Ankara Atatürk Konutu ve TCDD Müzesi ve Gar binası

Ankara Atatürk Konutu ve TCDD Müzesi ve Gar binası

Kesinlikle, bu satırları okuyan siz, Ankara’da yaşıyorsanız veya birkaç kez Ankara ulaşımı için tren kullandıysanız, Ankara Tren Garını görmüşsünüzdür. Ama, biraz dikkatli baktığınızda, bu tren garının, tarihi bir yapı olduğunu hemen anlamak mümkündür.

Bu yapı içinde, benim en çok ilgimi çeken “Atatürk konutu” olarak adlandırılan ve halen TCDD tarafından bir müze olarak dizayn edilerek ziyarete açık bulundurulan bir yapıdır. Aslında, biraz önce söylediğim gibi, her gün, önünden yüzlerce kişinin geçtiği bu yapı, maalesef birçokları tarafından bilinmez ve ziyaret edilmez.

Ama, bir zamanlar, ülkemizin büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk tarafından konut olarak kullanılan ve müze olarak düzenlenen bu yapıyı, mutlaka görmek gerekir diye düşünüyorum. Kısa bir zaman ayırıp, bu güzelliği görebilirsiniz.

Müze: Cumartesi, Pazar ve bayram tatilleri hariç, her gün saat: 09.00-12.00 ve 13.00-17.00 arasında açıktır ve giriş ücretsizdir. Her ne kadar girişin ücretsiz olması bir jest olarak görülse de, buranın yönetiminden sorumlu olanlara bir öneri: hafta içinde, insanlar iş yerinden izin alarak veya iş yerini kapatarak buraya gelemezler.

Bence, burayı cumartesi günleri açın ve Pazar ile pazartesi günü tatil yapın. Hangi üniversite öğrencisi, hafta içinde dersini bırakıp, müzenizi ziyaret etmeye gelebilir. Amaç, müzenin ziyaret edilmesi mi, yoksa işte, müze, gelen-gelsin mantığımı ki, buna hakkınız olmadığını düşünüyorum çünkü, bu tür müzeler, kurumların-kişilerin değil, toplumun malıdır ve toplumun kullanımı için en uygun şartları yaratmak ta, buraların yönetimlerine düşer.

Ulaşımdan söz etmek istemiyorum, malum, Ankara tren istasyonu, şehrin en merkezi yerindedir.

Evet, şimdi: Ankara tren garında, geçmişten günümüze kadar olan sürece ait bir gezintiye çıkalım. Sizler de, mutlaka kısa bir zaman ayırın veya tren ile bir yere gidecekseniz, bir saat öncesinde gidin ve gar kompleksi içindeki tarihi özellikleri olan yapıları gezmek için zaman ayırın.

Osmanlı-Anadolu Demiryolları İşletmesi: 1871 yılında faaliyetine başlamış ve ilk olarak: İstanbul-Adapazarı arasındaki hattın yapımı sağlanmıştır.

Ankara Atatürk Konutu ve TCDD Müzesi ve Gar binası

1888 yılına gelindiğinde ise, bu hattın: Eskişehir-Konya ve Ankara’ya kadar uzatılmasına karar verilmiştir. 1892 yılında, Ankara’ya ilk tren gelir. Yine aynı yıl, mimar Kemalettin Bey tarafından, küçük bir istasyon binası yapılır.

Taş bina, bodrum üzerine 4 katlıdır. Direksiyon binası olarak isimlendirilir. İstasyon binası: aslında, Anadolu-Bağdat demir yolu hattındaki çalışmalara katılan Alman yöneticilerin ikametgahı olarak düşünülmüştür.

Şehre gelen demir yolu hattı, törenlerle karşılanır. Hatta: Ankara kalesinin, tren garına bakan cephesine, büyük bir “Osmanlı tuğrası” asılır, gara çıkan cadde ve sokaklar taklarla süslenir ve hatta, tören için yurt dışından orkestra getirtilir.

Takip eden dönemde: 27 Aralık 1919 tarihinde, Mustafa Kemal Atatürk: kurtuluş mücadelesini sürdürmek üzere, Ankara’ya geldiğinde, ikametgahı olarak, şehirdeki tek modern konut olan, 2 katlı, Direksiyon binası tahsis edilir.

Ama, yalnız konut olarak değil, aynı zamanda “Başkomutanlık karargahı” olarak da kullanılır. Binanın giriş katında: çeşitli toplantılar yapılırken, üst katı: Atatürk’ün ikametgahı olarak kullanılmıştır. Burada: Atatürk’ün yatak odası, banyosu, çalışma odası ve toplantı salonu bulunmaktadır.

Ayrıca: Fikriye hanımın, Atatürk’ü görmek için Ankara’ya geldiğinde kaldığı oda da görülüyor. Burada: Atatürk’e ait: özel eşyalar, o günün özelliklerini yansıtan mobilyalarla döşenmiştir.

Dolayısı ile, 1920-1922 yılları arasında, ülkemizin, kurtuluş mücadelesinin en hızla sürdürüldüğü yıllarda, bu yapı: en önemli kararların alındığı bir mekan olarak tarihe tanıklık eder. Kurtuluş savaşının harekat planları burada hazırlanır.

Ankara Atatürk Konutu ve TCDD Müzesi ve Gar binası
Ankara Atatürk Konutu ve TCDD Müzesi ve Gar binası

 

Hatta: 21 Ekim 1921 tarihinde, Fransızlar ile yapılan  Ankara Antlaşmasının ön görüşmeleri ve bilahare anlaşmanın imza töreni de burada yapılır. Bu anlaşma ile, Türkiye-Fransa arasında, silahlı çatışma son buluyor, güney sınırlarımız tespit ediliyordu.

Hatta, bu anlaşma ile, Türkiye-Suriye sınırları belirleniyor ve gerek Kilikya bölgesinin önemli bölümü ve gerekse Bağdat demir yolu hattının büyük bölümü, Türkiye sınırları içinde bırakılıyordu, yani tam bir başarı denilebilir.

23 Nisan 1920 tarihinde, TBMM oluşturulması ve bu tarihin “Milli Bayram” olarak kutlanması kararları da, burada alınır.

Yukarıda söylediğim gibi, ulusal kurtuluş mücadelemiz ve hemen sonrasındaki birçok tarihi olaya tanıklık eden bina, TCDD İşletmesi tarafından kullanılıyor iken, takip eden tarihi süreçte, yeniden düzenlenerek, müze haline getirilmiş ve 24 Aralık 1964 tarihinde ziyarete açılmıştır.

Müzenin üst katında: Atatürk’ün çalışma odası, yatak odası, banyosu, toplantı odası ve Fikriye Hanımın kaldığı odalar, o günkü orijinal mobilyaları ile görülebilmektedir.

Alt katında ise, mevcut 5 oda “Demir yolları Müzesi” olarak düzenlenmiştir. Aslında, bina “Direksiyon binası” olarak biliniyor olsa da, günümüzde “Atatürk konutu” ve “TCDD Müzesi” olarak isimlendirilmektedir.

Burada: 1857 yılından günümüze kadar olan süreçte: eşya ve belgeler sergilenmektedir.

Yapının duvarlarında, yine kullanıldığı döneme ait fotoğraflar bulunuyor. Ayrıca: Osmanlı devleti döneminde kullanılan mühürler, diplomalar, kimlik kartları, biletler ve Alman Demir yolları idaresi tarafından ilk demir yolları Genel Müdürü Behiç Erkin’e armağan edilen ve çalışır durumdaki buharlı lokomotif modeli görülebiliyor.

Benim ilgimi çeken: Sultan Abdülaziz’e, İngiliz hükümeti tarafından armağan edilen, altın kaplama, minyatür vagon ve sultanın özel treninde kullandığı sedef işlemeli çalışma masası.

Ayrıca; 1925 yılında, Atatürk’ün, Samsun-Çarşamba demir yolu hattının yapımına başlanması töreninde kullandığı kazma-kürek görülüyor.

TCDD Müzesinden, Atatürk konutundan çıktıktan sonra: hemen yan tarafta bulunan “Atatürk Vagonu” görülebilir. Bu vagon: 3 kompartıman, lavabo, banyo ve salondan oluşmaktadır. 1935 yılında, Almanya-Hofman-Werke tesislerinde yapılmıştır. Ağırlığı: 46 ton, uzunluğu: 14.8 metredir.

Atatürk: 1935-1938 yılları arasındaki yurt gezilerinde “Beyaz tren” olarak isimlendirilen bu vagonu kullanmıştır. Ancak, aynı vagon: büyük önderin ölümünün ardından: İzmit-Ankara arasında, naaşının naklinde de kullanılmıştır. Naaş, 19 Kasım 1938 tarihinde, Ankara’ya getirilince, 3 yıl kaldığı Direksiyon Binasının önündeki top arabasına yerleştirilmiş ve buradan Anıtkabir inşaatı bitirilinceye kadar muhafaza edileceği, Etnografya Müzesine götürülmüştür.

Evet, bu vagon: 1964 yılından bu yana: bugün bulunduğu yerde sergilenmektedir.

Cumhuriyetin ilanından sonra: Direksiyon binası: Atatürk tarafından terk edilmiştir. Çünkü: taş bina çalışma ve dinlenme yönünden; Atatürk için uygun değildir ve Ruşen Eşref’in önerisiyle; Ankara’nın yazlık bağlar bölgesi olan “Çankaya” dan satın alınan “Kasapoğlu Köşkü” yani “günümüzdeki Cumhurbaşkanlığı köşkü” ne taşınmıştır.

Ancak, büyüyen başkent Ankara’da ; dönemin en büyük ulaşım aracı olan demir yolu ulaşımının sağlanmasında, küçük istasyon binası yeterli gelmemektedir. Bunun üzerine: Türkiye’nin başkentine yakışacak bir gar binası yapılmasına karar verilir. Gar binasının yapılması için kurulan komisyon tarafından: gar planlarını hazırlanması için, o dönemde, genç bir mühendis olan (25 yaşında) mimar Şekip Akalın görevlendirilir.

Akalın: Avrupa’da, birkaç büyük gar binasında inceleme yaptıktan sonra, yurda döner ve projesini hazırlayarak inşaatı başlatır. İnşaat ilk başladığı dönemde, temel kazısında çıkan bir sıvı nedeniyle, bazı iddialar ortaya atılır. Ulus Gazetesi, temel kazısında çıkan sıvının, MTA tarafından araştırıldığı ve bunun “ham petrol” olduğunu yazar. Ancak, daha sonra: bu petrol yatağının rezervinin ne kadar olduğu veya sonucun ne olduğu hakkında, ayrıntılı bilgi edinilemez ve konu kapanır gider.

Ankara Atatürk Konutu ve TCDD Müzesi ve Gar binası

Günümüzde de kullanılan yeni gar binası: 29 Ekim 1937 tarihinde tamamlanarak hizmete açılır. Tamamlandığında: Avrupa’daki en modern gar binaları arasında, en ön sıraya çıkar.

Yapı: bir monoblok yapı olarak değil, bir yapılar kompleksi olarak planlanmıştır. Ana binanın iskeleti ve temel bölümü, betonarme olarak yapılır. Dış cephe, Ankara taşı ile kaplanmıştır. Art-deco mimari tarzındadır. Gereksiz bezeme unsurlarından arındırılmıştır. Dikdörtgen yatay prizma şeklindedir. Uzunluğu: 150 metredir. Orta bölüm dışında: 3 katlıdır.

Bu orta bölümde: tavandan gün ışığı alan, büyük bir giriş holü bulunmaktadır. Bu giriş holünde: bilet gişeleri, ofisler ve dükkanlar bulunmakta olup, boyutları: 23 x 33 metredir ve yükseklik 23 metredir. Gayet aydınlık, geniş ve ferah olan bu orta bölüm: 12 metre yükseklikteki pencereler ile aydınlatılmaktadır.

Burası, temel işlevinin yanı sıra, gelen yolcuları karşılayan, görkemli bir kapı olarak düşünülmüştür. Giriş bölümünün iki yanında: dış cephede, yarım yuvarlak olarak, dışarı taşan ve yüksekliği boyunca dikey pencerelere sahip, birer merdiven kulesi görülmektedir. Bu iki kule, giriş cephesine, anıtsal bir görünüm kazandırıyor.

Peronların yan duvarları: gün ışığından yararlanmayı sağlayacak şekilde tasarlanmıştır.

Ankara Atatürk Konutu ve TCDD Müzesi ve Gar binası

Ankara gar binası kompleksi içinde: bir de “Gazino” bölümü bulunuyordu. Meydanın sağındaki bu gazino yapısı: bir çift sütun dizisiyle, aynı tarihte inşa edilmiş olan gar binasına bağlanmıştı. Geniş bir terası da bulunan gazino binasının hemen yanında ise, bir “Saat kulesi” var. Kule: yivli süslemeleriyle, 32 metre yüksekliğindedir.

Gazino binası: açıldığı dönemi takip eden süreçte, uzun zaman, Ankara’nın kültürel etkinliğinin yürütüldüğü bir yer olarak kullanılmıştır. Yerli ve yabancı sanatçılar, sık sık burada konserler vermişler, politikacılar, gazeteciler, siyasetçiler, burayı buluşma yeri olarak kullanmışlardır.

Ankara garı: ilk yapıldığında, çağdaş Türkiye’nin dünyaya açılan yüzü olarak kabul ediliyordu. Bu nedenle: gar ile Meclis binası (Ulus’daki eski meclis binası) arasında uzanan, geniş ve ağaçlı cadde: ünlü Alman şehir planlamacısı Jansen tarafından düzenlenmiştir. Çünkü: buranın “Protokol yolu” olarak kullanılması gündeme gelmişti. Hatta: resmi bayramlardaki geçit törenleri, bu yol da yapılıyordu.

Son bir not: Ankara garının önünde, hemen havuzun yanında bir heykel var. “Miras” isimli bu heykel: Metin Yurdanur tarafından 1980 yılında yapılmıştır. Çünkü: 1980’li yıllarda, dönemin Belediye Başkanı Ali Dinçer, şehirde oluşturulan yaya bölgelerine, heykel koymak üzere girişimlerde bulunur. Ankara Gazi Üniversitesi hocalarının bir kısmı çeşitli heykeller yaparlar. Miras isimli heykel de, bunlardan biridir. Heykelde: “Hitit aslanına ters binmiş Nasrettin Hoca” betimlenmiştir.

Ankara PTT Pul Müzesi

Ankara PTT Pul Müzesi

Ekim 2013 tarihinde açılan “Ptt Pul Müzesi” Ankara’nın en merkezi yerinde bulunması ile önem kazanıyor. Bu büyük bir avantajdır. Çünkü: müzeye ulaşım gerçekten çok kolay, Ulus merkezinde: Gençlik Parkı istikametinde, büyük postaneden aşağıya doğru 250-300 metre yürüdüğünüzde, hemen yol üzerinde, müzeyi görebiliyorsunuz.

MÜZE BİNASI

Müze binası: daha önce, burada kurulu bulunan ve Türkiye Cumhuriyetinin üçüncü bankası olan Emlak ve Eytam Bankasının binasının restore edilerek yenilenmesi sonucu oluşmuştur. Türk halkının inşaat yatırımlarını desteklemek ve kredi vermek üzere; Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatları ile 1926 tarihinde kurulan bu banka: Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister tarafından neo-klasik tarzda: 1933-1934 yılları arasında yapılan bu binada hizmete başlamıştır.

Ancak: daha sonra banka kapatılmış ve uzun süre kullanılmayan binası: PTT idaresi tarafından restore edilmiştir.

Müze: Ekim 2013 tarihinde hizmete açılmıştır. 5 katlıdır ve 6500 metre karelik kullanım alanı bulunmaktadır. Müzeye önem kazandıran özellik: ülke koleksiyonunda bulunan 4400 parça orijinal pul ve dünya koleksiyonunda bulunan 1500 parça orijinal pullardır.

Ziyaret saatleri: 09.00-17.00 arasındadır. Giriş ücretsizdir.

 

GİRİŞ KATI

Burada: müze binasına dedektörlü bir kapıdan giriliyor ve girerken alet sinyal verirse ( yani mutlaka sinyal veriyor, sonuçta üstünüzde herhangi bir metal bulunmama durumu yok) görevli ayrıca el dedektörü ile üzerinizi arıyor ki, bence bu biraz fazla kaçıyor. Yani: Anadolu Medeniyetleri Müzesine girerken böyle bir uygulama yok, dedektör filan yok, burada bu kadar sıkı önlem niye?

Neyse: içeriye böyle hafif bir gerginlikle giriyorsunuz.

Girdikten sonra: zemin katta bulunanları aşağıda sıralıyorum.

1. Posta tarihi.
2. Posta nazırları ve genel müdürleri odası.
3. İstiklal harbinde PTT
4. 3D Sinema
5. Günümüzde PTT
6. Kostüm sergisi.
7. Kişisel Pul, filateli nedir?
8. Pullarla Yüzyıl İnteraktif Sergisi.
9. Bir Pulun hikayesi.
10. Filateli sözlüğü.
11. Tarihten mektuplar.

Evet: bunlarla ilgili kısa bilgiler vermek istiyorum. Giriş kapısından girince hemen sağ bölümde: ilginç bir yer var, kürsü gibi bir yere giriyorsunuz, hemen yukarıda bulunan kitaplardan okumak istediklerinizi, el hareketleri ile önünüzdeki ekrana indirip, okuyabiliyorsunuz. Bence, çok anlamlı değil, burada zaman kaybetmedim.

Sonra: Bunun hemen yanında: bir görüş/öneri defteri konulmuş. Defteri inceledim, birkaç sayfasına baktım, deftere pek de işe yarar yorumlar-görüş ve öneriler yazılmamış, lütfen müzeyi ziyaret ederseniz, buraya gerçekçi ve yapıcı yorumlar yazmaya dikkat ediniz.

Aynı katta: yine sağ yandan, kenardan kenardan ilerlerseniz: bu kez “Müze Mağazası” ve Müze kafeteryası bulunan bölüme geliyorsunuz. Müze kafeteryası: güzel masa ve sandalyeler yerleştirilmiş, ama boş, öte yandan: buraya oturmayı düşündüm, ama herhangi bir servis elemanı veya neyin servis edileceğini bilmediğimden oturmadım.

Satış Mağazası derseniz: kenardaki vitrinlerde neler satıldığına dair örnekler var. Bunlar arasında: pul defterleri, büyüteçler, üzerinde müzenin amblemi bulunan porselen kupalar, tişörtler ve bazı pullar ve ilk gün zarfları ve camdan yapılan süs eşyaları olduğunu gördüm.

Bunlardan beğendiklerinizi mağazanın kasa bölümüne giderek satın alabiliyorsunuz, ama çeşit pek yoğun değil.

Yine bu katta: duvarlarda interaktif olarak: pul ve postacılığın tarihçesi ve bu tarihçede emeği geçenlerin resimleri, tarihi gelişim: yazılı olarak anlatılıyor.

Buradan çıktıktan sonra: kıyafetlerin bulunduğu bölüm var. Burada: mankenlere posta kıyafetleri giydirilmiş, hemen kenarda: tarihteki mektuplar (antik döneme kadar uzanan tarihte) dijital ortamda sergileniyor.

Hemen ötesinde: 3D Sinema salonu vardı. Ama kapısı kapalı bulunduğundan yorum yapmak mümkün değil. Yine, aynı bölümde: bir pul baskı makinesi sergileniyor ve burada bir pulun nasıl basıldığı görsel olarak belirtiliyor.

Burada: bir pul bloğu üzerindeki bir cümle ilgimi çekti “ben sadece bir kağıt değilim”
Yine aynı yerde: Posta Nazırları ve Genel Müdürlerin resimleri ve isimlerinin bulunduğu bir bölüm var, bence anlamsız.

Bu giriş katında benim en ilgimi çeken bölüm: gerek dünya üzerinde ilk pul ve gerekse Osmanlı döneminde basılan ilk pulların örneklerinin ve hikayelerinin dijital ortamda sergilendiği bölüm oldu. Dünyada ilk posta pulu: İngilizler tarafından 1840 yılında basılmış, Osmanlı dönemindeki ilk pul ise 1863 yılında basılmıştır.

İlk İngiliz pulu: Sir Lawrence Hill tarafından, 1840 yılında basılmış ve “Black Penny” ismiyle bilinmektedir. İlk Osmanlı pulu ise: 1 Ocak 1863 tarihinde Sultan Abdülaziz döneminde; Posta nazırı Agah Efendi tarafından basılmış ve tedavüle çıkarılmıştır.

Bu pullar: tuğralı pullar olarak bilinir. Gayet ince olan bu pulların kenarları da dantelsizdir. Kağıtları çok incedir ve dikkatli bakıldığında sanki pulların arkaları görülür. Taş baskılı bu pulların üzerinde tuğra bulunur.

Evet: eğer bu satırları okumasanız: müzenin bu kadar olduğunu düşünüp, kapıdan dışarı çıkabilirsiniz ki, ben buraya gelirken aslen pul-pullar görmeye geldim, fakat zemin katta: pullardan ziyade birçok saçma sapan şeyler var.

Bunları düşünürken: bir bölümde bulunan bir broşür gözüme çarpıyor, okuyorum ki, bu zemin katın üstündeki 3 katta, pulların sergilendiği yerler olduğunu öğreniyorum. Asansör arıyorum, bulamıyorum ve derken merdivenlere ulaşıyorum ve merdivenleri çıkarak üst kata ulaşıyorum.

Ancak: size önerim, müze görevlilerine asansör yerini sorun, asansör ile en üst kata çıkın ve yürüyerek aşağıya inin, gayet modern bir asansör bulunuyor. Ama, yerini sormak gerekiyor.

Ankara PTT Pul Müzesi

 

1. KAT

Bu kat: Kronolojik koleksiyonların sergilendiği yer olarak hazırlanmıştır. Burada en çok ilgimi çeken bölüm: Osmanlı döneminde basılan ilk pulların bulunması oldu.

İlk pulların ardından: tarih tarih kronolojik sıraya göre pullar yerleştirilmiş ve özellikle ilk Osmanlı pulları ilgi çekiyor. 1863 yılında basılan ilk tuğralı pullardan itibaren günümüze kadar uzanan pulların koleksiyonu sergileniyor.

Ayrıca: bu bölüm, büyükçe bir salona yerleştirilmiş ve bu salonun ardından: yine kronolojik sıraya göre, pullar oda oda yerleştirilmiş. Bir odada da: ilk gün zarfları sergileniyor.
Ancak: burada bir husus dikkatimi çekti, pulların bazılarında küçük ayrıntıların görünmesi için, pulların önüne büyüteç konulabilir.

Salondan çıkınca: oda-oda gezmek biraz sıkıntılı, yoruldum. Yani: son odalar zaten günümüze yakın tarihlere denk geldiğinden, uğramadan geçtim, çünkü sıkıldım.

 

2. KAT

Bu katta: oda oda dolaşarak: çeşitli tematik pullara ait koleksiyonları görebilirsiniz. Bu temalar 7 ana bölüme ayrılmıştır. İlginç ama oda oda gir-çık yorgunluk ve sıkıntı.

3.KAT

Burada: “Dünya Posta Birliğine” üye, 189 ülkeye ait pullar sergileniyor. Ama bunlar arasında büyük öneme ve değere sahip pul göremedim.
Yine: önce güzel dizayn edilmiş bir salon var ve daha sonra yine oda-oda, gir-çık yorgunluk.

BODRUM KATI

Bu kata inmedim, çünkü yazılanlara göre, bu katta bulunanlar ilgimi çekmedi ki, yıllardır pul konusuna meraklı bir ziyaretçi olarak benim ilgimi çekmeyen hususların, bu işe yeni başlayan veya başlamayı düşünenlerin ilgisini ne ölçüde çekeceği meçhul.

Bu bölümde: çocuk temalı pulların bulunduğu söyleniyor. Bunu anladım da, çocuk kulübü denen yerin ne işe yarayacağını, işlevini anlayamadım.

SONUÇ

Öncelikle şunu belirtmekte yarar var. Müze binası: yeni olması nedeniyle gayet temiz ve özellikle her katta bulunan tuvaletler gayet temiz.

Müze satış mağazası: daha ayrıntılı ve zengin olabilir, özellikle: burayı ziyaret edenlerin pul defteri ve pul koleksiyonuna başlaması için birkaç seri pul satışının yapılmasından yanayım. Dikkat: pul defteri yok değil, ancak mevcut pul defterleri: Posta İdaresinin bir zamanlar sanırım çok miktarda aldığı ve halen stoğu tüketemediği az sayfalı defterler, çok sayfalı defter alınmasından ve satışa sunulmasından yanayım. Ayrıca: satışa sunulan pul çeşitlerinin de arttırılması gerekir.

Son yıllarda: internet ortamının ortaya çıkması ile posta idaresi üzerinden yazılı haberleşme azaldı, bunun sonucunda pul ve pul koleksiyonuna olan ilgi de azaldı. Bu ilgiyi arttırmak için: bence: bu müzenin okullarda mutlaka tanıtımı yapılmalı, öğrencilerin toplu halde müzeyi gezmeleri teşvik edilmeli ve hatta: müzeyi ziyaret eden öğrenciler arasında ilgisi ve merakı olanlara: birer takım pul hediye edilmeli.

Müzenin bence en sıkıntılı yanı: giriş katının çok karışık olması, diğer 3 katlık bölümdeki pul sergilenen odaların, birbirinden bağımsız olması, oda oda gezerek pulları izlemek pek keyifli değil ve öte yandan çok yorucu ve pullar kronolojik denilmesine rağmen: sanki daha iyi yerleştirilebilir, aynı yıla ait bütün seriler tek bir camekan altında toplanabilirdi diye düşünmemek elde değil.

Çünkü: dediğim gibi, bir odadan çık, öbürüne gir, bu şekilde birçok odaya gir-çık ziyaretçi yoruluyor. Bence: her oda, belli yıllara ayrılmalı ve o yıla ait tüm seriler: tek bir odada ve bir arada sergilenmeli, şu andaki görünüm karışık, yani: 1923 yılına ait serileri görmek istediğinizde: bunların bulunduğu yerde, sanki o yıla ait tüm seriler yok gibi bir izlenim ediniyorsunuz, çünkü karışık yerleştirilmiş.

Sonuç olarak: bence, böyle bir müzenin oluşturulması özellikle turistik yönü zayıf Ankara şehri için büyük bir imkandır ve yukarıda da sözünü ettiğim gibi, öğrencilerin toplu halde burayı gezmeleri teşvik edilmelidir.

Çünkü: her ne kadar internet ortamı bir önceki döneme göre pul ve pul merakını olumsuz etkilese de; pul koleksiyonu yapmak hala büyük bir keyif olarak birçok ülkede sürdürülmektedir. Bence: gidin ve bu müzeyi ziyaret edin, tarihin derinliklerinde, pulların üzerindeki resimlere izleyerek güzel bir yolculuğa çıkacaksınız.

Ankara Olgunlaşma Enstitüsü 100 Yıl Müzesi

Ankara Olgunlaşma Enstitüsü 100 Yıl Müzesi

Atatürk Bulvarı Sıhhiye Olgunlaşma Enstitüsü içindedir. Öncelikle şundan söz etmekte yarar var. Bu müze;  protokol müzesi olarak kabul ediliyor, genellikle diplomatlara ve özel gurupları ve okul idaresinden alınan izin ile halkın ziyaretine açılıyor. (Müzenin geçmişteki ziyaretçileri arasında bulunanlar: Sophia Loren, Carlo Ponti, İngiltere Kraliçesi Elizabeth, İran Kraliçesi Farah Diba, Prenses Süreyya) Bu yüzden, gitmeden önce telefonla bilgi almanızı öneririm. (Telefon: 03123243421)

Birazda Olgunlaşma Enstitüsünden söz etmek istiyorum. Okul: ilk olarak 1 Kasım 1958 tarihinde, Maltepe semtinde, Erkek Sanat Enstitüsü olarak kullanılan binanın bir katında açılmıştır. Daha sonra, Sakarya caddesinde, Ersen Apartmanında eğitime devam edilmiştir. Günümüzdeki binaya ise, 1962 yılında geçilmiştir.

Atatürk’ün doğumunun 100. Yılı nedeniyle 24 Kasım 1981 tarihinde Enstitü bünyesinde kurulmuştur.

Müzenin kuruluş hikayesi: Refia Övünç: şahsi merakı ve ilgisi nedeniyle, Anadolu’nun değişik yörelerinden ve İstanbul’dan 40 yıl süresince topladığı antik eserleri: İstanbul Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsünde toplamıştır. O yıllarda, MEB bir yetkilisi tarafından yapılan teftişte, bu koleksiyon görülmüş ve bir müzenin kurulması ve koleksiyonun sergilenmesine karar verilmiştir.

Ancak, stratejik önemi nedeniyle müzenin, İstanbul değil Ankara’da kurulmasına karar verilmiştir. Böylece İstanbul Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsündeki koleksiyon, Ankara Olgunlaşma Enstitüsüne getirilmiş ve müze envanterine devredilmiştir.

Koleksiyon: el sanatları ve Etnografik objelerden oluşmaktadır. Daha sonra, şahısların hibeleri ve az da olsa ödenekle parası ödenerek alınan objelerle koleksiyon genişletilmiştir. Şahıs hibeleri yani bağışlar: bağışlayanın ismi ile birlikte sergilenmektedir.

Müzenin amacı: kaybolmaya yüz tutmuş Etnografik eserleri korumak, yaşatmak, yeni nesillere aktarmak, enstitüyü ziyaret eden yerli ve yabancı konuklara Türk kültürü ve el sanatlarını tanıtmak amacıyla kurulmuştur.

Günümüzde, müze çalışmaları, enstitü bünyesinde kurulan bir komisyon tarafından yürütülmektedir. Müze: Kültür Bakanlığı denetimindedir.

Müzede 1008 eser bulunmakta olup bunların büyük bir kısmı Osmanlı imparatorluğu son dönemine aittir. Zengin müze arşivinde bulunan eserler, dönüşümlü olarak değiştirilmektedir.

Ankara Olgunlaşma Enstitüsü 100 Yıl Müzesi;

Müze 3 bölümden oluşur.

Birinci bölüm:

Gümüş kullanım eşyaları ve takılar bölümüdür. Burada, sergilenen eserlerin tamamı el işçiliğiyle oluşturulmuş ve savat, telkâri, mine, ajur, dövme, kakma gibi teknikler kullanılmıştır. Özellikle: altın kaplama ve gümüş tepelik, bilezik, kolye, gerdanlık, kemer, muska, hamam tası, tarak, takunya, ayna, sürahi, hattat makası, seramik tabak ve kase, cam sürahi, vazo, nargile şişesi ilgi çeker.

İkinci bölüm:

Bu bölümde Etnoğrafik eserler sergileniyor. El emeği ve göz nuru nakışlar ve çevre, örtüler, bindallı, üç etek şalvar, iç gömleği ve benzeri giyim eşyaları sergileniyor.

Üçüncü bölüm:

Atatürk’e ait fotoğraflar ve müze anı defterinin bulunduğu şeref köşesi yer alır. Ayrıca, ziyaretçilerin görüş ve düşüncelerini belirttikleri bir anı defteri bulunuyor.

Son bir not 

Ülkemizi çeşitli yerlerde temsil edecek kişilerin giysileri, yine burada yapılmaktadır. Hani, müze bir yana, okulun bu tür etkinlikleri gerçekten takdire layık, tek sıkıntı: müzenin sürekli halkın ziyaretine açık olmaması, bence, insanlar burayı ziyaret edip, bu güzellikleri rahatlıkla görebilmelidir, izin alma konusu olunca, inanın kimse bu izin konusuyla uğraşmayı istemez ve bu güzellikler gizli kalır, diplomatlar görsün ama kendi halkımız niye görmesin.