. Hazırlanan şartnamede: Kurtuluş savaşının; kime karşı, nasıl ve hangi amaçla yapıldığı, geniş şekilde açıklanır ve zaferin önderi olan Mustafa Kemal’in kişiliği ve özellikleri, ayrıntılı olarak tanımlanır.

Yapılan çalışmalar sonunda; Mustafa Kemal Atatürk’ün, bir kaide üzerinde, ayakta, sivil giysili bir cumhurbaşkanı olarak tasvir edilmesine ve doğal büyüklükte, bir bronz heykel dikilmesine karar verilir.

Yarışmaya gönderilen projeler incelenir ve içlerinden; Avusturyalı sanatçı Heınrıch Krippel’in projesi beğenilir. 1883 tarihinde, Viyana’da doğan sanatçı, eğitimini Viyana Güzel Sanatlar Akademisinde tamamladıktan sonra, Türk Hükümetinin davetlisi olarak geldiği ülkemizde, 1925-1938 yılları arasında kalarak, birçok Atatürk Anıtı yapmıştır.

Atatürk; bu eserler için, sanatçıyı köşke davet etmiş ve bir süre poz vermiş. Anıtın, Türkiye’de hazırlanan taslakları ve heykel kalıpları, sanatçının Viyana’daki atölyesinde üretilir ve Viyana Birleşik Maden İşletmelerinde, bronza dökülür. Daha sonra ise, parçalar halinde getirilerek, Türkiye’de yerlerine monte edilir.

Anıtın samani renkli taş bölümleri ise: Marmara adasından sağlanan taşlar, gemilerle İstanbul-Haydarpaşa’dan vagonlara yüklenmiş ve trenlerle Ankara’ya getirilerek, yerinde yapılmıştır. Bu taş bölümler yani kaide üzerinde “Arapça” harflerin bulunduğu yazılar göreceksiniz. Bunun nedeni: anıt yapıldığında, “Harf Devrimi” henüz gerçekleşmemiştir ve bu yüzden, anıt kaidesi üzerindeki yazılar, Arapçadır.

Evet; geçen süreçte, anıt tamamlanır ve 24 Kasım 1927 tarihinde, törenle açılır. Özellikle: anıtın açıldığı ilk yıllarda, belli aralıklarla, Ankara İtfaiye Teşkilatının araçları, bu anıtı, çamaşır sodası ve Arap sabunlu doğal süngerlerle yıkarlar.

Ankaralılar, anıtın çevresine, ne bir sigara izmariti nede herhangi bir çöp atmazlar. Ne ilginç ki; gittiğinizde bundan farklı bir manzara ile karşılaşacaksınız. Yani; toz ve kuş kirleri yoğun bir anıt. Ayrıca; çevresinde de, asla öyle geçmiş zamanlarda olduğu gibi, bir temizlik hassasiyeti filan yok. Kirli ve pis, mezbelelik bir ortam.

Neyse, anıtın ifade ettiği anlamı anlatmak istiyorum. Anıt, bir heykel gurubu olarak tasarlanmış. Burada, esas vurgulayıcı olan; Türk milletinin kurtuluş savaşında gösterdiği birlik ve beraberlik sonucu ortaya çıkan başarı.

Kaide üçgen olup, heykel gurubu: cumhuriyetin kurulduğu meclis binasına ve tren istasyonu yönüne bakıyor. Özellikle: Atatürk, kendi heykelinin, Meclis Binalarına bakmasını istemiştir.

Ankara Ulus Zafer Abidesi

Önde: iki Mehmetçik var.

Sağdaki: arkadaşlarını savaşa çağırıyor. Kıtlık şartlarından dolayı, zayıftır. Ama, Namazgah Tepesindekileri çatışmaya çağırmaktadır. Namazgah  tepesi, o yıllarda: deve dikeni ve madımak bitkileriyle örtülü bir kırsal alandır. Savaşa giden veya gidecek askerler, bayramlarda, güneşli günlerde Cuma namazını, burada topluca kılarlar, hatta yağmur duaları yapılır.

Soldaki: düşmanı gözetleyen bir Mehmetçik heykeli. Bu heykeldeki Mehmetçik: Taş Han tarafındaki elini güneşe siper ederek, Polatlı tarafından gelebilecek  düşmanı gözetliyor. Ayağında: 8 delikten bağlı, ökçeli, nalçalı, altı kabaralı Bursa postalı var. Tozluk yerine, 8 defa sarılmış dolak ve elinde 7.9 mm. lik mavzer, üzerinde kışlık kaput var.

Yani: 9-11 Ocak 1021 tarihinde, I ve II’nci İnönü savaşlarının kıyafetleri. Mavzerin ucunda kasatura var. Çünkü: göğüs göğse çarpışma çok yakındır. Başında, Alman ordusundan alınan, I. Dünya savaşından kalma miğfer, göğsünde el bombası görülüyor.

Ankara Ulus Zafer Abidesi

Arkada ise; mermi taşıyan, Türk kadını heykeli var. Kuvay-i Milliye diliyle “Kara Fatma”. Kara Fatma, kağnının gitmediği yerde, top mermisini kendisi taşımaya başlamıştır. Ayağında: şaplı çarık (süt danası, koç ya da keçi derisinden yapılan), örme çorap, altında Kocatepe kayalıkları görülüyor.

Şalvarı, belinde kuşağı, başında yemeni, üzerinde göynek. Kolları sıvalı, yakasının 4 düğmesi kapalı, 6 düğmesi açık, çünkü tepesinde Ağustos güneşi, omuzunda büyük taarruza yetiştirilmesi gereken bir ağır sahra obüs mermisi var.

Heykel gurubunun tam ortasında; çokgen kaidenin üzerinde, yine çokgen plana sahip ve daralarak yükselen anıtın, asıl kaidesine ulaşılıyor. Mermerden olan bu kaide; güney cephesinde, üstte, Sakarya’da düşmanı yenen Türk askerleri.

Altta; savaş sırasında, Mustafa Kemal, Komutanlar ve Türk Askerlerinin tasvir edildiği; iki pano var. Kuzey cephesinde: mermere kazınmış iki pano daha var. Üstte: zaferden sonra, resmi geçit yapan Türk askerleri ve altta ise; kağnılarla, cepheye silah ve cephane taşıyan Türk köylüsü tasvir edilmiş. Burada da ilginç bir durum var.

Atatürk, açılışta, burada kağnının önünde anasının kucağındaki çocuğun çıplak olduğunu gördüğünde “Bu çocuk çıplak, üşür” diye yorumlar. Halbuki, çocuğun giysileri, o sırada kağnı ile cepheye taşınan top mermisinin kapsülündeki barut ıslanıp nemlenmesin diye, mermi üzerine örtülmüştür. Atatürk’e verilen cevap “çocuk anasının kucağında, ana kucağının sıcaklığı ile üşümez”

Mermer kaidenin ön yüzünde: üç adet doğan güneş motifi ve bunları çevreleyen çelenk motifleri var. Daralarak yükselen, en üst kısmında, anıtı çevreleyen bir sıra halinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün, altın varakla yazılmış, özlü sözleri bulunuyor.

Mermer kaidenin arka yüzünde; ortada, kabartma olarak topraktan çıkan, ancak bir dalı kırılmış ve kırık yeri üzerinden daha gür bir şekilde yükselen hayat ağacı motifi var.

Kaidenin üzerinde; şartnameye aykırı olarak yapılmış olsa da, gayet güzel olduğunu düşündüğüm: mareşal üniformalı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dört ayağı üzerine yere sağlamca basan “Sakarya” isimli atı üzerinde, bronzla tasvir edilmiş.

Ülkemizde; çeşitli şehirlerdeki Atatürk anıtlarının çoğunda, atının bir veya birkaç ayağı, yerden kesilmiş ve yukarıda olarak tasvir edilirdi. Bu nedenle: ilginç bir soru, dilden dile dolanırdı. Ankara’daki Atatürk Anıtında, atının hangi ayağı havadadır?

Evet; bu anıt, yapıldığında bugünkü yerinden farklı, başka bir yerde imiş. 1956 yılında, arkadaki çarşı binasının yapılması nedeniyle, eski yerinden, güneye, yani buraya, Kızılay istikametine, 10 metre kaydırılmıştır.

Burada; bu anıtı inceleyin, gerçekten güzel bir anıt. Kurulduğundaki, o çevresi boş meydandaki, ihtişamını düşünebiliyor musunuz?

THE REPUBLİC MONUMENT

Standing in Ulus Square, this monument was made by an Australian sculptor, Kripper, in memory of the heroes of the Turkish War of İndependence. The base of the equestrian statue of Atatürk bears reliefs depicting Atatürk and his soldiers, along with figures symbolizing Turkish women and the young Turkish Republic.