Ankara Ağaç Ayak Cami

Ankara Ağaç Ayak Cami

Ankara, Akbaş Mahallesi, Ulucanlar caddesi üzerindedir.

1795-1706 yılları arasında yapılmıştır.

Meyilli bir arazi üzerinde yapılmıştır. Boyuna dikdörtgen planlıdır. Duvarları, kerpiçtir. Bu duvarlar üzerindeki mukavemeti arttırmak için: bol miktarda, ağaç hatıl ve direkler kullanılmıştır. Bu yüzden: Ağaç Ayak camii ismi verilmiştir.

Kırma çatılı ve ahşap tavanlı caminin tavanı, güzel bir görünüş arz etmesi ve eski ahşap işçiliğini yansıtmasına rağmen, kesin olan şudur; orijinal değildir. Yalnızca: kuzey cephe, tuğladan yapılmış ve ağaç hatıllarla takviye edilmiştir.

ONARIM

İlk yapılışında: toprak damlı küçük bir yapı olan cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılarak, bugünkü şeklini almıştır.

Arazi konumundan ötürü, düzenli bir planı olmayıp, dikdörtgen planlı, üzeri çatılı moloz taştan yapılmış bir yapıdır. Son cemaat yeri yoktur.

Mimari yönden, herhangi bir özellik taşımamakta olup, çok sade bir yapıdır. Cami içindeki bezemeler de bir özellik taşımamaktadır.

Giriş kapısı üzerindeki ve yanlarındaki pencereler üzerinde, tuğladan sivri kemerli alınlıklar bulunmaktadır. Kuzey cephede, mahfile açılan pencerelerin içleri kapatılmış ve küçük tezyini birer niş şeklini almıştır. Kuzeybatı köşede bulunan ağaçlar, pahlıdır.

Bazı kısımlarda, bilhassa mahfilin alt tavanındaki işçilik ve malzeme, tavanla ayrılık göstermektedir. Düz tahtalar üzeri ince çıtalarla kare bölümlere ayrılmış olan tavanda çıtaların kesiştiği yerlere, baklava halinde, ufak tahta plakalar konmuştur.

Orta kısımda, 6 kenarlı bir göbek tavan yüzeyinden çıkıntı teşkil edecek şekilde yapılmış ve çevresi aşı boyalı nakışlarla süslenmiştir. Kenar pervazları ile çevrilmiştir. Orta göbeğin içi ise, birbirine geçmiş daireler ve bu daireler ortasında ışınlı yıldızlarla tezyin edilmiştir.

Kuzey taraftaki mahfilli, iki ahşap direk taşımakta olup, mahfilin orta kısmı, yanlara göre balkon şeklinde, ileri doğru çıkıntı teşkil etmektedir. Kenarları aşı boyalı nakışlarla tezyin edilmiş mahfilin nakışları, tavan nakışlarından daha eski olduğunu gösterir.

Kıble duvarı ortasındaki alçı mihrabı mücesemdir. Tavan hizasına kadar yükselen mihrap, en üstte bir sıra palmetle nihayetlenir.

Mihrap nişi 5 kenarlı ve köşelerde 2 sütunçe ile süslenir. Niş üzeri mukarnaslarla ve nişin iç yüzeyi, alçak kabartma ve geometrik geçme motiflerle, köşe dolguları da, aynı şekilde motiflerle süslenmiştir. Mihrap nişinin çevresini, 3 bordür çevreler.

Dışta ve içte, Kelime-i Tevhit yazılı, iki bordür arasında, birbirine geçmiş ovallerle süslü ikinci bir bordür bulunmaktadır. Mihrabın üzerinde, üst üste 3 kitabe bulunur ki, bunlardan ortadaki iki parçalıdır. Ahşap merdivenin altındaki üçgen pano geçmeler halinde yapılmıştır. Bütün yüzey hatayi, rumi ve kıvrık dallarla bezenmiş nakışlarla: kırmızı, siyah, sarı renkler kullanılmıştır.

MİNARESİ

Kuzeybatı köşesine, küçük bir minare oturtulmuştur. Ahşap ve yüksekliği azdır.

Ankara Akköprü

Ankara Akköprü

Bu köprü: Ankara çayı üzerindedir. Akköprü ismi, özellikle, Ankara’nın en büyük alışveriş merkezlerinin birinin ismi ile özdeşmiştir.

Bu yüzden, her gün önünden, yakınından yüzbinlerce kişinin geçtiği bu köprü hakkında, birkaç satır yazmak istedim.

Geçerken bir bakın, tarihi geçmişini duyduğunuzda kesinlikle bakmak isteyeceksiniz.

Çünkü: Ankara’nın, Selçuklu döneminden kalan en önemli mimari yapılarından birisidir.

Evet, bu ana yolun kenarında: Ankara çayı üzerinde: İncesu deresi ve Hatip çayının birleştiği yerde sessiz-sakin duran ve geçmişle günümüzü birleştiren köprü: Mayıs 1222 yılında, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından ; Ankara valisi Kızıl Beye yaptırılmıştır.

Çünkü: Bağdat-İstanbul arasındaki ticaret yolunun üzerindedir ve stratejik konumu vardır. Ticaret yolunun: Ankara-İstanbul arasındaki bölümünün başlangıç noktasıdır.

Ayrıca: Osmanlı döneminde, şehirden: askere veya hacca gidenler, bu köprü başından topluca uğurlanırlarmış.

Köprü: 4 büyük ve 3 küçük olmak üzere, 7 kemerden oluşmaktadır. Bu kemerlerde, büyük oranda, Ankara taşı kullanılmıştır. Aralarda ise, yöredeki antik eserlere ait taş malzeme kalıntılarından faydalanılmıştır.

Kenarlardaki küçük kemerler nedeniyle, köprü, iki ucundan başlayarak, ortaya doğru yükselmektedir.

Batı bölümünde, antik dönemden kalma iki adet yazıt bulunmaktadır.

Sağ bölümde bulunan yazıtın Türkçesi: “ Din ve dünyanın büyüğü, yüce Sultan Ey-ül-feth Keykubad bin Keyhüsrev-müminlerin emrinin bürhanı-619 yılı rebiulahir ayında yaptırıldı”

Orta gözün solundaki kitabede: bazı yerleri silik olduğundan net okunamamakta, yalnızca köprüyü yapan Bedreddin ismi okunabilmektedir.

Köprü çok dar olması nedeniyle: günümüzde yalnızca yayalar tarafından kullanılmaktadır.

Evet, yazının başında söz ettiğim gibi: uzun yıllar, bu köprü üzerinden insanlar, kervanlar geçmiş, asker, hacı uğurlanmış ve hasret çekenler köprüyü hep bir ayrılma ve buluşma, hasret köprüsü olarak görmüşler.

Bugün sağlam olmasına rağmen, her ne kadar aralarda kalmış ve devasa görüntüsünü kaybetmiş olsa da özellikle yapıldığı yıllardaki muhteşemliği düşünmeye değer.

Ankara Ulus Roma yolu

Ankara Ulus Roma yolu

Cardo Maximus olarak isimlendiriliyor.

Ulus Şehir Çarşısı temel kazısı sırasında bir kısım tarihi eserler çıkınca: burada 1995 yılında yapılan resmi arkeolojik çalışmalarda: Geç döneme ait bir Roma yolu kalıntıları bulunmuştur.

2006 yılında, Ankara Valiliği tarafından yapılan otopark çalışmaları sırasında ise: bu Roma yolunun devamı bulunmuştur.

Günümüzde: zemin seviyesinin 2 ile 3.30 metre altında kalan; Roma yolunun toplam 215 metre ve genişliğinin 6.5 metre olduğu düşünülüyor.

Yolun kenarlarında: yayalar için yapılmış 20 cm yükseklikte ve 1.5 metre genişlikte kaldırım blokları bulunmaktadır.

Yolun zemini taş kaplıdır ve altındaki oluktan şehrin kanalizasyonu geçer.

2007 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarda: burada 1800 yıllık “Hermes” heykeli, 11. yüzyıla tarihlenen Selçuklu kandilleri ve Osmanlı d önemine ait pipo ve porselenler bulunmuştur.

Çok sayıda pipo çıkması üzerine yapılan araştırmalarda: Osmanlı döneminde, burada “Kuyulu Kahvehane” denilen bir mekanın bulunduğu anlaşılmıştır.

Bu pipolar: üzerinde geometrik ve çiçek desenli, üzerinde yapan veya kullananın mührü bulunan, ince işlemeli lüle taşı pipolardır. Yine burada bulunan çinilerin ise, Osmanlının son dönemlerinde Çin ve Avrupa’dan ithal edilmiş olabileceği değerlendirilmektedir.

Bölgede yapılan araştırmalarda, ayrıca: Frig dönemine ait gri seramik parçaları, Roma dönemine ait 2. ve 3. yüzyıla tarihlenen: mermerden yapılmış, başı kırık, ayakta duran bir kadın heykeli ve seramik kaplar bulunmuştur.

Bence en kısa zamanda, Ulus semtine gidin ve bu tarihi Roma yolunu görün, çünkü yakın zaman sonra görme şansınız olmayabilir.

Ekim 2014 tarihinde: Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan kanalizasyon çalışması sırasında: Hükümet caddesindeki Roma dönemine ait tarihi sütunların üzeri önce toprakla örtülmüş ve ardından asfalt ile kaplanmış ve tarih tarihe gömülmüştür.